Anayasa'nın 20. maddesine uygunluğu sağlamak için gerekli vasıtaların seçimi, kural olarak kamu makamlarının takdir alanı içinde kalmakla birlikte temel değerlerin ve özel yaşamın esaslı yönlerinin tehlikeye girdiği durumlarda Anayasa'nın 20. maddesi kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün gereği olarak devletin belirtilen eylemleri etkili bir şekilde cezalandıran hükümleri ihdas etme, bunları etkili soruşturma ve kovuşturma suretiyle uygulamaya geçirme yükümlülüğü bulunduğunun kabulü gerekir. Dolayısıyla özel hayata saygı hakkına ilişkin bu pozitif yükümlülükler, bireyin özel hayat unsurlarının korunması konusunda etkili soruşturma yükümlülüğünü de kapsamına almaktadır.

Bu kapsamda yürütülen ceza soruşturmalarının amacı özel hayatın gizliliğini koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde tatbiki ile sorumluların tespiti ve etkili müeyyidelerin uygulanmasını sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan belirtilen yükümlülük, Anayasa'nın 20. maddesinin başvurucuya üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırılmalarını talep hakkı, kamusal makamlara ise tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza hükmüyle sonuçlandırma ödevi yüklediği şeklinde yorumlanamaz. Zira bireylerin cezai sorumluluğuna ilişkin hukuki sorunların incelenmesi, cezai takibatın bir mahkûmiyet kararı ile sonuçlanması ve bu hâlde takdir edilecek cezanın miktar ve mahiyetinin belirlenmesi Anayasa Mahkemesinin görevi dâhilinde olmayıp bu husus esasen derece mahkemelerinin takdirindedir.

Yeterli usule ilişkin güvenceleri sunan etkili bir ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediği incelenirken soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız bir biçimde ve kamu denetimine tabi olarak özenle ve süratle yürütülmesi ve etkili olması unsurları araştırılmaktadır.

İlgili Karar:

♦ (Ahmet Temiz, B. No: 2013/6209, 29/6/2016)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET TEMİZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6209)

 

Karar Tarihi: 29/6/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Şermin BİRTANE

Başvurucu

:

Ahmet TEMİZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutuklu ve hükümlülerin kendi aralarında sohbet ettikleri, ziyaretçi kabul ettikleri ve aileleriyle açık görüş yaptıkları mekâna ceza infaz kurumu idaresi tarafından dinleme cihazı yerleştirilmesi ve bu suretle konuşmaların kayıt altına alınması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/8/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/11/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/11/2015tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm tarafından 29/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 29/2/2016 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/5/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 8/5/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 17/5/2016 tarihinde ibraz etmiştir

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. (Kapatılan) Diyarbakır 4. Devlet Güvenlik Mahkemesinin 15/12/1995 tarihli ve E.1995/46, K.1995/738 sayılı kararı ile “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği kanaati ile başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

10. Başvurucu, Ankara Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

11. Mahkûmlar tarafından 15/3/2013 tarihinde, Ceza İnfaz Kurumunun B1 Blok açıkgörüş salonunda masaların altına yerleştirilmiş vaziyette ortam dinleme cihazları bulunmuş vecihazlar yetkililere teslim edilmiştir.

12. Mahkûmlar ve Ceza İnfaz Kurumu nöbetçi 2. müdürü tarafından imzalı 15/3/2013 tarihli tutanakta anılan tarihte, saat 10:30'da B1 Blok açıkgörüş salonunda toplam dört adet ortam dinleme cihazı bulunduğu, kurum fotoğrafçısı tarafından cihazların fotoğrafının çekildiğibelirtilmiştir.

13. Başvurucu ve birçok mahkûm görüş salonunaCeza İnfaz Kurumu idaresi tarafından dinleme cihazı yerleştirildiği, bu suretle konuşmalarının kayıt altına alındığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur.

14. Başvurucu 20/3/2013 tarihli suç duyurusu dilekçesinde, görüş salonunda tutuklu ve mahkûmların hem kendi aralarında sohbet edebildikleri hem de aileleriyle açık görüş yaptıkları ve diğer ziyaretçilerini kabul ettiklerini, bu konuşmalarının dinlenmiş olması nedeniyle özel hayatın gizliliği ilkesine aykırı davranıldığını, söz konusu mekânda bulunan kamera kayıtlarının incelenerek dinleme cihazlarının kim tarafından yerleştirildiğinin bulunmasını ve ilgililerin cezalandırılmasını talep etmiştir.

15. Aralarında başvurucunun bulunmadığı bir grup mahkûmun dilekçesi Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının (önceki ismiyle Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı)2013/8990 sayılı soruşturma dosyasında işleme konmuş ve soruşturma açılmıştır.

16. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/8990 sayılı dosyasında yer alan6/5/2013 tarihli "Dosya İnceleme Tutanağı"nda şu tespitlere yer verilmiştir:

"Ankara 2 No.lu F Tipi ...Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü/tutuklu olarak bulunan ...nın kurumda dinleme cihazı bulunması ile ilgili şikayetleri üzerine yürütülen soruşturmada C.Başsavcılığımız tarafından kurum müdürlüğüne, kurum bünyesinde dinleme yapılması ile ilgili mahkeme kararı bulunup bulunmadığının, varsa ... kararın gönderilmesi talebi ile yazı yazıldığı, kurum müdürlüğü tarafından gönderilen kararın incelenmesinden Ankara (TMK 10. Maddesi ile görevli) 1 No.lu Hakimliğinin 11/3/2013 tarihli kararı ile kararda ismi yazılı bulunan hükümlü/tutuklular yönünden kararda belirtilen yerlerdeki faaliyetlerinin teknik araçlar ile izlenmesine, ses veya görüntü kaydı alınmasına dair karar verildiği görülmekle mahkeme kararının dosya içine alınmamasına, dosya inceleme tutanağının imza altına alınmasına karar verildi."

17. Aynı dosyada bulunan ve Cumhuriyet Başsavcılığı Bakanlık Muhabere Bürosuna gönderilen 13/5/2013 tarihli yazıda, yapılan aramalar sonunda Ceza İnfaz Kurumu B1 Blok açık görüş salonunda toplam dört adet dinleme cihazı bulunduğu, avukat görüşme odasında dinleme cihazı bulunmadığı bildirilmiştir.

18. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca aralarında başvurucunun bulunmadığı bir grup mahkûmun şikâyetiyle ilgili olarak yürütülen soruşturma sonucunda 6/5/2013 tarihli ve Soruşturma No: 2013/8990, K.2013/4407 sayılı kararla kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"C. Başsavcılığımız tarafından kurum müdürlüğüne yazılan 30/4/2013 tarihli yazı ile tespit edilen dinleme cihazının yerleştirilmesi ile ilgili yetkili mahkeme kararı bulunup bulunmadığının sorulduğu, kurum müdürlüğü tarafından gönderilen Ankara (TMK 10. maddesiyle görevli) 1. No.lu Hakimliğinin kararının incelenmesinde konuyla ilgili olduğunun görüldüğü, dolayısıyla iddia edilen dinlemenin mahkeme kararına dayandığı, kurum görevlilerinin suç işleme durumlarının bulunmadığı anlaşıldığından, şüpheli kurum görevlileri hakkında üzerlerine atılı suçtan dolayı kamu adınakovuşturma yapılmasına yer olmadığına...karar verildi."

19. Anılan karara ilgililer tarafından yapılan itiraz Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/6/2013 tarihli ve2013/537Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

20. Başvurucunun 20/3/2013 tarihli suç duyurusu dilekçesinin de aralarında bulunduğu diğer bir grup mahkûmun dilekçesi ise Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/13320 sayılı soruşturma dosyasında işleme alınmış; Cumhuriyet Başsavcılığınca 31/5/2013 tarihli ve2013/13320, K.2013/5500 Soruşturma sayılı kararla "Bahse konu iddialarla ilgili Başsavcılığımızın 2013/8990 sayılı dosyasında soruşturma yapılarak soruşturma sonucunda dinleme aletinin yerleştirilmesinin yetkili ve görevli mahkeme kararına dayandığı gerekçesiyle 6/5/2013 tarihli ve K.2013/4407 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğinin tespit edildiği, aynı suçtan aynı şüpheliler hakkında yeni delil bulunmaması sebebiyle ...kamu davası açılamayacağı anlaşıldığı..." gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

21. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı Karar Masası tarafından Anayasa Mahkemesine gönderilen 8/2/2016 tarihli yazı ve eklerinde, başvurucunun anılan karara 10/6/2013 tarihli itirazınınAnkara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/7/2013 tarihli ve 2013/605 Değişik İş sayılı kararı ile reddedildiği bildirilmiştir.

22. Ancak Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/7/2013 tarihli ve 2013/605 Değişik İş sayılı kararının, Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/13320, K.2013/5500Soruşturma sayılı kararı hakkında olmadığı, (3/5/2013 tarihli ve 2012/3183 soruşturma sayılı ek takipsizlik kararına ilişkin olduğu), itiraz edenler arasında başvurucu Ahmet Temiz'in isminin de bulunmadığı, buna karşılık anılan kararın 29/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği tespit edilmiştir. Başvurucu 5/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

23. Başvurucunun itirazı üzerine verilen kararın gönderilmesine dair Anayasa Mahkemesinin yazısına Batı Cumhuriyet Başsavcılığı Karar Masası tarafından verilen 12/4/2016 tarihli cevapta, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/4/2016 tarihli ve 2013/605 Değişik İş sayılı kararıyla anılan Mahkemenin 1/7/2013 tarihli ve 2013/605 Değişik İş sayılı kararının 31/5/2013 tarihli ve 2013/13320, K.2013/5500 Soruşturma sayılı karara ilişkin olduğu, karardaki olaya uymayan ibarelerin sehven yazılmış olduğunun anlaşıldığı bildirilmiştir.

24. Anayasa Mahkemesinin 21/3/2016 tarihli yazısıyla Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ankara 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünden ortam dinlemesi yapılmasına dair(TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1 No.lu Hâkimliğinin 11/3/2013 tarihli kararının gönderilmesi istenilmiştir.

25. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı Karar Masasının 5/4/2016 tarihinde kayda giren 31/3/2016 tarihli yazısı ekinde "Gizli" ibareli olarak anılan karar gönderilmiştir.

26. (TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1 No.lu Hâkimliğince verilen 11/3/2013 tarihli ve K.2013/172 sayılı kararda (TMK 10. madde ile görevli) AnkaraCumhuriyet Başsavcılığınca isimleri belirtilen şahıslar hakkında soruşturma yürütülmekte olduğu, bu kapsamda teknik araçlarla izleme kararı talep edildiği, soruşturma dosyası kapsamına göre talep edilen tedbirin soruşturmayı açıklığa kavuşturacak nitelikte olduğu, teknik araçlarla izleme sayesinde örgütlü suçlarla mücadelede elde edilen kazanımlar dikkate alınarak ve başka suretle delil elde etme olanağı bulunmadığı anlaşıldığından kararda isimleri yazılı bulunan hükümlü/tutuklular yönünden kararda belirtilen yerlerdeki faaliyetlerin teknik araçlar ile izlenmesine, ses veya görüntü kaydı alınmasına karar verilmiştir. Anılan kararda söz konusu tedbirin Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunun açık görüş alanında 15/3/2013 tarihinden geçerli olmak üzere bir hafta süreyle uygulanacağı belirtilmiştir. Kararda, ilgili mahkûmlar yönündenteknik araçlarla izleme tedbirinin 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 140. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca uzatıldığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte ilk defa hangi tarihte söz konusu tedbirin uygulanmaya başlandığı belirtilmemiştir.

27. (TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1 No.lu Hâkimliğince verilen 11/3/2013 tarihli teknik araçlarla izlemeye ilişkin kararda başvurucunun ismi bulunmamaktadır.

28. Aynı konuda Ankara Valiliği İl İnsan Hakları Danışma ve Başvuru Masası tarafındanCeza İnfaz Kurumunda inceleme yapılmış, aralarında başvurucunun da bulunduğu mahkûmlarla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu inceleme sonucunda hazırlanan ve Ankara Valiliğinin 17/7/2013 tarihli ve 17751 sayılı yazısıyla Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına da gönderilen 28/5/2013 tarihli raporda, başvurucunun, dinleme cihazlarının bulunmasına bizzat şahit olmadığı ancak cihazların açık görüşe çıkılan sohbet alanında bulunmuş olması nedeniyle tedirginlik duyduğunu ifade ettiği bildirilmiştir.

B. İlgili Hukuk

29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Özel hayatın gizliliğini ihlal" kenar başlıklı 134. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

" Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır."

30. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un "Hükümlüyü ziyaret" kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:

" (1) Hükümlü, belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından haftada bir kez ve ayrıca kuruma kabullerinde, zorunlu hâller dışında bir daha değiştirilmemek üzere, ad ve adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından, yarım saatten az ve bir saatten fazla olmamak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir. (Ek cümle: 24/1/2013-6411/9 md.) Çocuk hükümlüler için ziyaret süresi bir saatten az, üç saatten fazla olmamak üzere belirlenir.

(2) Birinci fıkrada belirtilenler dışındaki kimselerin ziyaretine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yazılı olarak izin verilebilir.

(3) Görüşler, koşul ve süreleri Adalet Bakanlığınca hazırlanan yönetmelikle kapalı ve açık olmak üzere iki biçimde yaptırılır."

31. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in "Kapalı görüş" kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:

“Kapalı görüş, hükümlü ve tutuklular ile ziyaretçilerinin her türlü maddi temasının önlendiği, konuşulanların hazır bulunan görevli tarafından işitilebilecek şekilde izlenebildiği ve ceza infaz kurumu idaresinin bu iş için tahsis ettiği özel bölümde yapılan görüşmelerdir.”

32. Anılan Yönetmelik'in "Açık görüş"kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 “Açık görüş, hükümlü ve tutuklular ile ziyaretçilerinin maddi temasına imkan verecek şekilde, konuşulanların hazır bulunan görevli tarafından işitilebildiği ve izlenebildiği, ceza infaz kurumunun bu iş için tahsis edilmiş özel bölümünde yapılan ziyaret ve görüşmelerdir.”

33. Anılan Yönetmelik'in "Açık görüş yapılacak yer"kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:

“Açık görüşler, ceza infaz kurumunun oda ve eklentileri dışında, bu iş için ayrılmış özel bölümünde, bulunmadığı takdirde, ceza infaz kurumu müdürünün uygun göreceği yerde yaptırılır."

34. Anılan Yönetmelik'in "Görüş süresi ve saatleri" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:

“Açık ziyaretler, bir saatten fazla olmamak kaydıyla 09.00 - 17.00 saatleri arasında yaptırılır. Ziyaret süresi, görüşmenin fiilen başladığı andan itibaren işler.”

35. Anılan Yönetmelik'in "Açık görüşe ilişkin diğer konular" kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:

“Hükümlü ve tutuklu sayısının, verilen açık görüş günü sayısına bölünmesi suretiyle, görüş gününe kadar gruplar oluşturulur, her grubun görüş günü ve saatleri, ailelerine bildirilmek üzere, hükümlü ve tutuklulara tebliğ edilir ve hazırlanan program ayrıca koğuşlara ve ziyaretçilerin görebileceği uygun yerlere asılır.

Belirtilen gün ve saatler dışında görüş yaptırılmaz, bir defa görüş yapan hükümlü ve tutuklular ile ziyaretçilere aynı görüşle ilgili olarak ikinci defa izin verilmez.

Her grubun açık görüşü bittikten sonra, görüş yerinde bulunan hükümlü ve tutuklular, görevliler nezaretinde dikkatli bir şekilde arandıktan sonra koğuş veya odalarına götürülerek burada sayılır. Kimlikleri, fotoğraflı belgelerle kontrol edilir, grup mevcudunun tam olduğunun anlaşılması üzerine, ziyaretçilerin kurum dışına çıkmasına izin verilir.

Açık görüşlerde, görüş mahallinde yeteri kadar dış güvenlik görevlisi gözlemci olarak bulundurulur.

Açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitimevlerinde kalan hükümlüler görüşlerini her zaman açık görüş şeklinde yapar.”

36. Bakanlığın 22/1/2007 tarihli ve 45/1 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler Hakkında Genelge'sinin "Ortak Etkinlikler" başlıklı üçüncü bölümünde aşağıdaki hususlar düzenlenmiştir:

“(1) Hükümlü ve tutuklular işledikleri suçlara, kurumdaki davranışlarına, ilgi ve yeteneklerine göre gruplandırılarak, güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, kendileri için hazırlanmış iyileştirme programları çerçevesinde eğitim, spor, meslek kazandırma ve çalışma ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılırlar. Bu faaliyetler yüksek güvenlikli kurumlar ile diğer kurumların yüksek güvenlikli bölümlerinde on kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde yürütülür. Programların süresi ve katılacak hükümlü tutuklu sayısı her programın özelliği, güvenlik koşulları ve kurumun olanakları dikkate alınarak idare ve gözlem kurulunca belirlenir. İyileştirme programlarının amaca aykırı sonuçlar verdiği tespit edilen hükümlü ve tutuklular yönünden bu uygulamaya son verilebilir veya gerekli değişiklikler yapılabilir.

...

(13) Güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde, idare ve gözlem kurulu tarafından belirlenen istekli hükümlü ve tutuklular, 10 kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin gözetiminde, açık görüş alanlarında veya diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde haftada toplam 10 saati aşmamak üzere sohbet amacıyla bir araya getirilebilir. Bu faaliyet hafta içerisinde açık görüş, avukat ve ziyaretçi görüşlerini aksatmayacak şekilde yaptırılır.”

37. 5271 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "Teknik araçlarla izleme" kenar başlıklı 140. maddesi şöyledir:

 “(1) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi hâlinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),

2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

3. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

4. Parada sahtecilik (madde 197),

5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

6. (Ek: 25/5/2005 – 5353/19 md.) Fuhuş (madde 227, fıkra 3)

7. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),

8. Rüşvet (madde 252),

9. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),

10. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315),

11. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337),

Suçları.

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.

d) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

(2) Teknik araçlarla izlemeye hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmidört saat içinde hâkim onayına sunulur.

(3) Teknik araçlarla izleme kararı en çok dört haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/19 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir haftadan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.

(4) Elde edilen deliller, yukarıda sayılan suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında kullanılamaz; ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı taktirde Cumhuriyet savcısının gözetiminde derhâl yok edilir.

(5) Bu madde hükümleri, kişinin konutunda uygulanamaz.”

38. 14/2/2007 tarihli ve 26434 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza Muhakemesi Kanunu'nda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik'in “Teknik araçlarla izleme talebi ve kararı" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

" (1) Bu Yönetmeliğin 18 inci maddesinde belirtilen suçlardan biri dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi hâlinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir.

(2) Cumhuriyet savcısı, birinci fıkradaki koşulların varlığı halinde, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri tarafından kendisine bildirilen teknik araçlarla izlemeye ilişkin bilgi ve belgeleri de ekleyerek karar vermesi için hâkimden talepte bulunur.

(3) Cumhuriyet savcısı gerekli koşulların varlığını saptadığında, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde teknik araçlarla izlemeye karar verebilir ve kararını 24 saat içinde hâkimin onayına sunar. Bu talebi sırasındakararını verdiği saat ile hâkimden talepte bulunduğu saati belirtir. Talebi alan hâkim nöbeti bitse de evrakı sonuçlandırmakla yükümlüdür. Hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir kararı Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.

(4) Bu işlerde görevlendirilecek katipler ağır ceza merkezlerinde komisyon tarafından, diğer yerlerde ceza hâkimleri ile Cumhuriyet Başsavcısı veya kıdemli Cumhuriyet savcısı tarafından birlikte belirlenir. Cumhuriyet başsavcılığınca gönderilen talebin üzerine hâkim tarafından havale yapılır. Talep, mahkemenin değişik iş defterine içeriği gösterilmeksizin bu iş için görevlendirilen ilgili zabıt katibi tarafından kaydedilir. Hangi mahkemenin değişik iş defterine kaydedilmişse iş o mahkemenin hâkimi tarafından sonuçlandırılır. Verilen kararlar tutanakla Cumhuriyet başsavcılığına teslim edilir ve mahkeme kaleminde kalan suretinin gizli tutulması için ilgili hâkim tarafından gerekli tedbir alınır. Söz konusu kararlar tedbir süresince değişik iş kartonuna takılmaz. Tedbirin sona erdiği öğrenildiğinde ilgili kartonuna ilave edilir.

(5) Bütün bu işlemler sırasında gizliliğe uyulur.

(6) Teknik araçlarla izlemeye ilişkin kararlar kolluğa yazılı olarak bildirilir.”

39. Anılan Yönetmelik'in "Teknik araçlarla izlemeye ilişkin talep ve kararların içeriği" kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:

" (1) Teknik araçlarla izlemeye ilişkin talep ve kararlarda aşağıda belirtilen hususlar yer alır:

a) Soruşturma numarası,

b) İzlenecek şüpheli veya sanığın kimliği,

c) Kararın hangi suçun soruşturulması için istendiği, bu suça ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin neler olduğu,

ç) İzleme süresi,

d) Başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmadığı hakkındaki açıklama, bilgi veya belgeler. "

40. Anılan Yönetmelik'in "Tedbirin kapsamı" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:

" (1) Teknik araçlarla izlemeye ait talep ve kararlar aynı soruşturmayla ilgili olmak üzere birden fazla kişiyi kapsayabilir.

(2) Karar süresince, izlenecek kişilerin işyeri veya kamuya açık yerlerdeki tüm faaliyetleri izlenebilir, görüntülenebilir ve kayda alınabilir. Kişilerin konut olarak kullandığı yerlerde teknik araçlarla izleme yapılamaz.

(3) İzlemeden maksat, belirli bir süre devam eden ve kişilerin hareket veya ilişkilerinin görüntülenmesi ya da yaptıkları konuşmalarının tespiti amacını güden işlemlerdir.

(4) Kişilerin işledikleri suçların delil, iz, emare ve eserlerinin tespiti maksadıyla yapılmış bireysel saptamalar izleme sayılmaz."

41. Anılan Yönetmelik'in "Tedbirinuygulanabileceği suçlar" kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:

"Teknik araçlarla izleme tedbiri ancak Ceza Muhakemesi Kanununun 140 ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin iki, yedi ve sekizinci fıkralarında yer alan suçların bir terör örgütünün faaliyeti kapsamında işlenmesi hâlinde bu suçlar için de teknik araçlarla izleme tedbirine başvurulabilir."

42. Anılan Yönetmelik'in "Teknik araçlarla izleme işlemi" kenar başlıklı 19. maddesi şöyledir:

" (1) İzlenen kişinin iş yeri ve kamuya açık yerlerdeki her türlü faaliyeti teknik araçlarla gizli olarak gözetlenebilir, izlenebilir, ses ve görüntü kaydı alınabilir.

(2) Ses kayıtları bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-3 sayılı Teknik Araçlarla İzleme Sonucu Elde Edilen Konuşmaların Çözümüne İlişkin Tutanak ile yazılı metin haline getirilir. Görüntü kayıtları belge haline getirilebilir. Ses ve görüntü kayıtlarının belgelendirilmeleri sırasında uzmanlardan yararlanılabilir. Belgelendirme işlemleri bir tutanağa bağlanır.

(3) Ses ve görüntü kayıtlarının tümü mühürlenerek Cumhuriyet savcısına teslim edilir."

43. Anılan Yönetmelik'in "Süre" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

" (1) Teknik araçlarla izlemeye en fazla dört haftalık süre için karar verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir defaya mahsus olmak üzere dört haftadan fazla olmamak kaydıyla uzatılabilir.

(2) Bu süre, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak, gerekli görülmesi hâlinde, hâkim tarafından bir haftadan fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabilir.

(3) Teknik araçlarla izlemede süre, kararın ilgili kolluk birimine yazılı olarak tebliğinden itibaren başlar. Karar en geç 24 saat içerisinde kolluk birimine ulaştırılır. Aksi hâlde süre 24 saatin sonunda işlemeye başlar.

(4) İzleme süresi kesintisiz olarak devam eder. Bu süre içinde gerçekleştirilen işlemler ve ara vermeler yazılı olarak kayda alınır.

(5) Kararın uygulanması sırasında, Kanunda öngörülen suçların işlendiğine ilişkin şüphe ortadan kalkarsa, tedbir Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile derhâl kaldırılır."

44. Anılan Yönetmelik'in "İmha" kenar başlıklı 21. maddesi şöyledir:

"Tedbir kararının uygulanması sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararın hâkim tarafından onaylanmaması hâlinde, tedbirin uygulanmasına Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir. Bu durumda elde edilen deliller Cumhuriyet savcısının gözetiminde uygun görülen şekilde derhal imha edilir ve bu hususta bir tutanak düzenlenir.

(2) Teknik izleme sürecinde elde edilen deliller ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı takdirde Cumhuriyet savcısının gözetiminde derhâl yok edilir ve durum bu Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-2 sayılı İmha Tutanağına kaydedilir.

(3) Veri taşıyıcısının üzerindeki kayıtların silinmesi suretiyle de birinci fıkra hükümleri yerine getirilebilir. Başka bir kopyanın da kalmadığı açıkça belirtilerek silme işlemi tutanağa bağlanır.

(4) Veri taşıyıcısının Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesinden sonra gerekmesi hâlinde imha işlemi Cumhuriyet savcısının belirleyeceği yöntemle gerçekleştirilir."

45. Anılan Yönetmelik'in "Teknik araçlarla izleme sırasında tesadüfen elde edilen deliller" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

"Teknik araçlarla izleme sırasında yapılmakta olan soruşturmayla ilgisi olmayan ancak, 18 inci maddede belirtilen suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilmesi hâlinde; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet başsavcılığına derhâl bildirilir."

 46. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa Cezaevleri Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararları'nda hükümlü ve tutukluların dış dünya ile ilişkilerine dair kısmı şöyledir:

"Dış Dünya ile İlişki

24.1. Mahpusların mümkün olabilen sıklıkta mektup, telefon veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle, başka kişilerle ve dışarıdaki kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine ve bu kişilerin mahpusları ziyaret etmelerine izin verilmelidir.

24. 2 Devam etmekte olan bir ceza soruşturması, emniyet, güvenlik ve düzeninin muhafaza edilmesi, suç işlenmesinin önlenmesi ve suç mağdurunun korunması için gerekli görülmesi halinde, haberleşme ve ziyaretlere kısıtlamalar konabilir ve izlenebilir. Ancak adli bir merci tarafından konulan özel kısıtlamalar da dahil olmak üzere, bu tür kısıtlamalar yine de kabul edilebilir asgari bir iletişime izin vermelidir.

24.3. Ulusal hukuk, mahpuslarla iletişim kurması kısıtlanamayacak olan ulusal ve uluslararası kuruluşları belirlemelidir,

24.4. Ziyaretler için yapılan düzenlemeler, mahpuslara aile ilişkilerini mümkün olduğunca normal bir düzeyde sürdürmelerine ve geliştirmelerine izin verecek bir tarzda olmalıdır.

24.5. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun için onlara uygun destek ve yardım sağlamalıdırlar."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

47. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

48. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu ve mahkûmların hem kendi aralarında sohbet edebildikleri hem de aileleriyle açık görüş yaptıkları ve diğer ziyaretçilerini kabul ettikleri mekânda 15/3/2013 tarihinde dinleme cihazları bulunduğunu, aynı yerde kendisinin de ailesi ve arkadaşları ile yaptığı görüşmelerin bu suretle dinlenerek kayıt altına alındığını, bu şekilde mahremiyetine dokunulduğundan 5237 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinin ve Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; faillerin cezalandırılması ve 5.000 TL manevi tazminat verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

49. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20).

50. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Bir ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurulabilecek birden fazla etkili başvuru yolunun bulunması durumunda kural olarak başvurucunun aynı amacı taşıyan başvuru yollarının tamamını tüketmesi beklenemez. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §§ 28-30).

51. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında Anayasa'nın 20. maddesi esas itibarıyla bireyi kamu makamlarının keyfî müdahalesine karşı korumakla birlikte devletin sadece böyle bir müdahalede bulunmaktan kaçınmasını gerektirmemekte, belirtilen negatif yükümlülüğün yanı sıra özel ve aile yaşamına etkili bir şekilde saygı gösterilmesi noktasındaki pozitif yükümlülükleri de kapsamına almaktadır. Bu yükümlülükler, bireylerin kendi aralarındaki ilişkiler alanında olsa dahi özel yaşama saygıyı sağlamayı hedefleyen tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar. Anayasa'nın 20. maddesi "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte ele alındığında belirtilen pozitif yükümlülüklere işaret etmektedir. Ancak devletin bu müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, tüm müdahale türlerinin tamamı açısından mutlaka cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Bireyin korunması iddiaya konu müdahale ve korunan hukuki yarara bağlı olarak hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 43).

52. Ancak başvuruya konu olayda söz konusu olduğu gibi özellikle konusu suç teşkil eden ve kişinin özel hayat unsurları üzerinde önemli etkiler doğuran eylem biçimleri açısından farklı bir değerlendirme yapılması gerekir (Mehmet Arif Kılınç, B. No: 2013/1656, 16/7/2014, § 26).

53. 5237 sayılı Kanun'un 134. maddesinin birinci fıkrası uyarınca özel hayatın gizliliğini ihlal suçtur. Dolayısıyla somut olayda konusu suç teşkil eden ve bireyin ailesi ve arkadaşlarıyla yaptığı görüşmelerin izlenerek kayda alınmasına dair bir müdahale iddiasının söz konusu olması nedeniyle başvurucunun faillerin ortaya çıkarılması için başvurduğu ceza soruşturmasının daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır.

54. Bu durumda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

55. Başvurucu; Cezaevinde kendi aralarında sohbet ettikleri ve aileleriyle açık görüş yaptıkları mekânda Cezaevi idaresi tarafından yerleştirilen dinleme cihazlarının bulunduğunu, kendisinin de görüşmelerinde anılan mekânı kullandığını, görüşmelerinin bu şekilde kaydedilmiş olması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

56. Bakanlık görüşünde kabul edilebilirlik yönünden başvurucu hakkında teknik araçlarla izlemeye dair bir karar bulunmadığından başvurucunun özel hayatına müdahalede bulunulmadığı, bu nedenle mağdur sıfatı yönünden değerlendirme yapılması gerektiği, esas bakımından ise Ankara 1 No.lu Hâkimliği tarafından verilen karara uygun olarak tedbir uygulandığı, söz konusu tedbirin Sözleşme'nin 8. maddesi ve Anayasa'nın 20. maddesinde öngörülen güvencelere uygun olduğunun değerlendirildiği bildirilmiştir.

57. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta hakkında verilmiş bir mahkeme kararı olmadığı hâlde görüşmelerinin kayda alınmasının ihlal oluşturduğunu, Cezaevindeki kamera görüntülerinin incelenerek faillerin bulunmasını talep etmesine rağmen Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı şikâyeti yeterince incelemeden reddettiğini belirtmiştir.

58. Anayasa'nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar..."

59. Anayasa’nın 20. maddesinde, herkesin özel hayata ve aile hayatına saygıgösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme'nin 8. maddesinde de özel ve aile hayatına saygı hakkı korunmuştur. Bu kapsamda özel hayata saygı hakkı, gerek Anayasa’da gerekse Sözleşme’de güvence altına alınmaktadır.

60. “Özel hayat”, “özel bir sosyal hayat” sürdürmeyi yani kişinin sosyal kimliğini geliştirme hakkı anlamında bir “özel hayatı” güvence altına almaktadır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660,21/1/2015,§ 31). Bu yönü ile birlikte değerlendirildiğinde bahsi geçen hak, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir (Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, § 45; Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015,§ 62).

61. Bir kişinin diğer kişilerle etkileşime geçtiği alan, kamuya açık bir alan olsa bile kişinin "mahremiyet meşru beklentisine" sahip olduğunu gösteren koşulların var olması hâlinde "özel hayat" kapsamına girebilecektir (P.G. ve J.H./Birleşik Krallık, B. No: 44787/98, 25/9/2001, § 56; Peck/Birleşik Krallık, B. No: 44647/98 , 28/01/2003,§ 57).

62. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), görsel verileri kaydetmeyen bir cihazla görüntü alınarak kişinin hareketlerinin ve yaşadıklarının kamuya açık alanda izlenmesinin özel hayatın kendisine bir müdahale teşkil etmediğini belirtmektedir (Perry/Birleşik Krallık, B. No: 63737/00, 17/7/2003, § 38). Ancak kamu alanındaki bu tür bilgilerin düzenli veya kalıcı olarak kaydı söz konusu olunca özel hayatla ilgili konular ortaya çıkabilir. Yani eğer izleme sistemli bir şekilde yapılıyorsa ve kayıt altına alınıyorsa bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Rotaru/Romanya [BD], B. No: 28341/95, 4/5/2000, §§ 43, 44).

63. AİHM'e göre bir kişinin evinin veya özel mülkünün dışında alınan önlemlerin, kişinin özel hayatına dâhil olup olmadığının belirlenmesinde gözönünde bulundurulması gereken birkaç unsur vardır. İnsanlar bazen kamuya açık bir biçimde kaydedilebilen veya rapor edilebilen faaliyetlere bilerek dâhil oldukları için kişinin mahremiyet hakkındaki makul beklentileri, kararı belirleyen etken olmasa da önemli olabilir. Sokakta yürüyen bir kişi, kaçınılmaz olarak orada bulunan diğer kişiler tarafından görünür olacaktır. Teknolojik yöntemlerle aynı kamusal mekânın izlenmesi de (kapalı devre televizyon ile güvenlik görevlilerinin izlemesi) benzer özelliktedir. Ancak kamu alanındaki bu tür bilgilerin düzenli veya kalıcı olarak kaydı söz konusu olunca özel hayatla ilgili konular ortaya çıkmaktadır. İşte bu nedenle güvenlik görevlileri tarafından belirli bir birey hakkında toplanan dosyalar, söz konusu bilgi müdahaleci veya gizli bir yöntemle toplanmamış olsa bile Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamına girer (P.G. ve J.H./Birleşik Krallık, § 57).

a. Müdahalenin Varlığı

64. Kamu makamlarının, bireyin özel ve aile hayatına, haberleşme hürriyetine ve haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Bireylerin kamu makamları tarafından gizli bir şekilde izlenmesi özel ve aile hayatına yönelik ağır bir müdahale oluşturur (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/9/1978,§ 41; Von Hannover/Almanya, B. No: 59320/00, 24/6/2004, §§51, 52).

65. Başvurucu tutuklu ve hükümlülerin kendi aralarında sohbet ettikleri, ziyaretçi kabul ettikleri ve aileleriyle açık görüş yaptıkları mekâna Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından dinleme cihazı yerleştirilmesi ve bu suretle konuşmaların kayıt altına alınması nedeniyle özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

66. Olay ve olgular kısmında da belirtildiği üzere (TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1. No.lu Hâkimliğince verilen 11/3/2013 tarihli kararla, isimleri belirtilen hükümlü/tutuklular yönünden 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunun açık görüş alanında 15/3/2013 tarihinden geçerli olmak üzere bir hafta süreyle teknik araçlarla izleme yapılmasına hükmedilmiştir. Kararda başvurucunun ismi bulunmamaktadır. Ceza İnfaz Kurumu 2. Müdürü ve bazı mahkûmların birlikte düzenlediği 15/3/2013 tarihli tutanakta, anılan tarihte, saat 10.30'da B1 Blok açıkgörüş salonunda toplam dört adet ortam dinleme cihazı bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 12).

67. Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in "Açık görüş"kenar başlıklı 13. maddesi uyarınca açık görüşte, hükümlü ve tutuklular ile ziyaretçilerininkonuşmalarının hazır bulunan görevli tarafından işitilebilmesi ve izlenmesi mümkündür. Ancak somut olaydaki durum bundan farklıdır. Somut olayda, açık görüş alanında konuşmaları gizli şekilde ve sürekli olarak kaydedebilen teknik dinleme cihazları bulunmuştur. Dolayısıyla yukarıda da belirtildiği üzere izlemenin sistemli bir şekilde yapılması ve görüşmelerin kayıt altına alınması durumunda bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir. AİHM kararlarında mahkûmların görüşmelerinin izlenmesi ve gözlemlenmesinin onların belli bir mahremiyete sahip olduğu düşüncesini ortadan kaldırmadığı, konuşmaların kaydedilmesinin özel hayata müdahale kabul edilmesi gerektiği ifade edilmektedir (Wisse/Fransa, B. No: 71611/01, 20/12/2005, § 30).

68. Dosyada başvurucunun tekniktakibe ilişkin tedbirin uygulandığı tarihlerde açık görüş alanında ziyaretçileriyle görüşüp görüşmediği konusunda bir bilgi bulunmamakla birlikte söz konusu mekânın tüm tutuklu ve mahkûmlar tarafından kullanılabilen dolayısıyla başvurucunun da kullanımına açık bir mekân olması nedeniyle başvurucunun özel hayata saygı hakkına ilişkin makul ve savunulabilir bir iddiasının bulunduğu anlaşılmıştır.

69. Başvuru konusu olayda özel hayata saygı hakkının usul boyutu yönünden yapılan incelemede (bkz. §§ 87, 88) ayrıntılı bir şekilde ortaya konduğu üzere başvurucunun teknik araçlarla izleme tedbirinin uygulandığı tarihlerde açık görüş alanında ziyaretçileriyle görüşüp görüşmediği, görüşmüş ise görüşmelerinin kamu makamları tarafından kayda alınıp alınmadığı, hakkında bu şekilde kayıt tutulmuş ise bu kayıtların akıbeti hususları bilinmemektedir. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda bulunan kamera kayıtlarının incelenerek dinleme cihazlarının kim tarafından yerleştirildiğinin bulunmasını ve ilgililerin cezalandırılmasını talep ederek suç duyurusunda bulunmuş; Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada anılan hususlar hakkında araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır.

70. Bireysel başvuru dosyasında teknik araçlarla izlemeye dair söz konusu tedbirin ilk defa hangi tarihteuygulamaya konulduğu hususunda bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte teknik araçlarla izlemeye dair (TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1. No.lu Hâkimliğince verilen kararda tedbirin uzatıldığından bahsedilmesinden dolayı söz konusu tedbirin 15/3/2013 tarihinden daha önceki bir tarihten itibaren uygulandığı anlaşılmaktadır.

71. Buna göre söz konusu mekânın tüm tutuklu ve mahkûmlar tarafından kullanılabilen, dolayısıyla başvurucunun da kullanımına açık bir mekân olması ve teknik araçlarla izleme tedbirinin cihazların bulunduğu 15/3/2013tarihinden daha önceki bir tarihten itibaren uygulanması nedeniyle başka mahkûmlar hakkında mahkeme kararına dayanan teknik takibin icra edildiği mekânda başvurucunun da ailesi ve arkadaşlarıyla görüşmeler yapmış olması ve dolayısıyla bu görüşmelerin de kamu makamları tarafından izlenerek kayda alınmış olması makul bir olasılıktır. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda bu durumun aksine bir tespitin yapılmamış olması ve cezaevinde bulunması nedeniyle müdahaleyi ispata yarayacak bilgi ve belgeleri temin etme imkanı sınırlı olan başvurucuya müdahalenin varlığını ispata yönelik daha ağır bir külfet de yüklenemeyeceği dikkate alınarak, başvurucunun hakkında verilmiş bir mahkeme kararı olmadığı hâlde özel hayata ilişkin görüşmelerinin kayda alındığı iddiasının kabulü gerekmektedir.Buna göre başvurucunun özel hayata saygı hakkına kamu makamlarınca müdahalede bulunulmuş olduğu sonucuna varılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

72. Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında, çeşitli nedenlerle özel hayatın korunması hakkına sınırlamalar getirilebileceği belirtilerek bu hakkın mutlak olmadığı kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da “temel hak ve hürriyetlerin doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu gibi Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallar da temel hak ve hürriyetlerin doğal sınırını oluşturur. Bir başka deyişle, temel hak ve özgürlüklerin kapsamının ve objektif uygulama alanının her bir norm yönünden bağımsız olarak değil Anayasa’nın bütünü içerisindeki anlama göre belirlenmesi gerekir” ifadesine yer verilmiştir (AYM, E. 2012/100. K. 2013/84, 4/7/2013).

73. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

74. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler gözönünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasanın bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta kanun ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen hakların kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 35).

75. Dolayısıyla özel hayata saygı hakkına yapıldığı iddia edilen müdahalelerin incelenmesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı, her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.

i. Kanunilik

76. Temel hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, § 36).

77. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların yalnızca şeklî olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp bunların içerik olarak belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalarına ilişkin gerekliliği de ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni; bireylerin gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması yani vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yeterli bir netlikte yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini tanımlaması gerekmektedir.Bununla birlikte kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statüsü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip bir kanunun aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir nitelikte olması gerekir (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 23; Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015 § 63; AYM, E.2011/62, K.2012/2, 12/1/2012).

78. Somut olayda başvurucunun, özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin dayanağı 5271 sayılı Kanun’un "Teknik araçlarla izleme" kenar başlıklı 140. maddesidir.Müdahale tarihi itibarıyla yürürlükteki hâliyle 140. maddeye göre sadece sınırlı sayıda sayılan suç türleri bakımından yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetlerinin ve iş yerinin teknik araçlarla izlenebileceği, ses veya görüntü kaydı alınabileceği, Cumhuriyet savcısının kararını en geç yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunacağı, bu madde hükümlerinin kişinin konutunda uygulanamayacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede hakkında teknik araçlarla izleme tedbiri uygulanacak şüpheli veya sanığın kimliğinin Hâkim kararında açık olarak belirtilmesinin zorunlu olduğu, tedbir kararının en çok dört hafta için verilebileceği, bu sürenin gerektiğinde bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabileceği ancak örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi hâlinde bir haftadan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verilebileceği belirtilmiştir. Bunun yanı sıra teknik araçlarla izleme sırasında elde edilen delillerin maddedesayılan suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında kullanılamayacağı, ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı takdirde Cumhuriyet savcısının gözetiminde derhâl yok edileceği ifade edilmiştir.

79. Görüldüğü üzere 5271 sayılı Kanun’un 140. maddesinde teknik araçlarla izleme yapılmasına yönelik açık ve detaylı kurallar ortaya konmuş; kamu makamlarının değerlendirme yetkisinin kapsam ve sınırları net bir şekilde belirtilmiştir. Aynı şekildetedbirin hangi suçlar için verileceği, süresi, kayıtların saklanma, imha edilme şartları belirlenmiştir. Ayrıca acele hâllerde dahi dinleme tedbirinin alınmasının keyfîliğe karşı yeterli bir güvence sağlayacak şekilde hâkim onayına tabi tutulması öngörülmüştür. Buna göre müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü, hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve öngörülebilir niteliktedir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5271 sayılı Kanun’un anılan maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

80. Anayasa’nın 19. maddesi gereğince özgürlüğü mahkeme kararıyla kısıtlanan hükümlü ve tutukluların, cezaevinde tutulmanın doğal sonucu olarak sosyal ilişkilerinin sınırlandırılması kaçınılmazdır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 89). Bunun yanında 5271 sayılı Kanun'un 140. maddesinde sınırlı sayıda sayılan suç türleri bakımından yapılan soruşturmalarda suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda teknik araçlarla izleme tedbiri uygulanmasına ilişkin düzenleme, kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesini hedeflediği bunun da Anayasa'nın 19. ve 20. maddeleri ile Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük

81. Anayasa’nın 20. maddesinin amacı esas olarak bireylerin özel hayatlarına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Devletin ayrıca özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını etkili olarak koruma şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, bireylerin birbirlerine karşı eylemleri bakımından dahi özel ve aile hayatına saygı hakkının korunması için gerekli önlemlerin alınması ödevini de içermektedir (bkz. § 42).

82. Özel hayata saygı hakkının sınırlanması mümkün olmakla beraber Anayasa'nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa'da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması hususunda geçerli olan ilkeler, özel hayata saygı hakkının sınırlanmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 73).

83. Bu bağlamda özel hayata saygı hakkına yargısal veya idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan idari makamların ve derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin özel hayata saygı hakkını kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 54)

84. Anayasa'nın 20. maddesine uygunluğu sağlamak için gerekli vasıtaların seçimi, kural olarak kamu makamlarının takdir alanı içinde kalmakla birlikte yukarıda ifade edildiği üzere temel değerlerin ve özel yaşamın esaslı yönlerinin tehlikeye girdiği ağır eylem biçimlerinin söz konusu olması durumunda Anayasa'nın 20. maddesi kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün gereği olarak devletin belirtilen eylemleri etkili bir şekilde cezalandıran hükümleri ihdas etme, bunları etkili soruşturma ve kovuşturma suretiyle uygulamaya geçirme yükümlülüğü bulunduğunun kabulü gerekir. Dolayısıyla özel hayata saygı hakkına ilişkin bu pozitif yükümlülükler, bireyin özel hayat unsurlarının korunması konusunda etkili soruşturma yükümlülüğünü de kapsamına almaktadır (Mehmet Arif Kılınç, § 27).

85. Bu kapsamda yürütülen ceza soruşturmalarının amacı özel hayatın gizliliğini koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde tatbiki ile sorumluların tespiti ve etkili müeyyidelerin uygulanmasını sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan belirtilen yükümlülük, Anayasa'nın 20. maddesinin başvurucuya üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırılmalarını talep hakkı, kamusal makamlara ise tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza hükmüyle sonuçlandırma ödevi yüklediği şeklinde yorumlanamaz. Zira bireylerin cezai sorumluluğuna ilişkin hukuki sorunların incelenmesi, cezai takibatın bir mahkûmiyet kararı ile sonuçlanması ve bu hâlde takdir edilecek cezanın miktar ve mahiyetinin belirlenmesi Anayasa Mahkemesinin görevi dâhilinde olmayıp bu husus esasen derece mahkemelerinin takdirindedir (Mehmet Arif Kılınç, § 28).

86. Bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede yeterli usule ilişkin güvenceleri sunan etkili bir ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediği incelenirken soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız bir biçimde ve kamu denetimine tabi olarak özenle ve süratle yürütülmesi ve etkili olması unsurları araştırılmaktadır (Mehmet Arif Kılınç, § 29).

87. Somut olayda, Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca aralarında başvurucunun bulunmadığı bir grup mahkûmun şikâyetiyle ilgili olarak yürütülen soruşturma sonucunda 6/5/2013 tarihli ve 2013/8990, K.2013/4407 Soruşturma sayılı kararla teknik takibin hâkim kararına dayandığı gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucunun suç duyurusu dilekçesinin de aralarında bulunduğu diğer bir grup mahkûmun dilekçesi ise Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/13320 sayılı soruşturma dosyasında işleme alınmış; Cumhuriyet Başsavcılığınca 31/5/2013 tarihli kararla bahse konu iddialarla ilgili 2013/8990, K.2013/4407 Soruşturma sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, aynı suçtan aynı şüpheliler hakkında yeni delil bulunmaması sebebiyle kamu davası açılamayacağı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

88. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca önceki karara atıfla teknik takibin hâkim kararına dayandığı gerekçesine yer verilmekle birlikte söz konusu teknik takibe ilişkin kararda (TMK 10. madde ile görevli Ankara 1 No.lu Hâkimliğince verilen 11/3/2013 tarihli karar) başvurucunun ismi bulunmamaktadır. 5271 sayılı Kanun'un 140. maddesi uyarınca hakkında teknik araçlarla izleme tedbiri uygulanacak şüpheli veya sanığın kimliğinin hâkim kararında açık olarak belirtilmesi zorunlu olup söz konusu tedbirin sadece kararda kimliği belirtilen kişiler yönünden geçerli olacağı açıktır. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca (TMK 10. madde ile görevli) Ankara 1 No.lu Hâkimliğince verilen 11/3/2013 tarihli kararda başvurucunun isminin bulunmadığı hususu dikkate alınmamış; başvurucu hakkında teknik araçlarla izleme yapılıp yapılmadığı, başvurucunun açık görüş alanında dinleme cihazlarının aktif olduğu tarihlerde ziyaretçileriyle görüşüp görüşmediği, görüşmüş ise görüşmelerinin kamu makamları tarafından kayda alınıp alınmadığı, hakkında bu şekilde kayıt tutulmuş ise bu işlemin usulüne göre verilmiş hâkim kararına dayanıp dayanmadığı, kayıt tutulmuş ise bu kayıtların akıbetinin ne olduğu hususları hakkında araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu nedenlerle özel hayata saygı hakkıyla ilgili olarak etkili bir soruşturma yapılmadığı anlaşılmıştır.

89. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan kişilerin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının korunmasına yönelik etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

90. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

91. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 5.000TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

92. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan kişilerin özel ve aile hayatına saygı hakkının korunmasına yönelik etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

93. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden ceza soruşturması yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

94. Başvuru hakkında yapılan inceleme sonucunda Anayasa’nın 20. maddesininetkili soruşturma yürütme yükümlülüğü açısından ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Yeniden ceza soruşturması yapılmak üzere kararın ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü açısından usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden ceza soruşturması yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Yeniden ceza soruşturması yapılmak üzere kararın ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından tazminat talebinin REDDİNE,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.