I. Genel Olarak Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Resmi belgede sahtecilik suçu; TCK m.204/1’de, “bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Resmi belgede sahtecilik suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Maddede yer verilen ilk seçimlik hareket resmi belgeyi sahte olarak düzenlemek, ikinci seçimlik hareket gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek, üçüncü ve son seçimlik hareket ise sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Bu seçimlik hareketlerden de anlaşılacağı üzere, resmi belgede sahtecilik suçunun gerçekleşmesi için sahte olarak düzenlenen resmi belgenin kullanılması gerekmez, sahte olarak düzenlenen resmi belgenin hukuki değer taşıması ve iğfal kabiliyetini haiz olması yeterlidir.

TCK m.204’de yaptırıma bağlanan suçun konusu resmi belge olduğundan, kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen bir belge sözkonusu olmalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bir resmi belgede bulunması gereken unsurları açıklarken, “Bir belgenin resmi belge niteliğini elde edilebilmesi için, yalnızca bir memur tarafından düzenlenmiş olması yeterli değildir. Memurun düzenlediği her belge resmi belge sayılmaz. Bir belgenin resmi belge sayılması için, memurun gördüğü görevle düzenlenen belge arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Ayrıca resmi belgeye vücut veren yasal dayanağa uygun olması ve zorunlu biçimsel koşulları taşıması gerekir.” ifadelerine yer vermiştir[1].

Düzenlenen resmi belge zorunlu şekil şartlarını taşımamakta ise, resmi evrakta sahtecilikten söz edilmeyecektir[2]. Resmi belge niteliğinde olmayan, gerekli şekil şartlarını taşımayan belgelerin tamamı ise özel belge olarak kabul edilmelidir.

Bununla beraber; gerekli unsurları taşıyan ve sahte olarak düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması da gerekir. Doktrinde, aldatma kabiliyetinin tüm seçimlik hareketler için geçerli olduğu savunulmaktadır. İğfal yeteneği sahtecilik kavramının içinde yer aldığından, aldatma yeteneği olmayan, ilk bakışta sahte olduğu anlaşılan bir belgenin sahtecilik suçlarına konu olabilmesi mümkün değildir[3].

Belge üzerinde işlenen sahteciliğin hukuken bir önem taşıması gerektiğinden, fotokopi belgeler üzerinde sahtecilik suçu işlenememektedir. Yargıtay; onaysız fotokopiyi belge saymamakta, ancak belgenin onaylı fotokopisi olması halinde, belge olarak bir değerlendirmede bulunmaktadır. Bunun yanı sıra; faks ve e-posta çıktısı üzerinde de sahtecilik suçu işlenemez[4].

II. Kanun Hükmü Gereği Sahteliği Sabit Oluncaya Kadar Geçerli Olan Belge Neyi İfade Etmektedir?

TCK m.204/3’e göre; “Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır”.

Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, niteliği itibariyle kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belgeler, resmi belgede sahtecilik suçunun ağırlaştırıcı nitelikli halini oluşturmaktadır. Hükmün gerekçesinde de belirtildiği üzere, bu nitelikli halin düzenlenme sebebi, daha üstün ispat gücüne sahip belgelerin, nitelikleri itibariyle daha fazla korumak ihtiyaç duymalarıdır.

Belirtmeliyiz ki; TCK m.204/3’de yer alan bu ifade, aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan belgeler ile karıştırılmamalıdır. Aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerin ayrıca sahteliğinin kanıtlanmasına gerek yoktur, bu belgelerin başka senetler vasıtasıyla aksinin ispatlanması mümkün olup, yine bu ana kadar, yani aksi kanıtlanana kadar delil olarak kabul edilirler[5]. Yazımıza konu sahteliği sabit olana kadar geçerli belgelerin ise, resmi makamlar nezdindeki güvenilirliği tam olduğundan, sahteliği ortaya koyulamadıkça kesin delil niteliğinde kabul edileceklerdir[6].

Yine delil niteliği bakımından, sahteliği sabit olana kadar geçerli belgelerin ispat niteliğini kaybetmesi, sahtecilik iddiasının kesinleşmesine bağlıdır, oysa aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan belgeler bakımından, ilgili belgenin aksini kanıtlayan başka bir senedin/belgenin olması yeterli kabul edilebilmektedir[7].

TCK m.204/3 kapsamına giren bir belgenin varlığından söz edebilmek için, suça konu resmi belgenin sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olacağını öngören kanuni bir düzenlemenin olması gerekir. Bu durumda, kanunda bu şekilde bir düzenlemenin bulunmadığı, yani açıkça sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olduğu belirtilmeyen tüm belgelerin aksi sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerden kabul edilmesi gerektiği ifade edilebilir[8].

TCK m.204/3 kapsamına giren belgeler bakımından şu örnekler verilebilir[9];

-  6100 sayılı HMK m.204/1’de öngörülen mahkeme ilamları ve düzenleme şeklindeki noterlik senetleri,

-  2004 sayılı İİK m.38’de yer alan ilam niteliğindeki belgeler,

-  5271 sayılı CMK m.222’de öngörülen duruşma tutanakları,

-  5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu m.20’ye ilişkin düzenlenen tutanaklar,

-  298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun m.178’e göre seçim kurullarınca düzenlenen tutanaklar,

-  6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 62 ve 63. maddelerine göre Sayıştay ilamları,

-  1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 82. maddesi uyarınca noterler tarafından re’sen düzenleme şeklindeki belgeler.

Bu düzenlemeler doğrultusunda; noterde düzenlenen imza sirküsünün, noterden alınan imza beyannamesinin, noterde düzenlenen ibranamenin, noterlikçe düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin, noterlikçe düzenlenen şirket hisse devir senedinin, noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin, noterde düzenlenen vekaletnamenin, noterde düzenlenen temlikname, noter araç satış sözleşmesinin, mahkeme ilamlarının ve keşif tutanaklarının özellikle sahteciliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olduğu belirtilmelidir[10].

Örneğin; Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 08.02.2024 tarihli, 2021/14408 E. ve 2024/1304 K. sayılı kararında, “Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümde, şirket kuruluşunda ve bankada çek hesabı açılısında kullanılan imza sirkülerinin kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belge niteliğinde olması karşısında; sanık hakkında 5237 sayılı Kanun'un 204 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini” bozma gerekçesi yapılmıştır.

Sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerden sayılan mahkeme ilamları bakımından belirtmeliyiz ki, bu belgelerin TCK m.204/3 kapsamında değerlendirilebilmesi için hükmün kesinleşmesi gerekmektedir. Bununla birlikte; Yargıtay’da veraset ilamının, ihtiyati tedbir kararının, icra işlemlerine karşı şikayet üzerine icra mahkemesi tarafından verilen kararın, tutuklama müzekkeresinin, vasilik ilamının[11] TCK m.204/3 kapsamına girmeyeceğini kabul etmiştir[12].

Noterde düzenlenen imza sirküleri, imza beyannamesi ve yukarıda saydığımız diğer sair belgelerin, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olabilmesi için, bu belgelerin noterlik tarafından düzenlenmesi zorunludur. İçerikleri dışarıda hazırlanarak, noter tarafından onaylama şeklinde düzenlenen belgelerin yalnızca noter onay tarihi ve imza bakımından TCK m.204/3 kapsamında bir değerlendirme yapılabilir[13]. Dolayısıyla; onaylama şeklindeki belgelerin içerikleri aksi sabit oluncaya kadar geçerli iken, imza ve tarih kısımları sahteliği ispat edilinceye kadar geçerlidir. Bununla beraber; noterde onaylatılan sahte resmi belge, ayrıca sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belgelerden ise, TCK m.204/1 ile TCK m.204/3 birlikte uygulama alanı bulacaktır[14].

Buradan da anlaşılacağı üzere; TCK m.204/3’de düzenlenen nitelikli hal, hem TCK m.204/1 ve hem de 204/2 ile birlikte uygulanabilir. Örneğin; kamu görevlisi olmayan birisi sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli bir resmi belgede sahtecilik suçu işlediğinde TCK m.204/1 ile m.204/3, kamu görevlisi olan birisinin görevi kapsamında işlediği resmi belgede sahtecilik suçunda ise TCK m.204/2 ile m.204/3 hükümleri uygulanacaktır[15].

Son olarak; bir belgenin, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli resmi belge olarak kabul edilmesinin bir başka özelliği, zamanaşımı bahsinde kendisini göstermektedir.

TCK m.204/1’de öngörülen suçun cezası 2 yıldan 5 yıla kadarken, TCK m.204/3’de verilen cezanın yarısı oranında artırılacağı öngörüldüğünden, temel ceza 3 yıl ila 7 yıl 6 ay aralığında belirlenecektir. Bu durumda olağan dava/suç zamanaşımı 8 yıl yerine 15 yıl olurken, olağanüstü, yani kesintiden sonra başlayan azami zamanaşımı da 12 yıl değil 22 yıl 6 ay olacaktır. TCK m.204/2’de öngörülen suçun üst sınırı ise, zaten 8 yıl olduğundan, TCK m.204/2 ile m.204/3’ün birlikte uygulanmasının zamanaşımı bakımından bir etkisi olmayacaktır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 26.12.2023 tarihli, 2019/8197 E. ve 2023/10972 K. sayılı kararında; “İmza sirkülerinin kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belge niteliğinde olması karsısında; sanığın üzerine atılı suçun sübutu halinde 5237 sayılı Kanun’un 204 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı ve aynı Kanun'un 66’ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ve 67’nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca 15 yıllık olağan ve 22 yıl 6 aylık olağanüstü zamanaşımı sürelerine tabi olup karar tarihi itibarıyla zamanaşımı sürelerinin dolmadığı gözetilmeden, sanığa atılı resmi belgede sahtecilik suçundan düşme hükmü verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur”.

Yargıtay’ın yine bu kararından da anlaşılacağı üzere; noterlikte düzenlenmesi sebebiyle, bir belgenin, özel belge yerine, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli sahte resmi belge olarak kabul edilmesi, sahtecilik suçuna konu olağan (zamanaşımı kesilmeden) ve olağanüstü zamanaşımı (zamanaşımının kesilmesi ile başlayacak azami süre) süreleri bakımından aynı sonuca ulaşılmasına neden olacaktır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Mehmet Vedat Ervan

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.12.1986 tarihli, 6-328/573 sayılı kararı.

[2] Tezcan/Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Anakara, 2020, s.1042; Özbek, Ekonomi Ceza Hukuku İkinci Kitap: Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2021, s.525; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.05.2007 tarihli, 11-59/105 sayılı kararında; “Üç bilirkişinin görevlendirildiği yargılamada ibraz edilen belgenin bilirkişilerden ikisinin imzasını taşımaması karşısında geçerli bir adli mütalaa niteliğine kavuşmadığı, ancak taslak sayılabileceği bu nedenle de resmi belgede sahtecilik suçunun varlığından söz edilemeyeceği…” belirtilmiştir.

[3] Artuk/Gökcen/Yenidünya, 5237 s. TCK’ya Göre Hazırlanmış Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2008, s.391.

[4] Atalan, Dolandırıcılık Sahtecilik ve Güveni Kötüye Kullanma Suçları Şerhi, Adalet Yayınevi, 2020, s.903; Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 25.10.2021 tarihli, 2021/6047 E. ve 2021/9085 K. sayılı kararında; “Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 tarih ve 232/250 sayılı kararında açıklandığı üzere, onaysız fotokopi niteliğinde olup suret belge özelliği taşımayan belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte olmadığı ve aldatıcılık niteliği bulunmadığı bu suretle; somut olayda sanığın sahte olarak düzenletip kullandığı iddia olunan diplomanın aslının ele geçmediği gibi eldeki fotokopisinin de onaysız olduğu nazara alınarak yüklenen suçun yasal unsurları oluşmadığından, sanığın atılı suçtan beraatı yerine, mahkumiyetine karar verilmesi” bozma nedeni sayılmıştır.

[5] Gökcan/Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu Şerhi, 5.Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2021, s.6984.

[6] Ibid.

[7] Artuç, Pratik Türk Ceza Kanunu, Ankara, Adalet Yayınevi, 2016, s.917.

[8] Gökcan, ‘Resmi Belgede Sahtecilik Suçu,’ Ankara Barosu Dergisi, 67(3), 2009, s.113; Yenigün, Türk Ceza Kanununda Resmi Belgede Sahtecilik Suçları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2021, s.87; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.05.1987 tarihli ve 6-14/256 sayılı kararı.

[9] Özbek, a.g.e., s.542; Atalan, a.g.e., s.925; Gökcan, a.g.e., s.113.

[10] Gökcen, Belgede Sahtecilik Suçları, Ankara, Adalet Yayınevi, 2016, s.33.

[11] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.05.1987 tarih ve 6-141/256 sayılı kararı.

[12] Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 24.11.2011 tarihli, 2008/4717 E. ve 2011/22178 K. sayılı (veraset ilamı, ihtiyati tedbir kararı, icra mahkemesinin şikayet üzerine verdiği karar); Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 16.12.2011 tarihli, 2008/11509 E. ve 2011/23584 K. sayılı (tutuklama müzekkeresi); Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 30.11.2011 tarihli, 2008/7753 E. ve 2011/22506 K. sayılı (vasilik ilamı) kararlarından akt. Gökcan/Artuç, a.g.e., s.6986

[13] Gökcan, a.g.e., s.113.

[14] Gökcan/Artuç, a.g.e., s.6959.

[15] Gökcan/Artuç, a.g.e., s.6985.