Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altındaki kişi, savunma için yeterli imkâna yani gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmalıdır.

Verilen sürenin ve sağlanan kolaylıkların Anayasa'nın 36. maddesi açısından yeterli/gerekli olup olmadığının değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır.

 "Gerekli zaman" yargılanan kişinin, hakkındaki iddiaları öğrendikten sonra savunma için zorunlu hazırlıkları yapabileceği süreyi ifade etmektedir. Sürenin yeterli olup olmadığı, yargılama faaliyetinin bütünü gözönüne alınarak değerlendirilmelidir. Savunma için "gerekli kolaylık" kavramı ise şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan imkânları ifade etmekte ve "silahların eşitliği"ni sağlamayı amaçlamaktadır.

İlgili Kararlar:

♦ (Yıldıray Özbey ve diğerleri, B. No: 2014/18932, 8/9/2015)  
♦ (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017)
♦ (Ayşe Eşlik, B. No: 2014/15969, 21/6/2017)  
♦ (İbrahim Kaya, B. No: 2017/29474, 28/1/2020) 
♦ (Batuhan Şengül, B. No: 2017/29295, 21/7/2020)  
♦ (M.D., B. No: 2018/33546, 28/1/2021) 
♦ (Cengiz Mutlu, B. No: 2018/35088, 28/1/2021) 
♦ (Fethi Oğuz, B. No: 2019/38141, 14/9/2021)  
♦ (Abdulğafur Akcan, B. No: 2021/1730, 4/7/2022) 
♦ (Özgür Şakir Beller, B. No: 2019/22043, 15/6/2022) 

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YILDIRAY ÖZBEY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/18932)

 

Karar Tarihi: 8/9/2015

R.G. Tarih- Sayı: 27/10/2015-29515

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

Raportör

:

Okan TAŞDELEN

Başvurucular

:

1. Yıldıray ÖZBEY

 

 

2. İsmail ÖZBEY

 

 

3. Lokman ÖZBEY

Vekili

:

Av. Ahmet GÜL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, mahkûmiyet kararı verilirken mahkemece yeterince araştırma yapılmaması, tanıkların dinlenmemesi, benzer konudaki mahkeme kararlarının dikkate alınmaması, derece mahkemelerinin kararlarının yeterince gerekçelendirilmemesi, temyiz aşamasında suç tarihleri değiştirilerek bu hususta savunma yapma imkânının tanınmaması, yargılamanın uzun sürmesi ve idarece düzenlenen raporda suçlayıcı ibarelerin bulunması nedenleriyle gerekçeli karar, tanık dinletme, savunma, makul sürede yargılanma ve genel olarak adil yargılanma hakları ile masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/12/2014 tarihinde yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 5/2/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Bakanlığın 27/4/2015 tarihli yazısı, 6/5/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular karşı beyanlarını 15/5/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuşlardır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

1. Başvuruya Konu Yargılama

7. Başvurucular kardeş olup mahkûmiyetlerinin konusunu oluşturan “Rota … Limited Şirketi” (Şirket) isimli şirkette belli dönemlerde işçi olarak çalışmışlardır.

8. 3/9/2004 tarihinde kendisini C.A. olarak tanıtan bir kişi, anılan Şirkette çalışan başvurucular ve diğer üç kişinin, komisyon karşılığı sahte fatura verdikleri yönünde ihbarda bulunmuştur.

9. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmış, anılan Şirkete ait iş yerinde 6/1/2005 tarihinde arama gerçekleştirilmiştir. Aramada 14 ayrı firmaya ait fatura ve 6 ayrı firmanın kaşesi bulunmuştur.

10. 6/1/2005 tarihinde gözaltına alınan başvurucu Yıldıray Özbey; savcılık ifadesinde iş yerinin H.Ç. isimli kişiye ait olduğunu, kendisinin işçi olduğunu ve bu kişi adına iş takibi yaptığını, imza yetkisinin veya ortaklığının bulunmadığını, aramada bulunan fatura ve belgeleri daha önce görmediğini, sahte fatura satmadığını ve H.Ç.nin böyle bir iş yapıp yapmadığını bilmediğini söylemiştir.

11. Aynı gün tanık olarak ifadesi alınan F.G., başvurucu Yıldıray Özbey’in iş yerinde nakliyecilik yaptığını, fatura ve kaşelerin devamlı kilitli tutulan bir odada bulunduğunu, kendisinin bunları daha önce görmediğini ve başvurucunun sahte fatura satıp satmadığını bilmediğini belirtmiştir.

12. Başvurucu İsmail Özbey, yakalanmasının ardından 18/12/2005 tarihinde verdiği ifadesinde, Rota … Ltd. Şti.de işçi olarak çalıştığını, liman sahasında konteyner çekimi ve evrak takibiyle ilgilendiğini, fatura işlemleriyle ilgisi bulunmadığını, iş yerinde ele geçen C. Nakliyat Ltd. Şti.ye ait faturaları soy ismini bilmediği Y. adlı kişinin bıraktığını, M. Reklam Ltd. Şti.ye ait kaşeye ilişkin bilgisinin bulunmadığını belirtmiştir.

13. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından, sahte faturaların neden olduğu vergi kaybına ilişkin 22/5/2008 tarihli ve 2008-465/20 sayılı “Vergi Tekniği Raporu” hazırlanmıştır. Raporda, aramalarda ele geçen belgelere ve verilen ifadelere atıfla, başvurucular İsmail ve Lokman Özbey'in sigortalı işçi olarak çalıştıklarını söylemelerine rağmen bu hususu ispat edici belge sunamadıkları, Şirketin muhasebecisinin ifadesinde Şirketin işlerini, başvurucular Lokman ve Yıldıray Özbey'in takip ettiğini belirttiği, başvurucu İsmail Özbey'in bir işçinin bilebileceğinden fazlasını bildiği, Şirket adına bastırılan faturaları üç defa teslim aldığı, arabasında başka mükelleflere ait belge ve kaşelerin bulunduğu ifade edilmiştir.

14. Vergi Tekniği Raporu'nda ayrıca, başvurucular ile H.Ç. isimli kişinin sadece Rota … Ltd. Şti.ye ait faturaları değil, başka şirketlere ait faturaları da belli bir komisyon karşılığı sattıkları kanaatine ulaşıldığı ifade edilmiştir. Rapora göre başvurucular anılan Şirketin işçisi değil, gayriresmî sahibidirler ve birden çok şirketi sahte fatura ticaretinde kullanmaktadırlar. Raporda, başvurucuların sahte fatura işini adi ortaklık şeklinde yaptıkları ve Şirketin komisyon karşılığı sahte fatura ticareti yapmak maksadıyla faaliyet gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle, başvurucuların da dâhil olduğu adi ortaklığa ilişkin KDV yönünden ilgili vergi dairesince, mükellefiyet tesis ettirilmesi teklif edilmiştir.

15. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı ek olarak 22/5/2008 tarihli ve 2008-465/25 sayılı “Vergi Suçu Raporu” hazırlamıştır. Vergi Tekniği Raporu temelinde düzenlenen bu raporda, başvurucuların da dâhil oldukları adi ortaklığın, sahte fatura düzenleyerek vergi kaybına sebebiyet vermesi eylemi bakımından suçun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu, başvurucular ile H.Ç.nin 04/01/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359. maddesi uyarınca hapis cezasıyla cezalandırılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Dava açılmak üzere konunun ilgili Cumhuriyet başsavcılığına bildirilmesi kararlaştırılmıştır.

16. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı 13/10/2008 tarihinde, başvurucular ile Şirketin müdürü olan H.Ç. hakkında 213 sayılı Kanun'a muhalefet (sahte belge düzenleme) suçundan dava açmıştır. İddianamede suç tarihleri “1/4/2004, 1/4/2005, 1/4/2006, 1/4/2007, 1/4/2008” olarak gösterilmiştir.

17. Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan 10/4/2009 tarihli ilk duruşmada, başvuruculara çıkartılan tebligatların bilatebliğ iade edildiği belirtilmiş ve adreslerinde bulunamayan başvurucuların ifadelerinin alınabilmesi için haklarında yakalama emri çıkartılması kararlaştırılmıştır.

18. Başvurucular, 22/7/2009 tarihli duruşmada da hazır bulunmamışlardır. Haklarındaki yakalama emri infaz edilen başvurucular Yıldıray ve İsmail Özbey, 24/7/2009 tarihinde açılan ara duruşmada ifade vermişlerdir. Başvurucu Yıldıray Özbey 2003 yılının birinci ve ikinci ayında, diğer başvurucu ise 2004 yılının Ocak ve Ağustos ayları arasında işçi olarak çalıştıklarını ve H.Ç.nin, Şirketin sahibi olduğunu söylemişlerdir. Başvurucular, aleyhlerindeki suçlamaları kabul etmemişlerdir.

19. 24/11/2009 tarihli duruşmada sanık H.Ç. dinlenmiştir. Diğer sanık beyanlarının da okunmasından sonra H.Ç., firmada bir miktar hissesinin olduğunu ve ayrıca Şirketin müdürlüğünü yaptığını ancak diğer sanıkların hisselerinin daha fazla olduğunu söylemiştir.

20. Başvurucu Lokman Özbey ise yakalanmasının ardından 10/3/2010 tarihinde dinlenebilmiştir. Başvurucu, Şirkette 2004 yılında 6-7 ay kadar işçi olarak çalıştığını, Şirkette ortaklık ya da müdürlük yapmadığını ve atılı suçu işlemediğini belirtmiştir.

21. Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesi, dosyaya ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. 26/2/2010 havale tarihli bilirkişi raporunda, 22/5/2008 tarihli Vergi Suçu Raporu'ndaki başvurucular ile Şirket arasında adi ortaklık bulunduğu tespiti ile bahse konu rapordaki diğer bulgulara yer verilmiştir. Bilirkişi raporunda, aralarında adi ortaklık bulunan başvurucular ile H.Ç.nin sahte fatura düzenleyerek vergi kaybına yol açtıkları ile sahte ve yanıltıcı belge düzenledikleri sonucuna ulaşılmıştır.

22. 3/5/2011 tarihli duruşmada başvurucular vekili, sahte fatura kullandıkları iddia edilen diğer firmalar hakkında işlem yapılıp yapılmadığının araştırılmasını talep etmiştir. Asliye Ceza Mahkemesi, bu konunun araştırılmasına gerek görmemiş ve başvurucuların talebini reddetmiştir.

23. Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesi, 17/6/2011 tarihli ve E.2008/1413, K.2011/515 sayılı kararıyla başvurucuların atılı suçtan mahkûmiyetine hükmetmiştir. Mahkeme, “Rota … firmasının yetkilisi olan sanık H. ile diğer sanıkların oluşturduğu adi ortaklığın birlikte hareket ederek 2003, 2004, 2005, 2006, 2007 yılı vergi dönemleri içinde gerçeğe aykırı fatura ve belgeler düzenledikleri bu şekilde üzerlerine atılı suçu işledikleri iddia, savunma, vergi suçu inceleme [r]aporu, bilirkişi raporu, ekli belgeler ile tüm dosya kapsamından anlaşıldığı”nı belirtmiştir. Suç tarihi olarak ise iddianamede gösterilen tarihlere yer verilmiştir.

24. Başvurucular bu kararı, adi ortaklığı gösteren herhangi bir somut delilin bulunmadığı, vergi tekniği raporunun gerçeği yansıtmadığı, vergi raporundaki ön yargı ve varsayıma dayalı iddiaların delil gibi kabul edildiği, haklarında fatura düzenlenen firmalar hakkında dava açılıp açılmadığının araştırılmadığı, üzerlerine atılı suçu iştirak iradesiyle işleyip işlemediklerinin ve suçlamalarla ilgilerinin bulunup bulunmadığı hususunda eksik inceleme sonucu hüküm kurulduğu; bilirkişi incelemesinin, sahteliği iddia edilen faturalar getirildikten sonra yaptırılması gerektiği gibi gerekçelerle temyiz etmişlerdir. Ek olarak başvurucular, İsmail ve Lokman Özbey’in sanık H.Ç.nin işçisi olduğunu ve Şirket yetkilisi H.Ç.nin talimatları doğrultusunda işletmenin ticari faaliyetinin doğasına uygun eylemlerde bulunduklarını, başvurucu Yıldıray Özbey’in ise kardeşi olan başvurucuları ziyaret için Şirkete geldiğini ileri sürmüşlerdir.

25. Yargıtay 11. Ceza Dairesi 9/6/2014 tarihli ve E.2012/27217, K.2014/11200 sayılı ilamında öncelikle, suç tarihlerinin karar başlığında yanlış gösterildiği, sanıklara atılı eylemlerin sahte fatura düzenlemek olması ve KDV beyannamelerinin matrahlı belirtilmesi karşısında bu tarihlerin Mahkemesince, “31/12/2003, 31/12/2004, 31/12/2005, 31/12/2006, 31/12/2007” şeklinde düzeltilebileceğini belirtmiştir. Yargıtay; kararın devamında, başvurucular hakkında 2003-2004 yılları için verilen cezaların zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine, 2005-2006 yılları için verilen cezaların onanmasına ve 2007 yılı için verilen hükmün ise suç tarihinde yürürlükte bulunmayan kanun uyarınca ceza tayin edilmesi nedeniyle bozulmasına karar vermiştir.

26. Başvurucular nihai karardan, yeniden duruşma günü bildirilmesi amacıyla 12/11/2014 tarihinde yapılan çağrıyla haberdar olduklarını belirtmişlerdir.

27. Başvurucular 3/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

28. Bozma sonrası yargılamaya İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2014/50 sayılı dosyası üzerinden devam edilmektedir.

29. Başvurucuların itiraz yoluna başvurması üzerine dosyanın 5/12/2014 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ve itiraz incelemesinin henüz sonuçlanmadığı anlaşılmaktadır.

2. Bağlantılı Yargılamalar

30. Başvurucular, anılan olaylar nedeniyle ilgili Vergi Dairesince vergi cezalı tarhiyatların kesilmesi üzerine 2004-2007 dönemleri için 4 ayrı dava açmışlardır.

31. İstanbul 11. Vergi Mahkemesi 30/12/2011 tarihli ve E.2011/1182, K.2011/3358 (2004 vergilendirme dönemi); E.2011/1183, K.2011/3361 (2007 vergilendirme dönemi); E.2011/1184, K.2011/3359 (2005 vergilendirme dönemi); E.2011/1185, K.2011/3360 (2006 vergilendirme dönemi) sayılı kararları ile başvurucuların Rota Ltd. Şti. aracılığıyla sahte belge düzenleme organizasyonuna dâhil olduklarının somut olarak tespit edilemediğine ve dava konusu cezalı tarhiyatların hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir.

32. Vergi Mahkemesi, kararında şu değerlendirmede bulunmuştur: “Olayda, Rota ... Ltd.Şti., İsmail Özbey, Lokman Özbey, Yıldıray Özbey adi ortaklığı hakkında düzenlenen 22.05.2008 tarih ve VDENR-2008/465-20 vergi tekniği raporundaki tespitler, Rota ... Ltd.Şti. tarafından düzenlenen faturaların komisyon karşılığı düzenlendiğini ortaya koymakta ise de, vergi tekniği raporunda yer alan tespitler davacıların firma çalışanları olduklarını göstermekte olduğu, firma çalışanları olması hali de başlı başına komisyon geliri elde etme amacının varlığını göstermeyeceği, ücret geliri elde etmek amacıyla kasıtlı veya kasıtsız olarak bu fiilin yapılabileceği, kastın varlığı halinde her bir davacı hakkında ancak iştirak fiilinden dolayı vergi ziyaı cezasının kesilebileceği hususları dikkate alındığında, davacıların komisyon geliri elde etmek amacıyla sahte fatura düzenleme organizasyonu içerisinde yer aldıkları yönünde somut tespitlerin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

33. Danıştay Dokuzuncu Dairesi 9/2/2015 tarihli ve E.2012-5061, K.2015/345; E.2012-5418, K.2015/343; E.2012-5419, K.2015/342; E.2012-5420, K.2015/344 sayılı ilamları ile ilk derece mahkemesi kararlarını onamıştır.

34. İlgili idare, onama kararlarına karşı karar düzeltme başvurusunda bulunduğundan mahkeme kararları henüz kesinleşmemiştir.

B. İlgili Hukuk

35. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usulü Kanunu’nun 359. maddesinin (b) bendinin (1) numaralı alt bendinin, 23/01/2008 tarihli ve 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la yapılan değişiklikten önceki hâli şöyledir:

b) Vergi Kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan;

1) Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerine yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar (sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belgedir.),

Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar ağır hapis cezası hükmolunur.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 3/12/2014 tarihli ve 2014/18932 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:

B. Başvurucuların İddiaları

37. Başvurucular, bilirkişi raporunda Şirketle ne şekilde adi ortaklık içerisinde olduklarının tartışılmadığını, Şirkette sigortalı çalıştıklarına ilişkin araştırma yapılmadığını ve buna dair sundukları belgenin de dikkate alınmadığını, Mahkemenin sadece vergi denetmeni raporuna ve tekrarı niteliğindeki bilirkişi raporuna dayandığını ve kendi sundukları hukuki mütalaaya ve delillere itibar etmediğini; Şirketin diğer ortağının, muhasebe işlemlerini yapan kişilerin ve iş yapılan firma yetkililerinin mal alım satımından sorumlu kişinin taleplerine aykırı olarak dinlenmediğini, adına sahte fatura düzenlendiği iddia edilen firmalar hakkında dava açılıp açılmadığının araştırılmadığını, adi ortaklık ilişkisini aydınlatmaya yönelik taleplerinin kabul edilmediğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca, mahkemelerin kararlarını yeterince gerekçelendirmediğini, hangi nedenle başvurucuların adi ortaklık içinde olduklarının ortaya konulmadığını, konunun uzmanı olan vergi mahkemesince, vergi kaybı cezasının iptal edilmesine rağmen mahkûm edildiklerini, 2003 yılına dair açılmış bir dava olmamasına rağmen bu yıla ait vergileme dönemine ilişkin de suçlu bulunduklarını, Yargıtayın suç tarihlerini değiştirmesi sonucunda savunma haklarının kısıtlandığını ve zaman aşımından düşmesi gereken 2005 yılana ait suçlamaya ilişkin cezanın da onandığını ve yargılamanın uzun sürdüğünü belirtmişlerdir. Başvurucular bu nedenlerle, Anayasa'nın 36. ve 141. maddelerinde düzenlenen silahların eşitliği, tanıklarının dinlenmelerin sağlanması, gerekçeli karar, savunma ve makul sürede yargılanma haklarını içerecek şekilde adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular son olarak mahkûmiyetlerine dayanak yapılan “Vergi Tekniği Raporu”nda kendilerine suç isnadı yapılmasının ve suçlayıcı ifadeler kullanılmasının, Anayasa'nın 38. maddesindeki masumiyet karinesine aykırı olduğunu iddia etmişlerdir.

38. Başvurucular ileri sürdükleri ihlallere dayanarak yeniden yargılama yapılması, cezanın infazının durdurulmasına karar verilmesi ve her biri için 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuşlardır.

A. Değerlendirme

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların adil yargılanma hakkına yönelik iddialarının; yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, savunma hakkının kısıtlanması, gerekçeli karar ile makul sürede yargılanma hakları altında ele alınmalarının uygun olacağı değerlendirilmiştir. Masumiyet karinesine yönelik şikâyetler ise ayrıca incelenecektir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası

40. Başvurucular, Vergi Tekniği Raporu’nda kendilerine suç isnadı yapılmasının ve suçlayıcı ifadeler kullanılmasının, masumiyet karinesine aykırılık oluşturduğunu iddia etmişlerdir.

41. Bakanlık tarafından bu konuya ilişkin bir görüş bildirilmemiştir.

42. Anayasa’nın 38. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.

43. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.

44. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

45. Masumiyet karinesi, sadece bir mahkemenin, yargılamasını yaptığı sanıkların suçluluğuna ilişkin erken görüş açıklamalarını değil, aynı zamanda devam eden soruşturmalara yönelik kamu makamlarının beyanlarını da kapsar (Aynı yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı için bkz. Sildikovy/Rusya, B. No: 73455/11, 20/06/2013, § 194).

46. Bu nedenle, kişilerin mahkemelerce suçlu bulunmasının öncesinde kamu makamlarının bu kişilere ve eylemlerine yönelik kullanacakları kelimeleri dikkatle seçmeleri önem taşımaktadır. Diğer yandan bir ifadenin masumiyet karinesini ihlal edip etmediği, bu ifadenin geçtiği özel koşullar çerçevesinde incelenmelidir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Daktaras/Litvanya, B. No: 42095/98, 10/10/2000, §§ 41-43).

47. Somut başvuruda, başvurucuların da aralarında bulunduğu kişilerin komisyon karşılığı sahte fatura verdiklerine ilişkin başlatılan savcılık soruşturması kapsamında, olayın İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığınca vergisel boyutuna ilişkin denetimler yapılmış ve Vergi Tekniği Raporu hazırlanmıştır.

48. Hazırlanan raporun muhatabı, gerekli vergilendirme işlemlerini yapacak olan vergi dairesidir. Bu rapor, kamuoyunu bilgilendirme amacıyla yapılan beyanlar ya da dağıtılan bilgilendirme notlarıyla aynı biçimde ele alınamaz. Hazırlanan rapor, kişilerin erişimine açık değildir ve başvurucuların da bu yönde herhangi bir beyanı bulunmamaktadır.

49. Vergi Tekniği Raporu, aynı zamanda herhangi bir vergi suçunun işlenip işlenmediğine ilişkin düzenlenen Vergi Suçu Raporu’na dayanak olmuştur. Belirtilen ikinci raporun muhatabı ise yetkili Cumhuriyet Başsavcılığıdır.

50. Yukarıdaki tespitler doğrultusunda, Vergi Tekniği Raporu’nda her ne kadar başvurucuların adi ortaklık hâlinde komisyon karşılığı sahte fatura verilmesi işlemini yaptıkları yönünde tespitler bulunuyorsa da bu raporun kamuoyunun erişimine sunulmaması ve gerekli vergi işlemlerinin yürütülmesine matuf olması nazara alındığında raporda kullanılan ifadeler somut başvurunun koşullarında masumiyet karinesinin ihlali sonucunu doğurmayacaktır.

51. Bu itibarla başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları

52. Bir bütün olarak ele alındığında açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurucuların adil yargılanma hakkı altındaki şikâyetlerinin, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden

53. Başvurucular, derece mahkemelerinin kararlarının yeterli gerekçe içermediğini ve ne şekilde adi ortaklık içinde olduklarının kararlarda açıklanmadığını ileri sürmüşlerdir.

54. Adalet Bakanlığı yazısında, başvurucuların “mahkeme kararlarının yeterince gerekçelendirilmediğine” ilişkin şikâyetlerine yönelik görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.

55. Başvurucular, Bakanlık görüşünün lehlerine değerlendirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.

56. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

57. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.

58. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. …

59. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).

60. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).

61. Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesine göre "tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi" vardır (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, anılan mahkemenin başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme'nin 6. maddesi, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84-85).

62. Mahkemeler, “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme” yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33) tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri, § 34).

63. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya, karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Diğer bir ifadeyle derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26; Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

64. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

65. Ayrıca insan haklarına ilişkin güvenceler soyut ve teorik olarak değil, uygulamada ve etkili bir şekilde sağlanmalıdır. Buna göre mahkemelerin, ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Diğer bir ifadeyle mahkemelerce belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır (Sencer Başat ve diğerleri, § 36).

66. Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve kanıtları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte bu şekildeki gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması gerekmez. Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda, makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması beklenir (Sencer Başat ve diğerleri, § 37).

67. Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması "gerekçeli karar hakkı" yönünden zorunludur (Sencer Başat ve diğerleri, § 38).

68. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması, hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

69. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmalıdır (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26). Ancak başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvuruları ile başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin, temyiz incelemesinde tartışılmaması, gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).

70. Somut olayda başvurucuların adi ortaklık içerisinde sahte fatura verdikleri iddialarının dayanağını Vergi Tekniği Raporu oluşturmaktadır. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulan Vergi Suçu Raporu da bir önceki rapordaki bulgular temelinde hazırlanmıştır. Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesi, yargılama esnasında bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi, vergi raporlarındaki tespitleri özetlemekle yetinmiş ve sonuç kısmında başvurucuları, neden Şirket işçisi değil de adi ortak olarak kabul ettiğini açıklamaksızın “şirket müdürü H.Ç. ile Yıldıray Özbey, Lokman Özbey, İsmail Özbey Adi Ortaklığının sahte fatura düzenleyerek vergi ziyaına sebebiyet verdikleri tespit edilmiş … muhteviyatı ile sahte ve yanıltıcı belge düzenledikleri anlaşılmış(tır)” değerlendirmesinde bulunmuştur.

71. Başvurucular, haklarındaki suçlamaları ısrarla reddetmişler, temyiz dilekçelerinde de adi ortaklığı gösteren herhangi bir somut delilin bulunmadığını ve raporlardaki bu yöndeki tespitlerin gerçeği yansıtmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle başvurucuların adi ortaklık içerisinde olup olmadıkları, başvuruya konu uyuşmazlığın çözümü bakımından makul biçimde karşılanması gereken esaslı bir unsur teşkil etmektedir. Çünkü başvurucuların adi ortaklığa dâhil olmadıklarının tespiti hâlinde Vergi Mahkemesinin kararlarında belirtildiği gibi ücret geliri elde etmek amacıyla kasıtlı veya kasıtsız olarak komisyon karşılığı sahte fatura verilmesi eyleminde bulunduklarının araştırılması gerekecekti (bkz. § 32).

72. İlk derece mahkemesi, kararında başvurucuların diğer sanık H.Ç. ile ne şekilde adi ortaklık oluşturduklarına yönelik bir değerlendirmede bulunmamıştır. Mahkeme, başvurucuların adi ortaklık hâlinde üzerlerine atılı suçu işlediklerinin “iddia, savunma, vergi suçu inceleme [r]aporu, bilirkişi raporu, ekli belgeler ile tüm dosya kapsamından anlaşıldığı”nı belirtmekle yetinmiştir. Yargıtay ilamında da adi ortaklık ilişkisinin sübutu bakımından herhangi bir ek gerekçelendirmeye yer verilmeksizin mahkeme kararı onanmıştır.

73. Başvuruya konu ceza kovuşturmasının bütününe bakıldığında başvurucuların temel iddialarının, komisyon karşılığı sahte fatura verdiği belirtilen Şirkette herhangi bir adi ortaklıklarının bulunmadığı savunması olduğu görülmektedir. Başvurucular bu kapsamda, Vergi Tekniği Raporu’ndaki tespitin de somut delilerle değil, varsayıma dayalı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu rapordaki sonuç, herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın Vergi Suçu Raporu’na ve bilirkişi raporuna da aktarılmıştır (bkz. §§ 15 ve 21).

74. Mahkeme, mahkûmiyet hükmünü “adi ortaklık ilişkisinin varlığı” kabulü üzerinden kurmakla birlikte neden bilirkişi ve vergi raporlarındaki tespitleri başvurucuların “sadece işçi olarak çalıştıkları” savunmasına tercih ettiğine dair bir açıklama getirmemiştir. Kararda “iddia, savunma, vergi suçu inceleme raporu, bilirkişi raporu, ekli belgeler ile tüm dosya kapsamına” yapılan soyut bir atfın, başvurucuların hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmelerine imkân tanıyacağı kabul edilemez. Böyle bir atıfla, başvurucuların ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaları tartışılmış ve karşılanmış olmayacaktır.

75. Bu itibarla, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Savunma Hakkı Yönünden

76. Başvurucular, 2003 yılına dair açılmış bir dava olmamasına rağmen bu yıla ait vergileme dönemine ilişkin de suçlu bulunmalarından, Yargıtayın suç tarihlerini değiştirmesi sonucunda savunma haklarının kısıtlanmasından ve zaman aşımı nedeniyle düşmesi gereken 2005 yılına ait suçlamaya ilişkin cezanın da onanmasından şikâyet etmişlerdir. Başvurucular, suç tarihlerinin değiştirilmesinin bozma yoluyla gerçekleştirilmesi gerektiğini, böylelikle son fatura tarihlerinin düzenlenişi ya da kullanılışı yönünden farklı bir savunma öne sürüp Yargıtay görüşünü çürütebileceklerini belirtmişlerdir.

77. Bakanlık yazısında, bu husus kanun yolu şikâyeti kapsamında değerlendirilmiş ve görüş sunulmasına gerek duyulmadığı bildirilmiştir.

78. Başvurucular bu konuda görüş belirtmemişlerdir.

79. Sözleşme’nin Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;

80. AİHM “hakkaniyete uygun yargılama” kavramından hareket ederek adil yargılamanın zımni gereklerini saptamıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasa'nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan “savunma hakkı”dır. Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32). Bu sebeple AİHM'e göre hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Aynı yöndeki AİHM kararları için bkz. Ludi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992 §§ 49 ve 50; Artico/İtalya, B. No: 6694/74, 13/5/1980, § 33).

81. Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan özel güvencelerin, (1) numaralı fıkrada yer alan “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı” ışığında değerlendirilmesi gerekir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Pélissier ve Sassi/Fransa [BD], B. No: 25444/94, 25/3/1999, §§ 51-54). Bu nedenle yalnızca (3) numaralı fıkrada sayılan haklara uygun olarak yapılan bir ceza yargılamasının adil olduğu, birinci fıkrada yer alan “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı” ilkesi ışığında değerlendirilmeksizin söylenemez (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Deweer/Belçika, B. No: 6903/75, 27/2/1980 § 56).

82. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde, hakkında bir suç isnadında bulunulan kişinin “Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden … ayrıntılı olarak haberdar edilmek” hakkı, kişinin savunmasını hazırlayabilmesi için getirilmiş bir güvencedir. Sözleşme’nin 6. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmış olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ışığında (3) numaralı fıkranın (a) bendi, cezai konularda hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmasının temel ön koşulu olarak şüpheli veya sanığa detaylı bilgi verilmesini öngörmektedir (Erol Aydeğer, § 35).

83. Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi, bilgilendirmenin şekline ilişkin herhangi bir yükümlülük içermemekle birlikte bu güvence, şüpheliye veya sanığa hakkındaki “suçlamayı bildirme” konusunda özel bir çaba gösterilmesi gerekliliğine işaret etmektedir. Bu nedenle (a) bendi uyarınca sanığa verilecek bilgi, kendisinin hangi fiil nedeniyle suçlandığını ve bu fiilin hukuki nitelemesinin ne olduğunu içermeli ve detaylı olmalıdır. Ceza kovuşturmasında esaslı bir yeri olan iddianamenin tebliğ edilmesiyle sanığın, yazılı bir biçimde, suçlamaların maddi ve hukuki temelinden resmî olarak haberdar olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan yargılama sırasında suçun hukuki niteliğinin değişmesi hâlinde de sanığa yöneltilen suçlamanın değişen hukuki niteliği ve nedenleri hakkında bildirim yapılması gerekmektedir (Erol Aydeğer, § 36).

84. AİHM ayrıca, Sözleşme’nin 6. maddesinin (a) bendi ile hakkında bir suç isnadında bulunulan kişinin “Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak” hakkına yer verilen (b) bendinin birbiriyle bağlantılı olduğunu; suçlamanın nedeni ve niteliği hakkında bilgilendirilme hakkının, şüphelinin veya sanığın savunmasını hazırlama hakkı ışığında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Pélissier ve Sassi/Fransa [BD], §§ 51-54).

85. Savunmanın hazırlanması için gerekli zamana sahip olma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “meşru vasıta ve yollardan yararlanmak” kavramının kapsamındadır (AYM, E.1992/8, K.1992/39, K.T.16/6/1992). Bu hak gereğince sanığa ve müdafisine savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri zamanın verilmesi gerekmektedir.

86. Somut olayda, hazırlanan iddianamede “1/4/2004, 1/4/2005, 1/4/2006, 1/4/2007, 1/4/2008” tarihlerinde işlenen suçlardan dolayı başvurucuların cezalandırılması talep edilmiştir (bkz. § 16). Mahkeme, bu suç tarihlerini esas alarak başvuruculara savunma hakkı tanımış ve mahkûmiyet hükmünü aynı tarihler üzerinden kaleme almıştır.

87. Yargıtay 11. Ceza Dairesi, KDV beyannamelerinin matrahlı belirtilmesi nedeniyle suç tarihlerinin “31/12/2003, 31/12/2004, 31/12/2005, 31/12/2006, 31/12/2007” olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Yargıtay, 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 102. ve 104. maddeleri uyarınca 2003 ve 2004 yılına ait suçlamaların zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine hükmetmiştir. Başvurucuların, 2005 ve 2006 yıllarına ilişkin suçlamalardan mahkûmiyetleri ise onanmıştır.

88. Başvurucuların, zaman aşımı ve benzeri yeni savunmalar ileri sürebilecekleri dikkate alındığında Yargıtay tarafından suç tarihlerinin değiştirilerek kabul edilmesi ve değişik kabule göre kararın onanması, başvurucuların savunma haklarının kısıtlanması sonucuna yol açmıştır (Oğuz Tatış ve diğerleri, B. No: 2013/4186, 15/10/2014, § 81). Başvurucular, karşı iddialarını sunmak suretiyle Yargıtayın suç tarihlerine ilişkin kabulünü çürütebilme ya da hukuki durumlarını ve savunmalarını, değişen suç tarihleri doğrultusunda güncelleme imkânından mahrum kalmışlardır.

89. Somut başvurunun koşullarında suç tarihlerindeki değişikliğin önemsiz olduğu da ileri sürülemez. Nitekim 2005 yılına ait suç tarihinin 1/4/2005 olarak kabul edilmesi hâlinde 765 sayılı mülga Kanun uyarınca zaman aşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi söz konusu olabilecektir.

90. Başvurucuların, haklarında dava açılmayan 2003 yılına ait vergi döneminden suçlu bulunmaları konusunu temyiz gerekçesi yapmamaları (bkz. § 24) ve Yargıtayın da bu hususta düşme kararı vermesi nedeniyle başvurucuların şikâyetlerinin bu kısmına yönelik ayrı bir inceleme yapılmamıştır.

91. Yukarıda açıklanan gerekçelerle, savunma haklarının kısıtlanması nedeniyle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

c. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden

92. Başvurucular, yargılandıkları ceza davasının makul bir sürede tamamlanamamasından ve hâlen devam etmesinden şikâyet etmişlerdir.

93. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamı içerisinde yer almaktadır ve davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 38-39).

94. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 35 ve 36).

95. Bu çerçevede davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

96. Somut başvuru açısından yargılama süresinin başlangıcı, her ne kadar ifadeleri daha sonra alınmış olsa da başvurucuların adi ortak olduklarının kabul edildiği Şirkete yönelik gerçekleştirilen aramanın yapıldığı 6/1/2005 tarihidir (bkz. § 9). Ceza yargılamasının, Yargıtay tarafından bozulan suçlamalar yönünden hâlen İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesi önünde sürdüğü, dosyanın itiraz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği anlaşılmaktadır.

97. Yargılama 10 yıl 8 aylık bir süredir devam etmektedir. Bununla birlikte Yıldıray ve İsmail Özbey için yakalama emriyle arandıkları 3 ay 14 günlük, başvurucu Lokman Özbey için 11 aylık sürenin toplam yargılama süresinin hesabına dâhil edilmemesi gerekir (bkz. §§ 17, 18 ve 20).

98. Bu itibarla, somut başvuruya konu ceza davasının makul sürede tamamlanıp tamamlanmadığı bakımından değerlendirilmesi gereken süre iki dereceli bir yargılamada geçen yaklaşık 10 yıl 5 ay (Yıldıray ve İsmail Özbey) ve 9 yıl 9 aylık (Lokman Özbey) zaman dilimleridir.

99. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§ 24-40).

100. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvuruya konu ceza davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi ölçütler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucuların tutum ve davranışlarıyla ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep oldukları da söylenemez. Anılan davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve hâlen devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

101. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

d. Başvurucuların Diğer Şikâyetleri

102. Gerekçeli karar hakkına uyulmaması ve savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin yukarıda ulaşılan sonuçlar dikkate alınarak başvurucuların adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

103. Başvurucular, yeniden yargılama yapılmasına ve cezanın infazının durdurulmasına karar verilmesini ve her biri için 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.

104. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuların haklarının ihlal edildiğinin kabul edilmesi hâlinde hakkaniyete uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olacağı bildirilmiştir.

105. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.

106. Mevcut başvuruda, mahkeme kararlarının yeterince gerekçelendirilmediği ve başvurucuların savunma haklarının kısıtlanması nedeniyle kesinleşen mahkûmiyet kararları bakımından Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

107. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılama süresi nazara alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvuruculara müştereken net 8.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

108. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucuların;

1. Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Gerekçeli karar hakkı, savunma hakları ve makul sürede yargılanma hakkı açısından Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere kararın bir örneğinin İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

C. Başvuruculara müştereken net 8.000,00 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. Başvurucular tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

8/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

UFUK RİFAT ÇOBANOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/6971)

 

Karar Tarihi: 1/2/2017

R.G. Tarih ve Sayı: 23/2/2017 - 29988

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Ufuk Rifat ÇOBANOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, iddianamenin düzenlenmesinden sonra ortaya çıkan esaslı değişikliklerin başvurucuya bildirilmemesi ve savunma yapması için gerekli zamanın tanınmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/5/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu başka bir suçtan Bursa ilindeki bir ceza infaz kurumunda bulunmaktayken hakkında Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 23/11/2009 tarihli iddianamesi ile kredi kartının kötüye kullanılması suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede, önceden başvurucuyla aynı şirkette çalışan şikâyetçinin rızası olmaksızın kredi kartının birçok kez kullanıldığı iddia edilmiştir.

10. Başvurucu hakkındaki yargılamaya, Kadıköy 8. Asliye Ceza Mahkemesinde başlanmış; anılan Mahkemenin 24/11/2010 tarihli duruşmasında, başvurucunun savunmasının ve iddianamede belirtilmeyen tekerrür hükümlerinin uygulanması ihtimaline binaen ek savunmasının istinabe suretiyle Bursa Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesince alınmasına karar verilmiştir.

11. Bu arada Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 13/12/2010 tarihinde, Kadıköy 8. Asliye Ceza Mahkemesinin faaliyetinin durdurulmasına ve dava dosyalarının Kadıköy 1. Asliye Ceza Mahkemesine devrine karar vermiştir. Başvuruya konu dosya 21/12/2010 tarihinde Kadıköy 1. Asliye Ceza Mahkemesine devredilmiştir.

12. Anılan istinabe talebi doğrultusunda Bursa 8. Asliye Ceza Mahkemesince 28/1/2011 tarihinde yapılan duruşmada, başvurucuya iddianame ve ekleri ile Kadıköy 8. Asliye Ceza Mahkemesinin yazısı okunmuş; savunma yapmak için duruşmaya ara verilmesini talep etme hakkı dışındaki yasal hakları hatırlatılarak savunması alınmıştır. İstinabe Mahkemesince duruşma öncesinde başvurucuya iddianame tebliğ edilmemiştir.

13. Başvurucu, tekerrür hükümlerinin aleyhine uygulanması ihtimaline binaen ek savunmasının sorulması üzerine bu konudaki savunmasını hazırlamak için uygun bir süre verilmesini talep etmiştir. Talep edilen süre, istinabe Mahkemesince verilmemiştir. Başvurucu ayrıca yargılamasının hangi mahkemenin kaç numaralı dava dosyasında yapıldığı ile duruşmasının ne zamana ertelendiği hususlarında bilgi verilmesini istemiştir. İstinabe Mahkemesi, Kadıköy 8. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2009/6 dosyasında yargılandığını ve duruşmanın 24/3/2011 tarihine ertelendiğini başvurucuya bildirmiştir.

14.Bu arada başvurucu 22/3/2011 tarihinde, Kadıköy 8. Asliye Ceza Mahkemesine bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla dilekçe göndererek avukat tutmak ve savunma yapmak için süre talebinde bulunmuştur. Anılan dilekçe -Ceza İnfaz Kurumu kayıtlarında olmasına karşın- dosya içinde bulunamamıştır.

15. Başvuruya konu dava, Kadıköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/575 esasına kaydedilerek yargılamaya bu Mahkemece devam olunmuştur. Anılan Mahkemece başvurucunun ek savunmasının alınması ve yargılamayı yapan mahkemenin değiştiğinin başvurucuya bildirilmesi yönünde herhangi bir işlem yapılmamıştır.

16. Kadıköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/3/2011 tarihli duruşması başvurucunun yokluğunda yapılmıştır. Mahkemece, istinabe yazısının başvurucunun savunmasının ve ek savunmasının alınması suretiyle ikmalen iade edildiğinden bahisle iddia makamının esas hakkındaki mütalaası alınmıştır. Esas hakkındaki mütalaada, başvurucunun müsnet suçtan cezalandırılması ile birlikte -iddianamede belirtilmediği ve savunması alınmadığı hâlde- tekerrür hükümlerinin uygulanması da talep edilmiştir. Aynı tarihli duruşmada, başvurucunun müsnet suçtan cezalandırılmasına ve tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmiştir.

17. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 24/3/2014 tarihli ilamıyla onanmıştır.

18. Başvurucu, anılan ilamdan 9/5/2014 tarihinde haberdar olmuştur.

19. Başvurucu 12/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 17/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İddianamenin sanığa tebliği ve sanığın çağrılması” kenar başlıklı 176. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunur.

 (...)

(4) Yukarıdaki fıkralar gereğince, çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir.”

21. 5271 sayılı Kanun’un “Ara verme” kenar başlıklı 190. maddesi şöyledir:

“(1) Duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir. Ancak, zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir.

(2) 176 ncı maddede belirlenen süreye uyulmamış ise duruşmaya ara verilmesini istemeye hakkı olduğu sanığa hatırlatılır.”

22. 5271 sayılı Kanun’un “Ara verme” kenar başlıklı 196. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı söyledir:

“Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. (...) Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.”

23. Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 17/2/2016 tarihli ve E.2015/10137, K.2016/1379 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"[D]uruşma gününü bildiren çağrı kağıdı ile birlikte iddianamenin suça sürüklenen çocuklara tebliğ edilmemesi suretiyle kendilerine yüklenen suçu öğrenme hakkından yoksun bırakılmaları; 02.06.2015 ve 07.07.2015 tarihli oturumlarda, 5271 sayılı Kanunun 190. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca suça sürüklenen çocuklara verilmesini isteme hakları hatırlatılmayarak, savunmalarını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakları ellerinden alınarak savunma haklarının kısıtlanması suretiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6, Anayasanın 36, CMK'nın 176 ve 190. maddelerine muhalefet edilmesi [bozmayı gerektirmiştir.]"

24. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/4/2016 tarihli ve E.2015/4672, K.2016/2330 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"CMK'nın 174. maddesinde, iddianamenin ve soruşturma evraklarının mahkemeye verildikten itibaren 15 gün süreyle incelenmesi gerektiği, 176. maddesinin 4. fıkrasında ise (iddianame örneği içeren) çağrı kağıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerektiği -yani savunmanın hazırlanması için en az bir hafta süre verilmesinin zorunlu olduğu- düzenlenmiştir.

AİHS'nin 6/3 (b) maddesine göre hakkında suç isnadı olan kimse "savunmasını tamamlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak" hakkına sahiptir. Bu bendin ihlali silahların eşitliği bakımından da ihlale neden olabilmektedir.

AİHM'ce duruşmaların başlamasından iki hafta önce 17.000 sayfalık dava dosyasını edinebilmeleri, silahların eşitliği ilkesiyle birlikte 6/3 (b) maddesinin de ihlali olarak nitelendirilmiştir.

Tüm bu açıklamalardan, düzenlenen iddianamenin mahkemece onbeş gün içinde incelenebilecek, sanık yönünden ise okunup bir hafta içinde savunma hazırlanabilecek bir hacme sahip olması gerektiği, ancak davanın kapsamına göre savunma süresinin artırılabileceği sonucuna varılabilecektir. AİHM'nin içtihatlarında ise binlerce sayfalık iddianameler için ihlal bulunduğu kabul edilmiştir.

Bu kadar uzun ve çok sayıda eki olan bir iddianame karşısında, sanık ya da müdafiine iddianameyi okuyup, delilleri inceleyip, buna göre etraflıca bir savunma hazırlamakolanağı verilmemesi, adil yargılanma hakkının ihlali olarak görülmüştür."

B. Uluslararası Hukuk

1. İlgili Sözleşme

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (3) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:

 “1. Herkes davasının, … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, … görülmesini isteme hakkına sahiptir.

 

 3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

 ...

 b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;”

2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendi kapsamında yeterli bir savunmanın hazırlanmasının bunun için gerekli kolaylık ve zamana sahip olma yönünde iki unsurunun olduğuna dikkat çektikten sonra, zaman unsurunun soyut olarak değerlendirilmesinin olanaklı olmadığına, her davanın koşullarına göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. AİHM, savunmanın hazırlanması için gerekli zamanın uzunluğunu değerlendirirken yalnızca davanın karmaşıklığını dikkate almamakta, tüm zamanını ilgili davaya hasretmesini gerektirecek şekilde çalışma programını değiştirmesi beklenemeyecek olan savunmayı hazırlayan müdafiin mutad iş yükünün de dikkate alınacağı hususuna ayrıca dikkat çekmektedir. Ancak davanın özellikleri bunu gerektiriyorsa savunma avukatının çalışma programının hangi kısmında yoğunlaşacağı hususunda bir ölçüde değişiklik yapmasının beklenmesinin de makul olduğunu belirtmektedir (Mattick/Almanya, B. No: 62116/00, 31/3/2005). Sanığa savunmasını hazırlaması için yeterli bir sürenin tanınıp tanınmadığı hususu değerlendirilirken yargılamanın niteliğine olduğu kadar davanın karmaşıklığına ve yargılamanın hangi aşamada bulunduğuna da özel bir önem verilmesi gerekir (Gregacevic/Hırvatistan, B. No: 58331/09, 10/07/2012, § 51).

27. AİHM'e göre sanık, savunmasını uygun bir şekilde hazırlama ve hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın, yargılamanın sonucunu etkileyebilecek şekilde ilgili olan tüm hususlarda davayı gören mahkemenin önüne savunmasını ortaya koyabilme olanağına sahip olmalıdır (Gregacevic/Hırvatistan,§ 51). AİHM, savunma için gerekli kolaylıklara sahip olmanın, kendisine bir suç isnat olunan herkesin savunmasını hazırlayabilmesi için yargılama süresi boyunca yapılan soruşturmaların sonuçlarından haberdar olma olanağını içerdiğini belirtmekte; şüpheliye/sanığa sağlanacak kolaylıkların savunma için yardımcı olan veya olabilecek olanaklarla sınırlı olduğuna vurgu yapmaktadır (Padin Gestoso/İspanya (k. k.), B. No: 39519/98, 8/12/1998). Sanığa sağlanan zamanın ve kolaylıkların yeterli olup olmadığı hususu, her bir davaya özgü koşullara göre değerlendirilmelidir (Huseyn ve diğerleri/Azerbaycan, B. No: 35485/05.... 36085/05, 26/7/2011,§ 175).

28. Diğer yandan AİHM, yargılama sürecinde ortaya çıkan ve mahkemenin kararını esaslı bir şekilde değiştirebilecek hususlarda/olaylarda savunma için ek sürenin tanınması gerektiğini ifade etmektedir (Miminoshvili/Rusya, B. No: 20197/03, 28/6/2011, § 141). Bu tür “olaylar”, iddianamede yapılan değişiklikleri (Pelissier ve Sassi/Fransa [BD], B. No: 25444/94, 25/3/1999, § 62), iddia makamının yeni deliller sunmasını (G.B./Fransa, B. No:44069/98, §§ 60-62) veya yargılama esnasında bilirkişi görüşündeki ani ve esaslı değişiklikleri (G.B./Fransa, §§ 69, 70) içerebilir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 1/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Savunma İçin Gerekli Zaman ve Kolaylıklara Sahip Olma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlığın Görüşü

30. Başvurucu; ek savunmasını hazırlamak için süre talep ettiği hâlde bu yönde bir süre verilmemesi ve hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanması, ayrıca yargılamayı yapan Mahkemenin karar aşamasında değişmesine rağmen kendisine bu konuda herhangi bir bildirimde bulunulmaması nedenleriyle savunma hakkının kısıtlandığını, böylece adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık; AİHM ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına atıfla suçlamanın niteliğinin sonradan değişmesi durumunda sanığa ek savunma hakkının tanınması ve bu durumda savunmasını hazırlaması için yeterli zaman ve kolaylıkların sağlanması gerektiğini, somut olayda tekerrür hükümlerinin uygulanmasının duruşmada ilk defa ortaya çıkan bir husus olmadığını, başvurucunun diğer iddialarını ise yeterince temellendirmediğini bildirmiştir.

32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

33. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 36. maddesinin(1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde .... savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

35. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes "savunma" ve "adil yargılanma" hakkına sahiptir. Savunma hakkının sağladığı “güvenceler”, esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde ayrıca ifade edilmiştir.

36. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).İddiaya karşı savunma imkânı tanınmadığı sürece adil muhakeme yapılması mümkün değildir. Savunma hakkı tanınmadan kişilerin cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesine de uygun değildir.

37. Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altındaki kişi, savunma için yeterli imkâna yani gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmalıdır.Bu itibarla anılan güvencenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan, Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı düzenlenmiştir.

38. Anayasa Mahkemesi de savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “adil yargılanma” kavramı dışında “meşru vasıta ve yollardan yararlanmak” kavramının da kapsamında olduğunubelirtmiştir (AYM, E.1992/8, K.1992/39, 16/6/1992).

39. "Gerekli zaman"a ve "gerekli kolaylıklar"a sahip olma hakları, uygulamada çoğunlukla iç içe geçmiş durumdadır. İstisnai bazı durumlarda savunma için gerekli imkânlar sağlandığı hâlde gerekli zaman verilmemiş olabilir.

40. Suç isnadı altında bulunan kişiye, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkına uygun bir şekilde savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile getirebilmesi ve böylece yargılamaların sonucunu etkileyebilmesi için gerekli zamanın verilmesi gerekir. Gerekli zaman verilmeyen şüphelinin/sanığın, hakkındaki isnatları değerlendirip bunlara karşı savunma ve delil araştırması yapması mümkün değildir.Dolayısıyla savunma için gerekli zamana sahip olma, kişiyi acele yapılan yargılamalara karşı korumaktadır.

41. Anayasa'nın 36. maddesinde herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de bu hakkın hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların dadoğasından ve Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan ilke ve haklardan kaynaklanan bazı nesnel sınırları bulunmaktadır. Bu, Anayasa'nın bütünlüğü ilkesinin bir sonucudur. Böyle durumlarda hakkın nesnel sınırları ile çatışan diğer hak ve ilkeler dikkate alınmalı, bir dengeleme yapılmalıdır.

42. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer bir güvence de makul sürede yargılanma hakkıdır. Öte yandan Anayasa’nın 141. maddesinde yargı organlarına davaları"mümkün olan süratle" sonuçlandırma görevi verilmiştir. Bunun için devletin davayı makul sürede bitirme ve savunma için gerekli süreyi sağlama pozitif yükümlülükleri arasında bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu kapsamda bir taraftan suç isnadı altındaki kişiye savunma için yeterli zamanın yargılamayı adil olmaktan çıkarmayacak şekilde tanınması, diğer taraftan tanınacak zamanın yargılamanın makul bir sürede sonuçlandırılmasını olumsuz etkileyecek uzunlukta olmaması gerekir. Diğer bir ifadeyle yargılama, savunma için gerekli zamana sahip olma hakkını zedeleyecek şekilde aceleye getirilmemeli; anılan hakkın gerçek anlamda kullanılmasını mümkün kılacak bir süratlesonuçlandırılmalıdır.

43. "Gerekli zaman" yargılanan kişinin, hakkındaki iddiaları öğrendikten sonra savunma için zorunlu hazırlıkları yapabileceği süreyi ifade etmektedir. Sürenin yeterli olup olmadığı, yargılama faaliyetinin bütünü gözönüne alınarak değerlendirilmelidir. Sürenin kısalığı bu konuda tek başına esas alınamaz, verilen sürelerin savunma hakkını olumsuz yönde etkileyip etkilemediği de incelenmelidir. Her şüphelinin/sanığın savunma için gerek duyacağı süre diğerinden farklıdır. Anılan süre somut olayın özelliklerine, davanın niteliğine, dava konusunun karmaşık olup olmadığına, sanığın içinde bulunduğu duruma (tutukluluk/hükümlülük gibi) ve yargılamanın aşamasına göre değişebilir. Sanığın öncesinde müdafi yardımından faydalanması da sürenin yeterliliği hususunda gözetilebilir. Diğer yandan sanığın yargılama sürecindeki tutumlarından (doğru adres bildirilmemesi gibi) süre yetersiz gelmişse Anayasa'nın 36. maddesinin ihlalinden söz edilmeyebilir.

44. Sadece iddianamede belirtilen suçlamalarla ilgili olarak savunma yapmak için gerekli zaman ve kolaylıkların sağlanması yargılamanın adil olmasını sağlamayabilir. İddianameden sonra ortaya çıkan ve yargılama konusu edilen yeni suçlamalar ve mahkemenin vereceği hükmü esaslı bir şekilde değiştirebilecek yeni durumlar ile iddianamedeki suçlamanın değişmesi yönünden de suç isnadı altındaki kişiye gerekli zaman ve kolaylıkların sağlanması icap eder.

45. Savunma için "gerekli kolaylık" kavramı ise şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan imkânları ifade etmekte ve "silahların eşitliği"ni sağlamayı amaçlamaktadır. Suç isnadı altındaki kişiye sağlanması zorunlu kolaylıklar, savunma için "gerekli" olanlardır. Bu kolaylıklardan biri, kişinin savunmasını planlayarak mahkeme önünde en uygun ve etkili şekilde yapılabilmesini mümkün kılacak bilgilere ulaşmasına ve böylece yargılamanın sonucunu etkileyebilmesine imkan verilmesidir. Kişinin beraat etmesini veya cezasının azaltılmasını sağlayabilecek delil niteliğindeki belgelere erişimine ve müdafiyle görüşmesine izin verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve yargılama esnasında esaslı değişikliklerden haberdar edilmesi sağlanacak diğer kolaylıklardır. Bu hak yönünden de somut olayın özelliklerinin belirleyiciliği büyük öneme sahiptir. Değerlendirme, yargılamanın bütünlüğü gözetilerek yapılmalıdır.

46. Savunma için gerekli kolaylıklara sahip olma hakkı mutlak değildir. İstisnai hâllerde sınırlandırılması mümkündür. Özellikle üçüncü şahısların temel haklarını korumak, kamu menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla bu tedbirlere başvurulmasının zorunlu olduğuna kanaat getirildikten sonra soruşturma evresinde bazı delillere erişim yönünden kısıtlama getirilebilir. Ancak sanığın dava dosyasına erişimine getirilecek kısıtlamanın duruşma öncesinde delillerin sanığa ulaştırılmasını ve kovuşturma evresinde sanığın müdafii aracılığıyla deliller üzerine görüş sunmasını engellememesi gerekir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi; kısıtlamaya yönelik bu tür tedbirlerin uygulanmasına ilişkin kararlarda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için yeterli güvenceler sağlanıp sağlanmadığını inceler.

47. Daha önce erişilemeyen bilgi ve belgelere yargılamanın sonraki aşamalarında ulaşılmış ve bunlara karşı iddia ve itirazlar dile getirilerek kısıtlama telafi edilmiş ise savunma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz. Anayasa Mahkemesi bir kararında; dosyadaki gizlilik kararına rağmen olay yerinin ve zamanının anlaşılabildiği, buna ilişkin savunma yapıldığı, gizlilik kararının delil toplatılmasının talep edilmesine engel olmadığı ve iddianamenin kabulü kararıyla dosyaya erişimin kısıtlanmasına ilişkin kararının kendiliğinden ortadan kalktığı gerekçesiyle anılan hakkın ihlal edildiği iddiasını açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur (Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No: 2013/6068, 18/11/2015, §§ 66-68).

48. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı, suçu öğrenme (isnadın bildirilmesi) hakkı ile de doğrudan ilişkilidir. Sanığa veya müdafiine savunma için gerekli hazırlıkları yapmaları amacıyla iddianamenin tebliğiyle duruşma günü arasında yeterli bir sürenin verilmesi gerekir. Aynı şekilde suçun hukuki vasıflandırmasının değişmesi hâlinde de savunmanın yeniden hazırlanması için gerekli zaman ve kolaylıklar sağlanmalıdır. Nitekim bu anayasal gereklilikler ilgili usul kurallarında da belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 176. maddesinin (4) numaralı fıkrasına göre sanığa, suçlamaların maddi ve hukuki dayanaklarını bildiren iddianamenin tebliği ile savunma arasında en az bir haftalık sürenin bulunması gerekmektedir. Ayrıca 5271 sayılı Kanun’un 226. maddesi uyarınca sanığın ek savunmasının alınması gerektiği durumlarda istemi hâlinde sanığa veya müdafiine ek savunmasını hazırlamak için süre verilmesi bir zorunluluktur.

49. Bireysel başvuru incelemelerinde de ölçü norm, Anayasa'dır; kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Bu nedenle kanunlarda belirtilen sürelere uyulmaması tek başına Anayasa'ya aykırılık sonucunu doğurmaz. Verilen sürenin ve sağlanan kolaylıkların Anayasa'nın 36. maddesi açısından yeterli/gerekli olup olmadığının değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

50. Somut olayda, yargılamayı yürüten Mahkemenin yargı çevresi dışında bir cezaevinde olması nedeniyle başvurucunun savunması istinabe suretiyle alınmıştır. Başvurucu, yargılamasının hangi mahkemenin kaç numaralı dava dosyasında yapıldığı ile duruşmasının ne zamana ertelendiği hususlarında bilgi verilmesini istemiştir. İstinabe Mahkemesi, esas yargılamayı yapan mahkemenin Kadıköy 8. Asliye Ceza Mahkemesi olduğunu ve duruşmanın 24/3/2011 tarihine ertelendiğini bildirmiştir.İstinabe duruşmasında, başvurucuya öncesinde tebliğ edilmeyen iddianame de okunmuştur.

51. Başvurucu, hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanma ihtimaline karşı savunma yapmak için süre talep etmiştir. Başvurucu, Cezaevi kayıtlarında rastlanan ancak Mahkemeye ulaşmayan dilekçesiyle de savunma yapmak ve avukat tutmak için duruşmanın ertelenmesiniistemiştir.

52. İstinabe talebinden sonra esaslı bir gelişme meydan gelmiş; başvurucunun yargılandığı Mahkeme, HSYK tarafından kapatılarak dosyanın başka bir mahkemeye devrine karar verilmiştir. Başvurucu, yargılamanın karar aşamasında gerçekleşen esaslı bir gelişmeden (Mahkemenin kapatılmasından) haberdar edilmemiş; savunmasını planlayıp dosyanın devredildiği mahkeme önünde de yapabilme imkânından yararlandırılmamıştır. Cezaevinde olan başvurucunun özel durumu nazara alınmamıştır.

53. Diğer yandan savunma için gerekli hazırlıkları yapması amacıyla iddianame başvurucuya (sanığa) -duruşma gününden önce tebliğ edilmediği hâlde- duruşmaya ara verilmesini isteyebileceği hatırlatılmamış; başvurucunun beyanları aynı duruşmada tespit olunmuştur. Başvurucunun süre talebinden feragat ettiğine dair bir bilgi/kayıt da bulunmamaktadır. Tekerrüre ilişkin yeni durum karşısında da başvurucunun avukata danışabilmesine fırsat verilmemiştir. Buna karşın mahkûmiyet kararında, iddianamede belirtilmeyen tekerrür hükümleri de yer almıştır. Yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde -somut olayın özel koşullarında- başvurucunun savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

54. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan savunma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

55. Başvurucu, müdafi yardımından faydalanma ve iddia tanıklarını sorguya çekme haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda,kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

57. Somut olayda başvurucu, ihlal iddialarını soyut ve genel ifadelerle ileri sürmüş; ihlallere ilişkin delillerini sunma ve açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

59. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

60. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

61. Adil yargılanma hakkı kapsamında savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

62. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Kadıköy 1. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamında savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılmak üzere Kadıköy 1. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2010/575, K.2011/435) GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

AYŞE EŞLİK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/15969)

Karar Tarihi: 21/6/2017

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan                     :   Engin YILDIRIM

Üyeler                       :   Serdar ÖZGÜLDÜR

                                      Osman Alifeyyaz PAKSÜT

                                      Recep KÖMÜRCÜ

                                      Recai AKYEL    

Raportör                  :  Murat İlter DEVECİ

Başvurucu               :  Ayşe EŞLİK

Vekili                        :  Av. Murat Nebi AYHAN

                                   

I.     BAŞVURUNUN KONUSU

1.    Başvuru, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının tefhim edilmesinden sonra verilen itiraz dilekçesi üzerine gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın itirazının incelenmek için yetkili mahkemeye gönderilmesi ve ayrıntılı itiraz dilekçesi verme imkânı sağlanmadan itirazın incelenmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II.   BAŞVURU SÜRECİ

2.    Başvuru 13/10/2014 tarihinde yapılmıştır.

3.    Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4.    Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5.    Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6.    Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiş; Bakanlık, görüş sunmamıştır.

III.  OLAY VE OLGULAR

7.    Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8.    Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 8/5/2012 tarihli iddianamesiyle 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'na muhalefet suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.

9.    Yargılamayı yürüten İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi 30/6/2014 tarihinde başvurucunun isnat edilen suçtan mahkûmiyetine hükmetmiş, sonrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı vermiştir. Tefhim edilen kararda gerekçeye yer verilmemiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı ise şöyledir:

"...3-Sanık Y. T.'ın, olay tarihinde sanık Ayşe Eşlik'in soruşturma ve kovuşturma aşamasında beyanı saptanan bir kısım tanık avukat ile aynı büroda bulunduğu, kendi beyanına göre hukuk hizmetleri dışında danışmanlık hizmeti yürüttüğü belirtilmektedir. Sanık Y. Kartal 1 Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2005/381 esas, 2005/421 karar sayılı ilamı ile sahte avukatlık yaptığı gerekçesiyle mahkum edilmiştir.

4-Yukarıda yer verilen beyanlara göre sanık Y. kendisini avukat olarak ve Ö. Ö. kimliği ile tanıtmaktadır.(Tanıklar C. B., H. Y., S. A. ve diğerleri). Sanık sahte avukatlık yaptığına ilişkin mahkumiyet hükmünün infazı sırasında cezaevinden firar etmiş ve Halk Caddesi No: 35 Kat: 2 D: 4 Üsküdar / İstanbul adresinde Modern Grup Hukuk - Danışmanlık isminde iş yeri açmıştır.

...

7-Sınırlı Sorumlu Dalgıçkent Konut Yapı Kooperatifinin yönetim kurulu başkanı ve başkan yardımcısı olan S. Ü. ve İ. Y.'ın beyanlarının aksune bir kısım kooperatif üyesinin beyanlarına göre sitenin genel kurul toplantısında dahi sanık Y.'ın kendisinden avukat olarak söz ettiği analışlamkadır. Mahkememizce alınan ve İ. B. tarafından düzenlenen bilirkişi raporuda bu beyanları doğrulamaktadır. Bilinen diğer bir husus bu aşamada sanık Ayşe Eşlik'te aynı ortamda bulunmaktadır ve kayıtlara ve tanık beyanlarına göre sanık Y.'ın avukat olmadığına dair hiç bir beyanı bulunmamaktadır.

8- Katılanlar N. ile A. İ. O.'ın aşamalarda uyumlu beyanları dikkate alındığında sanığın kendisini avukat olarak tanıtarak Modern Hukuk Bürosu adına iş aldığı ve sanık Ayşe Eşlik'in bu şekilde kazanç sağladığı anlaşılmaktadır. Katılan N. O.' ınkira alacağı ile ilgili davayı 14/04/2009 tarih ve 4083 numaralı vekaletname ile Modern Hukuk Avukatları Ayşe Eşlik, A. B. ve A. Y.'a verilmesini sanık Y. sağlamıştır. Ayrıca yukarıda yer verilen pek çok kanıta göresanığın, sanık Ayşe Eşlik ile birlikte 03/06/2009 tarihli Dalgıçkent Sitesi İş Merkezinde yapılan toplantıya katıldığı ve yinekendisini Avukat Ö. Ö. olarak tanıtttiği, kooperatifin hukuk danışmanı olduğunu beyan ettiği anlaşılmaktadır.

9-Tüm bu kanıtlar dikkate alındığında ;

Halk Caddesi No: 35 Kat: 2 D: 4 Üsküdar / İstanbul adresinde Modern Grup Hukuk - Danışmanlık isminde iş yerini sanık Y. T.'ın açtığı, sanığın öncesinde sahte avukatlık yapması nedeniyle kesinleşmiş mahkumiyetinin bulunduğu, sanığın kendisini Ö. Ö. ismi ile ve avukat olarak tanıttığı, sanığın aynı adreste 26/05/2008 tarihinde sanığınS. T. veC. B. ile birlikte Modern Danışmanlık Limited şirketi kurmuş ise de fiili idaresinin sadece sanık Y. T.'da bulunduğu, bu şekilde sanığın kendisini avukattanıtarak; Sınırlı Sorumlu Dalgıçkent Konut Yapı Kooperatifinin hukuki danışmanlık işlemleri ile katılan N. O.' ınkira alacağı ile ilgili davanın Modern hukuk firmasınca takibini sağladığı, diğer sanıkların aksine 03/06/2009 tarihli Dalgıçkent Sitesi İş Merkezinde yapılan toplantıya katılan sanık Ayşe Eşlik'in bu olgudan haberdar olduğu, Bu sayede;

-S. Ü. ve Y. İ.’in Üsküdar 3. Noterliğinde düzenlettirdikleri 09/03/2009 tarih ve 8951 yevmiye sayılı vekaletname ile adı geçen kooperatifin vekilliğini üstlendiği ,

-K. N. O.' ınkira alacağı ile ilgili davaya ilişkin olarak 14/04/2009 tarih ve 4083 numaralı vekaletname ileAytaç Bahçeevli ve Abbas Yalçın'a ile birliktevekalet görevini üstlendiği sonucuna varılmıştır.

Hukuksal değerlendirme

10-Sanık Ayşe Eşlik hakkında görevi kötüye kullanma ... suçlarından cezalandırılması... istemi ile kamu davası açılmıştır.

...

23.01.2008 tarih ve 5728 Sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 562. maddesi ile CMK.nun 231. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan bir yıl ibaresi iki yıl olarak, ondördüncü fıkrası da bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanamaz şeklinde değiştirilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, sanığın bu kurumun uygulanmaması yönünde talebinin bulunmaması gerekir.Yasanın aradığı anlamda zararın bulunmaması,sabıkasız kişiliği, suç işlemekten kaçınacağı kanaati, sanık Ayşe Eşlik'in aksi yönde talebinin bulunmaması dikkate alınarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmiştir..."

10. Başvurucu müdafii karara itiraz ettiğine ilişkin 1/7/2014 tarihli dilekçesini2/7/2014 tarihinde vermiş ve gerekçeli itiraz dilekçesini gerekçeli kararın tebliğinden sonra vereceğinibildirmiştir.

11. Gerekçeli karar başvurucu müdafiine tebliğ edilmemiş ve itiraz hususunda karar verilmek üzere dosya 8/9/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

12.  İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi 8/9/2014 tarihinde itirazı reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"İstanbul Anadolu 5.Ağır Ceza Mahkemesinin 30/6/2014 tarih ve 2012/334 Esas 2014/269 sayılıkararındaki gerekçe yerinden görüldüğünden sanığın İtirazın Reddine.... karar verildi."

13. Başvurucu 13/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV.  İLGİLİ HUKUK

14.  4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 268. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

       "Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci Maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır..."

15.  5271 sayılı Kanun'un 273. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

       "İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır..."

16.  5271 sayılı Kanun'un 275. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

       "Hüküm, istinaf yoluna başvuran Cumhuriyet savcısına veya ilgililere gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa; hükme karşı istinaf yoluna başvurulduğunun mahkemece öğrenilmesinden itibaren gerekçe, yedi gün içinde tebliğ edilir."

17.  5271 sayılı Kanun'un 291. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır..."

18.  5271 sayılı Kanun'un 293. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hüküm, temyiz eden Cumhuriyet savcısına veya ilgililere gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa; hükmün temyiz edildiğinin bölge adliye mahkemesince öğrenilmesinden itibaren gerekçe, yedi gün içinde tebliğ edilir."

V.    İNCELEME VE GEREKÇE

19.  Mahkemenin 21/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A.   Başvurucunun İddiaları

20.  Başvurucu, gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmediğini, ayrıntılı itiraz dilekçesi vermeden HAGB kararına yaptığı itirazın incelenerek reddedildiğini ileri sürmüş; ihlale neden kararların iptalini isteyip maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B.   Değerlendirme

21.  Gerekçeli kararın tebliğ edilmemesi nedeniyle itiraz nedenlerinin fiilen ilgili yargı merciine ulaştırılamamasına ilişkin başvurunun, savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim hakları kapsamındaincelenmesi uygun görülmüştür.

1.    Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Anayasa Mahkemesi, Ali Gürsoy (B. No:2012/833, 26/3/2013) başvurusunda HAGB kararının niteliği üzerinde durmuş; denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde verilecek düşme kararıyla yargılamanın nihai olarak sona ereceği, hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği ve esasa ilişkin itirazların bu aşamada ileri sürülebileceği gerekçesiyle HAGB kararına yönelik esasa ilişkin şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar vermiştir.

23.  Başvurucu, gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmediğini ve ayrıntılı itiraz dilekçesi vermeden HAGB kararına yaptığı itirazın incelendiğini ileri sürdüğünden söz konusu itirazların kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanması veya bu süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde verilecek düşme kararı sonrasında yapılacak kanun yolu başvurusunda dile getirilmesine imkân yoktur. Bu nedenle başvurucunun şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2.  Esas Yönünden

a.    Genel İlkeler

24.  Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25.  Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes "savunma" ve "adil yargılanma" hakkına sahiptir. Savunma hakkının sağladığı “güvenceler”, esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde ayrıca ifade edilmiştir.

26. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).

27. Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altındaki kişi, savunma için yeterli imkâna yani gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmalıdır.Bu itibarla anılan güvencenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı düzenlenmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017, § 37).

28. Anayasa Mahkemesi de savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “adil yargılanma” kavramı dışında “meşru vasıta ve yollardan yararlanmak” kavramının da kapsamında olduğunubelirtmiştir (AYM, E.1992/8, K.1992/39, 16/6/1992).

29. "Gerekli zaman"a ve "gerekli kolaylıklar"a sahip olma hakları, uygulamada çoğunlukla iç içe geçmiş durumdadır. İstisnai bazı durumlarda savunma için gerekli imkânlar sağlandığı hâlde gerekli zaman verilmemiş olabilir.

30. Suç isnadı altında bulunan kişiye, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkına uygun bir şekilde savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile getirebilmesi ve böylece yargılamaların sonucunu etkileyebilmesi için gerekli zamanın verilmesi gerekir. Gerekli zaman verilmeyen şüphelinin/sanığın hakkındaki isnatları değerlendirip bunlara karşı savunma ve delil araştırması yapması mümkün değildir.Dolayısıyla savunma için gerekli zamana sahip olma, kişiyi acele yapılan yargılamalara karşı korumaktadır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 40).

31. Savunma için "gerekli kolaylık" kavramı ise şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan imkânları ifade etmekte ve "silahların eşitliği"ni sağlamayı amaçlamaktadır. Suç isnadı altındaki kişiye sağlanması zorunlu kolaylıklar, savunma için "gerekli" olanlardır. Bu kolaylıklardan biri, kişinin savunmasını planlayarak mahkeme önünde en uygun ve etkili şekilde yapılabilmesini mümkün kılacak bilgilere ulaşmasına ve böylece yargılamanın sonucunu etkileyebilmesine imkân verilmesidir. Kişinin beraat etmesini veya cezasının azaltılmasını sağlayabilecek delil niteliğindeki belgelere erişimine ve müdafiiyle görüşmesine izin verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve yargılama esnasında esaslı değişikliklerden haberdar edilmesi sağlanacak diğer kolaylıklardır. Bu hak yönünden de somut olayın özelliklerinin belirleyiciliği büyük öneme sahiptir. Değerlendirme, yargılamanın bütünlüğü gözetilerek yapılmalıdır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 45).

32.  Savunma için gerekli kolaylıklara sahip olma hakkı mutlak değildir. İstisnai hâllerde hakkın sınırlandırılması mümkündür. Özellikle üçüncü şahısların temel haklarını korumak, kamu menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla bu tedbirlere başvurulmasının zorunlu olduğuna kanaat getirildikten sonra soruşturma evresinde bazı delillere erişim yönünden kısıtlama getirilebilir. Ancak sanığın dava dosyasına erişimine getirilecek kısıtlamanın duruşma öncesinde delillerin sanığa ulaştırılmasını ve kovuşturma evresinde sanığın müdafii aracılığıyla deliller üzerine görüş sunmasını engellememesi gerekir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi; kısıtlamaya yönelik bu tür tedbirlerin uygulanmasına ilişkin kararlarda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için yeterli güvenceler sağlanıp sağlanmadığını inceler (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 46).

33.  Bireysel başvuru incelemelerinde de ölçü norm, Anayasa'dır; kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Bu nedenle kanunlarda belirtilen sürelere uyulmaması tek başına Anayasa'ya aykırılık sonucunu doğurmaz. Verilen sürenin ve sağlanan kolaylıkların Anayasa'nın 36. maddesi açısından yeterli/gerekli olup olmadığının değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır(Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 49).

34.  Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

35.  Sözleşme’nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça düzenlenmemekle beraber mahkemeye başvurma hakkının hukukun temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun, aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).

36.Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). AİHM, mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).

37. Mahkemeye erişim hakkı somut ve etkili olmalıdır. Erişim hakkının etkili olabilmesi için bireyin, haklarına müdahale eden bir işleme itiraz etmek üzere açık ve somut bir fırsata sahip olması gerekir (Ünsal Karabulut, B. No: 2014/12045, 17/11/2016, § 26).

38.  Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere etkili bir şekilde başvurma hakkını da içerir (Ünsal Karabulut, § 27).

39. Bunun yanında davanın taraflarınagerekçeli mahkeme kararının usulüne uygun olarak bildirilmesi ve tarafların bu gerekçeye göre ayrıntılı itiraz nedenlerini bildirerekkanun yoluna başvurma hakkını kullanmaları, kanun yolunun etkili bir şekilde kullanılması ve bu suretle de hakkaniyete uygun yargılamanın sağlanması açısından zorunludur. Nitekim bu amaçla 5271 sayılı Kanun'un 273. maddesinin (1) numaralı fıkrasında istinaf kanun yoluna, 291. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise temyiz kanun yoluna başvurma süresinin hükmün açıklanmasından itibaren başlayacağı belirtilmişken aynı Kanun'un 275. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve 293. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla, hükmün gerekçesiyle birlikte açıklanmaması hâlinde istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulduğunun öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde gerekçenin tebliğ edilmesi zorunluluğu getirilmiştir.

b.    İlkelerin Olaya Uygulanması

40.  Somut olayda Mahkeme, kısa kararı başvurucuya ve başvurucu müdafiine tefhim etmiştir ancak kısa kararda, mahkûmiyet hükmünün ve HAGB kararı verilmesinin gerekçesini gösterir herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

41. Başvurucu müdafii, tefhimle başlayan yedi günlük itirazsüresi içinde verdiği 1/7/2014 tarihli dilekçe ile karara itiraz etmiş ve gerekçeli kararının kendisine tebliği ile birlikte Mahkeme kararına ilişkin gerekçeli itiraz nedenlerini bildireceğini belirtmiştir (bkz. § 10). Buna karşın gerekçeli karar başvurucuya tebliğ edilmeden dosya 8/9/2014 tarihinde İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş ve başvurucuya gerekçeye itiraz etme fırsatı tanınmadan itiraz, İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.

42.Karar veya hükmün gerekçesiyle birlikte açıklanmaması durumunda kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlayan kişinin gerekçesini bilmediği karar veya hükme karşı kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemeyeceği gibi kanun yoluna başvurma nedenlerini bilmeyen kanun yolu merciinin de kanun yolu incelemesini sağlıklı bir şekilde yaptığı söylenemez (Temyiz kanun yolu için varılan aynı sonuca ilişkin karar için bkz. Vesim Parlak, B. No: 2012/1034,20/3/2014).

43. Yukarıda açıklanan tespitler ışığında başvuruya konu davada, başvurucunun Mahkeme tarafından 30/6/2014 tarihli celsede gerekçesi açıklanmadan tefhim edilen kısa karar üzerine yedi günlük itiraz süresi içinde verdiği dilekçeyle yaptığı itiraz başvurusunda gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinegönderildiği ve başvurucunun Mahkemenin gerekçesini bilmediği için itiraz nedenlerini sunamadığı anlaşılmış; başvurucuya savunma için gerekli kolaylıklar ve itiraz hakkını etkili bir şekilde kullanma imkânı sağlanmadan yargılamanın sonuçlandırılması nedeniyle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarına uyumlu bir yargılamanın yapılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

44.Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişimhaklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3.   6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

45.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir ...

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

46. Başvurucu, ihlale neden olan kararların iptalini isteyip maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

47.Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

48. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişimhaklarının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması içinbaşvurucuya gerekçeli kararın tebliğ edilerek ayrıntılı itirazlarını sunabilmesi için imkân tanınmasından sonra yeniden itiraz incelemesinin yapılmasının sağlanması amacıyla İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesinegönderilmesine karar verilmesi gerekir.

49. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama kararı verildiğinden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir..

VI.  HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın36. maddesinde güvence altına alınan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucuya gerekçeli kararın tebliğ edilerek ayrıntılı itirazlarını sunabilmesi için imkân tanınmasından sonra yeniden itiraz incelemesinin yapılmasının sağlanması amacıyla İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzereİstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E.206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/6/2017  tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İBRAHİM KAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/29474)

 

Karar Tarihi: 28/1/2020

R.G. Tarih ve Sayı: 25/3/2020-31079

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportörler

:

Akif YILDIRIM

 

 

Cafiye Ece YALIM

Başvurucu

:

İbrahim KAYA

Vekili

:

Av. Aslı Serap EKMEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucuya (sanığa) gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın kanun yolu denetimi yapan mahkemeye gönderilmesi nedeniyle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/7/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresi içinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. İstanbul Anadolu 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 1/3/2017 tarihli kararı ile başvurucunun, bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçundan 2 yıl 6 ay hapis ve 4.000 TL adli para cezasına mahkûmiyetine karar verilmiştir. Hüküm 1/3/2017 tarihli celsede tefhim edilmiştir.

10. Başvurucu, mahkûmiyet kararının tefhiminden sonra süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuş; mahkûmiyet kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, gerekçeli kararın tebliğinden sonra ayrıntılı olarak istinaf yoluna başvuru nedenlerini açıklayacağını belirtmiştir.

11. Hükme karşı istinaf yoluna başvurulduğu Mahkemece öğrenilmesine rağmen gerekçeli karar başvurucuya tebliğ edilmemiştir. Mahkeme 27/9/2019 tarihli yazısında sanığın yüzüne karşı hüküm verildiğinden gerekçeli kararın tebliğ edilmediğini belirtmiştir. Dosya, sanık tarafından gerekçeli istinaf nedenleri sunulmaksızın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesine (Bölge Adliye Mahkemesi) gönderilmiştir.

12. Bölge Adliye Mahkemesi 26/4/2017 tarihinde istinaf talebini esastan reddetmiştir.

13. Başvurucu, istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararı 16/6/2017 tarihinde öğrenmiştir.

14. Başvurucu 13/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun istinaf istemi ve süresi başlıklı 273. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır..."

16. 5271 sayılı Kanun'un 275. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hüküm, istinaf yoluna başvuran Cumhuriyet savcısına veya ilgililere gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa; hükme karşı istinaf yoluna başvurulduğunun mahkemece öğrenilmesinden itibaren gerekçe, yedi gün içinde tebliğ edilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 28/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Savunma İçin Gerekli Zaman ve Kolaylıklardan Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden

1. Başvurucunun İddiası ve Bakanlık görüşü

18. Başvurucu; gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmediğini, ayrıntılı itiraz dilekçesi sunmadan istinaf başvurusunun incelenerek reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

19. Bakanlık görüşünde; ceza muhakemesi hukuku ilkeleri uyarınca Cumhuriyet savcısı dışında istinaf başvurusunda bulunanların istinaf yargılamasında sebep göstermelerinin zorunlu tutulmaması nedeniyle istinaf mahkemesinin ileri sürülen sebeplere bağlı olmaksızın kararı tüm yönleriyle inceleyebilecek olduğu, bu nedenle somut olayda başvurucunun gerekçeli istinaf dilekçesi sunamaması nedeniyle ilk derece mahkemesi kararının hukuki ve maddi yönden denetlenmesi imkânından mahrum kalmadığı, somut olayda istinaf mahkemesinin başvurucu müdafiinin istinaf talebini kabul ederek inceleme yaptığı ve dosyanın esasına girdiği belirtilmiştir.

20. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları savunma için gerekli kolaylıklara sahip olma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

22. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

24. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Savunma hakkının sağladığı güvenceler, esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde ayrıca ifade edilmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017, § 35).

25. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).İddiaya karşı savunma imkânı tanınmadığı sürece adil muhakeme yapılması mümkün değildir.

26. Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altındaki kişi, savunma için yeterli imkâna yani gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmalıdır.Bu itibarla anılan güvence adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı düzenlenmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 37).

27. Anayasa Mahkemesi de savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma kavramı yanında meşru vasıta ve yollardan yararlanma kavramının da kapsamında olduğunu belirtmiştir (AYM, E.1992/8, K.1992/39, 16/6/1992).

28. Savunma için gerekli kolaylık kavramı şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan imkânları ifade etmekte ve silahların eşitliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Suç isnadı altındaki kişiye sağlanması zorunlu kolaylıklar, savunma için gerekli olanlardır. Kişinin beraat etmesini veya cezasının azaltılmasını sağlayabilecek delil niteliğindeki belgelere erişimine ve müdafiiyle görüşmesine izin verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve yargılama esnasında esaslı değişikliklerden haberdar edilmesi sağlanacak kolaylıklardır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 45).

29. Kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlayan kişinin gerekçeli karar tebliğ edilmeden kanun yoluna başvurmak zorunda kalması durumunda gerekçesini bilmediği karar veya hükme karşı kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemeyeceği gibi kanun yoluna başvurma nedenlerini bilmeyen kanun yolu merciinin de kanun yolu incelemesini sağlıklı bir şekilde yapması da mümkün değildir (temyiz kanun yolu bakımından benzer değerlendirmeler için bkz. Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014).

30. Anılan anayasal hak, ilgili usul kanunlarında da düzenlenmiştir. Nitekim bu amaçla 5271 sayılı Kanun'un 273. maddesinin (1) numaralı fıkrasında istinaf kanun yoluna, 291. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise temyiz kanun yoluna başvurma süresinin hükmün açıklanmasından itibaren başlayacağı belirtilmişken aynı Kanun'un 275. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve 293. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla, hükmün gerekçesiyle birlikte açıklanmaması hâlinde istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulduğunun öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde gerekçenin tebliğ edilmesi zorunluluğu getirilmiştir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

31. Somut olayda Mahkemece 1/3/2017 tarihli celsede dolandırıcılık suçundan başvurucunun mahkûmiyetine karar verilerek hüküm başvuruya tefhim edilmiştir. Mahkeme tefhim ettiği kısa kararda, mahkûmiyet kararının gerekçesine dair bir açıklamada bulunmamıştır.

32. Başvurucu mahkûmiyet kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu iddia ederek süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuş ve dilekçesinde, istinaf kanun yoluna başvurma nedenlerini gerekçeli kararın tebliğinden sonra ayrıntılı olarak bildireceğini belirtmiştir. Başvurucuya Mahkemenin gerekçeli kararı tebliğ edilmemiştir. Bölge Adliye Mahkemesi 26/4/2017 tarihinde başvurucunun istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.

33. Somut olayda, başvurucuya gerekçeli karar tebliğ edilip başvurucunun ayrıntılı istinaf sebeplerini ileri sürmesi beklenmeden dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderildiği ve bu sebeple başvurucunun kanun yoluna başvurma nedenlerini sunamadığı anlaşılmaktadır. Kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlayan başvurucunun gerekçesini bilmediği bir hükme karşı istinaf kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemez. Başvurucunun beraat etmesini veya cezasının azaltılmasını sağlayabilecek argümanları ileri sürebilmesi için hangi gerekçe ile cezalandırıldığını bilmesi gerekir. Dolayısıyla yargılamanın esaslı belgelerinden olan ve cezalandırmanın olgusal ve hukuksal temelini oluşturan gerekçeli kararın başvurucuya tebliğ edilmemesi, başvurucunun savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmuştur.

34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

35. Başvurucunun savunma için gerekli zaman ile kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine karar verildiğinden, müdafi yardımından yararlanamadığı ve zararı gidermesi hâlinde cezadan indirim yapılacağı konusunda bilgilendirilmediği yönündeki şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu, ihlalin tespit edilerek sonuçlarının ortadan kaldırılması ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).

39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

40. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

41. İlk derece mahkemesince gerekçeli karar tebliğ edilmeden gönderilen dosyada başvurucu aleyhine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından karar verilmesi nedeniyle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının sanığa tebliği sağlanmadan istinaf istemini değerlendiren Bölge Adliye Mahkemesi kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

42. Bu durumda, savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin, gerekçeli kararı başvurucuya tebliğ edip ona gerekçeli istinaf dilekçesi hazırlaması için belli bir süre tanındıktan sonra dosyayı yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesine göndermesi için İstanbul (Anadolu) 12. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/378, K.2017/67) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

43. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harçtan ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesine gönderilmek üzere İstanbul (Anadolu) 12. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/378, K.2017/67) GÖNDERİLMESİNE,

D. Tazminata ilişkin talebin REDDİNE,

E. 257,50 TL harçtan ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BATUHAN ŞENGÜL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/29295)

 

Karar Tarihi: 21/7/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Cafiye Ece YALIM

Başvurucu

:

Batuhan ŞENGÜL

Vekili

:

Av. Mahmut AKDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucuya (sanığa) gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın kanun yolu denetimi yapan mahkemeye gönderilmesi nedeniyle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/7/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucunun sevk ve idaresindeki aracı 2.36 promil alkollü kullandığının trafik ekiplerince tespit edilmesi nedeniyle hakkında soruşturma başlatılmıştır. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 18/11/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır.

10. Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 19/4/2017 tarihli kararıyla başvurucunun trafik güvenliğini kasten tehlikeye atma suçunu işlediğinden bahisle hapis cezasına hükmedilmiştir. Hüküm 19/4/2017 tarihli celsede tefhim edilmiştir.

11. Başvurucu 25/4/2017 tarihli dilekçesi ile hükmün bozularak yeniden incelenmesi ve hakkında beraat kararı verilmesi istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

12. Başvurucu istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde Mahkemenin gerekçeli kararının tebliğinden sonra ayrı bir dilekçe sunacağını bildirmiştir.

13. Hükme karşı istinaf yoluna başvurulduğu Mahkemece öğrenilmesine rağmen gerekçeli karar başvurucuya tebliğ edilmemiş; dosya, sanık tarafından gerekçeli istinaf nedenleri sunulmaksızın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine (Bölge Adliye Mahkemesi) gönderilmiştir.

14. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin 21/6/2017 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.

15. Başvurucu, nihai karardan 13/7/2017 tarihinde haberdar olduğunu beyan ederek 17/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "istinaf istemi ve süresi" başlıklı 273. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır..."

17. 5271 sayılı Kanun'un 275. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hüküm, istinaf yoluna başvuran Cumhuriyet savcısına veya ilgililere gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa; hükme karşı istinaf yoluna başvurulduğunun mahkemece öğrenilmesinden itibaren gerekçe, yedi gün içinde tebliğ edilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 21/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. Başvurucu; gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmediğini, ayrıntılı itiraz dilekçesi sunmadan istinaf başvurusunun incelenerek reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

20. Bakanlık görüşünde; başvurucunun yargılamaya bizzat katılmış olması, dosyada bulunan somut delillerin başvurucu tarafından da teyit edilmesi karşısında başvurucunun hakkındaki suçlamalar ve aleyhine ileri sürülen deliller hakkında yeterli bilgiye sahip olduğu belirtilmiştir. Bakanlık ayrıca kısa karar ve gerekçeli kararın içeriği gözönüne alındığında başvurucuya istinaf yasa yoluna başvurma hakkını etkili bir şekilde kullanma imkânı sağlanarak başvurucu aleyhine dezavantajlı bir durum yaratılmadığı, başvurucunun avukatının sunmuş olduğu 25/4/2017 tarihli istinaf başvuru dilekçesinde ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiş; kararda 5271 sayılı Kanun'un 289. maddesi ve resen tespit edilecek bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasını talep ettiğini bildirdiğini vurgulamıştır. Bakanlık istinaf incelemesinin sadece hukukilik denetimini değil aynı zamanda maddi vaka denetimini de içerdiğini, başvurucunun gerekçeli istinaf dilekçesi sunamaması nedeniyle aleyhinde verilen ilk derece mahkemesi kararının hukuki ve maddi yönden denetlenmesi imkânından mahrum kalmadığını değerlendirmiştir.

21. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu, başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir.

B. Değerlendirme

22. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının savunma için gerekli kolaylıklara sahip olma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

25. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes savunma ve adil yargılanma haklarına sahiptir. Savunma hakkının sağladığı güvenceler, esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde ayrıca ifade edilmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017, § 35).

26. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).İddiaya karşı savunma imkânı tanınmadığı sürece adil muhakeme yapılması mümkün değildir.

27. Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altındaki kişi, savunma için yeterli imkâna yani gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmalıdır. Bu itibarla anılan güvencenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı düzenlenmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 37).

28. Anayasa Mahkemesi de savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma kavramı dışında meşru vasıta ve yollardan yararlanmak kavramının da kapsamında olduğunu belirtmiştir (AYM, E.1992/8, K.1992/39, 16/6/1992).

29. Savunma için gerekli kolaylık kavramı şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan imkânları ifade etmekte ve silahların eşitliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Suç isnadı altındaki kişiye sağlanması zorunlu kolaylıklar, savunma için gerekli olanlardır. Kişinin beraat etmesini veya cezasının azaltılmasını sağlayabilecek delil niteliğindeki belgelere erişimine ve müdafiiyle görüşmesine izin verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve yargılama esnasında esaslı değişikliklerden haberdar edilmesi sağlanacak kolaylıklardır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 45).

30. Karar veya hükmün gerekçesiyle birlikte açıklanmaması durumunda gerekçeli kararın suç isnadı altındaki kişiye sonradan tebliğ edilmesi, adil yargılanma hakkı kapsamındaki -mahkemeye erişim gibi- diğer güvenceler bakımından da hak ihlaline sebep olabilir. Kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlayan kişinin gerekçesini bilmediği karar veya hükme karşı kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemeyeceği gibi kanun yoluna başvurma nedenlerini bilmeyen kanun yolu merciinin de kanun yolu incelemesini sağlıklı bir şekilde yapması da olanaklı değildir (temyiz kanun yolu bakımından benzer değerlendirmeler için bkz. Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014).

31. Anılan anayasal hak, ilgili usul kanunlarında da düzenlenmiştir. Nitekim bu amaçla 5271 sayılı Kanun'un 273. maddesinin (1) numaralı fıkrasında istinaf kanun yoluna, 291. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise temyiz kanun yoluna başvurma süresinin hükmün açıklanmasından itibaren başlayacağı belirtilmişken aynı Kanun'un 275. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve 293. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla, hükmün gerekçesiyle birlikte açıklanmaması hâlinde istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulduğunun öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde gerekçenin tebliğ edilmesi zorunluluğu getirilmiştir (İbrahim Kaya, B. No: 2017/29474, 28/1/2020, § 30).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Somut olayda Mahkemece 25/4/2017 tarihli oturumda trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma suçundan başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiş, hüküm başvurucuya tefhim edilmiştir. Mahkeme kısa kararda mahkûmiyetin gerekçesine dair bir açıklamada bulunmamıştır.

33. Başvurucu, mahkûmiyet kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu iddia ederek süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu dilekçesinde, istinaf kanun yoluna başvurma nedenlerini gerekçeli kararın tebliğinden sonra ayrıntılı olarak bildireceğini belirtmiştir. Başvurucuya Mahkemenin gerekçeli kararı tebliğ edilmemiştir. Bölge Adliye Mahkemesi 21/6/2017 tarihinde başvurucunun "istinaf başvurusunun esastan reddine" karar vermiştir.

34. Somut olayda, başvurucuya gerekçeli karar tebliğ edilip başvurucunun ayrıntılı istinaf sebeplerini ileri sürmesi beklenmeden dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderildiği ve bu sebeple başvurucunun kanun yoluna başvurma nedenlerini sunamadığı anlaşılmaktadır. Kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlayan başvurucunun gerekçesini bilmediği bir hükme karşı istinaf kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemez. Başvurucunun istinaf kanun yoluna başvurma hakkını gereği gibi kullanabilmesi için hangi gerekçe ile cezalandırıldığını bilmesi gerekir.

35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu, ihlalin tespit edilerek sonuçlarının ortadan kaldırılması talebinde bulunmuştur.

38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

40. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

41. İncelenen başvuruda ilk derece mahkemesince gerekçeli karar tebliğ edilmeden gönderilen dosyada başvurucu aleyhine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından karar verilmesi nedeniyle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla ihlalin ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının sanığa tebliğini yaptırmadan istinaf istemini değerlendiren Bölge Adliye Mahkemesi kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

42. Bu durumda adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin -gerekçeli kararı başvurucuya tebliğ edip ona gerekçeli istinaf dilekçesi hazırlaması için belli bir süre tanındıktan sonra dosyayı yeniden yargılama yapılması amacıyla- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine göndermesi için Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/904, K.2017/306) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harçtan ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/904, K.2017/306 sayılı dosya) GÖNDERİLMESİNE,

D. 257,50 TL harçtan ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M.D. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/33546)

 

Karar Tarihi: 28/1/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Mehmet AKTEPE

Başvurucu

:

M.D.

Vekili

:

Av. Halis AÇIKGÖZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucuya (sanığa) gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın kanun yolu denetimi yapan mahkemeye gönderilmesi nedeniyle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/11/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13/5/2018 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında sarkıntılık yapmak suretiyle cinsel saldırı suçundan kamu davası açılmıştır.

9. Yargılamayı yürüten Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesi 26/9/2018 tarihinde başvurucunun sarkıntılık düzeyinde kalan cinsel saldırı suçunu işlediğinden bahisle mahkûmiyetine hükmetmiş, sonrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı vermiştir. Tefhim edilen kararda gerekçeye yer verilmemiştir.

10. Başvurucu müdafii karara itiraz ettiğine ilişkin dilekçesini 27/9/2018 tarihinde vermiş ve gerekçeli itiraz dilekçesini gerekçeli kararın tebliğinden sonra vereceğini bildirmiştir.

11. Gerekçeli karar başvurucu veya müdafiine tebliğ edilmemiş ve itiraz hususunda karar verilmek üzere dosya 16/10/2018 tarihinde Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

12. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi 22/10/2018 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Mahkemenin takdirine, dayandığı gerekçeye ve dosya kapsamına göre, sanığın mahkumiyetine karar verilen suç yönünden tazmini gereken somut maddi bir zararın bulunmadığı ve adli sicil kaydı bulunmayan sanığın hakkında verilecek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ettiği anlaşılmakla,

5271 sayılı CMK'nun 231/5 ve 6. maddelerinde düzenlenmiş bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının gerçekleştiği ve mahkemenin kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, sanık müdafiinin vaki itirazının reddine karar vermek gerekmiştir."

13. Başvurucu, nihai kararın 12/11/2018 tarihinde tebliğ edildiğini beyan etmiş ve 20/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. İlgili hukuk için bkz. Ayşe Eşlik, B. No: 2014/15969, 21/6/2017, §§ 14-18; İbrahim Kaya, B. No: 2017/29474, 28/1/2020, §§ 15, 16.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 28/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Savunma İçin Gerekli Kolaylıklara Sahip Olma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu, gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmediğini, ayrıntılı itiraz dilekçesi vermeden HAGB kararına yaptığı itirazın incelenerek reddedildiğini ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlale neden kararın kaldırılması talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

17. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

20. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Savunma hakkının sağladığı güvenceler, esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde ayrıca ifade edilmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017, § 35).

21. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).İddiaya karşı savunma imkânı tanınmadığı sürece adil bir yargılama yapılması mümkün değildir.

22. Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altındaki kişi, savunma için yeterli imkâna yani gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmalıdır. Bu itibarla anılan güvence adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı düzenlenmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 37).

23. Anayasa Mahkemesi de savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma kavramı yanında meşru vasıta ve yollardan yararlanma kavramının da kapsamında olduğunu belirtmiştir (AYM, E.1992/8, K.1992/39, 16/6/1992).

24. Savunma için gerekli kolaylık kavramı şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan imkânları ifade etmekte ve silahların eşitliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Suç isnadı altındaki kişiye sağlanması zorunlu kolaylıklar, savunma için gerekli olanlardır. Kişinin beraat etmesini veya cezasının azaltılmasını sağlayabilecek delil niteliğindeki belgelere erişimine ve müdafiiyle görüşmesine izin verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve yargılama esnasında esaslı değişikliklerden haberdar edilmesi sağlanacak kolaylıklardır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 45).

25. Kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlayan kişinin gerekçeli karar kendisine tebliğ edilmeden kanun yoluna başvurmak zorunda kalması durumunda gerekçesini bilmediği karar veya hükme karşı kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemeyeceği gibi kanun yoluna başvurma nedenlerini bilmeyen kanun yolu merciinin de kanun yolu incelemesini sağlıklı bir şekilde yapması da mümkün değildir (temyiz kanun yolu bakımından benzer değerlendirmeler için bkz. Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

26. Somut olayda Mahkemece 26/9/2018 tarihli celsede sarkıntılık düzeyinde kalan cinsel saldırı suçundan başvurucunun mahkûmiyetine karar verilerek hüküm, başvurucuya ve başvurucu müdafiine tefhim edilmiştir. Mahkeme tefhim ettiği kısa kararda, mahkûmiyet kararının ve HAGB kararı verilmesinin gerekçesine dair bir açıklamada bulunmamıştır.

27. Başvurucu müdafii, tefhimle başlayan yedi günlük itiraz süresi içinde verdiği 27/9/2018 tarihli dilekçe ile karara itiraz etmiş ve gerekçeli kararın kendisine tebliği ile birlikte mahkeme kararına ilişkin gerekçeli itiraz nedenlerini bildireceğini belirtmiştir. Buna karşın gerekçeli karar başvurucuya tebliğ edilmeden dosya 16/10/2018 tarihinde Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş ve başvurucuya gerekçeye itiraz etme fırsatı tanınmadan itiraz, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince incelenerek reddedilmiştir.

28. Yukarıda açıklanan tespitler ışığında başvuruya konu davada, başvurucunun Mahkeme tarafından 26/9/2018 tarihli celsede gerekçesi açıklanmadan tefhim edilen kısa karar üzerine yedi günlük itiraz süresi içinde verdiği dilekçeyle yaptığı itiraz başvurusunda gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği ve başvurucunun Mahkemenin gerekçesini bilmediği için itiraz nedenlerini sunamadığı anlaşılmıştır.

29. Somut olayda başvurucuya gerekçeli karar tebliğ edilip başvurucunun ayrıntılı itiraz sebeplerini ileri sürmesi beklenmeden dosyanın itirazı inceleyecek ağır ceza mahkemesine gönderildiği ve bu sebeple başvurucunun kanun yoluna başvurma nedenlerini sunamadığı anlaşılmaktadır. Kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlayan başvurucunun gerekçesini bilmediği bir hükme karşı itiraz kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemez. Başvurucunun beraat etmesini veya cezasının azaltılmasını sağlayabilecek argümanları ileri sürebilmesi için hangi gerekçe ile cezalandırıldığını bilmesi gerekir. Dolayısıyla yargılamanın esaslı belgelerinden olan ve cezalandırmanın olgusal ve hukuksal temelini oluşturan gerekçeli kararın başvurucuya tebliğ edilmemesi, başvurucunun savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmuştur (benzer yönde bkz. İbrahim Kaya, § 33).

30. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

31. Başvurucunun savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamındaki müştekinin çelişen beyanlarına itibar edilerek somut delil olmaksızın hakkaniyete aykırı mahkûmiyet kararı verildiği şeklindeki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

33. Başvurucu, ihlale neden olan kararların kaldırılması talebinde bulunmuştur.

34. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, ) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

35. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

36. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

37. İncelenen başvuruda, gerekçeli karar tebliğ edilmeden gönderilen dosyada başvurucu aleyhine Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının sanığa tebliği sağlanmadan itiraz talebini değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

38. Bu durumda savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple başvurucuya gerekçeli kararı tebliğ edip gerekçeli itiraz dilekçesi hazırlaması için belli bir süre tanınması ve sonrasında dosyayı yeniden itiraz incelemesi yapılması amacıyla Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2018/485, K.2018/620) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden itiraz incelemesinin yapılması amacıyla Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2018/485, K.2018/620) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CENGİZ MUTLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/35088)

 

Karar Tarihi: 28/1/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Mehmet AKTEPE

Başvurucu

:

Cengiz MUTLU

Vekili

:

Av. Ege SANVER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucuya (sanığa) gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın kanun yolu denetimi yapan mahkemeye gönderilmesi nedeniyle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/11/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 9/12/2015 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'na muhalefet suçundan kamu davası açılmıştır.

9. Yargılamayı yürüten Gaziosmanpaşa 11. Asliye Ceza Mahkemesi 2/7/2018 tarihinde başvurucunun 213 sayılı Kanun'a muhalefet suçunu işlediğinden bahisle mahkûmiyetine hükmetmiş, sonrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı vermiştir. Tefhim edilen kararda gerekçeye yer verilmemiştir.

10. Başvurucu müdafii karara itiraz ettiğine ilişkin dilekçesini 9/7/2018 tarihinde vermiş ve gerekçeli itiraz dilekçesini gerekçeli kararın tebliğinden sonra vereceğini bildirmiştir.

11. Gerekçeli karar başvurucu veya müdafiine tebliğ edilmemiş ve itiraz hususunda karar verilmek üzere dosya 19/9/2018 tarihinde İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

12. İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi 9/10/2018 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"İtiraza konu mahkeme kararında açıklanan gerekçelere, yargılama aşamasında alınan beyanlara, itiraz dilekçesinde ileri sürülen sebeplere ve tüm dosya kapsamına göre, itiraza konu kararın CMK.'nın 231. maddesinde öngörülen yasal unsurları taşıdığı ve bu hali ile kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu görülmekle yerinde olmayan itirazın reddine ... "

13. Başvurucu, nihai kararın 25/10/2018 tarihinde tebliğ edildiğini beyan etmiş ve 26/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. İlgili hukuk için bkz. Ayşe Eşlik, B. No: 2014/15969, 21/6/2017, §§ 14-18; İbrahim Kaya, B. No: 2017/29474, 28/1/2020, §§ 15-16.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 28/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Savunma İçin Gerekli Kolaylıklara Sahip Olma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu, gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmediğini, ayrıntılı itiraz dilekçesi vermeden HAGB kararına yaptığı itirazın incelenerek reddedildiğini ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlale neden olan kararın kaldırılması talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

17. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

20. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Savunma hakkının sağladığı güvenceler, esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde ayrıca ifade edilmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017, § 35).

21. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).İddiaya karşı savunma imkânı tanınmadığı sürece adil bir yargılama yapılması mümkün değildir.

22. Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altındaki kişi, savunma için yeterli imkâna yani gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmalıdır. Bu itibarla anılan güvence adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı düzenlenmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 37).

23. Anayasa Mahkemesi de savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma kavramı yanında meşru vasıta ve yollardan yararlanma kavramının da kapsamında olduğunu belirtmiştir (AYM, E.1992/8, K.1992/39, 16/6/1992).

24. Savunma için gerekli kolaylık kavramı şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan imkânları ifade etmekte ve silahların eşitliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Suç isnadı altındaki kişiye sağlanması zorunlu kolaylıklar, savunma için gerekli olanlardır. Kişinin beraat etmesini veya cezasının azaltılmasını sağlayabilecek delil niteliğindeki belgelere erişimine ve müdafiiyle görüşmesine izin verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve yargılama esnasında esaslı değişikliklerden haberdar edilmesi sağlanacak kolaylıklardır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 45).

25. Kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlayan kişinin gerekçeli karar tebliğ edilmeden kanun yoluna başvurmak zorunda kalması durumunda gerekçesini bilmediği karar veya hükme karşı kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemeyeceği gibi kanun yoluna başvurma nedenlerini bilmeyen kanun yolu merciinin de kanun yolu incelemesini sağlıklı bir şekilde yapması da mümkün değildir (temyiz kanun yolu bakımından benzer değerlendirmeler için bkz. Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

26. Somut olayda Mahkemece 2/7/2018 tarihli celsede 213 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan başvurucunun mahkûmiyetine karar verilerek hüküm başvurucu müdafiine tefhim edilmiştir. Mahkeme tefhim ettiği kısa kararda, mahkûmiyet kararının ve HAGB kararı verilmesinin gerekçesine dair bir açıklamada bulunmamıştır.

27. Başvurucu müdafii, tefhimle başlayan yedi günlük itiraz süresi içinde verdiği 9/7/2018 tarihli dilekçe ile karara itiraz etmiş ve gerekçeli kararının kendisine tebliği ile birlikte mahkeme kararına ilişkin gerekçeli itiraz nedenlerini bildireceğini belirtmiştir. Buna karşın gerekçeli karar başvurucuya tebliğ edilmeden dosya 19/9/2018 tarihinde İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş ve başvurucuya gerekçeye itiraz etme fırsatı tanınmadan itiraz, İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesince incelenerek reddedilmiştir.

28. Yukarıda açıklanan tespitler ışığında başvuruya konu davada, başvurucunun Mahkeme tarafından 2/7/2018 tarihli celsede gerekçesi açıklanmadan tefhim edilen kısa karar üzerine yedi günlük itiraz süresi içinde verdiği dilekçeyle yaptığı itiraz başvurusunda gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği ve başvurucunun Mahkemenin gerekçesini bilmediği için itiraz nedenlerini sunamadığı anlaşılmıştır.

29. Somut olayda başvurucuya gerekçeli karar tebliğ edilip başvurucunun ayrıntılı itiraz sebeplerini ileri sürmesi beklenmeden dosyanın itirazı inceleyecek ağır ceza mahkemesine gönderildiği ve bu sebeple başvurucunun kanun yoluna başvurma nedenlerini sunamadığı anlaşılmaktadır. Kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlayan başvurucunun gerekçesini bilmediği bir hükme karşı itiraz kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemez. Başvurucunun beraat etmesini veya cezasının azaltılmasını sağlayabilecek argümanları ileri sürebilmesi için hangi gerekçe ile cezalandırıldığını bilmesi gerekir. Dolayısıyla yargılamanın esaslı belgelerinden olan ve cezalandırmanın olgusal ve hukuksal temelini oluşturan gerekçeli kararın başvurucuya tebliğ edilmemesi, başvurucunun savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmuştur (benzer yönde bkz. İbrahim Kaya, § 33).

30. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

31. Başvurucunun savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamındaki idarenin çelişkili ifadelerine itibar edilerek eksik inceleme ile yasal unsurları oluşmayan suçtan mahkûmiyet kararı verildiği şeklindeki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

33. Başvurucu, ihlale neden olan kararların kaldırılması talebinde bulunmuştur.

34. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

35. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

36. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

37. İncelenen başvuruda, gerekçeli karar tebliğ edilmeden gönderilen dosyada başvurucu aleyhine Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının sanığa tebliği sağlanmadan itiraz talebini değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

38. Bu durumda savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple başvurucuya gerekçeli kararı tebliğ edip gerekçeli itiraz dilekçesi hazırlaması için belli bir süre tanınması ve sonrasında dosyayı yeniden itiraz incelemesi yapılması amacıyla İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Gaziosmanpaşa 11. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden itiraz incelemesinin yapılması amacıyla İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Gaziosmanpaşa 11. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/1602, K.2018/1188) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FETHİ OĞUZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/38141)

 

Karar Tarihi: 14/9/2021

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu

:

Fethi OĞUZ

Vekili

:

Av. Kenan ERTAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sanığın yokluğunda yapılan duruşma sonrasında mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/11/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. 1962 doğumlu olan başvurucu, olayların geçtiği tarihte Van'da ikamet etmektedir.

10. Müşteki firma vekili tarafından İstanbul Anadolu İcra Ceza Mahkemesine hitaben hazırlanan 18/8/2017 tarihli şikâyet dilekçesi ile başvurucunun keşide ettiği çekin karşılığını bankada bulundurmadığı ve "karşılıksızdır" işlemi yapılmasına sebebiyet verdiğinden bahisle 14/12/2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu'nun 5. Maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince cezalandırılması talep edilmiştir.

11. İstanbul Anadolu 12. İcra Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 28/11/2017 tarihli tensip zaptı ile başvurucunun savunmasının alınabilmesi için Van İcra Ceza Mahkemesine (Talimat Mahkemesi) talimat yazılmasına ve duruşmanın 6/3/2018 tarihine bırakılmasına karar vermiştir.

12. Mahkeme tarafından Talimat Mahkemesine 28/11/2017 tarihinde müzekkere yazılarak şikâyet dilekçesinde belirtilen adresine tebligat yapılması sureti ile başvurucunun savunmasının alınması istenmiştir. Anılan talimat yazısının ilgili kısmı şöyledir:

"...FETHİ OĞUZ [başvurucu] adına öncelikle normal tebligat çıkarılması, tebligatın yapılamaması halinde adresin mernis adresi olması durumunda Tebligat Kanunun 21/2. maddesi gereğince tebligat çıkarılarak ve CMK. nun 218 ve İİK.nun 349. maddelerine havi ihtarlı tebligat ile mahkemenizce çağrılarak, CMK.nun 147. maddesi gereğince duruşmadan ayrı tutulmasını istediği takdirde dava dilekçesinin kendisine okunarak savunmasının sorulması, üzerinde mevcut nüfus cüzdan suretinin talimata eklenerek tutulacak talimat tutanağının duruşmanın bırakıldığı 06/03/2018 tarihinden önce mahkememize gönderilmesi, [r]ica olunur."

13. Talimat Mahkemesi tarafından başvurucunun bildirilen adresine duruşma gün ve saatini bildirir meşruhatlı davetiye gönderilmiştir. Talimat Mahkemesinin 2/3/2018 tarihli Duruşma Tutanağı'ndan başvurucunun duruşmaya katılmadığı ve adına çıkarılan tebligatın bila ikmal iade edildiği anlaşılmıştır.

14. Mahkemece yürütülen yargılamanın 6/3/2018 tarihli ilk celsesine başvurucu katılmamıştır. Mahkeme bu celsede, Talimat Mahkemesine yazılan talimat cevabının beklenmesine ve duruşmanın 22/5/2018 gününe bırakılmasına karar vermiştir.

15. Başvurucu müdafii Mahkemeye UYAP üzerinden gönderdiği 30/3/2018 tarihli dilekçe ile başvurucu tarafından kendisine verilen vekâletnameyi ibraz etmiş ve bundan böyle yazışmaların kendisine yapılmasını talep etmiştir. UYAP kayıtlarından başvurucu müdafiinin dava dosyasına 16/5/2018 tarihinde vekil olarak kaydedildiği anlaşılmıştır.

16. Talimat Mahkemesi başvurucunun şikâyet dilekçesinde bildirilen adresinden farklı olan ve Merkezî Nüfus İdare Sistemi'ne (MERNİS) kayıtlı adresine duruşma gün ve saatini bildirir davetiye göndermiştir. Gönderilen meşruhatlı davetiyede "CMK'nun 218 ve İİK'nun 349 maddelerine göre tebliğe rağmen yapılacak duruşmaya gelmediğiniz takdirde yokluğunuzda karar verileceği tebliğ ve ihtar olunur." şeklinde bir açıklama yer almaktadır.

17. Talimat Mahkemesinin 20/4/2018 tarihli Duruşma Tutanağı'ndan başvurucunun duruşmaya katılmadığı, adına çıkarılan tebligatın yapıldığı ve işi biten talimat evrakının iadesine karar verildiği anlaşılmıştır.

18. Mahkemece yapılan ve başvurucu ile müdafiinin katılmadığı 22/5/2018 tarihli celsede başvurucunun isnat edilen suçtan 397.400 TL adli para cezasına mahkûmiyetine karar verilmiştir.

19. Mahkemenin 22/5/2018 tarihli gerekçeli kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Şikayete konu olayda, hüküm kısmında bilgileri verilen çekin 6728 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden sonra keşide edildiği, çekin TTK'nın 780. maddesinde belirtilen zorunlu unsurları taşıd[ı]ğı, [...] kanuni ibraz süresi içerisinde ödenmek üzere muhatap bankaya ibraz edildiği, muhatap banka tarafından çekin arkasına çekin karşılıksız olduğuna dair şerh verildiği, müştekinin çekin yetkili hamili olduğu ve 3 aylık kanuni süre içerisinde sanık hakkında Mahkememizde şikayette bulunduğu anlaşılmış olup, suçun işleniş biçimi, suçun konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı gözönüne alınarak fiiline uyan 5941 sayılı Kanunun 5/1 maddesi uyarınca takdiren alt sınırdan uzaklaşmayı gerektirir bir durum olmadığından sanığın 5 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, 5941 sayılı Çek Kanunu'nun 5/1-2. cümlesi uyarınca, hükmedilecek para cezası çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamayacağından, bu miktar gözetilerek sanığın cezasında artırıma gidilmiştir. Çek bedelinin USD para birimi ile düzenlendiği görüldüğünden, karşılıksız tarihi itibariyle Merkez Bankasının efektif satış kuru 1 USD = 3,5285 TL olduğu, buna göre çekin karşılıksız kalan miktarının 397.302,04 TL olduğu hesaplanmıştır. Sanığın şahsi, sosyal ve ekonomik durumu ile birlikte, para cezasının çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamayacağı ve infaz aşamasında adli para cezasının hapse çevrilmesi halinde sanık lehine olacağı dikkate alınarak 1 gün karşılığı 100 TL olarak takdir edilmiş ve hesaplanan miktarda adli para cezasına hükmedilmiş, aynı Kanun hükmü gereğince çek hesabı sahibinin çek düzenleme ve çek hesabı açmaktan yasaklanmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir."

20. Başvurucu bu karara karşı 5/1/2019 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde özetle 30/3/2018 tarihinde Mahkemeye vekâletname ibraz edilerek tebligatların müdafiye yapılması talep edilmesine rağmen duruşma gününün müdafiye bildirilmediği, bu yöndeki talebi içeren dilekçenin UYAP'a kaydedilmemesi nedeniyle duruşma gününün sistem üzerinden de öğrenilemediği, bu suretle katılım sağlanamayan duruşmada mahkûmiyet kararı verildiği ileri sürülmüştür. İstinaf başvurusunda ayrıca Talimat Mahkemesi tarafından başvurucunun MERNİS'te kayıtlı adresine yapılan tebligatın usulsüz olduğu ve tebligattan haberdar olunmadığı iddia edilmiştir.

21. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) evrak üzerinden yaptığı inceleme neticesinde duruşma gününün başvurucu müdafiine bildirilmediği, müdafinin duruşmaya katılımının sağlanmadığı ve başvurucunun savunması alınmadan hüküm kurulduğu iddialarına ilişkin bir değerlendirme yapmadan, hükmedilen adli para cezasını 396.344 TL olarak düzelterek istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak 26/9/2016 tarihinde karar vermiştir.

22. Başvurucu, nihai karardan 14/11/2019 tarihinde haberdar olduğunu beyan ederek 21/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. 5941 sayılı Kanun'un "Ceza sorumluluğu, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı" kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur. [...] Bu suçtan dolayı açılan davalar icra mahkemesinde görülür ve İcra ve İflas Kanununun 347, 349, 350, 351, 352 ve 353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır. Bu davalar çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim yeri mahkemesinde görülür."

24. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun "Yargılama usulü" kenar başlıklı 349. maddesi şöyledir:

"Şikayet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesi duruşma için hemen bir gün tayin edip şikayetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur.

İki taraf tayin olunan gün ve saatte icra mahkemesinin huzuruna gelmeğe veya vekil göndermeğe mecburdurlar.

İcabında icra mahkemesi, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.

Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoliyle sorguya çekilir.

Maznun, şikayeti alan veya istinabe edilen icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir.

Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür.

Şikayetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikayet hakkı düşer.

Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hale getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur. "

25. 2004 sayılı Kanun'un "Duruşma" kenar başlıklı 350. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"İcra mahkemesi iki tarafı ve delillerini dinler ve gerek tarafların gerek şahitlerin ifadelerini duruşma tutanağına geçirir. "

26. 2004 sayılı Kanun'un "Karar" kenar başlıklı 352. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"İcra mahkemesi iki tarafın ifadelerini ve bütün delillerini ve iddia ve müdafaalarını dinledikten sonra nihayet beş gün içinde kararını verir ve hulasasını Cumhuriyet Savcısına bildirir. "

27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Sanığın duruşmada hazır bulunmaması" kenar başlıklı 193. maddesi şöyledir:

"(1) Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir.

(2) (Ek: 25/5/2005 - 5353/28 md.) Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir."

28. 5271 sayılı Kanun'un "Sanığın yokluğunda duruşma" kenar başlıklı 195. maddesi şöyledir:

"Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 14/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Savunma İçin Gerekli Zaman ve Kolaylıklara Sahip Olma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu; Mahkemeye sunulan dilekçe ile tebligatların müdafiine yapılması talep edilmesine rağmen duruşma gününün kendisine veya UYAP'a kaydedilmeyen müdafiine bildirilmeksizin ve savunması alınmaksızın mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, Talimat Mahkemesi tarafından yapılan tebligatın usulsüz olduğunu, çek üzerindeki keşide tarihinde değişiklik yapıldığını ve keşide tarihi itibarıyla kendisinin şirket yetkilisi olduğu ortaya konulmadan karar verildiğini ileri sürerek savunma hakkı, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı ile özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

31. Bakanlık görüşünde;

i. Talimat Mahkemesinin şikayet dilekçesini eklediği meşruhatlı davetiye ile başvurucuyu 20/4/2018 tarihli talimat duruşmasına davet ettiği, çağrı kâğıdının 10/3/2018 tarihinde usulüne uygun olarak başvurucuya tebliğ edildiği, gelmediği takdirde yargılamanın yokluğunda bitirileceği yönündeki ihtara rağmen başvurucunun duruşmaya katılmadığı ve 30/3/2018 tarihinde vekâlet verdiği avukatını da 20/4/2018 tarihli talimat duruşmasına katılması için görevlendirmediği ileri sürülmüştür. İhtarlı davetiyeye rağmen duruşmalara katılmayan başvurucunun duruşmaya katılma hakkından vazgeçtiğinin değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

ii. Başvurucu tarafından atanan vekilin UYAP kayıtlarına göre 16/5/2018 tarihinde dava dosyasına vekil olarak kaydedildiği beyan edilmiş ve özen yükümlülüğü çerçevesinde 16/5/2018 tarihinden itibaren duruşma tarihini bilebilecek durumda olmasına rağmen 22/5/2018 tarihli duruşmaya katılmadığı ileri sürülmüştür.

iii. Gerekçeli kararın başvurucu vekiline 31/8/2018 tarihinde tebliğ edildiği ve başvurucunun istinaf kanun yoluna başvurarak kararın yargısal denetimini sağlama imkânı bulduğu ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

32. Anayasa'nın ''Hak arama hürriyeti'' kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı yönünden incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

35. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

36. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).İddiaya karşı savunma imkânı tanınmadığı sürece adil muhakeme yapılması mümkün değildir. Savunma hakkı tanınmadan kişilerin cezalandırılması Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesine de uygun değildir. (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017, § 36).

37. Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altındaki kişi, savunma için yeterli imkâna yani gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmalıdır. Bu itibarla anılan güvence adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı düzenlenmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 37).

38. Anayasa Mahkemesi de savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma kavramı yanında meşru vasıta ve yollardan yararlanma kavramının da kapsamında olduğunu belirtmiştir (AYM, E.1992/8, K.1992/39, 16/6/1992).

39. Gerekli zaman yargılanan kişinin hakkındaki iddiaları öğrendikten sonra savunma için zorunlu hazırlıkları yapabileceği süreyi ifade etmektedir. Savunma için gerekli kolaylık kavramı ise şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan imkânları ifade etmekte ve silahların eşitliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Suç isnadı altındaki kişiye sağlanması zorunlu kolaylıklar, savunma için gerekli olanlardır. Bu kolaylıklardan biri de kovuşturma evresinde sanığın müdafii aracılığıyla deliller üzerine görüş sunmasına imkân verilmesidir. Bu hak yönünden de somut olayın özelliklerinin belirleyiciliği büyük öneme sahiptir. Değerlendirme, yargılamanın bütünlüğü gözetilerek yapılmalıdır (bazı değişiklikler birlikte bkz. Ufuk Rifat Çobanoğlu, §§ 43, 45).

40. Adil yargılanma hakkı güvencelerinden açıkça veya örtülü şekilde feragat edilmesi mümkündür. Her iki durumda da feragatin tereddüde yer vermeyecek şekilde açık olması ve aynı zamanda kamu yararına aykırılık taşımaması gerekir. Feragat, ilgili tarafa bu haktan vazgeçmesiyle orantılı asgari güvenceler sağlanmadıkça kamu yararına uygunluk taşımayabilir. Ayrıca örtülü feragatin geçerli olabilmesi için feragat eden tarafın söz konusu eylemlerinin sonuçlarını makul olarak öngörebileceğinin ortaya konulması gerekmektedir. Dolayısıyla yetkili yargı organlarının bu konuda varsayıma dayalı bir değerlendirme yapmamaları gerekir (duruşmada hazır bulunma hakkı bakımından yapılan benzer değerlendirmeler için bkz. Emrah Yayla, [GK], B. No: 2017/38732, 6/2/2020, § 75).

41. Anayasa Mahkemesi, icra ceza mahkemelerinde görülen davalarda sanığın gıyabında yargılama yapılabilmesinin ancak 2004 sayılı Kanun'un 349. maddesinde sanık veya avukatının duruşmalara katılımlarının sağlanmasına ilişkin olarak düzenlenen aşamaların tüketilmesi sonrasında mümkün olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu konudaki 28/2/2008 tarihli ve E.2006/71, K.2008/69 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İcra ve İflas Kanunu'nun 349. maddesinde, şikâyetçi ile sanığın mahkeme tarafından belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmek veya vekil göndermek zorunda oldukları, hâkimin gerektiğinde tarafların bizzat hazır olmasını isteyebileceği, sanığın başka yerde ikamet etmesi durumunda istinabe yoluyla sorguya çekileceği, sanığın, şikâyeti alanın veya istinabe edilenin hâkim huzuruna gelmemesi veya müdafi göndermemesi durumunda ve gerekli görülmesi halinde zabıta aracılığı ile getirileceği belirtilmiştir.

...

İtiraz konusu kural, yargılamanın sanığın gıyabında görülmesini çeşitli koşullara bağlamıştır. Öncelikle, sanığa celpname gönderilmesi, tanık gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi gerekmektedir. Yasa her iki tarafın da belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmelerini zorunlu tutmuş, İcra Mahkemesine tarafların vekil aracılığı ile değil, bizzat hazır bulunmalarını da isteyebilme yetkisi vermiş, sanığın başka bir yerde ikamet etmesi halinde de istinabe yolu ile sorguya çekilmesini öngörmüştür. Sanık bildirimlere karşın icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermez ise mahkeme zabıta aracılığı ile de sanığı getirtebilecektir. Yargılamanın sanığın yokluğunda görülmesi tüm bu aşamalardan geçildikten sonra gerçekleştirilebilecektir. Sanığın usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi, duruşmada hazır bulunma hakkından vazgeçtiği anlamına gelir. Bu nedenle, itiraz konusu kural Anayasa'ya aykırı görülmemiştir."

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

42. Başvuru konusu olayda başvurucu müdafi, Mahkemeye hitaben yazdığı 30/3/2018 tarihli dilekçe ile müdafiliğinin kabulü ve yazışmaların tarafına yapılmasını talep etmiştir. Başvurucunun bu yöndeki açık iradesine rağmen Mahkeme sonraki duruşma gününü başvurucu müdafiine bildirmemiş ve müdafiyi ancak 22/5/2018 tarihli hüküm celsesinden çok kısa bir süre önce 16/5/2018 tarihinde UYAP'a vekil olarak kaydetmiştir. Mahkeme, başvurucu ve müdafiinin katılmadığı celsede başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiştir.

43. Mahkeme hüküm celsesinde ve gerekçeli kararda başvurucu müdafiinin yargılamayı başvurucu adına takip etme talebinin kabulüne veya reddine ilişkin bir değerlendirme yapmamıştır. Yine gerekçeli kararda, başvurucunun 20/4/2018 tarihli talimat duruşmasından önce savunmasını avukatı aracılığı ile yapacağı ve tebligatların avukatına yapılması yönündeki talebine rağmen duruşma tarihinin neden başvurucu müdafiine bildirilmediğine ilişkin herhangi bir açıklama da mevcut değildir. Ayrıca gerekçeli karar başlığında başvurucu müdafiinin kimlik bilgilerine yer verilmemesi, başvurucu müdafiinin tebligatların kendisine yapılması yönündeki dilekçesinin Mahkeme tarafından incelenmediği kuşkusunu doğurmaktadır.

44. Talimat mahkemesince yapılan 20/4/2018 tarihli duruşma tarihinin MERNİS'te kayıtlı adresine yapılan tebligat ile başvurucuya bildirildiği konusunda bir şüphe bulunmamakla birlikte bu tarihten önce tebligatların başvurucu müdafiine yapılması yönündeki talebe rağmen başvurucu müdafiinin duruşmaya katılımı sağlanmadan ve başvurucunun savunması alınmadan mahkûmiyet kararı verildiği anlaşılmıştır.

45. 2004 sayılı Kanun'un 349. maddesi uyarınca yargılamanın sanığın yokluğunda görülmesi, sanığın usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi hâlinde mümkündür. Hâlbuki başvurucu Talimat Mahkemesi yerine asıl mahkemesinde müdafii aracılığıyla dosyadaki deliller üzerine görüş sunmak istediğine yönelik iradesini 30/3/2018 tarihli dilekçe ile ortaya koymuştur. Somut olayda başvurucuya bu imkân verilmemiştir. Yargılamanın hiçbir aşamasında mahkeme huzurunda bizzat veya müdafi aracılığı ile savunma yapmadan adli para cezasına mahkûmiyetine karar verilmesi başvurucunun savunma için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmuştur.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

47. Başvurucunun savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden Talimat Mahkemesi tarafından yapılan tebligatın usulsüz olduğu, çek üzerindeki keşide tarihinde değişiklik yapıldığı ve keşide tarihi itibarıyla kendisinin şirket yetkilisi olduğu ortaya konulmadan karar verildiği şeklindeki diğer şikâyetleriyle ilgili olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

49. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile birlikte 25.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

52. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesinin İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

53. Savunması alınmadan ve müdafinin duruşmaya katılımı sağlanmadan başvurucu aleyhine mahkeme tarafından mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

54. Bu durumda savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini -davanın esasına ilişkin olmayan- ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Anadolu 12. İcra Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

55. İşbu ihlal kararının başvuruya konu davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu dava ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek İstanbul Anadolu 12. İcra Ceza Mahkemesinin takdirindedir.

56. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarını giderilmesi bakımından yeterli görüldüğünden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.            Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Anadolu 12. İcra Ceza Mahkemesine (E.2017/437, K.2018/323) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULĞAFUR AKCAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/1730)

 

Karar Tarihi: 4/7/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Habip OĞUZ

Başvurucu

:

Abdulğafur AKCAN

Vekili

:

Av. Mehmet Halil AKCAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın incelenmek için üst mahkemeye gönderilmesi ve başvurucuya gerekçeli itiraz dilekçesi verme imkânı sağlanmadan itirazın incelenmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/12/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

4. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ile eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 3/5/2015 tarihli iddianamesiyle 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkça Mücadele Kanunu'na muhalefet suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.

7. Yargılamayı yürüten İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme), Yargıtayın bozma kararı sonrası 5/10/2020 tarihinde başvurucunun isnat edilen suçtan mahkûmiyetine hükmetmiş, sonrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı vermiştir. Başvurucu müdafiine tefhim edilen kararda gerekçeye yer verilmemiştir.

8. Başvurucu müdafii anılan karara 5/10/2020 tarihli dilekçeyle itiraz etmiştir. Anılan dilekçede, gerekçeli itiraz sebeplerini gerekçeli kararın kendisine tebliğinden sonra sunacağını bildirmiştir.

9. Gerekçeli karar, başvurucu ve müdafiine tebliğ edilmeden dosya itiraz hususunda karar verilmek üzere 19/11/2020 tarihinde İzmir Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

10. Anılan itiraz, İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/11/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

11. Başvurucu 28/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. İtiraz ve HAGB'ye ilişkin ilgili hukuk için bkz. Ayşe Eşlik, B. No: 2014/15969, 21/6/2017, §§ 14-18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Anayasa Mahkemesinin 4/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

14. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeyemeyecek durumda olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

15. Başvurucu, gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmediğini, ayrıntılı itiraz dilekçesi sunmadan HAGB kararına yaptığı itirazın incelenerek reddedildiğini ileri sürmüştür.

16. Bakanlık görüşünde, başvurucunun hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 231. maddesinin uygulanmasını kabul ettiği ifade edilmiştir.

17. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda dile getirdiği iddiaları yinelemiştir.

C. Değerlendirme

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünün adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

20. Anayasa Mahkemesi daha önce HAGB kararının tefhim edilmesinden sonra verilen itiraz dilekçesi üzerine gerekçeli karar başvurucuya tebliğ edilmeden dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi ve başvurucuya ayrıntılı itiraz dilekçesi verme imkânı sağlanmadan itirazın incelenmesi nedenleriyle başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir (Ayşe Eşlik, §§ 24-44; Batuhan Şengül, B. No: 2017/29295, 21/7/2020, §§ 25-35; İbrahim Kaya, B. No: 2017/29474, 28/1/2020, §§ 24-34). Bu başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektirecek bir durum söz konusu değildir.

21. Anayasa Mahkemesinin anılan kararı nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. Giderim Yönünden

22. Başvurucu ihlalin tespiti ile ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılmasını talep etmiştir.

23. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

24. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

25. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2020/26, K.2020/342) GÖNDERİLMESİNE,

E. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖZGÜR ŞAKİR BELLER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/22043)

 

Karar Tarihi: 15/6/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 18/8/2022 - 31927

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Habip OĞUZ

Başvurucu

:

Özgür Şakir BELLER

Vekili

:

Av. Muzaffer ÖNDER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının tefhim edilmesinden sonra verilen itiraz dilekçesi üzerine gerekçeli karar tebliğ edilmeden dosyanın itirazının incelenmesi için yetkili mahkemeye gönderilmesi ve ayrıntılı itiraz dilekçesi verme imkânı sağlanmadan itirazın incelenmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/5/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, adil yargılanma hakkı kapsamında savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarına ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Aydın Cumhuriyet Başsavcılığının 26/12/2018 tarihli iddianamesiyle hakaret suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.

6. Yargılamayı yürüten Aydın 1. Asliye Ceza Mahkemesi 12/3/2019 tarihinde başvurucunun isnat edilen suçtan mahkûmiyetine hükmetmiş, sonrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı vermiştir. Başvurucu müdafiine tefhim edilen kararda gerekçeye yer verilmemiştir.

7. Başvurucu müdafii, karara itiraz ettiğine ilişkin 15/3/2019 tarihli dilekçesinde gerekçeli dilekçesini gerekçeli kararın kendisine tebliğinden sonra sunacağını bildirmiştir.

8. Gerekçeli karar, başvurucu ve müdafiine tebliğ edilmeden dosya itiraz hususunda karar verilmek üzere 29/4/2019 tarihinde Aydın Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.

9. Anılan itiraz, Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/5/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

10. Başvurucu 31/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

11. İtiraz ve HAGB'ye ilişkin ilgili hukuk için bkz. Ayşe Eşlik, B. No: 2014/15969, 21/6/2017, §§ 14-18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Anayasa Mahkemesinin 15/6/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

13. Başvurucu; gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmediğini, ayrıntılı itiraz dilekçesi sunmadan HAGB kararına yaptığı itirazın incelenerek reddedildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünün adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarına ilişkin olduğu, bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

16. Anayasa Mahkemesi, daha önce HAGB kararının tefhim edilmesinden sonra verilen itiraz dilekçesi üzerine gerekçeli karar başvurucuya tebliğ edilmeden dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi ve başvurucunun ayrıntılı itiraz dilekçesi verme imkânı sağlanmadan itirazın incelenmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir (Ayşe Eşlik, §§ 24-44; Batuhan Şengül, B. No: 2017/29295, 21/7/2020, §§ 25-35; İbrahim Kaya, B. No: 2017/29474, 28/1/2020, §§ 24-34). Bu başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

17. Anayasa Mahkemesinin anılan kararı nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. Giderim Yönünden

18. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

19. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

20. Başvurucu, 15.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Somut olayda başvurucu ihlale konu karar dolayısıyla kararın kesinleştiği 3/5/2019 tarihinden bireysel başvurunun esas incelemesinin yapıldığı 15/6/2022 tarihine kadar yaklaşık üç yıl denetim altında tutulmuştur. Dolayısıyla ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için başvurucunun yaklaşık üç yıl denetim altında tutulmuş olması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

21. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma ve mahkemeye erişim haklarının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın 1. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2019/50, K.2019/304) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemelerde gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/6/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.