“Ölü bir ata bindiğinizi fark ettiğinizde en iyi strateji, o attan inmektir.” Kızılderili Atasözü

Türkiye, Avrupa'da nüfusa göre cezaevlerindeki mahpus oranında ilk sırada(!)

“Kimsenin iktidarı vazgeçmek niyetiyle ele geçirmeyeceğini biliyoruz” George Orwell

                                                                                                                      

Sosyal bir sorunu çözmek, sorunun şiddetini azaltma girişimi veya oluşturulan stratejilerle onu önlemeye çalışmaktır. Hedef/amaç, karar alıcının varmak istediği sonucu belirler. Strateji ise hedefe nasıl varılacağı sorusunu yanıtlamaktadır. Bu tanımla, strateji karar alıcının kontrolünde bulunmaktadır. Yalnız stratejide hedefe giden yol karar alıcının kontrolü dışında sonuca artı/eksi katkısı olan etmenlerle döşelidir. Kontrol dışı etmenler iki grupta toplanabilir: Doğal durumlar ve stratejik davranış. Stratejik davranış, karar alıcı dışında halkın hedefe yönelik strateji karşısındaki yanıtsal veya tepkisel davranışlarıdır. Bu davranış işbirlikçi veya ondan yoksun olabilmektedir. Doğal durumlar ise, insan dışı olaylar ve stratejik olmayan insan davranışlarıdır.

Sosyal bilim öğrencilerine strateji konusunda açıklık getirmek amacıyla aşağıda oluşum süreç ve akışına yer verilmiştir.1

Bu süreç şu evrelerle de ifade edilebilir:

Birinci evre- Sorunun analizi,

İkinci evre-Amaçlar ve objektifler,

Üçüncü evre-Program veya siyaset tasarım evresi,  

Dördüncü evre-Eylem planlaması,

Beşinci evre-Program veya siyasetin uygulanması, 

Altıncı evre-Sonucun irdelenmesi ve

Yedinci evre- Yeniden değerlendirme ve gözden geçirmedir.

Kuşkusuz, karar verme bir seçim işlemidir. Bir hedefin belirlenmesi, ampirik olmayan bir değer hükmü saptanmasıdır. Olası amaçların dışlanarak bir hedefe yönelme, dünyadaki bir durumun diğerlerine yeğlenmesini içermektedir. Strateji seçiminde temel ölçüt etkililiktir: Hangi stratejinin, en az bedelle, hedefi elde etme olasılığının en yüksek olabileceğidir? Bu ölçüt, en azından ilke olarak, ampirik test ve kanıtlamaya tabi tutulabilir. Karar alıcılar, her mevcut stratejinin etkililiğini değerlendirmek üzere kontrol dışı etmenlerin stratejinin işleyişindeki olası etkisini tahmin edebilmelidirler.  Seçilen hedeflere erişimi etkileyen doğal durumlar ve stratejik davranış olasılıkları üzerine bilgimiz çoğaldıkça özel hedeflere erişebilir olup olmadığımızı daha iyi belirleyebilir ve istenilen hedeflere erişim için en etkili stratejileri seçebiliriz. Şimdi örnek olarak ülkede işlenmekte olan şiddet suçlarının azaltılmasını hedef olarak kurgulayalım ve strateji olarak bu suçlardan hapis cezasına hükümlü oranı ile çekilen ceza süresi ortalamasının yükseltilmesini benimseyelim.2 Bu stratejinin olası etkisini ölçmek için, diğerleri arasında potansiyel suçluların bu artışa göstereceği olası tepkinin ne olacağını tahmin edebilmemiz gerekmek- tedir. Gelecekte ne olacağını tahmin “0” ile “1” arasında olasılık derecesine (“1”in kesinliğe ve “0”nın ise olanaksızlığa işaret ettiğine) ait bir belirlemedir.  Olasılık derecesi, hükmü verenin inanç değerini sergilemektedir. Karar alıcı, olasılık derecesine “1” verdiğinde, olayın kesinlikle belireceği; olasılık derecesi 0-1 arasında olduğunda, olay belirlemesinin riskli olacağı; olasılık derecesine hiçbir değer verilmediğinde ise olayın belirip belirmemesinden emin olunmadığına işaret edilmektedir.

Kontrol dışı etmenlerin gelecekteki etkisini tahmin edebilme yeteneği bu etmenlerin geçmişteki etkileri üzerine var olan bilginin bir işlevidir. İşte geçmişe ait ilgili ve güvenilir bilgilerden yoksun olduğumuz ölçüde, geleceğe ait tahminlerimizin de spekülatif ve sezgisel olacağı bilinmelidir. 

Tüm başarısızlıklar birbirine benzemez. Başarısızlık genelde özel bir zaman, özel bir mekân ve özel kişilikleri içeren girift bir kimyanın ürünüdür. Her başarısızlığın kendine özgü nedenleri/öğeleri var ise de başarısızlıklar genelde dört grupta toplanmaktadır. İlk ikisi nispeten belirgindir: Kavramsal başarısızlık (fikrin kötü olması) ile uygulama başarısızlığıdır (uygulamanın kötü olması). Diğer iki türde ise belirginlik azdır: Pazarlama yetersizliği ile analiz başarısızlığıdır.

Bir başarısızlık örneği de ithal kavramlar/standartlar ve ideallerin ülkenin sosyal bağlamında maruz kaldığı metamorfoz/değişimdir. Bu öğeler bilimsel hipotezler gibidirler. Onlar birer eylem planıdırlar. Sorunun/ davanın ilgili yanlarını kontrol ederek iyinin oluşmasını sağlayıp sağlanmadığı ise kanıtlanmaya tabidir. Gereksinmeler, istemler ve yoksunluklardan doğan ihtilaflı bir durum, bu gereksinmeleri, istemleri ve yoksunlukları gidermeye tasarlanmış eylemlere yol gösterici hedefler ve standartlar karşısında belli hedeflerden herhangi birinin mevcut durum için yeterliliği ilke olarak bilimsel objektiflikle sağlanabilir. Nitekim, mükerrirlik kavramı soyut olarak irdelenmiş ve uygulamada işlevsel bir niteliğe kavuşturulamamıştır.

Kuşkusuz, yeniden suç işlemeyi/mükeririliği azaltmak, ceza adaleti müdahalelerinin temel hedeflerinden biri olmalıdır. Mükerrirliğin azaltılması, daha az mağdura, daha fazla toplum güvenliğine, ayrıca ceza adaleti sistemi üzerinde daha az baskıya ve daha düşük maliyetlere yol açar. Suç önleme ve cezai adalet alanındaki ilgili Birleşmiş Milletler standartları ve normları, özellikle Birleşmiş Milletler Mahkumlara Muamele Konusunda Asgari Standart Kurallar (Nelson Mandela Kuralları), Hapis Cezasına Seçenek Tedbirlere ilişkin Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları ( Tokyo Kuralları ) ve Kadın Mahkumlara Muamele ve Kadın Suçlulara Yönelik Hapis Dışı Tedbirlere İlişkin Birleşmiş Milletler Kuralları (Bangkok Kuralları), suç tekrarını önleme ve toplumu koruma aracı olarak yeniden suç işlemeyi azaltmanın ve çeşitli önlemlerin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.3  Pek çok ülkede mükerrirliği azaltmak ceza adaleti sistemlerinin açık veya örtülü bir hedefidir. Mevcut veriler, suçluların cezaevinden çıktıktan sonraki iki yıl içinde ölçülen mükerrirlik oranlarının çoğu zaman % 30'un üzerinde olduğunu ve kısa süreli hapis cezasına çarptırılan suçlular gibi bazı durumlarda yaklaşık % 60'a kadar çıkabileceğini göstermektedir. Bunun en belirgin nedenlerinden biri tahliye sonrası kaliteli sosyal ve ekonomik desteğin sağlanamamasıdır.  Bu nedenle risk oluşturan hükümlülere denetimli serbesti rejimi bağlamında eğitim ve iş eğitimi, ruh sağlığı ve madde bağımlılığı tedavisi, barınma yardımı ve aile desteği sağlanmalıdır.

Döner cezaevi kapılarından sorumlu tutulan bazı faktörler arasında kötü ceza adaleti siyaseti (yüksek hapsetme oranları gibi), etkisiz yaptırımlar (çok sert veya çok yumuşak), uyuşturucu bağımlılığı ve diğer  kötü alışkanlıklar, düzeltilemezlik, yoksulluk, barınma güvensizliği, işsizlik, sabıka kaydı ve topluma geri dönen insanlara psiko-sosyal yardım eksikliği yer almaktadır.

Ne var ki, devlet güvenliği sağlamak/vatandaşını korumak için ceza soruşturması/kavuşturmasını ancak diğer vatandaşlara kötü bir şeyler yaparak (zorunlu kötülük) gerçekleştirmektedir. Devlet “iyi olanı” ancak “kötü olanı” da yaparak; hak/ özgürlük kısıtlamalarına başvurarak sunmaktadır. İşte önlenemez nitelikteki bu tahribat göz önüne alınarak zorunlu kötülüğün mümkün olduğunca en alt seviyede tutulması siyaseti de facto olarak benimsenmelidir. Burada söz konusu olan şu etik anlayış benimsen- meli ve vurgulanmalıdır: Devlet ajanları, suçluların davrandığı gibi davranamaz; devlet kendini onlarla aynı konumda göremez. Bu yaklaşım, doğal olarak, devletin suçlulara göre biraz daha dezavantajlı bir konumda olduğunu göstermekte ise de devlet uygar ve çağdaş olmanın gereğini yapmalı; elindeki enstrümanları ekonomik olduğu kadar insani bir biçimde uygulamalıdır.

Ceza adaleti sisteminde değişim için bir strateji geliştirilmesi ve uygulanması girift bir süreçtir. Bu amaçla her şeyden önce uygulamaların bilimsel araştırmaları takip etmesi ve ceza adaleti ajanları kanıta dayalı standartları benimsemesini nasıl sağlayacağımız sorusu üzerinde yoğunlaşmalıdır. Suçla mücadele etmek ve güvenliği artırmak için yargı sistemine ve ceza hukuku tedbirlerine yapılan yatırımlar, etkili ve proaktif suç önleme çabalarıyla birleştirilmelidir. Bu nedenle Hükümet, sosyal suçları önleme tedbirlerine odaklanan ulusal bir strateji oluşturmalıdır. Amaç, çocukların ve gençlerin suç örgütlerine ve diğer suç türlerine karışmalarının önlenmesini kapsamaktır. Öte yandan, güvenlik teknolojisindeki (motor immobilizerleri ve kameralar gibi) artışlar, suçtaki evrensel düşüşün tek evrensel açıklaması olarak belirmektedir. İleride özgürlüklere zarar vermeden teknolojiyi kullanarak yapılabilecek çok daha fazlası olabilecektir.

Aşağıda sergilenen ülke gerçekleri de bu gereksinmeye işaret etmektedir.

Altmış yılı aşkın meslek hayatımda Türkiye’de ceza hukuku anlamında mükerrir suçluluk4 konusunda, “biz bu olguyu %10’dan fazla azaltacağını” söyleyen kimseye tanık olmadım.  Bu sonucu elde edebilmek için her şeyin yeniden ve doğru yapılması gerekmektedir: Doğru personel ile doğru tretmanın suçlunun yaşamının doğru zamanında ve destekleyici bir ortamda uygulanması söz konusudur. Bu konuda dürüst olmak gerekir. Ne var ki, infaz siyasetinde söylenenlerle gerçekler arasında çok büyük bir fark vardır. Çoğu kimse bunu dile getirmekten uzaktır. Bu noktada teori ile paradigma arasındaki farkı belirtmekte yarar vardır. Bir teori, iki veya daha fazla değişken arasında özel bir bağlamda var olan ilişkinin ifadesi iken, yeni bir paradigma toplumsal genel anlayış, tarihsel, ampirik ve normatif gerçeklerle var olan paradigmanın göz ardı edilmesidir. Yeni bir paradigma çağrısı belli bir konuda yeni kavramalar ve kategorilerle düşünmeye davettir. Bunun için de ceza siyaseti sisteminde yer alan bileşenlerdeki uygulamacılar arasında devamlı iletişim içeren bir toplumun mobilize edilmesi gereklidir.  Ne var ki, bir köprü inşası, özel eğitim ihtiyacı olanlara eğitim verilmesi, çevresel felaketlerin önlenmesi veya bulaşıcı hastalıkların yayılma hızının azaltması konularında halk uzmanlara başvururken, ceza siyasetine ilişkin konularda halk ve siyasi temsilcileri “uzman” olmaktadırlar.

Medyanın genelde gerçeği yansıtmayan “suç haberleri” ile pompalanan suç korkusu, yaratılan isterya cezaların ağırlaştırılması doğrultusundaki popülist yaklaşıma yol vermekte ise de bunun çoğulcu bir bedeli olacağı göz ardı edilmektedir. Ekonomi, trafik veya eğitim konusunda farklı öneriler getiren siyasiler rasyonel planlama gereği bu önerilerin maliyeti ile kaynağın nasıl sağlanacağına işaret etmek zorundadırlar. Kuşkusuz, aynı gereklilik suç ve ceza siyaseti bağlamındaki öneriler için de geçerli olmalıdır. Yalnızca hukukun etkililiği ve kamu düzenini istemek yeterli görülmeyerek cezaların ağırlaştırılmasının suçta ne kadar azalma sağlayacağına ilişkin tahminler ile artan hürriyeti bağlayıcı cezanın parasal değerinin ne olacağı da ortaya konulmalıdır. İşte siyasetin diğer alanları için geçerli olan “hesap sorulması” standartlarının ceza adaleti için de geçerliği de facto benimsendiğinde cezaların salt ağırlaştırılması yaklaşımının cazibesi önemli ölçüde azalacaktır.5 Nitekim, batı dünyasında suç oranı ile hükmedilen cezaların şiddeti arasında kesinlikle nedensel bir ilişkisi olmadığı gibi ikisi arasında saptanabilir bir ilişki de olmadığıdır.

“Suçların doğru ölçüsü topluma verilen zarardır.” Beccaria

Cesare Beccaria-Klasik Kriminoloji

Kuşkusuz, uygulama fikirler kadar önemlidir. Kavramları somutlaştırmak kolay değildir. Hakikatin belgelediği üzere, çoğu yeni işletmeler başarısız olduğu gibi çoğu yeni siyasi girişimler de başarısız olmaktadır. Bu konuda en müşterek engellerden biri de bağlamın niteliğidir: Almanya çalışan bir kurum, Türkiye’de çalışmayabilir. Bağlam/koşullar, yeniliklere karşı en acımasız sabotajcıdır. En büyük yanılgı da kurumun şahane olduğunu düşünerek yeni bir yerde bağlamın onu tahrip edemeyeceği düşüncesidir. Denetimli serbesti’yi (probation) ceza sistemine alırken fikirler alınabilirken durumların (situations) alınamayacağı gerçeğini göz ardı mı ettiler?6 

Nitekim, 1990’lı yılların başlarında suç yoğun (hot-spot) yörelere odaklanan kolluk güçleri bu konuda öncüllük etmiştir.

Suçlulukla mücadelede tanık olunan bir olgu da suç ve adaletin birlikte gelişimine tanık olunmaktadır. Mağdurlar suçları önleyici tedbirleri alırken, suçlular da virüsler gibi zaman içinde gelişmekte ve değişmektedirler: Örneğin oto hırsızlığına karşı imalatçı firmalar direksiyon kilidi veya alarm sistemi monte ederken, hırsızlar da güvenlik sistemlerini nötrleştirecek vasıtalarla yanıt vermektedirler. Geniş çaptaki suçlar yelpazesinde tanık olunan bu birlikte gelişim bağlamında, gelecekteki işlenecek suçları en aza indirgemek üzere suçla savaş şu üç kategoriye odaklanılmalıdır:

1. Suç işleme fırsatını azaltmak,

2. Suçluların saikini değiştirmek, ve

3. Kişilerin özellikle genç çocukları olumlu değerlerle donatmak üzere temel değerlerini değiştirmek.

Gelecek yıllarda tanık olacağımız sosyal bir olgu da mağdur ve çözümleyici olarak fazlaca insanın varlığıdır. Yaşlı nüfustaki artış bir tarafta fazlaca mağdur yaratırken, öte taraftan boş zamanlarını (İsviçre örneğinde olduğu gibi) suç rapor etmek ve torunlarla geçirmek olanağı sağlayacaktır.

Teknolojik gelişmeler suçlulukla savaşta fazlaca etkili olabilmektedir: Gözetleme olanakları, bio-ölçümlemeler, DNA analizi ve radyo frekansı saptayan mikro-çipler, suç önleme ve suç çözümlemesini güçlendirecektir. Büyük ölçüde geliştirilen akıllı veri bankaları kolluk görevlileri ve analizciler dışında (ABD ve İngiltere’de cinsel suçlulara ilişkin veri bankasında olduğu gibi) halk tarafından kullanılır hale gelecektir.

Özetle, suç önleme, suçun gerçekleşmesini önlemek ve suçluları caydırmak için yapılan eylemleri ifade eder. Suçun önlenmesi, suç faaliyetlerinin risklerini artırmaya ve faydalarını azaltmaya yönelik kapsamlı stratejilerin yanı sıra genel güvenlik ve gözetimin artırılması gibi diğer önleyici tedbirleri içermektedir.

İşte ceza adaleti sisteminde insan haklarından ödün vermeksizin daha insanı ve etkin işlev sağlamak üzere suçlulara ve mağdurlara sunulan hizmet kalitesinin büyük ölçüde yükseltilmesi ile suçluluğun önlenmesi hedefi için belirlenecek strateji bağlamındaki siyaset, plan, örgütsel yönetişim ve projeleri yarar ve bedel açısından irdelenmeli; toplumsal dinamiklere göre geliştirilen yeni hipotezler test edilmelidir. Bu konuda aşağıda yer alan Alman Beccaria Projesi: Yedi Adımlık Suç Önleme Projesi referans olarak alınabilir (www.beccaria.de):

1. Sorunun belirlenmesi ve tasviri,

2. Nedenlerin saptanması,

3. Amaçların belirlenmesi,

4. Olası çözümlerin geliştirilmesi,

5. Proje planının tasarlanması ve tatbiki,

6. Etkinin gözden geçirilmesi, ve

7. Raporlama ve sonuçlar.

Sosyolojik gerçek, devlet, güvenliği sağlamak/vatandaşını korumak için ceza soruşturması/ kavuştur- masını ancak diğer vatandaşlara kötü bir şeyler yaparak (zorunlu kötülük) gerçekleştirebilmektedir. Devlet “iyi olanı” ancak “kötü olanı” da yaparak; hak/özgürlük kısıtlamalarına başvurarak sunmaktadır. İşte önlenemez nitelikteki bu tahribat göz önüne alınarak zorunlu kötülüğün mümkün olduğunca en alt seviyede tutulması siyaseti de facto olarak benimsenmelidir.  Burada söz konusu olan şu etik anlayışı benimsemek ve vurgulamaktır: Devlet ajanları, suçluların davrandığı gibi davranamaz; devlet kendini onlarla aynı konumda göremez. Bu yaklaşım, doğal olarak, devletin suçlulara göre biraz daha dezavantajlı bir konumda olduğunu göstermektedir. Devlet uygar ve çağdaş olmanın gereğini yapmalı; elindeki enstrümanları ekonomik olduğu kadar insani bir biçimde uygulamalıdır.7

Strateji bağlamında ceza adaleti ve infaz siyasetine özgü ilkeler doğrultusunda anahtar nitelikli stratejik öğelere aşağıda yer verilmiştir:

1. CAS dışı seçeneklere geniş ölçüde yer verilmesi,

2. Hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek yaptırımların geniş ölçüde uygulanması,8

3. Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı ceza uygulamasının yasaklanması veya sınırlandırılması,

4. Belli suçlar için hürriyeti bağlayıcı ceza uygulamasının sınırlandırılması veya kaldırılması,

5. Hürriyeti bağlayıcı sürelerinin (Avrupa Ülkelerine göre minimum/maksimum zorunlu ceza hadleri ile adam öldürme ve uyuşturucu madde suçları cezalarına bakarak) gözden geçirilmesi,

6. Yaşamlarını yeniden düzenlemek üzere mağdurlara yardım edilmesi;

7. Bilimsel nitelikte bir gündemin takip edilmesi;

8. CAS için profesyonel standartların geliştirilmesi; ve

9. Akıl hastası ile uyuşturucu ilaç bağımlılarının cezaevi kurumu dışında trete edilmesidir.

Bu stratejilerin gerçekleşmesi, ceza yaptırımları konusunda uzman kişilere olan saygı ile bağımsız araştırma kuruluşlarınca yapılan araştırma ve ceza siyasetini parti politikası dışında değerlendirme, ceza adaleti siyaseti için yeni bir sosyal ve siyasal bağlam yaratma sonucu mümkün olabilecektir.

Bu anlatımlar doğrultusunda kriminoloji ve suç bilimi arasındaki vurgu farklığıyla   değişim gereğini analitik olarak sergilemek üzere aşağıdaki tabloya yer verilmiştir.  

İşte ceza adaleti mühendisliği bakımından beliren sorun, uygulamaların deneyim ve görüşlere (klinik deneyim modeli) dayalı olarak mı; yoksa, program ve tedbirlerin sonuçlarına göre test eden (kanıta dayalı model) araştırma sonuçlarına göre mi daha iyi hizmet verilebileceğidir?

Şimdilerde klinik deneyim modelli araştırma yöntemi fazlaca takip edilmekte; siyaset ve teknolojiler birinci olarak uygulamalarda nelerin çalışıp çalışmadığı konusundaki raporlara dayalı olmaktadır.

Kanıta dayalı modelde ise, yeni bir programın geniş çapta benimsenmesi öncesi sistematik araştırma ve değerlendirilmesi söz konusu olmaktadır. Şimdilerde tıp dalında egemen olan ve eğitim gibi öteki alanlarda da popüler olan bu model ceza adaletinde de başarı olarak kullanılabilir.

Kriminoloji misyonu yeniden tanımlanarak suçları, özellikle çok ciddi suçları kontrol edebilme yollarını bulmaya ve değiştirilebilir şeyler üzerine odaklanılmalıdır. Radikal değişimler için önerilen ütopik karakterdeki siyasetler, gerçekleştiğinde dahi etkili olabileceği, suçu uzak bir gelecekte azaltıp azaltmayacağı anlaşılamayacak; işlevsel etkisini belirlemek de oldukça zor olacaktır.

Suçun, ayrımcılık ve yoksunluğun bir işlevi olduğu inancı da talihsizliklere gebe olmuş; suçluları “kader kurbanları” olarak görme, mağdurlara ve topluma verilen zararları göz ardı etmeye yöneltmiştir. Ne var ki kader kurbanları fazlaca para istedikleri için banka soymayı seçmektedirler. İşe, suçları her zaman yoksulluk/yoksunluğun bir sonucu olmak yerine tamah ve bencilliğin etkilediği de kabul edilmelidir. İşte kriminologlar suçluların kaderini geliştirmek üzere ütopik planlar yerine güvenliği pekiştirerek, suçluların yakalanma riskini artırarak kişileri artık banka soymayı akıllarına bile getirmekten alıkoymak için uğraş vermelidirler. Önleme ve kontrole odaklanıldığında, araştırmalarda ‘suçların nasıl işlendiğine’ fazla ve ‘neden işlendiğine’ ise az gereksinme duyulacaktır.  Üniversiteler kriminoloji yanında suç bilimi kürsülerine de kapılarını açmalıdırlar.

Özetle, stratejik plan, saptanan bir amacı etkili ve zamanlıca gerçekleştirmek üzere çizilen bir yol haritasıdır. Analitik bir süreç olarak, özel sonuçları elde etmek üzere (1) Faaliyetler ve kaynaklara odaklanma, (2) Saptanan sonuçlara erişim için sorumluluk paylaşımını içermektedir. Bu süreç, sistemin vizyonunu ifade etmek, değerleri tasvir, misyonunu dile getirmek/güncelleştirmek, güçlerini/ zayıflıklarını belirlemek ve kısa/uzun vadeli amaçları geliştirmek ve gerçekleştirmek doğrultusunda bir yöntem sağlamaktadır.  Sonuç olarak, iyi bir teori kadar etkililik de önemli parametrelerdendir.

Organize Suç

Organize suç Türk toplumu için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Ölümcül şiddet, organize suç aktörlerinin kullandığı cezai mali yapılar ve yerel düzeydeki paralel sosyal yapılar, vatandaşların güvenliğini etkilemektedir. Ayrıca organize suçun etkisi vatandaşların kamu kurumlarına olan güvenini zedeliyor. 

Organize suç fazla sayıda insanca talep edilen eşya ve hizmetleri (yoğun ihtiyaç duyulan para temini/tefecilik, uyuşturucu madde, fahişe, kumar gibi) sunmaktadır.  Bunlar suçta temel gelir kaynaklarıdır. Bunlar, çoğunda, tüketici halkça arzulanan rızai suçlardır. Bu gerçek, organize suçun esaslı faaliyetlerini çoğu diğer suçlardan ayırmaktadır. Çok az kişi dolandırılmak, gaspa uğramak veya arabasını çaldırtmak isterken, kamusal istem/ talep, organize suç faaliyetlerinin temeli oluşturmaktadır. Organize suçun, binlerce müşteriye hizmet ederken devamlılık sergileyen bir işletme olarak kolluk güçlerinin koruması olmaksızın dal budak salması, faaliyetlerini gizlice yürütmesi düşünülemez. Büyük çapta kumar, tefecilik, uyuşturucu trafiği, fuhuş, tehdit/ kollama ve diğer yaygın organize suç faaliyetleri uzun süre kolluk dikkatinden uzak kalamaz.

Organize suçta amaç, en azından kolluk güçlerini nötrleştirmek olmalıdır. Perakende iş yapan bir işletme ancak kamusal tanınma ile varlık gösterebilir. Organize suç’la yaratılan beklide en büyük zarar kamu görevlilerinin yolsuzluğa bulaşmasıdır.

Küresel Organize Suçlar Endeksi 2023: Türkiye Avrupa’da lider, dünyada 14. Sırada Küresel Organize Suç Endeksi 2023 (Global Organized Crime Index)

Bu endekste Türkiye, toplam 178 ülke arasında 14’üncü sırada yer alıyor. Yani 10 üzerinden 7,03 puan ile ülke, “organize suçların en yaygın, buna karşılık devlet direncinin en zayıf olduğu (3,5 puan) bir konumda bulunuyor (yüksek suç-düşük direnç).9  Adalet istatistikleri 2023 verilerine göre TCK 220. maddesine göre sayısal durum şöyledir:

Ceza mahkemelerinde kovuşturma evresinde olanlar 

Dosya

Sanık

Suç

6,429         

59,442  

      71,509                                                

  

2023'te 420 organize suç örgütü çökertildi

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, geçen yıl 11'i uluslararası olmak üzere 420 organize suç örgütünün çökertildiğini açıkladı.

En son olarak Ortadoğu, Güney Amerika ve Balkan ülkelerinden Türkiye’ye ve Avrupa ülkelerine uyuşturucu sevkiyatı yapan dört suç örgütü çökertildi (Hürriyet, 9/06/2024, s.3).

Organize suç örgütleri güçlerini kapitalist, askeri/hiyerarşik ve etnik-aşiret biçimlerini mükemmel bir biçimde birleştirmiş olmalarından almaktadır.10  Öte yandan organize suç ile yolsuzluk arasındaki bağlantı hem operasyonel hem de ampirik olarak iyi bir şekilde kurulmuştur.11 Nitekim, Yolsuzluk Algılama Endeksi (CPI) ile ölçülen yolsuzluk ile devlete bağlı aktörlerin 2023 Küresel Organize Suç Endeksi'ndeki puanları arasındaki güçlü korelasyonda (−0,84) açıkça görülmektedir.

Yolsuzluk, siyaset ve kolluk kuvvetleri de dahil olmak üzere toplumların tüm sektörlerine organize suç ağlarının sızmasını kolaylaştırmakta; karar alma süreçlerini kendi lehlerine etkilemelerine hizmet etmektedir. Yolsuzluk aynı zamanda suçluların yaklaşan kolluk güçleri eylemleri ve operasyonları hakkında ayrıcalıklı bilgilere erişmelerine de yardımcı olur.

Yolsuzluk

Yolsuzluk, değişen şiddet derecelerine sahip çeşitli farklı suç eylemlerini kapsayabilir. Yolsuzluğun evrensel bir tanımı olmasa da en yaygın olarak uygulanan tanım, “kamu veya özel makamın kişisel kazanç amacıyla kötüye kullanılması” olarak kabul edilmektedir (Uluslararası Şeffaflık Örgütü, 2021b, para 1).

İşte kamu veya başkalarının haklarını özel çıkarlar için gasp etmek anlamına gelen yolsuzluk türü suçlar (rüşvet, irtikap, nüfuz ticareti, zimmet, haksız zenginleşme ve suç gelirlerinin aklanması) kişisel menfaat için işlendiği gibi siyasi parti menfaati için de işlenmektedir. Yolsuzluk bir bakıma, devlet yönetiminde bazı şeylerin yanlış olduğunun göstergesidir. Ve sosyal piyasa ekonomisinin temeli olan rekabet sistemini tehdit etmektedir.12

Yoğunlaşan yolsuzluklar ahlaki değerler ve standartların dışlanmasına, kamu hizmeti ile demokratik kurumlara karşı vatandaş güveninin yitirilmesini sonuçlandırmaktadır. Suçluluk hareketi (rüşvet, irtikap, zimmet ve hırsızlık) bazı hallerde şahsi açlığı gidermek (needy corruption), diğerlerinde ise siyasi kazanç sağlamak (greedy corruption) veya temel legal ve anayasal kuralları bertaraf etmek için kullanılmaktadır.13

Yolsuzluğun yaygın olduğu bir ortamda, ahlaki davranmaya ve yolsuz anlaşmalardan kaçınmaya yönelik çok az teşvik vardır.

İlki 1982 yılında Banker krizi olarak bilinen finansal sektör krizi, ikincisi 1994 bankacılık krizi ve üçüncüsü   Kasım 2000 bankacılık krizi adlandırılan kriz yılları yolsuzluğun artış dönemleridir. 2000-2001 yıllarında ülkedeki sistematik bankacılık krizinin yol açtığı maliyet GSYİH’nin % 19.3 olmuştur. Bazı bankalarda tanık olunan başlıca işlemler “çifte kayıt”, “kayıt dışı hesap” ve “açığa katrilyonluk (₺) bono satışı” / banka içinde bankacılık olgusu dışında en geçerli yolsuzluk metotlarını, inşaat, nakliye ve yemek işleri oluşturmuştur.  Ocak 2004 tarihi itibariyle bankalardan hortumlanan miktar 29 Milyar $’dır. Gerçekte bu suçların hacminin ne kadar olduğu ve etkilerinin ne olduğu bilinmemektedir. Bu tablonun nedenleri bakımından zayıf tasarlanmış düzenlemelerin bankacılık sistemini krizlere açık hale getirdiği ve şeffaf bir piyasanın oluşumuna da engel teşkil ettiği söylenebilir. TMSF ‘batık’tan 18.5 milyar topladı.

Yolsuzluk Barometresi Endeksine göre, ülkelerde yolsuzluğun yaygınlığının fakirliklerine paralel bir gelişim gösterdiğidir. 2023 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye, 34 puanla 115. sırada yer almakta, 36 puan aldığı 2022 endeksine kıyasla bu yıl iki puan daha kaybeden Türkiye’nin, ülke sıralamasında da 14 sıra gerilediği görülmektedir.14  Avrupa Yolsuzlukla Mücadele Grubu (GRECO) 2022 yılı raporuna göre de Türkiye, 48 ülke içinde tavsiyeleri yerine getirme konusunda başarısız olan 10 ülke içinde yer almıştır. Aşağıdaki tabloda ceza mahkemelerindeki (2015 yılı) yolsuzluk verilerine yer verilmiştir.

Bu verilere 2022 ve 2023 yılları Adalet İstatistikleri yayınlarında yer verilmemiştir.

TÜSİAD’ın yaptığı araştırmaya göre, yolsuzlukların “iş yapma maliyetini % 10 artırdığını” belirterek “Türkiye’de yolsuzluk var ve yolsuzluk algısı artma eğiliminde” diye açıklamıştı (AA. 26 Kasım 2014).

Uluslararası Şeffaflık Derneği Raporu’na göre, Türkiye’de son dokuz yılda açılan yolsuzluk soruşturmalarının % 45’i davaya dönüşmeden kapanması Savcılıklar tarafından açıklanmaya muhtaç bir tablo” sergilemektedir. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün son iki yılda Adalet Bakanlığı’na yaptığı 33 resmi bilgi edinme başvurusu ve tekil olarak maddelere dair veri paylaşılması talebi ise yanıtsız kalmıştır.15   

Özetle, “bal tutan parmağını yalar”/“Su akarken küpünü doldur” kültürel özdeyişimizle desteklenen   yolsuzluk olgusundaki mücadelede, fırsatların olabildiğince azaltılması, yolsuzluk eylemlerinin daha kolay tespiti ile yatkın olanlar ile yüzsüzleri suç işlemekten alıkoyacak ve işlediklerinde ceza almalarını sağlayacak bir mabedin inşa edilmesi ve devlet aygıtında şeffaflığının artırılmasının teşvik edilmesi gerekmektedir. 

IMF tarafından yapılan araştırmaya göre, yolsuzluk algılama endeksinde bir puanlık (olumsuz)artış, kişi başına GSMH’ da % 0.3-1.8, yatırımların GSMH’ya oranında % 1-2.8 ve yoksulların gelirinde de % 2-10 arasında düşüşe neden olmaktadır. Analojik bir yaklaşımla küçük çocuklarda döküntü başlayan (mala karşı suçlar) kızamık yüze, gövdeye ve ardından kol ve bacaklara yayılırken ateş (organize suçlar ve yolsuzluk) tahribatı nedeniyle risk içermektedir. 16

Bilirkişi-Adli Tıbbın Sorgulanması17

Kural olarak yargı hakkı hâkim tarafından kullanılmakta ise de yargı kültürümüze mal olan bilirkişi uygulaması ile bu hakkın bilirkişi tarafından mı kullanılır hale geldiği tartışma konusu edilmektedir. CMK 63/1. madde hükmüyle bilirkişi görüşüne başvurmayı gerektiren halleri “özel ve teknik bilgi”ye olan ihtiyaçla sınırlamış; özel ve teknik ihtiyaçlardan anlaşılması gerekenin ne olduğu belirgin iken “olanla” “olması gereken” arasında büyük bir boşluğa tanık olunmuştur.

Bilirkişiler, mahkemenin yardımcısı olduğundan, bilirkişi raporları ispat gücü bakımından hâkimlerce denetlenmeli; bu denetimin varlığı gerekçede sergilenmeli, mahkemece saptanacak konularda bilirkişi- nin işlevinin olamayacağı bilinmelidir. Diğer bir anlatımla, hukuki değerlendirmeyi yapmak bilirkişinin değil, hâkimin sorumluluğundadır. Hükmü bilirkişinin sunduğu rapora/görüşe dayandırmak ve mahkemenin kendi değerlendirmesini yapmaması davayı temyize götürmek için yeterli bir neden olabilir. Özetle, mahkeme tüm kanıtları sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek için bilirkişi görüşünü iyice kavramalıdır.

Tüm adli kanıt biçimleri doğal olarak yanıltıcı olabilir; tanıklar yanıltıcı veya unutkan veya samimi ve güvenilir olmasına karşın belleği zayıf; itiraflar sahte ve baskı altında yapılmış olabilir.  Adli tıp konusuna gelindiğinde bu tür bilirkişiliğin de adli hatalara gebe olması bizler için sürpriz olmamalıdır. Bilimsel kanıta yaslanmak arttıkça adli tıptan kaynaklanan adli hatalar da artacaktır. Bilimsel örneklerin bozulmaya ve kirlenmeye elverişli olduğu bilinmelidir. Bu konudaki temel sorular şunlardır:

1) Adli tıp Türkiye'de adaletin sağlanmasına katkıda bulunuyor mu?

2) Adli bilimin adaleti destekleme konusundaki güçlü ve zayıf yönleri nelerdir?

3) Suçların soruşturulması ve kovuşturulmasında adli tıp tekniklerinin kullanılmasına ilişkin bilimsel kanıtlar nelerdir? Bu kanıt tabanında herhangi bir boşluk var mıdır?

4) Ceza Adalet Sistemi sağlam, doğru ve şeffaf adli bilimlerle nasıl donatılabilir? Bilim insanları, yargı sistemi ve avukatlar arasında hangi iletişim kanallarına ihtiyaç vardır?

5) Hâkim ve savcı ve avukatların Ceza Adaleti Sistemi içerisinde adli bilimleri anlama düzeyi nedir? Nasıl geliştirilebilir?

6) Uygulayıcılara, avukatlara ve yargı mensuplarına yönelik mevcut eğitimler uygun mudur?

7) Yabancı ülkelerde adli bilimin kullanılmasından neler öğrenilebilir?

8) Dijital kanıtların saptanması, kurtarılması, bütünlüğü, saklanması ve yorumlanması için mevcut kanıt tabanında boşluklar var mı?

İşte bu sorular bağlamında Adalet Bakanlığınca Adli Tıp alanında bir soruşturma başlatılması zamanı gelmedi mi?

Sonuç

Türkiye’de herkes, kim olursa olsun veya nerede yaşarsa yaşasın, suç mağduru olma korkusu olmadan güvenli bir yaşam sürdürebilmelidir.  Ülkemizde suç ve güvensizlikle bağlantılı büyük zorluklarla mücadele etmek için ceza adaleti sistemi ve ceza hukuku tedbirlerine yapılan yatırımların, suçun önlenmesine yönelik etkili ve proaktif çabalarla birleştirilmesi gerekmektedir. Hükümetin ulusal strate- jisi ve suç önleyici engeller bu çabaların önemli bir parçasıdır. Stratejinin odağında çocukların ve gençlerin suç ağlarına ve diğer suçlara karışmaları ile suç işleyenlerin de mükerrir suçlu konumuna gelmelerinin önlenmesini içermek üzere sosyal sosyal paketler önem kazanmaktadır.

Mükerrir suçluluğu önlemek için suçlular ister cezaevinde ister toplum içinde olsun, yeniden suç işlemelerini önlemek için onların daha iyi yönetilmesi gerekiyor. Onlara değişim şansı verilmeli ve itiyadi/mesleki suçlulardan çoğunun karşılaştığı birçok sorun çözülmelidir. Stratejimizin bu temel amacı suçları azaltmanın anahtarıdır.

Bu bağlamda “en tehlikeli” suçluların daha uzun süre cezaevinde tutulması ön görülmeli, mahkemeler, toplumu tehlikeli ve şiddet içeren suçlulara karşı koruma yetkisine sahip olmalıdır. Tehlikeli ve şiddet içeren suçlular artık toplum için bir risk oluşturmadıkları takdirde cezaevinden salıverilmelidir.  Bu bağlamda şu sekiz kriminojenik risk faktörü yer almaktadır: Antisosyal kişilik, antisosyal bilişler, antisosyal akranlar, sabıka geçmişi, uyuşturucu madde bağımlılığı, istihdam/eğitim eksiklikleri, ailedeki işlevsel bozukluklar ve boş zaman aktivitelerinin hiç/zayıf olması. Bu bağlamda yer alan ve risk faktörlerini artıran diğer kriminojenik olmayan faktörler arasında akıl hastalığı, cinsiyet, yaş, barınma ve beslenme istikrarı yer almaktadır. Bu faktörler genellikle kişinin durumlara nasıl tepki vereceğini ve denetim koşullarına nasıl uyabileceğini etkiler. Öte yandan, dengeleyici faktörler (aile desteği, iş sahibi olmak vb.) suçtan uzak durmayı desteklemekte ve suçtan arınma olasılığını artırmaktadır. Dengeyi bozucu faktörler (örneğin akıl hastalığı, barınma yoksunluğu ve eğitim eksikliği), bireylerin odaklan- masını ve tedavi programı ve kontrollerinden faydalanmasını zorlaştırmaktadır. CAS aktörleri ve tretman personeli, suçluya özgü dengeleyicileri ve istikrarsızlaştırıcıları başarıyla belirleyerek krimino- jenik ihtiyaçları doğru şekilde karşılayabilir ve risk faktörlerini azaltabilir. Öte yandan, cezaevinden salıverilecek hükümlüler bir planla ve bu planı uygulayacak desteklerle ayrılmalıdırlar.

Hapsedilme, öte yandan, yoksulluk içinde yaşayan bireyleri ve ailelerini orantısız bir şekilde etkilemek- tedir. Bir bireyin cezaevine girmesinden kaynaklanabilecek olası gelir kaybı, avukat masrafları, o kişiyi ziyaret etme ve iletişim kurma masrafları, serbest bırakıldığında iş fırsatlarının olmaması, marjinalleşme vb. göz önüne alınarak sosyal yardım yoğunlaştırılmalıdır.

Güvenli şartlı salıverilme kararı için şartlı tahliyeyle serbest bırakılan bir suçlunun ciddi bir suç işlemesi durumunda, cezaevi idaresi gelecekteki kararlar için ders alınabilmesi amacıyla olup biteni tam olarak gözden geçirmelidir.

Sonuçta gerçekleri okumak ve yorumlamak gereksinmesi var. Sosyal gerçekler değişen ölçüde kişiler ve gruplar arasındaki etkileşimin ürünüdür. İşte bu bağlamda gerçeklerin araştırılmasında “şeylerin nasıl oluştuğuna/olduğuna odaklanılmaktadır. Toplanan verilerin ne anlama geldiğini yorumlanma ihtiyacı belirmektedir. Diğer bir anlatımla, gerçekleri elde etmek bilimin nihai amacı değildir. Gerçekler ötesindeki sorun teorinin geliştirilmesi veya gerçeklerin bir anlamda birleştirilmesidir.

Öte yandan, sosyal sorunlardan biri olan suç/sapma konusuna eğilenler ekseriya yararsızlık ve acizlik duygusuna kapılarak, popülist bir yaklaşımla ağır cezalar önerilmemelidir.  Suçluları ayrı bir grupta toplayarak “ötekiler” diye paketleyip, kendimizi bu paketin dışında tutamayız. Bizler de aynı paketin içindeyiz. Nedenleri ve sonuçları göstermek için tek yönlü bir okun anlamı yoktur. Neyi göstermeğe çalışırsak çalışalım, okun iki yönlü olması gerekmektedir.18 Diğer bir anlatımla, tüm bilgiler iki yönlü trafiği taşıyan karayollarıdır ve neyin aktif ve neyin pasif olduğu da genelde önemli değildir-parmak izinin alınmasında parmağın ıstampaya basılması ile ıstampanın kaldırılarak parmağa basılması arasında bir fark yoktur.

“Gardiyanın çocuğu, ‘hırsız görmek istiyorum’ diyor. ‘İşte oğlum orada gördüklerin hırsızdır’ karşılığı vermiş. Çocuk, ‘Ama baba, ben hırsızları görmek istiyorum, orada gördüklerim insandı’ demiş.”
Nedim Şener. Baba, seni neden oraya koydular? Gerçekler Hapsedilemez,
Doğan Kitap, 1. baskı Nisan 2012.

Ceza Paradoksu

Ceza Adaletinin Ekonomisi Üzerine Düşünceler

Ceza hukuku ekonomisinin ve ceza adaleti sisteminin sistematik bir analizi ile Ex ante caydırıcılık teorilerinden ex post cezalandırma teorilerine kadar, ceza hukukunda rakip teorilerin ve hedeflerin incelenmesi ile Hukukun hem ahlaki boyutu hem de ceza tehdidi yoluyla insan davranışını nasıl etkilediği sorgulanmaktadır.

 Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel 

--------------

1 Ayrıca bkz. http://polisciexplab.ucsd.edu/mccubbin/current/ratcho.html; E.Kahveci. “Strateji, Stratejik Yönetim ve Stratejik Yönetim Modeli” Verimlilik Dergisi.4/2008; İngiltere İçişleri Bakanlığı. Polis Performans Yönetimi (Çev.O.Çerçi), Emniyet Genel Müdürlüğü, 2006; M.T.Yücel. “Stratejik Yaklaşım” Türkiye’de Yargının Etkinliği, TBB. 2008, ss.132-140. Home Office. Modern Crime Prevention Strategy, March 2016. Ayrıca bkz. T. Newburn ve T. Jones. “Polislik, Ceza ve Karşılaştırmalı Ceza” The British Journal of Criminology, C. 62, Sayı 5, Eylül 2022. Clive Sealey. Applying Social Policy  To Criminal Justice Practice  What Every Practitioner Should Know, 2023.

2 Bu konudaki araştırmalar için bkz. A.von Hirsch, A.E.Bottoms, E.Burney ve P-O. Wikström, Criminal Deterrence and Sentence Severity, Hart Publishing, Oxford, 1999; Türkiye gerçeği için bkz. Mustafa T.Yücel. Türk Ceza Siyaseti ve Kriminolojisi TBB, Ank., 2007; Mustafa T.Yücel. Yeni Türk Ceza Siyaseti, İmge, 2011.

3 Kyoto Declaration, 7–12 March 2021. Amerika Birleşik Devletleri'nde yeniden suç işleme oranı, tahliyeden sonraki 5 yıl içinde hala şaşırtıcı bir şekilde %70'tir.

4 Kriminolojik mükerrirlik oldukça geniş bir kavram olup, önceden işlenmiş olmasına karşın saptanmayan bir suç da mükerrirliğe dayanak olmaktadır. İngiltere’de bir yıllık takip süresi boyunca yaklaşık 25.000 yetişkin tarafından yaklaşık 101.000 kanıtlanmış yeniden suç işlendi. Yeniden suç işleyenler, ortalama 3,97 kez yeniden suç işlediler. [Bkz. Hıme Office/ İçişleri Bakanlığı – İngiltere ve Galler için kanıtlanmış yeniden suç işleme istatistikleri, Ekim 2020. Maliyetler ve yeniden suç işleme oranları hakkında, bkz Patrick Langer ve David Levin, “Recidivism of Prisoners Released in 1994”, Adalet Bürosu İstatistikleri’nden gelen rapor, NCJ 193427 (Haz. 2002).

5 Bkz. D.A.Andrews ve J.Bonta. “Rehabilitating Criminal Justice Policy and Practice” Psychology, Public Policy and Law, Vol.16, no.1 ss.39-55: Risk, ihtiyaç ve yanıt vericilik (responsivity) ilkelerine odaklanan bu incelemede; risk ilkesi, yüksek risk grubundaki suçlulara yönelik hizmetler yoğunlaştırılırken, düşük risk grubundakilere hizmetlerin minimum hale getirilmesi; ihtiyaç ilkesi, iyileştirme sürecinin kriminojenik ihtiyaçları hedeflemesi; yanıt vericilik ilkesi ise, iyileştirme hizmetlerinin stil, biçim ve muhtevası bakımından suçlunun stiline ve yeteneklerine uyarlı olmasıdır. Diğer bir anlatımla, risk ilkesi, cezaevinde bulunan nüfusta risk açısından eşitsizlikler varsa, programa katılımda da eşitsizliklerin olması gerektiğini ima etmektedir. Ayrıca bkz. F. S. Taxman, Risk Assessment: Where Do We Go From Here? Handbook of Recidivism Risk/Needs Assessment Tools, 271, 2018; U.S. Department of Justice.The First Step Act of 2018: Risk and Needs Assessment System-UPDATE, 2020.

6 Bkz. Mustafa T. Yücel. Yeni Türk Ceza Siyaseti, 2. Bası, 2024, ss.197-198.

7 Bkz. D.A.Andrews ve J.Bonta. “Rehabilitating Criminal Justice Policy and Practice” Psychology, Public Policy and Law, Vol.16, no.1 ss.39-55: Risk, ihtiyaç ve yanıt vericilik (responsivity) ilkelerine odaklanan bu incelemede; risk ilkesi, yüksek risk grubundaki suçlulara yönelik hizmetler yoğunlaştırılırken, düşük risk grubundakilere hizmetlerin minimum hale getirilmesi; ihtiyaç ilkesi, iyileştirme sürecinin kriminojenik ihtiyaçları hedeflemesi; yanıt vericilik ilkesi ise, iyileştirme hizmetlerinin stil, biçim ve muhtevası bakımından suçlunun stiline ve yeteneklerine uyarlı olmasıdır. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/suçların-önlenmesi

8 “Cezaevi sistemi bir nehir gibidir. Ne kadar genişlerse, o kadar hızlı akar ve akıntıya karşı yüzmek de o kadar zorlaşır. Ortada kalanlar daha güvenli kıyılara yönlendirilmek yerine daha derin suç, şiddet ve umutsuzluk akıntılarına sürükleniyor. Bir damla olarak başlayan şey, cezaevlerindeki sorunların çevredeki kasaba ve şehirlere yayılmasıyla bir sele dönüşüyor.” Bkz. Howard Penal Reform website 2023 yılında ülkemiz 100,000 nüfusundaki cezaevi oranı 355.2’i bulmuştur.  Bkz. Prisons and Prisoners in Europe 2023: Key Findings of the SPACE I survey.

Hapis cezasına seçenek yaptırımların parasal değerini ölçme yöntemi için bkz.http://matrixknowledge.co.uk/prison- economics Ekonomik değeri ölçmek açısından gerçek etki yalnızca mükerrirlilik oranının azalması/artması değil, ceza adaleti sistemince müdahalenin bedeli ve etkisel (mükerrirlik oranındaki azalmanın kamuda ne ölçüde tasarruf sağlayacağı ve mağdurlara özgü somut/soyut bedellerin önleneceği) değeri de göz önüne alınmaktadır. Sözü edilen parasal   değer aşağıdaki formülle hesaplan- maktadır:

Her suçlu için   =   Cezaevi sonrası       +      Müdahale bedelinde Hapis cezası yerine

cezaevi parasal      mükerirlik oranındaki       tasarruf(*)                    bir suçlu tarafından

değeri                    değişimle sağlanan tasarruf                                    işlenecek suçun bedeli

                                      (*) Müdahale bedelindeki tasarruf= Cezaevi bedeli- Seçenek bedeli

9 Global Initiative Against Transnational Organized Crime, Global Organized Crime Index 2023.  

10 J.Ziegler. Suçun Derebeyleri: Demokrasiye Karşı Yeni Mafyalar (Çev. A.C.Akko- yunlu) Doğan, İst., 1999, s.22. Ayrıca bkz. T.Mueller. Crisis of Conscience: Whistlerblowing in an Age of Fraud, Random House, 2019: Muhbir dünyasına ışık tutan bu eserde, onları farklı yapan nedir, başkalarının çekinmekte olduğu muhbirliği neden yeğlemektedirler; muhbirliğe sevk eden patolojiler nelerdir gibi sorulara yanıt verilmektedir. Ayrıca bkz. N. Türkmen. “Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçu” Sözcü (12/07/2021).

11 Center for the study of democracy. Examining The Links Between Organised Crime and Corruption, 2010.

12  TBMM. Yolsuzluk Meclis Araştırması Komisyon Raporu, Dönem. 22, Yasama yılı:1, Sayısı.266. Anti-corruption Standards and Mechanisms of the Council of Europe (GRECO). The Twenty Guiding Principles for the Fight against Corruption (1997). Bradley Sauve, Jessica Woodley, Natalie J. Jones ve Seena Akhtari. Yolsuzluğu Önleme Yöntemleri: Seçilmiş Yaklaşımların İncelenmesi ve Analizi (Kanada) Rapor numarası: 2023-R010. Çiğdem Toker “Sayıştay'ın son raporu: Yolsuzlukları yolsuzluk demeden anlatmak” T24  22/09/2023. 

13  Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/hırsızlığın-anatomisi 

Her toplum kendine uygun suçluları yaratır. Eski İran’da II. Kambyses (M.Ö.529-522), rüşvetçi hâkim, Sisamnes’in derisini yüzdürerek öldürtmüş; Sisamnes’in oğlu Ottanes’ı hâkimliğe atamış, atarken, babasının derisini yargıçlık koltuğunun üzerine gerdirerek, yeni hâkime ‘nasıl bir koltukta oturduğunu unutma' demişti. Ama yolsuzluklar yine sürdü. 

14 Türkiye’nin durumu dikkat çekici olmakla birlikte, bulguların ortaya koyduğu karamsar tablo sürpriz de değil. Zira ülkemizde yolsuzluğun yaygınlaşmasını ve sıradanlaşmasını sağlayan cezasızlık uygulamaları ile var olan yasaların uygulanması konusundaki isteksizlikler sürüyor. Bütçe şeffaflığı ve kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin hesap verebilirlik konularındaki temel ihlaller de devam ediyor.  Uluslararası Şeffaflık Derneği. Timur Soykan. “Baron İstilası”, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2024. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel. Hukuk Sosyolojisi, 2024, 6. Bası, ss. 283-293. Barış Pehlivan. “Keşke bu yazıdakiler yalan olsa” Cumhuriyet (5/06/2024).

Çiğdem Toker. “Sayıştay'ın son raporu: Yolsuzlukları yolsuzluk demeden anlatmak” T24 (22/09/2023). Ersin Kalaycıoğlu “Türkiye’de yolsuzluk ve siyaset ilişkisi” Politikyol. 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklara Mücadele Kanununda da “mal bildiriminin gizli olması gerekir” diye bir ibare yer aldığından siyaset kurumunda şeffaflık mümkün olmayacaktır. Ayrıca bkz. İş Dünyası Şeffaflık Sistemi Türkiye Analizi, 2017.

15 Medyascope 29/11/2019.

16 Şeffaflık Derneği. Türkiye’de Yolsuzluk: Yasalar, Uygulamalar ve Riskli Alanlar, 2016. s. 37: “Türkiye’de yolsuzlukla mücadele alanında özellikle bu konu ile ilgilenen bir çatı kurum bulunmadığından, yolsuzluk suçlarının toplanması ve paylaşılması ile ilgilenen tek bir kurum yoktur. Bu eksiklik, Adalet Bakanlığı verilerinin özel bir çerçevede incelenmesinin de önünde engel teşkil eder. Paylaşılan verilerden ulaşılabilen faydalı göstergeler, suçtan hüküm giyenlerin sayısı ve suçun işlendiği yıldan ibarettir. Yıllık bazda sağlanan bu veriler, sadece demografik bilgiler ve Türk Ceza Kanunu’na göre suçun niteliğini içermektedir”.

17 Mustafa T. Yücel. “Ceza Adaletinde Adli Hata Bilinci” Ceza Adaletine Özgün Sorunlar, Adalet Yayınevi, 2023, ss.261-284

18 “Düzenlenmesi ve hesaplanması gereken, cezanın cezalandıran merci ve bunun icra ettiğini iddia ettiği yetki üzerine geri dönen etkileridir…Cezayı ölçecek ve bunun uygulanış tekniklerini hükme bağlayacak olan işte bu ‘ekonomik’ rasyonelliktir.” M. Foucault Hapishanenin Doğuşu (Çev.M.A.Kılıçbay) İmge Kitapevi, 1992, s.150.