Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz.

Bununla birlikte anılan makamların tehlike içeren faaliyetleri yürütürken insan davranışlarına ilişkin öngörülerinde çocukları ve özel korunmaya muhtaç olan diğer kişileri özellikle dikkate almaları ve buna göre belirleyecekleri elverişli idari tedbirleri derhâl uygulamaya koymaları gerekmektedir. Başka bir deyişle kamu makamları, kişilerin yaşamının ve vücut bütünlüklerinin korunması için gerekli tedbirleri alırken özel korunmaya muhtaç kişileri de dikkate alarak davranmalıdır.

İlgili Karar:

♦ (Selman Tumur ve diğerleri, B. No: 2015/18754, 12/9/2019)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SELMAN TUMUR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/18754)

 

Karar Tarihi: 12/9/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 9/10/2019 - 30913

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan y.

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucular

:

1. Selman TUMUR

 

 

2. Süleyman TUMUR

 

 

3. Bircan TUMUR

Vekili

:

Av. Ali AYDEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir çocuğun trafo panosunda elektrik akımına kapılarak ağır şekilde yaralanması ve bu olaya ilişkin olarak soruşturmanın etkili yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/12/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini belirtmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen Cumhuriyet Başsavcılığı dosyası çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. 7/11/2011 tarihinde doğan başvurucu Selman Tumur, aynı yaştaki başka bir çocukla 11/10/2014 tarihinde evlerinin yakınında bulunan trafoya ait panonun açık kapısına temas etmesi sonrasında elektrik akımına kapılarak yaralanmıştır.

9. Olayla ilgili olarak Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) derhâl soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda aynı tarihte Olay Yeri İnceleme ekibi tarafından inceleme yapılmıştır. Bu ekip tarafından düzenlenen raporun ilgili kısmı şöyledir:

''...Olayın ..sokak köşesindeki elektrik direği dibinde bulunan TR 148 ibareli elektrik trafo panosunda meydana geldiği, panonun 427 sokak yönünde bulunan iki kanatlı kapağının açık olduğu, arka kısmında bulunan kapağın asma kilitle kilitli olduğu, pano içerisinin normal görünümde olduğu görülerek olay yerinin mevcut hali ile çeşitli açılardan fotoğrafları çekilmiştir.''

10. Olay yerinde yapılan bu incelemeden bağımsız olarak İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli iki polis tarafından ayrıca bir tutanak tutulmuştur. Bu tutanakta da trafonun kapak kısımlarının açık olduğu, trafonun arkasındaki kapakların ise kapalı ve asma kilit ile kilitli olduğu, kazaya ait emareye rastlanmadığı ve olay yerini gösterir herhangi bir güvenlik kamerasının ve olayı gören tanığın bulunmadığı belirtilmiştir.

11. Yaralanan başvurucu Selman Tumur'a olayın hemen ardından Kızıltepe Devlet Hastanesi Acil Servisinde tıbbi müdahalede bulunulmuştur. Alınan geçici rapora göre yaralanma başvurucunun hayatını tehlikeye sokacak şekilde ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemez niteliktedir. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Yanık Ünitesince düzenlenen çıkış belgesinden başvurucunun ''baş ve boyun bölgesinde 3.derece, gövde önyüz 3. derece, sol el 2. derece ve sağ extremitede 3. derece totalde %25 civarında 2. derece derin ve 3. derece yanık nedeniyle acil olarak ameliyata alındığı'' anlaşılmıştır. Dicle Üniversitesinin 25/11/2014 tarihli yazısına göre başvurucu 11/10/2014 ila 17/11/2014 tarihlerinde yatarak tedavi görmüştür.

12. Olay tarihinde, daha sonra şüpheli olarak ifade veren ve ilgili Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinde (DEDAŞ) sorumlu mühendis olarak görev yapan B.B., Merkez Sorumlu Teknikeri M.A. ve Veri Kayıt Operatörü A.B.Y. tarafından imzalanmış bir tutanak düzenlenmiştir. Tutanağın ilgili kısmı şöyledir:

''...Santrale gelen ihbar üzerine olay mahalline gidilerek kontrol edilmiştir. Yapılan inceleme neticesinde 21/7/2014 tarihinde panosu onarılan ve kapısına kilit takılan trafo panosunun kilidinin kırılmış olduğu saptanmıştır. Olayın 11/10/2014 tarihinde biri kız biri erkek olmak üzere iki çocuğun pano kapağını açıp panonun iç bölümüne tel parçasını dokundurması suretiyle gerçekleştiği anlaşılmıştır.

Ayrıca 5/10/2014 ile 9/10/2014 tarihleri arasında meydana gelen toplumsal olaylardan kaynaklı can ve mal güvenliği bulunmadığından ekiplerimiz çalışamamıştır. Ekiplerimizin meydana gelen toplumsal olaylardan çalışamamış olması üzerine ilçemizde şebekemizde meydana gelen hasarlar onarılamamıştır.

Söz konusu olayın da yaşanan toplumsal olaylar esnasında TR 148 isimli tesisimizin panosunun kilidinin eylemci kişiler tarafından kırılıp panosunun açık bırakılması üzerine güvenlik açığı oluştuğu düşünülmektedir. ''

13. Başvurucu Süleyman Tumur 3/11/2014 tarihinde Kızıltepe İlçe Emniyet Müdürlüğünde ifade vermiştir. Başvurucu özetle elektrik trafosunun patlaması neticesinde kendisine haber verilmesi sonrasında olaydan haberdar olduğunu, oğlunun olay mahallinde oyun oynadığını, olay dolayısıyla hayati tehlikesinin devam ettiğini, sorumlu kişilerden şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir. Olayda yaralanan diğer çocuğun babası da aynı şekilde ifade vermiştir.

14. Olayla ilgili olarak şüpheli sıfatıyla DEDAŞ'ta sorumlu olarak görev yapan elektrik mühendisi B.B. ifade vermiştir. B.B.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

''...11/10/2014 günü saat 11.40 sıralarında ..148 nolu trafodan elektrik arızasıgeldi. Daha sonra olay yerine gittiğimizde 21/7/2014 günü panosu onarılan ve kapısına kilit takılan trafo panosunun kırık olduğunu gördük. Ayrıca 5/10/2014 günü ile 9/10/2014 tarihleri arasında Kızıltepe ilçesinde meydana gelen toplumsal olaydan dolayı can ve mal güvenliği bulunmadığından ilçemiz genelinde bulunan trafolarda meydana gelen maddi hasarlar onarılamamıştır. 11/10/2014 günü iki çocuğun 148 no'lu trafoda çarpılması olayı muhtemelen toplumsal olaylardan dolayı trafo panosunun kilidinin kırılması sonucu olmuştur. Olaydan bizim kusurumuz yoktur. Üzerime atılan suçlamaları kabul etmiyorum.''

15. Başvurucunun sunduğu belgeler ile UYAP ortamında yapılan incelemelerden başvurucu hakkında alınmış kesin adli raporun bulunmadığının tespit edilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığına bu husus sorulmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı kesin adli raporun bulunmadığını, dosyada sadece geçici raporun bulunduğunu açıklamıştır.

16. Başsavcılık bir elektrik-elektronik mühendisine bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi dosya içinde bulunan tüm dokümanları özetledikten sonra aşağıdaki şekilde görüş bildirmiştir:

''...Bütün bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda ...çocukların olay tarihinde 3 yaşında oldukları anlaşılmıştır. Cezai ehliyet[ine] sahip olmamaları, yaşları gereği elektriğin tehlikelerinden habersiz ve bilgisiz olmaları nedeniyle trafo panosunun kapağını açarak pano içerisinde bulunan elektrikli cihazlara temas etmek sureti ile dikkatsiz ve tedbirsiz şekilde hareket ettiklerinden dolayı mağdur[lara] kusur verilemeyeceği,

DEDAŞ personelinin bakım sahaları dahilinde bulunan trafo ile elektrik panolarını sürekli kontrol etmeleri ve gözetim altında tutmaları ihtimali bulunmamaktadır. Elektrik şebekesinde meydana gelen arızalar yapılan ihbarlar sonucunda öğrenilmekte ve akabinde müdahale edilmektedir. Trafo panolarında ihtiyaç olması halinde periyodik bakım ve onarım çalışmaları da yapılmaktadır. Ancak olayın meydana geldiği tarihten kısa süre önce Kızıltepe ilçe merkezinde çok büyük toplumsal olayların meydana geldiği bilinmektedir. Güvenlik nedeni ile anılan tarihlerde elektrik şebekesinde meydana gelen tahribatın giderilmesi ve arızalara müdahale edilmesi söz konusu değildi. Bölgemizde kaçak elektrik kullanım oranının çok yüksek olması da ayrı bir etkendir. Trafo direklerinin bitişiğine monte edilen elektrik panolarına vatandaşlar tarafından müdahale edilmesi ve bu esnada elektrik akımına kapılma olayları ile de çok sık karşılaşılmaktadır. Ancak olaydan kısa bir süre önce panoya takılan kilidin ne zaman ve kimler tarafından kırıldığını tespit etme imkanı da bulunmamaktadır. Bütün bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda DEDAŞ ilçe işletme personeline ve mühendis olarak görev yapan [B.B.]ye kusur verilemeyeceği kanaatine varılmıştır.''

17. Başsavcılık 5/9/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

''Elektrik Elektronik Mühendisi Elektrik Bilirkişisi [M.S.I.] tarafından düzenlenen 13/05/2015 tarihli bilirkişi raporunda sonuç olarak 'Dedaş İlçe İşletme Müdürlüğü personelinin ilçede bulunan tüm trafoları devamlı olarak kontrol etmelerinin mümkün olmadığı, ayrıca ilçede meydana gelen 6-7 ekim olayları nedeniyle, can ve mal güvenliğinin bulunmadığı, bu nedenle Dedaş görevlilerinin trafolara müdahale edemediği, Dedaş yetkililerine ve mühendis olarak görev yapan [B.B.]ye kusur verilemeyeceği' yönünde kanaate vardığı,

Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde bilirkişi raporunda Dedaş İlçe İşletme Müdürlüğü personeline ve mühendis olarak görev yapan [B.B.ye] kusur verilemeyeceğiyönündeki raporu dikkate alınarak, ayrıca toplumsal olaylardan dolayı trafolara ve birçok kamu kurumuna zarar verildiği, toplumsal olaylarının devam etmesinden dolayı bunlara müdahale edilemediği, bu nedenleşüphelinin olayda herhangibir kusurunun bulunmadığı... [anlaşılmıştır.]''

18. Anılan karara yapılan itiraz kararda bir isabetsizlik görülmemesi nedeniyle reddedilmiştir. İtirazın reddine dair kararın 25/11/2015 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine 2/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. 30/11/2000 tarihli ve 24246 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Elektrik Kuvvetleri Akım Tesisleri Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 5. maddesi şöyledir:

''Kuvvetli akım tesisleri her türlü işletme durumunda, cana ve mala herhangi bir zarar vermeyecek ve tehlike oluşturmayacak bir biçimde yapılmalıdır.

Herhangi bir kimsenin dikkatsizlikle de olsa yaklaşabileceği uzaklıktaki kuvvetli akım tesislerinin gerilim altındaki bölümlerine (aktif bölümler) dokunulması olanaksız olmalıdır ve ilerideki bölümlerde belirtilen emniyet mesafeleri ile koruma önlemleri sağlanmalıdır. girmiştir.''

20. Yönetmelik'in 8. maddesinin ''Aşırı akım etkilerine karşı alınacak önlemler'' kenar başlıklı (c) bendi şöyledir:

"Tesislerin bütün bölümleri, işletme koşulları nasıl olursa olsun, kısa devre akımının kesilmesine ve bu kesilme anı da dahil olmak üzere, en büyük kısa devre akımının etkisiyle insanlar için herhangi bir tehlike oluşmasına, yangın çıkmasına, ya da tesislerin zarara uğramasına engel olacak biçimde düzenlenmeli ve boyutlandırılmalıdır.''

21. Başvuruya konu olan olay ve ilkelere benzer mahiyetteki içtihatlar için bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri (B. No: 2012/752, 17/9/2013); Gürkan Kaçar ve diğerleri (B. No: 2014/11855, 13/9/2017); M.C. (B. No: 2014/15910, 7/2/2018); Hüseyin Münüklü, (B. No: 2014/5973, 13/9/2017; Kadri Ceyhan ([GK] B. No: 2014/1924, 17/5/2018); Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin İliya Petrov/Bulgaristan (B. No: 19202/03, 24/4/2012) başvuruları hakkında verilen kararlar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 12/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucular şehrin merkezindeki trafo panosunun kilidinin kırık olmasına rağmen kontrollerinin sorumlularca yapılmadığını, güvenlik açığı bulunduğunu, toplumsal olaylar bahane edilerek gerekli güvenlik önlemlerinin alınmadığını, tüm bu hususlar sabit olmasına rağmen Başsavcılık tarafından eksik soruşturma yürütüldüğünü, olayda sorumlu olan şüphelinin tek taraflı beyanları ile yine yanlı bilirkişi raporlarına dayanılarak tarafsız bir soruşturma yürütülmeksizin karar verildiğini, trafo panosunun bakımlarının tam ve eksiksiz olarak yapılıp yapılmadığının tespit edilemediğini iddia ederek yaşam, adil yargılanma ve ailenin korunması haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

1. Uygulanabilirlik Yönünden

24. Somut olayda başvuruculardan Selman Tumur hayattadır. Bu nedenle başvuruda öncelikle yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilirliği hususunda bir değerlendirme yapmak gerekir.

25. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20).

26. Somut olayda başvurucu, yüksek elektrik akımına kapıldığı olaydan yaralı olarak kurtulmuş ise de söz konusu akımın öldürücü niteliği, başvurucunun hastanede kaldığı süre ve fiziksel bütünlüğü üzerinde yarattığı etki diğer faktörle birlikte gözönünde bulundurulduğunda başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. (benzer yöndeki kararlar için bkz. Gürkan Kaçar ve diğerleri, § 50; Hüseyin Münüklü, § 47; Turan Aksoy, B. No: 2014/8660, 7/2/2018, § 25 ).

2. İnceleme Kapsamı Yönünden

27. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yaşama, .... hakkına sahiptir."

28. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

30. Başvurucular tarafından Anayasa’nın 36. ve 41. maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ve ailenin korunması hakları ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların yaşam hakkı kapsamında olduğu değerlendirilmiş olup söz konusu iddialara ilişkin inceleme de bu çerçevede yapılmıştır.

3. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Başvurucular Süleyman Tumur ve Bircan Tumur Yönünden

31. Başvurucular, oğulları Selman Tumur'a velayeten başvuruda bulunduklarını belirtmelerinin yanında olay nedeniyle kendilerinin de yaşam haklarının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir. Bu nedenle başvuruda her ne kadar yaşam hakkının uygulanabilirliği söz konusu ise de başvurucuların anılan hak yönünden mağdur statüsüne sahip olup olmadığının öncelikle belirlenmesi gerekir.

32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."

33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."

34. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."

35. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre mağdur ile arasında doğrudan kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa'nın ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).

36. Bununla birlikte dolaylı mağduriyetin ortaya çıkması, somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine bağlı olarak değişebilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu durumlarda- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle kendi adlarına başvuru yapabileceklerine karar vermiştir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 41; Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015 ).

37. Mevcut başvuruda başvurucular Süleyman Tumur ve Bircan Tumur, sadece oğulları Selman Tumur'un değil kendi yaşam haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Yaşam hakkı ile ilgili olarak mağdur olunduğunun ileri sürülebilmesi için yakın akrabalık ilişkisi içinde olunan kişi veya kişilerin olayda yaşamını yitirmesi gerekmektedir. Başvurucuların oğlu, olayda ölümcül şekilde yaralanmakla birlikte başvuru tarihi itibarıyla hayattadır ve annesi ile babası ona velayeten başvuruda bulunmuşlardır. Dolayısıyla bu başvurucuların yaşam hakkı bakımından doğrudan ya da dolaylı bir mağduriyetleri söz konusu olamaz.

38. Açıklanan gerekçelerle birinci başvurucunun annesi ve babası olan bu başvurucular bakımından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Başvurucu Selman Tumur Yönünden

39. Başvuru, olayda yaralanan ve olay tarihinde üç yaşında olan Selman Tumur'un adına velayeten annesi ve babası olan diğer başvurucular tarafından yapılmıştır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

40. Başvuru konusu olayda meydana gelen yaralanmanın kasıtlı bir eylem sonucu meydana gelmediği ortadadır. Bu durumda, yaşanan olayda yetkili ve sorumlu olan kişilerin muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmalinin yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek olayda ortaya çıkan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almamaları gibi bir durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu gibi durumlarda -birey kendi inisiyatifiyle hangi hukuk yoluna başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddesinin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 60-62).

41. Bu nedenle somut olayda başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği konusunda karar verilebilmesi için devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkını korumak için sahip olduğu etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün kapsamının ve başvuru konusu olayda eğer varsa bu yükümlülüğün ne ölçüde yerine getirildiğinin tespiti gerekmektedir. Bu tespitin ise ancak somut olayın koşulları ile yürütülen ceza soruşturmasının kapsam ve içeriği dikkate alınarak yapılması mümkündür.

42. Açıklanan gerekçelerle başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği hususunun esasla birlikte incelenmesi gerekmektedir.

4. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

43. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

44. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).

45. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybı tehlikesinin bulunduğu durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

46. Öte yandan yaşam hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin belirlenmesi, idari ve yargısal makamların takdirinde olan bir husustur. Hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta düzenlenmiş herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile pozitif yükümlülükler diğer bir tedbir ile yerine getirilebilir (Bilal Turan ve diğerleri, B. No: 2013/2075, 4/12/2013, § 59).

47. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53).

48. Bununla birlikte anılan makamların tehlike içeren faaliyetleri yürütürken insan davranışlarına ilişkin öngörülerinde çocukları ve özel korunmaya muhtaç olan diğer kişileri özellikle dikkate almaları ve buna göre belirleyecekleri elverişli idari tedbirleri derhâl uygulamaya koymaları gerekmektedir. Başka bir deyişle kamu makamları, kişilerin yaşamının ve vücut bütünlüklerinin korunması için gerekli tedbirleri alırken özel korunmaya muhtaç kişileri de dikkate alarak davranmalıdır (Hüseyin Münüklü, B. No: 2014/5973, 13/9/2017, § 64).

49. Dolayısıyla devletin yaşamı koruma yükümlülüğü açısından yapılacak olan değerlendirmelerde çocuklar, bedensel veya zihinsel engelliler ya da benzeri durumda olan diğer kişilerin durumlarını dikkate alması gerekmektedir (Hüseyin Münüklü, §§ 63, 65).

50. Öte yandan devletin yaşamı korumaya ilişkin yükümlülüğü, tehlikeye karşı aşırı tedbirsiz davranan kişiler bakımından da sınırsız bir şekilde söz konusu olamaz. Ayrıca bu yükümlülük her durumda ve koşulda tehlikeye karşı mutlak bir güvenlik sağlamayı da garanti etmez. Bununla birlikte kamusal makamların gerekli güvenlik tedbirlerini almaları gerekirken almamaları hâlinde özellikle korunmaya özel muhtaç kişilerin bu tedbirsizliğinin anılan makamların sorumluluklarını tamamen ortadan kaldırmayacağını da belirtmek gerekir (Hüseyin Münüklü, § 67).

51. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Devletin bu hak kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, ölümle veya ölüm tehlikesiyle sonuçlanan olayın sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

52. Yaşam hakkına ilişkin usule yönelik bu yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında veya ölüm tehlikesi doğuran olaylarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

53. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline kasten sebebiyet verilmeyen durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

54. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında veya ölüm tehlikesi doğuran olaylarda kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

55. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük kesin olarak bir sonuç elde etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

56. Somut olayda henüz üç yaşında olan başvurucu Selman Tumur'un evlerine yakın bir yerde yaralanmasına neden olan trafonun DEDAŞ tarafından işletildiği belirtilmelidir. Bununla birlikte söz konusu trafonun panosunun olay yerine ne zaman inşa edildiği hususuyla ilgili olarak dosya içinde herhangi bir belge ve bulguya rastlanmamıştır.

57. Elektrik üretimi ve dağıtımının tehlikeli faaliyet kapsamında olması nedeniyle bu amaca hizmet eden tüm organizasyon ile teknik cihazların kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüklerinin korunmasına ilişkin gerekliliklere uygun ve güvenli şekilde yerleştirilmesi yükümlülüğü bulunmaktadır. Tehlikeli mahiyette olduğu hususunda bir şüphe bulunmayan bir hizmet kapsamında kullanılan binalar, teknik ekipmanlar ile diğer cihazların her türlü bakım ve onarımının yapılması, kişilerin yaşamları ve vücut bütünlüklerinin korunması bakımından risk oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi ve tehlike arz eden binaların ve diğer cihazların korunması, gerekirse yıkılması veya etkisiz hâle getirilmesi de bu yükümlülüğün bir parçasıdır.

58. Konuya ilişkin Yönetmelik (bkz. § 19) de bu yükümlülüğün yerine getirilmesi bakımından her türlü tesisin cana ve mala herhangi bir zarar vermeyecek ve tehlike oluşturmayacak bir biçimde yapılmasını, herhangi bir kimsenin dikkatsizlikle de olsa kuvvetli akım tesislerinin gerilim altındaki bölümlerine (aktif bölümler) dokunmasının olanaksız olmasını, ayrıca emniyet mesafeleri ile koruma önlemlerinin sağlanmasını öngörmektedir.

59. Somut olayda yapım aşamasında trafonun ilgili teknik gerekliliklere uygun imal edilip edilmediği, hangi tarihte inşa edildiği, kontrollerinin düzenli olarak yapılıp yapılmadığı hususunda herhangi bir belgeye rastlanmamıştır. Başsavcılıkça başlatılan soruşturma kapsamında bu hususta sadece şüpheli olarak ifade veren B.B.nin ifadesi bulunmaktadır. B.B. ifadesinde trafonun 21/7/2014 tarihinde kontrol edilerek kapısına kilit takılmak suretiyle muhafaza altına alındığını beyan etmiştir. Dosya içinde, bu tarihten sonra trafo ile ilgili olarak herhangi bir arıza bildirimine veya düzenli kontrollerin yapılıp yapılmadığına dair bir belge veya kayıt bulunmamaktadır.

60. Bu tarihten sonra kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ya da Kobani olayları olarak bilinen ve ülkenin çok sayıda iline yayılan şiddet hareketleri meydana gelmiştir. Söz konusu trafonun bu olaylarda zarar görmüş olabileceğinden şüpheli beyanları ile bilirkişi raporunda da Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında da bahsedilmiştir. Bununla birlikte yerleşim yerlerinin içinde yer alan bu trafonun sadece ön yüzünde bulunan kapılarının açık olduğu, arka kısmında yer alan kilitlerin ise sağlam olduğu, bunun yanında trafoda başkaca bir zararının bulunmadığı, trafonun içinin normal olduğu olay yeri raporundan anlaşılmıştır. Trafo panosunun dış çerçevesinde herhangi bir patlayıcı veya yanıcı maddenin atılı olduğuna dair bir iz de bulunamamıştır.

61. Burada vurgulanması gereken hususlardan biri de yaygın şiddet hareketleri sonrasında sorumlulukları altında bulunan elektrik hizmetlerine tahsis edilmiş cihazların kontrollerinin şiddet olaylarının hemen ardından yapılmasının ilgililerden beklenip beklenmeyeceğidir. Her şeyden önce dosya içinde Kızıltepe ilçesinde söz konusu olayların gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleştiyse ne oranda ve hangi suretle gerçekleştiğine dair resmî olarak bunu ispata yarayacak bir belge veya bulgunun bulunmadığının vurgulanması gerekmektedir. Bu nedenle bir değerlendirme yapılması mümkün olmamıştır. Bununla birlikte son kontrolün yapıldığı beyan edilen tarihten sonra çevre koşullarına karşı dayanıksız konuşlandırılmış elektrik dağıtım ekipmanlarının kontrollerinin de zarar görme ihtimali bulunması nedeniyle yapılabileceği değerlendirilmektedir. Dosya içinde bu hususla ilgili olarak bir bulguya rastlanmamıştır. Tüm dosya içeriğinden anlaşıldığına göre tehlikeli olan elektrik trafosunun kapılarının -faili tespit edilememekle birlikte- kırıldığında ve böylece üçüncü kişilerin müdahalesine açık hâle geldiğinde herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Açıklanan şekilde söz konusu yerleşim yeri içinde konuşlandırılan ve kapıları açık hâlde bulunan trafonun çevrede yaşayan kişilerin yaşamı ve vücut bütünlükleri üzerinde risk oluşturduğu anlaşılmaktadır.

62. Anılan tespitten sonra yerleşim yeri içinde bulunan trafonun bu hâli karşısında bireylerin tehlikeye karşı tedbirli davranma yükümlülüklerine uygun davranıp davranmadıkları değerlendirilmelidir.

63. Olay yerince yapılan incelemelerde trafonun sağ kapağı üzerinde Ölüm Tehlikesi ibaresini içeren fakat ölçüleri ve görünürlüğü hususunda herhangi bir açıklama bulunmayan bir levhanın olduğu anlaşılmaktadır. Bilirkişi raporunda ise bu hususa yer verilmemiştir.

64. Olayda yaralanan Selman Tumur'un üç yaşında olması nedeniyle yetişkinlerin muhakeme yeteneğine sahip olmadığı, bu nedenle öngörülemeyen bir risk veya tehlike karşısında başvurucudan yetişkinlerde olduğu gibi tedbirli davranmasının beklenemeyeceği kabul edilmelidir.

65. Somut olayda, yüksek elektrik enerjisi barındıran trafonun bireylerin, özellikle de korunmaya muhtaç kişilerin ona ulaşmasını önleyecek şekilde güvenlikli bir yere veya bir bina içine değil yaya ve araç trafiğinde kullanılan yolda, açık bir zemin üzerine konumlandırıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, trafonun basit bir mekanizmaya sahip kilit ile muhafaza edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu durum karşısında, trafonun etrafına direkli tel konulması suretiyle veya benzeri tedbirlerle trafoya ulaşılmasını güçleştirecek, hatta imkânsızlaştıracak önlemlerin alınmamış olmasının ilgili kamu görevlileri bakımından ciddi bir özensizliğe işaret ettiği açıktır.

66. Tüm bu açıklamalardan sonra başvuru yollarının tüketilmesi kuralı ile doğrudan yakın bağlantılı olması nedeniyle yaşama ilişkin etkili yargısal korumanın sağlanıp sağlanmadığı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmede ilk vurgulanması gereken husus başvurunun cezai soruşturma sonrasında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararından sonra yapılmış olmasıdır. Dosya içeriğinden başvurucuların tazminat davası açtıklarına dair bir belgeye rastlanmadığı gibi başvurucular bu hususta bir beyanda da bulunmamışlardır.

67. Başvuruya konu olayda, çocuk olan başvurucunun diğer bir çocukla birlikte şehrin içinde ve yerleşime açık bir bölgede yere konuşlandırılmış, üzerinde sadece Ölüm Tehlikesi ibaresini taşıyan bir uyarı levhası bulunan trafo panosunda elektrik akımına kapılarak ağır şekilde yaralandığı tartışmasızdır. Bu noktada elektrik üretim, dağıtım ve iletim faaliyetlerinin niteliği itibarıyla kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğü bakımından birtakım riskler içermesi sebebiyle yaşamı koruma bakımından tehlikeli bir faaliyet olduğunun -devletin yaşamı koruma yükümlülüğü bakımından- yeniden vurgulanması gerekmektedir.

68. Yürütülen soruşturma sonucunda Başsavcılık bilirkişi raporunu gözönünde bulundurarak ''...ayrıca toplumsal olaylardan dolayı trafolara ve birçok kamu kurumuna zarar verildiği, toplumsal olayların devam etmesinden dolayı bunlara müdahale edilemediği, bu nedenle şüphelinin olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığı...'' gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Anılan karar değerlendirildiğinde Başsavcılığın dolaylı olarak meydana gelen yaralanmalar ile gerçekleştiği beyan edilen toplumsal olaylar sırasında üçüncü kişilerin davranışlarının kamusal makamlarının sorumlulukları ile kaza arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldırdığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdiği anlaşılmaktadır. Anılan değerlendirmede ise kamu makamlarının sorumlulukları ile tehlikenin bireyler için öngörülemezliği ve çocuklar ile zihinsel engelliler gibi özel korunmaya muhtaç kişiler yönünden alınması gereken tedbirlerin dikkate alınmadığı görülmektedir.

69. Başvurucular yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş ve somut olayda başvurucunun yaralanmasına kasten sebebiyet verildiği izlenimi (şüphesi) edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucular, ilgili elektrik dağıtım şirketi görevlilerinin kusurunun bulunduğunu iddia ettikleri olayda ihmal düzeyinde kişisel sorumlulukları bulunan görevlilerin cezalandırılmadığını ileri sürmektedir.

70. Bu iddia ve yukarıda yapılan tespit ve açıklamalar sonrasında etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü kapsamında sorumluların süratle cezalandırılmasını sağlayabilecek bir ceza soruşturması yürütülmesi zorunluluğunun bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekmektedir (Kadri Ceyhan, § 88).

71. Bu değerlendirme yapılırken öncelikle Anayasa Mahkemesinin içtihadının, yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmeyen durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabileceği ancak kamu makamlarının olası sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireylerin hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmamasının ya da bu kişilerin yargılanmamasının yaşam hakkının ihlaline neden olabileceği yönünde olduğunu hatırlatmak gerekir (Kadri Ceyhan, § 89).

72. Bir olayda devletin yaşamı koruma yükümlülüğünün söz konusu olabilmesi için bireyin korunmasını gerektirecek bir risk (tehlike) ile karşı karşıya kalması ve bu riskin yetkili makamlar tarafından öngörülebilir olması gerektiğinde bir tereddüt bulunmamaktadır Aksi bir durumda söz konusu yükümlülüğün ortaya çıktığı söylenemeyecektir (Kadri Ceyhan, § 91).

73. Dolayısıyla bu yönde yapılacak değerlendirmede öncelikle hatırda tutulması gereken husus, yaşam hakkını koruma yükümlülüğünün gündeme gelebilmesi için kişilerin yaşamı bakımından bir tehlikenin olması gerektiğidir. Bu noktadan sonra karar verilmesi gereken husus ise devletin etkili yargısal sistem kurmaya ilişkin pozitif yükümlülüğü kapsamında hangi tür yargısal başvuru yolunun -bir başka yol ile birlikte veya tek başına- öngörülebilen tehlikelere rağmen ihmal gösterilerek makul tedbirler alınmaması sonucu ölümlere yol açılan bu olaylara verilmesi gereken (yeterli) yargısal cevap olabileceğidir(Kadri Ceyhan, § 92).

74. Kamu makamlarının gerekli ve yeterli önlemleri almaması sonucu ortaya çıkan her öngörülebilir nitelikteki tehlike durumunda, ihmal düzeyinde kişisel sorumlulukları bulunan kamu görevlilerinin benzer türdeki olayların önlenmesindeki önemli rolünün zedelenmemesi için mutlaka cezai yaptırımlarla hesap vermelerinin sağlanması gerekmemektedir. Tazminata ilişkin hukuk yolları bu tür olayların gerçekleşme koşullarına, ihmali sorumluluğun derecesine ve -söz konusu ise- yürütülen kamusal faaliyetin niteliğine göre benzer yaşam hakkı ihlallerini önlemedeki rol bakımından yeterli olabilmektedir (Kadri Ceyhan, § 93).

75. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay açısından etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün hangisi olduğu hususunun belirlenmesi açısından Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmanın bu aşamada değerlendirilmesi gerekmektedir.

76. Başsavcılıkça yürütülen soruşturmanın derhâl başlatıldığı ve soruşturmada bilirkişi raporu alındığı, müşteki, tanık ve şüphelinin ifadelerine başvurulduğu hususunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Bununla birlikte söz konusu trafo panosunun yasal mevzuat ile teknik gerekliliklere uygun olarak yapılıp yapılmadığı ve kontrollerinin sürekli olarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, bu konuyla ilgili ne gibi güvenlik önlemleri alındığı araştırılmaksızın sadece şüphelinin ifadesi ve bilirkişi raporunda yer alan toplumsal olayların rolüne atıf yapılarak karar verildiği anlaşılmaktadır.

77. İlgili yasal mevzuat tekniklerine aykırı olarak yapılıp yapılmadığı tespit edilmeyen, fakat bireylerin fiziksel bütünlükleri yönünde ciddi tehlike oluşturduğu çok açık olan trafo panosunun üçüncü kişilerin müdahale edebilecekleri zayıflıkta olduğunun sorumlu makamlar tarafından bilinmesi gereken bir durum olması karşısında ağır yaralanma olayının basit bir muhakeme hatası ya da dikkatsizlik sonucu meydana geldiğinin söylenmesi bu aşamada mümkün görünmemektedir.

78. Bu açıklamalar çerçevesinde özellikle küçükler gibi yetişkinlerin sahip olduğu muhakeme yeteneğine sahip olmayan savunmasız kişilerin yaşamının açıkça tehlikeye atılmasına ilişkin sorumlulukları bulunanlar hakkında yalnızca tazminata hükmedilmesinin devletin bu tür bir olaya ilişkin etkili yargısal koruma sağlaması yükümlülüğü bakımından yeterli olmayacağının, devletin bu olaya göstereceği yargısal tepkinin benzer olayların yaşanmaması bakımından önem taşıdığının özellikle vurgulanması gerekmektedir.

79. Bu durumda tazminat davasının başvuru yollarının tüketilmesi ve etkili yargısal koruma sağlama gereklilikleri yönünden somut başvuruya etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır.

80. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkına ilişkin koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

81. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

82. Başvurucular maddi ve manevi tazminat talep etmeksizin soruşturmanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlardır.

83. Somut başvuruda yaşam hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

84. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

85. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucu Selman Tumur'a ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucular Süleyman Tumur ve Bircan Tumur'un yaşam haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Başvurucu Selman Tumur'un yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Başvurucu Selman Tumur'un Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığına (2015/308 sayılı soruşturma dosyası) GÖNDERİLMESİNE,

D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucu Selman Tumur'a ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.