BİRİNCİ KISIM

1.Tebligatın Tanımı, Hukuki Niteliği ve Unsurları

1.1 Tebligatın Tanımı

1.1.1 Etimolojik Tanımı

Tebliğ, esasında Arapça kökenli bir kelime olup “ Be- la- ğa” kökünden türemiştir. Bu dilde sözcük anlamı, yetiştirmek, ulaştırmak, eriştirmek, duyuru, duyurmak, bildirmek, haber vermek anlamlarına gelmektedir. Türkçe anlamı ise, haber verme, bildirme ve bildiridir.

Tebligat her ne kadar tebliğ kelimesinin çoğulu olsa da esasında tekil anlamda kullanılmakta olup, Türk Dil Kurumu tarafından tebligat, “açıklamanın yapıldığı kağıt, ihbarname” anlamına gelen “bildirim” olarak tanımlanmıştır. Her ne kadar bildirim ve tebligat aynı anlama tekabül etse de doğru ve yerinde kullanmak amacıyla tebligat kavramı kullanılması yerinde olacaktır.

Dolayısıyla tebligat, genel anlamda hukukun usul alanı ile ilgili bildirimleri içine alan hukuki bir işlemdir.

1.1.2 Hukuki Tanımı

Tebliğ ve çoğulu mahiyetindeki tebligat sözcükleri ile ilgili birçok tanım mevcuttur.

“Tebliğ (tebligat), hukuki işlemlerin kanunda öngörüldüğü şekilde muhatabına veya muhatabı adına kanunen yetkili şahıslara yazılı olarak bildirimi ve bu bildirimin yapıldığının kanunda belgelendirilmesidir”. Daha kısa bir ifade ile “bildirimin belgelendirilmesi işlemidir.”

Diğer bir tanıma göre tebligat, hukuki anlamı itibari ile, kendilerine hukuki sonuçlar bağlanmış olan, muhatabını bir takım hukuki sorumluluklar, yükümlülükler ve müeyyideler ile karşı karşıya bırakan bildirimlerdir. Ancak tebligat, sadece muhatabının bir hukuki işlemden ilgili resmi merci tarafından veya bu merci aracılığı ile haberdar edilmesini amaçlayan yazılı bir bildirim değil; aynı zamanda bu bildirimin muhatabına ulaşmış bulunduğunu veya ulaşmış sayılabilmesi için gerekli kanuni koşulların yerine getirildiğini belgeleyen bir hukuki işlemdir.

Türk hukukunda tebligat ile ilgili genel düzenlemeleri barındıran 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte tebligatın bir tanımı yapılmamış, tebligatın ne olduğundan ziyade nasıl olması gerektiği üzerinde durularak tebligat usulü ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Tebligatın tanımı, 213 sayılı Vergi Usul Kanununda (VUK) yapıldığı görülmektedir. Bu kanunun 21. maddesine göre tebligat; “vergi kanunu ile ilgili konuların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza sorumlusuna yazı ile bildirilmesi” olarak tanımlanmıştır. Bunun yanında ülkemizde, Yüksek Mahkemelerin aldıkları kararlar nezdinde tebligatın tanımı yapılmaya çalışılmıştır. Anayasa Mahkemesi tebligat kelimesini, ”yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin, bu işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemi” olarak tanımlarken, Yargıtay bir kararında, “bilgilendirme ve belgelendirme niteliği bulunan bir usul işlem” olarak tanımlamıştır.

Dolayısıyla genel anlamda hukuki sonuçlar doğmasına sebep olan ve hukuk alanında kabul edilebilir bir işlemin varlığını teşkil eden tebligat, bir kavramdan ziyade hukuki bir işlem olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira tebligat kanunlarda belirtilen usul şartlarına riayet edilerek yapılmadığı sürece söz konusu işlemin varlığı da gündeme gelmeyecektir.

1.2 Tebligatın Hukuki Niteliği Ve Unsurları

Bir hukuki işlemin tebligat olarak nitelendirilmesi için, tanımlardan da anlaşılacağı üzere iki ana unsurun oluşması gerekmektedir. Aksi takdirde tebligatın varlığından söz edilemez. Bu unsurlar, yazılı bildirim ve belgelendirme işlemleridir. Görüldüğü üzere tebligatın maddi yönünü ve amacını yazılı bildirim unsuru, şekli yönünü ve usulünü ise belgelendirme unsuru temsil eder.

Bu unsurlardan ikisinin veya birinin mevcut olmaması halinde, tebligatın usulsüzlüğü değil, yokluğu gündeme gelecektir. Dolayısıyla tebliğ işlemi yok hükmünde olacaktır. Ancak bu iki unsur birlikte olmakla birlikte kanunlarda yer alan şekil şartlarına uygun değilse usulsüz tebligat gündeme gelecektir.

Tebligat işleminin kurucu iki unsurlarından en az birinin yokluğu halinde işlem yok hükmünde olacağından ötürü söz konusu işlemin baştan tekrarlanması gerekir. Oysa tebligat işleminin iki unsuru ile şekli şartlara uyulmadığından dolayı meydana gelen usulsüz tebligatta ise kanunda belli başlı hallere nazaran tebliğ işleminin gerçekleştiği varsayılmıştır. Tebligatın hukukilik niteliğinin sağlanması, kanunlarda yer alan düzenlemelere sıkı sıkıya olmasına bağlanmış olup, tek başına hukuki sonuç doğurmaya yönelik nihai bir işlem değildir. Dolayısıyla ilgili tebliğ işlemi ile ana işlemi ayrı tutarak tek başına dava konusu yapılamaz. Ancak ana işlemin, tebliğ işleminin usulsüzlüğü ile etkisizleştiğine dayanarak yargı yoluna başvurabilir.

2.Tebligatın Amacı ve Önemi

2.1 Tebligatın Amacı

Tebligatın amacı hukuki işlemlerin, hukuki sonuçlarından etkilenecek olan muhatapların haberdar olmasını sağlayacak şekilde bilgilendirilmesi ve bilgilendirildiğinin belgelendirilmesidir. Böylece muhatabın aleyhine yapılan idare işleminin, hakkında açılan davanın ve borçlu sıfatına haiz olarak başlatılan bir takibin haberini almak mümkün hale gelmekte, bunlara karşı ise muhatabın kendini savunma, yargı yoluna başvurma ve itiraz hakkına kullanma gibi aleyhe olan durumları bertaraf etme imkanı mevcut hale gelir.

Tebligat müessesesinin en temel amacı ise tebligatın, mümkün olduğunca muhataba en hızlı şekilde ulaşmasıdır. Zira davanın veya muhatap hakkındaki hukuki birçok işlemin geçerli olması veya hüküm ifade edebilmesi için tebliğ edilmesi, yani muhatabı tarafından öğrenilebilmesi için ona bildirilmesi gerekmektedir.

Yargıtay’a göre de tebligatın amacı, “kişiyi aleyhine açılan davadan haberdar etmek, dolayısıyla kendisini ilgilendiren yargılamadan tam olarak bilgi sahibi olmasını sağlamak, açıklamada bulunmak ve ispat hakkını kullanmasına imkân" vermektir.

2.2 Tebligatın Önemi

Yargılamanın hızlı ve doğru bir şekilde yürütülmesi, ortaya atılan iddia ve isnatlarla ilgili tarafların savunma delilleri ile karşı iddia ve isnatlarını ile sürebilmesi, davanın süratle sonuçlandırabilmesi, şüphesiz tarafların haklarında yürütülen yargılama ile ilgili bilgi sahibi olmaları açısından tebligat, oldukça önemli bir işleve sahiptir. Zira Usulüne uygun olarak yapılmayan veya hatalı yapılan tebligat davaların uzamasına, hak kayıplarına, zaman ve masraf kaybına neden olmaktadır.

Yapılan açıklamalardan yola çıkarak tebligat; önemini, doğurmuş olduğu sonuçlardan kazanmaktadır. Genellikle her işlem tebligatın sonuçlanmış olmasının üzerine hukuki sonuç doğurur. Yani tebligat, hakların doğumunu veya son bulmasını ya da bir işlemin başlangıcı veya sonucunu muhataba bilgilendirmeyi amaçlayan bir şekil işlemidir.

Böylece tebligat, hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı, hukuk devleti ilkesi, iddia ve savunma hakkı gibi hakların sağlanmasında etkin rol oynamaktadır. Hatta Anayasa ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün somut araçları olan dava ve savunma hakkının önemli bir unsurudur.

Zira tarafların yaptıkları usul işlemlerinin hüküm ifade edebilmesi için muhataba tebliğ edilmiş olması gerekir. Örneğin; davaya cevap süresinin işlemeye başlaması için dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun tebliğ edilmiş olması gerekir. Aynı mantıkla mahkemelerin yapacakları usul işlemleri içinde tebliğ işleminin gerçekleşmesi gerekmektedir. Örneğin; duruşma günü kendisine tebliğ edilmemiş olan tarafın yokluğunda duruşma yapılamaz. Zira sağlıklı bir yargılama için, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp makul biçimde tartışılabilmesi ve davanın süratle sonuçlandırılması için öncelikle tarafların yargılama gününü biliyor olmaları gerekir. Bu da şüphesiz usulüne uygun tebligatın olmasıyla mümkündür. AİHM nazarında iç hukukta taraflardan birinin duruşmada hazır bulunma hakkını kullanabilmesi için taraflara duruşmaya katılmayı sağlayacak şekilde duruşmanın bildirilmemesi, silahların eşitliği ve çekişmeli yargılama ilkelerine gölge düşürüldüğü yönünde kararları mevcuttur. Bu konuda Yargıtay’da aynı görüştedir.

Davaların mümkün olduğunca en az giderle ve en hızlı sonuçlandırılması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Bu açıdan ülkemizde tebligatların zamanında yapılmaması ve muhataplarına usulüne göre ulaştırılmaması sebebiyle ciddi sorunlar yaşanmakta, bu bağlamda ciddi hak kayıpları ortaya çıkabilmektedir.

3.Tebligat İşlemlerinde Geçerli Olan İlkeler

3.1 Yazılılık İlkesi

İdari işlemler, idare makamlarca yerine getirilirken kanun, yönetmelik gibi önceden belirlenen şekil kurallarına uymak zorundadır. Dolayısıyla Yüksek Mahkeme Kararlarında da görüleceği üzere, bir idari işlemin düzenli olma ilkesi ve hukuki güvenlik ilkesine uyulması için idari işlemin yazılılık şekil kuralına uyması gerekmektedir.

Yazılılık şekil kuralına, idari işlemin açıklaması, imza, muhatabın adı, işlem tarihi ve yeri, işlem numarası, hukuki dayanakları ve işleme karşı başvurulabilecek yargı yolunun belirlenmesi gibi unsurlar girmektedir.

Vergi Usul Kanunun 21.maddesinde “Tebliğ, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza sorumlusuna yazı ile bildirilmesi işlemi” olarak tanımlanmıştır. Aynı zamanda yazılılık kuralının diğer emsallerine bakmak gerekirse, örneğin; bilinen adrese muhataba yapılan tebliğ sonucunda posta memurunun taahhüt ilmühaberine tarih ve imza konulması da yazılılık kuralından kaynaklanmaktadır. Ya da muhatabın bulunmaması halinde kanunda sayılan kişilere tebliğ edilmesi sonucunda kişilerin kimlik örneklerinin alınarak imzalarının yahut imza atamayacak durumda olanların sol elin başparmağı ile bastırmak suretiyle tebliğ edilmesi yazılılık kuralından kaynaklanmaktadır.

Her ne kadar yazılılık ilkesi tebligatın temel ve geçerli ilkelerinden olsa da bu ilkenin istisnasının bulunduğu durumlar mevcuttur. Bunlardan bir tanesi elektronik tebligat iken diğeri ise tebligattan farklı olmakla birlikte tebligatın sonucuna eşdeğer olan tefhim meselesidir.

Türkiye’de bu konuda 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu ile işlemin güvenliğinin sağlanmasının ardından 7201 sayılı Tebligat Kanununun 7.maddesine 2011 yılında getirilen (a) fıkrası ile de tebligat işlemlerinin elektronik ortamda yapılmasının yasal zemini oluşturulmuştur. Bu düzenlemeleri ise 2013 yılında çıkarılan Elektronik Tebligat Yönetmeliği takip etmiş ve elektronik ortamda yapılacak tebligatlara ilişkin usul ve esasları düzenlenmiştir (ET Yön. md.1). Diğer taraftan vergi işlemleri ile ilgili tebliğlerde de VUK 107.maddesine 2010 yılında bir (A) fıkrası eklenerek elektronik tebligat yöntemine yasal dayanak oluşturulmuştur.

Tefhim, yazılı olma özelliği olan tebligattan ayrılır. Çünkü tefhim yetkili merciin hazır olanlara verilen kararı sözlü olarak bildirmesi işleminden ibarettir. Elbette ki tefhim de bir şekilde yazılı olarak kayıt altına alınır. Ancak tefhimde sürenin başlaması sözlü bildirimden itibaren başlar. Bu anlamda tebligat asıl, tefhim ise istisnaidir.

Sürelerin başlaması için tebligat yapılmasını veya bildirimde bulunmasını kanunun şart koştuğu durumlarda tebligat veya bildirimin Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla kanunda aranan sürelerin başlaması için tebligatın önemi büyüktür. Örneğin; icra takipleri ile borçluya ödeme/icra emri tebliğ edilmediği takdirde ödeme/icra emrine itiraz süresi işlemeyeceğinden takip kesinleşmez.

3.2 Şekle ve Usule Bağlılık İlkesi

Tebliğ işlemi ile uyulması gereken diğer bir ilke, şekle ve usule bağlılık ilkesidir. Bu ilke, tebligatın içeriğini değil, tebligatın gerçekleşmesi için bir nevi araç niteliğindedir. Tebliğ işleminin, yani muhataba ulaşılması istenen hukuki işlemin kanunda öngörülen tarzda yapılmasına şekle bağlılık ilkesi denilmektedir. Kanuna uygun olmayacak şeklide düzenlenen tebligat, tebliğ işlemini sakat kılar. Örneğin; asıl muhatabın ikametine yapılacak tebligatta, kanunun aradığı kimselerden birinin bulunmaması halinde veya kişilerin tebellüğden imtina etmesi halinde, tebliğ memuru tebliğ evrakını; o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslimatın gösterildiği evrakı tebliğin yapılması gereken ikametin kapısına yapıştırılır. Bununla birlikte bulunmama halinde asıl muhataba haber verilmesi amacıyla en yakın komşularından varsa yönetici veya kapıcıya bildirilmesi gerekmektedir.

Yargıtay bu konu ile ilgili, “Tebliğle ilgili 7201 Sayılı Kanun ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Gerek tebliğ işlemi, gerekse tebliğ tarihi, Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle ispat olunabilir. Söz konusu Kanun ve Yönetmeliğin bu konuda etkili önlemler almış olmasının tek amacı tebliğin muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır.” şeklinde kararı bulunmaktadır.

Tebliğ işleminin şekle bağlılık ilkesine riayet etmesinin, muhatapları açısından olağan faydaları mevcuttur. Zira işlemin varlığı açısından ispat kolaylığı sağlamakta, gerek muhatabın gerekse üçüncü kişilerin işlemden haberdar olmasını sağlamaktadır.

3.3 Mahremiyet İlkesi

Gizlilik anlamına gelen mahremiyet, hukuk nezdinde gizli kalmasında kişi için menfaati bulunması anlamına gelmektedir. Tebliğin mahremiyeti ise, tebliğ işlemlerinden önce ve sırasında memurun edindiği bilgi ve verilerin gizlilik çerçevesinde üçüncü kişilerle paylaşmamasıdır.

Zira Anayasal bir hak olan Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı mahremiyet ilkesine dayanak oluşturmaktadır. Bu kanun hükmü herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu ve özel hayat ile aile hayatının gizliliğinin dokunulmaz olduğunu ifade eder. Devamında ise herkesin kendisi ile ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı olduğu, bu verilerin ancak sınırlı hallerde ya da kişinin rızasıyla kullanılabileceği yer almaktadır.

Tebligatın asıl olan muhataba ulaşmasının temel prensibi mahremiyet ilkesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla gerek tebliğ işlemi sırasında memurun gerekse de tebligatı muhataba ulaştırmakla mükellef olan personellerin mahremiyet ilkesine riayet etmesi gerekir. 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanununun “Posta hizmetlerinin gizliliği ve güvenliği” yan başlıklı 7.maddesinde de posta hizmetlerinin gizliliğinden sorumlu tutulmuştur. Kanunun 7/1. Maddesinde;

“Hizmet sağlayıcıları ile posta hizmetlerinde çalışanlar veya herhangi bir şekilde posta hizmetleri ile ilgili bilgiye sahip olanların, bu bilgileri ve posta hizmetleri ile ilgili ilişkileri açığa vurmaları, gönderileri açmaları, içlerinde ne olduğunu araştırmaları, üçüncü kişilere bilgi vermeleri veya herhangi birinin bunları yapmasına neden olmaları, gönderileri zapt veya yok etmeleri yasaktır.”  denilmektedir.

7201 sayılı Tabligat Kanununun “tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” yan başlıklı 21. Maddesinde;

“Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.

(Ek fıkra: 11/1/2011-6099/5 md.) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.

(Ek: 19/3/2003-4829/5 md.) Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.”

Bu prensipler tebligatı muhatabına ulaştırmak kadar mahremiyet ilkesine uygun davranmanın da önemli olduğundan kaynaklanmaktadır.

3.4 Sonuca Ulaşma İlkesi

Tebligat işlemlerinde esas olan ilkelerden bir diğeri ise sonuca ulaşma ilkesidir. Zira tebligatı sadece muhatabına değil, alternatif tebliğ yöntemleri ile muhatap dışındakilere de yapılması sonuca hem hızlı hem de kolay şekilde ulaşmayı sağlayan düzenlemeler mevcuttur. Tebligat Kanununun “bilinen adrese tebligat” yan başlıklı 10. maddesinde kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması kabul edilmektedir.

Ayrıca Tebligat Kanununun 33. maddesinde 3220 sayılı kanunla 1985 tarihinde yapılan düzenleme ile tebligatın gece vakti tebliğini istisna kabul eden hükümleri yerine resmi ve adli tatil günleri de dâhil olmak üzere her zaman yapılabilmesinin önü açılmıştır. Dolayısıyla tebligatın muhataba ulaşılması noktasındaki zaman ve mekan sınırı ortadan kaldırılmıştır.

Dolayısıyla posta yoluyla tebliğ dışında memur vasıtasıyla tebliğ, ilanen tebliğ ve günümüz gelişmelere uygun olacak şekilde elektronik tebliğ gibi yöntemlere başvurulmaktadır. Bu şekilde muhatabın bizzat kendisine ulaştırılamayan hallerde alternatif yöntemlerle diğer kişilere tebliğ yapılması sonuca ulaşma ilkesi bağlamında önem arz etmektedir. Hatta bazı durumlarda 7201 sayılı Tebligat Kanununda yer alan usule ve şarta aykırı ya da hatalı olarak yapılan tebligatların, usul ve şekilde bir takım kısmi şartları taşıması halinde sonuca ulaştığı kabul edilmektedir. Örneğin; tebligat bizzat muhataba ve kanunda yazılı diğer kişilere ulaşmamış ya da usule aykırı ve hatalı yapılması durumunda muhatabın tebliğden haberdar olması tebligat işleminin geçerliliği korur.

4.Tebligat Mevzuatındaki Düzenlemeler

Ülkemizde tebligat mevzuatı çok geniş bir düzenleme alanına sahiptir. Güncel ihtiyaçlar nezdinde sürekli değişikliğe uğramış, gereken düzenlemeler yapılmaya çalışılmıştır.

Tebligat, yasal mevzuatlar nezdinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu şeklinde yürürlüğe girmeden önce, 18.06.1927 tarihli 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 114-148 maddeleri arasında düzenlenmişti. Tebligata özgü bir mevzuatın düzenlenmesi 19.02.1959 tarihli 7201 sayılı Tebligat Kanunu kabul edilmesiyle birlikte yayım tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girmiştir. Akabinde sırasıyla; 15.06.1985 tarihli 3220 sayılı Kanun, 27.03.2003 tarihli 4829 sayılı Kanun, 08.02.2008 tarihli 5728 sayılı Kanun ve 19.10.2011 tarihli 6099 sayılı Kanun ile değişiklikler yapılmıştır.

Bunların yanında, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 60. maddesine, 11.01.2012 tarihli 6099 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile “ Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik” çıkarılmasına karar verilmiştir. Aynı zamanda Bakanlar Kurulu’nun 16.07.2012 tarihli kararıyla “ Tebligat Tüzüğünün Kaldırılmasına Dair Tüzük” çıkarılmıştır.

Genel itibari ile bakıldığında Tebligat hukukunun kaynakları açısından birçok düzenleme bulunmaktadır. Bunlar; Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik, Tebligat İşletme Usul ve Esasları, Elektronik Tebligat Yönetmeliği, Çek Kanunu, Posta Hizmetleri Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kamulaştırma Kanunu, Gümrük Kanunu ile yüksek mahkeme kararları ve T.C. PTT A.Ş. Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan genelgeler de dahil olmak üzere tebligat hukuku açısından başvurulması gereken temel kaynaklardır.

Tebligat, ülkemiz açısından yalnızca Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde kullanılabilir. Hukukun kolon vazifesi niteliğindeki tebligatın, yurtdışında bulunan bir kişiye doğrudan yapılması mümkün değildir. Dolayısıyla bunun için tebligat yapılacak ülke ile herhangi bir ikili veya çok taraflı sözleşmelerin varlığı gerekmektedir. Bu bağlamda ülkeler arası gerek anlaşmalar gerekse ikili veya çok taraflı sözleşmeler yurt dışına yapılacak tebligat açısından, ana kaynaklar arasında yer almaktadır.

5.Tebligatın Türleri

Türk mevzuatında, tebligat işlemleri gerek Tebligat Kanunu’nda gerekse de Tebligat Yönetmeliğinde üç tür olarak belirlenmiştir.

Bunlar;

-Kazai (yargısal) tebligat (Teb. K. m. 34- 44, Teb. Yön.m. 56- 66),

-Mali tebligat (Teb. K. m. 50- 51, Teb. Yön.m. 71- 72) ve

-İdari tebligat (Teb. K. m. 45- 49, Teb. Yön.m. 67- 70)

olarak yer almaktadır.

5.1 Kazai (Yargısal) Tebligat

7201 sayılı Kanunu’nun 34-44. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu tebligat türü 34. maddeye göre, “adli ve idari kaza mercilerince” ve yargısal faaliyetlerde kullanılabilecek bir tebligat türüdür. Yani adli ve idari yargı mercilerince kazai tebligat hükümleri uygulanırken, diğer yargı mercii ve idarenin işlemleri ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun genel hükümleri olan 1-33. maddeleri uygulanmaktadır.

Kazai (Yargısal) tebligat hükümlerinden yararlanacak olan adli ve idari merciler ise, ilk derece mahkemeleri, bölge adliye/idare mahkemeleri, Yargıtay ve Danıştay’dır. Her ne kadar 7201 sayılı kanun’un kapsamına girmemiş olsalar bile geniş yorumlanmak suretiyle, Cumhuriyet Başsavcılıkları, İcra daireleri, Tüketici Hakem Heyeti, Anayasa Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesi ve Sayıştay’da kazai tebligat çıkarabilmektedir.

Kazai tebligatı aşağıda yer alan diğer tebligat türlerinden ayıran birkaç özelliği bulunmaktadır. Bunların başında 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile bilinen adresine önceden usulüne uygun tebligat yapılan bir kimseye adresini değiştirdiği takdirde yeni adresini bildirme zorunluluğu getirilmektedir. Yeni adres bildirildiğinde tebligat adresi olarak yeni bildirilen adresin kabul edileceği bildirmediği takdirde ise MERNİS adresinin araştırılacağı, MERNİS adresi bulunduğu takdirde tebligatın bu adrese MERNİS adresi bulunmadığı takdirde ise eski adrese yapılacak tebligatın geçerli olacağı hükme bağlanmıştır.

Ayrıca daha önce tebligat yapılmamış olsa bile tüzel kişilerin resmi kayıtlarındaki adreslerine tebligat yapılabileceği düzenlenmektedir.

Diğer ayırıcı özellik ise, doğrudan tebligat düzenlemesinin yer aldığı 7201 sayılı Kanun’un 36. maddesidir. Bu maddeye göre, duruşma esnasında veya yazı işlerinde doğrudan tebligat yapılabilir. Bu şekilde tebligatta ayrıca tebliğ tutanağı düzenleme zorunluluğu da bulunmamaktadır. Duruşma tutanağına durumun yazılması veya yazı işlerinde ise tebliğle ilgili bir tutanak yazılması tebligatın geçerliliği için yeterli görülmektedir.

5.2 Mali Tebligat

Mali tebligat 7201 sayılı Kanun’un 50 ve 51. maddelerinde ve Teb. Yön. 71 ve 72. maddelerinde düzenlenmiştir. Mali tebligat konusunun kapsamına Sayıştay tebligatları ve diğer mali tebligatlar girmektedir.

7201 sayılı Kanunu’nun 50. Maddesinde Sayıştay (Divanı Muhasebat) başlığı ile,

“Divanı Muhasebatça yapılacak tebligat, tebliğ yapılacak şahıslardan merkez teşkilatında vazifeli bulunanlara, bağlı oldukları daireler, bunların haricinde kalanlara mahalli mülkiye amiri vasıtasıyla yaptırılır. Adresin tesbit olunamaması veya tebellüğden imtina hallerinde tebligat, bu kanunun umumi hükümleri dairesinde yapılır.” şeklinde yer almaktadır.

Zira Sayıştay, kamuda hesap verme sorumluluğu ve mali saydamlık esasları çerçevesinde, kamu idarelerinin etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak çalışması ve kamu kaynaklarının öngörülen amaç, hedef, kanunlar ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olarak elde edilmesi, muhafaza edilmesi ve kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapılacak denetimleri, sorumluların hesap ve işlemlerinin kesin hükme bağlanmasını ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini (Say. K. m.1) yapmaktadır. Sayıştay yapmış olduğu denetim ve yargılama sonucundaki kararlarını gerekçeli olarak düzenleyerek ilamları; sorumlulara, sorumluların bağlı olduğu kamu idarelerine, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için Maliye Bakanlığına, ilgili muhasebe birimine ve başsavcılığa tebliğ (Say. K. m.51-52) eder.

Sayıştay’ın tebligatları dışında kalan diğer mali tebligatlar ise, 213 sayılı Vergi Usul Kanun’un 69. maddesine göre, devletin alacağı her türlü vergi, resim ve harçlar (Gümrük İdareleri tarafından alınan vergi ve resimler hariç) ve bunlara ilişkin olup, hüküm ifade eden her türlü belge ve yazıları içeren tebligattır. Sayıştay dışında kalan diğer mali tebligatlar, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun tebliğ ile ilgili hükümlerine göre (VUK madde 93- 109) yapılmaktadır.

Ancak 213 sayılı Kanun’da ilgili bir düzenleme bulunmaması durumunda 7201 sayılı Kanun’un 51. maddesine göre, 7201 sayılı Kanun’u genel hükümlerine (m. 1- 33) göre tebligat işlemleri yapılacaktır.

5.3 İdari Tebligat

Bu konu, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 45. ve 49. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Zira 45.madde açıkça, kazai ve mali tebligatlar dışındaki diğer tebligatların, idari tebligat olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca şunu belirtmek gerekir ki, tebligat çıkarmaya yetkili olan mercilerin tebligat işlemlerini öncelikle kendi kanunlarında yer alan özel düzenlemeler varsa bu düzenlemelere göre, şayet yoksa 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 45-49. maddelerinde düzenlenen idari tebligat düzenlemelerine göre çıkarılır. Ve yine ihtiyaç olması durumunda genel hükümler olan 1. ve 33. madde arasındaki düzenlemelerden de faydalanılır.

Diğer tebligat türlerinden farklı olarak idari tebligat, idarenin tek yanlı irade açıklamaları olan idare işlemlerinin tebliğini içermesidir. Zira idari işlemler, idari makamların, faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin olarak hukuk çerçevesinde, tek taraflı irade açıklaması ile hukuk âleminde etki ve sonuçlar doğuran, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikteki işlemlerdir. Dolayısıyla bu işlemlerin muhatabı sıfatında olan kişilerin, işleme karşı irade açıklamasına gerek yoktur.

Genel nitelikteki düzenleyici idari işlemlerin (tüzük, yönetmelik, tebliğ vb.) ilanen yayınlanması veya bireysel idari işlemlerin (disiplin cezası verme, kamulaştırma vb. işlemlerin) ilgiliye tebligat vasıtasıyla bildirilmesi gerekir. İdarenin bu işlemleri duyurması veya tebliği ile birlikte üçüncü kişilere ve ilgili muhataplarına karşı ileri sürebilir Ancak bu durum idarenin her işleminin ilgiliye yazılı tebliğ ile yapması anlamına gelmemelidir. Bu tür işlemlerin ilan veya yayın yolu da mümkündür. Örneğin, her ne kadar bireysel işlemin ilgiliye tebliği asıl olsa da, ilgilinin bilinmemesi veya bulunmaması durumunda 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “ilanen tebligat” başlıklı 28. maddesine nazaran tebligatın ilanen yapılması gerekli ve yeterlidir.

Bunun yanında özellikle bazı bireysel işlemlerin doğrudan ilan yolu ile yapılması gerekmektedir. Nitekim askerlik ile ilgili yoklama, askere alma, yedek subay ve askeri memurların celp ve sevkleri ile buna ilişkin işlemlerine ait diğer hususların Türkiye Radyoları ve Televizyonu aracılığıyla ilan edilmesi hukuken yeterli görülmektedir.

İdari makamların yetkileri çerçevesinde çıkardığı idari işlemler, her ne kadar onaylanmış olsalar bile ilgilisine tebliğ edilmediği sürece hüküm ve sonuç doğurmaz. Bu aşamada ilgili buna karşı iptal davası açabilir. Ancak idarenin bu işlemlere dayanarak çeşitli bireysel işlemler yapabileceği unutulmamalıdır. Dolayısıyla tebliğ edilmemiş olsa bile bu işlemler, idare açısından geçerli ve bağlayıcı bir idari işlemdir.

İdari işlemin ilgiliye tebliği yerine, ilgili kişinin idari işlemin tebellüğü için bir temsilci tayin etmişse tebliğ artık o temsilciye yapılır.

Bu husus Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğinin 68/3, maddesinde;”Evrakı tebellüğ için temsilci tayin ederek merciine bildirmiş olan kişiye tebligat yapılmaz.” denilmektedir.

Ancak unutulmaması gereken konu şudur ki, idari tebligat işlemlerinin tebellüğ edilecek temsilci, sadece kişiyi resmi makamlar önünde temsil etme yetkisi olan Avukatlara verilmiştir. Avukat dışında hukuken temsil yetkisi olmayana yapılan tebligat geçersizdir.

Tapuya kayıtlı taşınmazların veya miras, kamulaştırma, cebrî icra veya mahkeme ilâmı ile kazanılmış hak sahipleri ile ilgili olarak yapılan tebligat işlemleri de idari tebligattır.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 49. maddesine göre, sahiplerine adreslerini bulundukları yerdeki tapu dairesine bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Bu kişiler bildirim yaptıktan sonra adreslerini değiştirdiklerinde yeni adreslerini de yine bulunduğu yer tapu idaresine bildirmeye mecburdur. Aksi halde adresini değiştiren ve bildirmeyen kişilerin adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresi olarak kabul edilecektir. Bu sayede tebligatın hızlı ve isabetli bir şekilde yapılması amaçlanmaktadır.

6. Tebliğ Masrafları

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 3. maddesinde tebligatın ücretlendirilmesiyle ilgili düzenleme mevcuttur. Kanun’un 3. maddesinde, “Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğünün bu kanuna göre yapacağı işlerden dolayı alacağı ücretler, bu işletme tarafından ayrı bir tarife ile tespit ve tayin edilir” şeklinde düzenlenmektedir.

5. maddesinde ise , “Tarifede yazılı PTT ücretlerini veya dördüncü madde mucibince verilecek zaruri masrafları, hilafına bir hüküm bulunmadıkça tebliğin yapılmasını isteyen peşin olarak öder. Tebliği çıkaracak merci tarafından tayın olunan mehil içinde gerekli masrafı vermeyen, talebinden sarfınazar etmiş addolunur. Zaruri sebeplerden dolayı bu mehle riayetsizlik halinde yeni bir mehil verilir” şeklindeki hükümle tebligat ücretinin ödenmemesi sonucunda meydana gelecek olan durumdan bahsedilir. Kanunda açıkça bir hüküm bulunmadıkça tebligat ücretlerini tebligatın yapılmasını isteyen taraf peşin olarak öder. Şayet tebligat ücreti yatırılmaz yahut eksik yatırılırsa tebliğ işleminden vazgeçilmiş sayılır. Ancak açılan bir davada dava dilekçesinin davalıya tebliğinde gereken tebligat ücretinin ödenmemesi yahut mahkemece verilen süre içerisinde yatırılmamışsa, dava hakkında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekir.

Tebliğ zarfının mücbir sebepler dışında kaybolması durumunda taahhütlü gönderilerin kaybı sonucunda ödenecek tazminat hükümleri gereğince işlem yapılır ve tebligatı gönderen kişi tebliğ ücreti kadar olan zararını PTT’den talep edebilir.

7.Diğer Bilgilendirme Evraklarının Tebliğ İşleminden Farkı

İlgilinin bilgilendirilmesini ve bilgilendirildiğinin belgelendirilmesini amaçlayan tebligat işlemi, bilgilendirme amacını taşıyan ancak tebligat ile aynı sonuçları doğurmayan bazı kavramlarla karıştırılabilmektedir.

7.1 Çağrı Mektubu

Tebligat türü olan çağrı kağıdı, çağrıyı yapan merciin yapılması istenen eylem ve işlemleri ilgiliye bildirmek için hazırlanan bir belgedir. Bu belge ile ilgili, bazı görüşmelere, genel kurul toplantılarına çağrı yapılır.

Dolayısıyla çağrı mektubu, tebligattan farklı olarak idari işlemi barındırmaz. Sadece yapılacak olan şeyleri içeren belgedir.

7.2 Davetiye

Mahkemenin bir kimseyi huzuruna çağırmasına davet, bu davetin yazılı yapılmasına davetiye denir. Tebligattan farklı olarak davetiye, her ne kadar şekil olarak tebligata benzese de asıl amaç, mahkemenin huzuruna çağırmaktır. Dolayısıyla tebligatlar davetiye niteliğinde değildir. Davetiye dışında mahkemeler başka hususların tebliğini de yapabilir.(Örn: Kazai tebligatlar)

7.3 Bilgilendirme Haberleri ve Yazıları

İlgililerin bilgilendirilmesini amaçlayan ancak ilgiliye özel olmayan, anonim olan ve haber niteliği taşıyan bilgilerdir. Örneğin: vergi beyannameleri verme, ödeme sürelerini gösterir cetveller, mükelleflerin hak ve davranışlarını öğretmeyi amaçlayan yazılar bu kapsamda değerlendirilir.

TEŞEKKÜRLER...

Av. Mustafa SİNCAR

İkinci Kısım İçeriği:

-Tebligata İlişkin Uluslararası Anlaşmalar

-Tebligat İşlemlerinde Karşılaşılan Sorunlar ve Yüksek Mahkemeler Işığında Çözüm ve Öneriler

KAYNAKÇA

1.    Yılmaz, Ejder / Çağlar, Tacar, Tebligat Hukuku, 6. Baskı
2.    Ruhi, Canan / Ruhi, Ahmet Cemal, Tebligat Hukuku Bilgisi, 5. Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık,
3.     Muşul, Timuçin, Tebligat Hukuku, Ankara, Adalet Yayınevi, 6. Basım, 
4.    Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/ Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, İstanbul,5. Baskı
5.    Gözler, İdare Hukuku Dersleri, 
6.    Çelik/ Muhammed, Yüksek Mahkeme Kararları Çerçevesinde Vergi Tebligatı ve Karşılaşılan Sorunlar,
7.     Özbay / Yardımcı, Tebligat Hukuku, 
8.    Anayasa Mahkemesi, Esas No: 2016/14, Karar No: 2017/170, Karar Tarihi: 13.12.2017
9.    Yargıtay 10. HD., Esas No: 2013/20434, Karar No: 2013/23677, Tarih: 05.12.2013 
10.    Yargıtay 1. HD.,   Esas No: 2014/11695., Karar No:2016/5094 , Tarih:26.04.2016,
11.    Yargıtay 12.HD, T.24.05.2011, E.2010/28244, K.2011/10462
12.    Danıştay 10. D., Esas No: 2007/4203, Karar No: 2010/8279, Tarih: 20.10.2010  
13.    Yargıtay 22. HD., Esas No: 2016/30908, Karar No: 2020/2168, Tarih: 11/02/2020 
14.     Yargıtay 10. HD., Esas No: 2018/6072, Karar No:2019/5085, Tarih: 17.06.2019;
15.    05.03.2003 tarih ve B.02.0.KKG.0.10/101-602 1964 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Genel Gerekçesi, (Çevrimiçi) http://www2.tbmm.gov.tr/d22/1/1-0533.pdf, (Erişim Tarihi: 20.09.2021).