Yalan tanıklık (T CK)

Madde 272- (1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

(6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; hükmolunur.

(7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.

(8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Şahsi cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler: 

Madde 273- (1) Kişinin;

a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması,

b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması,

Halinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

(2) Birinci fıkra hükmü, özel hukuk uyuşmazlıkları kapsamında yapılan yalan tanıklık hallerinde uygulanmaz.

Etkin pişmanlık:

Madde 274- (1) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.

(2) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir.

(3) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı indirilebilir.

Yalan yere yemin:

Madde 275- (1) Hukuk davalarında yalan yere yemin eden davacı veya davalıya bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Dava hakkında hüküm verilmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.

(3) Hükmün icraya konulmasından veya kesinleşmesinden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısı indirilir.

HMK Madde 264 : (1) Hâkim, tanığın tanıklığı esnasında yalan söylediği veya menfaat temin ederek tanıklık ettiği hakkında yeterli delil veya emare elde ederse bir tutanak düzenler ve bu tutanağı derhâl Cumhuriyet başsavcılığına gönderir.

(2) Hâkim, tanığın ve suçta ortakları varsa onların tutuklanmasına da karar verebilir ve kovuşturma yapılmak üzere Cumhuriyet başsavcılığına sevk eder.

Tanıklık; bir olay hakkında görgüsü veya bilgisi olan bir kimsenin beş duyusu ile edindiği bilgileri tanık dinlemeye yetkili makam önünde anlatmasıdır. Takdiri delil çeşitlerinden tanık delili, kesin bir etkiye sahip olmamakla birlikte hâkimin takdirine bağlı tutulmaktadır. Hakim, tanık beyanını takdir ederken sadece vicdani kanaatine dayanamaz. Tanık beyanı bir bütündür; bu nedenle tanığın beyanının bir kısmına itibar edilip diğer kısmına itibar edilmemesi olanaklı değildir. Görgüye dayalı olmayıp, duyuma ve söylentiye dayalı olan tanık beyanı, hukuk muhakemesinde ispata elverişli değildir. Tanıkların beyanları arasında çelişki oluşması halinde, çelişki giderilmeli, gerektiğinde yüzleştirme yapılmalıdır. Tanığın beyanına itibar edilmemesinin nedeni, gerekçede belirtilmelidir. Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. (CMK Md.210). Taraflara soru sorma hakkı tanınmaksızın dinlenen tanık beyanının hükme esas alınması savunma hakkını kısıtlar. Tanık, yargılama konusu olay hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür. Yalan tanıklık suçu uzlaşma kapsamında olan suçlardan değildir. Yalan tanıklık suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almadığından resen soruşturulur, bu nedenle herhangi bir şikayet süresi olmadığı gibi suçtan bireysel olarak mağdur olan kişi şikayetten vazgeçme hakkını kullansa bile kamu davası düşmez. Bu suç nedeniyle dava zamanaşımı süresi içerisinde şikayet hakkı kullanılabilir. Suçun dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Yalancı şahitlik suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası, belli koşullarda adli para cezasına çevrilebilir. Tanığın algıladığı ve hatırladığı olgulara aykırı olarak kasten beyanda bulunması veya bilgisini saklaması ya da olay ve olgular hakkında hiçbir bilgisi olmadığı halde bilgisi varmış gibi beyanda bulunması durumunda yalan beyan söz konusu olur.  Tanık, gizlediği hususun ispat için önemli olduğunu öngörebilmesine rağmen açıklamada bulunmaktan kaçınıyor ise burada kast mevcuttur ve yalancı tanıklık suçu oluşmuştur.

Aleyhine yalan tanıklıkta bulunulan kişi veya mahkemece resen , yalan tanıklık suçundan suç duyurusunda bulunulabilir.

Yalan tanıklık suçu, iki seçimlik hareket ile işlenebilir:

- Gerçeğe aykırı şahitlik yapmak, yargılama konusu olay hakkında bilerek gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, yalan söylemek, gerçeği inkar etmek suretiyle,

- Tanığın kendisine sorulan sorularda olay hakkındaki bilgisini az veya çok saklaması suretiyle.

Gerçeği bildiği halde kasten (Bilerek ve İsteyerek) açıklamamak (gizlemek), gerçeği eksik bildirmek, gerçeği tümüyle başka şekilde göstermek, gerçeği olmayan unsurlar ekleyerek açıklamak yalan tanıklık suçuna sebebiyet verir. Gerçeğe aykırı tanıklığın kabul edilebilmesi için tanığın beyanının maddi/mutlak gerçekliğe aykırı olması aranmamalı, objektif gerçekliğe aykırı olması aranmalıdır. Somut olaydaki mutlak gerçeklik farklı olmakla birlikte, aynı koşullarda olaya tanık olan herhangi bir kişinin de olayı benzer biçimde algılayabileceği hallerde, yalan tanıklığın bulunduğu söylenemez. Gördüklerinden edindiği kanaatini açıklayan, kendi görüş açısına göre gerçeğin bu şekilde olduğu zannı ile açıklamada bulunup ayrıntısını anlatmaya gerek duymayan kişinin yalan tanıklıkta bulunduğu söylenemez. Bu halde suçun manevi unsuru yoktur. Yalan tanıklık suçunun oluşması için, gerçeğin tanığın anlatımından farklı olduğunun kanıtlanmış olması zorunludur. Yalan tanıklık suçu teşebbüse elverişli değildir. (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Özel hükümler,9.B.s.1075, Önder Özel Hükümler.s.347, Erem, Yalan Şahadet,Bilirkişilik ve Tercümanlık,s.47-,...Osman Yaşar/Hasan Tahsin Gökcan/Mustafa Artuç s.8181-8198) '' Sanığın açılan davanın kovuşturma aşamasında tanık sıfatıyla verdiği ve görgü tespit tutanağı ve bilirkişi raporuyla çelişen ifadesinin, ancak vicdani kanıyı oluşturacağı bu durum yalan tanıklık suçunun kesin delili olamayacağı gözetilmeden ve sanığın bu anlatımının, olayı yanlış algılama, kısmen görme, kendi görgüsüne göre aktarma ya da zaman geçmesi nedeniyle yanlış hatırlamadan mı kaynaklandığı değerlendirilmeden, yüklenen suçun kasıt unsurunun delillere dayalı olarak gösterilmesi de düşünülmeden yetersiz gerekçe ile hükümlülük kararı verilmesi...4.CD.6.6.2012,12060/13844)''-'' Teşhis ettirilen şahısları daha önceden de tanımayan sanığın aradan geçen zaman itibariyle yanılma ihtimali gözetilmeden ve yalan tanıklık kastıyla hareket ettiği kanısına ne şekilde ulaşıldığı da karar yerinde açıklanıp tartışılmadan mahkumiyet kararı verilmesi....4.CD.3.4.2012,2010/8984-2012/7779)'' -'' Sanıkların yemin ettirerek ifade alma yetkisi bulunmayan jandarma görevlilerine verdikleri ve daha sonra değiştirdikleri ifadelerinin yalan tanıklık suçunu oluşturmayacağının gözetilmemesi... 4.CD.1.11.2011,12425/19874)''  '' Hangi anlatımın gerçeğe aykırı olduğunun saptanması bakımından Hasan S.nın sanık olduğu davanın sonucunun beklenmesi adı geçen kişinin beraat etmesi halinde yalan tanıklık suçu için TCY 274/1 maddesinde belirtilen cezasızlık halinin oluşacağı gözetilmeden yazılı biçimde karar verilmesi ...4.CD.24.03.2009.2007/9323-2009/5486)''

Yalan tanıklık suçunda, aleyhine yalan tanıklık yapılan kişinin davaya katılma hakkı bulunmaktadır.

- “…Yalan tanıklık suçunda, aleyhine yalan tanıklık yapılan kişinin davaya katılma hakkı bulunduğu gözetilmeyerek, Anamur Sulh Ceza Mahkemesinin 2007/119 E. sayılı dosyasında sanık müdafii olarak yer alan ve suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen Av. …’ın davaya katılan olarak kabulüne karar verilmesi…” Y. 16. Ceza Dairesi 2016/2353 E. , 2017/321 K.

- Yalan tanıklık suçuna azmettirmek veya yardım etmek mümkündür.

İftira ve yalan tanıklık suçlarında maddi zararın söz konusu olamayacağı, HAGB de ise manevi zararın göz önünde bulundurulamayacağı gözetilmeden ....9.CD.12.2.2013,2012/10684,2013/2004) Yüksek mahkemenin bu ve benzeri tutarsız kararlarının hukuka uygun olmadığı kanaatindeyiz. Zira yalan beyan veya iftira nedeniyle kişi tutuklanarak cezaevine girmiş, göz altına alınmış ve hürriyeti kısıtlanmış olabilir. Bu halde işinden ve maddi gelirinden mahrum kaldığı için maddi zarara uğrayacağı kuşkusuzdur. Esas olan meydana gelen ve beyan edilen zarar ile yalan beyan sonucu ortaya çıkan netice arasındaki illiyet bağının ortaya konulmasıdır.

Yalancı tanıklık suçunda yargılama görevi, asliye ceza mahkemesi tarafından yerine getirilir.

5271 sayılı CMK ve 6100 sayılı HMK’da tanığın gerçeğe uygun beyanda bulunmasını sağlamaya yönelik düzenlemelere yer verilmiştir. Bunlardan en önemlisi, tanığın; gerçeği açıklama, doğru beyanda bulunma, bildiklerini gizlememe yükümlülüğü altında olmasıdır. Tanık, uyuşmazlığın konusunu teşkil eden somut vakıa hakkında duyu organları vasıtası ile edindiği bilgileri gizlemeden, doğru şekilde beyan etmekle yükümlüdür.

Yasa'da yalan tanıklık suçu adliyeye karşı işlenen suçlar arasında düzenlenmiştir.

Yasa maddesi ''Tanığın Dinlenilmesi'ni belirtmiş ve tanığın dinlenilme usulleri CMK da ve diğer mevzuat hükümlerinde açıklanmıştır. Bu nedenle yetkili kimseler önünde fiilen dinlenilmeksizin salt dilekçe vermek suretiyle yalan tanıklık suçu oluşamaz.

Tanık beyanının bir delil türü olması itibarı ile tanığın gerçeğe aykırı beyanı, uyuşmazlık hakkında karar vermeye yetkili mercileri yanlış yola sevk ederek sübut ve bunun neticesinde hukuki mesele hakkında hatalı kararlar vermelerine neden olabilir. Bu durumda adaletin tecellisinden söz edilemeyeceği için, toplumda adalet mekanizmasının işleyişine duyulan güven sarsılacaktır. Buna göre, yalan tanıklık suçu ile korunan hukuki menfaat maddi gerçeğe ulaşılması suretiyle adaletin tecelli etmesindeki toplumsal menfaat ve adalet mekanizmasının işleyişine duyulan güvendir. Yalan tanıklık suçuna ilişkin norm ile, aynı zamanda bireyin adil yargılanma hakkı korunmaktadır. Maddi vakıanın gerçeğe uygun olarak tespiti, bireyin adil yargılanma hakkı kapsamındadır. Delillerin toplanmasına yönelik tüm tedbirler, maddi gerçeğe varılmasına ve bu bağlamda bireyin adil yargılanmasına yöneliktir. Tanıklığın kamusal görev niteliği taşıması ve buna bağlı olarak tanığın hazır bulunma, beyanda bulunma ve gerçeği söyleme yükümlülüğü altında olması ve bu yükümlülüklerin ihlalinin yaptırıma bağlanması, bu kapsamda yalan tanıklığın suç olarak tanımlanması; adaletin tecellisindeki hem bireysel, hem de toplumsal menfaatlerin korunmasına yöneliktir. Tanık, uyuşmazlığın konusunu teşkil eden olay hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunmakla maddi gerçeğe ulaşılmasını engellemektedir. Bu suçun konusu, maddi gerçeğin kendisidir.

Suçun fiil unsuru TCK’nın 272. maddesinde “gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapmak” şeklinde belirtilmiştir. Gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapmak; gerçeğin tümüyle veya kısmen olduğundan başka türlü anlatılması, tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilginin kısmen veya tamamen gizlenmesi, gerçeğin inkar edilmesi, gerçeğin ilave bir takım unsurlar eklenerek anlatılması şeklinde olabilir. Yalan tanıklığın ne şekilde yapıldığının bir önemi yoktur; ispat üzerinde etkisi olan bir olgunun gerçeğe aykırı şekilde anlatılması yeterlidir. Dolayısıyla, yalan tanıklık suçu serbest hareketli suçtur. Ayrıca, suçun yasal tanımında netice unsuruna yer verilmemesi, fiilin icrası ile birlikte tamamlanması nedeniyle, bu suç sırf hareket suçudur. Yalan tanıklık, soyut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Bir zararın gerçekleşmesi ya da somut bir tehlikenin ortaya çıkması aranmadığı gibi; gerçeğe aykırı açıklamada bulunan tanığın beyanının hükme veya karara esas alınması, delil olarak değerlendirilmesi gerekli değildir. Örneğin hakim, tanığın beyanını güvenilir bulmadığı için delil olarak değerlendirmeyebilir ve hükme esas almayabilir. Bu durumda da, gerçeğe aykırı beyanda bulunmakla yalan tanıklık suçu oluşmakta; fiilin icrası ile adaletin tecellisinin tehlikeye girdiği kabul edilmektedir. (Ünver, s. 181.-Kudlich, Henn, in: BeckK-StGB, 29. Aufl age, C. H. Beck Verlag, München, 2015, § 153 kn. 3-Hettinger / Bender, JuS 2015/7, s. 578; Artuk, Mehmet Emin / Gökcen, Ahmet / Yenidünya, Ahmet Caner, Türk Ceza Kanunu Şerhi, C. 5, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2014, s. 7827; Yaşar / Gökcan / Artuç, C. 6, s. 8189.)  Ancak tanığın beyanının soruşturma sonucunda verilecek karar veya yargılama sonucunda verilecek hükme etkili olabilme imkânı yok ise (Elverişlilik) yalan tanıklık suçu oluşmaz. Bu bağlamda hangi beyanların yalan tanıklık suçunu oluşturabilecek nitelikte olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Tanıklık konusu olayla ilgisi olmayan veya üzerinde uyuşmazlık bulunmayan ya da herkes tarafından doğru olmadığı kolaylıkla anlaşılabilen hususlara ilişkin yapılan gerçeğe aykırı açıklamalar, yalan tanıklık suçuna vücut vermez. Dava ile hiçbir ilgisi olmayan vakıalara ilişkin yapılan açıklamalar, adli faaliyetin seyrine herhangi bir etki etmez. Zira bu beyanlar, yargılama sonucunda kurulacak hükme doğal olarak, tesir etme olanağına sahip değildir. (Yargıtay 4. CD, 7311/8314, T. 22.12.1992. İlgili karar için bkz. Malkoç, İsmail/ Güler, Mahmut; (Uygulamada) Türk Ceza Kanunu Özel Hükümler -II-, Adil Yayınevi, Ankara 1996, s. 2300.-Yargıtay 4. CD, E. 2010/17053, K. 2012/11506, T. 15.05.2012,-Soyaslan, Özel Hükümler, s. 727.) Beyanın olayla ilgili olması ve objektif olarak hükme etki edebilme olasılığı irdelenmelidir. Bunun dışında beyanın güvenilirlik yönünden hükme esas alınıp alınmaması suçun oluşumu için önemli değildir. Tanığın, gerçeğe aykırı beyanlarının soruşturma veya kovuşturmanın sıhhatini etkileyebilecek nitelikte olup olmadığına bakılmalıdır. Bir zararın meydana gelmesi veya tehlikenin ağırlığı suçun oluşumu için değil; nitelikli halleri için öngörülmüştür.(Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.XX, Y.16 Neslihan Göktürk)

Yalan tanıklık suçu, tanığın görevsiz mahkeme huzurunda dinlenmesi sırasında da işlenebilir. CMK’ya göre; görevsiz mahkemenin yaptığı işlemler bütünüyle geçersiz değildir ve bu durumda da tanık beyanının muhakemeyi etkileme imkânı vardır. Bu sebeple tanık gerçeğe aykırı beyanda bulunduktan sonra, mahkemenin görevsizlik kararı üzerine davaya başka bir mahkemede bakılmaya başlanması halinde de yalan tanıklık suçu oluşur. (Malkoç, s. 2483.-Yargıtay 4. CD, E. 2009/11087, K. 2011/8095, T. 13.06.2011)

Tanık, sadece uyuşmazlığın konusunu teşkil eden olayla ilgili olarak gerçeğe uygun beyanda bulunmakla yükümlüdür. Medeni muhakemede ise bunun sınırını tanık beyanı ile ispat edilmek istenen husus belirler. Tanığın, uyuşmazlığın konusunu oluşturan olay dışında kalan gerçeğe aykırı açıklamaları bu suça sebebiyet vermez. Örneğin tanık, kimliği hakkında yalan beyanda bulunuyor ise, bu suç değil; TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belge düzenlenmesinde yalan beyan suçu oluşur. Ayrıca, gerçeğe aykırı beyan ancak ispat edilmek istenen husus bakımından önemli ise bu suç oluşur. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında etkisi bulunmayan olgular hakkındaki gerçeğe aykırı beyan bu suça vücut vermez. Çünkü bu durumda, fiil, adaletin tecelli etmesini menfi şekilde etkileyecek bir tehlikelilik arz etmediği için, suç ile korunan hukuki menfaati ihlal etmeye elverişli değildir. (Artuk / Gökcen / Yenidünya, TCK Şerhi, C. 5, s. 7829; Özbek ve diğerleri, Özel Hükümler, s. 1097; Tezcan / Erdem / Önok, Özel Hükümler, s. 1011; Soyaslan, Özel Hükümler, s. 709; Feyzioğlu, s. 243; Yaşar / Gökcan /Artuç, C. 6, s. 8187; İçer, Zafer, “Yalan Tanıklık Suçu (TCK. M. 272)”, MÜHF-HAD, C. 18, 2012/1, s. 191.-Yargıtay 4. CD, 15.5.2012, E. 2010/17053, K. 2012/11506)

Tanığın vakıa hakkındaki kendi değerlendirmeleri, yorumları veya çıkarımları esas itibarı ile tanık ifadesinin içeriğine dahil değildir. Tanık, olay hakkında bildiklerini gerçeğe uygun olarak beyan etmekle beraber; kendi analizlerini, yorumlarını, değerlendirmelerini, kanaatini, hissettiklerini gerçeğe aykırı olarak beyan eder yahut tamamen veya kısmen gizlerse tipik bir fiilden söz edilemeyeceği için yalan tanıklık suçu oluşmaz. (Ünver, s. 182; Yargıtay 9. CD, 17.9.2014, E. 2014/31, K. 2014/9187)

Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgisini tam olarak açıklamakla yükümlüdür. Ancak, bu, yukarıda belirtildiği üzere maddi gerçeğin ortaya çıkmasında etkisi bulunan vakıalarla sınırlıdır. Tanığın ifadesinin münhasıran soru-cevap tarzında alınması halinde, tanığın sadece sorulan hususlara cevap vermesi istenmiş olup da açıklamadığı bilgi sorulmamış ya da öğrenilmek istenmemiş ise gerçeğin gizlenmesi tipiklik arz etmez. Zira, tanığa bildiklerini tam olarak açıklama olanağı verilmiş değildir ve böyle bir durumda gerçeğin gizlendiğinden söz edilemez. (Yargıtay CGK, 1.4.2014, E. 2013/4-498, K. 2014/154-Ünver, s. 188.-; Soyaslan, Özel Hükümler, s. 710.-Artuk / Gökcen / Yenidünya, TCK Şerhi, C. 5, s. 7830) İspat üzerinde etkili olan bir hususa ilişkin olarak, tanık bunu kendisince önemsiz sayarak ya da unutarak açıklamada bulunmamış olabilir. Bu durumda, failin kasten hareket ettiği söylenemez.

Tanıklıktan çekinme yetkisi olmadığı halde, kişinin tanıklık yapmaktan kaçınması, bir başka ifade ile uyuşmazlığın konusunu teşkil eden maddi vakıa hakkında hiç konuşmaması ve sorulan soruların hiçbirine cevap vermemesi halinde yalan tanıklık suçu oluşmaz. Zira, bu durumda ifadenin varlığından söz edilemez. Bu, CMK’nın 60. maddesine göre disiplin yaptırımını gerektiren bir davranıştır. Tanık uyuşmazlığın konusunu teşkil eden maddi vakıa hakkındaki bilgisini tanıklıktan çekinme yetkisi bulunmadığı halde açık bir biçimde kısmen açıklamakla yetiniyor ve başka bilgi vermeyeceğini söylüyor yahut sorulan soruların bir kısmına cevap vermekten kaçınıyor ve bu hususlara ilişkin açıklama yapmayacağını belirtiyor ise yalan tanıklık suçu oluşmaz. Tanıklıktan çekinme yetkisine sahip olan kişinin bu yetkisini kullanması ise, gerçeğin gizlenmesi şeklinde yorumlanamaz. Çekinme yetkisine sahip olup da bu yetkisini kullanmayan tanık gerçeğe aykırı beyanda bulunuyor ise yalan tanıklık suçu oluşur ve 273/1-b hükmü uygulanmaz.

Suçun oluşması için, tanıklığın, tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde yapılması şarttır.  Merciin tanık dinleme yetkisi yoksa yalan tanıklık suçu oluşmaz. TCK’nın 272. maddesinin 1. fıkrasında “hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan soruşturma kapsamında” ifadesi kullanılmaktadır. Düzenlemedeki “soruşturma” ifadesi sadece ceza muhakemesinin bir evresi olan soruşturma ile sınırlı şekilde anlaşılmamalıdır. “Hukuka aykırı fiil” ifadesinden de anlaşılacağı üzere, soruşturmanın suç dolayısıyla yapılması şart olmayıp, hukuka aykırı bir fiil dolayısıyla yapılıyor olması yeterlidir. Dolayısıyla, ceza soruşturması ve/veya kovuşturması, medeni muhakeme, idari soruşturma, disiplin soruşturması sırasında tanık sıfatı ile dinlenen kişi bu suçu işleyebilir. (Özbek ve diğerleri, Özel Hükümler, s. 1098; Yaşar / Gökcan / Artuç, C. 6, s. 8184.-Yargıtay 9. CD, 6.3.2014, E. 2014/170, K. 2014/2503)(Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.XX, Y.16 Neslihan Göktürk)

Ceza soruşturmasında sulh ceza hakimi ve Cumhuriyet savcısı, ceza kovuşturmasında mahkeme, istinabe olunan mahkeme, naip hakim tanık dinleme yetkisine sahiptir. Ceza soruşturması sırasında kolluğun tanık dinlemeye yetkisi yoktur. Kolluğun araştırma faaliyetleri kapsamında ifadelerine başvurulması gerekli olan kişileri çağırma ve lüzumlu olan şeyleri sorma yetkisi bulunmaktadır (PVSK m. 15/1). Fakat kolluğun gelmeyen tanıkları zorla getirme ve yemin verme yetkisi yoktur. Kolluk, olayla ilgili bilgisi bulunan kişilere “ifade sahibi” sıfatıyla başvurur ve sorduğu sorulara ilişkin cevapları tutanağa geçirir; ancak bu işlem sırasında tanığın dinlenmesine ilişkin hükümler uygulanmaz. Bu nedenle, söz konusu işlem teknik anlamda “tanık dinleme” olarak nitelendirilemez; kendine özgü yapısı olan bir araştırma ve bilgi toplama faaliyetidir. (Yargıtay 8. CD, 9.3.2015, E. 2014/33358, K. 2015/13307; Yargıtay 9. CD, 19.2.2014, E. 2014/186, K. 2014/1891; Yargıtay 9. CD, 24.9.2014, E. 2014/4234, K. 2014/9521; Yargıtay 9. CD, 18.3.2014, E. 2014/799, K. 2014/3092; Yargıtay 9. CD, 16.9.2014, E. 2013/12880, K. 2014/9146; Yargıtay 14. CD, 8.12.2014, E. 2013/4154, K. 2014/13852; Yargıtay 4. CD, 3.10.2012, E. 2011/9302, K. 2012/19328; Yargıtay 4. CD, 26.9.2012, E. 2011/8448, K. 2012/18513; Yargıtay 9. CD, 27.12.2012, E. 2012/6920, K. 2012/16000; Yargıtay 4. CD, 24.6.2009, E. 2009/16212, K. 2009/12656.)

4483 sayılı Kanun’a göre yapılan soruşturmada, Meclis soruşturmasında (Anayasa m. 100), Tahkimde hakemlerin tanık dinleme yetkisi bulunmaktadır. Noterler ise, yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul olmadıkları gibi; hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturmadan da söz edilemeyeceği için yalan tanıklık suçunun oluşması mümkün değildir. Uluslararası adli yardımlaşma çerçevesinde, Türkiye’de tanık dinlendiği ve tanığın gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu durumda da yalan tanıklık suçu oluşur.

Tanığa dinlenmeden önce gerçeği söylemesinin önemi, gerçeğe aykırı beyanda bulunması halinde yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı hatırlatılmalıdır (CMK m. 53). Bu hususun hatırlatılmaması, yalan tanıklık suçunun oluşmasına engel değildir. Çünkü, tanığın gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu bilerek hareket ettiği bir durumda, bu hatırlatmanın yapılmamış olması kastını ortadan kaldırmaz. (Artuk / Gökcen / Yenidünya, TCK Şerhi, C. 5, s. 7831; Özbek ve diğerleri, Özel Hükümler, s. 1100; Feyzioğlu, s. 239; Yaşar / Gökcan / Artuç, C. 6, s. 8187.) Tanık; yükümlülükleri ve hakları konusunda bilgilendirilmemiş olsa dahi, mahkeme veya yetkili merci huzurunda gerçeği söyleme yükümlülüğü altındadır. Bu bağlamda, tanıklıktan çekinme yetkisi bulunan tanığa bu yetkisinin hatırlatılmaması, yalan tanıklık suçunun oluşmasını önlemez.(Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.XX, Y.16 Neslihan Göktürk)

Tanığın yemin edip etmemesinin suçun oluşumu üzerinde bir etkisi yoktur. Tanık yemin etmese de, doğruyu söylemekle yükümlüdür; yemin verdirilmemesi doğruyu söyleme yükümlülüğünü bertaraf etmez. Şayet tanık yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde dinleniyor ise, suçun nitelikli hali (TCK m. 272/2) oluşur.

Suçtan zarar gören ve mağdur tanık değildir. CMK’nın 236/1 hükmünde yer alan “Mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin hükümler uygulanır” şeklindeki düzenleme, münhasıran mağdurun dinlenmesinde tanığın dinlenmesine ilişkin usul hükümlerine atıfta bulunmakta olup; mağdurun “tanık” sıfatıyla dinleneceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Şüpheli veya sanık, kendisi hakkında başlatılan soruşturma ve kovuşturmada tanık olarak dinlenemez; bu nedenle yalan tanıklık suçunun faili olamaz. (Artuk / Gökcen / Yenidünya, TCK Şerhi, C. 5, s. 7833-Centel / Zafer, s. 245; Şahin / Göktürk, C. 2, s. 34-Tezcan / Erdem / Önok, Özel Hükümler, s. 1010; Artuk / Gökcen /Yenidünya, TCK Şerhi, C. 5, s. 7833; İçer, s. 203) Şüpheli sıfatı ile soruşturma evresinde ifadesi alınan kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi, ancak daha sonra bu kişinin tanık sıfatı ile duruşmada dinlenmesi durumunda, şüpheli sıfatıyla verdiği ifadede gerçeğe aykırı beyanda bulunmuş olması dolayısıyla yalan tanıklık suçu oluşmaz. İştirak halinde işlenen suçlarda suç ortağının diğer suç ortağına ilişkin muhakemede dinlenmesinde, tanıklığa ilişkin hükümler uygulanacak ise de, bu kişi uyuşmazlığın tarafı olması nedeni ile tanık değildir ve yalan tanıklık suçunun faili olamaz. Benzer şekilde, hukuk davalarında davacı ve davalı sıfatını taşıyan kişi tanık olarak dinlenemez. Bu kişiler, yalnızca yalan yere yemin suçunun (TCK m. 275) faili olabilirler. (Yargıtay 11. CD, 20.2.2014, E. 2014/11, K. 2014/2951)

4483 sayılı Kanuna göre ön soruşturma ile görevlendirilenler, hukuka aykırı bir fiil nedeni ile idari soruşturma veya disiplin soruşturması ile görevlendirilenler, tahkim hükümleri gereği hakemler tanığa yemin verme yetkisine sahip değildir. Bu nedenle bu merciler önünde gerçeğe aykırı beyanda bulunan tanık hakkında 1. fıkra hükmü uygulanacaktır.

Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında gözaltına alma ya da tutuklama kararının verilmesi yeterli olmayıp, kararın uygulanmaya başlanmış olması gerekmektedir.

TCK m. 272/6-7: Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkumiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına hükmolunacaktır (TCK m. 272/6)117, . Mahkumiyet kararının kesinleşmesi gerekmektedir. Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkum olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, bu ceza yarısı kadar artırılacaktır (TCK m. 272/7)119. Bu hükmün uygulanabilmesi için, mahkumiyet kararı ile yalan tanıklık arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. (Artuk / Gökcen / Yenidünya, TCK Şerhi, C. 5, s. 7835; Yaşar / Gökcan / Artuç, C. 6, s.8194.)

Yalan tanıklık suçu sadece kasten işlenebilir, failin hangi amaç ya da saikle hareket ettiği önem taşımaz; fiilin taksirle işlenen şekli ise suç olarak tanımlanmamıştır. Failin, tanık sıfatı ile ifade verdiğini;  açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını, gerçeği gizlediğini bilmesi yeterlidir. Fiilin gerçeğin gizlenmesi suretiyle ihmali bir davranışla icra edilmesi durumunda, tanık gerçeği gizlediğinin ve gizlediği hususların maddi vakıanın ispatı ile doğrudan bağlantılı olduğunu bilmelidir. Suçun olası kastla işlenmesi de mümkündür. (Yaşar / Gökcan / Artuç, C. 6, s. 8194; Artuk / Gökcen / Yenidünya, TCK Şerhi, C. 5, s. 7836; Özbek ve diğerleri, Özel Hükümler, s. 1105; Tezcan /Erdem / Önok, Özel Hükümler, s. 1012)

Etkin pişmanlık için, failin yalan söylediğini itiraf etmesi yeterli değildir; bunun yanında gerçeği söylemesi gerekmektedir. Yalan tanıklık suçunun işlenmesine azmettiren  ya da yardımda bulunan sıfatıyla iştirak edenler de etkin pişmanlığa ilişkin hükümden yararlanabilirler. (Yargıtay 4. CD, 6.12.2011, E. 2009/20331, K. 2011/23236; Yargıtay 4. CD, 21.3.2011, E. 2009/2368, K. 2011/3505-Yargıtay 9. CD, 16.9.2014, E. 2013/16608, K. 2014/9155)

Sadece çelişkinin varlığı, suçun oluştuğunun kabulü için yeterli değildir; tanığın yalan söylediğinin, özellikle de kasten hareket ettiğinin ispatlanması gerekir. Ayrıca, tanığın beyanının gerekçeli kararda yer alan mahkemenin kabulünden farklı olması da, her zaman tanığın beyanının gerçeğe aykırı olduğunu göstermez. (Yargıtay 4. CD, 2.10.2012, 2011/21151, K. 2012/19087-Yargıtay 4. CD, 6.6.2012, E. 2012/12060, K. 2012/13844; Yargıtay 4. CD, 4.6.2012, E. 2010/21542, K. 2012/13275; Yargıtay 4. CD, 25.9.2012, E. 2012/3633, K. 2012/18583; Yargıtay 4. CD, 3.4.2012, E. 2010/8984, K. 2012/7779; Yargıtay 4. CD, 20.2.2012, E. 2011/8715, K. 2012/3305; Yargıtay 4. CD, 26.12.2011, E. 2011/20448, K. 2011/25165; Yargıtay 4. CD, 13.6.2011, E. 2009/11087, K. 2011/8095; Yargıtay 4. CD, 19.6.2007, E. 2007/4942, K. 2007/5803; Yargıtay 4. CD, 3.10.2007, E. 2006/3657, K. 2007/7651; Yargıtay 4. CD, 22.6.2010, E. 2008/14213, K. 2010/12227) Tanık beyanlarının aksi yönünde verilmiş olan bir mahkeme kararının bulunması halinde bile, tanığın kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu ispatlanmış olmaz. Bu halde; yalan tanıklık fiili dolayısıyla açılan kamu davasını görmekte olan mahkeme, yapacağı yargılama sonucunda edindiği vicdani kanaatine göre suçun oluşup oluşmadığını ve özellikle manevi unsurun bulunup bulunmadığını takdir edecektir. (Yargıtay 4. CD, 8513/8526, T. 5.12.2000. Karar için bkz. Meran, Türk Ceza Kanunu, s. 1326.-Askeri Yargıtay 1’inci Daire Kararı, E. 2006/362, K. 2006/417, T. 15.3.2006, AYD, Sayı: 20, Yıl: 2007, s. 568.)

Yalan tanıklık suçu dolayısıyla açılan davada, yargılamayı yapan mahkemenin tanığın dinlendiği uyuşmazlığa ilişkin muhakeme dosyasının aslı veya onaylı örneğini incelemesi gerekir. (Yargıtay 4. CD, 27.11.2006, E. 2005/10185, K. 2006/16800; Yargıtay 4. CD, 29.11.2006, E. 2005/10566, K. 2006/17048; Yargıtay 4. CD, 4.11.2008, E. 2008/9661, K. 2008/20918; Yargıtay 8. CD, 13.10.2009, E. 2007/12487, K. 2009/12606)

Kural olarak tanığın dinlendiği uyuşmazlığa ilişkin muhakemeyi yürüten merciin, yalan tanıklık suçundan dolayı yapılan yargılamanın sonucunu beklemesine gerek yoktur. Ancak gerekli görülmesi durumunda bekletici sorun yapılabilir. Yalan tanıklığın vuku bulduğu dosyanın bekletici sorun yapılması, İstinaf ve Yargıtay süreçlerini de kapsamaktadır.'' Yalan tanıklık suçuna konu Ünye Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/67 dosyasının aslı ya da onaylı örneğinin getirtilip yargıtay denetimine olanak sağlayacak biçimde dosya içerisine konulması, sonucunun beklenmesi ve tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik kovuşturma ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması...4.CD.9.10.2012,2010/27496-2012/20070)''-'' Yalan tanıklık suçuna konu Çat Sulh Ceza Mahkemesinde görülen 2006/79 sayılı davanın sonuçlanmasının beklenmesi gerektiğinin gözetilmemesi ayrıca sanığın soruşturma aşamasındaki 12.01.2007 tarihli beyanında gerçeğe döndüğünün anlaşılması karşısında TCY nın 274.maddesinin uygulanması gerekip gerekmediğinin düşünülmemesi, kanuna aykırıdır...4.CD.25.04.2012,2010/13176-2012/9922)''

TCK nın 273/2 maddesi gereğince özel hukuk uyuşmazlığı kapsamında bulunan ondokuzmayıs asliye hukuk mahkemesinde görülen rücu davasında tanık olarak dinlenen sanığın, TCK nın 273/2. maddesindeki şahsi cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebeplerden yararlanmasının hukuken mümkün olmaması karşısında bu husustaki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir. 4.CD.18.09.,2012 ,2010/28986-2012/17297.

YARGITAY İÇTİHATLARI :

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2022/286

Karar

: 2022/6903

Tarih

: 11.05.2022

Yalan tanıklık suçunda failin, tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde tanık sıfatıyla dinlenen bir kimse olması ve gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunması gerekir.

Sanık ...’in 19.09.2011 tarihli kollukta alınan beyanında yalan tanıklık yaptığı iddiası ile dava açılmış ise de; CMK.nın 43. maddesinin 5. fıkrası hükmü karşısında tanık dinleme yetkisi bulunmayan kolluk tarafından düzenlenen bilgi alma tutanağındaki beyanlar nedeniyle yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı gözetilmeden, oluşmayan suç nedeniyle sanığın beraati yerine yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2020/11316

Karar

: 2021/4630

Tarih

: 25.03.2021

Yalan tanıklık suçunda failin, tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde tanık sıfatıyla dinlenen bir kimse olması ve gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunması gerekir.

Sanık ...’in 07.02.2010 tarihli kollukta alınan beyanında ... ve ...’un kendisine uyuşturucu madde temin ettikleri şeklinde beyanda bulunduğu ve bu iddialar nedeniyle açılan davada bu beyanından dönerek uyuşturucu maddeyi başka bir kimseden satın aldığını belirttiği, Ağır Ceza Mahkemesince yapılan araştırmada dosya sanıkları olan...ve ...‘un getirtilen HTS kayıtlarına göre olay tarihinde Salihli ilçesinde ve Razlı mahallesinde olmadıklarının saptandığı ve haklarında delil yetersizliği nedeniyle bearaat kararı verildiği anlaşılması karşısında; mahkemedeki beyanın yalan olduğuna ilişkin bir kanıt bulunmaması ve CMK.nın 43. maddesinin 5. fıkrası uyarınca tanık dinleme yetkisi bulunmayan kolluk tarafından düzenlenen bilgi alma tutanağındaki beyanlar nedeniyle yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı gözetilmeden, sanığın beraaati yerine yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2019/15871

Karar

: 2021/2129

Tarih

: 11.02.2021

Yalan tanıklık suçunun oluşabilmesi için failin gerçeğe aykırı açıklamalarının tanık olarak görevlendirildiği konu ve olayla ilgili olması gerekmekte olup, tanıklığın konusu dışındaki açıklamalardaki gerçeğe aykırılık atılı suçu oluşturmayacaktır.

Sanığın yalan tanıklık yaptığı iddia edilen hırsızlık eyleminin suç tarihinin 14/09/2013 olduğunu, sanığın ise bijon anahtarını Ramazan ayı içerisinde götürdüğünü beyan ettiği, Ramazan ayının suç tarihinden 2-3 ay önce Temmuz ayına denk geldiği anlaşılmakla sanığın tanıklığının hırsızlık olayının tarihine ilişkin olmadığı anlaşılmakla unsurları oluşmayan suçtan beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi,

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2020/3081

Karar

: 2020/17145

Tarih

: 19.10.2020

Sanık ...'un Bergama Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2006/794 soruşturma numaralı dosyasında 30.03.2006 tarihinde Cumhuriyet Savcısı huzurunda tanık sıfatıyla ifadesinin alındığı ve katılan hakkında yalan ifade verdiği göz önüne alınarak sanık hakkında yalan tanıklık suçundan hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde iftira suçundan hüküm kurulması,

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2018/1159

Karar

: 2020/16366

Tarih

: 30.09.2020

Yalan tanıklık suçunda failin, tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde tanık sıfatıyla dinlenen bir kimse olması ve gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunması gerekir.

Sanığın, yemin ettirmek suretiyle tanık dinleme yetkisi bulunmayan kolluk tarafından düzenlenen şüpheli ifade alma tutanağındaki anlatımı ile Cumhuriyet Savcılığı'nca alınan beyanı arasındaki çelişkinin yalan tanıklık suçu için kesin kanıt niteliğinde olmadığı, CMK'nın 45. maddesi ve devamı maddelerinde belirtilen hak ve sorumlulukları hatırlatılmadan savunma kapsamında alınan sözlerinin yalan tanıklık mahiyetinde olmadığı anlaşılmakla beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2018/9890

Karar

: 2020/16256

Tarih

: 29.09.2020

Sanıkların soruşturma safhasındaki ifadelerini yeminsiz ve şüpheli sıfatıyla verdikleri, bu nedenle yalan tanıklık suçunun konusu olamayacağı, Of Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/46 esas sayılı dosyasında ise sanıkların beyanları doğrultusunda ... ...'ın beraatine karar verildiği gözetildiğinde, iki ifade arasında farklılık oluşmasının tek başına yalan tanıklık için yeterli olamayacağı, açıkça maddi gerçeğe aykırı tanıklık yapıldığının başkaca kesin bilgi ve bulgularla saptanamaması karşısında, sanıkların üzerlerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığından beraatleri yerine, yazılı şekilde mahkumiyetlerine kararı verilmesi,

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2020/4039

Karar

: 2022/7631

Tarih

: 24.05.2022

Yalan tanıklık suçunda failin, tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde tanık sıfatıyla dinlenen bir kimse olması ve gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunması gerekir.

Sanığın 17.07.2014 tarihli kollukta düzenlenen teşhis tutanağında ve alınan beyanında ... ve...’den daha önce ve üzerinde ele geçen uyuşturucu maddeyi aldığı şeklinde beyanda bulunduğu ve bu iddialar nedeniyle açılan davada bu beyanından dönerek daha önce suça sürüklenen çocuklardan uyuşturucu madde satın aldığını ancak olay tarihinde ele geçen uyuşturucu maddeyi başka birinden satın aldığını belirttiği, Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan ... ve ... ’in mahkumiyetlerine kararı verildiği anlaşılmakla; mahkemedeki beyanın yalan olduğuna ilişkin bir kanıt bulunmaması ve CMK.nın 43. maddesinin 5. fıkrası uyarınca tanık dinleme yetkisi bulunmayan kolluk tarafından düzenlenen bilgi alma tutanağındaki beyanlar nedeniyle yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı gözetilmeden, sanığın beraaati yerine yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2020/10929

Karar

: 2021/18012

Tarih

: 23.09.2021

Sanığın Bozdoğan Asliye Hukuk Mahkemesinde verdiği ifadede, dava konusu taşınmazın satışına ve davalının köydeki durumlarına ilişkin bildiği, duyduğu kadarıyla genel beyanlarda bulunduğu, ...’in evlilik tarihine ve yurt dışı giriş çıkışlarına ilişkin kesin bir ifadelerinin olmadığı hususları gözetildiğinde atılı yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

T.C.
YARGITAY
ONBEŞİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2017/28736

Karar

: 2020/9128

Tarih

: 24.09.2020

Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 08/01/2008 tarihli iddianamesi ile, sanıklar ... ile ... hakkında “Resmi belgede sahtecilik” ve “Yalan Tanıklık” suçlarından kamu davası açıldığı, mahkemece sanıkların eylemi kül halinde kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli resmi belgede sahtecilik suçu olarak sabit görülmüş ise de, dosya kapsamında sanıkların Gaziantep 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nde diğer sanık ... ...nın “Tapu kayıt tashihi davasında” tanık olarak görev yaptıkları, dosyada alınan beyanlarında davaya konu taşınmazları bildikleri ancak malinin baba ismini tam olarak bilmedikleri yönünde beyanda bulundukları, söz konusu tanık anlatımlarının tek başına mahkeme hakimini bağlamadığı gibi taşınmazın gerçek malikini araştırma yükümlülüğünü de ortadan kaldırmadığı, bu nedenle eylemde resmi belgede sahtecilik suçunun unsurlarının bulunmadığı, oluşan eylemin sübut bulduğunda kül halinde “yalan tanıklık” suçunu oluşturduğu, ancak sanıkların eylemine uyan yalan tanıklık suçunun gerektirdiği cezanın miktar ve nevi itibariyle, TCK'nın 272/2, 66/1-e ve 67/4 maddelerine göre hesaplanan 12 yıllık dava zamanaşımı süresinin, suç tarihleri ile inceleme tarihi arasında gerçekleştiği anlaşıldığından,

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2019/17249

Karar

: 2019/15669

Tarih

: 24.12.2019

İcra Müdürlüğü görevlilerince haciz işlemi yapıldığı sırada alınan beyanında yalan tanıklık yaptığı iddia ve kabul edilmiş ise de; CMK'nın 43/5 mad. karşısında tanık dinleme yetkisi bulunmayan icra müdürlüğü görevlileri tarafından düzenlenen haciz tutanağındaki beyan nedeniyle yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı gözetilmeden, sanığın beraati mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır.

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU

Esas

: 2015/45

Karar

: 2018/224

Tarih

: 22.05.2018

Uyuşmazlık; sanığın eyleminin suç uydurma suçunu mu, yoksa resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir. Tanığın cep telefonunun çalındığını kendisine anlatması üzerine sanığın, suça konu telefonu kendisininmiş gibi müracaatta bulunup olayın mağduru olduğunu belirtmesi, suçun işlenme şekli, yeri ile zamanı gibi hususlarda olayı, özünü değiştirecek nitelikte farklı anlatması karşısında, işlenmediğini bildiği yeni ve farklı bir suçu işlenmiş gibi ihbar ettiği, gerçeğe aykırı olarak yaptığı eklemeler nedeniyle başka soruşturma işlemlerinin yapıldığı, böylece adli makamların gereksiz yere işgal edildiği ve yanlış yollara yönlendirildiği anlaşıldığından eyleminin suç uydurma suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir. Öte yandan, sanığın gerçeğe aykırı beyanı üzerine 16.09.2010 ve 19.10.2010 tarihli ifade tutanaklarının tanzim edilmiş olması nedeniyle suç uydurma suçunun yanı sıra resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluştuğundan söz etmek mümkün ise de TCK’nın 206. maddesinde genel olarak her türlü yalan beyanın, aynı Kanun’un 271. maddesinde ise daha özel biçimde bir suçun işlendiği konusundaki yalan beyanın yaptırım altına alındığı nazara alındığında; TCK’nın 271. maddesinin, aynı Kanun’un 206. maddesindeki düzenlemeye göre ’’özel norm’’niteliğinde olup ’’özel normun önceliği’’ ilkesi uyarınca sadece TCK’nın 271. maddesinin uygulanmasının gerektiği kabul edilmelidir.

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU

Esas

: 2015/187

Karar

: 2018/206

Tarih

: 08.05.2018

Etkin pişmanlığa ilişkin TCK’nın 274. maddesinin uygulanabilmesi için aleyhe yalan tanıklık yapılması nedeniyle doğabilecek zararların önlenmesine veya doğan zararların azaltılmasına yönelik gerçeğin söylenmesi zorunlu olduğundan söz konusu maddenin yalnızca aleyhe yalan tanıklık yapan fail hakkında uygulanabileceği kabul edilmelidir.

Tanıklık; bir olayın tanığı olmuş ya da öyle olduğu varsayılan bir kimsenin beş duyusu ile öğrendiği bilgileri tanık dinlemeye yetkili makam önünde anlatmasıdır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkında bildiklerini veya gördüklerini tam olarak açıklamakla yükümlüdür.

Yalan tanıklık suçuyla, yargılamanın doğru olmayan beyanlarla gerçeğe aykırı bir şekilde yönlendirilmesinin önüne geçilerek adaletin tecellisi sağlanmak suretiyle yargılamanın taraflarının haklarının zarar görmesinin engellenmesi amaçlanmaktadır. Yalan tanıklık suçunun maddi unsurunu oluşturan hareket, failin gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması ve yalan söylemesidir. Gerçeğe aykırı tanıklık yapmak, maddi olay hakkında bilerek gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, yalan söylemek, gerçeği inkâr etmek ya da sorulan sorularda bilgisini az veya çok saklamaktır. Yemin suçun unsuru olmamakla birlikte, tanıklığın yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde yapılması, suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâlini oluşturmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 272. maddesinin gerekçesinde de suçun maddi unsuru; "Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır" şeklinde açıklanmıştır.

Yalan tanıklık suçundan bahsedebilmek için failin hem tanıklık yaptığının hem de tanıklığı sırasında söylediklerinin gerçeğe aykırı olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.

Tanığın gerçeğe aykırı her beyanı yalan tanıklık suçunu oluşturmayacaktır. Bu nedenle tanığın doğru sandığı açıklamaların objektif olarak gerçek dışı olması bu suçun oluşması için yeterli değildir. Tanığın bilinçli olarak gerçekten ayrılması gerekmektedir. Bu itibarla tanık, beyanında samimi olduğu ve algıladığı olayı tamamen algılayış biçimi içinde açıkladıysa yalan beyanda bulunmuş sayılmamalıdır. Zira yalan gerçeğin kasten değiştirilmesi olup yanılma ve ihmal ederek veya bilmeyerek söylenen sözlerde, yalan tanıklık suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir

Başka bir anlatımla tanığın beyanları arasında çelişki bulunması tek başına yalan tanıklık suçunun oluştuğunun kabulü için yeterli değildir. Suçun tüm unsurlarının özellikle de gerçeğe aykırı tanıklığın bilinerek ve istenerek yapıldığının şüpheye yer verilmeyecek şekilde ispatlanması gerekmektedir.

T.C.
YARGITAY
ONALTINCI CEZA DAİRESİ

Esas

: 2018/4

Karar

: 2018/1470

Tarih

: 16.04.2018

Kolluğun tanık dinleme yetkisi bulunmamaktadır. Yasal anlamda tanıklıktan kasıt, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, gerekli görüldüğünde hakim, kovuşturma evresinde ise mahkeme tarafından duruşmaya çağrılmak suretiyle, naip veya istinabe yoluyla engel hali bulunmayan kişinin ispat edilmek istenen olayla ilgili bilgi ve görgüsü tespit edilmesidir. Tanığa yemin verme yetkisi olmayan kolluk görevlileri tarafından “ifade sahibi” olarak alınan ifadede yalan tanıklık suçu oluşmayacaktır.

Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir (CMK. 217/1).

Deliller öğretide, beyan delili, belge delili ve belirti delili olarak sınıflandırmaya tabii tutulmuştur.

Kovuşturma aşamasında, sanık sorguya çekildikten sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılmamış olması, delilerin ortaya konulmasına engel olmaz, bu deliller sonradan sanığa bildirilir (CMK. 206/1).

İbraz edilen delil, kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa, istem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa, mahkemece reddedilebilir (CMK. 206/2).

Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez (CMK. 207/1).

Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenilmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir (CMK. 206/3).

Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenilen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adli sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik bilgilerin yer aldığı belgelerin duruşmada okunması zorunludur (CMK. 209/1).

Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez (CMK. 210/1).

Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse, tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır bulunması, hastalık, malullük veya giderilme olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli bir süre içinde olanaklı değilse, ifadesinin önem derecesi itibariyle tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa; bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu belgeler okunabilir (CMK. 211/1).

Suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden veya herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyeceklerinin olup olmadığı, katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur (CMK. 215/1).

Delillerin tartışılmasında söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa veya müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir (CMK.216/1).

Ceza muhakemesi hukuku açısından serbest delil ve vicdani ispat sistemi geçerlidir. Genel bir ifadeyle delillerin elde edilmesi ve değerlendirilmesi serbestliğini ifade eden bu sistem, eylemi yargılayan hakimlerin hukuka uygun şekilde elde edilen her türlü delili kullanarak ispata ulaşmasını, sanığın aleyhine olduğu gibi lehe delilleri de araştırıp değerlendirerek, kuşkudan arınmış bir sonuca ulaşması gerekir. Delil takdirindeki serbesti, keyfilik olarak algılanmamalı, akla, mantığa ve bilimsel kurallara aykırı olarak değerlendirilmemelidir.

Beyan delilleri, sanık ifadesi ve tanık beyanından ibarettir. Beyan delilerinden olan tanıklığın hukuki niteliği Dairemizin 21.04.2016 tarih, 2015/4672 Esas, 2016/2330 sayılı kararında değerlendirilmiştir. Bahse konu kararda;

Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 esas 2013/454 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.

Tanığın açıklamalarının değerlendirilebilmesi için onun kim olduğunun bilinmesi bir zorunluluk teşkil etmektedir. Bu itibarla, tanıkların sanığın ceza görmesinde veya beraat etmesinde herhangi bir yararı ve aralarında bir dayanışma hissi bulunup bulunmadığının tespit edilmesi ve tanıklığın değerlendirilebilmesinin de dikkate alınması gerekir. Nitekim CMK'nın 58/1. maddesinin "...gerekirse tanıklığa ne dereceye kadar güvenilebileceği hakkında hakimi aydınlatacak durumlara, özellikle şüpheli, sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir." hükmü formalite gereği değil, tanığın kim olduğunun henüz beyanına başvurulmadan önce belirlenebilmesi ve yapacağı açıklamaların güvenirliğinin dinleyen makam tarafından test edilmesi amacıyla getirilmiştir.

Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkan sağlamıştır.

Ceza Muhakemesi Kanununa göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK'nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa, tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir (CMK m.48).

CMK'nın 48. maddesinde, temelini Anayasanın 38/5. madde hükmünden alan ve adil yargılanma hakkını güvence altına alan bir düzenlemeye yer verilmiştir.

Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK m. 206/a ve m.217/2) hukuka aykırı delil de hükmü esas alınamaz (YCGK 12.11.2013 2013/1-251, 2013/454).

Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği halde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyişi kanıtların da bulunması halinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın "tanık beyanı" veya "sanık beyanı" olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.

Sanığın kendisinin katılmadığı, suç ortaklarının gerçekleştirdiği diğer suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmesi mümkündür. Bir kişinin aynı suça iştirak etmediği takdirde iki sıfatı (tanık-sanık) birden taşınmasında engel bulunmamaktadır.

Sanığın kendisinin katılmadığı, suç ortaklarının gerçekleştirdiği diğer suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmesi mümkündür. Bir kişinin aynı suça iştirak etmediği takdirde iki sıfatı (tanık-sanık) birden taşınmasında engel bulunmamaktadır.

AİHM de suç ortaklarının tanıklığını kabul etmektedir. Mahkemeye göre ifadenin tanık tarafından değil de kendisi de sanık olan biri tarafından verilmiş olmasının hiçbir önemi bulunmamaktadır. Bu ifade elle tutulur derecede mahkumiyetin temeli olabilecek nitelikte ise, sözcüğün dar anlamında bir tanık tarafından mı, kendisi de sanık olan biri tarafından mı verildiğinden bağımsız olarak, iddia makamı için bir delildir. Çünkü mahkemeye göre, tanık teriminin AİHS sisteminde "özerk" bir anlamı bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak da AİHS'nin 6/1 ve 6/3-d maddesinin tanığa sağladığı güvenceler, sanık olup açıklamaları “tanıklık” olarak değerlendirilebilecek kişiler bakımından da devreye girebilecektir. Bu bağlamda AİHM'e göre, suça iştirak eden, olayın mağduru, şikayetçi devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı ya da tanık olabilir.

Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulmaları gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise, sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise, bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkanı sağlanmalıdır. Bir kimse hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltilebilmesi onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu test etme olanağına sahip olması, adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Böylece suçlanan kişi aleyhindeki tanık beyanlarının zayıf/itibar edilmez noktalarını ortaya koyup çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak onların güvenirliğini huzurda test edebilecek, tanığın inandırıcılığı ve güvenirliği bakımından sorduğu sorularla kendi lehine sonuçlar ortaya çıkartabilecek ve yargılama makamının uyuşmazlık konusu olayı sadece iddia makamının ileri sürdüğü şekliyle değil savunmanın argümanlarıyla da algılanmasını sağlayabilecektir.

CMK'nın 59. maddesine göre, tanıktan tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir.

T.C.
YARGITAY
BİRİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2017/614

Karar

: 2018/1056

Tarih

: 07.03.2018

Sanığın kollukta alınan ifadesinde maktul ...’in alkollü bir şekilde dolaşırken düştüğünü gördüğünü belirttiği, 09.08.2013 tarihli savcılık ifadesinde maktul ...’in kendisinin mi düştüğünü yoksa birisi tarafından itilme sonucu mu düştüğünü görmediğini belirttiği, sanığın kollukta vermiş olduğu ifadesinin bilgi sahibi sıfatıyla ve yeminsiz olarak alındığı, ilk yeminli beyanında sanığın yalan tanıklıkta bulunmadığı, bu itibarla yalan tanıklık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2017/11430

Karar

: 2018/1195

Tarih

: 07.02.2018

Oluşa, tüm dosya kapsamına göre, ...ın ...’e karşı yaralama suçundan yargılandığı Kadıköy Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/1575 esas sayılı dava dosyasında, usulüne uygun şekilde duruşmaya tanık sıfatıyla davet edilerek dinlenen sanıkların ...ın, müştekiyi yaralamadığına dair yeminli beyanları karşısında; olay yerinden tesadüfen geçen ve iki tarafla da yakınlığı bulunmadığı anlaşılan tanık...ün, koyu renkli arabadan inen kişilerin müştekiyi darp ettiğine dair beyanı, ... hakkında olay günü alınan burnunda yoğun kanama, sol gözünde hemetom bulunduğuna dair sağlık raporu ve koyu renkli aracın arkasında müştekiye tekme ve yumruk atıldığına dair kamera görüntüleri karşısında, mahkeme aşamasında yalan beyanda bulunduğu anlaşılan sanıkların, sübuta eren ve unsurları yönünden oluşan yalan tanıklık suçundan mahkumiyeti ve sorulan sorulara verdiği cevaplar nedeniyle kendisinin de sanık durumuna düşebileceği, ancak CMK.nun 48. maddesi gereğince ihtirat yapılmadığı ve tanıklıktan çekinme hakları hatırlatılmadığı anlaşıldığından, TCK.nun 273/1, a, b madde ve fıkraları gereğince uygulama yapılması gerekir.

T.C.
YARGITAY
SEKİZİNCİ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2017/10230

Karar

: 2017/13849

Tarih

: 06.12.2017

Sanığın, katılan ... tarafından eşi.... aleyhine Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen el atmanın önlenmesi davasının 04.09.2013 tarihli keşfinde davalının eşi olması sebebiyle tanıklıktan ve yeminden çekilme hakları hatırlatılarak alınan yeminli beyanında, dava konusu tel örgü ve yalakların 2013 yılının Nisan ayında yıkıldığına yönelik beyanları karşısında keşif zaptının mahkeme gözlemi kısmında yalak ve tel örgünün bulunduğu yer olarak iddia edilen yerde beton kalıntılarının bulunduğuna dair mahkeme gözlemi ve tanıklar ... ve ...’nın keşiften 2 gün önce bu yalak ve tel örgünün kaldırıldığına dair beyanları ve Asliye Hukuk Mahkemesi’nin beton yemliğin bir yıl önce yıkıldığı iddia edilse de fiili durum ve inşaat bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere keşiften hemen önce yıkıldığına dair kabulü karşısında; sübuta eren ve unsurları yönünden oluşan yalan tanıklık suçundan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi,

T.C.
YARGITAY
ONALTINCI CEZA DAİRESİ

Esas

: 2016/792

Karar

: 2016/2585

Tarih

: 25.04.2016

Suç soruşturması kapsamında kalmayan beyanın yalan tanıklık suçunu oluşturmayacağı cihetle tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.

T.C.
YARGITAY
ONALTINCI CEZA DAİRESİ

Esas

: 2015/4398

Karar

: 2015/5295

Tarih

: 24.12.2015

Tanık olduğu davanın duruşması için yapılan tebligat üzerine duruşmaya gelen ve tebligat üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını beyan eden sanığın, iftira suçu yönünden yetkili makamlara herhangi bir ihbar veya şikayette bulunmaması karşısında müsnet iftira suçunun, tanık için çıkarılan davetiyedeki imzanın kendisine ait olmadığı yönündeki beyanın, görülmekte olan dava ile ilgili maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleme amacına yönelmediğinden yalan tanıklık suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

T.C.
YARGITAY
DOKUZUNCU CEZA DAİRESİ

Esas

: 2013/8434

Karar

: 2014/2652

Tarih

: 11.03.2014

Tüm dosya kapsamına göre Felahiye Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/96 no'lu soruşturma dosyasında M.. K..'i azmettirerek yalan tanıklık yaptırdığı sübuta eren sanığın unsurları yönünden oluşan yalan tanıklık suçuna azmettirmekten mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi,

T.C.
YARGITAY
DOKUZUNCU CEZA DAİRESİ

Esas

: 2013/4942

Karar

: 2013/9714

Tarih

: 24.06.2013

Sanığın Acıpayam Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/34 esas sayılı dosyasına konu suçun esasına ve sübutuna ilişkin olmayan "Taşınmaza ilişkin Sulh Hukuk Mahkemesinde görülen dava ile ilgisinin bulunmadığı" şeklindeki ifadesinin yalan tanıklık suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden, sanığın unsurları yönünden oluşmayan suçtan beraati yerine yazılı gerekçe ile ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,

T.C.
YARGITAY
DÖRDÜNCÜ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2011/21151

Karar

: 2012/19087

Tarih

: 02.10.2012

Sanıkların Geyve Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/218 esas sayılı dosya getirtilerek bu davada tanık sıfatıyla verilen ifadeler ve katılanların anlatımları ile çelişen ifadelerinin, ancak vicdani kanıyı oluşturacağı, yalan tanıklık suçu için kesin kanıt olamayacağı gözetilerek, sanıkların çelişen anlatımlarının olayı yanlış algılama, kısmen görme, kendi görgüsüne göre aktarma yada zaman geçmesi nedeniyle yanlış hatırlamadan mı kaynaklandığı değerlendirilerek, kast unsurunun kanıtlara dayalı olarak gösterilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile hükümlülük kararı verilmesi,

T.C.
YARGITAY
DÖRDÜNCÜ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2012/12060

Karar

: 2012/13844

Tarih

: 06.06.2012

Sanığın 15.05.2005 tarihinde, Seba Dost isimli bayanın ölümüyle sonuçlanan trafik kazası sonucu açılan davanın, kovuşturma aşamasında tanık sıfatıyla verdiği ve görgü tespit tutanağı ve bilirkişi raporuyla çelişen ifadesinin, ancak vicdanı kanıyı oluşturacağı, bu durum yalan tanıklık suçu için kesin delil olamayacağı gözetilmeden ve sanığın bu anlatımının, olayı yanlış algılama, kısmen görme, kendi görgüsüne göre aktarma ya da zaman geçmesi nedeniyle yanlış hatırlamadan mı kaynaklandığı değerlendirilmeden, yükletilen suçun kasıt unsurunun delillere dayalı olarak gösterilmesi gerektiği de düşünülmeden, yetersiz gerekçe ile hükümlülük kararı verilmesi,

T.C.
YARGITAY
DÖRDÜNCÜ CEZA DAİRESİ

Esas

: 2010/21065

Karar

: 2011/22870

Tarih

: 29.11.2011

Sanığın talimatla alınan Ağır Ceza Mahkemesine ait yeminli tanık ifadesinde doğruyu söylediği, ancak satılan otomobil nedeniyle kendisi aleyhine de hukuk mahkemesinde alacak davası açılması üzerine bu mahkemede 05.06.2003 tarihinde vermiş olduğu yeminli ifadesinde yalan söylediği Ali Doğan ve Vahit Zeybek'in ifadelerinden anlaşıldığı, bu nedenle sanığın eyleminin yalan yere yemin etme suçunu (TCY. 287) oluşturabileceği anlaşıldığından, yalan tanıklık suçunun unsurlarının oluşmaması nedeniyle sanığın beraati yerine mahkumiyetine hükmedilmesi,

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU

Esas

: 2018/87

Karar

: 2020/501

Tarih

: 03.12.2020

Sanığa atılı 5237 sayılı TCK’nın 272/3. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık suçunun yaptırımı 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası olup TCK'nın 66/1-e. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında ise kesintili dava zamanaşımı süresi on iki yıldır.

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU

Esas

: 1980/74

Karar

: 1980/103

Tarih

: 17.03.1980

Hariçte geçen olaylara ilişkin bildiklerini tanık dinlemeye yetkili makam önünde beyana mecbur olan üçüncü şahıslara tanık denir. Kuşkusuz, tanığın ilk görevi gerçeği bildirmektir. Yalan söylemek, gerçeği inkar veya bilgisini saklamak suretiyle gerçeğe aykırı beyanda bulunmak TCK.nun 286. maddesindeki suçun maddi unsurlarını oluşturur. Ancak, bu eylemin bilerek, isteyerek yani kasten işlenmesi gerekir. Kasten yalan söyleyen, gerçeği gizleyene yalancı tanık denir. Yalan, gerçeğin kasten değiştirilmesidir. Ancak; yanılarak, ihmal ederek veya bilmeyerek söylenen sözlerde yalan şahadet suçunun unsurlarının varlığını kabul olanaksızdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 11.3.1957 gün ve 4/36-40 sayılı kararında da: dikkatsizlik, zihni meşguliyet, unutma ve saire gibi sebeplerle sanığın tanıklığının diğer tanıklığa uymayabileceği, böylece belirecek aykırılığın yalan şahadet olarak nitelendirilmeyeceği belirtilmiştir.

T.C.

YARGITAY

8. CEZA DAİRESİ

E. 2019/18198

K. 2021/4289

T. 18.3.2021

Sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede sadece kollukta verdikleri ifadeleri yönünden dava açılmadığı ve sanıkların savcılık ifadelerinde kollukta verdikleri ifadeyi “aynen tekrar ederim” beyanında bulundukları dikkate alındığında mahkeme tarafından savcılıkta verilen ifadeler irdelenmeden sadece kollukta verilen ifadelerin yalan tanıklık suçunu oluşturmayacağından bahisle hatalı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi;

T.C.

YARGITAY

4. CEZA DAİRESİ

E. 2002/17203

K. 2003/7613

T. 16.9.2003

Sanığın yalan tanıklıkta bulunduğu ileri sürülen tehdit, yaralama, sarhoşluk ve silah gösterme suçlarına ilişkin davanın henüz sonuçlanmadığının anlaşılması ve yalan tanıklık suçlarında yargılama bitinceye kadar gerçeğe dönmesinin ve bu nedenle de TCY.nın 289/2.maddesinin uygulanmasının olanaklı bulunması karşısında, söz konusu davanın kesin sonuca bağlanması beklenmelidir.

T.C.

YARGITAY

4. CEZA DAİRESİ

E. 2003/13944

K. 2005/119

T. 25.1.2005

Yalan tanıklığa konu davada sanık ile tanıkların anlatımı arasındaki evden ayrılış saati ve takıları beraber götürüp götürmediğine ilişkin çelişkinin ancak vicdani bir kanıyı oluşturabileceğinin, yalan tanıklık için kesin bir kanıt oluşturamayacağının gözetilmesi gerekir.

T.C.

YARGITAY

4. CEZA DAİRESİ

E. 2007/9323

K. 2009/5486

T. 24.3.2009

Mahkeme huzurunda olayı görmediğini mağdurun ricası ve hatırına binaen yalan tanıklık yaptığını söylemesi karşısında; hangi anlatımın gerçeğe aykırı olduğunun saptanması bakımından adı geçen sanığın sanık olduğu davanın sonucunun beklenmesi, adı geçen kişinin beraat etmesi halinde yalan tanıklık suçu için TCY 274/1 maddesinde belirtilen cezasızlık halinin oluşacağı gözetilmelidir.

Sanık F. G.'ün mağduru Z. T. sanığı H. S. olan ceza davasının soruşturma aşamasında savcı huzurunda, olayı gördüğünü sanığın atılı suçları işlediğini belirtmesine karşın, mahkeme huzurunda olayı görmediğini mağdurun ricası ve hatırına binaen yalan tanıklık yaptığını söylemesi karşısında; hangi anlatımın gerçeğe aykırı olduğunun saptanması bakımından H. S.'nın sanık olduğu davanın sonucunun beklenmesi, adı geçen kişinin beraat etmesi halinde yalan tanıklık suçu için TCY 274/1 maddesinde belirtilen cezasızlık halinin oluşacağı gözetilmeden, yazılı biçimde karar verilmesi,

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2014/9-428

K. 2018/8

T. 16.1.2018

Dava; Yalan tanıklık suçuna ilişkindir. Sanığın şikâyetçinin silahlı saldırıya uğradığı iddiası ile ilgili olarak yapılan soruşturma sırasında kollukta "ellerindeki tabanca ile araca doğru tahminen altı el silahla ateş ettiklerini" beyan etmesine rağmen bu olayla ilgili açılan kamu davası sebebiyle yapılan duruşma sırasında, soruşturma evresinde kolluğa verdiği ifadeden farklı olarak "sanıkları olay yerinde görmediğini" beyan etmesi sebebiyle mahkeme huzurunda yalan tanıklık yaptığı iddia edilen olayda; hakkında silahla birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit, 6136 Sayılı Kanuna aykırılık ve mala zarar verme suçlarından yargılama yapan mahkemece sanığın yalnızca yalan tanıklık suçunu oluşturduğu iddia edilen beyanlarına dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulmayıp olay tutanağı, olay yeri inceleme raporu, olay yeri krokisi, kriminal inceleme raporu, teşhis tutanağı, müşteki ve tanık anlatımları gibi diğer delillere de dayanılması karşısında, sanığın tanık olarak beyanının alındığı Ağır Ceza Mahkemesi'nin dosyasının getirtilip incelenerek aslı ya da onaylı örneğinin dosya arasına alınması, dosyadaki tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir.

T.C.

YARGITAY

16. CEZA DAİRESİ

E. 2015/5678

K. 2015/4321

T. 17.11.2015

Somut olayda; başka suçtan cezaevinde tutuklu olarak bulunan sanığın Ağır Ceza Mahkkemesi dosyasına yazdığı dilekçede özetle; davaya konu cinayetle ilgili olarak bir şahsın suçu üstüne aldığı konusunda duyumları olduğunu, katkıda bulunmak istediğini belirtmesi üzerine anılan mahkemece tanık sıfatıyla tespit edilen ifadesinde, dilekçesinde yazdıklarının doğru olmadığını intikam amacıyla başka şahısları suçlar tarzda dilekçe gönderdiğini beyan ettiği, ancak dilekçe içeriğinin doğru ya da yanlış olduğuna veya mahkemede tanık sıfatıyla alınan ifadesinin baskı altında verilmiş olup olmadığının kesin olarak saptanamadığı, mahkemece tanık sıfatıyla verilen ifadelerinin doğruluğunun kabulü karşısında, yalan tanıklık suçunun oluşmayacağı, cezaevinden göndermiş olduğu dilekçenin, yalan tanıklık yapmak için yapılmış bir başvuru olduğunun kabulü halinde, eyleminin TCK'nın 36. maddesi kapsamında kaldığı, bu kabul dışında dilekçe vermek şeklindeki eylemin suçun maddi unsurunu oluşturmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması hatalıdır.

T.C.

YARGITAY

8. CEZA DAİRESİ

E. 2020/10759

K. 2022/16108

T. 8.11.2022

TCK.nın 272. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık suçunun oluşması için; hukuka aykırı bir fiil nedeniyle soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması ya da mahkeme veya yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılmasının zorunlu bulunması, başka deyişle hukuksal bir uyuşmazlığa konu bir olayla ilgili olarak bilgisini aktaran kişinin yasalar gereği “tanık” sıfatıyla dinlenilmesi gerekli olup, anılan suç, kendisinin katılmadığı olaylara ilişkin bildiklerini tanık dinlemeye yetkili merciler önünde açıklamaya zorunlu olan kimselerin yalan söylemesi veya gerçeği inkar etmesi yahut dinlendiği konudaki bilgilerini az veya çok söylememesi ile gerçekleşir. Suçun oluşumu için yasa koyucu yalan tanıklığın sadece ceza soruşturma ve kovuşturmalarında gerçekleşmesini aramamış, hukuk davalarında veya idari soruşturma yapan merciler önünde gerçekleşen yalan tanıklık da suç kapsamında değerlendirilmiş, ancak tanıklık yapılan makamın “mahkeme” veya “yemin ettirmeye yetkili kişi veya kurul” olması ise daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal sayılmıştır.

T.C.

YARGITAY

8. CEZA DAİRESİ

E. 2020/279

K. 2021/2585

T. 22.2.2021

Sanığın diğer sanıklar ile birlikte işlediği iddia edilen yalan tanıklık suçunun istinaf edilmesi üzerine, anılan diğer sanıklara "tanıklıktan ve yeminden çekilme hakları hatırlatılmadığından, dolayısıyla olayda hukuka uygunluk nedeni bulunduğundan" bahisle beraat kararı verildiği, sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, itiraz edilmeksizin kesinleşmiş olması nedeniyle yalan tanıklık suçunun, beraat kararı verilen sanıklarla iştirak halinde işlenmiş olması ve hukuka uygunluk nedeni bulunduğundan sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden mahkumiyet kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

T.C.

YARGITAY

11. CEZA DAİRESİ

E. 2014/11

K. 2014/2951

T. 20.2.2014

TCK'nun 272. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık suçunun oluşması için; hukuka aykırı bir fiil nedeniyle soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması ya da mahkeme veya yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılmasının zorunlu bulunması, başka deyişle hukuksal bir uyuşmazlığa konu bir olayla ilgili olarak bilgisini aktaran kişinin yasalar gereği “tanık” sıfatıyla dinlenilmesi gerekli olup, anılan suç, kendisinin katılmadığı olaylara ilişkin bildiklerini tanık dinlemeye yetkili merciler önünde açıklamaya zorunlu olan kimselerin yalan söylemesi veya gerçeği inkar etmesi yahut dinlendiği konudaki bilgilerini az veya çok söylememesi ile gerçekleşir. Suçun oluşumu için yasa koyucu yalan tanıklığın sadece ceza soruşturma ve kovuşturmalarında gerçekleşmesini aramamış, hukuk davalarında veya idari soruşturma yapan merciler önünde gerçekleşen yalan tanıklık da suç kapsamında değerlendirilmiş, ancak tanıklık yapılan makamın “mahkeme” veya “yemin ettirmeye yetkili kişi veya kurul” olması ise daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal sayılmıştır.

T.C.

YARGITAY

16. CEZA DAİRESİ

E. 2015/3993

K. 2015/3576

T. 3.11.2015

Sanığın tanık olarak dinlendiği davaya konu olayda "kumar oynayan" sıfatıyla yer aldığı ve kumar oynamanın 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 34. maddesinde kabahat olarak düzenlendiği gözetildiğinde, sanığın olay mahalli dernekte kumar oynandığını söylemesi durumunda kendisinin de kumar oynadığını kabullendiği sonucu çıkacağına göre; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu yöndeki uygulamaları ve 1982 Anayasasının "Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz." şeklindeki hükmü gözetilerek sanığın bu olayda CMK'nın 48.maddesi uyarınca tanıklıktan çekinme hakkının kabulüyle kendisine bu yönde hatırlatma yapılması gerekirken hatırlatma yapılmadan alınan beyanının yalan tanıklık suçunu oluşturduğundan bahisle cezalandırılmasına karar verilmesi, kanuna aykırıdır.

T.C.

YARGITAY

8. CEZA DAİRESİ

E. 2017/15009

K. 2017/11260

T. 12.10.2017

Dava; yalan tanıklık suçuna ilişkindir. Soruşturmaya konu olayda, şüphelilerin yalan tanıklık yaptıkları ileri sürülen Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası getirtilmesi, şikayetçi vekilinin dilekçesinde adı geçen ve olaya dair bilgisi bulunduğu belirtilen kişinin tanık sıfatıyla beyanının alınması ve tüm kanıtların birlikte değerlendirildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilip itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

YARGITAY

8. CEZA DAİRESİ

E. 2020/12227

K. 2022/18118

T. 30.11.2022

Maddi vakıalarda esaslı bir değişiklik bulunmayan beyanlarının yalan tanıklık suçunu oluşturmayacağından, sanığın da yalan tanıklığa zorlama suçundan bahsedilemeyeceği,

T.C.

YARGITAY

11. CEZA DAİRESİ

E. 2017/11228

K. 2019/6996

T. 3.10.2019

Sanıklardan biri hakkındaki isnada yönelik olarak şüpheli sıfatıyla beyanının alındığı, tanık sıfatıyla bir beyanının olmadığı anlaşıldığından, atılı suçun yasal unsurları oluşmadığından sanığın beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesi, hatalıdır. Sanıklardan biri yönünden; sanığın Cumhuriyet savcılığındaki tanık sıfatıyla verdiği yeminli beyanı üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu karara ilişkin itirazın da merciince red olunarak kesinleştiği, daha sonra SGK denetmenliğince alınan beyanında ise kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara dayanak tanıklığının gerçeği yansıtmadığını belirtmek suretiyle gerçeğe aykırı söylemlerini kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesinden sonra değiştirdiğinin anlaşılması karşısında; unsurları itibariyle oluşan yalan tanıklık suçundan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde karar verilmesi, isabetsizdir

Y.Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2015/187
Karar No: 2018/206

Tanıklık; bir olayın tanığı olmuş ya da öyle olduğu varsayılan bir kimsenin beş duyusu ile öğrendiği bilgileri tanık dinlemeye yetkili makam önünde anlatmasıdır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkında bildiklerini veya gördüklerini tam olarak açıklamakla yükümlüdür.

Yalan tanıklık suçuyla, yargılamanın doğru olmayan beyanlarla gerçeğe aykırı bir şekilde yönlendirilmesinin önüne geçilerek adaletin tecellisi sağlanmak suretiyle yargılamanın taraflarının haklarının zarar görmesinin engellenmesi amaçlanmaktadır. Yalan tanıklık suçunun maddi unsurunu oluşturan hareket, failin gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması ve yalan söylemesidir. Gerçeğe aykırı tanıklık yapmak, maddi olay hakkında bilerek gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, yalan söylemek, gerçeği inkâr etmek ya da sorulan sorularda bilgisini az veya çok saklamaktır. Yemin suçun unsuru olmamakla birlikte, tanıklığın yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde yapılması, suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâlini oluşturmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 272. maddesinin gerekçesinde de suçun maddi unsuru; "Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır" şeklinde açıklanmıştır. Yalan tanıklık suçundan bahsedebilmek için failin hem tanıklık yaptığının hem de tanıklığı sırasında söylediklerinin gerçeğe aykırı olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Tanığın gerçeğe aykırı her beyanı yalan tanıklık suçunu oluşturmayacaktır. Bu nedenle tanığın doğru sandığı açıklamaların objektif olarak gerçek dışı olması bu suçun oluşması için yeterli değildir. Tanığın bilinçli olarak gerçekten ayrılması gerekmektedir. Bu itibarla tanık, beyanında samimi olduğu ve algıladığı olayı tamamen algılayış biçimi içinde açıkladıysa yalan beyanda bulunmuş sayılmamalıdır. Zira yalan gerçeğin kasten değiştirilmesi olup yanılma ve ihmal ederek veya bilmeyerek söylenen sözlerde, yalan tanıklık suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla tanığın beyanları arasında çelişki bulunması tek başına yalan tanıklık suçunun oluştuğunun kabulü için yeterli değildir. Suçun tüm unsurlarının özellikle de gerçeğe aykırı tanıklığın bilinerek ve istenerek yapıldığının şüpheye yer verilmeyecek şekilde ispatlanması gerekmektedir. Uyuşmazlık konusunu oluşturan ve yalan tanıklık suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin düzenlendiği TCK’nun "Etkin pişmanlık" başlıklı 274. maddesi;

“(1) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.
(2) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir.
(3) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı indirilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Kanun koyucu TCK"nun 274. maddesinde etkin pişmanlık olarak; yalan tanıklık suçunun tamamlanmasından sonra “gerçeğin söylenmesini” aramıştır. Doktrin ve uygulamada bu tür etkin pişmanlığa “gerçeğe dönme” de denilmekte olup yalan tanıklık suçu failinin, yalan tanıklığa konu beyanın doğru olmadığını kabul ederek gerçeği açıklaması aranmaktadır. Failin, hangi aşamalardaki açıklamalarının yalan tanıklık eylemini oluşturduğu ve hangi açıklamalarının ise gerçeğe dönme sayıldığının kararda gösterilmesi gerekmektedir. Nitekim anılan maddede yalan tanıklığın, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında hak yoksunluğuna veya kısıtlılığına sebebiyet verip vermediği kriterleri gözetilerek etkin pişmanlığın gösterildiği zamana göre, bir başka deyişle yalan tanıklığın icra edildiği uyuşmazlıkla ilgili yargısal süreç esas alınarak farklı düzenlemeler öngörülmüştür (Osman Yaşar Osman, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt VI, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s. 7959-7960). TCK"nun 274. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye göre, yalan tanıklık yapan fail, aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden (göz altı, tutuklama gibi) veya hükümden önce gerçeği söylediğinde cezadan muaf tutulacaktır. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, yalan tanıklık yapan kişi, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeği söylediğinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir. Söz konusu düzenlemeyle, failin, aleyhine tanıklık yaptığı kişi hakkında bir hak kısıtlaması veya yoksunluğuna ilişkin karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeği söylemesi, mutlak bir indirim sebebi olarak öngörülmeyerek, bu konuda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır. Anılan maddenin üçüncü fıkrasına göre ise, yalan tanıklık yapan kişinin ceza indiriminden yararlanabilmesi için, aleyhine tanıklık yaptığı kişi hakkında mahkûmiyet kararının verilmiş olması ve bu mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden önce yalan tanıklık yapan kişinin gerçeği söylemesi gerekmektedir. Bu fıkranın uygulanmasında da, ikinci fıkrada olduğu gibi verilecek cezada indirim yapılması hususunda hâkime takdir hakkı tanınmıştır. Bu nedenle, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden önce, gerçeğin söylenmesi mutlak bir cezada indirim nedeni değildir (M. Emin Artuk-A. Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2013, s.1185-1186). Bu aşamada, yalan tanıklığın, hakkında tanıklıkta bulunulan kişinin lehine olması ve sonradan aleyhine olacak şekilde gerçeğin söylenmesi hâlinde, TCK"nun 274. maddesinde öngörülen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Doktrinde yer alan baskın görüşlerde madde metninin lafzına bağlı kalınmış ve yalnızca aleyhine yalan tanıklık yapılan kişi hakkında, yargılamanın belli evrelerinde gerçeğin söylenmesi durumunda, maddede öngörülen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabileceği belirtilmiştir (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara, 2014, s. 7830; Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, Seçkin Hukuk, s. 1057-1058; M. Emin Artuk-A. Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2013, s. 1185-1186; Zeki Hafızoğulları, Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı, US-A Yayıncılık, Ankara, 2016, s. 166-167; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 5. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2009, s. 7959-7963; Yener Ünver, TCK"da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 4. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2016, s. 221-224). Nitekim Anayasa Mahkemesi de 28.12.2017 tarihli ve 176-173 sayılı kararında; TCK’nun 274. maddesinin ilk üç fıkrasının da lehe tanıklık yapılması hâlinde uygulanacak kurallar olmadığını, dolayısıyla her üç fıkrada yer alan "Aleyhine tanıklık yapılan" ibarelerinin itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, mahkemenin yetkisizliği nedeniyle başvurunun reddine hükmetmiştir. Bu açıklamaların sonucu olarak; maddede yer alan her üç fıkranın da aleyhe tanıklık yapılması nedeniyle ortaya çıkan hak kısıtlaması, hak yoksunluğu, hüküm veya mahkûmiyet kararı nedeniyle hakkında aleyhe yalan tanıklık yapılan kişinin zarar görmesi hâllerine ilişkin olması, bu bağlamda kanun koyucunun, aleyhe yalan tanıklık yapılması nedeniyle doğabilecek zararların önlenmesine veya doğan zararların azaltılmasına yönelik pişmanlık sergilenerek maddi gerçeğe ulaşılmasını amaçlaması ve maddenin yoruma olanak tanımayacak açıklıktaki lafzına göre etkin pişmanlık hükümlerinin sadece aleyhe tanıklık yapan kişi hakkında öngörülmesi birlikte değerlendirildiğinde; sadece aleyhe tanıklık yapılması durumu için öngörülen TCK"nun 274. maddesinin, lehe tanıklık yapılması hâlinde uygulanmasının mümkün olmadığının kabulü gerekmektedir.

 

Av. Tuncay İLÇİM

Bursa Barosu