Giriş: Bir Mesleğin Kırılma Noktası
Avukatlık, yüzyıllardır adaletin temel direklerinden biri olagelmiştir. Ancak Türkiye’de son yıllarda bu köklü meslek, ekonomik, toplumsal ve teknolojik baskılar altında benliğini kaybetme noktasına yaklaşmış görünmektedir. Peki gerçekten avukatlığın ömrü bitiyor mu? Yoksa meslek yeni bir evrim mi geçiriyor?
1. Nitelik Arz-Talep Dengesizliği
2000'li yılların başında 25 bin civarında olan avukat sayısı, 2025 itibarıyla 190 bini aşmıştır. Hukuk fakültelerinin kontrolsüz açılması, mezun sayısındaki artış ve staj sonrası piyasaya çıkan genç avukatların iş bulamaması, mesleği adeta bir mezunlar çöplüğüne dönüştürmüştür. Bu durum rekabeti çarpıtmış, damping yapan avukatlık kavramını bile doğurmuştur.
2. Ekonomik Erozyon ve Değer Kaybı
Avukatlar artık sadece hukuki sorunlarla değil, hayatta kalma mücadelesiyle de karşı karşıya. Vekalet ücretlerinin enflasyon karşısında erimesi, vatandaşın ücretsiz adli yardım beklentisi, ve yargının davaları hızla çözememesi gibi nedenlerle avukatlar maddi ve manevi olarak yıpranmış bir meslek grubu haline gelmiştir.
3. Yargıya Güven Krizi ve Avukatın Rollerinin Silinmesi
Avukatların asli görevi olan “yargının kurucu unsuru” olma vasfı, uygulamada giderek silikleşmiştir. Duruşma salonlarında avukatların yok sayıldığı, mütalaaların dikkate alınmadığı, yargının sadece savcı-hâkim ekseninde döndüğü izlenimi, mesleğin itibar erozyonunu daha da derinleştirmektedir.
4. Teknoloji ve Yapay Zekânın Yükselişi
Yapay zekâ destekli hukuk uygulamaları, otomatik sözleşme üretimi, dava tahminleme yazılımları artık erişilebilir durumdadır. Özellikle basit uyuşmazlıklarda avukata olan ihtiyaç tartışılır hale gelmiştir. Bu teknolojik dönüşüm, avukatları sadece rakip değil, aynı zamanda “yerine konulabilir” profesyoneller haline getiriyor.
5. Umutsuzluk Mu, Dönüşüm Mü?
Avukatlık mesleği elbette bitmiyor; ama eski formunu kaybediyor. Bilgiye erişimin kolaylaştığı bir çağda, avukat artık sadece bilgi taşıyıcısı değil, analitik düşünce, strateji geliştirme ve kriz yönetimi gibi daha yüksek becerilerle varlığını sürdürebilir. Bu nedenle geleceğin avukatı; hem hukukçu, hem iletişimci, hem teknolojiyi kullanan bir çözüm üretici olmak zorundadır.
Sonuç: Yıkım Değil, Yeniden Yapılanma
Türkiye’de avukatlığın ömrü bitmiyor ama klasik modelinin sonuna gelinmiş durumda. Bu değişimi görüp kendini dönüştürebilenler için hâlâ bir umut var. Aksi takdirde, her yıl binlerce yeni mezunun katıldığı bu piyasada, birçok hukukçuyu adil ücret alamayan, işsiz veya mesleğini terk eden bireyler olarak görmeye devam edeceğiz.
Av. Dilara Ayşe ÇALIŞKAN