Bu bağlamda suç isnadına bağlı olarak tutuklanan kişilerin tutuklamaya etkili şekilde itiraz edebilmeleri için tutuklamaya ve tutukluğun devamına ilişkin kararlardan haberdar edilmesi gerekir. Ulusal mevzuat bu gerekliliği farklı şekillerde yerine getirebilir ancak mevzuat tarafından benimsenen söz konusu yöntem kişiye kararların gerekçelerinden haberdar olma ve bunlara karşı diyeceklerini gerçek anlamda söyleyebilme imkânı tanımalıdır.

İlgili Karar:

♦ (Ayhan Işık, B. No: 2020/8401, 3/3/2022)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYHAN IŞIK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/8401)

 

Karar Tarihi: 3/3/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 7/4/2022-31802

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Ayhan IŞIK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesine bağlı olarak tutukluluğa itiraz hakkından yararlandırılmama nedeniyle açılan tazminat davasının reddedilmesinden dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/2/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve ilgili kurumlardan temin edilen bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:

A. Ceza Davası Süreci

5. Başvurucu, Kars Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturması kapsamında 28/11/2016 tarihinde tutuklanmıştır.

6. Soruşturma kapsamında 30/11/2016, 28/12/2016, 31/1/2017, 27/2/2017, 27/3/2017, 24/4/2017, 24/5/2017, 23/6/2017, 21/7/2017, 21/8/2017 ve 19/9/2017 tarihinde duruşma açılmaksızın yapılan incelemeler sonucunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

7. 30/11/2016, 28/12/2016 ve 31/1/2017 tarihli kararlarda "üzerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, şüphelilerin üzerlerine atılı suçun cezasının alt ve üst sınırı delillerin henüz yeterince toplanmamış olması, şüphelilerin üzerlerine atılı suçun CMK 100/3 de sayılan katalog suçlar arasında yer alması, adli kontrol tedbirlerinin şu aşamada yetersiz olduğu, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu" şeklindeki gerekçelere dayanılmıştır.

8. 27/2/2017, 27/3/2017, 24/4/2017, 24/5/2017 ve 23/6/2017 tarihli tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçeler şöyledir:

"Soruşturma dosyası kapsamında; Şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren arama ve el koyma tutanakları, bazı şüphelilerin açığa alınma yazıları ve tanık beyanlarına dayanan somut delillerin bulunması, şüphelinin üzerine atılı suçun cezasının alt ve üst sınırı, delillerin henüz yeterince toplanmamış olması, şüphelilerin üzerine atılı suçun CMK 100/3 te sayılan katalog suçlar arasında yer alması ile tüm hazırlık dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, bu aşamada toplanan delil durumuna göre somut olayın kendine özgü şartlarına bağlı olarak suçlamanın kuvvetli sayılabilecek olgu ve bilgilere dayalı İnandırıcı deliller ile desteklendiği bu itibarla şüpheli hakkında 5271 Sayılı CMK’nun 100/1 maddesinde belirtilen 'kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin', Anayasanın 19/3. maddesinde belirtilen 'kuvvetli belirtinin (şüphe) ve AİHS’ in 5/3. maddesinde belirtilen 'makul şüphenin' bulunduğuna dair hakimliğimizi ikna edebilecek bilgi ve somut deliller var olduğu.

 (Makul şüphenin ne olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde düzenlenmemiş, AİHM bunu içtihatları ile belirleme yoluna gitmektedir. AİHM’ne göre, şüphenin makul sayılabilmesi için, mevcut olgu ve bulguların tarafsız bir gözlemciyi, kişinin suçu işlemiş olabileceği hususunda ikna etmeye yetecek ölçü ve nitelikte bulunması zorunlu olup, inandırıcı dayanak olması gerektiği, kesin delilin gerekli olmadığı, şüphenin kamu davası açmayı gerektirecek bir yoğunluğa ulaşmış olması gerekmemektedir; (Fox, Campbell ve Hartley/İngiltere, 12244/86; 12245/86; 12383/86, 30 Ağustos 1990- Ferrari-Bravo/İtalya (karar), 9627/81, 14 Mart 1984, DR 37,15) Anayasa Mahkemesinin 4/12/2013 Tarih 2012/1272 sayılı kararında kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli olmadığı, zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek olduğu, suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiği belirtilmiş)

B-5271 Sayılı CMK'nun 100/2. maddesi uyarınca tutuklama nedenlerinin varlığı yönünden yapılan değerlendirmede;

Şüphelinin üzerine atılı suçun nitelik itibariyle 5271 sayılı CMK'nun 100/3a maddesindeki belirtilen katalog suçlar içerisinde yer alıyor olması, yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında şüpheliye isnat edilen suçu işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu bu itibarla şüpheli hakkında CMK'nun 100/3 maddesinde belirtilen tutuklama nedeni var olduğu;

AİHM'in 26/6/1991 tarihli Letellier/Fransa kararında belirtildiği üzere uyuşmazlıklarla ilgili değerlendirme yapılırken, istisnai olsa da başlangıçta belli suçların özel ağırlıkları ve bu suçlara toplumun tepkisi nedeniyle doğabilecek toplumsal huzursuzluğun en azından belirli bur süre tutuklamayı haklı kılabileceği kabul edilmelidir.

C-5271 sayılı CMK'nun 101/2.c maddesi uyarınca ölçülülük ilkesi yönünden yapılan değerlendirmede;

AİHM uyuşmazlıklarla ilgili değerlendirme yapılırken, demokratik bir toplumda, özgürlüklerin sınırlandırılmasının hukuka uygun olması için sınırlama ve izlenen amaç arasında ölçülü bir oranın bulunması gerektiği belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesinin 27/10/2011 Tarih 2010/71 Esas, 2011/143 Karar ve 27/12/2012 tarih 2012/35 Esas 2012/203 Karar sayılı kararlarında belirtildiği üzere ölçülülük ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık ilkelerini içerip; somut olayda şüpheliye isnat edilen suçun niteliği, suçlamanın kanunda yazılı alt ve üst sınırı, İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri göz önüne alındığında tutukluluğun devamı kararının ulaşılmak istenen amaç için elverişli olduğu, ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olduğu ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçünün (orantı) bulunduğu, tutukluluğun devamı zorunluluğu gerektiren nedenlerin var olduğu; Bu itibarla tutukluluğun devamı tedbirine başvurularak elde edilmesi beklenen yarar ile şüpheli açısından ortaya çıkacak zarar karşılaştırılarak, tutukluluğun devamı tedbirinin uygulanmasının gerekli olduğu sonucuna varıldığı, adli kontrol tedbirlerinin uygulanması ile bu amaca ulaşılamayacağı, yukarıda belirtilen nedenlerle adli kontrol tedbirlerinin yeterli olamayacağı değerlendirilmekle; Anayasanın 13. ve CMK' nun 100/1 maddesinde belirtilen ölçülülük ilkesine göre tutukluluğun devamı kararının ölçülü olacağı,

AİHM içtihatlarında, tutuklama tedbirinin tatbik edildiği her olay için geçerli soyut bir süre saptanmamıştır. Mahkeme, her somut olayın özelliklerini inceleyerek makul sürenin aşılıp aşılmadığını tespit etmektedir. (3 Ekim 2006 tarihli McKay-İngiltere,10 Mart 2009 tarihli Bykov-Rusya, 6 Nisan 2000 tarihli Labita-İtalya kararları). Öyle ki Mahkemenin, 48 gün (6 Mayıs 2008 tarihli Nart-Türkiye kararı) beşbuçuk ay (4 Ekim 2005 tarihli Becciev-Moldova kararı) gibi, kısa tutukluluk dönemlerini makul görmeyip ihlal sonucuna ulaştığı kararları olduğu gibi, 4 yıl 3 günlük (26 Ocak 1993 tarihli W-İsviçre kararı) gibi uzun tutukluluk dönemini Sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasına aykırı görmediği kararları da vardır.

Anayasa Mahkemesinin (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 49). kararlarında belirtildiği üzere kanun veya Anayasa'ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren kararlar dışında tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamında olup, tutukluluk karar tarihi ile hakimliğimizce dosyanın incelenme tarihi itibariyle delil durumunda şüpheliler lehine herhangi bir değişiklik bulunmadığı, tutuklama koşullarında bir değişiklik bulunmadığı, tutuklama tarihi ve somut olayın özellikleri dikkate alındığında CMK’nun 102. maddesinde belirtilen yasal süre ve makul sürenin henüz aşılmadığı, AİHS’in 5/1 maddesi uyarınca özgürlükten yoksun bırakmanın bu aşamada yasalara uygun olup, 5271 Sayılı CMK’ 100, 101 ve 108. maddesinin de AİHS’ in tüm maddelerinin özünde var olan hukukun üstünlüğü ilkesi ile uyumlu olduğu, kararda belirtilen gerekçeler dikkate alındığında tutuklama kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediği anlaşılmakla C.Başsavcılığının şüphelilerin tutukluluk hallerinin devamına ilişkin talebinin kabulüne karar verilmiştir."

9. 21/8/2017, 21/7/2017 ve 19/9/2017 tarihli tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçeler şöyledir:

"Soruşturma evrakının incelenmesinden; şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delil niteliğinde Arama ve El Koyma Tutanaklarının, şüphelilerin bir kısmının açığa alınması ilişkin yazıların ve tanık beyanlarının bulunduğu, mevcut delil durumunda bir değişiklik bulunmadığı, FETÖ/PDY terör örgütüne ilişkin soruşturmaların birbirleri ile bağlantılı olmasına, soruşturmaların kapsamına ve atılı suçun 5271 sayılı CMK'nın 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlar arasında yer almasına göre tutuklama sebebinin var olduğu, atılı suç için Kanun'da öngörülen ceza itibarıyla tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, tüm bu sebeplerle de adli kontrol tedbirinin bu aşamada yetersiz kalacağı, ayrıca şüpheli Ayhan Işık'ın Nilgün Işık'ın tahliye talepli dilekçesinde gösterdiği sebeplerin yerinde olmadığı değerlendirilmekle, C.Başsavcılığının talebine uygun olarak şüphelilerin ayrı ayrı tutukluluk hallerinin devamına karar vermek gerekmiştir."

10. Bu kararlardan sadece 27/2/2017 tarihli tutukluluğun devamı kararı başvurucuya tebliğ edilmiştir.

11. Tutukluluğun devamı kararlarından 27/2/2017, 24/5/2017, 23/6/2017 ve 21/8/2017 tarihli kararlara yönelik olarak Ardahan Sulh Ceza Hâkimliğince itiraz incelemesi yapılmıştır. Ardahan Sulh Ceza Hâkimliğince 24/5/2017, 23/6/2017 ve 21/8/2017 tutukluluğun devamı kararlarına itiraz dilekçesi olduğu belirtilen (sırasıyla 7/6/2017, 10/7/2017, 21/8/2017 tarihli) dilekçelerde başvurucunun tutukluluğun devamı kararlarından haberdar olmaksızın tutukluluğun gözden geçirilmesini, tahliye edilmesini ve aksi kanaate ulaşılırsa itirazının Ardahan Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.

12. Kars Cumhuriyet Başsavcılığı 1/10/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açmıştır.

13. Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesi 17/11/2017 tarihinde iddianameyi kabul etmiş ve E.2017/288 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

14. Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesi 27/4/2018 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan başvurucunun 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve başvurucunun hükmen tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

15. Mahkûmiyet kararı kanun yolu incelemesinden geçerek 13/6/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

B. Tazminat Davası Süreci

16. Başvurucu; tutukluluk incelemelerinin kanuni süresi içinde yapılmadığını, tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen kararların kendisine tebliğ edilmediğini ve tutukluluğa itiraz hakkının engellendiğini belirterek 8/6/2017 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 4/4/2018 tarihinde başvurucunun bu şikâyeti 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde öngörülen tazminat yolunun tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur.

18. Anayasa Mahkemesinin kararı üzerine başvurucu 10/5/2018 tarihinde aynı şikâyete dayalı olarak Kars Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.

19. Kars 1. Ağır Ceza Mahkemesi 3/10/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde tazminat istenebilecek hâllerin tahdidî şekilde sıralandığı, tazminat istemine konu talebin bahse konu maddede sayılan hususlardan olmadığı belirtilmiştir.

20. Başvurucu, karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuş; Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 23/12/2019 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir. Bu karar 27/1/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucu 18/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.

...

 (5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."

23. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.

 (2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Bu kararlara itiraz edilebilir."

24. 5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:

"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.) 103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanır. Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."

25. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.

 (2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.

 (3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir."

26. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

...

k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

27. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:

"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."

28. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz usulü ve inceleme mercileri" kenar başlıklı 268. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"İtirazı incelemeye yetkili merciler aşağıda gösterilmiştir:

a) (Değişik: 18/6/2014-6545/74 md.) Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların incelenmesi, o yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe; son numaralı hâkimlik için bir numaralı hâkimliğe; ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine aittir.

b) (Değişik: 18/6/2014-6545/74 md.) İtiraz üzerine ilk defa sulh ceza hâkimliği tarafından verilen tutuklama kararlarına itiraz edilmesi durumunda da (a) bendindeki usul uygulanır. Ancak, ilk tutuklama talebini reddeden sulh ceza hâkimliği, tutuklama kararını itiraz mercii olarak inceleyemez.

..."

29. 5271 sayılı Kanun'un "Karar" kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir."

30. 27/7/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2016 tarihli ve 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (668 sayılı KHK) (8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un) "Soruşturma ve kovuşturma işlemleri" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;

...

c) Tutukluluk kararına itiraz edilen sulh ceza hâkimliği veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok on gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.

ç) Tahliye talepleri en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun incelenmesi ile birlikte dosya üzerinden karara bağlanır."

31. Daha sonra 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun olarak kanunlaşan 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin "Soruşturma ve kovuşturma işlemleri" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"(1) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;

...

ı) Tutukluluğun incelenmesi, tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri dosya üzerinden karara bağlanabilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 3/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu, Sulh Ceza Hâkimliğince tutukluluğun devamına dair verilen kararların tebliğ edilmemesi nedeniyle itiraz hakkının engellendiğini ve bu istemle açtığı tazminat davasının reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesinden bahisle açılan tazminat davasının kabul edilmemesi olduğundan iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci ve dokuzuncu fıkraları kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelenmesi gerekir.

1. Uygulanabilirlik Yönünden

35. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların tebliğ edilmediği tarihlerde olağanüstü hâl devam etmektedir. Ancak somut olayda tutukluluğun devamı kararlarında, bu kararların başvurucuya tebliğ edilmesi gerektiği ve itiraza tabi olduğu belirtilmiştir. Nitekim tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmesi ve itiraza tabi olmasıyla ilgili kurallarda olağanüstü hâl döneminde değişiklik yapılmamıştır. Dolayısıyla tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesinin olağanüstü hâl kapsamında alınan bir tedbir olmadığı görülmektedir. Bu nedenle Anayasa'nın 15. maddesi yönünden bir değerlendirme yapılmayacaktır.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin bu iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

i. Anayasa'nın 19. Maddesinin Dokuzuncu Fıkrası Yönünden

37. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu belirtilmiş, ikinci ve üçüncü fıkralarında özgürlüğün kısıtlanabileceği durumlar sayılmış; dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında ise hürriyetinden yoksun kalan kişilere tanınan güvencelere yer verilmiştir (bkz. § 49).

38. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" ifadesi ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498, 5/4/2017, § 44).

39. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Safkan Aydoğdu, § 45).

40. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanabilmesi için başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının derece mahkemelerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Bu bağlamda kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, §§ 46, 47).

ii. Anayasa'nın 19. Maddesinin Sekizinci Fıkrası Yönünden

41. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Serbest bırakılmak amacıyla yetkili yargı merciine yapılması gereken başvurudan söz edildiğinden anılan hakkın talep hâlinde uygulama bulabileceği anlaşılmıştır. Dolayısıyla tutuklama kararı, tahliye talebinin reddi, tutukluluk hâlinin devamı kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi sırasında uygulamaya giren bir güvencedir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).

42. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, yakalama veya tutuklama yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin koşullara uyulup uyulmadığının denetlenmesi ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı tanımaktadır. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla başvurulacak yerin bir yargı mercii olması öngörülmüş olduğundan burada yapılacak incelemenin yargısal bir niteliği bulunmaktadır. Yargısal nitelikteki bu inceleme sırasında adil yargılanma hakkının tutmanın niteliğine ve koşullarına uygun güvencelerinin sağlanması gerekir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 29).

43. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, § 30).

44. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasından kaynaklanan temel güvencelerden biri de tutukluluğa karşı itiraz öncesinde ve bu itirazın hâkim/mahkeme önünde incelenmesi aşamasında hürriyetinden yoksun bırakılan kimseye tutmaya karşı itirazlarını etkin bir şekilde dile getirebilme ve bu bağlamda savunma için gerekli imkân ve kolaylıklardan yararlanma fırsatının tanınmış olmasıdır (Yasin Akdeniz, B. No: 2016/22178, 26/2/2020, § 63). Bu bağlamda suç isnadına bağlı olarak tutuklanan kişilerin tutuklamaya etkili şekilde itiraz edebilmeleri için tutuklamaya ve tutukluğun devamına ilişkin kararlardan haberdar edilmesi gerekir. Ulusal mevzuat bu gerekliliği farklı şekillerde yerine getirebilir ancak mevzuat tarafından benimsenen söz konusu yöntem kişiye kararların gerekçelerinden haberdar olma ve bunlara karşı diyeceklerini gerçek anlamda söyleyebilme imkânı tanımalıdır.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

45. Başvurucunun açtığı davada ilk derece mahkemesi tazminat davasının reddine karar vermiştir. Başvurucunun bu karara karşı istinaf başvurusu da reddedilmiştir. Dolayısıyla somut olayda derece mahkemeleri tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili itiraz yapılıp yapılmadığı yönünden bir belirlemede bulunmamıştır.

46. Bu durumda Anayasa Mahkemesince yapılacak ilk inceleme tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesinin Anayasa'nın 19. maddesindeki esaslara uygun olup olmadığına ilişkindir.

47. Somut olayda hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 30/11/2016, 28/12/2016, 31/1/2017, 27/2/2017, 27/3/2017, 24/4/2017, 24/5/2017, 23/6/2017, 21/7/2017, 21/8/2017 ve 19/9/2017 tarihlerinde duruşma açılmaksızın yapılan incelemeler sonucunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Daha sonra da başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş olsa da başvurucu sadece anılan tutukluluğun devamı kararlarından şikâyetçi olduğundan şikâyete konu tutukluluğun devamı kararlarıyla sınırlı bir inceleme yapılacaktır.

48. Bu kararlarda, Hâkimlikler 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca başvurucunun da aralarında bulunduğu çok sayıdaki şüphelinin tutukluluğunun devamı konusunda inceleme yapmıştır. Bu incelemeler sırasında Hâkimlikler, 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendi kapsamında başvurucunun da dâhil olduğu şüphelilerin tahliye başvurularını incelemiştir. Bu incelemeler başvurucu veya müdafii dinlenilmeden duruşmasız yapılmıştır. Anılan tutukluluğun devamı kararlarından sadece 27/2/2017 tarihli kararın başvurucuya tebliğ edildiği görülmektedir. Başvurucu, bu karara itiraz etmiştir.

49. Tutukluluğun devamı kararlarından 27/2/2017, 24/5/2017, 23/6/2017 ve 21/8/2017 tarihli kararlara yönelik olarak Ardahan Sulh Ceza Hâkimliğince itiraz incelemesi yapılmıştır. Ardahan Sulh Ceza Hâkimliğince 24/5/2017, 23/6/2017 ve 21/8/2017 tarihli tutukluluğun devamı kararlarına itiraz dilekçesi olduğu belirtilen (sırasıyla 7/6/2017, 10/7/2017, 21/8/2017 tarihli) dilekçelerde başvurucu; herhangi bir tarih belirtmeden ve bir karara özgülemeden genel olarak tutukluluğun gözden geçirilmesini, tahliye edilmesini ve aksi kanaate ulaşılırsa itirazının Ardahan Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmesini talep etmiştir. Bu bağlamda 24/5/2017, 23/6/2017 ve 21/8/2017 tarihli tutukluluğun devamı kararlarının başvurucuya tebliğ edilmediği anlaşıldığından söz konusu tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerini başvurucunun bildiği söylenemeyecektir. Kişinin tutukluluğun devamı kararı kendisine tebliğ edilmeden itiraz yoluna başvurmak zorunda kalması durumunda gerekçesini bilmediği karara karşı kanun yoluna başvuru hakkını gereği gibi kullandığı söylenemeyeceği gibi itiraz yoluna başvurma nedenlerini bilmeyen itiraz merciinin de incelemesini sağlıklı bir şekilde yapması mümkün değildir.

50. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluğa ilişkin ayrıntılı değerlendirmelerin bulunduğu on bir tutukluluğun devamı kararından sadece bir tanesine etkili olarak itiraz edebilme imkânı bulduğu, şikâyete konu edilen diğer tutukluluğun devamı kararlarında gösterilen gerekçelere ise karşı çıkma fırsatına sahip olamadığı, dolayısıyla tutukluluğa etkili itiraz hakkından mahrum edildiği görülmektedir.

51. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

52. Somut olayda Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından söz konusu ihlal nedeniyle başvurucunun tazminat elde edip edemediğinin belirlenmesi gerekir.

53. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendine göre yakalama veya tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan kişiler tazminat isteyebilecektir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin bu bendi 1/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 17. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'a eklenmiştir. Bu maddenin gerekçesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. maddesinin dördüncü fıkrasına göre yakalama ve tutuklama işlemine karşı etkili başvuru hakkı tanınmadığı durumlarda ilgiliye tazminat ödenmesine hükmettiği, yapılan düzenlemeyle, yakalanan veya tutuklanan kişilerin yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmaması durumunda bu kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmesine imkân sağlandığı belirtilmiştir.

54. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında yer alan birçok güvenceye karşılık oluşturacak şekilde tazminat talep etme nedenlerine yer verildiği görülmektedir. Kanun'un gerekçesi de dikkate alındığında (k) bendinin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasına tekabül ettiği anlaşılmıştır. Bu bentte yer alan "kanunda öngörülen başvuru imkânlarından" birisinin itiraz yolu olduğu açıktır. Dolayısıyla tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesi nedeniyle itiraz yoluna başvurma imkânından yararlandırılmayan kişilerin bu bende dayalı olarak tazminat isteyebilmeleri gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi tutukluluk incelemeleri sonucunda başvurucuların verilen kararların kendilerine tebliğ edilmediği, tutukluluğa itirazın geç değerlendirildiği, tahliye taleplerinin değerlendirilmediği, tutukluluğun devamı yönündeki kararlara itiraz taleplerinin değerlendirilmediği veya bu taleplere cevap verilmediği, tutukluluğa itiraz sonuçlarının tebliğ edilmediği, tutukluluğun devamına dair kararların geç tebliğ edildiği, bu kararlara süresinde yaptıkları itirazların ise çok uzun süre sonra karara bağlandığı şikâyetleri ile ilgili olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş veya ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilerek suç isnadına bağlı tutulması sona ermiş başvurucular yönünden (k) bendinde öngörülen tazminat yolunun bireysel başvuru yolu öncesinde tüketilmesi gerektiğine karar vermiştir (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40; Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394, 31/10/2018, §§ 57-60; Ali Efendi Peksak (2), B. No: 2017/37727, 12/9/2019, §§ 56-67; Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 15/11/2018, §§ 65-69; Abdurrahim Özkan, B. No: 2017/25586, 18/4/2018, §§ 80-86; Mehmet Aslan, B. No: 2018/14190, 8/9/2020, § 36; Mehmet Tuncay, B. No: 2017/8528, 29/9/2020, § 116; Serkan Başer, B. No: 2017/15410, 30/9/2020, §§ 81, 82; F.A. (2), B. No: 2018/2521, 10/10/2019, §§ 63-65; F.A., B. No: 2017/38209, 11/9/2019, §§ 74, 75; Resul Darama, B. No: 2018/251, 18/7/2019, §§ 83, 84).

55. Ancak somut olayda derece mahkemeleri başvurucunun açtığı tazminat davasını (k) bendinin getiriliş amacı ve lafzını dikkate almaksızın tazminat istemine bahse konu talebin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında olmadığı biçimindeki şeklî bir gerekçeyle reddetmiştir. Dolayısıyla başvurucu, Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlali nedeniyle tazminat elde edememiştir.

56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin -sekizinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

57. İncelenen başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talepleri kabul edilmemiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 19. maddesinin -sekizinci fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kars 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/255, K.2018/184) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.