Bununla birlikte karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir. Dolayısıyla ilgili yargı makamlarınca uyuşmazlık konusu edilen bir durum hakkında, başvuruculara atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmaksızın, olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi adil yargılama hakkı kapsamında karar hakkının ihlaline sebebiyet verebilir.

Mahkemelerden beklenen, uyuşmazlığın esasına yönelik bir talep hakkında değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilerek bu talebin bir sonuca bağlanmasıdır. 

İlgili Kararlar:

♦ (Filiz Fırat, B. No: 2014/10305, 5/12/2017) 
♦ (Ercan Soyalp, B. No: 2016/651, 24/6/2020)
♦ (Burhanettin Yıldız, B. No: 2018/30046, 15/6/2021)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FİLİZ FIRAT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/10305)

 

Karar Tarihi: 5/12/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Gülbin AYNUR

Başvurucu

:

Filiz FIRAT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, uyuşmazlığın esasına yönelik talebin karara bağlanmaması nedeniyle karar hakkının; davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, bu aşamada başvuru hakkında bir görüş bildirilmeyeceğini ifade etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu Dokuz Eylül Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesinde hemşire olarak görev yapmaktadır.

9. Başvurucu 2/4/2008 ile 14/11/2009 tarihleri arasında 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 105. maddesi uyarınca hastalık izni kullanmıştır. Başvurucu, hastalık izninin 2/4/2008 ile 16/4/2008 ve 26/5/2008 ile 19/6/2008 tarihleri arasındaki kısımlarında hastanede yatarak tedavi görmüş; diğer kısımlarında ise sağlık kurulu raporuyla istirahatli sayılmıştır.

10. Hastalık izninde olduğu süreçte fiilen görev yapmadığı gerekçesiyle başvurucuya döner sermaye gelirinden pay ödenmemiştir.

11. Başvurucu, hastalık izni devam ederken 21/4/2009 tarihinde idareye başvurmuş ve hem hastanede yatarak tedavi gördüğü hem de sağlık kurulu raporlarıyla istirahatli sayıldığı süreler dâhil olmak üzere hastalık izni süresince tarafına döner sermaye gelirinden pay (ek ödeme) ödenmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu, bu süreçte kesilen ek ödeme tutarlarının hesaplanarak yasal faiziyle birlikte ödenmesini istemiştir. Başvurucunun bu talebi idarece cevap verilmemek suretiyle reddedilmiştir.

12. Başvurucu, söz konusu zımni ret işleminin iptali istemiyle 10/7/2009 tarihinde İzmir 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde davanın konusunu hastalık izni nedeniyle kesilen ek ödemelerinin tarafına ödenmesi istemi olarak göstermiştir.

13. Mahkeme, söz konusu yargılamada davanın konusunu başvurucunun sadece hastanede yatarak tedavi gördüğü döneme (2/4/2008 ile 16/4/2008 ve 26/5/2008 ile 19/6/2008 tarihleri arasındaki dönem) ilişkin olarak ödenmeyen ek ödemelerin ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemi olarak değerlendirmiş ve bu çerçevede yaptığı inceleme neticesinde 3/2/2010 tarihli kararıyla dava konusu işlemi iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde 657 sayılı Kanun'un 105. maddesi gereğince, çalışanların özlük haklarına hastalık izni süresince dokunulamayacağı, bu itibarla başvurucunun hastanede tedavi gördüğü döneme ilişkin olarak ödenmeyen ek ödemelerinin idarece hesaplanarak ödenmesi gerekirken bu yöndeki başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilmiştir.

14. Başvurucu; davadaki talebinin sadece hastanede yatarak tedavi gördüğü döneme ilişkin olarak ek ödeme yapılmasından ibaret olmadığını, hastalık izninin tamamı süresince ödenmeyen ek ödemeye yönelik talepte bulunduğunu, nitekim idareye başvurusunun da bu kapsamda olduğunu ancak hastalık izninin hastane dışında geçen kısmına (sağlık kurulu raporuyla istirahatli olduğu döneme) ilişkin talebiyle ilgili olarak Mahkemenin herhangi bir değerlendirme yapmadığını belirterek kararı temyiz etmiştir.

15. Karar, Danıştay Sekizinci Dairesince (Daire) 12/3/2013 tarihinde onanmıştır.

16. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 19/3/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

17. Nihai karar 30/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 20/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 657 Kanun'un 105. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Memura, aylık ve özlük hakları korunarak, verilecek raporda gösterilecek lüzum üzerine, kanser, verem ve akıl hastalığı gibi uzun süreli bir tedaviye ihtiyaç gösteren hastalığı hâlinde onsekiz aya kadar, diğer hastalık hâllerinde ise oniki aya kadar izin verilir.

Memurun, hastalığı sebebiyle yataklı tedavi kurumunda yatarak gördüğü tedavi süreleri, hastalık iznine ait sürenin hesabında dikkate alınır."

B. Uluslararası Hukuk

20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının, ... esası konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkeme hakkının görünümlerinden biri olan karar hakkı ile ilgili Kutic/Hırvatistan davasında yaptığı değerlendirmede, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının hukuki uyuşmazlıkların tespiti için mahkemeye erişim hakkını güvence altına aldığını yinelemekte ancak bu hakkın yalnızca dava açma hakkı ile sınırlı olmadığını, aynı zamanda mahkemenin "uyuşmazlık konusundaki kararını" elde etme hakkını da kapsadığını belirtmektedir. AİHM'e göre bir taraf devletin iç hukuk sistemi uyarınca, bir birey tarafından açılan davaya ilişkin yürütülen yargılamalar neticesinde davanın nihai bir karara bağlanacağı garanti edilmeden bu kişinin bir mahkeme önünde hukuk davası açmasına izin verilmesi yanıltıcı olur. AİHM Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının davacılara tanınan usule ilişkin güvenceleri -adil, aleni ve hızlı yargılama-, uyuşmazlıklarının nihai bir çözüme kavuşturulacağını garanti etmeksizin detaylı olarak açıklamasının anlamsız olacağına dikkat çekmektedir (Kutic/Hırvatistan, B. No: 48778/99, 1/3/2002, § 25).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 5/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, gerek idareye başvuru dilekçesinde gerekse dava dilekçesinde talepte bulunmuş olmasına rağmen sağlık kurulu raporu ile istirahatli olduğu döneme ilişkin olarak ek ödeme yapılması istemi hakkında Mahkemenin herhangi bir değerlendirme yapmadığını ve bu hususta bir hüküm kurmadığını belirtmektedir. Başvurucu, Mahkeme kararının talep konusunun neden bu şekilde sınırlandırıldığına dair herhangi bir gerekçe içermediğinden şikâyet etmektedir. Uyuşmazlığın tümü hakkında bir karar verilmemesi nedeniyle yasa hükmü ile hastalık izni süresince güvence altına alınan özlük haklarından yoksun bırakıldığını belirten başvurucu; adil yargılanma, çalışma, maddi ve manevi varlığın korunması haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

24. Anayasa'nın 36. maddesi şöyledir:

"Herkes, ...yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisiiçindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda belirtilen şikâyetlerinin özü; iptal davasına konu uyuşmazlığın esasını oluşturan, sağlık kurulu raporu ile istirahatli sayıldığı döneme ilişkin olarak da tarafına ek ödeme yapılması talebi hakkında Mahkemece değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olmasıdır. Bu itibarla belirtilen ihlal iddiaları mahiyeti itibarıyla karar hakkı kapsamında incelenmiştir..

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organları önündedavacı veya davalı olarak iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017,§ 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğinin Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B.No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

28. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise hiçbir mahkemenin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar.Öte yandan Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (bkz. § 21).

29. Adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Bununla birlikte karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

30. Başvurucu, idare aleyhine açtığı iptal davasının sebebinin 657 sayılı Kanun'un 105. maddesi uyarınca kullandığı hastalık izni süresince ek ödemeden faydalandırılması ve bu dönemde hak ettiği hâlde tarafına ödenmeyen ek ödeme tutarının ödenmesi talebi olduğunu belirtmektedir. Başvurucu, hastanede yatarak tedavi görmemekle birlikte sağlık kurulu raporu ile istirahatli sayıldığı döneme ilişkin talebiyle ilgili olarak herhangi bir karar verilmediğinden şikâyet etmektedir.

31. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele; başvurucunun sağlık kurulu raporu ile istirahatli sayıldığı döneme ilişkin olarak ek ödeme yapılması talebinin uyuşmazlığın esasına yönelik bir talep olup olmadığı, Mahkemece yapılan değerlendirmenin kapsamı ile verilen iptal kararının bu döneme ilişkin talebi karşılayıp karşılamadığının tespiti ile ilgilidir.

32. Başvurucunun 10/7/2009 tarihli dava dilekçesinde, hastalık izni süresinceödenmeyen ek ödemelerin tarafına ödenmesi talebiyle idareye yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptalini istediği anlaşılmaktadır. Başvurucunun dava konusu zımni ret işlemine dayanak teşkil eden idareye başvuru dilekçesinde; hastalık izninin hem hastanede yatarak tedavi gördüğü hem de sağlık kurulu raporlarına istinaden istirahatli sayıldığı dönemlerinin tamamı içintarafına ek ödeme yapılması gerektiğini açıkça belirttiği, keza dava dilekçesinde de söz konusu talebini aynı şekilde tekrar ettiği görülmektedir. Bu açıdan sağlık kurulu raporuyla istirahatli sayılan dönemde de ek ödemeden faydalandırılma talebinin davanın esasına yönelik bir talep olduğu anlaşılmaktadır.

33. Mahkemenin ise gerekçeli kararında davanın konusunu sadece hastanede yatarak tedavi görülen dönemde ödenmeyen ek ödemenin tarafına ödenmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemi olarak belirttiği görülmektedir. Bu kabulden hareketle Mahkemenin iddia ve savunma kurgusunun tamamen, hastalık izninin sadece hastanede yatarak tedavi görülen kısmı temeline oturtulduğu, bu döneme ilişkin ek ödeme talebi yönünden değerlendirme yapıldığı, dolayısıyla iptal hükmünün de bu döneme ilişkin olarak verildiği anlaşılmaktadır.

34. Buna göre Mahkemenin, başvurucunun yargılama sürecinin tüm aşamalarında dile getirdiği ve yargılamanın sonunda çözülmesi gerekli bir uyuşmazlık olarak ortaya koyduğu, "hastalık izninin sağlık kurulu raporuyla istirahatli sayıldığı dönemine ilişkin olarak da ek ödeme yapılması" talebini davanın kapsamına dâhil etmediği görülmektedir. Mahkemenin, davanın kapsamına ilişkin bu sınırlamayı yaparken herhangi bir hukuki dayanak göstermediği dikkate alındığında esasen uyuşmazlığın konusunu eksik tespit ettiği anlaşılmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak söz konusu talep hakkında Mahkemece değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmediği ya da bu talebin bir sonuca bağlanmadığı görülmektedir. Bu açıdan başvurucunun, dava konusu ettiği uyuşmazlığın belirtilen kısmı yönünden karar hakkından yoksun bırakıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

38. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

40. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki 4 yıl 8 ay 9 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

41. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

43. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.

44. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

45. Karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

46. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

47. Başvurucunun, yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle tazminat talebi bulunmadığından bu konuda bir karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.

48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 1. İdare Mahkemesine (E.2009/935) GÖNDERİLMESİNE,

D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERCAN SOYALP BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/651)

 

Karar Tarihi: 24/6/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Ercan SOYALP

Vekili

:

Av. İlkay UYAR KABA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, uyuşmazlığın esasına yönelik taleplerin karara bağlanmaması nedeniyle karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/1/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek görülmediğini belirtmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu adına, araba alım satım faaliyetini ticari olarak yürütmesine karşın 2011, 2012 ve 2013 yıllarının çeşitli dönemlerine ilişkin beyannameleri elektronik ortamda vermediğinden bahisle 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 355. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezaları kesilmiştir.

9. Başvurucu tarafından 2011 yılına yönelik özel usulsüzlük cezasının iptali istemiyle Ankara 6. Vergi Mahkemesinin (Mahkeme) E.2013/2374 sayılı dosyasında, 2012 yılına yönelik özel usulsüzlük cezasının iptali istemiyle Mahkemenin E.2013/2375 sayılı dosyasında ve 2013 yılına yönelik özel usulsüzlük cezasının iptali istemiyle de Mahkemenin E.2013/2372 sayılı dosyasında dava açılmıştır.

10. Mahkemenin 23/12/2013 tarihli kararları ile aralarında hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle Mahkemenin E.2013/2372 ve E.2013/2375 sayılı dosyalarının Mahkemenin E.2013/2374 sayılı dosyası ile birleştirilmesine, E.2013/2372 ve E.2013/2375 sayılı dosyalara yönelik esas kayıtlarının kapatılmasına ve incelemenin E.2013/2374 sayılı dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

11. Mahkeme 29/4/2014 tarihli kararı ile 2011, 2012 ve 2013 yıllarının çeşitli dönemlerine ilişkin özel usulsüzlük cezalarının iptali istemiyle açılan davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle savunma eki belgelerinden başvurucunun birden çok yılda çok sayıda aracı sattığı hususunun ihtilafsız olduğu ve bu faaliyetlerin ticari olarak yürütüldüğü sonucuna varıldığı gerekçesiyle başvurucu hakkında tesis edilen işlemlerde yasal isabetsizlik bulunmadığı belirtilmiştir.

12. Başvurucu tarafından itiraz yoluna başvurulması üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. Kurulunun (Kurul) 27/10/2014 tarihli kararıyla itiraz isteminin kabulüne, Mahkeme kararının bozulmasına ve esastan incelenen davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararda; davanın 2011 yılına ilişkin gelir vergisi, 2011/1-3, 4-6, 7-9, 10-12 dönemlerine ait geçici gelir vergisi ile 2011/2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12 dönemlerine ilişkin katma değer vergisi beyannamelerinin elektronik ortamda verilmediğinden bahisle 213 sayılı Kanun'un mükerrer 355. maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezalarının iptali istemiyle açıldığı belirtilmiştir. Karar gerekçesinde ise otomobil alım satım faaliyetinde bulunduğu tespit edilen başvurucu adına geçmişe dönük olarak mükellefiyet tesis edilmesi mümkünse de bu dönemlere ilişkin olarak elektronik ortamda beyanname vermesi gerektiğinden haberdar olmayan başvurucu adına beyanname vermediğinden hareketle ceza kesilmesinde yasaya uygunluk görülmediği ifade edilmiştir.

13. Davalı Ankara Vergi Dairesi Başkanlığınca (İdare) kararın düzeltilmesi isteminde bulunulmuş, ayrıca kararın düzeltilmesi dilekçesinde Mahkeme kararının 2011, 2012 ve 2013 dönemlerine ilişkin özel usulsüzlük cezalarını kapsamasına karşın Kurul tarafından sadece 2011 dönemine ilişkin özel usulsüzlük cezasının mevzuata uygun olmadığı yönünde hüküm kurulduğu hususu belirtilmiştir. Kurulun 18/3/2015 tarihli kararıyla karar düzeltme istemi reddedilmiş, bununla birlikte söz konusu kararda idare tarafından ileri sürülen hususa yönelik herhangi bir değerlendirme de yapılmamıştır.

14. Başvurucu 6/8/2015 tarihli dilekçe ile Mahkemeye başvurarak 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının üç ayrı dosyada iptalini talep edildiğini, söz konusu dosyaların Mahkemenin E.2013/2374 sayılı dosyasında birleştirildiğini ve üç yıla yönelik hüküm kurulduğunu ancak Kurul kararında maddi hata yapılarak sadece 2011 yılına ilişkin karar verildiğini belirtilerek tavzih (açıklama) talebinde bulunmuştur. Mahkeme 14/8/2015 tarihli kararında, başvurucunun tavzih istediği konunun Mahkemenin kararıyla ilgili olmayıp Kurul kararı ile ilgili olduğu, Kurul tarafından verilmiş bir kararın tavzihi hakkında karar verilmesine olanak bulunmadığı ve tavzih isteminin Kurula yapılması gerektiği belirtilerek tavzih talebinin reddine karar vermiştir.

15. Başvurucu bu kez 17/8/2015 tarihli dilekçe ile Kurula başvurarak tavzih talebinde bulunmuştur. Kurulun 26/11/2015 tarihli kararında, açıklanması istenilen kararda 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 29. maddesinin birinci fıkrasında yazılı nedenlerden hiçbiri bulunmadığı belirtilerek açıklama isteminin reddine karar verilmiştir.

16. Açıklama isteminin reddine yönelik Kurul kararı 22/12/2016 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 13/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 24/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

18. Başvurucu; açtığı davanın Mahkemenin birleştirme kararı sonrasında 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemine ilişkin olduğunu, buna karşın Kurul tarafından maddi hata yapılarak sadece 2011 yılına ilişkin karar verildiğini, anılan hususu belirtip tavzih isteminde bulunmasına karşın bu talebinin de reddedildiğini ifade ederek Anayasa'nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

19. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü, uyuşmazlığın esasını oluşturan 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali talebi ile ilgili olarak Kurulca değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesidir. Bu sebeple belirtilen ihlal iddiaları mahiyeti itibarıyla karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Somut olayda hakkında düzenlenen 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemi ile başvurucu tarafından açılan davalar Mahkemece tek dosyada birleştirilmiş ve üç yıla yönelik iddialar bu tek dosyada görülerek karar verilmiştir. Anılan karara yapılan itiraz üzerine Kurul tarafından ise sadece 2011 yılına ait özel usulsüzlük cezası yönünden hüküm kurulmuş, söz konusu kararın düzeltilmesi istemi de Kurulun 18/3/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Başvurucu, Kurulca maddi hata yapılarak sadece 2011 yılına ilişkin karar verildiğini belirterek 2012 ve 2013 yıllarına ait bölümler için açıklama talebinde bulunmuş, Kurul 26/11/2015 tarihinde 2577 sayılı Kanun'un 29. maddesinde yer alan hususlara uymaması nedeniyle açıklama isteminin reddine karar vermiştir.

22. Başvurucu 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarına ilişkin talebiyle ilgili olarak Kurulca olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi nedeniyle İdarece, davanın ilgili kısımlarının reddedildiği şeklinde değerlendirildiğini ve bu nedenle İdare tarafından banka hesaplarına bloke konulduğunu, taşınır ve taşınmaz malları üzerine de kayden haciz işlemi yapıldığını ileri sürmüştür.

23. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun mahkeme kararına itirazını inceleyen Kurul tarafından 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadığı ve başvurucunun itirazlarının üst yargı merciinin söz konusu kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Ayrıca İdarece kararın düzeltilmesi dilekçesinde 2012 ve 2013 yıllarına yönelik hüküm kurulmadığı belirtilmesine karşın kararın düzeltilmesi kararında bu hususa dair herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı da görülmektedir.

24. Buna göre yukarıda yer alan iddiaların da gözönünde bulundurulması suretiyle Kurul kararında davanın esasına ilişkin taleplerin tümü hakkında hüküm kurulmaması nedeniyle kararın icrası aşamasında belirsizlik durumunun ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Üst yargı mercii kararından kaynaklanan belirtilen hususa yönelik her ne kadar başvurucu kararın düzeltilmesi isteminde bulunma imkânına sahip ise de -İdarenin söz konusu hususa yönelik kararın düzeltilmesi dilekçesindeki iddiası da Kurul kararında karşılanmamıştır- başvurucunun kararın icrası aşamasında ortaya çıkabilecek belirsizliği öngöremeyebileceği değerlendirilerek başvurunun süresinde olduğu kabul edilmiştir.

25. Diğer taraftan açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organları önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğinin Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

27. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Filiz Fırat, B. No: 2014/10305, 5/12/2017, § 28).

28. Adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Bununla birlikte karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir (Filiz Fırat, § 29).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

29. Başvurucu; hakkında düzenlenen 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemi ile ayrı ayrı davalar açtığını, açtığı davaların mahkeme kararı ile tek dosyada birleştirildiğini ve üç yıla yönelik iddialarının bu tek dosyada görülerek hüküm verildiğini belirtmiş ancak mahkeme kararına itiraz üzerine Kurul tarafından verilen kararda ise maddi hata yapılarak sadece 2011 yılına ilişkin karar verildiğini, kararda 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemine yönelik herhangi bir hüküm kurulmadığını ve anılan hususa dair tavzih isteminin de reddedildiğini iddia etmiştir. Ayrıca 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezaları ile ilgili herhangi bir hüküm kurulmaması nedeniyle vergi dairesi tarafından hesaplarına bloke konulduğunu, taşınır ve taşınmaz malları üzerine ise kayden haciz işlemi yapıldığını belirtmiştir.

30. Somut olayda başvurucu tarafından hakkında düzenlenen 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemi ile Mahkemenin E.2013/2374, E.2013/2375 ve E.2013/2372 sayılı dosyalarında ayrı ayrı dava açıldığı, aralarında hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle bu üç dosyanın E.2013/2374 sayılı dosya üzerinde birleştirilmesine Mahkemece karar verildiği ve Mahkemenin 29/4/2014 tarihli kararı ile 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarının tümü yönünden inceleme yapılmak suretiyle davanın reddine hükmedildiği anlaşılmaktadır.

31. Başvurucu tarafından Mahkemenin 29/4/2014 tarihli kararına itiraz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Kurul tarafından ise sadece 2011 yılına ait özel usulsüzlük cezasına yönelik hüküm kurulduğu, davanın esasına ilişkin taleplerden olan 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarına dair olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmadığı ve bu husus yönünden ne nihai kararda ne de tavzih kararında herhangi bir gerekçeye yer verilmediği görülmüştür.

32. Buna göre üç yıla ait özel usulsüzlük cezalarının iptali istemi açılan davaların Mahkemece tek dosyada birleştirilerek incelendiği ancak başvurucuya atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmaksızın Kurul tarafından Mahkemece birleştirilen dosyalarda yer alan uyuşmazlıklar yönünden değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmediği anlaşıldığından başvurucunun yargılama sonucunda karar elde etme hakkından yoksun bırakıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

33. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

34. Başvurucu; Kurul kararında 2012 ve 2013 yıllarına ait özel usulsüzlük cezalarına yönelik olumlu veya olumsuz bir karar bulunmamasına karşın vergi dairesi tarafından banka hesaplarına bloke konulduğunu, taşınır ve taşınmaz malları üzerine kayden haciz işlemi yapıldığını belirtilerek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür

35. Başvurucunun karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti yönünden yapılan değerlendirmede ihlal sonucuna varıldığından mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialar kapsamında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.

38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

40. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

41. İncelenen başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

42. Bu durumda karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesinin ilgili Vergi Dava Dairesine gönderilmek üzere Ankara 6. Vergi Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesinin ilgili Vergi Dava Dairesine -Kurullar Dava Dairelerine çevrilmiştir- gönderilmek üzere Ankara 6. Vergi Mahkemesine (Karar, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. Kurulunun 27/10/2014 tarihli ve E.2014/8842, K.2014/7495 sayılı kararıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,

D. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BURHANETTİN YILDIZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/30046)

 

Karar Tarihi: 15/6/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucu

:

Burhanettin YILDIZ

Vekili

:

Av. Vedat KARADUMAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, uyuşmazlığın esasına yönelik talebin karara bağlanmaması nedeniyle karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/9/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Diyarbakır'ın Hani ilçe Belediyesinden emekli olduktan sonra bir kısım işçi alacaklarının tahsiline karar verilmesi istemiyle 5/3/2015 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde diğer alacakların yanı sıra yıllık izin alacağı için 3.000 TL talep etmiştir.

9. Hani Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) iş mahkemesi sıfatıyla bakmış olduğu davada başvurucunun alacaklarının hesaplanması için bilirkişi incelemesi yaptırmış ve 23/2/2016 tarihli bilirkişi raporunda başvurucunun hak ettiği yıllık izin alacağı 13.726,53 TL olarak hesaplanmıştır. Başvurucu da yıllık izin alacağı talebini 3/6/2017 tarihli ıslah dilekçesi ile 13.726,53 TL'ye çıkarılmıştır.

10. Mahkeme 16/11/2017 tarihinde davayı kısmen kabul etmiştir. Kararda fazla mesai ücreti, ikramiye alacağı, ulusal bayram ve genel tatil ücreti (UGBT) alacağı, asgari geçim indirimi (AGİ) ücreti, sorumluluk zammı ücreti ile giyim ve koruyucu eşya, öğrenim, giyim ve doğum yardımı ve diğer sosyal haklar alacağına yer verilmesine karşın yıllık izin alacağına ilişkin herhangi bir hüküm kurulmamıştır.

11. Başvurucu, karara karşı 15/1/2018 tarihinde istinaf yoluna başvurmuştur. Dilekçede yıllık izin ücreti talep edilmesine rağmen Mahkemece bu hususta hüküm kurulmadığı belirtilmiştir.

12. Davalı Belediye de istinaf yoluna başvurmuştur. Dilekçede davacının ikramiye ve ilave tediye alacağına hak kazandığı dönemlerde ödemenin yapıldığı, toplu iş sözleşmesine göre hak ettiği tüm hak ve alacaklarının kendisine ödendiği ve davacının Belediyeyi ibra ettiği ifade edilmiştir.

13. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 29/6/2018 tarihinde istinaf taleplerini kesin olarak reddetmiştir. Kararda yalnızca davalı tarafın istinaf taleplerine yer verilmiş, başvurucunun istinaf talebinden bahsedilmemiş ve yıllık izin alacağına ilişkin herhangi bir hüküm kurulmamıştır.

14. Nihai karar başvurucuya 8/8/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 3/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Yapılamayacak işlemler" kenar başlıklı 357. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.

...

 (3) İlk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller bölge adliye mahkemesince incelenebilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 15/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

17. Başvurucu, dava dilekçesinde ve istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde yıllık izin ücretini talep etmesine rağmen Mahkemenin ve Bölge Adliye Mahkemesinin talebine yönelik herhangi bir karar vermediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

18. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü yıllık izin alacağı konusunda derece mahkemelerince değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olmasıdır. Bu itibarla belirtilen ihlal iddiaları mahiyeti itibarıyla karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

21. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

22. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında ise hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Filiz Fırat, B. No: 2014/10305, 5/12/2017, § 28).

23. Adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Bununla birlikte karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir (Filiz Fırat, § 29).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

24. Başvurucu açmış olduğu davasında yıllık izin ücreti dâhil olmak üzere işçi alacaklarının ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme alacakların hesaplanması konusunda bilirkişi incelemesi yaptırmış ve düzenlenen raporda başvurucunun hak ettiği yıllık izin ücretinin 13.726,53 TL olduğu hesaplanmıştır.

25. Mahkeme başvurucunun davasını kısmen kabul etmiş ve fazla mesai ücreti, ikramiye alacağı, UGBT alacağı, AGİ ücreti, sorumluluk zammı ücreti ile giyim ve koruyucu eşya, öğrenim, giyim ve doğum yardımı ve diğer sosyal haklar alacaklarına ilişkin hüküm kurmuştur. Kararda başvurucunun yıllık izin ücreti talebi hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

26. Başvurucu, karara karşı istinaf yoluna başvurmuş ve dilekçesinde bilirkişi raporu ile tespit edilen yıllık izin ücreti hakkında karar verilmediğini vurgulamıştır. Karara karşı davalı Belediye de istinaf yoluna başvurmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi yalnızca davalı tarafın istinaf sebeplerini değerlendirerek talebi reddetmiştir. Kararda başvurucunun istinaf talebine -yıllık izin ücretine- ilişkin herhangi bir değerlendirme yer almamıştır.

27. Mahkemelerden beklenen, uyuşmazlığın esasına yönelik bir talep hakkında değerlendirme yapılmak suretiyle olumlu ya da olumsuz bir karar verilerek bu talebin bir sonuca bağlanmasıdır. Başvuruya konu olayda ise derece mahkemelerinin kararlarında, başvurucuya atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmaksızın, yıllık izin ücret talebi konusunda olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun yıllık izin ücreti talebi hakkında karar elde etme hakkından yoksun bırakıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

29. Başvurucunun karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

30. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

31. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılmasına ve 13.726,83 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

32. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

33. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

34. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

35. İncelenen başvuruda, mahkemelerce esasa yönelik talep hakkında değerlendirme yapılmayarak bir karar verilmemesi nedeniyle başvurucunun karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

36. Bu durumda karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

37. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç tutarı ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Hani Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/51, K.2017/193) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.