Değişen toplumsal ilişkiler veya bugünden aklımıza hiç gelmeyebilecek herhangi bir sebeple yasalar değişebilir veya yürürlükten kalkabilir yahut da yepyeni yasalar yapılabilir. Keza idare de ihtiyaç duyulan konularda düzenleyici işlemler tesis edebilir yahut bunlar yine bizzat idarece veya yargı yerlerince iptal edilebilir. Bütün bu kural koyma, kuralı kaldırma veya değiştirme işlemleri vatandaşların hayatları ve beklentileri üzerinde ciddi sonuçlar doğurur.

Hukukun en önemli özelliği vatandaşların hayatlarını planlarken gelecekte kamu gücünün ne şekilde uygulanacağını öngörebilmeleridir. Fakat bu değişiklikler ya eski öngörüyle yapılmış hesapları bozar yahut da yeni öngörüler oluşturmayı gerektirir. Vatandaşların mevcut kurallar çerçevesindeki öngörülerinin gerçekleşmemesi veya sürekli yeni öngörülerde bulunmak zorunda kalması hukuka, genel olarak da devlete olan güveni aşındırır.

Bu güven aşınmasını aşma yollarından birisi “kazanılmış hak” kavramıdır. Kazanılmış hak kavramıyla kurallardaki bütün değişiklikler olmasa bile en azından bazı durumlarda mevcut kurala güvenerek tasarrufta bulunmuş kişilerin durumları korunur. Böylece hukuk kurallarındaki değişiklikler nedeniyle kişilerin fiilen içinde bulundukları durumdan yoksun bırakılmalarının önüne geçilmiş olur. Ne var ki kazanılmış hak kavramı somut durumlar söz konusu olduğunda pek çok zaman hayli belirsiz bir mahiyet taşır ve farklı görüşler ortaya çıkar.

Aşağıda imar planlarının ve plana dayalı olarak verilen inşaat ruhsatı iptallerinden kaynaklanan kazanılmış hak kavramının idari yargıda nasıl ele alındığına dair bazı örnek kararlar sunuyoruz. Bu konudaki önemli bir husus 2011 yılında Danıştay Kanunu’nda yapılan değişiklikle imarla ilgili temyiz taleplerine bakan dairenin değişmiş olması sonucunda ciddi bir içtihat farklılığının ortaya çıkmış olmasıdır. Bu nedenle sunduğumuz örnek kararları bu iki farklı içtihadı yansıtacak şekilde sınıflandırdık.

İMAR HUKUKUNDA KAZANILMIŞ HAK

Doktrinde kazanılmış hakka ilişkin tanımlamalara ve kazanılmış hakkın varlığı için gerekli şartların neler olduğuna yönelik tartışmalara genel olarak bakıldığında; kazanılmış hakkın varlığı için dört ana unsurun arandığını söylemek olanaklıdır. Bunlar; somutlaşma unsuru, tamamlanmış olma (hukuken korunmaya değer aşamaya gelmiş olma) unsuru, hukuka uygunluk unsuru ve iyiniyet unsuru olarak sıralanabilir.

Somutlaşma unsuru; düzenleyici işlemin tek başına kazanılmış hak oluşturamayacağı, bu düzenleyici işleme dayanılarak ilgili lehine hak tanıyan bireysel bir işlemin gerekli olduğu anlamına gelir. Örneğin, düzenleyici işlem olan imar planı, plan kapsamındaki parsel malikleri açısından kazanılmış hakkın doğumu için yeterli değildir, buna karşılık imar planına dayanılarak ilgiliye yapı ruhsatı verilmiş olması (diğer şartların da gerçekleştiği varsayımı altında) somutlaşma unsurunun varlığını ileri sürmek için yeterli bulunmaktadır.

Fakat belirtmek gerekir ki, ruhsatın düzenlenmiş olması, sadece somutlaşma unsurunun varlığını ileri sürmek için yeterlidir. Eğer tamamlanmış olma unsuru gerçekleşmemiş ise sadece ruhsatın verilmiş olması, kazanılmış hakkın varlığını ileri sürmek için yeterli olmayacaktır. 6. Daire, 02.6.2004 tarihli ve E:2002/6073, K:2004/3442 sayılı kararında “davacının yapısı için inşaat ruhsatının düzenlenmesinin kazanılmış hak için tek başına yeterli olmayacağını” açıkça ifade etmiştir. Aşağıda açıklandığı üzere tamamlanmış olma ve hukuka uygunluk unsurunun gerçekleşmiş olması da gerekmektedir.

Tamamlanmış olma unsuru; hakkın bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmedikçe kazanılmış hakkın doğmayacağı anlamına gelir. Örneğin, yapı fiilen tamamlanarak yapı kullanma izin belgesi alındığında, tamamlanmış olma unsuru gerçekleşmiş sayılır. Bununla birlikte, yapının fiilen tamamlanmış sayılması için yapı kullanma izninin alınmış olmasının zorunlu olmadığını da belirtmek gerekir.

İmar planı iptal edilinceye kadar tamamlanmış olan kısımlar kazanılmış hak teşkil edecektir. 6. Daire, 21.11.2002 tarih ve E:2001/4142, K:2002/5462 sayılı kararında “Dava konusu olayda, yıkımına karar verilen 4. kat için düzenlenen inşaat ruhsatının dayanağı olan imar planı değişikliğinin yargı kararı ile iptal edilmiş olmasının, bu plan değişikliği esas alınarak verilen inşaat ruhsatının da kendiliğinden hükümsüz kalması sonucunu doğurmayacağı açıktır. Ayrıca davalı idare tarafından da söz konusu 4. kat için düzenlenen inşaat ruhsatının iptal edildiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge dosyaya sunulmamıştır. Bu durumda, hukuken geçerli olan inşaat ruhsatına dayalı olarak yapılan 4. katın yıkımına ilişkin işlemde mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.” ifadelerine yer verilmiştir.

Keza 6. Daire, 07.3.2011 tarihli ve E:2010/9076, K:2011/469 sayılı kararında yapı için ilgili olduğu imar planının iptali konusundaki yargı kararlarından önce, yapının inşaat ruhsatına uygun yapıldığının belirlenmesi halinde, yapı ya da yapı kısımları için inşaatın bittiği ve kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü gerektiğini vurgulamıştır.

Hukuka uygunluk unsuru; kazanılmış hakkın ancak hukuka uygun durumlardan doğabileceği, hukuka uygunluğun kaynağının Anayasa, yasa, yönetmelik gibi bir hukuk normuna dayanması gerektiği, hukuka aykırı işlemlerden kazanılmış hak doğmayacağı anlamına gelir. Yasalara aykırı durumlara dayanılarak kazanılmış hak iddiasında bulunulamayacağının hukukun temel ilkelerinden birini teşkil ettiği Anayasa Mahkemesi’nin 25.02.1986 tarihli ve E:1985/1, K:1986/4 sayılı kararında da vurgulanmıştır. (Danıştay 14. Daire, 20.01.2016 tarih ve E:2015/10132,  K:2016/92 sayılı kararı)

Kazanılmış hakların korunması, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup, idare hukukunda kazanılmış hak sorununun çözümünde, hukuki güvenlik ilkesi ile hukuka uygun idare arasındaki dengenin gözetilmesi zorunludur. İmar hukukunda kazanılmış haktan bahsedildiğinde, yürürlükteki imar planlarına duyulan güven ile daha sonra iptal edilen plan dolayısıyla korunması gereken kamu yararı, sağlıklı kentleşme, yargı kararlarının gereğini yerine getirme zorunluluğu birlikte değerlendirilmelidir.

Danıştay kararlarında düzenleyici işlem niteliğindeki imar planlarının, idarece kaldırılması, iptal edilmesi veya değiştirilmesi durumunda, bu planların yürürlükte oldukları süre içerisinde ve bu planlara dayalı olarak tesis edilen bireysel işlemlerin kişiler bakımından sübjektif nitelikte kazanılmış hak doğuracağı, idari işlemlerin geriye yürümeyeceğine ilişkin idare hukuku ilkesi ile bu gibi durumlarda kazanılmış hakların korunması ve idari istikrarın sağlanmasının amaçlandığını, ancak bu şekilde bir kazanılmış hakkın var olduğu hallerde de idari işlemin ve dayanağı olan düzenleyici işlemin hukuka uygun olduğu konusunda bir tartışmanın da bulunmadığı, tartışmanın; idari işlemin dayanağı olan düzenleyici işlemin, yani imar planının yargı yerince iptal edilmiş olması halinde verilen inşaat ruhsatının ve yapı kullanma izin belgesinin iptal edilip edilemeyeceği, yapının durdurulup durdurulmayacağı, yapı hakkında yapı tatil tutanağı düzenlenip düzenlenemeyeceği, yıkım kararı ve yapı sahiplerine para cezası verilip verilemeyeceği hususunda olduğunu belirtmiştir.

Danıştay bu değerlendirmeyi yaparken kazanılmış hakların korunmasının “hukuk devleti” ilkesinin bir gereği olduğunu, idare hukukunda kazanılmış hak sorununun çözümünde, “hukuki güvenlik” ilkesi ile “hukuka uygun idare” arasındaki dengenin gözetilmesi gerektiğini belirtmiş, imar hukukunda kazanılmış haktan bahsedildiğinde ise, yürürlükteki imar planlarına duyulan güven ile daha sonra iptal edilen plan dolayısıyla korunması gereken “kamu yararı”, “sağlıklı kentleşme” ve “yargı kararlarının gereğini yerine getirme zorunluluğu” nun birlikte değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

a) 14. Daire Kurulmadan Önce 6. Daire Kararlarında Kazanılmış Hakkın Doğduğu Haller

Aşağıda bir kısmı verilen kararlarından da anlaşıldığı üzere 6. Dairenin konu ile ilgili süregelen görüşü; bir imar planı değişikliği ve bunun sonucunda verilen yapı ruhsatı üzerine tamamlanmış ve yapı kullanma izni almış yapılar ile başlanılan ve belirli bir aşamaya kadar getirilen inşaatların kazanılmış hak olarak görülmesi ve bu suretle söz konusu yapı ve inşaat seviyelerinin, dayanak işlemler hakkında verilen yargı kararlarından olumsuz etkilenmemesi gerektiği yönündedir.

Danıştay 6. Daire, 03.12.1998 tarihli kararı: “Davacı, imar planında konut alanında kalan taşınmazı üzerinde yaptırmak istediği inşaat nedeniyle davalı idareye başvurmuş, 31.12.1992 gününde inşaat ruhsatını almış, inşaatın verilen ruhsata uygun olarak tamamlanması üzerine de 22.9.1994 gününde yapı kullanma izni belgesini almıştır. Bu işlemler nedeniyle davacının hatası, hilesi veya davacıya isnat edilebilecek bir kusur olmadığı gibi söz konusu inşaat o tarihte yürürlükte olan imar planına uygun olarak inşa edilmek suretiyle kullanılabilir hale gelmiştir. Böyle bir yapı nedeniyle yapı kullanma izin belgesini de almış olan davacının artık kazanılmış hakkı doğmuştur.”

Danıştay 6. Daire, 02.6.2004 tarihli kararı; “Davacının yapısı için inşaat ruhsatının düzenlenmesi kazanılmış hak için tek başına yeterli olmasa da İdare Mahkemesince iptal hükmünün verildiği tarihe kadar ilgilinin hatası hilesi ya da kusuru olmadan yapıya devam edilmesi durumunda mahkeme kararının verilmesini takiben davalı idarece yapının ruhsatının iptal edilerek inşaatın mühürlenmesi, bu aşamaya kadar gelmiş yapının fiili durumunun da kazanılmış hak olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

Danıştay 6. Daire, 14.01.2009 tarihli kararı; “Dava konusu imar planı değişikliği üzerine 24.02.2000 tarihinde yapı ruhsatının alınarak inşaata başlanıldığı, yapı ruhsatı ve dayanağı imar planının iptali istemiyle 26.07.2001 tarihinde görülmekte olan davanın açıldığı, 07.03.2002 tarihinde ise yapının tamamlanması üzerine yapı kullanma izninin verildiği, İdare Mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonunda düzenlenen rapora dayanılarak 16.05.2002 tarihinde işlemin yürütülmesinin durdurulmasına, 25.09.2002 tarihinde ise dava konusu işlemin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu işlemler nedeniyle davacının hatası, hilesi veya davacıya isnat edilebilecek bir kusur olmadığı gibi söz konusu inşaat o tarihte yürürlükte olan imar planına uygun olarak inşa edilmek suretiyle kullanılabilir hale gelmiştir. Böyle bir yapı nedeniyle yapı kullanma izin belgesini de almış olan davacının artık kazanılmış hakkı doğmuş bulunmaktadır.

Danıştay 6. Daire, 07.3.2011 tarihli kararı; “Yapı için ilgili olduğu imar planının iptali konusundaki yargı kararlarından önce, yapının inşaat ruhsatına uygun yapıldığının belirlenmesi halinde, yapı ya da yapı kısımları için inşaatın bittiği ve kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü gerekmektedir.

Danıştay 6. Daire, 21.10.2014 tarihli kararı; Mahkemenin plan değişikliği ve yapı ruhsatına ilişkin iptal kararının davalı idareye tebliğ edildiği tarihte ulaştığı seviyedeki duruma göre yapı kullanma izinlerinin davalı idare tarafından verilmesi gerekir.”

Danıştay 6. Daire, 23.12.2014 tarihli kararı; “İlgilinin hatası, hilesi veya kendisine isnat edilebilecek bir kusurunun bulunmaması halinde yürürlükteki imar planı ile ruhsatına uygun olarak yapılan inşaatın kazanılmış hak kapsamına girdiğinin kabulü gerektiği hususu Dairemizin istikrar kazanmış içtihatlarındandır. Uyuşmazlık konusu otel binasının da uygulama imar planı ve yapı ruhsatlarına uygun yapıldığının görülmesi karşısında ilgilinin kazanılmış hakkının doğduğu anlaşılmaktadır.”

Danıştay 6. Daire, 17.9.2015 tarihli kararı; “Kısmi yapılaşma oluştuğundan davaya konu parsele yapılaşma hakkı verilmesinde mevzuata kazanılmış hak ilkesine aykırılık olmamakla birlikte sadece parsel bazına plan değişikliği yapılarak diğer parsellere göre yoğun yapılaşma hakkı verilmesinde ve bu plan değişikliği uyarınca yapı ruhsatı verilmesinde hukuka ve kamu yararına uyarlık bulunmamaktadır.”

İdari Dava Daireleri Kurulu, 23.10.2008 tarih ve E:2005/1721, K:2008/1837 sayılı imar işlerinde kazanılmış haklar üzerinde durduğu bir kararında " ... imar işlerinde ilgililer yönünden kazanılmış hakların doğumunun saptanmasında; yapı ruhsatı, yapı kullanma izni gibi işlemlerin ve inşaata başlanmış olması, tamamlanmış olup, olmadığı, tamamlanmamışsa hangi seviyede bulunduğu durumlarının ve bunların tarihlerinin önemli bir etken olduğu ve bu kavram ve esaslardan hareket edilerek olayına göre kişilerin imar işlerindeki haklarının kazanılmış bir hak teşkil edip etmediği konusunda bir sonuca gidildiği görülmektedir ... Bugüne değin hiç inşaata başlanmamış olması halinde ise ilgililer lehine kazanılmış bir haktan söz edilemeyeceği, yapı ruhsatı alınmış olmasının, hukuka uygun olarak verilmesine rağmen bu hususun tek başına hak kazandırmaya yeterli sayılamayacağı, idarenin kolluk yetkilerine dayanarak verdiği izinleri ( ruhsatları ) kamu düzeni ve kamu yararı ilkelerinden hareketle geri alabilme yetkisinin mevcut bulunduğu ... " belirtilmiştir.

Olayda ise imar planı değişikliğinin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararının 10.11.1998 tarihinde verilmesine ve davacıya 25.12.1998 tarihinde yapı kullanma izni düzenlemesine karşın davalı idarece yapı bittikten sonra 1.11.2000 günlü işlemle inşaat ruhsatının iptal edildiği ve yapı tatil tutanağının 25.1.2001 tarihinde düzenlenerek yapının mühürlendiği anlaşıldığından davacının kazanılmış hakkının bulunduğunun kabulü zorunludur.

Bu durumda, söz konusu taşınmazın bulunduğu alanda kat artışı getiren imar planı değişikliğinin 10.11.1998 günlü, mahkeme kararı ile iptal edildiği gerekçesiyle yapı bittikten sonra inşaat ruhsatı iptal edilerek yapı tatil tutanağı ile inşaatın mühürlenmesine ilişkin işlemlerde hukuka uyarlık bulunmadığından, davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesinin ısrar kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz isteminin kabulüne, İzmir 4. İdare Mahkemesince verilen 9.2.2005 günlü, E: 2005/132, K: 2005/160 sayılı ısrar kararının…” Altıncı Dairesince verilen karar doğrultusunda bozulmasına karar vermiştir.

Yukarıdaki kararda belirtildiği gibi taşınmazın iktisap edilmesi ve inşaat ruhsatı alınması tek başına kazanılmış hak için yeterli görülmemelidir. İmar işlerinde, kazanılmış hakkın saptanmasında, inşaatın yargı kararı verilirken fiilen bulunduğu aşama öncelikle dikkate alınmalıdır. Kazanılmış hak, verildiği anda hukuka uygun olan inşaat izninin tamamı için değil; yürütmenin durdurulması veya iptal kararı verilinceye kadar binanın fiilen yapılan kısmı için kabul edilmelidir. Bu itibarla; imar işlerinde kazanılmış hakkın ölçütü olarak, hukuki duruma uygun fiili durumlar esas kabul edilmelidir.

b) Danıştay 14. Dairesinin Kurulması ve Kazanılmış Hak Konusuna Getirdiği Yorum

2011 yılında Danıştay Kanunu’nda yapılan değişiklikle İmar Kanunu ile diğer kanunlar ve ilgili mevzuat uyarınca tesis edilen, mühürleme, durdurma, yıkım kararları ile bunlara ilişkin olarak verilen para cezaları ve bu cezaların tahsili amacıyla tesis edilen işlemlerden kaynaklanan davaların ve temyiz başvurularının çözümlenmesinde yeni kurulan Danıştay 14. Dairesi görevlendirilmiştir.

14. Daire, imar hukukunda kazanılmış haklar konusu ile ilgili olarak 6. Daire ile İdari Dava Daireleri Kurulunun içtihadından farklı bir içtihat geliştirmiştir. 14. Daire, yargı yerince iptal edilen plana dayalı olarak verilmiş olan inşaat ruhsatının idarece iptal edilmesi veya söz konusu ruhsatla ilgili olarak açılmış bir davanın mevcut olması halinde; her ne kadar ruhsat işlemi tesis edildiği tarihte plana uygun ise de, hukuka aykırılığı saptanan plana ilişkin olarak verilen iptal kararı nedeniyle imar planı tesis tarihi itibariyle yürürlükten kalkacağından inşaat ruhsatının da hukuki dayanağının kalmayacağı ve iptali gerekeceği gibi, ruhsatsız konuma düşen yapının da yıkılması gerektiği, aksi durumda, yargı yerince hukuka aykırılığı tespit edilerek iptal edilen ve tesis edildiği tarih itibarıyla yürürlükten kalkan bir düzenleyici işleme dayanılarak tesis edilmiş ve dava konusu da edilmiş bir işleme rağmen ileriye yönelik bir kazanılmış hakkın tanınması sonucunu doğuracağı, bu durumun da kısaca tüm işlem ve eylemlerinin hukuka uygun olduğu devlet biçimi olarak tanımlayabileceğimiz Hukuk Devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı, ancak, yıkım işlemi tesis edilmeden önce, hukuka aykırı bir şekilde plan oluşturan ve bu plana göre ruhsat veren idarenin kusurlu davranışı nedeniyle, iyi niyetli kişilere yıkıma konu taşınmaz bedeli ilgiliye ödenmeden ruhsatsız yapının yıkılamayacağı yönünde kararlar vermiştir.

Bu konuda 14. Daire tarafından verilen bazı kararlara aşağıda yer veriyoruz.

14. Daire, 28.02.2013 tarih ve E:2011/14794, K:2013/1444 sayılı kararı; “Tartışma; idari işlemin dayanağı olan düzenleyici işlemin yargı yerince iptal edilmiş olması halinde ortaya çıkmaktadır. Zira bu durumda iptal davasına konu işlemin hukuka aykırılığı tespit edilerek iptal edilmesi sonucunda, işlem tesis edildiği tarih itibariyle hiç var olmamış gibi bütün sonuçlarıyla ortadan kalkmaktadır.

Mevzuat hükümlerinin ve AİHM kararlarının birlikte değerlendirilmesinden; sağlıklı ve dengeli bir çevrenin oluşturulması bakımından, yürürlükte bulunan plan hükümlerine aykırı olarak inşa edilen yapıların, yapının inşa edildiği tarihte yürürlükte bulunan plana ve ruhsata uygun olarak inşa edilse dahi, bu planın hukuka ve mevzuata aykırı olduğu tespit edilerek yargı merciince iptal edilmesi durumunda kazanılmış hakkın bulunmaması nedeniyle yıkılması gerekmektedir.

Ancak; yıkım işlemi tesis edilmeden önce, hukuka aykırı bir şekilde plan oluşturan ve bu plana göre ruhsat veren idarenin kusurlu davranışı nedeniyle, iyi niyetli kişilere yıkıma konu taşınmaz bedelinin ödenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, taşınmazın bedelinin davacıya ödenmeden ruhsatsız yapının yıkımı yolunda tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

14. Daire, 23.9.2014 tarih ve E:2013/10403, K:2014/7741 sayılı kararı; “Sağlıklı ve dengeli bir çevrenin oluşturulması bakımından, yürürlükte bulunan plan hükümlerine aykırı olarak inşa edilen yapıların, yapının inşa edildiği tarihte yürürlükte bulunan plana ve ruhsata uygun olarak inşa edilse dahi, bu planın hukuka ve mevzuata aykırı olduğu tespit edilerek yargı merciince iptal edilmesi durumunda kazanılmış hakkın bulunmaması nedeniyle yıkılması gerekmektedir.

Ancak; yıkım işlemi tesis edilmeden önce, hukuka aykırı bir şekilde plan oluşturan ve bu plana göre ruhsat veren idarenin kusurlu davranışı nedeniyle, iyi niyetli kişilere yıkıma konu taşınmaz bedelinin ödenmesi gerekmektedir.

14. Daire, 19.02.2015 tarih ve E:2012/5272, K:2015/1268 sayılı kararı; İdare Mahkemesince; kamu yararına dönük amaçlarla yapılaşma koşul ve kuralları getiren imar planı mevzuat hükümlerine uygun olarak verilen ancak tüm sonuçları ile elde edilmeden önce plan ve buna dayanılarak alınan yapı ruhsatları iptal edilen yapıların, artık bu aşamadan sonra tesis edildiği tarihte yürürlükte olan plan hükümlerinin iptal edilmiş olması nedeniyle mevzuata uygun olarak elde edildiğini kabul etmeye olanak bulunmaması nedeniyle kazanılmış hak oluşturmasına ve hukuk güvenliği ve yönetsel süreklilik ilkeleri çerçevesinde korunmasına olanak bulunmadığı ve mülkiyet hakkı ihlal edilen kişilerin zararlarının tek giderim yolunun mevzuata aykırı olarak elde edilmiş yapıların korunması olmayacağı, üstün kamu yararı nedeniyle yapıların korunmasına olanak bulunmayan söz konusu durumlarda, mülkiyet haklarının idarenin hukuka aykırı işleminden kaynaklandığının düşünülmesi durumunda tam yargı davası yoluyla da zararın giderimin olanaklı olduğundan, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Sağlıklı ve dengeli bir çevrenin oluşturulması bakımından, yürürlükte bulunan plan hükümlerine aykırı olarak inşa edilen yapıların, yapının inşa edildiği tarihte yürürlükte bulunan plana ve ruhsata uygun olarak inşa edilse dahi, bu planın hukuka ve mevzuata aykırı olduğu tespit edilerek yargı merciince iptal edilmesi durumunda kazanılmış hakkın bulunmaması nedeniyle yıkılması gerekmektedir. Ancak; yıkım işlemi tesis edilmeden önce, hukuka aykırı bir şekilde plan oluşturan ve bu plana göre ruhsat veren idarenin kusurlu davranışı nedeniyle, iyi niyetli kişilere yıkıma konu taşınmaz bedelinin ödenmesi gerekmektedir.

14. Daire, 20.01.2016 tarih ve E:2015/10132, K:2016/92 sayılı kararı; “Düzenleyici işlem niteliğindeki imar planlarının, idarece kaldırılması veya değiştirilmesi durumunda, bu planların yürürlükte oldukları süre içerisinde ve bu planlara dayalı olarak tesis edilen bireysel işlemlerin kişiler bakımından sübjektif nitelikte kazanılmış hak doğuracağı tabiidir. İdari işlemlerin geriye yürümeyeceğine ilişkin idare hukuku ilkesi ile bu gibi durumlarda kazanılmış hakların korunması ve idari istikrarın sağlanması amaçlanmıştır. Ancak bu şekilde bir kazanılmış hakkın var olduğu hallerde idari işlemin ve dayanağı olan düzenleyici işlemin hukuka uygun olduğu konusunda bir tartışma da mevcut değildir.

2577 sayılı Kanun’un 28. maddesi açısından olay değerlendirildiğinde ise; yapıya ait yapı ruhsatı ve dayanağı plan tadilatı kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edildiğinden, idarenin yargı kararının gereğini yerine getirerek iptal edilen işlemlere dayanılarak tesis edilen işlemleri geri alması ve ruhsatsız hale gelen yapının yıkımına karar vermesi kanuni bir zorunluluktur. Aksi durumda; yapı ruhsatının ve dayanağı imar planı tadilatının iptal edilmiş olmasının herhangi bir sonucu olmayacak, yargı kararı etkisiz hale gelecektir.

Bu durumda; dayanağı imar plan değişikliğinin yargı kararı ile iptal edilmesi sonucu ruhsatı iptal edilmekle ruhsatsız duruma düşen yapının yıkımı yolunda tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, dava konusu işlemin bu kısmının iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır…” 

Kararlardan da anlaşıldığı üzere 14. Daire, 6. Daire ile İdari Dava Daireleri Kurulunun içtihadının aksine bir içtihat geliştirmiş ve bu içtihadını istikrarlı bir şekilde devam ettirmiştir. 14. Daire, yürürlükte olan imar planı hükümlerinin yargı kararıyla iptal edilmiş olması nedeniyle mevzuata uygun olarak elde edildiğini kabul etmeye olanak bulunmadığını, yargı kararıyla iptal edilen imar planı kapsamında yapılan inşaatların kazanılmış hak oluşturmasına ve hukuk güvenliği ve yönetsel süreklilik ilkeleri çerçevesinde korunmasına olanak bulunmadığı yönünde kararlar vermiştir. 14. Daire ile 6. Daire arasındaki görüş farklığının temelini de bu husus oluşturmaktadır. 6. Daire, yargı kararıyla iptal edilen imar planına uygun olarak yapılan inşaatların hukuka uygunluk unsurundan yararlanabileceğini vurgularken, 14. Daire, imar planının yargı kararıyla iptal edilmiş olmasının, planın mevzuata aykırı olduğunu gösterdiğini ve dolayısıyla yargı kararıyla iptal edilen imar planına uygun olarak yapılan inşaatların hukuka uygunluk unsurundan yararlanamayacağını karara bağlamıştır.

Bu süreçte, İdari Dava Daireleri Kurulunun tutumuna baktığımızda ise; Kurul, daha önceki içtihadının aksine 14. Daireye benzer yönde kararlar vermiştir.

İdari Dava Daireleri Kurulu, 25.11.2013 tarih ve E:2010/3498, K:2013/4258 sayılı kararında; “Bu gibi durumlarda kazanılmış hakkın varlığı söz konusu olmamakla birlikte, açık hata, ilgilinin hilesi veya kusuru ile tesis edilmemiş olması kaydıyla hukuka aykırı olan bu işlemlerin yürürlüklerini sürdürdükleri zaman içerisinde ilgili kişiler bakımından geçmişe dönük olarak sağladıkları sübjektif hakların parasal olarak karşılığının idarece tazmini, başka bir deyişle, kişilerin bu işlemler sebebiyle uğradıkları zararlarının hizmet kusurunun varlığından bahisle açacakları tam yargı davasına konu etmeleri mümkündür.

Yargı yerince iptal edilmiş olan imar planlarına dayalı olarak verilmiş yapı ruhsatının idarece iptal edilmemesi ve davaya konu da edilmemesi halinde ise, ruhsat hukuken varlığını sürdüreceğinden bu ruhsatlara göre yapılmış inşaatlarda kazanılmış hakkın varlığı söz konusu olacaktır. Ancak bu durumda dahi hukuka aykırı olan bu işleme dayalı kazanılmış hakkın koşulsuz olmadığı, kamu düzenini bozucu, kamu hizmetinin gereklerini ve kamu yararını engelleyici nitelikteki kazanılmış hakkın geleceğe yönelik olarak aynen korunamayacağı, idarenin kaldırma veya değiştirme işlemi ile kazanılmış hakkı ortadan kaldırabileceği ancak mağduriyetin tazminat davasına konu olacağı, bu durumun hukuk devletinin gereği olduğu doktrinde kabul edilmektedir.

Aksi takdirde 3194 Sayılı İmar Kanunu'nun 3. maddesinde "Herhangi bir saha, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatla kullanılamaz." şeklinde ifade edilen "genel esas"a rağmen, yargı yerince iptal edilen planla yapılanma koşulları veya fonksiyonu değiştirilmiş olan bir sahada fonksiyona aykırı olan bir yapılaşmanın oluşması ve geleceğe yönelik olarak korunmasına hukuken olanak yaratılmış olur ki, bu durumun idari işlemlerin tümünün ortak maksadı olan kamu yararının ve kamu düzeninin temini bakımından mümkün olamayacağı tabiidir.

Yukarıda bir kısmı verilen kararlardan da anlaşıldığı üzere Kurul, daha önceki 6. Daire ile benzer yöndeki içtihadından ayrılmış, 14. Daire ile benzer yönde kararlar vermiştir.

c) Danıştay 14. Dairesinin Kapatılmasından Sonraki Durum

2016 yılında Danıştay Kanunu’nda yapılan değişikliklerle Danıştay’da daire sayıları azaltılmış, bu kapsamda 14. Daire kapatılmış, yapılan iş bölümü sonucunda da Dairenin daha önce baktığı işler 6. Dairenin görev ve yetkisine verilmiştir.

6. Dairenin konu ile ilgili son dönem içtihatlarına baktığımızda ise 6. Daire daha önce verdiği ve uzun yıllar devam ettirdiği içtihadını değiştirmiş ve İdari Dava Daireleri Kurulu ve kapatılan 14. Daire içtihatlarıyla benzer yönde kararlar vermiştir. Bu konudaki bazı kararlara aşağıda yer veriyoruz.

6. Daire, 24.04.2019 tarih ve E:2014/10657, K:2019/3054 sayılı kararı; “Bu durumda, yapının ruhsata uygun yapılıp yapılmadığının tespit edilerek ruhsata uygun yapılan kısımlarının plan ve ruhsatın iptaline ilişkin yargı kararı ve yıkım kararı nedeniyle yıkılacağı açık olduğundan 3. katın ve çatı katının yıkılmasından doğan zararın tazmini gerekmektedir. Bu itibarla, davanın reddine ilişkin temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır…” 

6. Daire, 04.02.2020 tarih ve E:2019/7006, K:2020/946 sayılı kararı; “Yargı yerince iptal edilen plana dayalı olarak verilmiş olan inşaat ruhsatının idarece iptal edilmesi veya söz konusu ruhsatla ilgili olarak açılmış bir davanın mevcut olması halinde; her ne kadar ruhsat işlemi tesis edildiği tarihte plana uygun ise de, hukuka aykırılığı saptanan plana ilişkin olarak verilen iptal kararı nedeniyle imar planı tesis tarihi itibariyle yürürlükten kalkacağından inşaat ruhsatının da hukuki dayanağı kalmayacağı ve iptali gerekeceği gibi, ruhsatsız konuma düşen yapının da yıkılması gerekmektedir.

Aksi görüş; yargı yerince hukuka aykırılığı tesbit edilerek iptal edilen ve tesis edildiği tarih itibarıyla yürürlükten kalkan bir düzenleyici işleme dayanılarak tesis edilmiş ve dava konusu da edilmiş bir işleme rağmen ileriye yönelik bir kazanılmış hakkın tanınması sonucunu doğurur ki, bu durumun kısaca tüm işlem ve eylemlerinin hukuka uygun olduğu devlet biçimi olarak tanımlayabileceğimiz Hukuk Devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı aşikardır.

Yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerinin ve AİHM kararlarının birlikte değerlendirilmesi neticesinde verilen Dairemiz yerleşik kararlarına göre, sağlıklı ve dengeli bir çevrenin oluşturulması bakımından, yürürlükte bulunan plan hükümlerine aykırı olarak inşa edilen yapıların, bu plan uyarınca verilen ruhsata uygun olarak inşa edilse dahi, ruhsatın plan ve mevzuata aykırı olduğu tespit edilerek yargı merciince iptal edilmesi durumunda kazanılmış hakkın bulunmaması nedeniyle yapı tatil tutanağı düzenlenerek yıkılması gerekmektedir.

Ancak; yıkım işlemi tesis edilmeden önce, yürürlükteki plana aykırı olarak ruhsat veren idarenin kusurlu davranışı nedeniyle, iyi niyetli kişilere para cezası verilmemesi ve anılan kişilere yıkıma konu taşınmaz bedelinin ödenmesi gerekmektedir.

Bu nedenle; dava konusu yapılar için yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi alınmasında herhangi bir hata veya hilesi bulunmayan davacıya para cezası verilmesinde ve bedelinin davacıya ödenmeden ruhsatsız duruma düşen yapıların yıkımı yolunda tesis edilen encümen kararlarında hukuka uyarlık, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.” 

SONUÇ

Genel olarak, Danıştay, kazanılmış hakların korunması, “Hukuk Devleti” ilkesinin bir gereği olup İdare Hukukunda kazanılmış hak sorununun çözümünde, “hukuki güvenlik” ilkesi ile “hukuka uygun idare” arasındaki dengenin gözetilmesinin zorunlu olduğunu, İmar Hukukunda kazanılmış haktan bahsedildiğinde, yürürlükteki imar planlarına duyulan güven ile daha sonra iptal edilen plan dolayısıyla korunması gereken “kamu yararı”, “sağlıklı kentleşme” ve “yargı kararlarının gereğini yerine getirme zorunluluğu”nun birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

İptal kararlarının, idari işlemleri tesis edildikleri tarihten itibaren ortadan kaldıran ve işlemin tesisinden önceki hukuki duruma dönülmesini sağlayan kararlar olduğunu, düzenleyici işlemin iptal edilmiş olmasının ona dayalı olarak geçmişte bütün unsurları ile oluşmuş tamamlanmış, bireyselleşmiş tüm hukuki durumların da hukuken geçersiz olması sonucunu doğurmayacağını belirtmiştir.

Danıştay kararlarında; düzenleyici işlemin iptalinden önce tesis edilmiş olan bireysel işlemleri, kazanılmış hak ve idari istikrar ilkelerini göz önüne alarak yeniden değerlendirilmiştir.

Bir düzenleyici işlem uyarınca tesis edilen bireysel işlemler nedeniyle kazanılmış haktan ve/veya idari istikrardan söz edebilmek için işlemin tesis edildiği tarih itibariyle hukuka ve mevzuata uygun olmasının yanı sıra kişilerin de iyi niyetli olması gerektiğini belirtmiştir.

Öte yandan, imar mevzuatında inşaat ruhsatının alınmasının tek başına kazanılmış hak için yeterli görülmediğini, her olayın kendine özgü niteliği ve “Hukuk Devletİ” ilkesi göz önünde bulundurularak “kazanılmış hak” veya “idari istikrar” yönünden hukuki bir değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmiştir.