YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA ALACAKLI TEMERRÜDÜ

1. Temerrüt ve Alacaklı Temerrüdü

Alacaklı ya da borçlunun sorumluluklarını usulüne uygun bir şekilde, zamanında gerçekleştirememesi halinde karşılaştığımız temerrüt kavramı; borçlu temerrüdü ve alacaklı temerrüdü olmak üzere iki türlüdür.

Borçlunun borcunu ifa edememesi durumu, borçlu temerrüdü olduğu bilinmektedir. Alacaklı temerrüdü ise isminden de anlaşıldığı üzere alacaklının üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda karşımıza çıkar.

Unutulmamalıdır ki, borcun ifa edilebilmesi için alacaklının da ifayı kabul etmesi, ifaya hazır olması ve alacaklının da borçlunun borcunu ifa edebilmesi için yerine getirmesi gereken sorumlulukları varsa onları da yerine getirmesi gerekmektedir. Yani kısacası, alacaklı da borçlunun borcunu gerektiği gibi ifa edebilmesi için borçluya gerekli koşulları sağlaması gerekmektedir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 106.maddesinde düzenlenmiş olan alacaklı temerrüdü, birtakım şartlar içermektedir. Bu şartlar gerçekleştiği takdirde alacaklı temerrüde düşmüş olacaktır. Eğer alacaklı, kendisine kefil olan birine karşı – yani bir kefalet sözleşmesi içindeyken – alacaklı temerrüdüne düşmüşse; kefil olan taraf kefaletten kurtulacaktır. Ancak bu durum borçlu için geçerli değildir, borçlu borcundan kurtulamayacaktır. Alacaklı temerrüdü gerçekleştiği takdirde, borçlu birtakım haklar elde edecektir.

2. Alacaklı Temerrüdünün Şartları

Alacaklı temerrüdü Türk Borçlar Kanunu’nun 106. maddesinde yer alan hükümden anlaşılacağı üzere birtakım şartlara bağlıdır.

- Borcun muaccel olması,

- Borcun ifası için alacaklının üstüne düşen yükümlülükleri yerine getirmemiş olması,

- İfanın gereği gibi önerilmiş olması,

- Alacaklının ifayı haklı bir sebep göstermeksizin reddetmiş olması.

Alacaklı temerrüdüyle ilgili birçok Yargıtay kararı da mevcuttur. Alacaklı temerrüdünün gerçekleşmesi belirli şartlara bağlı olduğundan bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini tahlil eden, ne zaman nasıl gerçekleştiğini vurgulayan içtihatlar muhakkak ki konunun aydınlanmasına fayda sağlamaktadır.

Yargıtay 15.Hukuk Dairesi, 07.06.1984 tarihli ve 1616/2006 sayılı kararında, “BK. nun 90. madde hükmüne göre karşılıklı yükümlülükleri içeren sözleşmelerde borçlunun borcunu ifa edebilmesi için eğer alacaklı kendi tarafından öncelikle yapılması gereken işlemleri icradan kaçınırsa, mütemerrit sayılacağı kabul edilmiştir. Yukarıdan beri açıklandığı üzere davalı banka sözleşmenin 10 ve özel sicil namenin 9. maddelerinde öngörülen ve kendisi tarafından yapılması kararlaştırılan yeraltı engellerini giderme borcunu yerine getirmemiştir. Alacaklıya düşen bu görev teknik açıdan borcun ifasını engellediği gerek Ankara Yedinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1981/421 değişik iş sayılı tespit dosyasında bulunan tarihsiz bilirkişi raporu, gerekse 18.4.1983 tarihli bilirkişi kurulu raporu ile 14.6.1982 tarihli esas ve 26.8.1982 tarihli ek bilirkişi raporları ile sabittir. Bu durumda davalının değil aksine davacıya sözleşmeden dönme hakkı tanımak BK. nun 94. madde hükmü gereğidir (K. Tunçomağ, Borçlar Hukuku, 1976, Sh. 79 ve 776; M.R. Karahasan, İnşaat - İmar İhale Hukuku, 1979 sh. 233). Kaldı ki işverenin hazırlayıcı eylemlere katılması gerektiği halde önceden onları yapmaktan kaçınmakla beraber sözleşmesi fesih yoluna gitmesi, dürüstlük kuralları ile de bağdaşamaz. Diğer bir deyimle, alacaklı temerrüt halinde olduğu sürece akdin icra edilmediği def'ini ileri süremez (v. Tuhr,- Cevat Edege Tercümesi, Yargıtay Yayınları No: 15; S. S. Tekinay, Borçlar Hukuku, 1974, Sh. 622).” diyerek alacaklının borçlunun borcunu ifa edebilmesi için üstüne düşen hazırlık yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve bunun sonucunda da borçluya birtakım haklar tanınması gerektiğini ve hatta alacaklı borçlunun borcunu ifa edebilmesi için gerekli hazırlık yükümlülüklerini yerine getirmediğinden dolayı alacaklı temerrüdüne düştüğü durumda, borcu ifa edilmediği için herhangi bir def’i hakkını ileri süremeyeceğini belirtmiştir.

Bununla birlikte, yine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 11.04.2005 tarihli ve 1252/2157 sayılı kararında, “Söz konusu dava, Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesine göre yükleniciye isabet eden bağımsız bölümlere ait tapu kayıtlarının iptali ve yüklenici kooperatif adına tescili istemine ilişkindir. Yükleniciye isabet eden bağımsız bölümlerden dört tanesi eksik ve ayıplı imalat, gecikmeden doğan alacaklar ve genel iskân masrafları karşılığı teminat olarak arsa sahipleri üzerinde bırakılmış ve bu dairelerle ilgili dava reddedilmiştir. Davacı teminat olarak bırakılan bu dairelerin tescilini eksik olan edimlerini tamamladıktan sonra isteyebilecektir. Davacı yüklenici kabul edilen dairelerle ilgili olarak hak ettiği bağımsız bölümlerin tapu devrini ihtarname tebliğine rağmen almadığından alacaklı temerrüdüne düşmüştür. Bu nedenle arsa sahiplerinin kabul edilen bağımsız bölümlerle ilgili davanın açılmasına sebebiyet vermediklerinden ücreti vekalet ve yargılama giderleri ile sorumlu tutulmamaları gerekir…” diyerek alacaklının haklı bir sebebe dayanmaksızın kendisine teklif edilen gereği gibi ifayı kabulden kaçınması sonucunda alacaklı temerrüdüne düşmüş olduğunu ve bu nedenle vekalet ücretiyle birlikte yargılama giderlerinden de sorumlu tutulmaları gerektiğini vurgulamıştır.

Alacaklı temerrüdünün koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkin bir başka emsal karar da, Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 23.10.2014 tarihli ve 594/6018 sayılı kararında “…Bu açıklamalar ışığında somut olayımız değerlendirildiğinde; taraflar arasında düzenlendiği ve tarafları bağladığı kabul ve takdir edilen 07.04.2007 tarihli sipariş formuna göre teslim, 45 gün içerisinde davalının iş yeri adresi olan "Binsu İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. Eyüp Depo Silahtarağa Cad. Ilgaz Sok.No:69/A 69/B Eyüp/İstanbul " adresinde yapılacaktır. Davacı yüklenici teslim tarihinden 3 yılı aşkın bir süre sonra davalıya keşide ettiği 20.10.2010 tarihli ihtarnamede ürünlerin hazır olarak depolarında beklediğini ve malların kendi depoları olan "Yıldıztepe Mah.30/2 Sok. No:14/A Bağcılar/İstanbul" adresinden teslim alınmasını ihtar etmiş bulunmaktadır. Bu koşullarda davalı iş sahibi alacaklının temerrüde düştüğünden söz edilemez. Davacı yüklenicinin usulüne uygun olarak teslim etmediği malın bedelini hak kazanması düşünülemez. Dava ve yargılama sırasında usulüne uygun teslim ve/veya alacaklının temerrüdü söz konusu olmadığından davanın reddi gerekirken aksine hukuki yorumlarla davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir…” açıklanarak ifanın gereği gibi yapılma teklifinin olmadığı gerekçesiyle alacaklının gereği gibi olmayan ifayı kabul etmemesinin alacaklı temerrüdüne sebep olmayacağı kararına varılmıştır.

3. Alacaklı Temerrüdünün Sonuçları

Alacaklı temerrüdünün gerçekleşmesi için gereken koşulların gerçekleştiği durumda, yani artık alacaklı temerrüdü gerçekleştiğinde, borç sona ermez. Ancak, borçlunun alacaklıya karşı kazandığı birtakım haklar söz konusu olur. Bu haklar, Borçlar Kanunu’nun 107-110.maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Alacaklı temerrüdünün sonuçlarını özel ve genel olarak ikiye ayırıp incelemekte fayda vardır.

Alacaklı Temerrüdünün Genel Sonuçları

Alacaklı temerrüdü gerçekleştiğinde somut olayda borçluya sunulan birtakım hakların yanı sıra, kural olarak tüm alacaklı temerrütlerinde uygulanabilecek olan genel sonuçlar vardır.

Öncelikle belirtelim ki, birazdan özel sonuçlara değinirken bahsi geçecek olan tevdii yolu, borcun sona erme şekillerinden biridir. Ancak tevdii yolunun özel sonuç olmasının yanı sıra, tevdiden sonra ortaya çıkacak olan bildirim, yerin belirlenmesi, malın taşınması gibi giderlerden sorumlu olacak kişi, temerrüde düştüğünden alacaklı olacaktır.

Ayrıca, söz konusu borç ilişkisi süresince borcun konusunu oluşturan edimi koruma ve bakımını üstlenme yükümlülüğü borçluya aittir. Ancak alacaklı, temerrüde düştüğünde artık malın zarar görmesinden doğan sonuçlar borçlunun değil, alacaklının sorumluluğunda olacaktır.

Son olarak, en önemlisi, alacaklının temerrüde düşmesi borçlu temerrüdüne engel teşkil edecektir. Yani alacaklı temerrüde düştüğünde borçlu temerrüdü gerçekleşmez.

Alacaklı Temerrüdünün Özel Sonuçları

Öncelikle, Borçlar Kanunu’nun 107.maddesi uyarınca, eğer borcun konusu olan edim bir “şeyi” içeriyorsa yani bir verme borcu söz konusuysa; alacaklının temerrüde düşmesi durumunda borçlu, teslim edeceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir. Tevdi yerini ise ifa yerindeki hâkim belirleyecektir. Ancak burada daha önce de belirttiğimiz gibi dikkat edilecek husus, tevdi gerçekleştikten sonra ya da tevdiinin gerçekleşmesi için gerekli masraf kalemlerinin alacaklıya ait olmasıdır.

Borçlar Kanunu madde 108 uyarınca, eğer borcun konusu olan edimin niteliği ya da işin özelliği tevdi edilmeye uygun değilse ya da teslim edilecek şey bozulabilir bir şeyse veya tevdi edilmesi sonucunda önemli bir masraf oluşturacaksa, borçlu, alacaklıya önceden ihtarla bildirmek şartıyla, hâkim izniyle o şeyi açık arttırma yoluyla satarak satış bedelini tevdi edebilir. Burada unutulmaması gereken husus, alacaklının tevdi edilen şeyi kabul ettiğini açıklamadığı durumda borçlunun tevdi ettiği şeyi geri alması mümkündür. Tevdi edilen şey geri alındığında, alacak ve alacakla birlikte tüm feriler de varlığını devam ettirecektir.

Son olarak, Borçlar Kanunu madde 110 kapsamında, borcun konusu olan edim bir şeyin teslimini gerektirmiyorsa, alacaklı temerrüde düştüğünde borçlu, borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümler uyarınca sözleşmeden dönme hakkında sahiptir.

Avukat Begüm GÜREL & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Pelin DONDURMACIOĞLU