Olaylar

Başvurucuların iddiasına göre yakınları N.T., Hakkâri’nin Yüksekova ilçesine bağlı Yukarı Ölçek köyü çevresinde operasyon icra eden askerler tarafından 28/4/1995 tarihinde götürülmüş ve Değerli köyüne bağlı Köycük mezrasında bulunan askerî birliğin komutanı A.O.A. tarafından öldürülmüştür.

Başvurucu Halit Tekçi N.T.nin kaybolmasından askerlerin sorumlu olduğu iddiasıyla yaptığı şikâyet sonrasında konuyla ilgili bir soruşturma başlatılmıştır. Soruşturmanın devam ettiği süreçte N.T.nin aralarında başvurucuların da olduğu on iki yakını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur. Bu başvuruda N.T.nin askerler tarafından tutulduğu bir sırada kaybolduğu iddia edilerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) yaşam, kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile ayrımcılık yasağını güvence altına alan maddelerinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür.

N.T. ile ilgili soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan bazı kişiler N.T.nin askerler tarafından götürüldüğünü veya N.T.yi gözaltında iken gördüklerini beyan etmiştir. Tanık Y.Ş. A.O.A.nın emri üzerine önce Teğmen K.A.nın, daha sonra ise erlerin N.T.ye ateş ettiğini söylemiştir. Tanık H.A. ise ifadesinde başka erlerden duyduğuna göre N.T.nin askerlerce kurşuna dizildiğini beyan etmiştir. Soruşturma kapsamında 2011 yılına kadar adli yargıya dâhil bazı Cumhuriyet başsavcılıkları ile askerî savcılıklar tarafından birkaç kez görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmiştir.

Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 450. maddesi gereğince canavarca bir his sevkiyle veya işkence ve taziple kasten öldürme suçundan cezalandırılmaları istemiyle A.O.A. ve K.A. hakkında kamu davası açılması için hazırladığı fezlekeleri Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı sözü edilen fezlekelere istinaden Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde iki ayrı dava açmıştır. Bu davalar Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesince birleştirilmiştir. Bu arada dava, kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılmasının kamu güvenliği için tehlikeli olacağı gerekçesiyle 14/11/2011 tarihinde Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmiştir. Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılamada ifadelerine başvurulan bazı tanıklar olay hakkında görgüye ya da duyuma dayalı bilgi sahibi olduklarını beyan etmiştir. İstinabe yoluyla N.T.nin öldürüldüğü iddia edilen yerde keşif yapılmış ancak keşifte olay hakkında görgüye dayalı bilgi sahibi olduğunu iddia eden tüm tanıklar hazır edilmemiştir. Keşifte yedi kemik parçası, muhtelif ebatlarda on bez parçası, 17 cm uzunluğunda bir fermuar ve on üçünün üzerinde M.K.E. yazan 7,62 mm ölçüde mermi çekirdekleri ile uyumlu on sekiz mermi çekirdeği kovanı bulunmuştur. Yapılan incelemede keşifte bulunan kemiklerin hayvan kemiği olduğu anlaşılmıştır.

10/12/2013 tarihinde AİHM N.T.nin yakınlarınca yapılan başvuruda (Tekçi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 13660/05, 10/12/2013) yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bahsi geçen kararda başka hususlar yanında Askerî Savcılığın bir kararında bahsi geçen M.E.Y.nin dinlenmediği ve olayların meydana geldiği dönemde bu bölgede görev yapan askerlerin tespit edilmediği belirtilmiştir. Başvurucu Halit Tekçi’nin vekili AİHM kararını Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin dikkatine sunmuştur. Yapılan yargılamanın sonunda sanıkların beraatine karar verilmiş ve bu karar Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir.

İddialar

Başvurucular, yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

AİHM tarafından verilen karar dikkate alınarak yaşam hakkının maddi boyutunun ve başvuruya konu yargılama sürecinin AİHM kararına olan kısmı yönünden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaların yeniden incelenmesinde hukuki bir yarar bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle başvuru, başvuruya konu edilen yargılama sürecinin AİHM kararı sonrasındaki bölümü yönünden ve sadece yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmiştir.

Somut olayda diğer başvurucuların davaya katılma yönünde bir istekleri olmasa da başvurucu Halit Tekçi yargılama sürecine katılmış, vekilleri de son celse hariç yargılama sürecindeki celselerde hazır bulunmuştur. Ayrıca başvurucu Halit Tekçi, gerek bizzat gerek vekilleri aracılığıyla tüm taleplerini ceza mahkemesine iletilebilmiş ve ceza mahkemesince verilen kararı temyiz edebilmiştir. Başvurucular davanın nakline karar verilmesi ile ilgili bir takım iddialarda bulunsalar da bahsi geçen karar bu incelemenin kapsamı dışında kalmaktadır. Bu sebeple anılan iddialarla ilgili bir değerlendirme yapılmamış ve başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için başvuruya konu yargılama sürecine yeterli ölçüde katılma imkânına sahip oldukları sonucuna varılmıştır.

Başvurucular, ceza mahkemesi heyetinin bağımsız ve/veya tarafsız olmasından şüphe edilmesini gerektirecek somut hiçbir olgudan söz etmeden, sadece yargılamaya ilişkin bazı taleplerinin reddedilmesini gerekçe göstererek ceza mahkemesi heyetinin bağımsız ve tarafsız olmadığından yakınmıştır. Ancak bahsi geçen heyetin bağımsızlığından ve tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektirecek herhangi bir neden saptanamamıştır.

Başvuruya konu yargılama sürecinde yaşanan bir kısım gecikmenin başvurucu Halit Tekçi vekillerinin ve/veya sanık müdafilerinin mazeretlerinden ileri geldiği, ceza mahkemesinin AİHM kararının dikkatine sunulmasının ardından 1 yıl 8 ay 28 gün içinde yargılamayı sonuçlandırdığı dikkate alındığında iki dereceli yargılama sisteminde yaklaşık 4 yıl 3 ay 14 günlük toplam yargılama süresinin makul kabul edilebileceği değerlendirilmiştir. Ayrıca başvurucuların sürekli güvenlik gerekçesiyle reddedildiğini ileri sürdükleri keşfin başvuruya konu yargılama sürecinden önce yapıldığı tespit edilmiştir.

Başvurucular çapraz sorgu yapılmasına ilişkin taleplerinin reddedilmesinden yakınsalar da sanıkların sorgularının yapılacağı celsenin günü ile saati istinabe suretiyle beyanı alınan başvurucu Halit Tekçi’ye bildirilmesine karşın ne başvurucu ne de vekilleri sorgunun yapıldığı celseye katılmıştır. Ayrıca sanıklara soru yöneltilememesi somut olayın koşullarında yargılamanın etkililiğine zarar veren bir unsur olarak görülmemiştir. Unutulmaması gerekir ki ölüm olayını çevreleyen koşulların tespiti ve varsa sorumluların tespitine engel olmadığı sürece Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturma ve kovuşturmalarda soruşturma ve kovuşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak ölen kişinin yakınlarının her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır.

Öte yandan AİHM kararında belirtilen eksiliklerden biri  olmasına rağmen M.E.Y.nin beyanı alınmamış, olay tarihinde bölgede görev yapan tüm askeri birlikler ile bu birliklerde görevli askerler tespit edilmemiş ve olay hakkında görgüye dayalı bilgi sahibi olabilecek Yun.B.nin beyanına başvurulmamıştır. Ayrıca 1995 yılı Nisan-Mayıs aylarında Aşağı Ölçek ve Yukarı Ölçek çevresinde görev yapan askerlerin hangi seri numaralı silahları kullandıklarına dair kayıtların mevcut olup olmadığı, mevcut ise bu silahların hâlen envanterde bulunup bulunmadığı ve keşif sırasında bulunan kovanların bu silahlardan atılıp atılmadıkları araştırılmamış, keşif sırasında bulunan bez parçalarının N.T.ye ait biyolojik örnek taşıyıp taşımadıkları yönünde bir inceleme yaptırılmamış ve olay hakkında bilgi sahibi oldukları anlaşılan tanıklara olayın gerçekleştiği yer ile öldürüldüğü iddia edilen N.T.nin gömüldüğü yeri gösterip gösteremeyecekleri sorulmamıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

----

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

ASYA GÖRES VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/15851)

 

Karar Tarihi: 1/12/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 21/3/2023 - 32139

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucular

:

1. Asya GÖRES

 

 

2. Halit TEKÇİ

 

 

3. Lokman TEKÇİ

 

 

4. Mehmet TEKÇİ

 

 

5. Sara GÜRDAL

Vekilleri

:

Av. Ramazan DEMİR

 

 

Av. Hüseyin BOĞATEKİN

 

 

Av. Benan MOLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile kasten öldürme suçunun işlendiği iddiasına dayalı ceza muhakemesinin aynı maddi olay sebebiyle yapılan başvuruda yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) karar vermesinden sonraki bölümünün etkisiz yürütülmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/5/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

8. Birinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere ve AİHM tarafından verilen Tekçi ve diğerleri/Türkiye (B. No: 13660/05, 10/12/2013) kararına göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Başvurucuların Yakınının Kaybolması

10. Başvurucuların iddiasına göre yakınları N.T., başvurucu Lokman Tekçi’nin Yüksekova’ya taşınmasına yardım etmek amacıyla 27/4/1995 tarihinde Armutlu köyüne gitmiştir. Taşınma sırasında başvurucu Lokman Tekçi; N.T., H.B. ve H.İ. ile birlikte Yukarı Ölçek köyünde yaşayan F.D.yi ziyaret etmiştir. 28/4/1995 tarihinde Yukarı Ölçek köyü yakınlarında operasyon icra eden askerler bahsi geçen beş kişi ile aralarında E.S., N.D., S.S., C.K., K.A. ve A.Y.nin de bulunduğu çok sayıda köylüyü götürmüştür. Tüm şahıslar ertesi gün serbest bırakılmış olsa da N.T. Değerli köyüne bağlı Köycük (eski ismiyle Muşan) mezrasında bulunan askerlere teslim edilmiştir. Dört gün sonra N.T. Köycük’te bulunan askerî birliğin komutanı olan A.O.A. tarafından öldürülmüştür. N.T. başvurucu Halit Tekçi’nin oğlu, diğer başvurucuların ise kardeşidir. Nüfus kaydına göre N.T. 1995 yılı Nisan-Mayıs aylarında 25 yaşındadır ve bekârdır.

B. Başvurucular Tarafından Yapılan Suç Duyurularıyla İlgili Süreçler

11. N.T.nin aralarında başvurucuların da olduğu bazı yakınları 22/5/1995 ve 5/6/1995 tarihlerinde, N.T.nin kaybolması hakkında bazı kamu makamlarına başvurmuştur.

12. Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı (Askerî Savcılık) 15/12/1997 tarihinde, N.T.yi öldürdükleri iddia edilen M.E.Y. ile Yüzbaşı A.O.A. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir (Başvurucular söz konusu kararı başvuru formuna eklemedikleri için M.E.Y.nin kim olduğu saptanamamıştır). Askerî Savcılık, terör suçu nedeniyle yakalanan N.F.nin ifadesine göre N.T.nin 31/5/1995 tarihinde Yüksekova’da askerler ile PKK üyeleri arasında yaşanan silahlı bir çatışmaya katıldığını, çatışma sırasında öldürüldüğünü, çatışmanın yaşandığı yere gömüldüğünü, N.F.nin ise güvenlik güçleri tarafından yakalandığını saptamıştır. Bu nedenle Askerî Savcılık, kayıp şahsın babası ile N.F.nin N.T.nin öldürüldüğünü iddia etmelerine rağmen ne bu konu hakkında ne de A.O.A. ve M.E.Y.nin N.T.yi öldürdüğü iddiası hakkında kesinlik olmadığını ifade etmiştir. Askerî Savcılık, N.T.nin PKK üyesi olduğunun da ispatlanmadığını belirtip N.F.nin gözaltında bulunduğu sırada baskı altında alınan ifadesini yalanladığını, bu sebeple söz konusu ifadenin bundan böyle kanıt değeri taşımadığını eklemiştir. Son olarak N.T.nin cesedi bulunmadığı için öldüğünün ya da öldürüldüğünün tespit edilmesinin mümkün olmadığı ve N.T.nin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındığına dair beyanlarının delil unsurlarıyla doğrulanmadığı sonucuna varmıştır.

13. Başvurucu Halit Tekçi anılan karara itiraz etmemiştir.

14. Başvurucu Halit Tekçi’nin N.T.nin kaybolmasından askerlerin sorumlu olduğu iddiasıyla 22/5/1995 tarihinde Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikâyet sonrasında bir soruşturma başlatılmış, bu soruşturma kapsamında 2011 yılına kadar adli yargıya dâhil bazı Cumhuriyet başsavcılıkları ile askerî savcılıklar tarafından birkaç kez görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmiştir. Bu süreçte;

i. Başvurucu Halit Tekçi, oğlunun Köycük mezrasında bulunan askerler tarafından gözaltına alındığına ancak bu işlemin kayıt altına alınmadığına, oğlunun elleriyle gözlerinin bağlandığına, A.O.A.nın oğlunu götürdüğüne ve oğlunu öldürüp cesedi bir mayın üzerine koyduğuna ilişkin iddialarını dile getirerek olay hakkında bilgi sahibi olduğunu öne sürdüğü Se.S., H.B., H.C., F.D., M.D., E.S., N.D., S.E., K.A., A.Y., Y.K., C.K., İ.B., M.S., Y.B., M.T., C.B., Mi.T. ve H.K. ile soyadını bilmediği H. adlı kişinin dinlenmesini istemiştir.

ii. N.T.nin aralarında başvurucuların da olduğu bazı yakınları 21/6/1995 tarihinde, yakınlarının kaybolmasıyla ilgili soruşturmanın derinleştirilmesini, bilhassa tanıkların ve A.O.A.nın ifadelerinin alınmasını Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığından talep etmiştir.

iii. A.O.A., Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığına olay günü gözaltında bulunan 68 kişinin ad ve soyadlarının el yazısıyla yazılı olduğu bir kâğıt göndermiştir.

iv. 19/7/1995 tarihinde ifadesi alınan A.O.A.; N.T.yi tanımadığını, 1995 yılı Haziran ayı başında Yüksekova Jandarma Komutanlığına provokasyon atışları yapıldığını, N.T.nin bu çatışmada öldürüldüğünü, cesedinin ise PKK üyeleri tarafından alındığını öğrendiğini beyan ederek olay günü gözaltına alınan kişilere ait bir liste sunmuştur.

v. Yüksekova Jandarma Komutanlığı 31/7/1995 tarihinde, N.F.nin ifadesine dayanarak B... kod adlı N.T.nin 31/5/1995 tarihinde Yüksekova Jandarma Komutanlığında görevli askerlerle PKK üyeleri arasında çıkan çatışma sırasında göğsüne isabet eden iki kurşun nedeniyle hayatını kaybettiği hususunda Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığını bilgilendirmiştir.

vi. Yüksekova Cumhuriyet savcısı 14/8/1995 tarihinde Se.S., Y.K., N.D., M.D., F.D., E.S. ve S.E.nin ifadelerini almıştır. Y.K., N.T.nin gözaltına alınıp alınmadığını bilmediğini beyan etmiş; diğer şahıslar ise N.T.yi tanımadıklarını söylemiştir. Beyanlarına göre F.D. ve M.D. dışındaki şahıslar ihtilaf konusu olayların meydana geldiği dönemde gözaltına alınmıştır.

vii. N.F. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet savcısına verdiği 20/11/1995 tarihli ifadesinde N.T.yi tanımadığını, N.T.nin ölümüyle ilgili hiçbir şey bilmediğini, Üstçavuş İ.nin aksi yönde ifade vermesi için kendisini zorladığını söylemiştir.

viii. N.T.nin aralarında başvurucuların da bulunduğu bazı yakınları 17/3/1997 tarihinde, N.T.nin askerler tarafından yakalandığını ve M.E.Y. isimli askerin iş birliğiyle A.O.A. tarafından öldürüldüğünü belirterek Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığına dilekçe vermiştir. Başvurucular söz konusu dilekçelerinde özellikle şu hususlara değinmiştir:

- 29/4/1995 tarihinde Köycük’e giden S.Ö. başvurucu Halit Tekçi’ye, N.T.nin ve diğer şahısların askerler tarafından gözaltına alındığını gördüğünü söylemiştir.

- Gözaltına alınıp serbest bırakılan S.B. ve H.C., N.T. ile birlikte iki gün gözaltında kaldıklarını, N.T.nin ellerinin ve gözlerinin bağlı olduğunu, daha sonra başka bir yere götürüldüğünü beyan etmiştir.

- Köycük’te yaşayan ve askerler tarafından gözaltına alınan C.K. ile S.K., N.T. ile birlikte iki gün boyunca gözaltında kaldıklarını ve askerlerin N.T.yi elleriyle gözleri bağlı bir hâlde götürürken gördüklerini söylemiştir.

- 10/5/1995 tarihinde başvurucu Halit Tekçi Yüksekova’da ihtilaf konusu askerî operasyona katılan bir askerle konuşmuştur. Asker, başvurucu Halit Tekçi’ye N.T.nin 1/5/1995 tarihinde PKK’nın sığınakları ile ilgili sorulara bu örgüte üye olmadığı cevabını verdikten sonra A.O.A. tarafından elleri ve gözleri bağlı iken öldürüldüğünü, ardından cesedinin mayın üzerine konulduğunu, mayının patladığını ve cesedinin parçalandığını söylemiştir.

ix. Van Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 10/8/2004 tarihli görevsizlik kararında, ön soruşturma sonucu 8/1/2004 tarihinde düzenlenen bir tutanağa göre N.T.nin İran sınırında peşmerge gibi giyindiği için öldürüldüğü sonucuna varıldığı belirtilmiş; C.K. ile N.D.nin konuyla ilgili ifadeleri açıklanmıştır. Buna göre C.K. 1995 yılının Nisan ayı sonunda askerlerin terörle mücadele konusunda bilgi vermek amacıyla Dişli Karakoluna gittiklerini, askerlerin bu amaçla aralarında kelepçeli bir hâlde olan N.T.nin de bulunduğu altmış kişiyi çevre köylerden topladığını, N.T.yle konuştuğunu, ayrıca A.O.A.nın görüşünü ifade ettikten sonra N.T. hariç olmak üzere toplanan tüm köylüyü serbest bıraktığını beyan etmiş; N.D. ise askerlerin N.T.yi götürdüklerini söylemiştir.

x. N.T.nin aralarında başvurucuların da olduğu on iki yakını 25/2/2005 tarihinde AİHM'e başvurmuştur. Bu başvuruda N.T.nin askerler tarafından tutulduğu bir sırada kaybolduğu iddia edilerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) yaşam, kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile ayrımcılık yasağını güvence altına alan 2., 5., 6., 13. ve 14. maddelerinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür.

xi. Başvurucu Halit Tekçi 15/12/2008 tarihinde Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde oğlunun koyunları Yüksekova’ya götürmek için 27/4/1995 ya da 28/4/1995 tarihinde Armutlu’ya gittiğini, geceyi Demirkonak köyünde N.D.nin evinde geçirdiğini, gün ağarırken jandarmanın bu köye bir operasyon gerçekleştirdiğini, köy halkı ile oğlunu topladığını, bir askerin oğluna geleneksel kıyafetlerini giyerse askerî komutan tarafından öldürülme riski olduğunu söylediğini, daha sonra bu komutanın oğlunu yakaladığını beyan etmiştir. Başvurucu Halit Tekçi ayrıca bir tarihte, olayların meydana geldiği dönemde askerliğini yapan bir erle konuştuğunu ve bu erin kendisine oğlunun askerler tarafından öldürüldüğünü söylediğini ifade etmiştir.

xii. 17/12/2008 tarihinde ifadesi alınan M.S., başvurucu Halit Tekçi’nin N.T.nin yakalanması ile ilgili beyanını doğrulamıştır.

xiii. 18/12/2008 tarihinde beyanına başvurulan C.K. ihtilaf konusu olayların meydana geldiği dönemde kendisinin de Dişli Karakolunda gözaltında olduğunu, N.T.yi gördüğünü, onu sürü hayvanı ticareti yaptığı için tanıdığını, N.T.nin kelepçeli olduğunu, N.T. hariç gözaltına alınan herkesin serbest bırakıldığını, bu durumdan N.T.nin bir yakınını haberdar ettiğini beyan etmiştir.

xiv. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı 19/12/2008 tarihinde N.D.nin ifadesini almıştır. N.D. ifadesinde ihtilaf konusu olayların meydana geldiği dönemde N.T.nin geceyi geçirmek için başka bir kişiyle evine geldiğini, sabah köye jandarmanın geldiğini, köylüler ile N.T.yi yakaladığını beyan etmiştir. N.D. yakalananların gözaltına alındığını, ertesi gün N.T. hariç herkesin serbest bırakıldığını eklemiştir. A.O.A. isimli bir komutanın da olaya karışan askerler arasında olduğunu ifade eden N.D. son olarak birkaç gün sonra askerlere N.T.nin başına ne geldiğini sorduğunu, askerlerin de N.T.nin arazide öldürüldüğünü söylediğini anlatmıştır.

xv. Yüksekova Cumhuriyet savcısı 13/8/2009 tarihinde Y.Ş.yi dinlemiştir. Y.Ş. ifadesinde; Gelibolu’daki askerliği sırasında görev yaptığı taburun 1995 yılının Nisan ayında Yüksekova’ya gönderildiğini, aralarında rütbelilerin de bulunduğu tüm askerlerin birkaç gün boyunca Köycük’te konakladığını, N.T.nin taburun birinci birliği tarafından yakalandığını ve kendisinin ikinci birlikte görevli olduğunu beyan etmiştir. Y.Ş. ayrıca olay günü birinci birliğin komutanı olan A.O.A., ikinci birliğin komutanı olan Teğmen K.A., isimlerini hatırlamadığı rütbeli bazı askerler ve elli askerin yanlarına N.T.yi alarak operasyona gittiğini, N.T.nin askerlere teröristlerin dağda saklandıkları ve silahlarını gizledikleri yerleri açıklamak zorunda kaldığını, verdikleri bir mola sırasında N.T. ile konuştuğunu, N.T.nin kendisine adını ve köyünün ismini söylediğini belirtmiştir. Y.Ş. dönüş yolunda A.O.A.nın N.T.yi PKK üyeleri ile silahlarının nerede bulunduğunu söylememesi hâlinde öldürmekle tehdit ettiğini ancak N.T.nin hiçbir şey bilmediğini söylediğini de ifade etmiştir. A.O.A.nın daha sonra N.T.yi on metre kadar uzağa götürdüğünü, N.T.nin komutan tarafından öldürüleceğini düşünerek diğer erlere doğru koştuğunu ve bu komutanın Kürtçe konuşan erlerden ellerini kaldırmalarını istediğini eklemiştir. Bunun üzerine yirmi kadar erin elini kaldırdığını, A.O.A.nın onlara N.T.ye ateş etmelerini söylediğini ancak erlerin bunu yapmayı kabul etmediğini söylemiştir. Y.Ş. daha sonra K.A.nın A.O.A.dan kendisine N.T.yi öldürme emri vermesini istediğini, A.O.A.nın bu emri verdiğini, bunun üzerine K.A.nın N.T.yi on metre kadar ileriye götürüp G3 tipi tüfeğiyle bir ya da iki sefer N.T.ye ateş ettiğini beyan etmiştir. Ardından A.O.A.nın erlere N.T.ye ateş etmelerini emrettiğini, erlerin bu emri yerine getirdiğini, kendisinin de diğer erlerle birlikte ancak silahını kenara yönelterek N.T.nin bulunduğu yöne doğru ateş ettiğini eklemiştir. N.T.nin hayatını kaybettiğini ve K.A.nın mayın sorumlusunu çağırttığını belirten Y.Ş. bir süre sonra mayın patlama sesi duyduğunu, N.T.nin kıyafetlerinin havada uçuştuğunu ve K.A.nın erlere N.T.nin gövdeden ayrılmış başını saçlarından tutarak gösterdiğini ifade etmiştir. N.T.yi Cumhuriyet savcısının kendisine gösterdiği bir fotoğraftan teşhis eden Y.Ş. son olarak başvurucu Halit Tekçi’nin N.T.nin ölümüyle ilgili olarak tanıklık etmesi talebiyle evine geldiğini belirtmiştir.

xvi. İstinabe yoluyla ifadesine başvurulan H.A. 29/4/2010 tarihli ifadesinde 1995 yılı Nisan ayında Aşağı Ölçek mezrasında er olarak görev yaptığını, duyduğuna göre N.T.nin askerler tarafından yakalandığını, A.O.A.nın terk edilmiş bir karakolun önünde sorguya çektiği N.T.den PKK’ya ait mühimmatın gizlendiği yerler ile sığınakları göstermesini istediğini, daha sonra N.T.nin yetmiş kişilik asker grubuyla bir tepeye çıkarıldığını, tepeye giden bazı askerlerden duyduğu kadarıyla N.T.nin askerler tarafından kurşuna dizildiğini ve A.O.A.nın emri doğrultusunda N.T.nin cesedinin bombayla patlatıldığını söylemiştir.

15. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı A.O.A hakkındaki soruşturmanın sürüncemede kalmaması amacıyla açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen Teğmen K. (K.A.) ile olaya karışan diğer askerlerle ilgili soruşturmayı 26/4/2011 tarihinde mevcut soruşturmadan ayırıp canavarca bir his sevkiyle veya işkence ve taziple kasten öldürme suçundan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 450. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle A.O.A. hakkında kamu davası açılması için hazırladığı fezlekeyi Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

C. A.O.A. ve K.A. Hakkında Yapılan Yargılamayla İlgili Süreç

1. Yargılama Sürecinin AİHM Kararına Kadar Olan Bölümü

16. Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan fezlekeyi esas alarak A.O.A. hakkında Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde kamu davası açmıştır. Suç tarihinin 1995 olarak belirtildiği iddianamede, özellikle başvurucu Halit Tekçi ile tanıklar Y.Ş ve H.A.nın beyanlarına atıfta bulunulmuştur.

17. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan bir başka fezleke (Sözü edilen fezleke § 15’te belirtilen tefrik kararı üzerine yürütülen soruşturma kapsamında hazırlanmış olup kimlik bilgileri tespit edilemeyen ve olaya karıştığı iddia edilen diğer askerler yönünden yürütülen soruşturmanın akıbeti tespit edilememiştir.) doğrultusunda Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı 27/10/2011 tarihli iddianameyle K.A. hakkında da canavarca bir his sevkiyle veya işkence ve taziple kasten öldürme suçundan kamu davası açmıştır. İddianamede K.A.nın N.T.yi A.O.A. ile birlikte öldürdüğü ileri sürülmüştür. Bahsi geçen dava 4/11/2011 tarihli kararla A.O.A. hakkındaki dava ile birleştirilmiştir.

18. Bakanlığın talebi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi, kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılmasının kamu güvenliği için tehlikeli olacağı gerekçesiyle 14/11/2011 tarihinde davanın Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar vermiştir.

19. Anılan karar sebebiyle Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi yetkisizlik kararı vermiş ve yargılama bu aşamadan sonra Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) tarafından yürütülmüştür.

20. Ceza Mahkemesi 21/12/2011 tarihli yazıyla başvurucu Halit Tekçi’nin beyanının alınması için Yüksekova 2. Asliye Ceza Mahkemesinden istinabe talep etmiştir. Sözü geçen yazıda, Ceza Mahkemesince yapılacak duruşmanın 29/3/2012 tarihinde yapılacağı belirtilmiştir. İstinabe edilen yer mahkemesince 23/1/2012 tarihinde dinlenen başvurucu, daha önce Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesini yineleyip davaya katılma isteğini dile getirmiş; ayrıca davanın naklinin haksız olduğunu ve maddi durumunun iyi olmadığını öne sürüp Eskişehir’de can güvenliğinin sağlanmasından endişe duyduğunu ifade etmiştir. İfade verirken vekilinin hukuki yardımından yararlanan başvurucuya istinabe talep yazısı ve ekleri okunmuştur.

21. Ceza Mahkemesi tanıklar Y.Ş., M.S., C.K., N.D., E.S., K.K. ve F.E.nin ifadelerini istinabe yoluyla almıştır:

i. Y.Ş. soruşturma aşamasında verdiği ifadesini tekrar etmiştir.

ii. M.S., C.K., E.S. ve F.E., N.T.nin askerlerce götürüldüğünü beyan etmiştir. F.E. ayrıca N.T.yi götüren askerî birliğin komutanının A.O. isimli bir yüzbaşı olduğunu eklemiştir.

iii. N.D. başka hususlar yanında bazı askerlerden N.T.nin bir araziye götürülüp öldürüldüğünü duyduğunu söylemiştir.

iv. K.K. tarafından verilen ifade şöyledir:

 “Ben olay tarihinde Değerli köyünün Köycük mezrasında oturuyordum. [O]lay ile ilgili olarak Yukarı [Ö]lçek köyündeki köylüler askerler karakolda toplamışlardı. Daha doğrusu Geliboludan gelen seyyar askeri birliğin içerisinde toplamışlardı. [B]izleri de aynı şekilde alarak yanlarına götürmüşlerdi. [B]iz burada 5-6 gün nezarethanede kaldık. [B]en burada [N.T.] isimli vatandaşla tanıştım. [S]adece ikimizi bırakmadılar. [D]iğer herkesi bıraktılar. [B]iz askerlerle operasyona çıktık. [D]aha doğrusu askerler operasyona çıkarlarken beni ve [N.T.yi] yanlarına aldılar. [S]onra dağdan döndük. [D]aha sonra [A.O.A.] komut vererek [N.T.yi] öldürttü. [A]ncak benim görmemem için beni aşağı tarafa gönderdiler. [D]aha sonra da mayın patlatarak [N.T.yi] parçaladılar. [N.T.] benim yanımda [A.O.A.nın] emriyle öldürülmüştür.

22. Ceza Mahkemesi, Genelkurmay Başkanlığından 1995 yılında Gelibolu’daki 18’inci Zrh. Tug. 1. Mknz. P. Tb. 1. Bl. Kom. ile 2. Bl. Komutanlığı emrinde görev yapan tüm askerlerle ilgili bilgi istemiştir. Genelkurmay Başkanlığının gönderdiği 15/2/2012 tarihli yazı ve ekindeki listeye göre 1995 yılında söz konusu askerî birliklerde 582 er ve erbaş görev yapmıştır. Y.Ş., 2. Bl. Komutanlığı emrinde askerlik hizmetini ifa etmiştir. Tanık H.A.nın ismi listede yer almamaktadır.

23. Duruşmanın 29/3/2012 tarihinde yapılan birinci celsesine sadece sanıklar ile müdafileri katılmıştır. Sanık A.O.A. sorgusunda isnat edilen suçu kabul etmemiş ve N.T.nin yakalandığına dair iddiaya itiraz etmiştir. A.O.A. taburda harekât ve eğitimden sorumlu subay olduğunu, bölük komutanı olmadığını da eklemiştir. Sanık K.A. ise 1995 yılında Yüksekova’da teğmen rütbesi ile takım komutanı olarak görev yaptığını, A.O.A. ile aynı taburda görevli olduklarını söylemiştir.Aynı celsede başvurucu Halit Tekçi’nin davaya katılma isteği kabul edilmiş, müdafilerinin talepleri uyarınca sanıkların duruşmadan vareste tutulmalarına karar verilmiştir.

24. Başvurucu Halit Tekçi’nin bir vekilinin de hazır bulunduğu 12/6/2012 tarihli ikinci celsede tanık İ.A.Ş. dinlenmiştir. İ.A.Ş. yaptığı askerlik hizmeti kapsamında 1995 yılında Yüksekova’da bulunduğunu, yargılamaya konu olayı ne gördüğünü ne duyduğunu beyan edip sanıkları tanımadığını söylemiştir.

25. 4/10/2012 tarihli üçüncü celsede başvurucu Halit Tekçi’nin ifadesi alınmıştır. Başvurucunun daha önce verdiği ifadelerle benzer olan beyanının ilgili kısmı şöyledir:

 “... S... isimli bir şahıs ve ismini bilmediğim bir şahıs oğlumun ve başkalarının gözaltına alındığını eğer para verirsem oğluma işkence yapmayacaklarını söylediler. Bende yardımcı olmalarını istedim. Bana mark vermemi istediler. Bin mark istediler. Ben parayı verdim. Bir bir buçuk saat sonra geldiler... Ben [S.ye] [N.T.yi] gördünmü dedim. Bana mayısın birinde mahkemeye götürecekler işkence yapılmayacak dedi. Gelen kişiler ifade verdiler. Serbest bırakıldılar. Ben hükümet konağında bekledim. Oğlumu sordum. Bana serbest bırakıldığını söylediler... M... denilen kişinin dükkanına 3 asker geldi. Askerin biri benim oturduğum dükkana geldi. Kendisinin [V]anlı olduğunu söyledi. Benimle [K]ürtçe konuşmamı söyledi. Ben [M.ye] dedimki bu askere soralım oğlumun akibetini biliyormu. Oğlum hakkında bilgin varmı diye sordum. Bana oğlunun eşgalini söyle dedi. [A.O.A.] ismini o askerden öğrendim. Senin oğlun bizim elimizdeydi. Oğlum kendisinin çoban olduğunu söylemiş. Ancak ona [PKK’lı] olduğunu söylemişler. Oğlum başka bir köye gidecekti. [A.O.A.] operasyon komutanıymış... Bana askerlere ve [Y]üksekovadaki insanlara sor onlar bilirler dedi. Ben ancak bir kişi buldum. Yüksekovanın bir köyünde Me... isimli birini buldum. Bana Me... isimli bir şahıs o gün nöbette olduğunu dışarı çıkmadığını [söyleyip] [Y.Ş.] isimli birini tarif etti. [Y.Ş.nin] birliğinin [B]oludan [Y]üksekovaya geldiğini öğrendim. Vanlı asker ne demişse [Y.Ş. de] aynısını söyledi. [Y.Ş.] olaydan haberdar olduğunu ancak korktuğunu söyledi. Kendisinin ikinci bölükte olduğunu oğlumu birinci bölükte yakaladığını ve oğluma sığınak göstermesi için baskı yap[ıldığını] [anlattı]. Oğlum suç işlemediğini [söylemiş]. Gözümün önünde oğlumun öldürüldüğünü ancak benim oğlum olup olmadığını bilmediğini [söyledi]. [O]ğlum ile [Y.Ş.] sessizce öldürülmeden önce görüşmüş... Oğullarımın fotoğraflarını alıp [Y.Ş.ye] gösterdim. Bana beş fotoğrafın arasından [N.T.nin] fotoğrafını kaldırdı... Bu görüşmelerim oğlumun kaybolmasından 15-20 gün sonra olmuştu...”

26. Aynı celsede başvurucu Halit Tekçi'nin vekilinin olay yerinde keşif yapılmasına ilişkin talebi Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.

27. Başvurucu Halit Tekçi ile vekillerinin de hazır olduğu 18/12/2012 tarihli dördüncü celsede tanık H.A. dinlenmiştir. H.A. ifadesinde soruşturma aşamasında alınan beyanlarına benzer söylemlerde bulunup ilave olarak olayın gerçekleştiği tarihte karargâh bölüğünde sıhhiye eri olduğunu, N.T.ye işkence yapıldığını, arkadaşı Mu.T.den duyduğuna göre N.T.nin A.O.A.nın emri ile bir subay tarafından öldürüldüğünü, davayı genel ağdan (internet) öğrendiğini ifade etmiştir. Aynı celsede başvurucu Halit Tekçi'nin vekilleri, davanın yeniden Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmesini ve sanıkların tutuklanmasını talep etmiştir. Yasal imkânsızlık nedeniyle davanın nakli talebini reddeden Ceza Mahkemesi mevcut delil durumunu, sanıkların sabit ikametgâhlarının bulunmasını ve dosyanın geçirdiği safahatı gözeterek sanıkların tutuklanmasına yönelik talebi yerinde görmemiştir.

28. Ceza Mahkemesi 5/3/2013 tarihinde yapılan beşinci celsede tanık Y.Ş.nin ifadesini almıştır. Y.Ş. soruşturma aşamasındaki beyanlarıyla benzer beyanda bulunup operasyona sabah saatlerinde gittiklerini ancak N.T.nin saat 13.00’ten sonra öldürüldüğünü, olay yerini hatırladığını, istenirse gösterebileceğini ifade etmiştir. Başvurucu Halit Tekçi ise başka hususlar yanında N.D.nin beyanına göre A.O.A.nın N.D.den on adet AK-47 tüfek istediğini, N.D.nin söz konusu tüfekleri ücreti karşılığında temin ettiğini, A.O.A.nın bu tüfeklerin teröristlerden ele geçirildiğini söyleyerek binbaşılığa terfi ettiğini, bölgenin koşullarından dolayı nisan ve mayıs aylarında teröristlerin olayın gerçekleştiği yere gelmediğini, bu nedenle olay tarihinde teröristlerle bir çatışma yaşanmasının mümkün olmadığını söyleyip olay yerinde keşif yapılmasını ve davanın yeniden Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmesini istemiştir. Başvurucu Halit Tekçi’nin vekillerinden biri 1995 yılı Nisan ayında Gelibolu’dan Hakkâri’ye giden bütün askerlerin tanık olarak dinlenmesini talep etmiş, bir başka vekil de Hakkâri bölgesinde 1990 yılından 2013 yılına kadar kaç kişinin kaybolduğu konusunda ilgili yerlerle yazışma yapılmasına ilişkin talebini dile getirmiştir. Duruşmada hazır bulunan ve başvurucu Halit Tekçi’yi temsil edip etmediği tespit edilemeyen bir avukat, sanıkların tutuklanmasını istemiştir (Aynı celsede bazı dernekler adına duruşmaya katılan bir kısım avukatın davaya katılma talepleri daha sonraki bir celsede kabul edilmiştir. Bahsi geçen avukatların bazılarının aynı zamanda başvurucu Halit Tekçi’yi temsil ettiği anlaşılmıştır.). Ceza Mahkemesi verdiği başka ara kararları yanında;

- Genelkurmay Başkanlığı tarafından gönderilen yazı ve eklerinde isimleri geçen tüm tanıkların ifadelerinin alınması için bulundukları mahal mahkemesinden istinabe talep edilmesine,

- Yukarı Ölçek mezrasında insan kemiği ve diğer delillerin araştırması amacıyla Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına,

- Katılan vekilinin ek iddianame tanzim edilmesine ilişkin talebinin reddine (Talebin kim tarafından ne zaman dile getirildiği saptanamamıştır.),

- Yasal olanak bulunmadığından davanın nakline yönelik talebin reddine,

- Sanıkların bağlı oldukları komutanlıklara yazı yazılmasına dair talebin reddine (Talebin kime ait olduğu belirlenememiştir.),

- Kayıp şahıslarla ilgili yazışma yapılmasına ilişkin istemin reddine,

- Dosya içeriği, delil durumu, olayın üzerinden geçen zaman, sanıkların kaçma teşebbüslerinin bulunmaması ve sanıklar yönünden delilleri karartma şüphesi söz konusu olmadığından tutuklama talebinin reddine karar vermiştir.

29. Yargılamanın başından itibaren 1995 yılında Yüksekova’da bulunan bazı rütbeli askerler ile Genelkurmay Başkanlığının gönderdiği 15/2/2012 tarihli yazının ekindeki listede isimleri bulunan bir kısım tanığın beyanlarının alınması için farklı mahallerdeki birçok mahkemeden istinabe talep eden Ceza Mahkemesi, anılan ara kararı (bkz. § 28) doğrultusunda 1995 yılında Gelibolu’daki 18’inci Zrh. Tug. 1. Mknz. P. Tb. 1. Bl. Kom. ile 2. Bl. Komutanlığı emrinde görev yapan bütün askerlerin ifadelerinin alınması için çaba göstermiş ve böylece olay hakkında bilgi sahibi olma ihtimali olan kişilerin çoğunu istinabe yoluyla dinlemiştir.

i. Olay hakkında görgüye ya da duyuma dayalı bilgi sahibi olduğunu ileri süren bir kısım tanığın ifadesi şöyledir:

H.Ü.:“...[B]en 1994’te acemi birliği olarak Isparta’ya gittim. Oradan Çanakkale Gelibolu’ya geçtim. Oradan da bizi Hakkari’ye gönderdiler. Bana Yüksekova çıktı. Yüksekova’da mekanize bir üst bölgesi vardı... [S]anık [A.O.A.] yüzbaşı idi. Sanık [K.A.] teğmendi. [K.A.] bizim bölükteydi. Bizim bölük komutanı ise S... yüzbaşıydı... [B]en operasyonlara da sanıklar [A.O.A.] ve [K.A. ile] birlikte katılıyordum... [Bir] operasyon sırasında 30-35 yaşlarında bir tane köylüyü yakalanmış şekilde ben gördüm, ancak hangi bölük yakaladı tam olarak hatırlayamıyorum, Dört beş gün bu kişiyi gezdirdiler, dağlardaki sığınakları göstermesini istediler, ben de bu sırada yanlarındaydım. Yani tüm tabur birlikte operasyondaydık. Bu yakalanan köylü ben terörist değilim, ben köylüyüm, çocuklarım var diyordu... Sanık [A.O.A.] biz askere hitaben bu köylü yalan söylüyor. Bu teröristtir, dedi. Sanık [A.O.A.] da oradaydı. Diğer rütbelilerde vardı. Ama isimlerini hatırlayamıyorum, Sanıklar [A.O.A.] ve [K.A.] bu köylüyü dövdüler, karın üstüne attılar, bu köylü ile aramda 20-30 metre mesafe vardı. Sanıklar [A.O.A.] ve [K.A.] askerlere hitaben köylüye ateş edin dediler. 25-30 tane asker söylediğim köylüye ateş ettiler. Köylüyü öldürdüler. Cesedini de gördüm, delik deşikti. Rütbelilerde tabancalarıyla ateş ettiler. Benim gördüğüm budur. Ben daha sonra olay yerinden ayrıldım... Ben bu köylünün öldürüldükten sonra cesedini bir mayının üzerine bırakılarak uzaktan kumanda ile patlatıldığını görmedim. Daha sonradan öyle bir duyum aldım... [B]u ölen köylünün üzerinde terörist kıyafeti yoktu ve sivil elbiseler vardı. Biz ölen kişiyle dört beş gün birlikte dağları dolaştık. Ölen bize her hangi bir sığınak göstermedi. Bize devamlı olarak köylüyüm diyordu, benim çocuklarım var. İşim var diyordu. [S]anık [A.O.A.] bu köylünün öldürülmesi emrini biz askerlere verdi... Sanıklar [A.O.A.] ve[K.A.] ölen köylüye tabanca ile ya da tüfeklerle ateş ettiler. Bunu gördüm. Tanık [Y.Ş.] bölük komutanın postasıydı onu hatırladım. Yüksekova’ydı. Tanık [H.A.yı] hatırlayamadım. Ben sanık [K.A.nın] diğer sanık [A.O.A.ya] komutan isterseniz onu vurayım, emir ve komutayı bana verin dediğini hatırlamıyorum...

V.K.:“...[B]bir [şahsın] yakalandığını işkence yapılıp sorgulandığını, daha sonra mağaraları göstermek için dağa çıkarıldığını ve daha sonra da belirtilen şekli ile askerler tarafından kurşuna dizildiği ve sonra da bomba ile parçalandığı olayı doğrudur. Ben bizzat bomba ile patlatma olayını görmedi[m]. Ancak biz olay yerinden ayrıldıktan sonra bir müddet sonra bomba sesi geldi... Çocuğu komutan götürürken komutanı da kendi yanına çekmeye çalıştığı için bak giderken bile yanında birilerini götürmek istiyor dediğini hatırlıyorum. Hatta olaydan sonra bir arkadaşım Van’lıydı ateş etmemişti[.] Yine bir kaç kişi daha ateş etmemişti. Tüfeklerin namluları kontrol edildi. Ateş etmeyen kişiler tespit edilerek onlarda sorgulandı. Ben [a]teş etmiştim... [K]omutan olarak söylediğim kişinin adı [A.O. idi.] O zamanki rütbesi Yüzbaşıydı. Ancak ben terhis olmadan binbaşı olmuştu. Fakat soyadını hatırlamıyorum... Ayrıca çocuğu atış mangasının karşısına geçirirken arkadan ellerini kelepçelediler... [N.T.yi] ismen tanımıyorum[.] Nasıl nerde yakalandı onuda bilmiyorum[.] Ancak bölükte konuşuluyordu...”

H.T.:“1995 yılında ben Yüksekova’da askerlik yapıyordum. İsmini hatırlayamadığım bir kaçakçı yakalanmıştı. Onu bölüğe getirdiler, işkence yaptılar ve son gün bu kişiyi götürerek öldürdüler. Toplu olarak askerlerin hepsine ateş edin dediler ancak ben ateş etmedim. Bölük astsubayı olan komutanımız bu emri verdi, ancak ismini hatırlamıyorum. Öldürdükten sonra dinamit ile patlattılar. Emri veren kişi [A.O.A.] olabilir, ancak aradan zaman geçtiği için hatırlayamıyorum.”

A.E.:“...Ben askerliğimi 1993 yılında Çanakkale ili Gelibolu İlçesinde Ortaköy Gelibolu Piyade Taburunda piyade olarak askerliğimi yaptım. Ancak aynı yıl içinde bölüğümüzün ana üst bölgesi olan ... Dağ Komando taburuna bağlı idik. O bölgede askerliğimizi yaptık. [A.O.A.] bizim taburun komutanıydı. Biz operasyonlara 4-5 tim olarak operasyona katılmıştık. Benim hatırladığım kadarıyla Hakkari Yüksekova’ya bağlı bir köyde çatışma olmuştu. O [ç]atışmada bir terörist sağ olarak ele geçirilmişti. Daha sonrasında biz yine operasyona çıkacakken bir teröristin yakalandığını ve bize yol göstereceğini söylediler. Ancak biz bu şahsın terörist olduğunu bilmiyordu[k]. Elleri bağlı olan şahsın daha sonradan bize terörist olduğunu Suriyeli olduğunu bize sığınakları göstereceğini söylediler. Şahıs bizi sığınağa götüremedi. ’[B]en sığınağı bulamam’ demiş, ben 5. time bağlıydım... [A.O.A.nın] bahse konu operasyona katılıp katılmadığını tam olarak hatırlamıyorum. Adını tam olarak bilmediğim başka bir tim komutanı [B]u adam sığınakları bilmiyor. Bizi pusuya düşürecek.’ diyerek bu şahsın tim komutanları tarafından bu şahsı askerlerin arasından alarak başka bir yere götürdüler. Götürdükleri yer yokuşun arkasıydı. Orada bu şahsa ne yapıldığını bilmiyorum. Daha sonrasından bir çatışma ortamı yaratılmaya çalışılarak bütün askerlere atış emri verildi. Ancak biz iddianamede belirtildiği gibi şahsa değil uçurum arasındaki boşluğa toplam 5 tim ateş etti. Nasıl olduğunu görmedim...”

A.K.:“1995 yılında Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde Çobanpınar Karakolunda askerlik yaptım, burada askerliğimi yaparken benim bulunduğum bölük güvenlik amacı ile arazi taramasına çıkmıştı, diğer bölük iddianamede adı geçen tanımadığım [N.T.yi] karşıda görüş alanımız içerisinde arazi alanı içerisine getirdiklerini gördüm, daha doğrusu biz arazi taraması için çıkarken adam diğer bölüğün yanındaydı, ben gözümle gördüm, daha sonra biz tarama için araziye çıktık, onlarda diğer tarafın güvenliğini sağlamak için ilerledik, biz bulunduğumuz yerden dere yatağından silah seslerinin geldiğini duyduk, ben bu aşamaları görmedim, timler birleştiği zaman oradaki askerlere ne oldu diye sorduk, ismi geçen şahsın kaçmaya çalıştığını, bunun üzerine askerler tarafından vurulduğunu söylediler, ben ateş edilme olayını görmedim ancak duydum, silah sesini de duydum...”

F.C.:“...[O]layların bir kısmını hatırlıyorum aradan uzun zaman geçtiğinden dolayı bazı şeyleri hatırlamıyorum[.] [B]en olay tarihinde Yüksekovada askerliğimi yaptım, hatırladığım kadarı ile bir operasyon esnasında birisinin yakalandığını hatırlıyorum, bu şahıs silahları ve arkadaşlarının yerini gösterecekti, ben o tarihte çevre güvenliği aldığımdan dolayı olayların nasıl geliştiğini hatırlamıyorum ancak K... Teğmenin komutayı bana verin ben halledeyim, ben öldüreyim dediğini hatırlıyorum, yakalanan şahsı bizzat görmedim söylediğim gibi çevre güvenliği aldığımızdan dolayı şahsın vurulma anını görmedim ancak silah sesi ve patlama sesi duyduğumu hatırlıyorum.”

H.G.:“Ben askerlik görevimi 1994-1996 yıllarında Hakkari Yüksekova’da yaptım, olay tarihinden bir gün önce biz arazide dururken gece teröristler tarafından baskın yedik, çatıştık, bize baskın yapanların etrafını sardık ve hemen hemen 10 kişi yakaladık, ertesi gün yakaladığımız iki kişinin teröristlerin yerlerini bize göstermeleri amacıyla üç tim olarak olay tarihinde operasyon için görev aldık, o iki kişi bize teröristlerin yerini gösterecekti ama onların kim olduklarını bilmiyorum, bize teröristlerin bulunduklarını iddia ettikleri mağaraya gittik ancak mağara boş çıktı hiçbirşeyle karşılaşmadık, durum böyle olunca o iki kişiden bir tanesi için ismini şuanda hatırlamadığım bir yüzbaşı bizlere hitaben ismini ve doğum tarihini söyledi, katıldığı eylemleri okudu, bize yanlış bilgi vermek ve yanlış adres göstermesinden dolayı infaz edileceğini bildirdi... [Ü]ç timden 50 civarı kişiyi görevlendirerek ateş edilmesini istedi ve orada infaz edildi, diğer şahıs ise öldürülmedi...”

Ü.Y.:“...Yüksekova [i]lçesinin ismini hatırlayamadığım bir köy[ün]de[ki] taburda askerlik görevimi yaptım, o dönem ismi iddianamede belirtilen [A.O.A.] bizim taburda yüzbaşı olarak görev yapardı, biz ara ara operasyonlara çıkardık, gününü tam hatırlayamadığım bir gün de operasyondayken koyunlarını otlatmakta olan ismini bilmediğim bir çoban gördük, çobana hangi köyden olduğunu sorduk, kendisi bizi köyüne götürdü, babası bizim yanımıza gelerek çobanın kendisinin oğlu olduğunu söyledi, oradaki rütbeliler de bu çocuğun çoban olmadığı peşmerge kıyafetiyle dolaştığını ve bu çobanın PKK mensubu biri olduğunu söylediler, benim gördüğüm kadarıyla o bölgedeki insanların bir çoğu peşmerge kıyafetiyle dolaşırdı, daha sonra çobanı yanımıza alarak dağa götürdük, çobanı benim bulunduğum yerden bayağı bir uzaklığa götürdüler, benden bayağı bir uzak bir mesafede silah sesleri geldi, daha sonra bu çobanın öldürüldüğünü öğrendim, bu çobana kimin ateş ettiğini görmedim... [O]lay tarihinde askerlik görevimi yerine getiriyordum, ancak hangi tarihler arasında olduğunu aradan uzunca bir zaman geçmiş olması nedeni ile şuan hatırlamıyorum... [B]iz arkadaşlarımız arasında bu çobanın öldürüldüğünü konuşuyorduk.”

H.Y.:“Ben Yüksekova da askerdim. Bahsedilen şahsı yakalamışlar şahısta PKK nın yerlerini biliyorum. Göstereceğim demiş. Şahsı 3 gün 3 gece gezdirmişler daha sonra şahsı el bombası ile öldürmüşler ancak ben taburda çaycı olarak görevli idim operasyonlara çıkmıyordum. Olayları görmedim. Sadece duydum. [A.O.A.] ve [K.A.nın] şahsı öldürdüğünü duydum.”

Ç.A.:“...1995 yılının ilk baharıydı. Karlar erimeye başlamıştı... [K.A.] benim bölüğümdeki teğmendi. Sanık [A.O.A.] ise yüzbaşıydı. Hatta yeni bin başı olmuştu, ancak benim bölük komutanım değildi. Ben kendi bölük komutanımın ismini hatırlayamıyorum. Köylere operasyona çıkıyorduk. 20-25 köylüyü yakaladık. Terörist olduğundan şüphelenmiştik. Bunların bir tanesi hariç diğerleri daha sonradan serbest bırakılmış, Ben serbest bırakılmayan köylüyü görmedim, hatırlayamıyorum, diğer operasyondaki askerler ve komutanlar köylüyü dört beş gün dağlarda gezdirmişler. Teröristlerin sığınaklarını göster demişler. Bir şey bilmediği için sığınakları gösterememiş. Ben bunları diğer bölük arkadaşlarımdan duydum. Daha sonra bu köylüyü dağda kurşunlayarak öldürmüşler ve cesedini de mayın koyup patlatmışlar. Bu köylüyü askerler ve rütbeliler birlikte ateş ederek öldürmüşler, 20-25 asker ateş ederek öldürmüşler, askerlere K... teğmen ateş edin, vurun diye emir vermiş... Ancak başlarında da [A.O.A.] yüzbaşı varmış, [A.O.A.] yine [K.A.] teğmene bu köylüyü öldürün diye emir vermiş mi onu bilmiyorum, tanık [Y.Ş.] Yüzbaşının postası idi heralde Yüksekova’lıydı. Tanık [H.A.yı] hatırlayamadım...”

S.T.:“...Birliğe gittiğimiz zaman diğer arkadaşlardan böyle bir söylenti duydum, kimden duyduğumu hatırlamıyorum. Nasıl öldüğünü hatırlamıyorum... Benim duyduğum çatışma sırasında bir köylünün öldüğüdür...”

K.Y.:“...1995 Yılı Nisan Ayında bu olayın olduğunu duydum. Ben o tarihde daha asker değildim. Ben Hakkari ili Yüksekova ilçesine dağıtım nedeniyle 1995 yılının 10 veya 11. aylarda intikal ettim... Bana anlatılan olayın olup olmadığını bilemiyorum. Ancak, bu olayı oradaki arkadaşlardan duydum, [A.O.A.] ben oraya gittiğimde taburda binbaşı rütbesindeydi. [A.O.A.yı] şu anda hatırlayacak kadar hafızamdadır. Çünkü kendisi çok sinirli, asabiyetli, köylülerin kendisinden çekindi[ği], adeta titrediği bir insan olduğundan dolayı halen hafızamdadır... Bu olayın olduğunu bölükteki arkadaşlarım arasında konuşulurken duydum, nasıl duyduğum şeklide şöyle ki; arkadaşlara köylülerin neden [A.O.A.dan] bu kadar korktuklarını sorduğumuzda, bizden daha önceki asker arkadaşlarımız yani önceki tertipler 4/3 ve 4/4 arkadaşlar cevaben ‘[A.O.A.] köyden kelle getirir, o kadar sinirlidir, ona dikkat edin, onun yanında yanlış yapmayın’ derlerdi...”

E.Ö.:“Ben 1995 yılında Hakkari Yüksekova’da er olarak askerlik vazifemi yapıyordum, benim bulunduğum bölüğün komutanı sanıklardan [A.O.A. idi], iddianamede anlatılan olaylar sırasında ben rahatsızlığım nedeniyle operasyona katılamamıştım, bu nedenle de [N.T.] isminde birinin öldürülmesi hadisesini görmedim, ancak bildiğim kadarıyla iddianamede anlatılan olayın olduğu operasyonda sanıklar [K.A. ve A.O.A.] vardı, operasyondan sonra arkadaşlarımdan duyduğuma göre de bu ölen şahıs, teröristler adına çalışıp, bölgede çoban gibi dolaşan bir şahısmış, askerlerimiz de bu şahsı teröristlerin olduğu yeri göstermesi için bir müddet gezdirmişler, ancak bu çocuk teröristlerin yerlerini göstermemiş, bilmediği için mi yoksa kasten mi göstermediğini bilmiyorum, akabinde de bu çocuğu bir kayaya bağlayarak el bombası ile patlatarak öldürmüşler.”

İ.Ç.:“...[A]skerliğimin bitimine 6 ay kala bizi Hakkari Yüksekova’ya görevli olarak yolladılar... [Z]annedersem Ağustos sonrası Eylül gibi terhis oldum, dolayısıyla son 6 ay görev yaptığım için 1995 yılının Ocak veya Şubat aylarında Yüksekova’ya göreve gitmiştik, ben bana bahsetmiş olduğunuz olaya bire bir görgü şahidi olmadım, ancak görev yaptığım bölükte ve diğer bölükteki görevli arkadaşlardan böyle bir olay olduğunu duyuyorduk, dağlarda tim olarak ayrılarak intikale gittiğimizde kimi timdeki beraber görev yaptığımız arkadaşlar bana bahsetmiş olduğunuz olayı anlatıyorlardı, ancak anlatan kişinin kim olduğunu şu an hatırlamıyorum, fakat anlatan kişi ya da kişiler bizzat olayı yaşayan kişilermiş, anlatımlarından bunu anlıyordum, söylediklerine göre dağda iken buldukları bir çobanı kaçması ve terörist sanmaları nedeniyle başlarındaki komutanın yakalayarak TNT patlayıcı üzerine koyup ardından görevli askerleri karşısına alarak ateş ettirip öldürttüğü konuşuluyordu, bu olay zamanla bölük içerisinde kulaktan kulağa yayıldı...

Eş.S.:“...[B]öyle bir olayı duydum. Bir şahıs yakalanmıştı çoban veya PKK lı olduğu söyleniyordu. Ben bu şahsı gördüm. 1 hafta yer göstermesi için gezdirdiler. Daha sonra [K.A.nın] timinin bu şahsı öldürdüğünü duydum. Gözümle görmedim. [A.O.A.] komutanı hatırlıyorum bütün taburdan sorumluydu. Yüzbaşı idi. Ben bu olayları diğer arkadaşlardan duydum. Duyduğuma göre mayınla o şahsı patlatmışlar...”

Mur.T.:“Ben 1974/2 tertip olarak Manisa Batıkışla’da askerliğe başladım. Yıl 1994 ya da 1995’di. Bir buçuk ay kaldıktan sonra, Çanakkale Gökçeadaya oradan da Gelibolu’ya gittim. Daha sonra bizi Van’a gönderdiler, oradan da Yüksekova’ya gittim. 1995 yılı nisan aylarıydı... Benim komutanım H... Üsteğmendi. [K.A. da] birinci tim komutanıydı. [A.O.A.] binbaşıydı. Bizim birliklerin bağlı olduğu komutandı... Operasyona çıktığımız bir günde, Onbaşılar köyüne gittik. 7-8 timdik. Timlerden birisi bana sormuş olduğunuz N... ismindeki bir köylüyü ve diğer bir çok köylüyü getirdi. Aylardan dokunzuncu ay olması gerekir, yıl 1995’di. [B]u N... isimli köylüyü ve diğer köylüleri, diğer timler adını hatırlayamadığım bir Yarbay’ın çadırına götürdüler. Çadırda, sorguya aldılar. Daha sonra N... adındaki köylüyü, sanık [K.A.nın] komutanı olduğu tim alarak dağa doğru götürdü. Ben o timin içinde yoktum... [K.A.nın] olduğu tim ve köylü [N.T.] hep birlikte operasyon bölgesine yani dağlara doğru gittiler. Bir gün sonra biz çadırdayken [K.A.nın] timi, geri döndü... Ben bu timdeki arkadaşlarıma sorduğum da, bana, N... ismindeki vatandaşı öldürdüklerini söylediler. Emri verende [K.A.] teğmenmiş, bazı asker arkadaşlar ateş etmek istememiş, onları da cezalandırmışlar, [A.O.A. da] olay yerindeymiş, [K.A.] timleri sıraya geçirmiş ateş emri vermiş, askerlerde ateş etmişler... Bu olayı en iyi bilen [K.A.nın] timindeki Yüksekovalı [Y.Ş.] ismindeki askerdir... Bana öldürme olayını anlatan askerlerin adlarını hatırlayamıyorum...”

C.E.:“... 3. Bölükteki bir arkadaş’ın bana anlattığı kadarıyla yakaladıkları bir çoban’a ‘[A.O.A.] bize pkk’nın yeri göster’ dedi. Çoban da ben böyle bişey bilmiyorum diyince binbaşı orada bulunan bütün askerlere ateş emri verdi. Söz konusu çoban’ın elleri arkadan bağlıydı. Ateş ettikten sonra cesedi tekrar geri getirdiler ve cesedin altına mayın bıraktılar. Sonra parçalanan cesedin parçalarını oradaki askerler bir araya getirdi ve olay yerine gömdük... Bu olayın yaşandığı iddia edilen yer [A]şağı [Ö]lçek köyünün yukarı kısımlarındaki üst bölgedir. Bana da bu olayı anlatan söz konusu bölgeye operasyona giden 3. Bölükteki bir arkadaştır. Olayın üzerinden epey zaman geçmesi nedeniyle o arkadaşın ismini hatırlayamıyorum. Ben sadece bu şahsı tabura getirdiklerinde 5 dk gördüm. Başka da görmedim...”

M.K.:“Ben 1994-1995 yılında Hakkari Yüksekovada askerdim... Ben tarafıma okunan maktül [N.T.nin] öldürülmesi olayını görmedim. Ancak çoban diye Kuzey Irak ta PKK’lı birinin yakalandığını, dağa götürüldüğünü, mağaralar gösterilerek nerede yatıldığını sorulduğunu, sonra mağaralarda bir şey çıkmayınca tek başına bir tepeye konulduğunu, ve vurulduğu yolunda arkadaşlar arasında dedikodu mahiyetinde duydum. Ancak gördüğüm bir şey yoktur...

Ah.K.:“... 07/10/1995 tarihinde Hakkari Yüksekova’ya gittik. Yüksekova’da 7-8 km ilçenin dışında çadırlarda kaldık ve 27/10/1995 tarihinde Hakkari Yüksekova’dan ayrıldık yani Yüksekova kırsalında ortalama 20-22 gün kalmış olduk... Yüksekova’ya gittiğimizde iddianamede anlatılan olay tabur içinde konuşuluyordu. Ben o dönemde bu olayı bizzat gören kimseyle karşılaşmadım ancak teröristlerin yerini göstermeyen bir kişinin öldürüldüğü konuşuluyordu ama bu konuda net bir bilgiye sahip değilim. Ayrıca öldürülen şahsın iddianamede geçen [N.T.] olup olmadığını da bilmiyorum...”

Ö.G.:“...[S]oyadını hatırlayamamakla birlikte [A.O.] isimli bir yüzbaşının ve Azrail K.. lakabıyla tanınan bir teğmenin bizim birliğimizde görev yaptığını düşünüyorum. Buna karşın olayın geçtiği bildirilen Armutlu mezrası bizim görev yaptığımız bölgede bulunmuyordu... [B]en kesinlikle askerlik görevim sırasında [N.T.] isimli sivil vatandaşın adı geçen sanıkların emriyle askerler tarafından kasten öldürüldüğüne ilişkin herhangi birşey duymadım. Bölükte diğer asker arkadaşlarımın arasında da bu olaya ilişkin ayrıntılı bir konudan haberdar olmadım. Ancak yakın zamanda iddianamede belirtilen olaylarla ilgili basında çıkan bir takım haberleri duydum. Askerlik sürecinde soyut anlatımlarla bu tür öldürme olaylarının olduğu askerler arasında anlatılıyordu...”

Mu.S.:“...1995-1996 yılları arasında Hakkari Yüksekova’ ya göreve gittik fakat hangi tarih olduğunu tam olarak hatırlayamıyorum, biz burda gezici birliktik bana söz ettiğiniz iddianamede adı geçen müşteki Halit Tekçi’ yi tanımam, sanık [A.O.A.yı] ismen duydum bu şahsın asker mi yoksa rütbeli mi olduğunu hatırlayamıyorum, çünkü aradan 18 sene gibi bir süre geçti, iddianamede bahsedildiği gibi [N.T.] isimli bir şahsın [A.O.A.] ve orda görevli askerler tarafından vurulduğuna şahit olmadım... [S]adece bölükte askerler arasında böyle bir konuşmanın söylendiğini duydum, bu konuşmaları yapan askerleri de hatırlayamıyorum...”

A.Ö.:“...Gelibolu Ortaköy 18. Zırhlı tugayında 5-6 ay kadar eğitim aldık bu sürenin sonunda. Hakkari Yüksekovaya gönderildik... [B]enim terhis olduğum tarih 27 Ekim 1995’ tir, okuduğunuz iddianameye ilişkin sadece duyumdan ibaret bilgim vardır. [A.O.A.] bizim görev yaptığımız 2. Bölüğe Bölük komutanımızın psikolojik olarak rahatsızlık geçirmesi sonucunda bizim orada ki 2. Ya da 3. Ayımızda komutan olarak gönderildi. [K.A.] isimli teğmen 1. Bölükte görevliydi. Tanık olarak beyanlarından bahsettiğiniz [Y.Ş.yi] tanımıyorum [H.A.] ise 1. Bölükteydi. Ben görev yaparken sivil bir[inin]... dağa operasyona askerlerin yanında götürüldüğünü 18 kişilik Tim tarafından K... Teğmenin emri ile ateş edilerek yani kurşuna dizilerek [ö]ldürüldüğünü duydum. K... Teğmen’ in bölük komutanının bilgisi haricinde ya da dahilinde gerçekleştirip gerçekleştirmediğini bilmiyorum... [A]nlatan kişilerin isimlerini anımsamıyorum... Ben bu olayı yaşandıktan 20 gün falan sonra duydum...”

Yu.B.:“...Arkadaşlarımdan duyduğum kadarı ile [N.T.] olduğundan emin olmadığım yakalanan 1 terörist sanık ve askerler tarafından yer tespiti amacıyla araziye gitmişler, daha sonra bu terörist orada öldürülmüş. Ancak ben kimin ne şekilde bu teröristi öldürdüğünü bilmiyorum...”

Me.K.:“...[B]öyle bir olayı taburun bulunduğu mevkiide Havan mevzisindeki arkadaşlardan duydum...”

A.B.:“...[B]aşka bir timdeki görevli asker arkadaşlardan elleri kelepçeli bir teröriste diğer teröristlerin yerini göstermesini istediklerini, göstermeyince onu kurşuna dizdiklerini söylemişlerdi, benim görgüye dayalı bir bilgim yoktur...”

Z.K.:“...[Olayı] [t]aburda görevli askerlik görevini yapan diğer asker arkadaşlarımdan duydum. Maktulün önce sorguya çekildiğini, sonra kurşuna dizildiğini, daha sonra cesedinin mayının üzerine bırakılarak patlatıldığını söylüyorlardı. Ancak bunları kimin yaptığını bilmiyorum...”

Hı.A.:“...İddianameye konu olayı o dönemde bölükte ve arkadaşlarım arasında bahsi geçtiği için duydum. Bir [köylünün] öldürüldüğünü söylenti olarak aktardılar. Ancak kimin öldürdüğünü o koşullarda kimse net olarak bir şey söylemediğinden tam olarak söylemiyorlardı. [A.O.A.] bizim tabur komutanımızdı. [A.O.A.nın] [N.T.yi] öldürdüğüne dair ben bir şey duymadım...”

B.A.:“... Söz konusu olay ben askere gitmeden önce olmuştu. Çünkü biz oraya giderken bölükteki arkadaşlarımız olayı bize bu şekilde [iddianamede anlatıldığı şekliyle] anlattılar...”

ii. Ü.Y. bir başka ifadesinde çoban olarak belirttiği kişinin 16-17 yaşlarında olduğunu, üçüncü bölüğün komutanı olan, ismini hatırlayamadığı bir yüzbaşının emriyle çobanın öldürüldüğünü, K.A.nın çobanın öldürülmesi yönünde bir emir vermediğini, aradan uzun zaman geçmesi nedeniyle üçüncü bölüğün komutanı olan A.O.A. ile K.A.yı görse tanıyamayacağını beyan etmiştir.

iii. H.A., N.T.nin başına gelenleri asker arkadaşı Mu.T. ile Uzm. Çvş. Yun.B.den duyduğunu söylemiştir. Bununla birlikte Mu.T. yargılamaya konu olay hakkında bilgisinin olmadığını beyan etmiştir.

iv. Ce.K. olayı başkalarından duyduğunu ifade etmiştir.

v. E.E. askerlik hizmeti kapsamında 1995 yılının yaz aylarında Yüksekova’ya gittiğini, böyle bir olayın askerler arasında konuşulduğuna şahit olduğunu ancak olayın ayrıntılarını hatırlamadığını söylemiştir.

vi. R.G. olayı görmediğini ancak bazı asker arkadaşlarından duyduğunu beyan etmiştir.

vii. Yu.K. 1995 yılında birisinin öldürüldüğünü duyduğunu ancak kimin kim tarafından nasıl öldürüldüğünü, ölenin çoban mı yoksa terörist mi olduğunu bilmediğini ifade etmiştir.

viii. Ay.B. askerlik hizmeti kapsamında 1995 yılı Şubat ayında Hakkâri’ye gittiğini, bölükteki askerler arasında olay hakkında bir söylenti duyduğunu ancak olayın içeriğini bilmediğini söylemiştir.

ix. 1995 yılında havan takım komutanı olarak Yüksekova’da bulunduğunu ifade eden M.C., yargılamaya konu olay hakkında hiçbir şey duymadığını söylemiştir.

x. Be.A., Yüksekova 1/18 Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı 1. Mekanize Piyade Bölüğünde takım komutanlığı görevini yaptığını, sanıkları tanıdığını ancak yargılamaya konu olayı duymadığını beyan etmiştir.

xi. F.S. 1995 yılının Nisan ayından aynı yılın ekim ayına kadar Hakkâri’de iç güvenlik tim takım komutanı olarak görev yaptığını, yargılamaya konu olayın yaşanmadığını ifade etmiştir.

xii. İ.K., teğmen olarak görev yaptığı taburun 1995 yılının Nisan ayında Yüksekova’ya gittiğini, bu nedenle altı yedi ay süreyle Yüksekova’da bulunduğunu fakat yargılamaya konu olayı ilk defa duyduğunu söylemiştir.

xiii. E.K. 1995 yılında iki ay süreyle gezici bölük olarak Yüksekova’da bulunduklarını, kimseyi kurşuna dizmediklerini, yargılamaya konu olay gibi bir olay yaşansaydı mutlaka şahit olacağını zira bölük olarak hep birlikte hareket ettiklerini söyleyip konuya ilişkin herhangi duyumu olmadığını eklemiştir.

xiv. O.B. olay tarihinde uzman çavuş olarak Yüksekova’da bulunsa da olayla ilgili hiçbir bilgisinin olmadığını söylemiştir.

xv. A.U., A.O.A.yı olay tarihinde aynı yerde görev yapmaları nedeniyle tanıdığını, 1995 yılı Nisan ayında Yüksekova’ya geçici olarak görevlendirilmesi nedeniyle gittiğini, olay hakkında bilgi sahibi olmadığını ancak yargılamaya konu olay gerçekleşseydi mutlaka haberinin olacağını beyan etmiştir.

xvi. Me.D. 1995 yılında Nisan ayında Yüksekova’da subay olarak görev yaptığını, yargılamaya konu olayın gerçek olmadığını, düşüncesine göre Y.Ş.nin terör örgütünün yönlendirmesi sonucu o şekilde ifade verdiğini, yargılamaya konu olay yaşansaydı mutlaka tabur içinde duyulacağını ifade etmiştir.

xvii. 1995 yılının Nisan ayıyla Kasım ayı arasında Aşağı Ölçek’te yaklaşık altı ay süreyle askerlik hizmeti yapan ve sanık K.A.nın kendi bölüklerinde teğmen rütbesiyle görev yaptığını ifade eden B.Ö. olayı görmediğini ve duymadığını söylemiştir.

xviii. R.Y., A.O.A.nın bölük komutanı olarak görev yaptığı birlikte askerlik hizmetini yaptığını, çok çatışmaya girdiklerini ancak yargılamaya konu olayı ne gördüğünü ne de duyduğunu, tahminine göre olayın hayal ürünü olduğunu ifade etmiştir.

xix. T.S., A.O.A. ile Yüksekova’da yaklaşık bir yıl birlikte çalıştıklarını ve genel ağda okuduğu haberler nedeniyle olay hakkında bilgi sahibi olduğunu beyan etmiştir.

xx. Na.D., yaptığı askerlik hizmeti kapsamında 1995 yılında Yukarı Ölçek ve Aşağı Ölçek’te bulunduğunu, A.O.A.nın ikinci bölüğün komutanı olduğunu, kendisinin ise birinci bölükte olduğunu, yargılamaya konu olay hakkında hiçbir bilgisinin olmadığını, böyle bir olay yaşansaydı mutlaka duyulacağını söylemiştir.

xxi. Mur.S., olay hakkında bilgi sahibi olmadığını, Y.Ş.nin Yüksekovalı ve askerlik sırasında üst tertip olduğunu beyan etmiştir.

xxii. S.İ. olay tarihinde 1/18 İç Güvenlik Taburunda bölük komutanı olarak görev yaptığını, olağanüstü hâlden dolayı görev yaptığı taburun Yüksekova’da görevlendirildiğini, 1995 yılının Nisan ve Temmuz ayları arasında yaklaşık üç ay Yüksekova’da bulunduğunu, iddianamede anlatılan olayın hayal mahsulü olduğunu söylemiştir.

xxiii. Beyanına göre olay tarihinde Yüksekova’da bir buçuk ay kadar tabur ikmal subayı olarak görev yapan İ.A. iddianamede anlatılan olayın vuku bulmadığını söyleyip böyle bir olay gerçekleşseydi olayı mutlaka duyacağını ifade etmiştir.

xxiv. Ş.B. “Ben 1995-1996 yılları arasında Gelibolu’da 1/18 [İç] [G]üvenlik [T]aburu olarak geçici görevle Yüksekovaya intikal ettim, tabur yazıcısıydım, intikal eden taburumuzda 100 yakın PKK sempatizanı vardı, bana giden birliğin yarısı geriye dönmeyecek diyerek psikolojilerimizi bozan sempatizanlar bulunmaktaydı, intikal ettiğimiz ilk günden itibaren PKK lılar tarafından sabahlara kadar saldırılara maruz kalıyorduk, bizim taburumuz alan savunması yapmaktaydı anlatılanlar iftiradır, ben taburda olan biten her şeyden haberim vardı, bölge PKK’lı kaynıyordu, ifade edildiği şekilde taburumuzda böyle bir olay meydana gelmemiştir, iftiranın sebebi taburumuzda PKK sempatizanı ve zayiyat vermeyen bir birlik olmasından ve başarı elde etmesinden kaynaklanmaktadır, sanıklar taburumuz personeli olduğu için tanırım.” demiştir.

xxv. Geriye kalan tanıkların bir kısmı olayın gerçekleştiği iddia edilen tarihten önce askerlik hizmetlerinin sonra erdiğini, askerlik hizmetlerinin 1995 yılı Mayıs ayından sonra başladığını ya da askerlik hizmeti süresince Yüksekova’da görevlendirilmediğini ifade etmiştir. Bazı tanıklar ise olay hakkında ne görgüye ne de duyuma dayalı bilgilerinin olduğunu belirtip yargılamaya konu bir olay olsaydı muhakkak duyacaklarını söylemiştir.

30. 10/5/2013 tarihli altıncı celsede beyanı tespit edilen tanık S.U. 1995-1997 yılları arasında yerine getirdiği askerlik hizmeti kapsamında Yüksekova’da yedi sekiz ay bulunduğunu ancak sanıkları hatırlamadığını, yargılamaya konu olayı ne gördüğünü ne duyduğunu söylemiştir. Başvurucu Halit Tekçi'nin vekillerinin sanıkların tutuklanmasına, sanıklar hakkında disiplin soruşturması yürütülüp yürütülmediğinin araştırılmasına, sanık A.O.A.nın duruşmada hazır edilmesine, ölenin işkenceye uğradığı iddiası yönünden suç duyurusunda bulunulmasına ya da sanıklardan bu konuda ek savunma alınmasına, Genelkurmay Başkanlığına müzekkere yazılarak 1995 yılında Gelibolu’dan Yüksekova’ya gönderilen askerlere ait listenin istenmesine ilişkin talepleri Ceza Mahkemesince kabul görmemiştir. Ceza Mahkemesine göre 1995 yılında 18’inci Zrh. Tug. 1. Mknz. P. Tb. 1. Bl. Kom. ile 2. Bl. Komutanlığı emrinde görev yapan tüm askerlere ait bilgilerin temin edilip söz konusu kişilerin ifadelerinin alınması için istinabe talep edildiğinden ayrıca Gelibolu’dan Yüksekova’ya gönderilen askerlere ait listenin istenmesine gerek yoktur.

31. 12/7/2013 tarihinde yapılan yedinci celsede başvurucu Halit Tekçi'nin vekilleri sanıkların tutuklanmasını, istinabe yoluyla ifadelerini alınan tanıklardan olayı gördüğünü ya da duyduğunu söyleyenlerin Ceza Mahkemesince yeniden dinlenmesini, işkence suçu yönünden suç duyurusunda bulunulmasını, sanıkların bağlı oldukları askerî birliklere müzekkere yazılmasını ve olay hakkında ayrıntılı bilgiye sahip kişilerin olay yerinde yapılacak keşif sırasında dinlenmesini talep etmiştir. Ceza Mahkemesi; sanıklara isnat edilen suçu, istinabe yoluyla dinlenen tanıkları beyanlarının içeriğini, delillerin karartılma ihtimalinin ve sanıkların kaçacakları yönünde herhangi bir emarenin bulunmamasını da dikkate alarak keşif talebi dışındaki talepleri yerinde görmemiştir.

32. Başvurucu Halit Tekçi’nin vekillerinden biri 12/8/2013 tarihinde Ceza Mahkemesine gönderdiği dilekçede başka talepler yanında keşif için Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinden istinabe talep edilmesini, yapılacak keşif esnasında, ölenin kalıntılarına daha kolay ulaşacak adli tıp uzmanlarının görevlendirilmesini, olayı gördüğünü beyan eden ve olayın gerçekleştiği yeri ve/veya ceset parçalarının gömüldüğü muhtemel bölgeleri gösterebilecek tanıkların keşif esnasında hazır edilmesini, Uluslararası Kayıpları Bulma Kurumuna müzekkere yazılarak kayıplara ilişkin kazıların ne şekilde yapıldığının sorulmasını istemiştir.

33. Ceza Mahkemesi 4/10/2013 tarihli sekizinci celsede, sanıkların adli kontrol altına alınarak yurt dışına çıkamamalarına ve öldürüldüğü iddia edilen N.T.ye ait kemik ve DNA örneklerin tespiti amacıyla Değerli köyü Yukarı Ölçek mezrası ile Aşağı Ölçek mezrası arasında keşif icrası için Yüksekova Asliye Ceza Mahkemesinden istinabe talep edilmesine karar vermiştir. Verilen ara kararına göre keşif; olay hakkında bilgi sahibi olan tanıklar V.K., Ü.Y., C.E., N.Ü. (İsim yanlışlığı yapılmış olup tanığın adı H.Ü.dür.), H.G., F.C., H.T., H.Y. ve Y.Ş. ile Olay Yeri İnceleme ekibi ve adli tıp uzmanı hazır edilerek yapılacaktır.

34. Ceza Mahkemesinin istinabe talebi üzerine Yüksekova 2. Asliye Ceza Mahkemesi, keşif esnasında hazır edilmesi istenen tanıklar adına keşif gün ve saatini bildirir davetiye göndermiştir. Bu davetiyelerden sadece H.Ü. adına gönderileni muhatabına tebliğ edilememiştir. Bununla birlikte H.G. bulunduğu yer mahkemesinde ifade vermek istediğine, H.T. ise Yüksekova’da kalacak yerinin olmadığına ve yol masraflarıyla diğer ihtiyaçlarını karşılayamayacağına ilişkin dilekçe göndermiştir. Keşif 22/11/2013 tarihinde başvurucu Halit Tekçi ve vekilleri ile sanık K.A.nın müdafii ve Değerli köyü muhtarının huzurunda, tanıklar Y.Ş. ile K.K., iki kişiden oluşan Olay Yeri İnceleme ekibi, bir jeoloji mühendisi ve biri profesör olmak üzere adli tıp alanında uzman üç kişinin refakatinde yapılmıştır. Fotoğraflama ve video çekme suretiyle kayda alınan keşif esnasında tanıklar Y.Ş. ile K.K., olay yeri olduğunu ileri sürdükleri mahalli göstermiştir. K.K. ayrıca keşif esnasında kendisini arayan çoban T.K.nın bir yeri tarif ettiğini söyleyerek bu yeri de göstermiştir. Başvurucu Halit Tekçi'nin vekilleri olay yerinin sarp ve kayalık olduğunu, geniş bir alanda sadece dedektör yardımıyla keşif yapıldığını, olay yerinde sadece iki tanığın hazır olduğunu, keşfin uluslararası sözleşme ve protokollere aykırı icra edildiğini iddia etmiştir. Sanık K.A.nın müdafiinin beyanına göre keşif işlemi yaklaşık altı saat sürmüştür.

35. Jeoloji mühendisi, hazırladığı 2/12/2013 tarihli raporunda olay yerinin geniş alanı kapsadığını, alanın sarp, kayalık ve eğimli, yağış miktarının ise fazla olması nedeniyle ölüye ait kemik ve diğer parçaların kar ve yağmur suyu ile sürüklenerek bölgenin doğusundaki dereye karışma ihtimalinin gözönünde bulundurulması gerektiğini, aradan geçen uzun zamanın araştırmayı olumsuz yönde etkilediğini belirtmiştir.

36. Adli tıp uzmanları hazırladıkları 5/12/2013 havale tarihli raporlarında keşif esnasında tanıkların N.T.nin öldürüldüğü yer olarak gösterdikleri alanın yüzeyden 40-45 cm kadar kazıldığını ancak derine inildikçe toprakta renk ve kıvam olarak belirgin katmanlaşma saptanmadığını, metalik cisim ya da insan vücuduna ait biyolojik örneğe rastlanmadığını, keşif yapılan arazinin diğer bölümlerinde yedi kemik parçası, muhtelif ebatlarda on bez parçası, 17 cm uzunluğunda bir fermuar ve 7,62 mm ölçüdeki mermi çekirdekleri ile uyumlu on sekiz mermi çekirdeği kovanının bulunduğunu, bu kovanların on üçünün üzerinde MKE yazdığını açıklamıştır. Rapora göre bahsi geçen bez parçalarının bir kısmı olay sonrasında yakın bir bölgede, üç taş parçası arasına gömüldüğü iddia edilen yerde bulunmuştur. Bu yer yaklaşık 60 cm kadar kazılmış ancak toprakta renk ve kıvam olarak belirgin katmanlaşma saptanmadığı gibi metalik bir cisim ya da insan vücuduna ait biyolojik bir maddeye rastlanmamıştır. Söz konusu raporda ayrıca kemiklerin insana ait olup olmadığının, insana ait ise kime ait olduğunun, giysi parçalarının insana ait biyolojik madde içerip içermediğinin, içeriyorsa bu maddenin N.T.ye ait olup olmadığının, mermi kovanlarının hangi silahtan atıldığının ve ne zaman kullanıldığının tespiti için karşılaştırmalar ve incelemeler yapılması gerektiği belirtilmiştir.

37. 10/12/2013 tarihinde AİHM Tekçi ve diğerleri/Türkiye (B. No: 13660/05) başvurusu hakkında kararını vermiştir. AİHM yaptığı incelemede soruşturmada başvuruya konu kaybolma olayından yaklaşık 9 yıl 10 ay sonra başvuru yapılmasını haklı gösterecek nitelikte somut ilerlemeler kaydedildiğinin anlaşıldığını belirterek başvurunun süresinde olmadığına yönelik itirazı reddetmiş ve benzer başvurularda verdiği kararları hatırlatarak başvurucuların tazminat davası açmadan başvuru yapmaları nedeniyle iç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin itirazı yerinde görmemiş ancak Hükûmetin şikâyet tarihinden itibaren ya da iç hukuk yollarının etkisiz olduğunun farkına varıldığı tarihten itibaren altı ay içinde başvuruda bulunulması gerektiğine ve Askerî Savcılığın 15/12/1997 tarihli kararına itiraz edilmemesi nedeniyle iç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin itirazlarının incelenmesini esas hakkında yaptığı inceleme ile birleştirmiştir. Esas bakımından yaptığı inceleme sonunda ise Sözleşme’nin 2. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının hem maddi hem de usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

i. AİHM yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verirken N.T.nin askerlerce gözaltına alındığına ilişkin bazı tanık beyanlarına ve Y.Ş.nin soruşturma aşamasında verdiği ifadeye atıf yapıp sanıklar A.O.A. ve K.A. hakkındaki ceza davasının derdest olduğunu dikkate almış; başvurucuların yakınının hayatını tehlikeye atan koşullarda kaybolduğunu, bu nedenle hayatını kaybettiği yönündeki varsayımı kabul edebileceği kanısında olduğunu açıklamış; gerek yetkili ulusal makamların gerekse Hükûmetin başvurucuların yakınının belirsiz olan tutulmasının ardından ne yaşandığına dair herhangi bir açıklama sunmadığına, her hâlükârda Askerî Savcılığın verdiği 15/12/1997 tarihli kararda ileri sürülen N.T.nin silahlı çatışma sırasında hayatını kaybettiği yönündeki iddianın daha sonra tanık N.F. tarafından çürütüldüğüne ve görevlilerinin ölümcül güce başvurmalarını haklı gösterecek nitelikte herhangi bir gerekçenin de ileri sürülmediğine işaret etmiştir.

ii. AİHM’i yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna götüren gerekçeler ise şunlardır:

- Askerî soruşturmanın ivedilikle yürütülmesi adli soruşturmanın içeriği ile tezat oluşturmuştur. Zira 15/12/1997 tarihli kararda ispatlandığı belirtilen tespitler daha sonra yürütülen soruşturma kapsamında inkâr edilmiştir.

- Adli yargıya dâhil bazı Cumhuriyet başsavcılıkları ile askerî savcılıklar tarafından verilen görevsizlik kararlarına dayanılarak soruşturma dosyasının farklı savcılıklara gönderilmesi, toplanan delil unsurlarına ilişkin bir sonuca varmak ve soruşturmalar yürütmek amacıyla gerektiği ölçüde ivedilikle hareket edilmesini olumsuz yönde etkilemiştir.

- Gözaltına alınan kişilere ilişkin kayıtlar dikkatsizce tutulmuştur ve başvurucuların yakınlarının gözaltına alınmasına ilişkin şikâyetlerle başvurdukları farklı ulusal makamlar tarafından verilen kararların gerekçelerinde, söz konusu bölge veya alanda askerler tarafından yürütülen operasyonun nedenini belirlemeye imkân verecek nitelikte soruşturmalar yürütüldüğü ortaya konulmamıştır.

- Olayların meydana geldiği dönemde bu bölgede görev yapan askerler yetkili merciler tarafından tespit edilmemiş ve gerektiği takdirde bu askerlerin ifadeleri alınmamıştır. Ayrıca Askerî Savcılığın 15/12/1997 tarihli kararında bahsi geçen M.E.Y. dinlenmemiştir.

- Askerî savcı ve Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen soruşturmaların ve Ceza Mahkemesinde davanın görüldüğü sırada -tanık ifadelerinin alınması aşamasında- N.T.nin öldürüldüğü koşullara ilişkin olarak gerçekleştirilen soruşturmalar ivedilikle ve yeterli şekilde yürütülmemiştir. Bu nedenle Hükûmet tarafından ileri sürülen altı ay süre koşuluna uyulmadığı yönündeki itirazın reddedilmesi gerekir. Ayrıca ulusal yetkililerin N.T.nin ölümüne ilişkin koşullar hakkında geniş çaplı ve etkin bir soruşturma yürütmedikleri sonucuna varıldığından iç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin itiraz kabul edilemez.

iii. AİHM ayrıca bahsi geçen başvuruda manevi tazminat olarak başvuruyu yapanlara müştereken 65.000 avro ödenmesine karar verip Sözleşme’nin kararların bağlayıcılığı ve infazıyla ilgili 46. maddesi çerçevesinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin denetimi altında davalı devletin sanıkların adil yargılamaya ilişkin gerekliliklere riayet edilerek ve Sözleşme’nin 2. maddesinin usule ilişkin gerekliliklere uygun bir şekilde, ivedilikle ve ihtimam gösterilmek suretiyle yargılanmalarını sağlamak amacıyla gerekli araçları kullanması gerektiği kanısında olduğunu açıklamıştır.

2. Yargılama Sürecinin AİHM Kararı Sonrasına İlişkin Bölümü

38. 13/12/2013 tarihli dokuzuncu celsede Tekçi ve diğerleri/Türkiye kararının bir örneği başvurucu Halit Tekçi’nin bir vekili tarafından Ceza Mahkemesine sunulmuştur. Ceza Mahkemesi kurduğu başka ara kararları yanında bazı tanıkların ifadelerinin alınması için yapılan istinabe talebinin sonucunun beklenmesine, Tekçi ve diğerleri/Türkiye kararının Türkçeye çevriltilmesi için Ankara Ağır Ceza Mahkemesinden istinabe talep edilmesine, keşif sırasında bulunan boş kovanları atan silahların Türk Silahlı Kuvvetler envanterinde olup olmadığı hususunda Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna (MKE) müzekkere yazılmasına ve keşifte bulunan kemikler ile kumaş parçalarından elde edilecek biyolojik örneklerle yapılacak karşılaştırmaya esas olmak üzere başvurucu Halit Tekçi’den kan örneği alınması için Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına karar vermiş ama çapraz sorgu için sanıkların duruşmada hazır bulundurulmasına, sanıkların tutuklanmasına ve davanın yeniden Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmesine ilişkin talepleri reddetmiştir.

39. MKE 6/1/2014 tarihli yazıyla keşif sırasında bulunan ve üzerinde MKE ibaresi olan fişeklerin kendi üretimleri olduğunu, bu fişeklerin G3 ve MG3 silahları için üretildiğini, detaylı bilginin Türk Silahlı Kuvvetlerinden öğrenilebileceğini bildirmiştir.

40. Ceza Mahkemesinin istinabe yoluyla Türkçeye çevirttiği Tekçi ve diğerleri/Türkiye kararı UYAP’a 7/2/2014 tarihinde aktarılmıştır (Bakanlık, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla anılan kararın Türkçe çevirisini 26/3/2014 tarihinde Ceza Mahkemesinin dikkatine sunmuştur.).

41. Başvurucu Halit Tekçi’nin de yer aldığı 11/3/2014 tarihli onuncu celsede başvurucunun vekillerinden biri;

- Sanıkların tutuklanmasını,

- Davanın Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesine naklini,

- Olay nedeniyle disiplin soruşturması açılması için müzekkere yazılmasını,

- Öz itibarıyla askere silah teslim edilirken söz konusu silaha ait seri numarasının tutanakta belirtilip belirtilmediği, olay tarihinde hangi silahların hangi asker tarafından kullanıldığı, olay tarihinde askerlere ne kadar mermi verildiği ve olay tarihinde envanterde hangi silah ve mermilerin bulunduğu hususunda Türk Silahlı Kuvvetlerine yazı yazılmasını talep etmiştir.

42. Ceza Mahkemesi; Yargıtay 5. Ceza Dairesinin davanın nakline ilişkin kararı nedeniyle davanın yeniden nakledilmesinin mümkün olmadığına, başvurucu Halit Tekçi ve eşinden DNA karşılaştırmasına esas olacak şekilde kan örnekleri alınması için Yüksekova Asliye Ceza Mahkemesine müzekkere yazılmasına, keşif sırasında bulunan kemiklerin N.T.ye ait olup olmadığının tespiti için bahsi geçen kemikler ile başvurucu Halit Tekçi ile eşinden alınacak kan örneklerinin Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine, N.T.nin vukuatlı nüfus kayıt örneğinin dosya arasına alınmasına karar vermiştir. Tutuklamanın bir koruma tedbiri olduğuna ve somut deliller nazara alınarak sanıkların tutuklanmasına ilişkin talep Ceza Mahkemesince yerinde görülmemiş, diğer talepler ise esasa müessir olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

43. 27/6/2014 tarihli on birinci celsede başvurucu Halit Tekçi'nin vekilleri bir önceki celsede dile getirdikleri talepleri yineleyip Türk Silahlı Kuvvetlerinin davadan haberdar edilmesini, davanın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “İnsanlığa karşı suçlar” kenar başlıklı 77. maddesi kapsamında ele alınmasını istemiştir. İddianamenin bir örneğinin bilgi amacıyla Genelkurmay Başkanlığına gönderilmesine yönelik talebi kabul eden Ceza Mahkemesi, 5237 sayılı Kanun’un 77. maddesi gereğince sanıklardan ek savunma alınıp alınmayacağının iddia makamının esas hakkındaki mütalaasını vermesinden sonra değerlendirilmesine, Adli Tıp Kurumundan keşif sırasında bulunan kemiklerin bir insana ait olup olmadığı, bu kemikler bir insana ait ise kemikler ile bez parçalarından elde edilen DNA örnekleriyle başvurucu Halit Tekçi’den alınan kandan elde edilecek DNA örneği arasında irtibat bulunup bulunmadığı hususunda rapor istenmesine karar vermiş; başvurucu Halit Tekçi'nin vekillerinin sair taleplerini ise reddetmiştir.

44. Adli Tıp Kurumunun 5/8/2014 tarihli raporuyla keşif sırasında bulunan kemiklerin tamamının hayvan kemiği olduğu ortaya çıkmıştır.

45. 17/10/2014 tarihinde yapılan on ikinci celsede başvurucu Halit Tekçi'nin vekiline -talebi dikkate alınarak- Adli Tıp Kurumunun raporuna ve tanık ifadelerine karşı beyanda bulunmak üzere bir sonraki celseye kadar süre verilmiştir.

46. Başvurucu Halit Tekçi’nin vekillerinden biri 7/11/2014 tarihli on üçüncü celsede taleplerinin reddedilmesini gerekçe göstererek Ceza Mahkemesi Heyetini davadan çekilmeye davet etmiş, Heyet aksi kanaatte ise Heyet Başkanı ve üyelerini ayrı ayrı reddetmek için süre talep etmiş, ayrıca sanıkların tutuklanmasını istemiştir. Sözü edilen talepler Ceza Mahkemesince yerinde görülmemiştir.

47. 19/12/2014 tarihli on dördüncü celsede Cumhuriyet savcısı sanıkların beraatine karar verilmesine dair esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Ceza Mahkemesi, esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanda bulunmak üzere katılan başvurucu Halit Tekçi’nin vekillerine süre vermiştir.

48. Başvurucu Halit Tekçi’nin vekilleri 4/2/2015 tarihli on beşinci celsede Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri ile esas hakkında mütalaayı veren Cumhuriyet savcısını reddetmiş ve 5237 sayılı Kanun’un 77. maddesi uyarınca sanıklardan ek savunma alınması yönünde işlem yapılmadığını ifade etmiştir. Ceza Mahkemesi; başkan ve üyelerin reddine ilişkin istemin reddine, bu konuda karar verilmek üzere dosyanın Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine, Cumhuriyet savcısının reddine ilişkin talep konusunda karar verilmesine yer olmadığına, 5237 sayılı Kanun’un 77. maddesinde düzenlenen suçun olay tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Kanun’da yer almaması nedeniyle sanıklardan ek savunma alınmasına ilişkin talep yönünden işlem yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir.

49. Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi 11/2/2015 tarihli kararıyla Ceza Mahkemesinin başkan ve üyelerinin reddine ilişkin istemi yerinde görmemiştir.

50. Başvurucu Halit Tekçi’nin de yer aldığı 15/4/2015 tarihli on altıncı celsede Ceza Mahkemesi Heyetince dosyanın incelemeye alınmasına ve sanıkların tutuklanmasına yönelik taleplerin esas hakkında verilecek kararla birlikte değerlendirilmesine karar verilmiştir.

51. Başvurucu Halit Tekçi’nin de hazır bulunduğu 19/6/2015 tarihli on yedinci celsede Ceza Mahkemesi, başvurucu Halit Tekçi’nin vekilinin beyanını da dikkate alarak başvurucunun diğer vekillerinin sunduğu mazeretleri kabul edip sonraki celsenin 10/7/2015 tarihinde yapılmasına karar vermiştir.

52. On sekizinci celsede sanık K.A.nın müdafiinin mazereti ile başvurucu Halit Tekçi’nin vekillerinden birinin sunduğu mazeret kabul edilmiş, sonraki celsenin 11/9/2015 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir.

53. Ceza Mahkemesi 11/9/2015 tarihli on dokuzuncu celsede yargılamayı nihayete erdirip isnat edilen suçu işlediklerinin sabit olmaması nedeniyle sanıkların beraatine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

 “...

...[M]üşteki Halit Tekçi’nin yapmış olduğu müracaat ile başlatılan soruşturmada gösterdiği tanıkların o yer cumhuriyet başsavcılığınca sıcağı sıcağına dinlendikleri, bu tanıkların iddia edilen öldürme olayını doğrulamadıkları, güvenlik güçlerince yakalanan örgüt üyesi A... kod adlı [N.F.nin] ilk vermiş olduğu ifadede [N.T.yi] PKK örgütünün bir üyesi olarak tarif ettiği, girilen bir çatışma sırasında ölmesi ve cesedini yanlarında götürdüklerini ve gömdüklerini beyan ettiği, ilk yapılan soruşturma aşamasında sanıklar hakkında takipsizlik kararı verildiği, daha sonra da olaydan 15 [yıldan] fazla süre geçtikten sonra da davanın yeniden ele alındığı, söz konusu taburda asker olarak görev yapan tüm askerlerin [Genelkurmay] [B]aşkanlığından listesinin istendiği ve mahal mahkemelerine talimatlar yazıldığı, bir kısım tanıkların böyle bir olayı yani sanıkların [N.T.yi] taburun önünde öldürttükleri yönünde beyanlarda bulundukları, ancak tanıkların büyük kısmının böyle bir olayın olmadığını, olsaydı görme durumlarının olacağını yada en azından duyabileceklerini ifade ettikleri, dava dosyasının medyada ve internet ortamında yer alması üzerine tanıkların pek çoğunun davadan haberdar oldukları, yaklaşık 114 tanığın olay yerinde olduğu ve böyle bir olayı duymadıkları, görmediklerini beyan ettikleri, mahallinde keşif icra edildiği, olay yeri olduğu iddia edilen mahalde ele geçen kemik parçalarının insana ait olmadığının saptandığı, [N.T.nin] hayatta yada öldüğüne dair her hangi bir bulguya bugüne kadar ulaşılamadığı, sanıklar ve vekillerinin suçlamaları reddettiği, sanıkların müsnet nitelikli insan öldürme suçunun niteliklerine dair her türlü şüpheden uzak delil elde edilemediğinden sanıkların müsnet suçtan ayrı ayrı beraatlerine karar vermek gerekmiştir.

Her ne kadar bir kısım tanıklar sanıkların [N.T.yi] tabur önünde öldürttürdüğü hatta kendilerince silah sıktıklarını ifade etmiş iselerde dava dosyasının medya ve internette takip edildiği benzer beyanlarda bulunulduğu, özellikle belli coğrafi bölgelere yazılan talimatların birbirine benzer cevaplar niteliğinde olduğu, sanıkların aleyhinde tanık beyanlarına dosyadaki mevcut deliller çerçevesinde itibar edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

...”

54. Başvurucu özetle bazı tanıkların beyanlarına işaret ederek cinayetin ortaya çıktığını, tüm tanıkların istinabe yoluyla dinlendiğini, tanıklara soru sorabilmek için tanıkları Ceza Mahkemesinin bizzat dinlemesine ilişkin taleplerinin reddedildiğini oysa sanıkların tanıklar üzerinde baskı kurup beyanları sebebiyle bazı tanıklar hakkında suç duyurularında bulunduklarını, bu tanıklara karşı tazminat davası açtıklarını Ceza Mahkemesinin dikkatine sunduklarını, AİHM’in ihlal tespitleri ışığında davanın yürütülmesine yönelik talebinin dikkate alınmadığını, Yüksekova’da görev yapan bütün askerlerin dinlenmesine karar verilmesinin esas tanıkların tespit edilmesini engellediğini, Ceza Mahkemesinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için ciddi hiçbir işlem yapmadığını, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yapılan hemen hemen bütün taleplerinin reddedildiğini belirterek vekili aracılığıyla Ceza Mahkemesince verilen karar aleyhine temyiz yoluna başvurmuştur.

55. Yargıtay 1. Ceza Dairesi (Ceza Dairesi) Ceza Mahkemesince verilen kararı 27/3/2018 tarihli kararıyla onamıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

56. AİHM, ihlalin tespit edildiği bir başvuruda taraf devletin ihlali gidermek ve ihlalden önceki duruma mümkün olduğunca dönülmesini sağlayacak şekilde ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak yükümlülüğünün bulunduğunu hatırlatmaktadır (Iatridis/Yunanistan [adil tazmin] [BD], B. No: 31107/96, 19/10/2000, § 32). AİHM'e göre ihlalin doğası eski hâle getirmeye (restitutio in integrum) müsaitse bunu yerine getirmek görevi, taraf devlete düşmektedir (Iatridis/Yunanistan [A.T.], § 33).

57. Yeniden yargılama tedbirinin önemi ve bazı davalarda tek etkili giderim yolu olması sebebiyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi devletlere bu konuda tavsiyede bulunmuştur. Bakanlar Komitesinin 19/1/2000 tarihli ve R. (2000)/2 sayılı tavsiye kararında ilk olarak Sözleşme’nin 46. maddesinin Sözleşmeci devletlere kendilerinin taraf olduğu durumlarda AİHM’in nihai kararlarına uyma zorunluluğunu getirmekte olduğu ve Komitenin de bu kararların infazını denetleyeceği belirtilmiştir. Bu yükümlülüğün AİHM’in Sözleşme’nin 41. maddesinde öngörülen adil tazmin dışında başka bazı tedbirlerin de uygulanmasını gerektirdiğine değinilmiştir. Bu kapsamda özellikle de zarar gören tarafın mümkün olduğunca Sözleşme’nin ihlalinden önceki duruma döndürülmesi gerektiği vurgulanmıştır. Taraf devletlerin restitutio in integrum ilkesinin sağlanması için en uygun tedbire karar verme hususunda ulusal hukukta bazı araçlara yer vermesi gerektiği ifade edilmiştir. Komite, kararların infazına ilişkin süreci denetlerken karşılaşılan durum ve tecrübelere dayalı olarak davanın yeniden gözden geçirilmesi veya yargılamanın yenilenmesinin belirli durumlarda restitutio in integrum ilkesinin yerine getirilmesi için tek araç olmamakla birlikte en etkili araçlardan biri olduğunu kabul etmiştir. Bu sebeple Komite taraf devletlere şu tavsiyelerde bulunmuştur:

i. Taraf devletlerin restitutio in integrum ilkesini sağlamak üzere ulusal düzeyde mümkün olduğunca yeterli imkânları sağlaması

ii. AİHM tarafından Sözleşme’nin ihlaline karar verildiği durumlarda yeniden yargılamaya olanak tanıyacak şekilde ulusal hukuk sistemlerinin gözden geçirilmesi

Bu kapsamda özellikle şu durumlarda yeniden yargılama önerilmiştir:

- Mağdur tarafın ulusal kararın sonrasında adil tazminat ile giderilemeyen ve yalnızca yargılamanın yenilenmesi veya davanın yeniden incelenmesi ile giderilebilecek, çok ağır olumsuz sonuçlara katlanmaya devam etmesi

AİHM kararından aşağıdaki durumlar sonuç olarak ortaya çıkıyorsa;

- Başvuruya konu edilen iç hukuktaki kararın esastan Sözleşme’ye aykırı olması veya,

- Tespit edilmiş ihlalin başvuruya konu edilen iç hukuktaki yargılamanın sonucu üzerinde ciddi bir şüphe düşürecek düzeyde ağır usul hataları veya eksikliklerden kaynaklanması.

58. Ne bis in idem ilkesine ilişkin olarak Sözleşme'ye ek 7 No.lu Protokol'ün 4. maddesinin ikinci paragrafı, cezai konularda hukuki kesinlik ilkesinin uygulanmasına bir sınır getirmekte ve taraf devletlerin -diğer hususların yanı sıra- yargılamalarda temel bir kusur tespit edilmesi hâlinde davayı yeniden açmalarına açıkça izin vermektedir. Buna göre sanığın bir suçtan beraat ettiği veya yürürlükteki kanunda öngörülenden daha hafif bir suçtan cezalandırıldığı durumlarda davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun varlığı hâlinde yargılama sanığın aleyhine olacak şekilde yeniden açılabilir. Yargılamanın yeniden açılmasını haklı kılan gerekçeler, davanın sonucunu etkileyecek nitelikte olmalıdır (Mihalache/Romanya [BD], B. No: 54012/10, 8/7/2019, §§ 129, 133).

59. Bu sebeple örneğin alt dereceli mahkemenin yürütülecek kovuşturmaya ilişkin üst mahkeme tarafından verilen ilgili talimatlara uymadığı gerekçesiyle yargılamalar yeniden açılabilir. Ancak olayların yalnızca yürürlükteki hukuk ışığında yeniden değerlendirilmesi, önceki yargılamalar bakımından temel bir kusur teşkil etmez (Mihalache/Romanya, §§ 133-137). Öte yandan temel hak ve hürriyetlerin ihlalinden kaynaklanan ağır sonuçlar söz konusu olduğunda yargılamanın hatalı bir şekilde sona erdirilmesinden kaynaklandığı iddia edilen hususlar nedeniyle yeniden yargılama yapılması ne bis in idem ilkesi kapsamında bir sorun ortaya çıkarmamaktadır (Marguš/Hırvatistan [BD], B. No: 4455/10, 27/5/2014, §§ 124-141).

60. Bu çerçevede Sabalić/Hırvatistan (B. No: 50231/13, 14/1/2021) kararında AİHM, homofobik şiddeti içeren bir davada Sözleşme’nin 3. ve 14. maddeleri kapsamındaki usul yükümlülüğüne uyulmasındaki eksiklikleri inceleme bağlamında hem bir şiddet saldırısının soruşturulmaması hem de şiddet içeren nefret suçlarının cezalarının belirlenmesinde bu tür saiklerin dikkate alınmamasının Sözleşme’ye ek 7. No.lu Protokol’ün 4. maddesi kapsamında temel kusur teşkil ettiği, bu nedenle anılan maddenin sanığın aleyhine yeniden yargılamaya izin verdiği sonucuna varmıştır. AİHM'e göre bu tür durumlarda ne bis in idem ilkesi davanın Sözleşme standartlarına uygun olarak yeniden incelenmesine hukuken bir engel teşkil etmemektedir (Sabalić/Hırvatistan, §§ 93-116).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

61. Anayasa Mahkemesinin 1/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

62. Başvurucular öncelikle başvuruya konu ceza yargılaması kapsamında ifadelerine başvurulan bazı tanıkların beyanlarına ve yukarıda anılan Nezir Tekçi ve diğerleri/Türkiye kararına dikkat çekerek yakınlarının hayatta olduğunun ya da nasıl öldüğünün soruşturma makamlarınca ortaya konulamaması nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bu iddiaları bağlamında başvurucular; askerler tarafından gözaltına alınması sonrasında yakınlarından bir daha haber alamadıklarını, yakınlarının askerlerce kurşuna dizilip cesedinin mayınla patlatıldığını belirtmiştir.

63. Başvurucular zorla kaybetme olaylarında etkili soruşturma yükümlülüğünün kayıp kişinin akıbeti belli olana kadar devam ettiğini ifade edip kendilerine göre başvuruya konu ceza yargılamasındaki eksikliklere değinerek yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun da ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bu iddiaları kapsamında başvurucular özetle şu iddialarda bulunmuştur:

i. Kamu görevlileri hakkında yürütülen davanın Bakanlığın talebi üzerine yer yönünden yetkili mahkemeden Ceza Mahkemesine nakledilmesi, yargılama makamının bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşürdüğü gibi yargılamanın adil ve etkili bir şekilde yürütülmesine de engel teşkil etmektedir. Ayrıca davanın nakline ilişkin kararda yargılamanın neden Hakkâri’de yapılamayacağına ve neden Eskişehir’e nakledilmesi gerektiğine ilişkin gerekçe bulunmamaktadır. Karar öncesinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından ve başvurucu Halit Tekçi’den görüş de alınmamıştır. Bir cezasızlık aracı olarak kullanılan davanın nakli, mağdurları bulundukları yerlerden kilometrelerce uzaktaki şehirlere gitmek zorunda bırakmakta; bu suretle mağdurların yargılamalara etkili bir şekilde katılmalarına mâni olmaktadır. Nitekim yapılan celselerin pek azına katılabilmişlerdir.

ii. Olay yerinde keşif yapılmasına ilişkin talepler sürekli güvenlik gerekçesiyle reddedilmiş; keşif sırasında bulunan ve askerler tarafından kullanıldığı bilinen silahlardan çıkan kovanların araştırılması, çapraz sorgu yapılması gibi talepleri ısrarla reddedilmiştir (Başvurucular reddedilen taleplerinin neler olduğunu ayrıntılı ve açık bir şekilde açıklamamıştır).

iii. Yakınlarının gözaltına alındığına ve öldürüldüğüne ilişkin tanık beyanları ne Ceza Mahkemesi ne de Ceza Dairesi tarafından dikkate alınmıştır. Üstelik N.F.nin aksi ortaya konmuş ve delil niteliği taşımadığı saptanmış beyanları hükme esas alınmıştır.

iv. AİHM’in Nezir Tekçi ve diğerleri/Türkiye kararı Ceza Mahkemesine sunulmasına rağmen sanıkların beraatine karar verilmiş, böylece sanıkların eylemi cezasız bırakılmış ve hoşgörüyle karşılanmıştır.

64. Başvurucular aynı zamanda kötü muamele yasağının ihlal edildiği kanaatindedir. Tanık Y.Ş.nin beyanlarını da esas almak suretiyle ölüm olayının gerçekleşme koşullarından, 1995 yılından bu yana N.T.nin cenazesini aradıklarından, olayın faillerinin bulunarak cezalandırılmaları yönünde yaptıkları sayısız taleplerin dikkate alınmadığından ve sanıklar hakkında beraat kararı verildiğinden bahseden başvuruculara göre 1995 yılından bugüne kadar çektikleri acı ve ızdırap insanlık dışı bir muameledir.

65. Başvurucular son olarak Ceza Mahkemesinin maddi gerçeği aydınlatma sorumluluğunu yerine getirmediğini, bazı tanıkların olayın gerçekleşme koşullarına ilişkin uyumlu beyanlarına rağmen N.F.nin baskı altında alınan beyanlarına dayanılarak beraat kararı verildiğini, vekillerinin davanın yeniden Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmesine, işkence suçu yönünden sanıklar hakkında ek iddianame düzenlenmesine, sanıklar hakkında disiplin soruşturması yapılması için sanıkların bağlı olduğu komutanlıklara müzekkere yazılmasına, çapraz sorgu yapılmasına, keşif icrasına ve Ceza Mahkemesi başkan ve üyelerinin reddine ilişkin bütün taleplerinin reddedildiğini, 19/3/2014 tarihli celsede dile getirilen ve maddi gerçeğin ortaya çıkması için olmazsa olmaz nitelikteki taleplerin kabul görmediğini ve soruşturmanın başladığı tarih ile Ceza Dairesinin onama kararı arasında geçen sürenin makul olmayacak ölçüde uzun olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır.

66. Bakanlık görüşünde evvela başvurucuların şikâyetlerinin daha önce AİHM tarafından incelenerek karara bağlanması ve AİHM’in ödenmesine karar verdiği tazminatların başvuruculara ödenmesi nedeniyle başvurucuların mağdur sıfatının kalktığı, hukuksal güvenlik ilkesi gereğince ulusal ve uluslararası denetimden geçerek kesinleşmiş bir hususun tekrar tartışma konusu yapılmasının mümkün olmadığı ifade edilerek yaşam hakkına ilişkin değerlendirilmesi gereken farklı bir neden bulunmadığı için başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde başvurunun esasıyla ilgili olarak ise özetle başvurucu Halit Tekçi’nin hem bizzat hem de vekilleri aracılığıyla yargılamaya etkili bir şekilde katıldığı ve Ceza Mahkemesinin ulaştığı tespitlerden ayrılmayı gerektirecek kuvvetli bir nedenin mevcut olmadığı açıklanmıştır.

67. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında Abdulaziz Bengi ve diğerleri (B. No: 2014/14048, 10/6/2020) kararında yer alan bazı tespit ve değerlendirmelerden de söz ederek kamu görevlilerinin karıştığı ölüm olaylarında sadece tazminat ödenmesinin yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli olmadığını, Anayasa Mahkemesinin AİHM’in kararı üzerine adli makamlar tarafından kararda bildirilen özel önlemi de yerine getirecek şekilde etkili bir soruşturma yürütülüp yürütülmediğini incelemesi gerektiğini, Ceza Mahkemesinin etkili soruşturma yükümlülüğünü üstünkörü işlemlerle geçiştirdiğini öne sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. İddiaların Nitelendirilmesi Yönünden

68. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Rustem Esen [GK], B. No: 2019/3189, 17/1/2023, § 27). Somut başvuruda Anayasa Mahkemesi Tekçi ve diğerleri/Türkiye kararının kapsam ve mahiyeti ile kötü muamele yasağının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların dile getiriliş şeklini dikkate alarak başvurucuların bütün iddialarını yaşam hakkı kapsamında inceleyecektir.

69. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.

...

 (Değişik: 7/5/2004-5170/3 md.; 21/1/2017-6771/16 md) Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”

70. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

2. İncelemenin Kapsamı Yönünden

71. Türkiye’de bireysel başvuru sisteminin kabul edilmesinden uzun yıllar önce başvurucular, başka yakınlarıyla birlikte N.T.nin zorla kaybedildiği iddiasıyla AİHM’e başvuru yapmıştır. Bu başvuruda AİHM, başka hususlar yanında askerî savcı ve Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen soruşturmaların ve Ceza Mahkemesinde davanın görüldüğü sırada -tanık ifadelerinin alınması aşamasında- N.T.nin öldürüldüğü koşullara ilişkin gerçekleştirilen soruşturmaların ivedilikle ve yeterli şekilde yürütülmediğine de işaret ederek yaşam hakkının hem maddi hem de usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir (bkz. § 37). O hâlde yaşam hakkının maddi boyutunun ve başvuruya konu yargılama sürecinin AİHM kararına olan kısmı yönünden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaların yeniden incelenmesinde hukuki bir yarar bulunmamaktadır (benzer değerlendirme için bkz. Abdulaziz Bengi ve diğerleri, § 77). Bununla birlikte Ceza Mahkemesinin Tekçi ve diğerleri/Türkiye kararı dikkatine sunulduktan sonra söz konusu kararda belirtilen tespit ve değerlendirmeleri de dikkate alarak yargılamayı Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte yapması gerektiği açıktır. Bu bakımdan başvuru, başvuruya konu edilen yargılama sürecinin AİHM kararı sonrasındaki bölümü (bkz. §§ 38-55) yönünden ve sadece yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenecektir.

3. Kabul Edilebilirlik Yönünden

72. Diğer başvurucular başvuruya konu yargılama sürecine katılmasalar da başvurucu Halit Tekçi katılmıştır. Bunun için tüm başvurucular yönünden başvuruda başvuru yollarının tüketilmesi yönünden bir eksiklik bulunmamaktadır (benzer değerlendirme için bkz. Hadra Akgül ve diğerleri, B. No: 2014/867, 24/3/2016, §§ 39-42, benzer değerlendirmeleri içerir AİHM kararları için bkz. Yüksel Erdoğan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 57049/00, 15/2/2007, §§ 74-75; Çadıroğlu/Türkiye, B. No: 15762/10, 3/9/2013, §§ 19, 21, 30, 36). Ayrıca başvuruda diğer kabul edilemezlik nedenleri yönünden de herhangi bir eksiklik tespit edilmemiştir. Bu nedenle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

73. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, şüpheli her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 97).

74. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları hakkında yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz ceza soruşturmasıdır (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 76). Bununla birlikte etkili soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa’nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 98).

75. Ceza soruşturması yürütülmesi gereken hâllerde Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikteki bir soruşturmadan söz edilebilmesi için;

-Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz, resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri,

-Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümler yönünden soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması,

-Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri,

-Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi,

-Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması -olayda güç kullanımı var ise kararın ayrıca yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi- gerekir (Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 99).

76. Olası cezai sorumluluğun tespiti adına soruşturma sonrasında kovuşturma aşamasına geçilmiş ise bu aşama da Anayasa’nın 17. maddesinin gereklerine cevap verebilmelidir (Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 100).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

77. Diğer başvurucuların davaya katılma yönünde bir istekleri olmasa da başvurucu Halit Tekçi’nin yargılama sürecine (bkz. § 72) katılıp 11/3/2014, 15/4/2015 ve 19/6/2015 tarihlerinde yapılan celselere iştirak ettiği, başvurucu Halit Tekçi’nin vekillerinin de son celse hariç yargılama sürecindeki celselerde hazır bulunduğu görülmüştür. Ayrıca başvurucu Halit Tekçi, gerek bizzat gerek vekilleri aracılığıyla tüm taleplerini Ceza Mahkemesine iletilebilmiş ve Ceza Mahkemesince verilen kararı temyiz edebilmiştir. Başvurucular davanın nakline karar verilmesi ile ilgili bir takım iddialarda bulunsalar da bahsi geçen karar bu incelemenin kapsamı dışında kalmaktadır (bkz. § 71). Bu sebeple anılan iddialarla ilgili bir değerlendirme yapılmamış ve başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için başvuruya konu yargılama sürecine yeterli ölçüde katılma imkânına sahip oldukları sonucuna varılmıştır.

78. Başvurucular, Ceza Mahkemesi Heyetinin bağımsız ve/veya tarafsız olmasından şüphe edilmesini gerektirecek somut hiçbir olgudan söz etmeden, sadece yargılamaya ilişkin bazı taleplerinin reddedilmesini gerekçe göstererek Ceza Mahkemesi Heyetinin bağımsız ve tarafsız olmadığından yakınmıştır. Ancak bahsi geçen Heyetin bağımsızlığından ve tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektirecek herhangi bir neden saptanamamıştır.

79. Başvuruya konu yargılama sürecinde yaşanan gecikmenin bir kısmının başvurucu Halit Tekçi vekillerinin ve/veya sanık müdafilerinin mazeretlerinden ileri geldiği, Ceza Mahkemesinin AİHM kararının dikkatine sunulmasının ardından 1 yıl 8 ay 28 gün içinde yargılamayı sonuçlandırdığı dikkate alındığında iki dereceli yargılama sisteminde yaklaşık 4 yıl 3 ay 14 günlük toplam yargılama süresinin makul kabul edilebileceği değerlendirilmiştir.

80. Başvurucuların sürekli güvenlik gerekçesiyle reddedildiğini ileri sürdükleri keşfin başvuruya konu yargılama sürecinden önce 22/11/2013 tarihinde yapıldığı tespit edilmiştir (bkz. § 34).

81. Başvurucular çapraz sorgu yapılmasına ilişkin taleplerinin reddedilmesinden yakınsalar da sanıkların sorgularının yapılacağı celsenin günü ile saatinin istinabe suretiyle beyanı alınan başvurucu Halit Tekçi’ye bildirilmesine (bkz. § 20) karşın ne başvurucu ne de vekilleri sorgunun yapıldığı celseye katılmıştır. Ayrıca sanıklara soru yöneltilememesi somut olayın koşullarında yargılamanın etkililiğine zarar veren bir unsur olarak görülmemiştir. Unutulmaması gerekir ki ölüm olayını çevreleyen koşulların tespiti ve varsa sorumluların tespitine engel olmadığı sürece Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturma ve kovuşturmalarda soruşturma ve kovuşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak ölen kişinin yakınlarının her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır (Mahpulah Özarslan, B. No: 2016/12544, 15/9/2020, § 62).

82. Bununla birlikte başvuruya konu süreçte yargılamanın etkililiğine zarar veren eksiklikler şunlardır:

i. AİHM’in yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varmasına neden olan hususlardan birinin de M.E.Y.nin ifadesine başvurulmadığı dikkate alınmamıştır. Soruşturma aşamasında N.T.nin A.O.A. tarafından M.E.Y. isimli askerin iş birliğiyle öldürüldüğünün iddia edildiği (bkz. §§ 12, 14/viii) gözönünde bulundurulduğunda M.E.Y.nin beyanlarının yargılama için önem taşıdığı ortadadır.

ii. Genelkurmay Başkanlığının 15/2/2012 tarihli yazısının ekindeki listede tanık H.A.nın ismi yer almadığına göre (bkz. § 22) 1995 yılının Nisan-Mayıs aylarında Aşağı Ölçek ve Yukarı Ölçek çevresinde 8’inci Zrh. Tug. 1. Mknz. P. Tb. 1. Bl. Kom. ile 2. Bl. Komutanlığından başka askerî birlikler de görev yapmıştır. Sözü edilen askerî birlikte görevli askerlerin olay hakkında bilgi sahibi olabilecekleri açıktır. Buna rağmen bahsi geçen askerî birliğe mensup askerlerin tespiti ve bu kişilerin beyanlarının alınması yönünde adım atılmamıştır.

iii. Tanık H.A.nın olayı duyduğu kişilerden birinin de Uzm. Çvş. Yun.B. olduğunu söylemesine (bkz. § 29/iii) rağmen olay hakkında görgüye dayalı bilgi sahibi olabilecek bu kişinin ifadesi alınmamıştır.

iv. 18’inci Zrh. Tug. 1. Mknz. P. Tb. 1. Bl. Kom. ile 2. Bl. Komutanlığı emrinde görev yapıp Yüksekova’da görevlendirilenler de dâhil olmak üzere 1995 yılı Nisan-Mayıs aylarında Aşağı Ölçek ve Yukarı Ölçek çevresinde görev yapan askerlerin hangi seri numaralı silahları kullandıklarına dair kayıtların mevcut olup olmadığı, mevcut ise bu silahların hâlen envanterde bulunup bulunmadığı ve keşif sırasında bulunan kovanların bu silahlardan atılıp atılmadıkları araştırılmamış, keşif sırasında bulunan bez parçalarının N.T.ye ait biyolojik örnek taşıyıp taşımadıkları yönünde bir inceleme yaptırılmamıştır. Hâlbuki sözü edilen araştırma ve inceleme, olay hakkında görgüye dayalı bilgiye sahip olduklarını iddia eden tanıkların Ceza Mahkemesince itibar edilmeyen beyanlarının doğruluğunun denetlenmesine imkân sağlayabilirdi.

v. Tanıklar H.Ü., V.K., H.T., A.E., A.K., H.G., F.C. ve Ü.Y.ye, yargılamaya konu olayın gerçekleştiği yer ile öldürüldüğü iddia edilen N.T.nin gömüldüğü yeri gösterip gösteremeyecekleri sorulmamıştır. Anılan kişilerin soruya olumlu cevap vermesi hâlinde yapılabilecek yeni bir keşifte N.T.nin kemikleri bulunabilirdi.

83. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

5. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

84. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

85. Başvurucular, olay hakkında yeniden soruşturma ve kovuşturma başlatılması yönünde karar verilmesini istemiş ve miktar belirtmeksizin maddi ve manevi tazminat talep etmiştir.

86. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

87. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

88. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

89. İncelenen başvuruda, başvuruya konu ceza yargılamasındaki bazı eksiklikler nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlal, etkisiz yürütülen yargılama sonucunda verilen mahkeme kararından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan tespit edilen ihlalin giderimi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu düşünülebilir. Nitekim Gülşen Polat ve Kenan Polat (B. No: 2015/4450, 10/10/2019, § 165) başvurusunda, beraat eden sanıklar aleyhine yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiştir (Yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için haklarında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanıklar yönünden yeniden yargılama yapılmasına karar verilen başvuru için bkz. yukarıda anılan Fatma Akın ve Mehmet Eren başvurusu). Ne var ki yeniden yargılama yapılmasına yönelik karar, sanıklar yönünden aynı suç nedeniyle iki defa yargılanmama ve cezalandırılmama (ne bis in idem) ilkesini gündeme getirecektir. Bu nedenle mevcut başvuruda yeniden yargılamaya karar verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.

90. Bu değerlendirmeye geçmeden önce anılan ilkenin kapsamı ve varsa istisnaları tespit edilmelidir. Anayasa’da aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi açıkça düzenlenmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi önceleri hukuk devleti ilkesinin temel ilkeleri arasında yer aldığını kabul ettiği bu ilkeyi, Ünal Gökpınar ([GK], B. No: 2018/9115, 27/3/2019) kararında hukuk devleti ve hukuki güvenlik ilkesi konusundaki kendi içtihadından hareketle ve bazı uluslararası hukuk metinlerine referansla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak görmüştür (Ünal Gökpınar, § 50). Kişilerin haklarında yürütülen ve kesinleşen bir ceza yargılaması sürecinin ardından tekrar yargılanmamalarını veya cezalandırılmamalarını güvence altına alan söz konusu ilke ile adil yargılanma hakkı kapsamındaki cezai süreçler yönünden hukuki güvenliğin sağlanması amaçlanmaktadır. Nitekim Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’de (Ek Protokol) ayrı bir hak olarak düzenlenmiş olmasına rağmen AİHM kararlarında bu ilkenin adil yargılanma hakkı ile bağlantılı özel bir güvence olduğu vurgulanmıştır. Bazı uluslararası sözleşmelerde de anılan ilke açık bir biçimde adil yargılanma hakkının bir güvencesi olarak kabul edilmiştir (Ünal Gökpınar, § 49).

91. Anayasa Mahkemesi norm denetimi kapsamında verdiği bir kararda (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 4/11/2021, § 27) aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesini şöyle tarif etmiştir: “Hiç kimse, ceza yargılamasında kesin/kesinleşmiş bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir fiilden dolayı ceza yargılaması kapsamında yeniden yargılanamaz veya cezalandırılamaz.” Bu tarife göre ilkeye aykırılık sonucuna varılabilmesi için gerçekleşmesi gereken koşullar şunlardır:

i. Ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin olması

ii. Bu sürecin kesin/kesinleşmiş mahkûmiyet veya beraat hükmüyle sonuçlanması

iii. Tekrar (yeniden) ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin işletilmesi

iv. Farklı yargılama süreçlerinin aynı fiile ilişkin olması

v. İlkenin istisnalarından birinin olmaması

92. Birinci ve üçüncü koşul bakımından ceza ile ilgili yargılama süreçlerinin her durumda teknik olarak ceza yargılaması hukuku anlamında bir süreç olarak öngörülmüş olması şart olmayıp bu kavram anayasal anlamda özerk bir yoruma tabidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi norm denetimi ve bireysel başvuru kararlarında, Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerini yorumlayarak ceza kavramının idari vergi cezalarını da kapsadığını belirtmiştir (AYM, E.2019/16, K.2019/15, 14/3/2019, § 13; Gür-Sel İnşaat Malzemeleri San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/4324, 7/7/2015; Ünal Gökpınar, §§ 54-56).

93. İkinci koşul bakımından mahkûmiyet ya da beraat hükmünden ne anlaşılması gerektiği Anayasa Mahkemesi tarafından özerk olarak yorumlanmalıdır. Bu bağlamda aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesinin koruduğu menfaat, ceza yaptırımına bağlanmış olan bir eyleme ilişkin isnadın esası incelenerek kişinin cezai sorumluluğu hakkında olumlu ya da olumsuz verilmiş kesin/kesinleşmiş bir karardan sonra tekrar/yeniden yargılanmaması ve cezalandırılmamasıdır. Dolayısıyla özerk yorum çerçevesinde ceza olarak nitelendirilen bir yaptırıma ilişkin yargılamada delillerin değerlendirilmesi ve olguların tespiti sonrası kişinin ilgili suçu işlediği ya da işlemediği yönünden değerlendirme içeren bir kararın aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi anlamında mahkûmiyet ya da beraat kararı olarak nitelendirilmesi gerekir. Bununla birlikte isnadın esası incelenmeden verilen, kişinin cezai sorumluluğuyla ilgili tespit içermeyen kararlar -örneğin zaman aşımı nedeniyle verilen düşme kararı ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair karar- söz konusu ilke kapsamında beraat kararı olarak nitelendirilemez. Kesin olma/kesinleşme de Anayasa Mahkemesinin özerk yorumuna tabidir. Bu kavramlardan anlaşılması gereken ilgili kararın kanun yolu öngörülmemesi nedeniyle verildiği anda kesin olması veya olağan kanun yolları tüketilerek ya da bunlara başvuru için öngörülmüş sürelerde başvuru yapılmadan geçirilerek kesinleşmiş olmasıdır (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 4/11/2021, § 29).

94. Üçüncü koşul bakımından iki kere cezalandırma ve tekrar (yeniden) cezalandırma birbirinden farklıdır. İlke bir kişiye aynı fiilden dolayı iki kere ceza verilmemesini değil kişinin aynı fiilden dolayı tekrar (yeniden) yargılanamamasını ve bu yargılamaya bağlı olarak cezalandırılmamasını gerektirir. Dolayısıyla kişinin aynı fiilden dolayı aynı yargılama süreci içinde birden fazla yaptırıma maruz kalması tek başına ilkeyi zedelemeyebilir. Zira bu durumda ortada ceza ile ilgili birden fazla süreç bulunmamaktadır (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 4/11/2021, § 30).

95. Dördüncü koşul bakımından aranması gereken aynı suç değil aynı fiildir. Nitekim Ünal Gökpınar kararında suçun unsurları arasındaki farklılıkların incelenmesine gerek görülmediğine ve süreçlere kaynaklık eden fiilin/olgunun aynılığının dikkate alınması gerektiğine işaret edilmektedir (anılan kararda bkz. § 56). Suç ve kabahatlerin aynı fiille işlenip işlenmediğinin tespiti için fiile ilişkin zamansal, mekânsal ve olgusal aynılığın sağlanması gerekmektedir. Aynı fiilden söz edilebilmesi için birden fazla takibat ya da cezaya kaynaklık eden olguların aynı veya maddi olarak (büyük ölçüde) aynı olgular olması, aynı zamanda ve mekânda gerçekleşmesi gerekmektedir. Tek bir fiilin cezaya ilişkin iki farklı düzenlemede aynı biçimde ele alınması durumunda aynı olma hâlinden, düzenlemelerde bazı farklılıklar bulunmakla birlikte bu farklılıkların önemsiz olması hâlinde maddi olarak (büyük ölçüde) aynı olma hâlinden söz edilebilecektir (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 4/11/2021, § 31).

96. İlk dört koşulun birlikte gerçekleşmesi hâlinde ilkeye aykırılık oluşur. Bununla birlikte uluslararası hukukta ilkeye istisna teşkil edebilecek bazı özel durumlar öngörülmüştür. Bu kapsamda Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün 4. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer verilen, Türk hukukunda kanunlarda kabul edilen yeni delil ortaya çıkması ve davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun varlığı ilk iki istisnai durumdur. AİHM içtihatları ile geliştirilen (şeklen birden fazla olsalar bile) cezaya ilişkin süreçlerin bir bütünün parçaları olacak şekilde bağlantılı bir biçimde yürütülmesi ise üçüncü istisnadır (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 4/11/2021, § 32).

97. Başvuruyla ilgili meseleye dönüldüğünde değerlendirilmesi gereken istisna, somut olayda davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı (temel) bir kusurun bulunup bulunmadığıdır.

98. Başvuruda Ceza Mahkemesinin beyanları yargılama için önemli olabilecek kişilerin beyanlarının alınması için gerekli adımları atmaması, beyanlarından başvuruya konu olay hakkında bilgi sahibi oldukları anlaşılan tanıklara olayın gerçekleştiği yer ile öldürüldüğü iddia edilen N.T.nin gömüldüğü yeri gösterip gösteremeyeceklerini sormaması, keşif sırasında bulunan kovanların hangi silahlardan atıldığını araştırmaması ve keşif sırasında bulunan bez parçalarının N.T.ye ait biyolojik örnek taşıyıp taşımadığı yönünde bir inceleme yaptırmaması nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir (ayrıntılar için bkz. § 82). Anılan eksiklikler dikkate alındığında söz konusu ihlal tespitiyle davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun varlığı saptanmıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine yönelik tespiti aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesinin istisnasını teşkil etmektedir.

99. Başvuruya konu yargılamanın ceza ile ilgili bir yargılama olması sebebiyle 6216 sayılı Kanun’un somut olay yönünden özerk anlamda yorumlanan ceza usulü ile ilgili bir kanun olduğu ve 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sanığın lehine veya aleyhine olmasından söz edilmeden ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı hâllerde yeniden yargılamaya karar verileceğinin hüküm altına alındığı unutulmamalıdır. O hâlde özerk anlamda yorumlanan beraat veya mahkûmiyet hükmüyle sonuçlanan bir ceza ile ilgili yargılama aleyhine yapılan başvurularda, başvuruya konu yargılamanın sonucunu etkileyebilecek eksiklikler dolayısıyla tespit edilen ihlal çerçevesinde yeniden yargılamaya karar verilmesi aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesini ihlal etmemektedir. Bununla birlikte yeniden yargılama yapılmasının önünde hukuki (yargılamaya konu suçun dava zamanaşımına uğraması gibi) veya fiilî (bilirkişi incelemesine konu edilecek delilin imha edilmesi gibi) engeller bulunabilir. Böyle bir durumda yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar olmayacağı açık olmakla birlikte bu gibi bir engel somut olayda bulunmamaktadır. Dolayısıyla yaşam hakkının usul boyutunun ihlaline ait sonuçların ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamışlardır.

100. Diğer taraftan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 90.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

101. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

102. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan 10.194,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinden doğan sonuçların ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2011/299, K.2015/319) GÖNDERİLMESİNE Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Başvuruculara net 90.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/12/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Bireysel başvuruya konu edilen hadisede ceza yargılamasına konu eylemi gerçekleştirdiği iddia edilen sanıklar hakkında yürütülen yargılama beraat ile sonuçlanmış ve söz konusu hüküm olağan yasa yolları ikmal edilerek kesinleşmiştir.

2. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7 nolu ek protokolünün 4. maddesinin birinci fıkrası ceza yargılaması sonucunda verilen kesin hükümlerden sonra yeniden yargılama yasağını düzenlemektedir. Söz konusu maddenin ikinci fıkrasında ise bu yasağın istisnalarına yer verilmektedir.

3. İkinci fıkrada yer alan düzenlemeye göre yeniden yargılama için yeni ve yakın zamanda ortaya çıkan delillerin varlığı veya önceki muamelelerde davanın sonucunu etkileyecek esaslı bir kusurun bulunmasını aramaktadır.

4. Söz konusu düzenlemede ilave bir şart olarak yeniden açılacak davanın ilgili devletin ceza yargılama usulü ve yasasına uygun olması koşulu da öngörülmektedir.

5. Bu bağlamda yeniden yargılama konusunda iç hukukta buna cevaz veren düzenlemelerin mahiyeti de önem kazanmaktadır.

6. Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre yeniden yargılama prensip olarak hükümlü lehine kabul edilmiştir (CMK. md. 311). Söz konusu maddenin birinci fıkrasının “f” bendinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen ihlal kararları çerçevesinde yeniden yargılama yapılması hali de bu madde kapsamında düzenlendiğinden, AİHM’in ihlal kararı vermesi halinde bile aleyhe yeniden yargılama yapılamayacaktır.

7. Hükümlü aleyhine yeniden yargılama durumu ise CMK.nın 314. maddesinde üç hale münhasır olarak düzenlenmiştir. Bunlar;

a) Duruşmada sanığın veya hükümlünün lehine ileri sürülen ve hükme etkili olan bir belgenin sahteliği anlaşılması.

b) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek nitelikte olarak görevlerini yapmada sanık veya hükümlü lehine kusur etmiş olması.

c) Sanık beraat ettikten sonra suçla ilgili olarak hâkim önünde güvenilebilir nitelikte ikrarda bulunulması.

Olarak belirlenmiştir.

8. İç hukukumuza göre bu üç hal dışında beraat eden ve hakkındaki hüküm kesinleşen şahsın aleyhine yeniden yargılama yapılması mümkün gözükmemektedir.

9. Somut olayımızdaki yeniden yargılama gerekliliği yukarda sayılan üç hal kapsamına da girmemektedir.

10. Diğer taraftan 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 50/2. maddesi hükmüne dayanarak beraat eden şahsın yeniden yargılanmasının mümkün olmadığını değerlendiriyoruz.

11. Öncelikli olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, aleyhe yeniden yargılama yapılma şartlarından biri olarak; buna cevaz veren düzenlemenin usul hukukuna dair bir düzenleme olmasını öngörmektedir.

12. Usule ilişkin düzenlemelerin muhakkak usul kanunlarında bulunmasına gerek olmadığı gerekçesiyle bu şartın aşılabileceği düşünülse de, beraat eden şahsa anayasal boyutta masumiyet karinesi kapsamında sağlanan güvencelerin bu noktada yeniden yargılama yapılmasına engel oluşturduğunu değerlendirmekteyiz.

13. Masumiyet karinesi Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenmesine rağmen Anayasa’nın 15. maddesinde bu karineye bir mutlakiyet atfedilerek olağan üstü hallerde dahi kendisine bir istisna ön görülmemektedir.

14. Gerek Anayasa Mahkemesi gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi masumiyet karinesinin iki boyutu olduğunu, birinci boyutunun ceza soruşturması ve kovuşturması süresince hükmünü icra ettiğini, ikinci boyutun ise ceza yargılamasının mahkumiyet dışında bir hükümle sonuçlanmasından sonra kişinin suçluluğu konusunda şüphe duyulmaması gerektiği anlamına geldiği ifade edilmektedir (Barış Baş, B. No: 2016/14253, § 39, 2/7/2020, Kemal Coşkun/Türkiye, B. No: 45028/07, 28/3/2017, §§ 41, 43; Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43).

15. Somut olayda olduğu gibi beraat ile sonuçlanan bir ceza yargılamasından sonra kişiye suç isnadında bulunularak yeniden yargılama başlatılmasının masumiyet karinesinin ikinci boyutunun ihlal edilmesi anlamına geleceğini ve giderim olarak yeniden yargılama yerine münhasıran tazminata hükmedilmesi gerektiğini değerlendirdiğimizden çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne iştirak edilmemiştir.

Üye

Muammer TOPAL

Üye

Rıdvan GÜLEÇ

Üye

Basri BAĞCI

Üye

İrfan FİDAN

Üye

Muhterem İNCE