Başvurucular, Yukos Petrol Şirketi’nin sahipleri olan Mikhail Khodorkovskiy ve Platon Lebedev’dir. Bay Khodorkovskiy, aralarında Yukos Petrol Şirketi’nin (Şirket) de bulunduğu, Rusya Federasyonu’nun en büyük endüstri şirketlerinden bazılarının eski yöneticisi ve çoğunluk hisselerine sahip ortağıdır. Bay Lebedev ise, Bay Khodorkovskiy’in ortağı ve yakın arkadaşıdır. Bay Khodorkovskiy, Rusya Federasyonu’nun dağılmasından sonra, özelleştirmelerden yararlanıp Şirketi devralmış ve kısa zamanda Rusya’nın en başarılı endüstri şirketlerinden birisi haline getirmiştir. Ayrıca, büyük bir maden şirketi olan Apatit Plc.’nin yüzde yirmi hisselerini satın almıştır. Şirketin batı standartlarında kurulup yönetilmesi ve hisselerini sadece Rusya Federasyonu içinde değil, ABD ve Avrupa’da da satışa çıkarması, başarılarının temel sebeplerinden biri olarak gösterilmiştir (Bu husus, daha sonra başvurucular tarafından, Rusya Federasyonu Hükümeti’nin (Hükümet) politik baskınlarına neden olduğu iddiasına dayanak olarak öne sürülecektir).

Diğer önemli sebep ise, Şirketin Lesnoy’daki şirketlerle çalışmasıdır. Lesnoy, Federal Hukuk tarafından, sahip olduğu zor iktisadi koşullar da gözönünde tutularak, yatırımcıları çekmek için özel vergilendirmeye tabi kılınmış bir yerdir (Bu husus daha sonra Hükümet tarafından, başvurucuların vergi kaçakçılığı yaptığı iddiasına dayanak olarak gösterilecektir). Vergi kesintilerine ek olarak, Lesnoy bölgesinde faaliyet gösteren şirketler, vergilerini para yerine Yukos tarafından verilen senetlerle ödemektedir. Lesnoy ile Şirket arasında her yıl yenilenen imtiyazlı vergilendirme anlaşması vardır.

2003 yılında Şirketin ticari işlem ve faaliyetleri hakkında soruşturma başlatan Rusya Başsavcısı, Apatit hisselerinin hukuka aykırı ve hileli elde edilmesi ile vergi kaçakçılığı iddiaları ile başvurucuları suçlamıştır.

Başvurucular, ısrarla bu suçlamanın politik saiklerle kendilerine yöneltildiğini, tutuklanıp mahkeme önüne çıkarılana kadar yapılan muamelelerin insanlık dışı ve aşağılayıcı olduğunu iddia etmişlerdir. 100’den fazla dosyanın duruşmaya kadar incelenmesi gerekmesine rağmen, başvuruculara yeterli zaman verilmemiş, müdafilerin ziyaret sürelerine müdahale edilmiş ve başvurucular hücreye kapatılmışlardır. En önemlisi ise başvurucular, duruşmanın yapıldığı Mahkemeye demir kafes içinde getirilmişlerdir. Başvurucular, bu iddialardan dolayı İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne (İHAM) başvuru dilekçelerinde, Hükümetin aşağıda belirtilecek olan fiillerle, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.3, 5, 6, 7, 8 ve 18 ile 1. Ek Protokol m.1’in ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

İlk şikayet Sözleşmenin işkence yasağını düzenleyen 3. maddesine ilişkindir. Bay Lebedev tutukluluğu sırasında kendisine yürüyüş hakkının tanınmadığını, verilen yemeklerin kötü olduğunu ve hücreye konulduğunu iddia etmiştir.  İHAM, şikayetin detaylı yapılmamasını ve şikayete konu olan hususların kısa süreli olduğunu gerekçe göstererek iddiayı reddetmiştir.

İkinci şikayet de 3. maddenin ihlali iddiası ile ilgili olup, başvurucunun Mahkeme salonundaki tutukluluk şartlarına ilişkindir. Bay Lebedev, duruşma salonunda demir kafes içine yerleştirildiğini ve bu davranışın insanlık dışı ve ızdırap verici olduğunu iddia etmiştir. Hükümet ise bu tutumun standart olduğunu, başvurucuya karşı farklı bir muamelede bulunulmadığını ifade etmiştir. İHAM, şiddet içermeyen, yani iktisadi bir suç isnadına rağmen başvurucuya tehlikeli bir suçlu gibi davranıldığını, başvurucunun tanınan birisi olması sebebiyle duruşmanın demir kafes ile yapılmasının, özellikle olağandışı bir aşağılayıcılığa sebep olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla İHAM, güvenlik önlemlerinin orantısız ve makul olmayan bir biçimde alındığını, bu sebeple Sözleşmenin 3. maddesinin ihlal edildiğini belirtmiştir.

Üçüncü şikayet, Sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının ihlaline ilişkindir. Hükümet, her iki başvurucu açısından kaçma şüphesinin bulunduğunu ve başvurucuların maddi durumlarının iyi olması sebebiyle delilleri karartabileceklerini iddia etmiş ve tutukluluğun hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Ancak İHAM, tutuklama kararının gerekçesinin basmakalıp olduğunu, yeterli olmadığını, tutuklama sebeplerine matuf delillerin müdafi ve sanık arasındaki özel ilişki ihlal edilerek, görüşmelerin bir Devlet görevlisi nezdinde gerçekleştirilmesi ile elde edildiğini belirtmiştir ve Sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Taraflara iddialarını sunmak ve savunmalarını hazırlamak için verilen süreler eşit olmasa da İHAM, somut olayda tutukluluğun devamı kararlarının sürekli aynı gerekçelerle, yani soyut ve basmakalıp sözlerle verildiğini, başvurucunun savunmasını hazırlaması için yüksek seviyede avukatlardan oluşan bir ekibe sahip olduğunu ve müdafilerin ek süre talebinde bulunmadığını gözönünde bulundurarak, silahların eşitliği prensibinin 5. madde kapsamında ihlal edilmediğine karar vermiştir. İHAM, tutukluluğun devamı kararlarına karşı tanınan iki buçuk üç saatlik itiraz süresini, somut olayın yukarıda anlattığımız özellikleri nedeniyle ihlal sebebi görmemiştir.

Yerel Mahkemenin tutukluluğun devamı kararını sürekli aynı gerekçelere dayanarak vermesi, 5/3. madde hükmünün ihlali iddiasını destekler niteliktedir.  Bay Lebedev’in tutukluluğun devamı kararına itiraz etmesine rağmen, incelemenin hızlı bir şekilde yapılmaması da, Sözleşmenin 5. maddesinin 4. fıkrasına aykırı olarak değerlendirilmiştir. İHAM, tutukluluğa itirazın 26 gün geçtikten sonra karara bağlanmasını ihlal sebebi olarak değerlendirmiştir.

Başvurucunun dördüncü şikayeti, Sözleşmenin “Dürüst yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının ve 3. fıkrasında belirtilen savunmanın hazırlanması için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı ve kendi seçeceği müdafiden yararlanma hakkının ihlaline ilişkindir. Başvurucular, daha önce Şirketin eski yöneticilerinden Bay Shaknovskiy’nin davasına bakan ve Şirketin aleyhine karar veren Hakim Kolesnikova’nın tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir. Ancak bunu destekleyen somut delilin bulunmaması sebebiyle İHAM iddiayı reddetmiştir. İHAM; başvurucuların, haklarında düzenlenen iddianameyi okumaları ve savunmalarını hazırlamaları için verilen sürenin yetersiz olması, dosya kapsamındaki belgelerin fotokopilerini çekememeleri, müdafileri ile düzenli görüşememeleri gibi sebeplerin varlığının farkındadır. Ancak İHAM, başvurucuların yüksek seviyede avukatlardan oluşan bir ekip tarafından savunulmaları, Ülkenin en büyük petrol Şirketinin yöneticileri olmalarından dolayı, davanın içeriğine dair bilgilerinin fazla olması ve müdafileri ile görüşmeleri sırasında not alabilmeleri, kendilerine dizüstü bilgisayar tahsis edilmesi hususlarının, savunmanın hazırlanması için gerekli zaman ve kolaylıkların başvuruculara sağlandığını gösterdiğini ifade etmiştir.

Kanaatimizce, başvurucuların sırf yüksek niteliği haiz avukatlarla temsil edilmeleri ve benzeri sebepler, savunma hakkının kısıtlanmadığı anlamına gelmez.

İHAM, soruşturma süresince müdafi-sanık arasındaki gizliliğin, Avukat Bay Drel’in ofisinin hukuki bir gerekçe olmadan aranması ve bazı belgelere elkonulması, başvurucu ile müdafileri arasındaki konuşmaların dinlenmesi, müdafi ile sanık arasındaki yazışmaların okunması ve duruşma sırasında sanığın demir kafeste bulunması sebebiyle müdafii ile yüksek sesle konuşmak zorunda kalmasından dolayı, dürüst yargılanma hakkına aykırı olduğuna karar vermiş ve bu hususu madde 6/3-c’nin ihlali kabul etmiştir.

Beşinci şikayet beş kısma ayrılmıştır; tanıklara Başsavcılık tarafından baskı yapılması, hukuka aykırı elde edilen deliller, iddiaların kanıtlanmasının imkansızlığı, savcının mahkemeye isimlerini bildirdiği bilirkişilerin müdafii tarafından sorgulanma talebinin reddi ve mahkumiyet kararının gerekçesiz olması. Başvurucular birinci ve ikinci iddiaları kapsamında; bazı tanıkların sırf verdikleri ifadeler sebebiyle tutuklandıklarını, bazı tanıkların ise önceki ve kendileri ile ilgili olmayan başka bir soruşturma nedeniyle henüz tanık olarak dinlenmeden baskı altına alınmak amacıyla sorguya alındıkları, müdafilerinden Bay Dubov’un ofisinde geçerli bir arama kararı ve ulusal hukuk uyarınca bulunması gereken tanıklar bulunmadan arama yapıldığını ve bu yöntemle sahte delil elde edildiğini ileri sürmüşlerdir. İHAM, tanıklara karşı baskı uygulandığına ve hukuka aykırı sahte delillerin kullanıldığına dair bir bulguya rastlanmadığı gerekçesiyle ilk iki iddiayı reddetmiştir.

İHAM, başvurunun bu kısmını esastan değil, iddiayı destekleyen delil bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
 
Bununla birlikte İHAM, bilirkişi Bay Yelovan ve Bay Kuprianov’un müdafii tarafından sorgulanması (çapraz sorgulama) talebinin ve başvurucu tarafından ismi sunulan bilirkişilerin, konu hakkında yeterli bilgi ve uzmanlıklarının olmayışı gerekçesiyle reddedilmesini m.6/1’in ihlali olarak değerlendirmiştir. Somut olayda, müdafii tarafından sunulan delillerin kabul edilmemesi, Mahkemece silahların eşitliği ilkesine de aykırı bulunmuştur.

Altıncı şikayet, Bay Lebedev’in duruşma sırasında demir kafese konulmasının, Sözleşmenin 6/2. maddesinde belirtilen masumiyet/suçsuzluk karinesinin ihlali iddiası kapsamında ileri sürülmüştür. Mahkeme, demir kafes konusunu Sözleşmenin 5/3. maddesinin ihlali iddiası kapsamında değerlendirdiğinden, bu konuda tekrar bir inceleme yapmaya gerek olmadığına karar vermiştir.

Yedinci şikayet, Sözleşmenin “Kanunsuz ceza olmaz” başlıklı 7. maddesi ile ilgilidir. Mahkeme, başvurucuya uygulanan Vergi Hukuku hükümleri çerçevesinde daha önce verilmiş bir yargı kararının olmayışının hukuka aykırılık oluşturmayacağını ve yeni şartların oluşması halinde Hükümetin mevcut hukuku değiştirme yetkisine sahip olduğunu, başvurucuların bu yorumun kurbanı olmalarının da hukuka aykırılık teşkil etmeyeceğini belirtmiştir.

Sekizinci şikayet, Sözleşmenin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesinin ihlali iddiasına ilişkindir. Başvurucular, uzak bir cezaevine götürüldüklerini, bu durumun aileleri ile olan ilişkilerini sarstığını iddia etmişlerdir. İHAM, alınan tutukluluk tedbiri Sözleşmenin 5. maddesi ihlal edilmeden uygulanmakta ise, sanıkların hangi cezaevine gönderildiğinin her zaman 8. maddenin ihlali incelemesine tabi olmadığını, ancak bunun da temel hak ve özgürlükler ihlal edilmeksizin, orantılılık ve gereklilik ilkeleri çerçevesinde uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Somut olayda sanığın, Rus Ceza İnfaz Hukuku’nun ilgili hükümlerine göre yerleşim yeri olan Moskova’da uygun cezaevinin bulunmaması durumunda en yakın cezaevine gönderilmesi gerekmektedir.  Mahkemeye göre, tutukluların aileleri ile olan ilişkilerinin sıhhati yine Devletin kontrolünde olmalıdır. Bu sebeple Hükümetin, Moskova’nın yakınlarında cezaevi bulunmadığı şeklindeki savunması kabul edilmemiş ve somut olayda 8. maddenin ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Belirtmeliyiz ki, uluslararası standartlarda da şüpheli veya sanığın adaletten kaçmasını veya delil karartmasını engellemek amacıyla tedbiren konulduğu yer olan “tutukevi” ile hapis cezasının infaz edildiği yer olan “cezaevi” birbirine karıştırılmaktadır. Tutuklu, masumiyet/suçsuzluk karinesi altında yargılanan olduğundan mahkum muamelesi göremez. Bu kapsama, uygulamada “hüküm özlü” adı ile bilinen ve henüz haklarında verilen mahkumiyet kararları kesinleşmemiş olan, yani temyiz incelemesi devam eden sanıklar da dahildir. Çünkü hiç kimse, hakkında mahkemece verilen ve henüz kesinleşmeyen bir karardan dolayı suçlu ilan edilemez ve suçlu muamelesi göremez. Bununla birlikte uygulamada, tutukluların da kapalı cezaevlerinde tutulduğu, suçlu muamelesi gördüğü ve masumiyet/suçsuzluk karinesinin ihlal edildiği görülmektedir.

Dokuzuncu şikayet, Sözleşmenin 1. Ek Protokolü’nün mülkiyet hakkının korunması ile ilgili 1. maddesi ile ilgilidir. İHAM, ödenmemiş şirket vergilerinin şirket yöneticileri tarafından ödenmesi gerektiğini belirten bir kanun hükmünün bulunmamasına rağmen, somut olayda Bay Khodorkovskiy hakkında aşırı derecede yüksek bir zarar tazmini kararı verilmesinin ve bu kararın uygulanmasının, başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal ettiğini belirtmiştir.

Onuncu şikayet, Sözleşmenin hakların kısıtlanmasının sınırını düzenleyen 18. maddesine ilişkindir. Başvurucular, tutukluluk kararının politik saiklere dayandığı iddia etmişlerdir. İHAM, somut olayın şartlarının ilk bakışta başvurucuların tutuklanması ve yargılamasının politik saiklerle gerçekleştiği şeklinde algılanmasının mümkün olduğunu belirtmiştir. Ancak İHAM’a göre, somut olaydaki yargılama olmasa idi başvurucuların işlediği fiillerden dolayı cezalandırılmayacağı iddiası doğru değildir. İHAM, başvurucular hakkındaki hiçbir suçlamanın başvurucuların siyasi faaliyetleri ile ilgili olmadığını belirtip, yargılama ve tutuklamanın politik saiklerle gerçekleştirildiği iddiasını destekleyecek somut bir kanıt bulunmadığını vurgulayarak, Sözleşmenin “Haklara getirilecek kısıtlamaların sınırlanması” başlıklı 18. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Onbirinci şikayet, bireysel başvuruyu düzenleyen 34. madde ile ilgilidir. İHAM, kendisine yapılan başvurunun geri çekilmesi için yoğun şekilde yapılan teftişlerle başvurucuların müdafilerini barodan atma girişimi ve müdafilerden birisinin sınır dışı edilmesi ile Bay Khodorkovskiy’e baskı yapıldığını ve bu uygulamaların 34. maddeye aykırı olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, 34. maddenin düzgün bir şekilde işleyebilmesi için başvurucunun İHAM ile özgürce iletişimde bulunabilmesi gerektiğini de ayrıca belirtmiştir.

Sonuç olarak İHAM, birçok noktada başvurucuların İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile korunan haklarının ihlal edildiği sonucuna oybirliği ile varsa da, işin ve yargılamanın esaslı noktalarında delil yoksunluğundan bahisle ihlal iddialarının bir kısmını reddetmiştir. Ancak belirtmeliyiz ki, Yukos – Rusya kararı baştan sona okunup değerlendirilmesi gereken bir karardır. Karar, iddia ve savunmalar yönü ile hukukçulara tavsiye edici özellikler taşımaktadır.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www.hukukihaber.netsitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)