Hata (yanılma), genel olarak, failin tasavvuru ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır[1].  Amprik açıdan bakıldığında genel olarak hata kavramı, maddi veya normatif dünyaya ilişkin bir şeyin veya gerçekliğin olduğundan farklı biçimde algılanması veya değerlendirilmesi şeklinde tanımlanabilir[2]. Failin tasavvurunun konusu dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi, normatif dünyaya (kurallar alanına) ilişkin bir hususa ilişkin de olabilir. Dış dünyaya ilişkin bir şeyin olduğundan farklı bir şekilde algılanması halinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ilişkin bir gerçekliğin olduğundan farklı bir biçimde değerlendirilmesi halinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısacası unsur hatası bir algılama hatası olduğu halde; yasak hatası bir değerlendirme hatasıdır[3]. Hata, gerçeğin bilinmemesi yüzünden ortaya çıkabileceği gibi, yeterli derecede bilinmemesinin bir sonucu da olabilir ve bu bakımdan bilmemeyi de kapsar[4].

Ceza hukuku alanında hata, belirli bir fiili cezalandıran kuralın varlığını bilmemek, yorumunda aldanmak veya hukuki kaide yönünden herhangi bir yanılma söz konusu olmamakla beraber işlenilen suçun maddi cephesi ile ilgili hususlarında yanılmak şekillerinde gerçekleşebilir[5].

Ceza hukuku alanında hata niteliği itibariyle, fiil üzerinde ve kural üzerinde hata olarak ortaya çıkabilir. Bir hukuk kuralının mevcut olup olmadığında veya yorumunda yapılan hata hukuki hata, buna karşılık suçun maddi unsurlarına ilişkin hata ise maddi (fiili) hata olarak tanımlanmaktadır[6].

Kural üzerinde hata (hukuki hata) genel olarak mazeret sayılmaz ve ceza sorumluluğunu etkilemezken, fiil üzerinde hata belirli koşulların varlığı halinde kastı kaldıran bir neden olarak kabul edilmektedir[7].

Aslında ceza sorumluluğunu kaldıran kural üzerinde hata, suç fiilini düzenleyen somut ceza normunun bilinmemesi anlamına gelmemekte, hatanın mazeret olabilmesi için, kişinin fiilin hukuk düzenince yasaklandığını bilmeyerek iyi niyetle davranmış olması gerekmektedir[8]. Öte yandan, doğal suçlar olarak bilinen hırsızlık, öldürme, ırza geçme, tehdit gibi suç oldukları kusur yeteneğine sahip olan herkesçe bilinebilen fiiller hakkında yapılan hatanın mazeret sayılması mümkün değildir[9].

Ceza hukukunda hukuki hata konusu özellikle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun kabul edilmesi ile birlikte önem kazanmıştır. Kanunun 30. maddesine 5377 sayılı kanunla eklenen, “işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi cezalandırılmaz, şeklindeki hüküm ile birlikte aynı kanunun 4. maddesinde yer alan “ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz kuralı”, kuralı yumuşatılmıştır[10].

Kişinin yaptığının hukuk düzeniyle çatışmadığını zannetmesi, yani fiilini yasaklayan bir normun bulunduğunu bilmemesi veya bilmesine rağmen normu yanlış yorumlayarak somut fiile uygulanmayacağını düşünmesi durumu “doğrudan kural üzerinde hata” olarak ifade edilir. Öte yandan kişinin, fiilini yasaklayan normu ve kapsamını doğru bilmesine rağmen davranışını hukuka uygun hale getiren bir nedenin bulunduğunu zannetmesi durumunda ise “ dolaylı kural üzerinde hata”dan bahsedilir. Dolaylı kural üzerinde hata ya gerçekte olmadığı halde fiile ilişkin bir hukuka uygunluk nedeninin yanlışlıkla bulunduğunun sanılması durumunda ya da gerçekte var olan bir hukuka uygunluk nedeninin yanlış yorumlanması sonucu somut olayda uygulanacağının varsayılması halinde söz konusu olur[11].

Kural üzerinde hatanın kaçınılmaz olması ve mazeret sayılması için en başta failin yaptığının yasak olduğunu bilmemesi ve aynı zamanda fiilin sosyal açıdan değersiz olduğu bilincine sahip olmaması gerekir. Bir diğer şart ise, fiilin yasak olduğunun bilinebilir olması gereklidir. Kural üzerinde hatanın kaçınılmaz olarak değerlendirilmesi için, öncelikle fiili yasaklayan kuralın fail tarafından bilinmemesi, ayrıca söz konusu kuralın bilinebilir olması gerekir. Fiili yasaklayan kanunun fail tarafından bilinmemesi iki nedenden kaynaklanabilir. Birinci neden resmi gazetenin dağıtılamaması, kanun metninin kendi içinde çelişkili hükümler barındırması, kanunun yorumu konusunda genel bir kargaşanın yaşanması, kanunun mahkemeler tarafından sürekli biçimde yanlış yorumlanıp uygulanmış olması gibi objektif nedenlere bağlı olarak yasaklayıcı kuralın içeriğinin hiç kimse tarafından doğru bilinmesinin mümkün olmadığı durumlardan oluşmaktadır. Bu gibi durumlarda fail, fiilin suç olduğunu bilmediği için kınanmamakta, dolayısıyla hataya düşmekte bir kusuru bulunmamaktadır. Kuralın bilinmemesine rağmen bilinebilir olduğu durumlarda ise, faili düştüğü hata nedeniyle kınamak mümkündür; zira failin kuralı öğrenme imkânına sahip olduğu böyle bir durumda hata kaçınılmaz değildir. Kuralın bilinebilir olması, failin bilerek veya taksirli olarak kuralı öğrenmemesi halinde söz konusu olur[12].

Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz kuralının katı biçimde uygulanması bazı adaletsiz sonuçlar da doğurabilir. “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” ilkesi, günümüzde ceza sorumluluğunun temelini oluşturan, kusur esasının gereklerine aykırıdır. Ceza sorumluluğu içeren kanunların sayısı ve çeşitli ceza kanunlarında değişiklik yapılmasına dair kanunların düzenlenme şekli ve teknikleri göz önünde tutulduğunda, kanunu herkesin bildiği karinesinin yerinde olmadığı ortaya çıkar. Böyle bir yükümlülük kişilere ancak doğal suçlar olarak bilinen hırsızlık, adam öldürme, ırza geçme, tehdit, zimmet, rüşvet gibi suçlar için öngörülebilir. Bireyler kendi görev alanına ilişkin yasaları bilmediklerini de öne süremezler. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren kanunlarda meslek mensupları dışındaki bireylerin eylemin suç olduğunu bilmemeleri halinde hukuki hata söz konusu olup, ceza sorumluluğu bulunmayacaktır. Kaldı ki, hukuki hatanın uygulama alanı oldukça sınırlıdır. Çünkü hukuki hatanın kaçınılmaz olarak değerlendirilmesi için, öncelikle fiili yasaklayan kuralın fail tarafından bilinmemesi, ayrıca söz konusu kuralın bilinebilir olması gerekir

Fiil üzerindeki hata kastı kaldırmakla birlikte kanunda öngörülen hallerde failin taksirinden dolayı sorumluluğu söz konusu olabilir. Ancak, bu sorumluluk hatanın kaçınılabilir olup olmamasına göre belirlenecektir.5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 30/1 madde ve fıkrasında hatanın kaçınılmaz bir hata olması gerektiği belirtilmemiş ise de;  kastı ortadan kaldıran bu hatanın kaçınılmaz olması şarttır.

Suç tipinde yer alan unsurlarda yapılan yanılma,  fiili hata[13] olup,  fiile suç özelliği veren bu unsurlardaki esaslı hata kastı kaldırır. Örneğin fail, kendisinin zannederek başkasının eşyasını aldığı halde kusurluluğundan bahsedilemez. Çünkü fiil üzerindeki esaslı hatası nedeniyle yararlanma kastı bulunmamaktadır.

Fiil üzerindeki esaslı hatanın kastı kaldırması, ceza sorumsuzluğu anlamına gelmemektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 30/1 maddesinde yer alan, ” fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır”, şeklindeki ifadeden, hataya dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle sebebiyet verilmesi halinde failin taksirinden dolayı sorumlu olacağı belirtilmiştir. Ancak bunun için suçun taksirle işlenen bir suç olması gerekir. Örneğin,  avlanma sırasında ava ateş ettiği düşüncesiyle hareket ederken arkadaşının ölümüne sebebiyet verme olayında, failin taksirinin bulunması halinde eylem kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için olayda taksirle adam öldürme suçundan sorumlu tutulacaktır. Ancak, kendisinin olduğunu düşünerek başkasının paltosunu vestiyerden alan failin hatasında, taksirin varlığı kabul edilse bile yasada hırsızlık eyleminin ancak faydalanmak kastıyla işlenebileceği belirtildiği için ve hırsızlığın taksirle işlenmesi mümkün olmadığı için,  olayda ceza sorumluluğu bulunmamaktadır.

Ceza hukuku açısından hataya düşmekte kusurlu veya kusursuz olunması şeklinde bir ayırımın yapılması ve bu ayırımın ceza sorumluluğun belirlenmesinde önem taşınması kaçınılmazdır. Bu ayırıma göre mazur görülmeyen yani kusurlu hata, dikkatsizlik ve özensiz davranmaktan kaynaklanan önlenebilir bir hatadır. Mazur görülebilir yani kusursuz hata ise, failin hataya düşmek konusunda hiçbir nedenle kınanmadığı durumda söz konusu olur.  Ancak bu halde esaslı olması şartıyla yapılan hata sorumluluğun her türlüsünü ortadan kaldırır[14].

Fiil üzerinde hatanın ceza sorumluluğunu tamamen kaldırılması için “esaslı” ve “kaçınılmaz” olması gerekir. Esaslı olmasına karşın hatanın kaçınılabilir olması halinde, ceza sorumluluğu tamamen ortadan kalkmamaktadır. Hataya düşmek konusunda kişinin herhangi bir biçimde kınanamaması ve ortalama her insanın aynı hataya düşmesinin olağan kabul edilmesi durumunda kaçınılmaz bir hata söz konusu olur ve bu durum kusurluluğu her türlüsüyle kaldırır. Öte yandan dikkatli ve özenli davranılarak hatanın önüne geçilmesinin mümkün olduğu hallerde hatanın kaçınılabilir olduğu kabul edilir ve bu durum sadece kusurluluğun kasıtlı şeklinden dolayı sorumlu olunmasını önler[15]. Esaslı fiili hata sadece kasten işlenen suçlarda kusurluluğu ortadan kaldırmaktadır. Ancak taksirli suçlarda netice öngörülebilir, nitelikte değilse ortada taksir yerine tesadüf veya kaza bulunacağı için, fail, hataya düşmesi sonucu meydana gelen zararlı neticeden sorumlu olmayacaktır. Buna karşılık neticeyi öngörme imkânının varlığı, failin düştüğü hatanın taksirinden ileri geldiğini gösterir. Bu sebeple taksire dayanan ceza sorumluluğunu gerektirmektedir. Diğer bir ifade ile hata, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığın bir sonucu olması halinde, taksirli suçlarda kusurluluğu kaldırabilecek nitelikte değildir[16]. Örneğin, bir eczacı manyezi vereceği yerde, piramidon verse ve hasta çok miktarda piramidon alması sebebiyle ölse, hata taksirden yani eczacının gereken dikkat ve özeni göstermemesinden doğmuştur. Bu hata taksiri kaldırmaz ve eczacı taksirle adam öldürmeden sorumlu tutulur. Buna karşılık eczacının haberi olmaksızın biri gelmiş şişeleri veya ilaçları karıştırmış olduğu için eczacı bu yüzden manyezi yerine piramidon vermişse, hata varsa da taksir yoktur[17]. Ancak hatanın etkisiyle gerçekleşen fiil nedeniyle fail için meydana gelen sonuca yönelik olarak” fail, objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket etseydi böyle bir sonuç ile karşılanılmazdı”, şeklinde bir yargıya ulaşabilmesi halinde failin hataya düşmekte taksiri bulunmaktadır. Yalnız bunun için öncelikle hatanın esaslı olup, kastı kaldırması ve eylemin taksirli şeklinin de yasada düzenlenmiş olması gerekmektedir. Örneğin, adam öldürme suçu hem kasten hem de taksirle işlenebilir. Dolayısıyla failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak av hayvanı zannedip bir insana ateş etmesi olayında failin esaslı hatasına rağmen eylemi taksirle adam öldürme suçu olarak kabul edilecektir.

Failin işlemek istediği suçta bir hafifletici sebep bulunmamasına karşılık, gerçekleşen suçta mevcut olan hafifletici sebepten yararlanır[18]. Örneğin, çok değerli bir şeyi çaldığını düşünen fail, gerçekte çalmış olduğu şeyin değerinin çok düşük olması durumunda 5237 sayılı TCK’nın 145.maddesinde hükme bağlandığı gibi, “ hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi,  ceza vermekten de vazgeçilebilir”, hükmünden yararlanır[19].

5237 sayılı TCK’nın 30/3 madde ve fıkrasında hukuka uygunluk nedenlerinde yanılma konusunda kaçınılabilirlik, kaçınılmazlık ayrımı yapılmıştır. Nitekim kaçınılmaz bir hata halinde, faile ceza verilmesi modern ceza hukuku ile bağdaşmayacaktır[20]. Ancak hataya düşmenin kaçınılmaz olmasını, kusursuz olmak şeklinde anlamak gerekir[21].  Bunun için fail, fiili işlediği sırada bir hukuka uygunluk nedeninin bulunduğu konusunda yaptığı hata nedeniyle kınanamamalı, dikkatsiz ve öznesiz davranmış olmamalıdır[22].

Fail, bir hata sebebiyle örneğin, fail kendisinin meşru müdafaa koşulları içinde bulunduğunu veya tahrik koşullarının gerçekleştiğini sanarak suç işlediği takdirde, somut olayda failin düştüğü bu hata kaçınılmaz ise, fail bu hatasından yararlanabilecektir. Hata kaçınılabilir nitelikte ise, bu durumda fail işlediği fiilin gerektirdiği ceza ile sorumlu olacak, ancak bu kaçınılabilir hatası, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır[23].

Kanaatimizce, hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı konusunda, işlediği eylemin hukuken korunduğunu düşünen failin esaslı yani kaçınılmaz hataya düşmesi halinde failin, kastının oluşmaması sebebiyle ceza sorumluluğunun bulunmaması gerekir. Hukuka uygunluk nedenleri hakkında yapılan hatanın ceza sorumluluğunu tamamen kaldırabilmesi için failin hataya düşmekte kusursuz olması gerekmektedir. Esaslı hatanın tespiti somut olayın özel koşullarına göre araştırılmalıdır. Failin taksir düzeyinde bile bir kusurunun olmadığı sonucuna ulaşılırsa, fail kusursuz olduğu için taksirli suçtan da cezalandırılması yoluna gidilemeyecektir. Ancak objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davranılmış olsaydı failin hataya düşmeyeceği hallerde eylemin de yasada taksirli bir suç olarak düzenlenmiş olması şartıyla, failin taksirli suçtan sorumlu tutulması gerekmektedir.

Nedensellik bağındaki sapma failin hareket ile netice arasındaki nedensellik bağını kesecek, yeni ve ayrı bir nedensellik serisinin başlamasını gerçekleştirecek nitelikte ise, failin hareketi ile netice arasında nedensellik bağı esasen kesildiğine göre, gerçekleşen neticeden faili sorumlu tutmak mümkün değildir[24]. Örneğin, (A)’nın öldürmek kastıyla (B)’ye ateş etmesi ve (B)’nin yaralı olarak kaldırıldığı hastanede yanlış tedavi sonucu ölmesi halinde, (B)’nin ölümünden sorumlu tutulamaz. Çünkü böyle bir durumda eylem ile netice arasındaki nedensellik bağı kesilmiş olup, (A)’nın kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan dolayı cezalandırılması gerekmektedir.

Failini eylemi ile netice arasındaki nedensellik bağı kesilmedikçe failin başlangıçtaki kastı gerçekleşen netice için yeterlidir. Çünkü nedensellik gelişiminde meydana gelebilecek önemsiz saplamalar kastı ortadan kaldırmaz. Ancak nedensellik bağı kesilmiş ise, ortada bir bağ bulunmadığından failin eylemi başlangıçtaki kasta göre değerlendirilmesine rağmen, netice meydana gelmediğinden eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmelidir

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun gerekçesinde şahısta hata halini Kanunun 30.maddesi kapsamında değerlendirerek, fiili hatanın bir çeşidi kabul etmek suretiyle 30.maddenin birinci ve ikinci fıkraları bağlamında çözülmesi gerektiğini belirtmiş olması yerinde bir düzenlemedir. Örneğin, (A) annesi olan (B)’yi öldürmek isterken hata yaparak eşi olan (C)’yi öldürürse, kastedilen “üstsoy” ağırlatıcı nedenin fail (A)’ya uygulanamayacağı 5237 sayılı TCK’nın 30/2 madde ve fıkrası gereğince çözüme kavuşturulmuştur. Ayrıca aynı hüküm gereğince fail (A) hakkında eşi olan (C)’yi öldürmesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 82/1-d madde ve fıkrasında belirtilen “eş” nedeniyle ağırlatıcı neden faile uygulanmaz. Çünkü fail eşi olan (C)’yi öldürmek kastıyla hareket etmemiş olup, gerçekleşen suçtaki bu ağırlatıcı neden, mağdurun sıfatından kaynaklanmaktadır.


Dr. Cengiz APAYDIN
Ümraniye Cumhuriyet Savcısı



(Bu makale, sayın Dr. Cengiz APAYDIN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
------------------
[1] Önder, Ceza Hukuku Dersleri, s. 325.

[2] Toroslu, s.216.

[3] Güngör, s. 23–24.

[4] Dönmezer /Erman, C.II, s.343.

[5] Bengü, C, H, Ceza Hukukunda Hata, Ankara 1948, s.23.

[6] Artuk / Gökçen / Yenidünya, s.669.

[7] Güngör, s.24.

[8] Güngör, s.34.

[9] Aynı doğrultuda olmak üzere Roxin’e göre sanığın, “araba kaçakçılığı” yaparak yasak olan bir şeyi

     gerçekleştirdiğine yönelik olan genel bilinci, Dış Ticaret Kanunu’nun ambargo normlarına yönelik

     olan haksızlık bilincinin mevcut olması için yeterli değildir; böylelikle bu noktada yasağa ilişkin bir

     hata mümkündür. Roxin, C (çev. İsfen,O ), a.g.m, s. 252, dip: 27.

[10] Güngör, D, Ceza Hukukunda Kural Üzerinde Hata, www.turkhukuksitesi.com/makale 501.htm,

     20.6.2008.

[11] Keedy, s. 77.

[12] Bkz. Güngör, a.g.m, s. 13.

[13] Önder, s.343.

[14] Güngör, s.83.

[15] Güngör, s. 55.

[16] İçel, s.234.

[17] Dönmezer /Erman, C.II s.340.

[18] Özbek, a.g.m, s.33.

[19] Aldemir, s.129.

[20] Ünver, Y, Ceza Hukukunda Objektif Sorumluluk, Ceza Hukuku Günleri, 70. Yılında TCK Genel

     Hükümler  (26–27 Mart 1997-İst), İstanbul 1998, s.123.

[21] Toroslu, s.169.

[22] Güngör, s.69.

[23] Parlar/Hatipoğlu, s.350.

[24] Dönmezer/Erman, C.II, s.360.