Gözaltı süresi ne zaman başlar, kolluk veya birey tarafından yapılan yakalamada ilk yakalama anında mı başlar?
 
Cevap: Cumhuriyet savcısının CMK m.91/6 uyarınca vereceği yakalama kararında, devamında gelecek gözaltı süresinin başlangıcı yakalama kararının yerine getirilmesiyle başlar. Sulh ceza hakimliğinin CMK m.98/1’e göre vereceği yakalama kararında da, bu yakalama kararının yerine getirilmesi ile CMK m.94/1’de öngörülen süre işlemeye başlar. CMK m.98/1’de düzenlenen yakalama emri, CMK m.90’da tanımlanan yakalama nedenleriyle, m.91’de öngörülen gözaltına alma sürecinden farklı düşünülebilir.
 
Burada bahsedeceğimiz konu, cumhuriyet savcısının veya sulh ceza hakimliğinin yakalama kararına ve emrine bağlı olmaksızın CMK m.90’da yer alan yakalama sonrasında başlayan süreçle ilgilidir. CMK m.91’e göre yapılan gözaltına alma işleminin süresi; CMK m.90 uyarınca yapılan yakalamadan sonrası mı, yoksa gözaltına alınma kararı ile başlayan süreç dikkate alınarak mı hesaplanacaktır?
 
Cumhuriyet savcısının kararı ile başlayan gözaltı süreci yeni bir koruma tedbiri olup, CMK m.91 ile 667 ve 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde öngörülen gözaltı süreleri, ilgilinin ilk yakalanması anından değil, gözaltına alınmasına karar verilmesi anından itibaren işletilip tespit edileceği ileri sürülebilir. Bu düşünce doğru değildir. Bu sürelerle ilgili hükümlere bakıldığında; her ne kadar yakalama ve gözaltına alma ayrı tedbirler olsa da, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanmasına ilişkin süre hesabında ilk yakalanma anı dikkate alınır. CMK m.91/4’e eklenen ve kolluğa gözaltına alma yetkisi tanıyan istisnai hükümde kişinin gözaltında tutulacağı süre de, ilk yakalama anından itibaren işletilip hesaplanacaktır.
 
CMK m.90’a göre yapılacak yakalama ayrı bir tedbirdir. Bu tedbir ile CMK m.91/1 gereğince cumhuriyet savcısının vereceği ilgilinin gözaltına alınması kararını birbirine karıştırmamak gerekir. Bu doğrudur, fakat burada dikkat çeken ayrılık; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlandırılmasında gözardı edilecek, bireyin yakalanmasından sonra keyfi şekilde tutulmasının ve henüz gözaltına alınmadığından bahisle sürenin işletilmeyip alıkoyulmasının engellenmesi amacıyla, kişiyi özgürlüğünden alıkoyan sürenin hesabı yakalanma anından itibaren yapılacaktır.
 
Yakalama, yalnızca bir suç işlediği iddiasıyla kişinin derdest edilmesi ve kısa bir süre için alıkoyulmasıdır. Yakalama sonrasında kişi, ya gözaltına alınacak veya adli işleme tabi tutulacak veya serbest bırakılacaktır. Esasında ilgilinin yakalama sonrasında tutulduğu her an hürriyetinden alıkoyulması ve bir tür gözaltına alınma anlamını taşır. Yakalama ile gözaltı süresinin başlayamayacağına dair düşüncenin dayanağı, CMK m.91/1 olabilir mi? Bizce olamaz.
 
CMK m.91/1’e göre Bu hükme göre; “Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi, cumhuriyet savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz”.
 
Görüleceği üzere Kanun koyucu, ilk yakalanma anını gözaltı süresinin başlayacağı ve buna göre hesaplanacağını net bir şekilde ifade etmiştir. Kanun hükmü bu kadar açık olduğuna, temel noktanın da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının korunması olduğu esas alındığında, başka türlü düşünmek, yakalama sonrasında başlayan kısa süre ile gözaltına alma sürecini “süre” yönünden ayrı değerlendirmek mümkün olamayacaktır. 667 sayılı KHK m.6/1-a’da da, 30 günlük gözaltı süresinin yakalama anından itibaren hesaplanacağı ifade edilmiş ve bu uygulamadan 668 sayılı KHK m.3/1-a’da da vazgeçilmemiştir. Her ne kadar yakalama ve hemen sonrasında başlayan gözaltına alma ayrı tedbirler olsa da, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanma süreci bakımından bu tedbirlerin birlikte ele alınmasında isabet bulunmaktadır.
 
CMK m.91/1’de yer alan “yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi” ve “yakalama anından itibaren” ibareleri, yakalamanın kim tarafından yapıldığı konusunda fark gözetmemiştir. Yakalama sonrası başlayacak süre hesabında yakalamada geçen sürenin dikkate alınmayacağı yönünde açık bir hüküm CMK m.91’de bulunmamaktadır. Gözaltı süresinin başlatılmasında yakalamanın kim tarafından yapıldığının önemi yoktur.
 
Yakalama o anda yakalananın gözaltına alınması anlamına gelmez. Çünkü CMK m.91/1’de, cumhuriyet savcılığı tarafından ilgilinin bırakılmaması halinde gözaltına alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Gözaltına alma her ne kadar yakalamadan sonra tatbik edilse de, gözaltı süresi hesap edilirken süresi, CMK m.91/1’in ikinci cümlesi uyarınca yakalama anından itibaren başlatılıp hesaplanacaktır. Bu düşünce ve uygulama isabetli olup, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanmasının istisnailiğine de uygun düşer. Kişiye hapis cezası verildiğinde yakalama sonrası başlayan gözaltına alma ve tutuklulukta geçen süre nasıl dikkate alınıp hapis cezasından mahsup edilmekte ise, benzer bir yaklaşımda bulunmak suretiyle yakalama anından itibaren, yani kişinin özgürlüğü kısıtlandığı ilk anda gözaltı süresi başlamalı ve bu sürenin hesabı da Kanunda öngörülen şekle uygun yapılmalıdır. Bu nedenle; kişinin yakalandığı anın tarihi, saati ve hatta dakikasının yakalama tutanağından gösterilmesi zorunludur.
 
Kişinin özgürlüğünden alıkoyulma süreci, cumhuriyet savcısı tarafından ilgilinin bırakılmayıp karar verildiği anda başlamaz. Bu sürenin başlangıcı ilgilinin ilk yakalanma anıdır. Aksi uygulama, yakalama sonrasında ilgilinin bırakılmayıp cumhuriyet savcısının emrinin gelmesi bekleninceye kadar geçecek süre şüphelinin aleyhine olacaktır. Uygulamada cumhuriyet savcısının gözaltına alma konusunda telefonla talimat verdiği ve kolluğun da tutanağı inisiyatifine göre dolduracağı gözönünde bulundurulduğunda; hem Kanunun açık emri ve hem de kişi özgürlüğünün önemi, yasal dayanak olmaksızın bir dakika dahi kişinin özgürlüğünden alıkoyulamayacağı gerçeği karşısında, gözaltına alınmasına karar verilen kişinin gözaltı süresi ilk yakalanma anına göre hesaplanmalıdır.
 
Bunun dışında, CMK m.90’da öngörülen usule uygun yakalama olmadan CMK m.91’de tanımlanan gözaltı tedbirinin tatbiki mümkün değildir. Dolayısıyla, CMK m.90’da öngörülen şekilde yakalanmayan kişi ile ilgili CMK m.91’e göre gözaltına alma kararı verilemez. Bu sebeple de, kolluğa veya savcılığa davet edilen, ifade için çağrılan, zorla getirilen kişilere tatbik edilen usul yakalama olamayacağından, gözaltına alınmada ve gözaltı süresinin yakalama ile başlamasından söz edilemez. Bununla birlikte, ilgiliye yapılan davetin veya zorla getirmenin geçici de olsa kişiyi özgürlüğünden alıkoymaya, yani kişinin nezarethanede bekletilmesine dönüştüğü andan itibaren yakalamanın olduğu ve bu nedenle kişinin yakalanmış sayıldığı ilk andan itibaren de gözaltı süresinin başladığı kabul edilmelidir. Örneğin; davet edilen kişinin insan öldürme suçunu işlediğini ifadesinde savcıya ikrar etmesi veya dosyanın kapsamlı olması sebebiyle savcının ifadesini alacağı kişiyi bekletmesi, bundan başka ilgilinin ifadesini alıp tutukluluk veya adli kontrol için sulh ceza hakimliğine sevk edip etmeyeceği noktasında savcının dosyayı incelediği sırada şüpheliyi bekletmesi hallerinde, bizce en azından CMK m.90/2’ye göre yapılmış yakalama bulunacağından, gözaltı süresinin de bu andan itibaren işlemeye başlayacağı kabul edilmelidir. İçinde zorlama, yani bireyin özgür iradesinin hilafına olan her tutmanın yakalama sayılacağı ve dolayısıyla gözaltı süresinin hesabında dikkate alınacağı söylenebilir. Hatta bu durumda, CMK m.146’da öngörülen zorla getirme tedbiri de, kişinin özgür iradesi hilafına tutma olduğundan bahisle yakalama sayılıp, bu sırada geçen sürenin gözaltı süresinden sayılacağı da ileri sürülebilir.
 
Son söz;
 
Bu arada, 667 ve 668 sayılı KHK’lar kapsamında suçun hukuki niteliği ne olursa olsun toplu suçlarda, yani üç veya daha fazla kişi tarafından işlendiği iddia edilen suçlarda gözaltı süresinin 30 güne kadar olabileceği ve bu sürenin hesabının da şüphelinin ilk yakalandığı andan itibaren hesaplanacağı ortadadır. “Toplu suç” kavramını, iddiaya konu suçtan dolayı o an yakalanan kişi sayısına göre değil, iddiaya konu suçun üç veya daha fazla kişi tarafından işlenip işlenmediği ile belirlemek gerekir, yani iki şahsın yakalanması, fakat diğer şahısların o an için kaçak veya faili meçhul olmaları, fiili toplu suç olmaktan çıkarmayacaktır. “Tanımlar” başlıklı CMK m.2/1-k’ya göre, aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suça toplu suç denir. Belirtmeliyiz ki, toplu suçun kim olduğu belirlenen fail sayısına göre tespit edilmesinin gerektiği, iki failin belli olup da diğerlerinin kimliğinin tespit edilemediği durumda henüz toplu suçtan bahsedilemeyeceği, en azından üç faille ilgili kimlik belirlemesinin yapılması gerektiği ileri sürülebilir. Bu düşünceye katılmamaktayız. Bizce, bir suçun işlenmesine iradenin niteliği ne olursa olsun en az üç kişinin katıldığı yönünde basit şüphenin olduğu durumda dahi toplu suçun varlığı kabul edilmelidir. Bu tür bir şüphenin olmadığı durumda ise, toplu suçtan bahsedilemez.

 
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)