Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Nilüfer Yenice


İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 21924/05 numaralı başvuru ile ilgili 02.02.2010 tarihli kararı.

İhlale Konu Olay: Nüfus cüzdanında din hanesinin bulunma zorunluluğu hakkında.

Başvurucu; nüfus cüzdanında “İslam” ibaresinin “alevi” mezhebi ile değiştirilmesi talebinin reddedilmesinin, din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmektedir. Başvurucu üzerinde din hanesi bulunan bir nüfus cüzdanı taşımaya mecbur bırakıldığını ve bu hanede de dininin “İslam” olarak yazılmasının Anayasada güvence altına alınan din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmektedir. Başvurucu, nüfus cüzdanı üzerinde zorunlu olarak, yani kendi rızası olmaksızın yazılan bu ibare nedeniyle inancını açığa vurmak mecburiyetinde bırakıldığından bahisle şikayette bulunmuştur.

Hükümet savunmasında; nüfus cüzdanı üzerinde din ibaresinin bulunmasının din ve vicdan özgürlüğü ile doğrudan ilişkili olamayacağını, bu ibarenin dini inanç ve düşünceleri zorla açığa vuran ve ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yoluyla dini açığa vurma özgürlüğünü kısıtlayan zorlayıcı bir uygulama olmadığını ileri sürmektedir.

Hükümete göre, nüfus cüzdanının içeriği bireyin isteğine bağlı olarak belirlenemez. İslam dininin bünyesinde çok sayıda mezhep veya tarikat düzeninin olması ve Devletin tarafsızlığını korumak için aynı dinin farklı mezhep veya dallarının belirtilmemesi gerekir.

Anayasa Mahkemesi 21 Haziran 1995 tarihli kararında, nüfus cüzdanı üzerindeki din ibaresinin bulunmasının din ve vicdan özgürlüğü hakkının özüne dokunmadığını ve bunun kamu düzenini sağlama, kamu yararını koruma ve toplumsal ihtiyaçlara bağlı bazı ihtiyaçlardan kaynaklandığını, nüfus cüzdanında din hanesinin bulunup doldurulmasının, inançlarını açığa vurmaya zorlamak veya bir kimseyi inançlarından dolayı suçlamak veya kınamak amaçlı bir uygulama olarak kabul edilemeyeceğini ve nüfus cüzdanlarının üzerinde din ibaresinin bulunması zorunluluğunun Anayasaya uygun olduğunu ifade etmiştir.

 

Mahkemenin Değerlendirmesi

İHAM; bir dine bağlı olmama, vecibelerini yerine getirmeme özgürlüğü gibi bazı negatif hakları irdeleme fırsatı bulduğu davalarda (Kokkinakis, Buscarini ve Diğerleri) ateistler, agnostikler, kuşkucular veya ilgilenmeyenler açısından, din özgürlüğünün bireyin vicdanı ile ilgili bir mesele olduğu kanaatindedir. Alevi mezhebine ait olduğunu beyan eden başvuranın, din hanesinde İslam yazan bir nüfus cüzdanı taşımak zorunda bırakıldığına dikkat çeker.

Yerel Mahkeme, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “nüfus cüzdanı üzerinde herhangi bir dinin yorum veya dallarının değil, yalnızca genel anlamda dinlerin yazıldığı” gerekçesine atıfta bulunarak, dini inançları açığa vurmama hakkının ihlali iddiasında bulunan başvurucunun talebini reddetmiştir.

İHAM, olayların meydana geldiği dönemde uygulamada olan ulusal mevzuata göre başvuranın her Türk vatandaşı gibi, üzerinde din ibaresi bulunan bir nüfus cüzdanı taşımak zorunda kaldığını gözlemlemektedir. Bu resmi belge, hamilinin kimlik bilgilerini öğrenmek için talep eden her idari makama, özel şirkete veya herhangi bir formalite icabı başka makamlara sunulabilir.

 

Sofianopoulos ve DiğerleriYunanistan kararında İHAM, nüfus cüzdanının hangi din ya da mezhepten olursa olsun inananlara bir dini uygulama ya da açığa vurma hakkı sağlamak için bir araç olamayacağına hükmetmiştir. Nüfus cüzdanının okul kaydı, kimlik kontrolü, askerlik hizmeti gibi durumlarda sıklıkla kullanıldığı göz önüne alındığında, bu tür resmi belgelerde dini inançların belirtilmesinin idari makamlarla olan ilişkilerde ayırımcı davranışlara yol açabileceği kanaatindedir.

 

Alexandridis–Yunanistan kararında İHAM; Devlet yetkililerinin, bireyin vicdan özgürlüğü alanına müdahale etme, dini inançlarını araştırma ve ilahiyatlarla ilgili düşüncelerini açığa vurmaya zorlama gibi bir yetkisinin olamayacağı görüşündedir.

 

İHAM, dinini ya da mezhebini açığa vurma özgürlüğünün aynı zamanda bireyin dini ya da mezhebini açığa vurmama ve böylesi bir inanca sahip olup olmadığını belli edecek davranışlarda bulunmak zorunda kalmama gibi negatif bir hakkı içerdiği kanaatindedir.

 

Mahkeme, mevcut davayı din ve vicdan özgürlüğünün negatif yanı, yani bireyin dini inançlarını açığa vurmama hakkı açısından inceleyecektir. Hükümetin savunmasını kabul etmeyen İHAM, herkesin vicdanını yansıtan dini inanç ya da düşüncesini açığa vurmama hakkının olduğunu belirtmiştir. Mahkemeye göre bu hak, din ve vicdan özgürlüğünün doğasında vardır.

 

Young, James, Webster - Birleşik Krallık kararında İHAM, İHAS m.9’un dini inanç ve düşünceleri açığa vurmaya amaçlayan herhangi bir zorlamaya izin verdiği şeklinde yorumlanmasının, bu madde ile garanti altına alınan özgürlüğün özüne dokunmuş olacağını vurgulamaktadır.

 

İHAM nüfus kütüklerinde ya da nüfus cüzdanlarında demografik nedenlerle dinin yazılmasının gerekliliğini anlayamamaktadır, zira böyle bir uygulamanın dini inançları istek dışı beyan etme zorunluluğu öngören bir yasal düzenlemeyi de beraberinde getireceği düşüncesindedir.

 

İHAM, başvuranın talebinin reddedilmesiyle sonuçlanan davanın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mensubu olduğu mezhebin (İslam) yorumu ile vasıflandırılarak karara bağlandığını gözlemlemektedir.

 

Sofianopoulos ve DiğerleriYunanistan kararında İHAM, Devletin dini çoğulculuk da dahil olmak üzere, her türlü çoğulculuğun nihai garantörü olduğu demokratik bir toplumda, yetkili mercilerin başkalarına zarar verecek şekilde dini yorumlardan birine ayrıcalık tanımaya ya da başka bir dini topluluğu veya bu topluluğun bir kısmını rızası olmaksızın birleşik bir yönetim altında toplamaya veya böyle bir yönetime maruz bırakmaya yönelik önlemler almak gibi bir rolü olmadığını hatırlatır.

 

Manoussakis ve Diğerleri - Yunanistan kararında İHAM, Devletin tarafsız olma zorunluluğunun, dini inançların veya bu inançların ifade edilme yollarının meşru olup olmadığını belirlemek konusunda takdir hakkı tanımadığına ve bu zorunluluk kapsamında Devletin, aynı gruba dahil olsalar bile karşı görüşe sahip toplulukların birbirlerine hoşgörü göstermelerini sağlamakla yükümlü olduğuna hükmetmiştir.

 

Somut başvuruda İHAM, ulusal mahkemelerin başvuranın mezhebi ile ilgili değerlendirme yaparken, İslam dini alanını ilgilendiren işlerde yetkili bir makamın tavsiyesini esas almasının Devletin tarafsız olma yükümlülüğü ile bağdaşmadığı kanaatine varmaktadır.

 

Hükümet, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanun’un getirdiği yasal değişiklikten sonra ve başvuranın din hanesinin boş bırakılmasını talep etme imkanı bulunduğunu belirtmektedir. Kanunun 7. maddesinde, aile kütüklerinde bulunması gereken bilgiler başlığı altında din ibaresinin de yer aldığı görülmekle beraber, m.35/2’de, “Aile kütüklerindeki din bilgisine ilişkin talepler, kişinin yazılı beyanına uygun olarak tescil edilir, değiştirilir, boş bırakılır veya silinir.” şeklinde bir düzenleme yapılmıştır. Nüfus kütüklerinin mevcut durumda bireyin dini hakkında bilgi içerdiğini gözlemleyen İHAM, bu değişikliğin kendi değerlendirmelerini etkilemediğini, nüfus cüzdanında dine ayrılan hanenin boş veya dolu var olmaya devam etmesinin de bu konuda yaşanan sorunun devam ettiğini gösterdiğini ifade etmiştir.

 

İHAM, ilgili yasal değişikliğin nüfus cüzdanı üzerindeki din ile ilgili bilgiyi değiştirmek isteyen ya da dinlerinin yazılmamasını, yani bu hanenin boş kalmasını isteyen kimseleri yazılı beyanda bulunmaya zorladığına dikkat çekmektedir. İHAM’a göre, bireyler arasında ayırımcılığa yol açar.

 

Folgero – Norveç kararında İHAM, her ne kadar yasa ve yönetmelik metinlerinde beyanın içeriği hakkında bir bilgi bulunmasa da, nüfus kütüklerinde yer alan din hanesinin kaldırılması talebinin, başlı başına bireyin dine karşı olumsuz tutumun bir ifşasını oluşturabileceğini gözlemlemektedir.

 

Somut başvuruda da aynı hususun gündeme geldiğini belirten İHAM, başvurucunun yetkili makamlara mezhebini beyan etmek zorunda kaldığını ve bu şekilde günlük yaşamda sıkça kullanılan nüfus cüzdanının, başvurucuyu her kullanımda “de facto” olarak dini inançlarını beyan etmek zorunda bırakan bir belge niteliği taşıdığını belirtmiştir.

 

Mahkemeye göre; her ne olursa olsun bir nüfus cüzdanı dine ayrılmış hane içermekte ise, bu hanenin boş bırakılması kaçınılmaz şekilde belirli bir çağrışım oluşturacaktır. Din hanesi boş bırakılan bir nüfus cüzdanı taşıyan kimse, kendi iradesi dışında ve kamu görevlilerinin müdahale riski altında, nüfus cüzdanında dini inançları yazılı kişilerden ayırt edileceklerdir. Hiç şüphesiz bu durum, dini inanç ve düşüncelerin ifşa edilmemesi özgürlüğüne aykırıdır.

 

İHAM’a göre ihlalin kaynağı olan sorun, Alevi olan başvurucunun mezhebinin nüfus cüzdanı üzerinde yazılması talebinin reddedilmesi değil, dinin zorunlu veya isteğe bağlı olarak nüfus cüzdanına yazılması sorunudur.

 

Somut başvuruda İHAM, 5490 Sayılı Kanunda yapılan değişikliğe rağmen başvurucunun hala bir ihlale maruz kaldığını iddia edebileceği sonucuna varmış ve Hükümetin itirazlarını reddederek, İHAS m.9’un (düşünce, vicdan ve din özgürlüğü) ihlaline karar vermiştir. Mahkeme son olarak, İHAS m.6 ve m.14 hakkındaki ihlal iddiasının ayrıca incelenmesine gerek olmadığına hükmetmiştir.

 

Kısa Değerlendirmemiz

 

Netice itibariyle İHAM; yalnızca bireyin hangi dine mensup olup olmadığını belirten veya bir dine mensup olmadığını gösteren ibarenin değil, bireyin kimliğinde din hanesinin yer almasını da düşünce açıklama, din ve vicdan hürriyetinin özünü zedelediğini kabul etmiştir. İHAM, din üzerinden bireylerin baskı altına alınmamasını, her bireye ait inanç özgürlüğü kapsamına giren bilgilerin başkaları ile paylaşmak zorunda bırakan kural ve uygulamaların kabul edilemeyeceğini, bu yönde kural ve uygulamaların bireyde ister istemez baskı ve ayırımcılık endişelerin doğmasına yol açabileceğini, çoğunluktan farklı inanca sahip olan veya dini inancı olmayan kişiler üzerinde bu durumun menfi neticelere yol açabileceğini, demokratik hukuk toplumlarında bu tür kural ve uygulamaların savunulamayacağını ve bu anlayışın çoğulculuğa da aykırı olduğuna karar vermiştir.

 

İHAM’a göre, bir demokratik hukuk toplumunda gerek olmadığı halde bireyin dini inancı ile ilgili bilgi vermek zorunda bırakılması, din ve vicdan hürriyeti kapsamına giren bireyin dini inanç ve görüşü hakkında bilgi vermek zorunda bırakılmaması hürriyetini de ihlal eder.

 

İHAM, gerek kişi hak ve hürriyetlerinin korunması ve gerekse de demokratik hukuk toplumunda duyulan somut ihtiyaca hitap etmemesi sebebiyle, bireyin nüfus cüzdanında/kimlik kartında din hanesi ile ilgili bir bölüm veya ibare bulunmamasının gerekli olmadığına, din ibaresi ve hanesinin kimlik kartında yer almasından beklenen yararın, dini inançla ilgili bilgi ve ibarenin bulunmasının ortaya çıkarabileceği rahatsızlıktan üstün olmadığına karar vermiştir. İHAM, din ve vicdan hürriyetinin her özgür bireyin kendi içinde yaşayabileceğini, başkası ile paylaşmayabileceğini ve hatta bu hususun kamu otoritesi tarafından da bilinmesini istemeyebileceğini düşünmektedir.

 

Bunun karşısında kamu otoritesi, bireyin din ve vicdan hürriyetini korumak, bu konuda ortaya çıkan ihtiyaçları “kamu hizmeti” kavramı adı altında en iyi şekilde yerine getirilebilmesi, ülkede yaşayan insanların inançlarının ne olduğunun tespiti amacıyla, bireyin dini inancını öğrenme yetkisinin olması gerektiğini, bunun bir fişleme veya baskı olarak kabul edilemeyeceğini savunabilir.

 

Kanaatimizce, her birey dini inancını kendi özelinde yaşayabilir veya baskı uygulamamak kaydı ile başkaları ile de dini inancını veya inançsızlığını paylaşabilmelidir. Ancak bu paylaşım tümüyle bireyin özgür iradesi ile mümkün olabilmektedir. “Kamu otoritesi” olarak adlandırılan devletin, her ne sebeple ve gerekçe ile olursa olsun bireyin dini inancı ile ilgili bilgilerini öğrenip fişleme yetkisi ve bunu bir şekilcilik anlayışı ile sürdürmesi kabul edilemez. Bu durumun, devletin dininin olmaması veya “devletçe tanınan din” kavramı veya mezhepçilik ile bir ilgisi de bulunmamaktadır. Daha en başında, bireyin din ve vicdan hürriyetini korumak zorunda olan devletin, ifşa etme zorunda bırakma ve fişleme yoluyla bireyin din ve inanç özgürlüğüne müdahale edemeyeceği, yani korumak zorunda olduğu din ve vicdan hürriyetinin özünü zedelememesi gerektiği savunulmalıdır.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)