Örgütlü suçlar, gerek Ceza İnfaz Kanunu ve gerekse daha önce yürürlükte olan infaza ilişkin düzenlemelerde süre ve denetim yönünden farklı ve ağırlaştırılmış infaz usulüne tabi tutulmuştur. Bu uygulamada; örgütlü suçların ağırlığının, toplum yönünden oluşturduğu tehlikenin, suç örgütü mensubiyetinin mütemadi (neticesi devam eden) suç olması ve bu örgütten ayrılmanın zorluğu itibariyle hükümlünün uslandırılması için örgütle bağının kesilmesi zorunluluğu ile caydırıcılık amacının dikkate alındığı söylenebilir.

Yeri gelmişken; Türk Hukuku’nda en önemli sorunlardan birisinin suç veya terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği suçlarının mütemadi, yani neticesi devam eden suç sayılması sebebiyle suçüstü yakalamasına, gözaltına almaya, arama, elkoyma ve tutuklamaya konu edilmesidir. Uygulamada bu konuda o kadar aşırıya gidildi ki, suç veya terör örgütünün varlığı ayrı bir tartışma konusu yapılarak, sırf iddianın varlığından hareketle ve ortada örgütün faaliyetleri kapsamında işlenen suç veya suça teşebbüs olmasa dahi CMK m.90 ve 91 kapsamında yakalama ve gözaltına alma tedbirlerinin tatbik edildiği, şüphelilerin “suçüstü” kavramına dahil edilerek hukuki durumlarının belirlendiği görülmektedir. Bakıldığında, suç veya terör örgütüne mensup olmanın cezası çok ağır değildir. Ancak Ceza Hukukunda öngörülen bu ceza azlığı, etkisi itibariyle Ceza Yargılaması Hukukunda ve Ceza İnfaz Hukukunda şüpheli, sanık ve hükümlü aleyhine beklenenden çok ağır olmaktadır. Türk Dil Kurumu “örgüt” kavramını; Ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik, teşekkül veya teşkilat olarak tanımlamaktadır. Esasında Ceza Hukuku bireyin fikir alanına girmek istemez ve fikri suçtan uzak durur. Hatta biz; örgüt kavramının bağımsız bir suç olmasını değil, Ceza Hukukunun bireyin fikir, toplanma ve paylaşma alanına müdahale olmaması için suçların ağırlaştırıcı sebeplerinden saymak isteriz. Ancak mevcut mevzuatta, gerek Türk Ceza Kanunu’nda ve gerekse Terörle Mücadele Kanunu’nda “suç veya terör örgütü” adı altında birçok bağımsız suç tipinin düzenlendiği, hatta bunlara katılan kişi örgüt kapsamında suç işlemese bile, suç için örgütlendikleri veya anlaştıkları için cezalandırılabilmektedir. Doğru veya yanlış, suçun somut tehlikeden çıkıp zarara dönüşmesini önlemek isteyen kanun koyucu sırf hukuka aykırı örgütlenmeyi de suç saymayı uygun görmüş, bu yolla kamu yararı ile birey yararı arasında korunması gereken hassas dengede kamu yararını tercih etmiştir. Demokratik hukuk toplumu ile uyuşmadığı ve birçok durumda muhalif sese müdahale amacı için kullanıldığı söylenen “suç/terör örgütü” suç tipi, öngördüğü cezasının ağırlığından ziyade Ceza Yargılaması Hukuku ve Ceza İnfaz Hukuku yönü ile bireyin mağduriyetine neden olabilmektedir. Bu sebeple, “örgüt” kavramının cezai konularda dikkatli kullanılmalı ve bireyin hakkaniyete aykırı şekilde mağdur edilmesine izin verilmemelidir.

Yürürlükte olan Ceza İnfaz Kanunu m.107/4’ün birinci cümlesine göre; “Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkumiyet halinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler”.

Bu madde hükmünde “suç örgütü üyeliği” kapsama alınmadığından, uygulamada bu suçtan verilen mahkumiyetlerde koşullu salıverilme süresi için Kanunun 107. maddesinin 2. fıkrasına göre cezanın 2/3 oranında infaz edileceği düşünülebilmektedir. Kanunun lafzına bakıldığında; sadece örgüt kuran, yöneten veya örgüt faaliyeti kapsamında suç işleyenlerin kapsama alındığı, suç örgütüne üye olanlar hakkında uygulanacak koşullu salıverilme süresine yer verilmediği görülmektedir.

Ancak Türk Ceza Kanunu m.58/9’da, örgüt mensubu suçlu hakkında da mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına hükmedileceği düzenlenmiştir. Örgüt mensubu; örgütü kuran, yöneten ve örgüte üye olan kişilerin ortak tanımı olup, suç örgütü üyeliğinden mahkumiyet halinde TCK m.58/9’un tatbiki yasal zorunluluktur.

Uygulamada yaşanan diğer bir sorun, hükümlü hakkında örgüt faaliyeti kapsamında suç işlediğinden bahisle mahkumiyet kararı verilmesi, ancak suç örgütü üyeliğinden mahkumiyet kararı verilmemesi veya bu suçtan mahkum edilmekle birlikte hükümde TCK m.58/9’un tatbik edileceğinin belirtilmemesi halinde hükümlünün koşullu salıverilme süresinin 2/3 mi yoksa 3/4 şeklinde mi tatbik edileceğidir.

Birinci durumda, yani hükümlü hakkında suç örgütü üyeliğinden mahkumiyet kararı verilmemekle birlikte, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlardan cezalandırılması halinde, cezasının infazı Ceza İnfaz Kanunu m.107/4’e göre yapılacaktır. Çünkü bu maddede, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçların infazında koşullu salıverilme için cezanın 3/4’ünün cezaevinde infaz edilmesi şartı açıkça öngörülmüştür. Hükümlünün, zamanaşımı süresinin dolması veya başkaca bir sebeple suç örgütü üyeliğinden cezalandırılmaması bu sonucu değiştirmeyecektir.

Belirtmek gerekir ki, bu usulün uygulanabilmesi için işlenen suç veya suçların örgüt faaliyeti kapsamında olduğu veya doğrudan örgüt faaliyeti ile ilgili olmamakla birlikte hükümlünün örgütün korkutucu gücünü kullanarak suç işlediği gerekçeli kararda net bir şekilde gösterilmelidir. Gerekçeli kararda bu unsurların yer almaması halinde, hükümlü aleyhine uygulama yapılması hatalı olacaktır. İşlenen her suçun örgüt kapsamında değerlendirilmesi doğru değildir. Örgüt liderinin, yöneticisinin, üyesinin işlediği şahsi suçlar ile örgütün korkutucu gücü kullanılmaksızın işlenen suçları, suç örgütü kapsamında değerlendirmek mümkün değildir.

Ortada bir suç örgütü bulunduğunda ve hükümlü de örgütün mensubu veya TCK m.220/6 kapsamında örgütün mensubu olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemişse, kasıtlı suça konu eylemin örgüt yararına işlenip işlenmediğini tespit etmek gerekir.

Burada ikinci kriter, eylem örgüt yararına olmasa da suç örgütünün korkutucu gücü kullanılmak suretiyle işlenmesidir. Ancak TCK m.220/6, bu kriter kapsamına girmez. Failin, üyesi olmadığı örgüt adına suç işlemekten sorumlu tutulabilmesi için öncelikle işlediği suçun örgüt yararına olması gerekir. Bu yarar, başlangıçta örgüt mensubu için gözükse de dolaylı olarak suç örgütünü de ilgilendirir.

İkinci durumda, yani hükümlü hakkında suç örgütü üyeliğinden mahkumiyet kararı bulunması, ancak gerekçeli kararda TCK m.58/9’un uygulanmasına hükmedilmemesi halinde koşullu salıverilme süresinin ne olacağı sorunu gündeme gelebilir. Uygulamada ve Yargıtay kararlarında, örgüt mensubu hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasının, bu suçtan verilen mahkumiyet kararının yasal sonucu olduğu, bu nedenle mahkemece TCK m.58/9’un uygulanmasına hükmedilmese bile bu hususun hükümlü lehine kazanılmış hak oluşturmayacağı kabul edilmektedir[1].

Örgütlü suçların infazında, suçun işlendiği tarihin gözönünde bulundurulması gerekir. Koşullu salıverilme “derhal uygulama” ilkesinin istisnası olup, hükümlünün lehine olan hükümler tatbik edilecektir.

01.06.2005 tarihine kadar çıkar amaçlı suç örgütü ve bu örgüt kapsamında işlenen suçlarda infaz düzenlemesi farklı idi. 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamına giren, yani suç örgütü kurmak, yönetmek veya bu örgüte mensup olmak suçlarını işleyenlerin infazları 3/4 üzerinden yapılacaktır. 4422 sayılı Kanun kapsamına giren çıkar amaçlı suç örgütlerinin faaliyetleri kapsamında işlenen suçlardan tatbik edilecek koşullu salıverilme ise 3/4 değil, 2/5 olarak yapılmalıdır. Ancak uygulamada; 4422 sayılı Kanunun 1. maddesinin çıkar amaçlı suç örgütünün amaçlarını saydığından bahisle, örgütün faaliyetleri kapsamında işlenen suçların da 3/4 infaz süresine tabi olacağı ileri sürülmektedir. Kişi özgürlüğü aleyhine yapılan bu yorumun yasal dayanağı olmadığını ve açık yasal düzenlemede 3/4 infaz süresinin yalnızca örgüt suçları için geçerli olduğunu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar için de 3/4 infaz süresinin hesaplandığını, çünkü bu konuda Terörle Mücadele Kanunu m.17’de açık düzenleme bulunduğunu belirtmek isteriz.

01.06.2005 tarihinden sonra bu usulün değiştiğini, 5275 sayılı Kanunun 107 ve 108. maddeleri uyarınca infaz ve koşullu salıverilme sürelerinin hesaplandığını, buna göre suç örgütünün faaliyetleri kapsamında işlenen suçların da 3/4 infaz süresine tabi tutulduğunu, yani örgüt suçları ile örgütün amacı kapsamında işlenen faaliyet suçlarının infaz sürelerinin hesabı bakımından birbirinden ayrı tutulmadığını, her ne kadar 5275 sayılı Kanun m.107/4’de “örgüt üyeliği” ibaresine yer verilmese de, TCK m.58/9 değerlendirmesi yapıldığında bu suçun da 3/4 infaz süresine tabi olduğunu, Terörle Mücadele Kanunu m.17’nin değiştirilerek yürürlüğünün devam ettirilmesi sebebiyle 3/4 infaz süresinin terör ve terör amacıyla işlenen suçlarda da varlığını koruduğunu ifade etmek isteriz.

Hükümlünün 4422 sayılı Kanun kapsamına giren bir suçtan mahkum edilmesi halinde; 3713 sayılı Kanun m.17’nin 18.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki hali ile 5275 sayılı Kanun m.107/4 birlikte değerlendirildiğinde, her iki durumda da koşullu salıverilme için süreli hapis cezasının 3/4 oranında cezaevinde infazının gerekeceği düzenlenmiş olup, denetim süresi infaz rejimine ilişkin olduğundan ve derhal uygulanması gerektiğinden bahisle uygulamanın 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m.107/4’e göre yapılması gerektiği kabul edilmektedir[2].

Mahkumiyete konu suçun, suç tarihi itibariyle 4422 veya 3713 sayılı Kanunlar kapsamında bulunmaması halinde ise, hükümlü aleyhine uygulama yapılamayacak ve koşullu salıverilme süresi 647 sayılı Kanun m.19 ile Ek m.2 uyarınca hesaplanacaktır.

4422 sayılı Kanunun 13. maddesinde “bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanlar” ibaresine yer verilmiştir. 4422 sayılı Kanunun 1. maddesinde tanımlanan suçlardan birisi ile mahkum olanlar hakkında, sadece bu suçtan dolayı ağırlaştırılmış infazın uygulanması mümkün olup, bunun dışında kalan ve örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği kabul edilen amaç suçtan dolayı verilen cezanın ağırlaştırılmış infaz kurallarına göre çektirilmesi mümkün değildir.

Benzer şekilde, işlendiği tarihte ilgili suç 3713 sayılı Kanunun 5532 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki halinde yer almamakta ise, koşullu salıverilme süresinin 647 sayılı Kanuna göre belirlenmesi gerekecektir.
 
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Beyza Başer

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------------------------------
[1] Y.9.CD., 15.12.2011, 2011/9780 E., 2011/30089 K.
[2] Y.9.CD., 02.02.2012, 2011/12507 E., 2012/1273 K.​