Soru: Sanığa verilen hapis cezası paraya çevrilmiş ve sonuç ceza olarak 24 ay taksitle ödenmek üzere 12.100,00-TL adli para cezasına karar verilmiştir. Ayrıca, TCK m.53/6 uyarınca da sanığın sürücü ehliyetinin bir yıl süre ile geri alınmasına hükmedilmiştir. Karar kesinleşmiş olup taksitle ödenmesine başlanacaktır. Ehliyetin geri alınması, kararın kesinleştiği tarihten itibaren mi, yoksa 24 ayda yapılacak ödemenin sonunda mı başlayacaktır? Ehliyetin geri alınması hemen gerçekleşip, bir yıllık süre de 24 ayın sonundan itibaren başladığında, bir yıl süre ile ehliyetin geri alınması fiilen üç yıla dönüşmez mi?

Cevap: TCK m.53/6’ya göre, “Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkumiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar”.

Hapis cezalarının infazı kapsamında TCK m.53/6’nın tatbiki ile ilgili daha önce görüş beyan etmiştik;

TCK m.53/6 incelendiğinde, hükümlü hakkında öngörülen yasaklama ve geri almanın etkisinin, cezanın tümü ile infazından itibaren başlayacağı ileri sürülebilir. Bu düşünceye göre hükümlü, denetimli serbestlik ile bırakıldığında ve koşullu salıverildiğinde, henüz sürücü belgesinin geri alınması kararının infazına başlanmadığı gerekçesiyle, geri alma kararının infazına başlanmasına kadar sürücü belgesini kullanabilir. TCK m.56/6’nın ikinci cümlesinin düzenleme şekli ve yasal boşluktan kaynaklandığı savunulan bu düşünce esas alındığında, denetimli serbestlikle bırakılan ve/veya koşullu salıverilen hükümlü tarafından teorik olarak sürücü belgesi kullanılabilecektir.

Bu düşünceye katılmak mümkün değildir. Her ne kadar hükümde sürenin cezanın tümü ile infazından sonra başlayacağı ifade edilse bile, 53/6’nın ikinci cümlesinde yasağın hükmün kesinleşmesi ile yürürlüğe gireceği ifade edildiğinden, bu arada da hükümlü ehliyetsiz sayılacak ve 53/6’nın tuhaf, karmaşık ve yetersiz düzenlemesine rağmen sürücü belgesini kullanamayacaktır. Çünkü hükümde, ‘Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer…’ yer verilerek, sürücü belgesinin geri almasının etkisinin hükmü kesinleşmesi ile başlaması öngörülmüştür”.

Konu ile ilgili Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 06.02.2010 tarihinde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıda, “Kural olarak, hak yoksunluğu tedbirlerinin süresi cezanın infazının bitmesi ile sona erer. Ancak kanun koyucu bazı hallerde hak yoksunluklarının infazın bitmesinden sonra da uygulanması öngörülmüştür. 5237 sayılı TCK m.53/6’da yer alan düzenleme de bunlardan birisidir. Bu bakımdan; koşullu olarak tahliyesine karar verilen hükümlünün mahkumiyet hükmünde diğer cezalarının yanında TCK m.53/6’da öngörülen sürücü belgesinin geri alınmasına dair kararın koşullu salıverilme tarihinden itibaren değil de, mahkumiyet hükmünde belirtilen cezanın tamamen infaz edilmesinden sonra yerine getirilmesi gerektiği düşünülmekle birlikte, sorunun kanun ve yarı yoluyla çözülmesinin uygun olacağı mütalaa edilmektedir.” gerekçesine yer vererek, hapis cezalarının infazında ehliyetin geri alınması kararının hükümlünün koşullu salıverilmesi tarihinden itibaren değil, koşullu salıverilme ile dışarıda devam eden infazın tamamlanmasından itibaren başlayacağı ifade edilmiştir. Ancak yazıda, bunun bir düşünce olduğu ve konunun kanun ve yargı yoluyla çözülmesinin uygun olacağı notuna da yer verilmiştir.

Bu son düşünceye göre örneğin, bir trafik kazası sebebiyle üç yıl hapis cezası ve bir yıl sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilen ve hakkında verilen mahkumiyet hükmü kesinleşen hükümlü ile ilgili güvenlik tedbirinin infazına, denetimli serbestlikle bırakılma veya koşullu salıverilme tarihinden itibaren değil, bihakkın tüm cezayı çekmiş sayılacağı andan itibaren başlanacaktır. Ceza infazı tümü ile bittiğinde sürücü belgesi geri alınabileceğinden hükümlü, cezasını çekerken veya denetimli serbestlikle bırakıldığında veya koşullu salıverildiğinde sürücü belgesine sahip olmaya devam edecektir.

TCK m.53/6’nın son cümlesinde yer alan “yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesi ile yürürlüğe girer” ibaresi, sorunun ana kaynağını oluşturmaktadır. Bu ibareden dolayı, hapis cezasının bir kısmını cezaevinde iyi halli çekip koşullu salıverilme ile çıkan kişi, 6. fıkranın son cümlesinin devamında yer alan “ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar” hükümden kaynaklanan sürücü belgesini kullanma hakkını kaybedebilmektedir. Aynı mesele, yukarıda yer verdiğimiz taksitle ödenen para cezalarında da ortaya çıkmakta, hatta burada durum daha da ağırlaşmaktadır. Hapis cezasından çevrilen adli para cezası kararı kesinleşmekle tüm ceza hemen ödenmeyip taksitlendirildiğinde, TCK m.53/6’nın son cümlesi uyarınca sürücü belgesini geri alma hükmün kesinleşmesi ile yürürlüğe girecek, yani hükümlü sürücü belgesini kullanamayacak, ancak tuhaf bir şekilde geri alma süresi işlemeye başlamayacak, bu süre tüm cezanın ödenmesi sonrasında işlerlik kazanacaktır. Bir, iki, üç yıl sürelerle sürücü belgesi geri alınan hükümlünün bu fer’i cezası, adli para cezasının tümü ile infazından sonra süre açısından işlemeye başlayacak ve bir yıllık geri alma fiilen üç yıl, iki yıllık geri alma fiilen dört yıl ve üç yıllık geri alma da beş yıla dönüşecektir. Elbette bu durumun kabulü, hakkaniyete ve adalet açısından doğru değildir.

TCK m.53/6’nın gerekçesine baktığımızda, konu ile ilgili açıklama yapılmadığını görmekteyiz. Madde metninin lafzına bağlı kaldığımızda, sürücü belgesinin geri alınmasının hükmün kesinleşmesi ile yürürlüğe gireceği ve sürenin de cezanın tümü ile infazından itibaren işlemeye başlayacağının kabul edildiği görülmektedir. Buna göre, denetimli serbestlikle bırakılan veya koşullu salıverilen veya adli para cezasının tüm taksitlerini ödemeyen hükümlü sürücü belgesini kullanamayacaktır.

Birinci görüşe göre, Kanun hükmü gereğince geri almanın hükmün kesinleşmesi ile yürürlüğe gireceği tartışmasızdır. Bu nedenle, hapis veya para cezasının infazı tümü ile bitmedikçe süre işlemeye başlamaz. Bu düşünce, cezanın kesinleşmesi ile geri almanın yürürlüğe gireceğini, ancak geri alma süresinin askıda olacağını ve sürenin infazın tümü ile bitmesinden sonra başlayacağını kabul etmektedir. Bu görüş, ceza infazı bitmeyen denetimli serbestlikle bırakılan veya koşullu salıverilen veya para cezasının tümünü henüz ödemeyen hükümlünün, bu nedenle mağdur olduğu fikrini kabul etmemektedir.

Geri alma süresinin kesinleşme ile başlamadığını, TCK m.53/6’nın son cümlesinde geçen “yürürlüğe girer” ibaresinin hükümlü aleyhine değerlendirilmemesi gerektiğini, doğru olanın cezanın tümü ile infazından sonra geri alma süresinin başlaması olduğunu savunan düşünceye göre, denetimli serbestlik bırakılan veya koşullu salıverilen veya para cezasına ilişkin taksitleri ödemeye devam eden hükümlünün sürücü belgesi elinden alınmamalıdır.

TCK m.53/6’nın kötü kaleme alındığı, denetimle serbestlikle bırakılan veya koşullu salıverilen ve özellikle de para cezasını taksitle ödeyen hükümlüyü mağdur ettiği tartışmasızdır.

Sonuç olarak; hapis cezasını çekmek üzere cezaevine giren kişinin sürücü belgesini fiilen kullanabilmesi mümkün değildir. Bu hükümlü yönünden geri alma yürürlüğe girmeli, ancak denetimli serbestlikle bırakıldığında veya koşullu salıverildiğinde sürücü belgesini kullanabilmeli ya da bir yıllık süre denetimli serbestlikle bırakıldığında veya koşullu salıverildiğinden işlemeye başlamalıdır. Bu düşüncenin hakkaniyete ve adalete uygun düştüğü, fakat Kanun hükmünün lafzına açıkça aykırı olduğu ileri sürülebilir. Doğrudur, belik de kanun koyucu hapis cezasına mahkum edilenler yönünden tüm cezanın infazı sonrasında işlemeye başlayacak geri alma süresini ek bir ceza niteliğinde öngörmüş olabilir.

Bununla birlikte, 24 ay taksitle ödenen para cezasından sonra sürücü belgesinin geri alınmasına dair sürenin işlemeye başlayacağını kabul etmek, net olarak ortada dışarıda geçirilen bir hapis cezası infazı olmadığı halde para cezasından hükümlü olan hükümlü olan kişinin daha fazla mağdur edilmesine yol açacaktır.

Belki kanun koyucu bu hükmü, hükümlünün para cezasını derhal ödemesine zorlanması amacıyla düzenlemiş olabilir. Ancak para cezasına mahkumiyet hükmünün kesinleşmesi ile yürürlüğe giren geri alma yaptırımı, hükümlü dışarıda olup ehliyetini de kaybettiğinden zaten yürürlüğe girmiş olacak ve dolayısıyla süre de işlemeye başlayacaktır. Bu duruma ek olarak, bir de hükümlünün tüm taksitleri ödedikten sonra bir yıl süre ile ehliyetini kaybetmesi, hem mahkeme kararında yer alan bir yıllık süreyi değiştirip üç yıla dönüştürecek, hem de hükümlü bakımından ciddi mağduriyete sebebiyet verecektir.

Belki kanun koyucu, trafik düzenin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıkla işlediği taksirli suçtan dolayı hükümlüyü ek külfete sokmayı hedeflemiş olabilir. Ancak bu külfetin mantıklı olması gerektiği de muhakkaktır. Belki de kanun koyucu, cezaların ardışık uygulanmasını istemiştir. Bir başka ifadeyle kanun koyucu, “önce hapis veya para cezası infaz edilsin ve bundan sonra ehliyetin geri alınması yaptırımı başlasın” demiş olabilir.

Netice itibariyle; konunun özellikle taksitle para cezası ödeyen hükümlüler yönünden mağduriyete neden olduğu bir gerçektir. Ya Kanun hükmünün lafzına bağlı kalınıp geri alma süresi infazdan sonra işletilecek ya da bu tür bir uygulamanın geri alma süresini mahkemenin iradesi ve mahkumiyet kararının içeriği hilafına uzattığından bahisle, en azından para cezaları yönünden kesinleşme ile geri alma süresi işletilecektir. TCK m.53/6’da, maalesef bu son düşünceye uygun bir açıklığın olmadığını da ifade etmek isteriz.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)