Özet
8 Eylül 2025’te Tunus’taki Sidi Bou Said limanında (veya hemen açığında) Portekiz bayraklı Family Boat adlı teknenin patladığı; filotilla organizatörlerinin bunun İsrail’e ait bir drone saldırısı olduğunu bildirdi. İsrail ordusu haberler yayıldığında yorum yapmadı. Olayda ağır yaralı yok; tekne hasar gördü. Somut deliller kamuya açık biçimde henüz paylaşılmadı.
Aşağıdaki değerlendirme; İsrail’e atfedilebilir bir saldırı çerçevesinde yazılmıştır.
1) Olay yeri: Tunus Egemenliği ve Kuvvet Kullanma Yasağı
Vaka bir Tunus limanı/ karasuları içinde gerçekleştiyse, herhangi bir devletin silahlı eylemi BM Şartı md. 2(4) uyarınca “başka bir devletin toprak bütünlüğüne/ siyasal bağımsızlığına karşı kuvvet kullanma” yasağını tetikler. Şart’ın 51. maddesi yalnızca silahlı saldırıya karşı “gereklilik ve orantılılık” koşullarıyla meşru müdafaayı tanır; ev sahibi devletin açık rızası yoksa, başka bir devletin topraklarında güç kullanımı kural olarak hukuka aykırıdır.
Ayrıca, Deniz Savaş Hukukunun otoriter derlemesi sayılan San Remo Elkitabı nötr devletlerin iç suları ve karasularında düşmanca eylemleri (ziyaret, arama, her türlü saldırı dâhil) kesin biçimde yasaklar. Tunus bakımından bu sular “nötr sular”dır; burada kuvvet kullanımı ve ablukayı icra etmek hukuka aykırıdır.
Bu çerçevede, A Senaryosu (İsrail’e atfedilebilir saldırı) doğruysa ki kuvvetle muhtemel bu şekilde, eylem Tunus egemenliğinin ihlali anlamına gelir (bkz. Klasik Corfu Channel içtihadı) ve aynı zamanda BM Şartı md. 2(4) kapsamında yasak kuvvet kullanımıdır.
2) Bayrak Devleti (Portekiz) ve Deniz Hukuku
UNCLOS Md. 92, açık denizlerde gemilerin tabi olduğu münhasır yargının bayrak devletinde olduğunu belirtir; Md. 19 ise karasularındaki “zararsız geçiş” rejimini düzenler. Her iki durumda da, Portekiz bayraklı bir sivil tekneye karşı silah kullanımı uluslararası hukuk bakımından çok yüksek bir eşiği tetikler ve ancak çok dar istisnalarla meşrulaşabilir.
Yüksek mahkemeler ve mahkemesi organlar, denizde zor kullanma ölçülerini; uyarı, kademeli tırmandırma ve son çare ilkeleriyle sınırlamıştır (M/V Saiga (No.2)). Sivil bir tekneye karşı orantısız kuvvet kullanımı ihlal sayılır.
3) “Abluka/ Abluka delme” İddiaları Neyi Değiştirir?
Gazze’ye ilişkin deniz ablukasının hukuki durumu yıllardır tartışmalıdır: 2011 tarihli BM Genel Sekreteri Paneli (Palmer Raporu), ablukayı genel hatlarıyla uluslararası hukukla uyumlu görürken; BM İnsan Hakları Konseyi’nin 2010 tarihli misyonu bunun hukuka aykırı olduğunu savunmuştur. Fakat her iki yaklaşım da nötr sular/ limanlarda abluka icrasına izin vermez; San Remo da nötr sularda düşmanca eylemleri açıkça yasaklar. Dolayısıyla, olay Tunus karasularında ise “abluka uygulaması” gerekçesi meşrulaştırıcı olamaz.
4) Meşru Müdafaa (Md. 51), “isteksiz/ yetersiz (Unable or Unwilling)” Doktrini ve Uzaktan Saldırılar
Devletler, kendi toprakları dışındaki silahlı saldırı tehdidiyle gerekçelendirilmiş hedefli saldırılar için zaman zaman “ev sahibi devlet isteksiz/ yetersiz” doktrinine atıf yapıyor. Bu doktrin yazılı pozitif hukuk değildir ve geniş kabul görmüş sayılmaz; kabul edilse dahi ani/ yakın bir silahlı saldırının kaçınılmaz olduğu ve orantılı karşılık verildiği sıkı kanıt gerektirir. Tunus limanındaki bir sivil tekneye karşı böyle bir yakın, kaçınılmaz tehdit standardını göstermek özellikle güçtür.
5) Deniz Savaş Hukuku ve Tarafsızlık: Nötr sularda saldırı yasağı
San Remo Elkitabı 14–17. paragraflar:
- Nötr devlet karasularında ve iç sularında düşmanca eylemler yasaktır.
- Ziyaret, arama, sevk (diversion) ve yakalama dahil olmak üzere her türlü düşmanca muamele nötr suların dokunulmazlığı ilkesine aykırıdır.
Bu kurallar, klasik Hague XIII (1907) tarafsızlık hükümleriyle de uyumludur. O nedenle bir drone mühimmatıyla nötr limanda sivil tekneye zarar verilmesi, silahlı çatışma hukuku ölçütleriyle de hukuka aykırı olur.
6) Uluslararası İnsancıl Hukuk (İİH) Perspektifi
Olay, İsrail ile Filistinli silahlı gruplar arasındaki devam eden çatışma bağlamına atfedilse bile ki edilmesi eşyanın doğasına aykırı olur, hedef sivil bir gemiyse İİH’nın ayrımcılık (distinction) ilkesi gereği doğrudan saldırı yasaktır. Sivil nesnelere kasten saldırı, uluslararası veya uluslararası nitelikte olmayan silahlı çatışmalarda savaş suçu olarak tipiktir (Roma Statüsü md. 8(2)(b)(ii) ve 8(2)(e)(i)).
Not: ICC’nin mekânsal yargı yetkisi, suçun devlet tarafı topraklarında işlenmesi halinde tetiklenebilir. Tunus ve Portekiz Roma Statüsü tarafıdır; eylem Tunus topraklarında (liman/ karasular) işlendi, bu halde fail şahıslar bakımından ICC yetkisi hukuken tartışılabilir hâle gelir.
7) Başvuru Yolları ve Yaptırımlar (Portekiz & Tunus için)
1. Diplomatik/ konsolosluk girişimi ve tazminat talebi: Portekiz, bayrak devleti olarak diplomatik koruma çerçevesinde zarar görmüş gemi/ kişiler adına tazmin isteyebilir.
2. Uluslararası soruşturma talebi: BM Güvenlik Konseyi/ Genel Kurul nezdinde tarafsız teknik soruşturma çağrısı; delil muhafazası.
3. Cezaî yollar: Tunus veya Portekiz iç hukuklarında (evrensel/ kişilik ilkeleri) soruşturma; ayrıca ICC’ye bildirim olasılığı (siyasî ve hukukî eşikler gözetilerek).
4. Deniz hukuku uyuşmazlık çözümü: Geminin yakalanması/ alıkonması gibi bir durum olmadığı için ITLOS prompt release hattı doğrudan açılmaz; ama zor kullanma sınırları konusunda Saiga içtihadı referans olur.
8) Karşılaştırmalı İçtihat: Denizde Tehdidin dahi Kuvvet Sayılması
Guyana/ Surinam (2007) tahkimi, silahlı gemilerle verilen “12 saat içinde ayrılın” tarzı direktifin dahi BM Şartı Md. 2(4) kapsamındaki kuvvet tehdidi olduğunu belirlemişti. Bu, denizde kuvvet kullanımı eşiğinin ne kadar düşük olabileceğini gösterir. Burada mühimmatla fiilî hasar iddiası söz konusu olduğundan, eşik açıkça aşılmış olur.
9) Sonuç ve Kanaat
Vaka Tunus limanı/ karasuları içinde gerçekleştiyse ve İsrail’e isnat edilebilecek bir saldırı olduğu teknik olarak doğrulanırsa, bu durum
(i) Tunus egemenliğinin ihlali,
(ii) BM Şartı Md. 2(4) kapsamındaki yasak kuvvet kullanımı,
(iii) nötr sularda düşmanca eylem yasağının ihlali ve
(iv) bağlamına göre İİH kapsamında sivil nesneye saldırı (savaş suçu) olarak nitelendirilebilir. Abluka icrası gerekçesi, nötr sular bağlamında meşru bir savunma oluşturmaz.
İsnat kanıtlanamazsa, uluslararası sorumluluk doğmaz; güvenlik/ denetim ve sigorta hukuku süreçleri öne çıkar.
10) Politika ve Süreç önerileri
1. Delil zinciri: Uydu görüntüleri, patlayıcı kalıntı analizi, şarapnel izleri ve elektronik harp kayıtlarıyla bağımsız adlî rapor hazırlanmalı; kamuya açık özeti yayımlanmalı. (Şu an en zayıf halka: kanıt tabanı.)
2. Üçlü hat: Tunus–Portekiz– (iddia edilen fail) üçgeninde ortak soruşturma ve karşılıklı adlî yardım mekanizmaları işletilmeli.
3. Deniz emniyeti bildirimi: IMO ve bölgesel NAVTEX/ MSI kanallarına olay konumu ve risk bildirilmeli.
4. Hak arama stratejisi:
- Diplomatik nota + tazmin (Portekiz/Tunus).
- Olası ICC bildirim eşiği ve siyasî maliyetler.
- Gerekirse BM güvenlik organları önünde gündemleştirme.
Uluslararası Hukukçular Olarak Hedefimiz: Küresel Adaletin Sağlanması
Tunus limanındaki saldırı, yalnızca bir ülkenin egemenliğinin ihlali değil, aynı zamanda uluslararası hukukun temel ilkelerine, tarafsız sulardaki güvenlik ve insan haklarına yönelik ciddi bir tehdittir. Benzer şekilde, Gazze’de devam eden saldırılar ve sivillere yönelik sistematik şiddet eylemleri, uluslararası toplumun gözleri önünde gerçekleşen trajik bir soykırım niteliği taşımaktadır. Dünya, bir an önce bu tür eylemlere karşı birleşmeli; sivillere yönelik saldırıların cezasız kalamayacağını açıkça göstermelidir. Uluslararası toplum, BM Şartı, Deniz Hukuku ve Uluslararası İnsan Hakları standartlarının korunması için harekete geçmeli; fail devletlerin sorumluluğunu ortaya koymalı ve bağımsız soruşturmaların yapılmasını sağlamalıdır.
Bu vakalar, sadece Tunus ve Portekiz’in veya Gazze’nin meselesi değil, tüm insanlığın vicdanı ve uluslararası düzenin sınavıdır. Sivillere yönelik keyfi şiddete sessiz kalınamaz. Hemen şimdi, uluslararası hukukun güvencesiyle hareket ederek, dünya genelinde barış, adalet ve hesap verebilirliği savunmak için kolektif bir duruş sergilenmelidir. İsrail’in veya herhangi bir devletin sivillere yönelik saldırıları, uluslararası hukukun ve insanlığın temel değerleri karşısında meşru görülemez. Artık küresel toplum, bu tür ihlallere karşı ortak bir duruş sergileme zamanıdır; adaletin ve hukukun üstünlüğü, dünya barışının teminatıdır.
Av. Hatice Büşra BAYRAKTAROĞLU






