Tıbbi müdahaleler, kişinin vücut bütünlüğüne, sağlık hakkına, yaşam hakkına yönelmiş, özü itibariyle hukuka aykırı eylemlerdir. İlgili kişi tarafından verilmiş rıza hukuka aykırılığı ortadan kaldırır. Rızanın hukuki niteliği ve suça olan etkisi bakımından çeşitli teoriler ortaya konulmuştur.

Rızanın bu işlevini gerçekleştirebilmesi için hukuken geçerli olması şarttır. Hukuken geçerli bir rızadan bahsedilebilmesi için hastanın veya kanuni temsilcisinin kural olarak müdahale öncesinde, en geç de müdahale sırasında müdahaleyle ilgili aydınlatılması gerekmektedir. Aydınlatma, rızanın ön koşuludur.

Aydınlatma, hekimin hastayı, teşhis, somut olaydaki durumu, uygulanması planlanan tedavi, alternatif tedavi yöntemleri, bunların yararları ve olası riskleri, varsa hastanın kullanacağı ilaçlar, kaçınması veya uygulaması gereken davranışlar vb konularda bilgilendirmesidir. Aydınlatma ile hastanın kendi geleceği üzerinde özgürce ve sağlıklı bir şekilde karar verebilmesini sağlamak amaçlanmaktadır. Aydınlatmanın kapsamı bazı hallerde daralmakta bazı hallerde genişlemektedir. Bazı şartlar altında ise aydınlatma yükümlülüğü büsbütün ortadan kalkmaktadır.

Aydınlatma, kişinin içinde bulunduğu somut olayın özellikleri nazara alınarak yerine getirilmeli, kişiye özgü olmalıdır. Bu bağlamda, genele hitap edecek şekilde önceden hazırlanmış matbu bir formun imzalatılması, hekimi sorumluluktan kurtarmaya yeterli olmayacaktır. Rıza konusunda istisnai de olsa kanunda belirtilen hallerde yazılı şekil aranmasına karşın, aydınlatma konusunda böyle bir şekil şartı bulunmamaktadır. Ancak, ileride uyuşmazlık konusu olması halinde aydınlatmanın gereği gibi yerine getirildiğinin ispatı açısından yazıya dökülmesi ve mümkünse hastanın imzasının alınması önem taşımaktadır.

Hekimin sorumluluğunun belirlenmesi açısından son derece önemli olmasına karşın, aydınlatma konusunda, hukukumuzda halen genel olarak düzenlemeler içeren bir kanun bulunmamaktadır. Bu konuda genelde Tıbbi Deontoloji Nizamnamesine göre çözüm üretilmektedir. Bazı özel kanunlarda belirli birtakım tıbbi müdahalelerle sınırla olmak kaydıyla aydınlatma ve rıza hakkında hükümlere yer verilmiştir. Keza, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalarda da konuyla ilgili hükümler yer almaktadır. Ancak, genel anlamda düzenlemeler getiren bir kanuna ihtiyaç vardır.

Hekimin aydınlatma yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde hukuki, cezai, idari ve disiplin sorumluluğu gündeme gelecektir. Hekimin aydınlatma yükümlülüğünü ihlal etmesi nedeniyle hasta zarara uğramışsa, uğradığı zarar ile hekimin eylemi arasında uygun illiyet bağı kurulabiliyorsa ve eylemi nedeniyle hekime kusur izafe edilebiliyorsa hekim meydana gelen zarardan sorumlu tutulacaktır. Bu sorumluluk bazen cezai bazen idari veya disiplin sorumluluğu şeklinde olabilmekteyse de çoğunlukla hekimin özel hukuk yani tazminat sorumluluğu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hekimin aydınlatma yükümlülüğünü gereği gibi ifa etmemesi halinde, cezai anlamda meydana gelen neticeye ve hekimin kusuruna göre kasten, taksirle veya ihmali davranışla öldürme veya yaralama suçları gündeme gelebilecektir. Yine, hekimin rıza konusunda özellik arz eden insan üzerinde deney ve deneme suçları, çocuk düşürtme ve kısırlaştırma suçları, organ ve doku ticareti suçu bakımından sorumluluğu doğabilecektir.

Hekimin özel hukuk sorumluluğu ise sözleşmeden, haksız fiilden, vekaletsiz iş görmeden veya sözleşme öncesi kusurlu davranıştan (culpa in contrahendo) kaynaklanabilir. Tazminat sorumluluğu açısından bakıldığında genellikle hekim ile hasta/hastanın kanuni temsilcisi veya hekimin çalıştığı hastane ile hasta/hastanın kanuni temsilcisi arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. İlk halde tedavi sözleşmesi ikinci halde ise hastaneye kabul sözleşmesi mevcuttur. Hastaneye kabul sözleşmesi içeriğinde tedavi sözleşmesinin özelliklerini de barındıran, hastanın yatarak tedavi görmesi yanında birtakım yan hizmetlerin de sunulduğu karma bir sözleşmedir.

Tedavi sözleşmesinin hukuki niteliği konusunda pek çok farklı fikir ileri sürülmüşse de vekalet sözleşmesi hükümlerinin tedavi sözleşmesine de uygulanması gerek doktrin gerekse de Yargıtay tarafından kabul görmektedir. Bununla birlikte estetik operasyonlar, diş protezi, köprüsü yapılması gibi hastaya belirli bir sonucun vaad edildiği tıbbi müdahaleler açısından hasta ile hekim arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi olduğu görüşü hakimdir.

Hekimin sorumluluğu kural olarak kusur sorumluluğu olmakla birlikte bazı hallerde kusuru bulunmasa dahi hekimin sorumluluğuna gidilebilmektedir. Bu bağlamda, hekimin adam çalıştıran kişinin sorumluluğu veya yardımcı kişinin eylemi nedeniyle sorumluluğu doğabilir. Bu hallerde hekim, yanında çalıştırdığı kişinin veya yardımcı kişinin eylemi ile netice arasında uygun illiyet bağının bulunmadığını veya bu kişileri seçmede, emir-talimat vermede, denetim ve gözetimde gereken özeni gösterdiğini ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.

Hastanın kendi kusuruyla zararın doğumuna veya artmasına sebep olması da mümkündür. Bu halde hekimin sorumluluğu tamamen ortadan kalkabileceği gibi hekim aleyhine hükmedilen tazminattan indirim de yapılabilir. Uygulamada Yargıtay hekimin en hafif kusurundan dahi sorumlu tutulacağını gerekçe göstererek tazminattan indirim yoluna gidilmeyeceği yönünde kararlar vermektedir.

Hekimin aydınlatma yükümlülüğünü ihlal etmesi sebebiyle tazminat sorumluluğunun doğması halinde, hastanın veya bazı hallerde yakınlarının tazminat alacağı TBK’da düzenlenen zamanaşımı sürelerine tabidir. Zamanaşımının süresi, başlangıcı ve kesilmesi borcun kaynağına göre farklılık arz etmektedir. Hekimin fiili aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ceza zamanaşımı geçerli olacaktır.