Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57. Maddesinin birinci fıkrasına göre, fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilecektir.

Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmak zorundadırlar.

Yasal düzenlemede, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri düzenlenmiştir. Buna göre, fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişiler, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınacaklardır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57. Maddesinin ikinci fıkrasına göre, hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hakim kararıyla serbest bırakılabilecektir.

Belirtmek gerekir ki; sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen suçun niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıklarının mutlaka belirtilmesi şarttır. (TCK md. 57/3)

Akıl hastasının toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalmasına kadar tedbirin uygulanmasına devam edilmesi

Akıl hastaları ile ilgili güvenlik tedbiri açısından belli bir süre tespit edilmemiştir. Bu yüzden, güvenlik tedbiri, akıl hastasının toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalmasına kadar uygulanmaya devam edilmesi gerekmektedir.

Cumhuriyet savcılığı, akıl hastası olan bu kişilerin tıbbi kontrol ve takibi için, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, bu kişileri teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmesi yönündeki işlemleri yerine getirmek durumundadır. (TCK md. 57/4)

Şayet yapılan tıbbi kontrol ve takip sürecinde, kişinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığının tespit edilmesi durumunda, hazırlanan rapora dayanılarak, yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerekecektir. Bu halde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57. Maddesinin birinci ve devam eden fıkralarında yer verilen işlemlerin tekrarlanması gerekecektir. (TCK md. 57/5)

Davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında güvenlik tedbirlerinin uygulanması

İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57. Maddesinin birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilecektir. (TCK md. 57/6)

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57. Maddesinin altıncı fıkrası ile, kusur yeteneği tam olarak kalkmamış olmakla birlikte, işlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin mahkûm olduğu hapis cezasının, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine çevrilmesi mümkün hale gelmiştir.

YARGITAY UYGULAMASI

Akıl hastası failler hakkında kamu davası açılabilmesi mümkündür.

Suç işleyen akıl hastası failler hakkında kamu davası açılabilir. Bu durumu engelleyen herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay, mahkemece yapılacak yargılama faaliyeti sonucu yükletilen suçu işlediği kesin biçimde saptanan akıl hastası fail hakkında, 5271 sayılı CMK'nin 223/3-a maddesi uyarınca kusurunun bulunmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 sayılı TCK'nin 32 ve 57. maddeleri gereğince güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerektiğini bazı kararlarında ifade etmektedir.[1]

Bu yüzden burada öncelikle, yükletilen suçun akıl hastası sanık tarafından işlenip işlenmediğinin mahkemece araştırılıp tespit edilmesi şarttır.

Şüpheli hakkında soruşturma aşamasında uzman hekim raporu aldırılmadan kamu davası açılması halinde, bu gerekçe ile iddianame iade edilemez.

Yargıtay, akıl hastası olduğu iddia edilen şüpheli hakkında soruşturma aşamasında uzman hekim raporu aldırılması zorunluluğu bulunmadığını, bu hususun iddianamenin iadesi nedeni olarak kabul edilemeyeceğini bazı kararlarında dile getirmekte ve bu kuralın aksine olan kararları bozmaktadır.[2]

Failin akıl sağlığı konusunda rapor alınması zorunluluğu

Failin, psikolojik rahatsızlığının olduğu veya hakkında akıl hastalığına ilişkin düzenlenmiş raporlarının olduğu ve benzeri iddialar gündeme geldiğinde, suç tarihi itibariyle TCK'nin 32. maddesi uyarınca “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda fail hakkında yöntemince rapor alınması zorunlu bir işlemdir.[3]

Bu rapor alınmadan karar verilemez. Bu işlemler yapılmadan karar verilirse, verilen karar “eksik inceleme sonucu hüküm kurulması” şeklinde bir eleştiri ile karşılaşacaktır.[4]

Akıl hastası hakkında beraat kararı verilmesi gereken haller

Akıl hastalığı nedeniyle ceza ehliyeti bulunmadığı kabul edilen sanığın, yüklenen suçu işlediğine ilişkin kanıtlar gösterilip tartışılarak eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği tespit edilmelidir. Failin atılı suçu işlemediği veya kanıtlanamadığı veya eylemin suç oluşturmaması halinde fail hakkında beraat kararı verilmelidir.[5]

Akıl hastası failin suç işlediğinin tespit edilmesi hali

Akıl hastası olan failin atılı suçu işlediğinin kanıtlanması halinde, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine hükmolunması gerekir.[6]

Kararda koruma ve tedavinin yerine getirileceği kurum isminin belirtilmesinin infazı kısıtlaması

Akıl hastası fail hakkında, 5237 sayılı TCK'nin 57/1. maddesi gereğince koruma ve tedavi amaçlı olarak akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verilirken, infazı kısıtlayacak şekilde koruma ve tedavi işlemlerinin yerine getirileceği kurum (hastane) ismi belirtilmemelidir.[7]

Örneğin; “sanığın Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde koruma ve tedavisinin devamına” şeklinde karar verilmesi infaz işlemlerini kısıtlayacak ve bu hali ile verilen karar hukuka aykırı olacaktır.[8]

Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri ile HAGB arasındaki ilişki

5271 sayılı CMK'nin 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu güvenlik tedbirlerinin seçeneği konumunda değildir. Burada güvenlik tedbirlerinin, cezai sorumluluğunun bir seçeneği konumunda olduğunu ifade edebiliriz.[9]

Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri ile belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma kararları arasındaki ilişki

Bu iki kararın birlikte uygulanması mümkün değildir. Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine karar verilmesi halinde, fail hakkında ayrıca 5237 sayılı TCK'nin 53. maddesinde sayılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilemez.[10]

Akıl hastası failin toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi

Akıl hastası fail hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş ise, failin yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi üzerine mahkemece serbest bırakılmasına karar verilmelidir.[11]

Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen sanığın yargılama giderlerinden sorumlu tutulması

Cezai ehliyeti olmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 sayılı TCK'nin 32 ve 57. maddeleri uyarınca hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen sanık, 5271 sayılı CMK'nin 325/1. maddesi gereğince yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerekir.[12]

Koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbirinin rapor içeriği ile uyumlu olması şartı

Sağlık kurulu raporu ile uyumlu olarak sanığın akıl hastalığının düzeyi gözetilmeli ve rapor içeriğine göre hüküm kurulmalıdır.

Örneğin; sağlık kurulu raporunda sanığın akıl hastalığının 5237 sayılı TCK'nin 32/2. maddesi kapsamında olduğu belirtilmesine rağmen hüküm fıkrasında 5237 sayılı TCK’nin 32/1 ve 57/1. maddesi uyarınca koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbirine hükmolunduğu ifade edilmesi ve hükmün gerekçe kısmında sanığın atılı suçtan cezalandırılmasına ancak sağlık kurulu raporu nazara alınarak TCK'nun 32/2. maddesinin uygulanmasına karar verildiği şeklinde hüküm kurulması hem çelişkiye neden olacak hem de hukuka aykırı olacaktır.[13]

Tedavi süresinin sağlık kurulu raporuyla belirlenmesi

sanık hakkında tedavi süresi sağlık kurulu raporuyla belirlenmelidir. Burada sağlık kurumunca düzenlenecek rapora göre kontrol ve takip işlemleri Cumhuriyet Savcılığınca yapılacaktır.

Mahkeme, raporu dışlayarak kendisi koruma ve tedavi süresi tayin edemez.

Örneğin; hükümde rapor olmaksızın 2 yıl süreyle ve 6 ay aralıklarla koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi isabetli olmayacaktır.[14]

Sanığa verilen hapis cezasının tamamı veya bir kısmının sanığın yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınması

Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında 5237 sayılı TCK’nın 32/2. Maddesi gereğince, sanığa verilen hapis cezasının tamamı veya bir kısmının sanığın yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınması suretiyle infaz edilip edilmeyeceği hususunda bir karar verilmesi gerekmektedir.[15]

Ceza ehliyeti olmadığı tespit edilse dahi fail hakkında yargılama yapılması zorunluluğu

Akıl hastalığının şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir haldir.[16]

Bu nedenle, failin suç tarihinde atılı suçlar nedeniyle ceza ehliyetinin bulunmadığı tespit edilse dahi, usulüne göre yargılama yapılıp, dosya tekemmül ettirildikten sonra, gerek sübuta gerek vasfa ilişkin gerekçeli değerlendirmenin kararda tartışılması gerekir.[17]

Bu tartışmanın ve değerlendirmenin yapılmasından sonra, suçların fail tarafından işlenmediği veya eylemlerin suç oluşturmadığı kanısına varılması halinde failin beraatine karar verilmelidir.[18]

Şayet yapılan yargılama sonucunda suçların sübut bulması halinde ise, olayın oluş şekli ile failin suç oluşturduğu kabul edilen eylemleri gösterilmek suretiyle faile, 5237 sayılı TCK'nin 32/1, CMK'nın 223/3-a maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığına ve fail hakkında TCK'nın 57. maddesi gereğince koruma ve tedavi amaçlı olarak akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi gerekir.[19]

Akıl hastalığı bulunan sanığa zorunlu müdafii tayini zorunluluğu

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. maddesinin 2. Fıkrasına göre, akıl hastalığı bulunan sanığa zorunlu müdafii tayin edilmesi gerekir.[20] Bu kurala uyulmaması, savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelir. Bu eksiklik giderilmeden karar verilmesi ise hukuka aykırı olacaktır.[21]

Uygulama maddelerinin karıştırılması

Uygulama maddeleri failin kısmi veya tam akıl hastası olmasına göre tayin edilmelidir. Bu uygulama maddelerinin karıştırılması kararın bozulmasına neden olacaktır.

Örneğin; sanığın yargılama konusu suçtan dolayı alınan raporunda, 5237 sayılı Kanun’un 32/2. maddesi kapsamında olduğunun bildirilmesine rağmen, sanık hakkında anılan Kanun'un 32/1. maddesi uyarınca akıl hastalığı nedeniyle ceza tayinine yer olmadığına dair karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[22]

Kanun yoluna başvurma yetkisi

Kanun yoluna gidebilmek için, şüpheli ve sanığın yargılanma yeteneğine sahip olması yeterli görülmektedir; ayrıca şüpheli ve sanığın yaşının veya medeni hakları kullanma yeteneğine sahip olup olmamasının önemi yoktur.[23]

Burada sanığın kanun yoluna başvurmanın anlamını ve başvurduğu kanun yolunun amacını ve işlevini kavrayabilmesi ve kendisini yeterli ölçüde savunabilme yeteneğine sahip olması yeterli görülmektedir. Bu yeteneğe sahip olmayan kişiler yönünden kanun yoluna müdafii veya yasal temsilcisinin başvurabilmesi mümkündür.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150/2. maddesinde düzenlenen zorunlu müdafilik sistemi, kendisini hiç veya yeterli düzeyde savunamayan şüpheli veya sanıklar için getirilmiştir.

Bu düzenleme ile belirtilen öznelerin haklarının her düzeyde savunulabilmesi mümkün hale gelmiş ve bu türdeki öznelerin istemine bağlı olmaksızın bu sistemin kendiliğinden yürütülmesi sağlanmıştır.

Yargılama aşamasında zorunlu müdafi atanmasının unutulduğunu fark eden mahkeme, karar verildikten sonra bu hususu fark ettiğinde, CMK'nın 150/2. maddesi uyarınca sanığa zorunlu müdafi atanması için gerekli yazışmaları yapmalıdır. Burada yargılama makamı bu işlemleri yaptıktan sonra, kanun yoluna başvuru yapılıp yapılmayacağının değerlendirilmeli ve gerekçeli kararı atanan zorunlu müdafiye tebliğ etmelidir.

Ceza Muhakemesi Hukukunda karardan sonra zorunlu müdafi atanamayacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Kanun koyucu, bu kurumu ihdas ederek, savunma hakkının önemini, adil yargılanma ilkesi ve usul ekonomisi ilkelerini dikkate almıştır. Bu konuya ilişkin kurallar dikkate alındığında, bu şekildeki bir uygulamanın adaletli olduğu söylenebilir.[24]

Karardan sonra zorunlu müdafi atanmış ve hükmü temyiz etmiş ise, olağan kanun yolu başlamış ve hüküm her yönüyle denetlenebilir hale gelmiş demektir.

Zorunlu müdafii atanması yoluna gidilmemiş veya atanan müdafii kararı temyiz etmemiş ise, kesinleşen bu karara karşı olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yoluna başvurulması da imkan dahilindedir.[25]

5271 sayılı CMK'nin 262. Maddesinin birinci fıkrasında; şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşi, şüpheli veya sanığa açık olan kanun yollarına süresi içinde kendiliklerinden başvurabilecekleri ifade edilmektedir.

Şüphelinin veya sanığın başvurusuna ilişkin hükümler, bunlar tarafından yapılacak başvuru ve onu izleyen işlemler için de geçerli olacaktır.

Bu yasal düzenlemeye göre, sanığın kanuni temsilcisi de sanığa açık olan kanun yollarına süresi içinde kendiliğinden başvurabilme imkânına sahiptir.

7201 sayılı Tebligat Kanununun “vekile ve kanuni mümessile tebligat” başlıklı 11. Maddesine göre, vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır.

Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterli sayılmaktadır. Şayet tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır.

Fakat burada, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklı tutulmuştur.[26]

Avukat tarafından takip edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatlar, resmî çalışma gün ve saatleri içinde yapılmalıdır.

Yasal temsilcisi bulunanlara veya bulunması gerekenlere yapılacak tebligat kanunlara göre bizzat kendilerine yapılması icabetmedikçe bu mümessillere yapılmalıdır.

Şayet mahkeme kararıyla sanığın kısıtlanması ve vasi atanmasının söz konusu hallerde, gerekçeli kararın sanığın vasisine ve yukarıda açıklandığı biçimde görevlendirilecek olan zorunlu müdafiiye tebliğ edilmesi gerekecektir.[27]

Yargılama giderleri

Akıl hastalığı sebebiyle cezai ehliyetinin bulunmadığından bahisle hakkında TCK'nin 32/1. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanık hakkında, TCK'nin 57/1. maddesi gereğince akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi halinde, ayrıca CMK'nin 325/1. maddesi uyarınca yargılama giderlerinin de sanığa yükletilmesine karar verilmelidir.[28]

Sanığın gözlem altına alınması

Sanığın cezai ehliyetinin bulunmadığı hususu ileri sürülmüş ise, 5271 sayılı CMK’nin 74. maddesi uyarınca sanığın gözlem altına alınmasına karar verilmeli ve 5237 sayılı TCK’nin 32. maddesi kapsamında suç tarihinde işlediği fiillerin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğini ortadan kaldıran veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmasına yol açan bir akıl hastalığı ve yüklenen suçlar yönünden cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden veya Adli Tıp Kurumundan rapor alınmalıdır.

Bu rapor alınmadan karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır. Bu rapor alındıktan sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunludur. Bu zorunluluk gözetilmeden karar verilmesi veya başka bir suç nedeniyle alınmış olan rapora dayanılarak eksik araştırma ile hüküm kurulması hukuka aykırı olacaktır.[29]

5271 sayılı TCK’nin 57/2. maddesi hükmünün akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin yasal sonucu olması ve infaz aşamasında gözetilebilmesi

Sanık hakkında akıl hastalığı nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verilirken akıl hastalığı sebebiyle TCK’nin 32/1. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK’nin 57/1. maddesi gereği koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbiri uygulanmasına, yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar verildikten sonra, TCK’nin 57/2. maddesi gereği “hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş akıl hastasının, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi üzerine mahkeme veya hakim kararı ile serbest bırakılabileceği hususu kararda belirtilmese dahi, TCK’nin 57/2. maddesi hükmünün akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin yasal sonucu olduğu gözetilip, bu husus infaz aşamasında dikkate alınacak ve infaz işlemleri TCK’nin 57. Maddesinde yer alan kurallara göre yerine getirilecektir.[30]

İnfazı kısıtlar biçimde karar verilememesi

Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan sanık hakkında atılı suçtan verilecek cezadan 5237 sayılı TCK’nin 32/2 maddesinde gösterildiği biçimde indirim yapıldıktan sonra, sanığa verilecek hapis cezası süresinin tamamı veya bir kısmı için yüksek güvenlikli sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar verilmesi yeterlidir.

Burada örneğin; kasten öldürme suçu nedeniyle infazı kısıtlar biçimde cezanın 3 yılının aynen infazına, 17 yıl 10 aylık hapis cezasının ise akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinin uygulanmasına şeklinde karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[31]

Kamu davası açmaksızın tedbir uygulanmasının mümkün olmaması

5237 sayılı TCK’nin 32/1. Maddesinde yer alan ve tam akıl hastalarına ceza verilemeyeceği yönündeki düzenleme, bu madde kapsamındaki kişiler hakkında kamu davasının açılacağı, suçun sabit görülmesi durumunda ceza verilmeyeceği şeklinde anlaşılmalıdır.[32]

Örneğin, bu durumdaki bir şüpheli hakkında takipsizlik kararı verilip, tedbir uygulanması yönünde bir talepte bulunulması halinde, bu talep reddedilmelidir.[33]

Akıl hastalığının saptanması halinde, yapılacak uygulamanın sınırlarını tespit edebilmek için, işlenen fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, oluşturuyor ise suçun niteliğinin tespiti, sübuta ve suçun niteliğine dair gerekçeler hükümde açıkça belirtilmelidir. Bu hususların tespiti ancak usulüne uygun açılmış bir davada yapılacak yargılama ile mümkün hale gelecektir.[34]

Adli para cezalarının akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine çevrilememesi

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57/6. Maddesine göre, işlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında 57. Maddenin birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilecektir.

Bu yasal düzenleme hükümleri gözetildiğinde, adli para cezalarının akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine çevrilemeyeceği söylenebilir.[35]

Örneğin; sanık hakkında yaralama suçundan hükmedilen 83 gün adli para cezasının, TCK’nin 52/2. maddesi gereğince günlüğü 20 Türk Lirasından çevrilmek suretiyle sonuç olarak 1660 TL. adli para cezasıyla cezalandırılmasına, sanık hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan hükmedilen 13 gün adli para cezasının, TCK’nin 52/2. maddesi gereğince günlüğü 20 Türk Lirasından çevrilmek suretiyle sonuç olarak 260 TL. adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi ile yetinilmeli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57/6. Maddesi gereğince, adli para cezası akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine çevrilmemelidir.[36]

Olayın tek kanıtının şikâyetçi beyanı olması hali

Olayın tek delili müşteki beyanından ibaret ise, 5271 sayılı CMK'nin 235/4, 236/1 ve 210/1. maddelerindeki düzenlemeler gözetilerek şikayetçinin beyanı alınmalıdır. Bu eksiklik giderilmeden karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[37]

Sanığın savunmasının alınması zorunluluğu

Akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmadığı saptanan sanığın, savunması kesinlikle tespit edilmelidir. Yargılama aşamasında sanığa yükletilen suça ilişkin tüm kanıtlar gösterilip tartışılmalıdır.[38]

5237 sayılı TCK’nin 57/2 maddesi gereğince karar verilmesi zorunluluğu

Akıl hastalığı sebebiyle cezai ehliyetinin bulunmadığından bahisle hakkında 5237 sayılı TCK’nın 32/1. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanık hakkında aynı Kanunun 57/1. maddesi gereğince yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar verilmesi halinde, ayrıca 57/2. maddesi gereğince “hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastasının, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi üzerine mahkemece serbest bırakılmasına” şeklinde de karar verilmelidir. Bu kurala uyulmadan karar verilmesi bozmaya neden olacaktır.[39]

Akıl hastalığı sebebiyle kişi özgürlüğünü kısıtlayıcı önlemlerin uygulanabilme koşulları

AİHS’nin 5/1 maddesine göre akıl hastalığı sebebiyle kişi özgürlüğünü kısıtlayıcı önlemler, ancak kişinin başkalarına veya kendine zarar verebileceği olasılığı bulunan hallerde uygulanması gerekir.

Akıl hastasının toplum açısından tehlikeliliği kalkmışsa tedbir uygulamanın gerekçesi kalmamış demektir.

Akıl hastasının toplum açısından tehlikeliliğinin kalktığı hallerde, kişiyi zorla iyileştirmek amacı aşan bir durum olacaktır. Bu yüzden bu gibi hallerde, kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılması hukuka uygun olmayacaktır.[40]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------------------------

[1] Y.4.CD, E: 2009/ 4326, K: 2009/11761, KT: 10.06.2009.

[2] Y.4.CD, E: 2009/ 4326, K: 2009/11761, KT: 10.06.2009.

[3] Y.19.CD, E: 2018/5696, K: 2018/11552, KT: 08.11.2018: “…Sanığın, TCK'nun 32. maddesi gereğince, "akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı" hususunun sağlık kurulu raporu ile saptanması ve sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, tek uzman hekimin düzenlediği raporuna dayanılarak hüküm kurulması,…” ; Y.4.CD, E: 2014/ 34969, K: 2017/3212, KT: 06.02.2017: “…3-Sanık hakkında düzenlenen, Dördüncü Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 30.01.2013 tarihli raporunda "...cezai sorumluluğunu müessir ve kişide şuur ve harekât serbestîsini azaltacak mahiyet ve derecede olan (hafif derecede zekâ geriliği) denilen akıl zayıflığının saptandığı, adli dosyanın tetkikinde sanığın mezkûr suçu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını anlama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak derecedeki bu akli arızanın etkisi altında olduğunun anlaşıldığı, bu duruma göre ...in 07.09.2011 tarihinde sanığı bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğu tam olmadığının..." belirtilmesi karşısında, sanığın TCK'nın 32/1, ya da 32/2. maddelerinden hangisi kapsamında olduğuna dair şüpheye yer bırakmayacak biçimde ek rapor alındıktan sonra hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, yetersiz raporla hükümler kurulması,..” Y.4.CD, E: 2013/32727, K: 2016/269, KT: 13.01.2016: “…2- Sanığın akıl hastalığı nedeniyle vesayet altına alındığının anlaşılması karşısında, TCK'nın 32. ve 57. maddeleri uyarınca suç tarihinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamadığı veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığı konusunda usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,…”

[4] Y.4.CD, E: 2014/32916, K: 2018/21441, KT: 10.12.2018.

[5] Y.4.CD, E: 2014/32916, K: 2018/21441, KT: 10.12.2018; Y.18.CD, E: 2016/18546, K: 2017/1859, KT: 21.02.2017: “….İnceleme konusu somut olayda; akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmadığı saptanan sanığın, savunması tespit edilip, yükletilen suça ilişkin tüm kanıtlar gösterilip tartışıldıktan sonra, suçun kanıtlanması halinde TCK'nın 32/1 ve 57. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunması, kanıt bulunmaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, doğrudan ceza verilmesine yer olmadığına ve güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur…”

[6] Y.4.CD, E: 2014/32916, K: 2018/21441, KT: 10.12.2018; Y.18.CD, E: 2016/18546, K: 2017/1859, KT: 21.02.2017: “….İnceleme konusu somut olayda; akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmadığı saptanan sanığın, savunması tespit edilip, yükletilen suça ilişkin tüm kanıtlar gösterilip tartışıldıktan sonra, suçun kanıtlanması halinde TCK'nın 32/1 ve 57. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunması, kanıt bulunmaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, doğrudan ceza verilmesine yer olmadığına ve güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur…”

[7] Y.4.CD, E: 2014/32916, K: 2018/21441, KT: 10.12.2018.

[8] Y.4.CD, E: 2014/32916, K: 2018/21441, KT: 10.12.2018.

[9] Y.3.CD, E: 2018/3554, K: 2018/18182, KT: 26.11.2018: “…Akıl hastalığı dolayısıyla "işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli ölçüde kaybetmiş" olan sanığın hakkında mahkemece TCK'nin 57/1. maddesi gereğince "Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinin uygulanmasına ve yüksek güvenlikli sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına" karar verildiği sonuç olarak sanık hakkında güvenlik tedbirine karar verildiği, CMK'nin 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının güvenlik tedbirinin değil, cezai sorumluluğun alternatifi olduğu nedenle; ayrıca CMK'nin 231/6. maddesi gereğince sanığın mağdurun zararını karşıladığına dair dosya da bir bilgi ve belge de bulunmadığından tebliğnamenin bozma yönündeki görüşüne iştirak olunmamıştır…”

[10] Y.3.CD, E: 2018/3554, K: 2018/18182, KT: 26.11.2018: “…Sanığın akli rahatsızlığı nedeni ile davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olması nedeni ile tayin olunan cezanın süresi aynı olmak koşulu ile bu cezanın 5237 sayılı TCK'nin 32/2. maddesinin son cümlesi ve aynı Kanun'un 57. maddeleri uyarınca tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine çevirmek suretiyle infazına çevrilmiş olmakla hakkında TCK'nin 53. maddesinde sayılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,…”

[11] Y.19.CD, E: 2018/5696, K: 2018/11552, KT: 08.11.2018: “…1- Tam akıl hastalığı sebebiyle cezai ehliyetinin bulunmadığından bahisle hakkında 5237 sayılı TCK’nun 32/1. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanık hakkında aynı Kanun'un 57/1. maddesi gereğince yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar verildiği halde, anılan Kanun'un 57/2. maddesi gereğince “hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastasının, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi üzerine mahkemece serbest bırakılmasına” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,…”

[12] Y.19.CD, E: 2018/5696, K: 2018/11552, KT: 08.11.2018: “… 2- Cezai ehliyeti olmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK'nun 32 ve 57. maddeleri uyarınca hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen sanığın CMK'nun 325/1. maddesi uyarınca yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiğinin gözetilmemesi,…”

[13] Y.7.CD, E: 2017/12094, K: 2018/9207, KT: 25.09.2018.

[14] Y.3.CD, E: 2018/ 5035, K: 2018/13163, KT: 19.09.2018: “….Benzer bir olay sebebiyle, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 21/10/2009 tarihli 2009/11121 Esas, 2009/13693 karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, “5237 sayılı Kanun'un 57. maddesinde akıl hastalarına uygulanacak güvenlik tedbirleri yönünden, mahkemeye doğrudan süre belirleme yetkisi vermediği, aynı maddenin 3. fıkrasında; sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıkları belirtilir, biçimindeki düzenlemeyle, tedavi süresinin sağlık kurulu raporuyla belirleneceğinin öngörüldüğü ve 4. fıkradaki “Tıbbi kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet Savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluna gönderilmeleri ile sağlanır.” şeklindeki düzenleme ile de, sağlık kurumunca düzenlenecek rapora göre takibin Cumhur