1997 yılı mayıs ayında görevli olarak ABD’ne gitmiştim. ABD’nin davetlisiydik. 20 kişilik kafilemizin 5’i hukukçu, 15’i emniyet müdürüydü.

ABD yetkilileri bizi iyi ağırladılar. Hem gezdirdiler hem de çeşitli konularda uzmanlarına konferanslar verdirdiler. Doğrusu konferanslar da faydalı oluyordu.

Birgün bizi Dışişleri Bakanlığına götürdüler. Dışişleri Bakanlığı uzmanı bize terör odaklarını, terör örgütlerine yardım eden devletleri anlatıyordu. Terör örgütlerine yardım eden devletleri de terörist devletler olarak tanımlıyordu:

Libya, Irak, Suriye, İran terörist devletlerdi. Bu devletler terör örgütlerine yardım ediyordu. Ben söz istedim. Kendimi tanıttım:

“Ben Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısıyım. Yaptığım tahkikatlardan biliyorum. Çok sayıda PKK terör örgütü elemanı eylem yapma hazırlığı içindeyken hazırladıkları bombalarla yakalandılar. Bu teröristler Yunanistan’da eğitildiklerini, kendilerine Yunan subaylarının bomba eğitimi verdiğini, eğitildikten sonra eylem yapmak üzere Türkiye’ye gönderildiklerini sorgularında söylediler. Sizin şimdi yaptığınız tarife göre Yunanistan da terörist bir devlettir. Terör örgütü PKK’ya yardım etmektedir. Siz terörist devletler arasında Yunanistan’ı göstermediniz.”dedim.
Amerikalı uzman biraz düşündü:”Yunanistanı da takip ediyoruz. Böyle devam ederse Yunanistanı da terörist devletler listesine alacağız.”dedi.

Öteden beri ABD güvenlik kuvvetlerinin yaptıkları operasyonları insani bulmam. Bu operasyonlara baktığımda Amerikalıların kendilerinden olmayanları insan kabul etmediklerini düşünüyorum. 
Bizim mehmetçiğimiz olsun, polisimiz olsun %100 terörist olduğundan emin oldukları kişilere operasyon düzenliyorlar. Onları da canlı yakalamaya çalışıyorlar.

ABD güvenlik kuvvetlerinin operasyonları bizim operasyonlarımıza hiç benzemiyor. Afganistan’da bir köyde saklandığını tespit ettikleri 3 teröristi yok etmek için köyün üzerine bomba yağdırıyorlar. Belki o 3 teröristi öldürüyorlar ama o 3 teröristin yanında terörle hiç ilgisi olmayan birsürü masum insanı da öldürmüş oluyorlar. Amerikalılar buna güvenliğin bedeli diyorlarmış.
Bu kadar da değil. Amerikalılar açıkça terörist örgütlere yardım ediyorlar. Yayınladıkları terör örgütleri listesinde PKK, terör örgütü olarak görülüyor ama ABD PKK’ya yardım ediyor. PKK’yı koruyor. Türkiye’nin, PKK’nın barındığı Kandil’e operasyon yapmasını engelliyor. Sadece bu kadar mı? Suriye’de Esad Rejimini devirmeye çalışan grupların içinde el Kaide var, Hamas var. Bu 2 örgüt de terör örgütleri listesinde. ABD Suriye’ye karşı bu 2 örgüte de yardım ediyor. 1997 senesinde ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi bize dünyadaki terörist devletlerin terör örgütlerine yardım etmesi sebebiyle terörist devlet olduğunu söylemişti. Dışarıya böyle konuşuyorlar ama ulusal çıkarlarının gerektirdiği anlarda terör örgütleriyle işbirliğine girebiliyorlar.

ABD’nin ulusal çıkarları herşeyin üstündedir. ABD’ nin ulusal çıkarlarını korumak için terör örgütleriyle de işbirliği yapılır. ABD’nin politikası budur.

Suriye’ye demokrasi getireceklermiş. Demokrasi isteyen Suriye halkı değil, demokrasi dışardan isteniyor. Eğer Suriye halkı gerçekten demokrasi isteseydi ve Esad Rejiminiden memnun olmasaydı, Esad çoktan devrilirdi.

Suriye’ye demokrasi getirmek için ABD’ye kim yardım ediyor? Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan yardım ediyor. Suudi Arabistan ve Katar’da demokrasi var mı?
Suudi Arabistan’da kadınların otomobil kullanması dahi yasak.

ABD, orta doğuyu yeniden dizayn etmek istiyor. Böyle davranmakta menfaatleri var. Enerji bölgelerine yakın olmak ve enerji bölgelerini kendi kontrolü altında tutmak istiyor. Ama Türkiye ABD’nin adı BOP olan bu projesine neden yardım ediyor? Bunu anlayamıyorum..

ABD politikalarına sahip çıkmak, ABD’nin peşinden gitmek Türkiye gibi muhteşem bir tarihi olan büyük bir devlete yakışmıyor. Türkiye’nin ulusal çıkarlarına da uygun değil. 

Yakın zamana kadar komşularımızla sıfır sorun diyorduk. Suriye’yle müşterek Bakanlar Kurulu Toplantısı yaptık. Şimdi ne oldu da kardeşin Esad düşmanım Esed oldu? Suriyeli muhaliflerine Türkiye’de toplantı yaptırıyoruz. 60 binden fazla Suriye vatandaşı Türkiye’ye geçti. Bunların bir kısmının her sabah Suriye’deki çatışmalara katıldığı akşam yine evlerine döner gibi Türkiye’ye döndükleri söyleniyor.

Suriye’li muhaliflere silah yardımı yaptığımız, bu silahların parasal karşılığının Katar ve Suudi Arabistan tarafından karşılandığı yazılıyor.

Türkiye’ye geçen sözde Suriyeli muhalifler, Türkiye’de de boş durmuyor. Karışıklık çıkarıyor, polisimize saldırıyor. 

Amerikan politikalarının arkasından gitmenin Türkiye’ye maliyeti çok ağır olacaktır. Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Şanlıurfa gibi sınır şehirlerimizin Suriye ile milyar dolarlarla ölçülen sınır ticareti tamamen çökmüştür. O şehirlerin halkı büyük sıkıntıdadır.

Suriyeli ve Malatya Kürecik’te radar üssü ve füze savar sistemi kurdurmakla küstürdüğümüz İranlı turistlerin sayısı azalmıştır. Fakat en önemlisi bu devletlerin dostluğunu kaybettik. Bugün Türkiye için en büyük tehlike PKK terör örgütüdür. Terör örgütü Türkiye’nin İran, Suriye ve Irak merkezi hükümetiyle hasım durumuna gelmesini bir fırsat olarak görmüş ve eylemlerine hız vermiştir. Suriye, İran ve Irak merkezi hükümeti de PKK’ya yardım edebilir. Ayrıca şu anda arkasından gittiğimiz ABD de Türkiye’nin PKK’ya Kandil’de etkili bir eylem yapmasının her zaman önüne çıkmaktadır.

Türkiye’nin bütün bunları gözönüne alarak çok dikkatlı olması gerekir.

İnsanı, insan hak ve özgürlüklerini en büyük değer kabul eden idareler en ideal idarelerdir. Ancak tam demokrasinin yerleşmesi için vatandaşların yurt ve dünya olaylarını iyi takip etmesi ve değerlendirmesi gerekir. Bunun için hür ve tarafsız bir medya olması ve medyanın halka gerçekleri duyurması gerekir. Aksi halde istenen demokrasi gerçekleşmez.


Talat ŞALK

Emekli Cumhuriyet Savcısı


(Bu köşe yazısı, sayın Talat ŞALK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)