Olaylar

Başvurucu, sekiz daireli bir taşınmaza kayınbabası ile yüzde ellişer malik iken ortaklığın giderilmesi talebinde bulunmuş; talebi inceleyen sulh hukuk mahkemesi dört bağımsız bölümün başvurucu adına tesciline karar vermiştir. Başvurucu; adına tescil edilen dairelerde birinde oturan kayınbabasına taşınmazı boşaltması için ihtarname çekmiş, ardından kendisine ait daireyi kayınbabasının rızası dışında işgal ettiğini ve kira bedelini ödemediğini ileri sürerek söz konusu el atmanın önlenmesi talebiyle dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde on aylık kira bedeli olarak 2.500 TL tazminat istemiş ve dava değerini 5.000 TL olarak göstermiştir. Yargılama sürecinde alınan bilirkişi raporunda toplam kira bedelinin 2.200 TL olduğu belirtilmiştir.

Yargılama devam ederken karşı tarafın vefat etmesi üzerine başvurucu, kayınbabasının beş mirasçısının davaya müdahil olmasını talep etmiştir. İlerleyen süreçte başvurucu, işgalin sonlandırılmış olması nedeniyle meni müdahale davasının konusuz kaldığını, sadece tazminat talebinin bulunduğunu belirtmiştir.

Mahkemece tazminat talebinin kısmen kabulüyle 2.200 TL'nin başvurucuya ödenmesine fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Ayrıca başvurucu aleyhine, müdahil davalıların bazılarının ayrı avukatlarla yargılamaya devam ettiklerinden bahisle 2.725 TL'den toplam 5.450 TL vekâlet ücreti ile haklılık oranına göre 424,88 TL yargılama giderine hükmedilmiştir. Yargılama gideri, esas davanın tazminat talebi olan 2.500 TL'ye göre değil dava dilekçesinde gösterilen dava değeri olan 5.000 TL'ye göre hesaplanmıştır. Başvurucunun söz konusu karara ilişkin istinaf talebi reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, açtığı davada aleyhine yüksek tutarda yargılama giderlerine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

A. Kabul Edilebilirlik Yönünden

Kanunda anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların kabul edilemez bulunabilmesi için iki şart öngörülmüştür: Anayasal önem olarak adlandırılabilecek olan birinci şart başvurunun Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımaması, kişisel önem olarak adlandırılabilecek olan ikinci şart ise başvurucunun önemli bir zarara uğramamasıdır.

Kişisel önem şartı, başvurucunun önemli bir zarara uğramamış olmasını ifade eder. Bu bağlamda her başvuru kendine özgü şartlar çerçevesinde değerlendirilmeli ve inceleme yapılırken ihtilaf konusu maddi bir zarar ise objektif anlamda miktarın az olup olmadığı, belirlenen miktar az veya çok olsa dahi başvurucu açısından bu miktarın önemi (başvurucunun işi/mesleği, davanın kendisi açısından önemi ve gelir durumuna göre kıyaslanması), başvurunun önemli ilkesel sorunlarla ilgili olup olmadığı ve başvurucunun olaydaki tutum ve davranışları dikkate alınmalıdır. Bunun yanında kişisel önem şartı çerçevesinde objektif anlamda maddi zararın tespiti bakımından paranın zaman içinde enflasyon karşısında değer kaybedebileceği dikkate alındığında başvuru tarihindeki takvim yılına göre değerlendirme yapılması gerekir. Özellikle bu durum, başvurunun yapıldığı yıldan sonraki bir takvim yılında karara bağlanan başvurular için önem arz etmektedir. Diğer taraftan Anayasa'nın 148. maddesinin gerekçesi de dikkate alındığında başvuruya konu zarar miktarının objektif anlamda karşılaştırılması bakımından önemli bir zarar görmemiş olma ölçütü de dikkate alınması gereken bir unsurdur. Son olarak belirtmek gerekir ki kişisel önem şartı uygulanırken yukarıda değinilen unsurlar birlikte değerlendirilerek başvurunun kişisel anlamda bir önem taşıyıp taşımadığı belirlenecektir.

Somut başvuruya konu olayda başvurucu, aleyhine toplam 5.874,88 TL yargılama giderine hükmedilmesinden şikâyet etmektedir. Başvuru tarihi (2019 yılı) itibarıyla eldeki başvurunun başvurucu açısından objektif anlamda önemli bir maddi zarar olarak görülebileceği değerlendirilmiştir. Başvurucunun ekonomik durumu, davanın niteliği ve yargılama süreci ile başvuruya konu müdahalenin kapsamı dikkate alındığında başvurunun anayasal ve kişisel bir öneminin olduğu sonucuna varılmıştır.

B. Esas Yönünden

Başvuruya konu olayda ilk olarak aleyhe birden fazla vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediği incelenmiştir.

Zorunlu dava arkadaşı konumunda ve müteselsil sorumluluk içinde bulunulan ya da aynı hukuksal nedene dayanılarak birden fazla davalı hakkındaki uyuşmazlıklarda davanın reddinde ortak sebebe dayanılması hâlinde -ayrı ayrı vekiller vasıtasıyla temsil edilmiş olsalar dahi- tek bir vekâlet ücretine hükmedileceği, belirlenecek nispi vekâlet ücretinin de dava konusu kabul edilen veya reddedilen miktarı geçemeyeceği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nde ve Yargıtay kararlarında vurgulanmıştır. Somut olayda ise ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda ortak bir sebebe dayanılarak reddedildiği anlaşılan davada kendilerini vekille temsil ettiren davalılar lehine ayrı ayrı ve dava değerinin reddedilen kısmının üzerinde olacak biçimde başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmiştir.

Bunun yanında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda, davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranına göre paylaştırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hükme rağmen mahkemenin vekâlet ücreti dışındaki yargılama giderlerini taraflar arasında nasıl paylaştırdığı anlaşılamamıştır. Bu çerçevede söz konusu yargılama giderlerinin tarafların haklılık durumuna göre paylaştırılıp paylaştırılmadığı belirsiz kalmıştır.

Sonuç olarak başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan bu müdahalelerin kanuni dayanağının mahkemece ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

AHMET BAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/42746)

 

Karar Tarihi: 17/5/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 7/12/2023-32392

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

Ahmet BAŞ

Vekili

:

Av. Mehmet Gökay BAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, el atmanın önlenmesi ve tazminata karar verilmesi talebiyle açılan davada aleyhe yüksek tutarda yargılama giderlerine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/12/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

7. İkinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) elde edilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, Amasya'nın Taşova ilçesinde bulunan sekiz daireli bir taşınmaza kayınbabası olan A.A. ile yüzde ellişer hisseyle malik iken Taşova Sulh Hukuk Mahkemesine başvuruda bulunarak ortaklığın giderilmesini talep etmiştir. Sulh Hukuk Mahkemesi ortaklığın giderilmesine ve 2, 3, 6 ve 7 No.lu bağımsız bölümlerin başvurucu adına tesciline karar vermiş, anılan karara göre 30/5/2012 tarihinde taşınmaz tapuya tescil edilmiştir. Başvurucu, kayınbabası A.A.nın 2 No.lu bağımsız bölümde oturmaya devam ettiğini belirterek noter aracılığıyla 21/6/2012 tarihinde söz konusu taşınmazın altmış gün içinde boşaltılması talebiyle ihtarname çekmiştir.

10. Başvurucu, 10/5/2013 tarihinde Taşova Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kayınbabası A.A. aleyhine avukatı aracılığıyla dava açmıştır. Dava dilekçesinde, kendisine ait daireyi kayınbabasının rızası dışında işgal ettiğini ve kira bedeli ödemediğini ileri sürerek söz konusu el atmanın önlenmesini (müdahalenin menini) ve 2012 yılı Ağustos ayı ile dava tarihi arasındaki süre için aylık 250 TL olmak üzere 10 aylık kira kaybı nedeniyle toplam 2.500 TL tazminatın tarafına ödenmesine karar verilmesini istemiştir. Başvurucu, dava dilekçesinde dava değerini 5.000 TL olarak göstermiştir.

11. 13/1/2014 tarihinde keşif yapılmış ve buna istinaden bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunda 1/8/2012-9/5/2013 tarihleri arasındaki 9 ay 9 günlük süre için kira bedelinin 2.200 TL olduğu kanaati belirtilmiştir.

12. Davalı A.A.nın vekili 12/3/2014 tarihli duruşmada, müvekkilinin söz konusu daireye yaptığı masraflar nedeniyle daha önce Mahkemenin E.2010/59 sayılı dosyasında açılan ve Mahkemece lehe hükmedilen alacağının kendisine ödenmediğini ileri sürmüştür. A.A.nın vekili ayrıca davacının bu davayı açtıktan sonra aynı zamanda Taşova İcra Dairesinin E.2013/262 sayılı dosyası ile tahliye talebiyle icra takibi başlattığını, icra takibine itirazın Mahkemesince (E.2013/15) reddedildiğini ve temyiz üzerine dosyanın Yargıtayda olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine Mahkeme E.2013/15 ve E.2010/59 sayılı dosyaların Yargıtaydan dönüşünün beklenmesine karar vermiştir.

13. Bu arada davalı A.A. 20/11/2014 tarihinde vefat etmiştir. Vefat üzerine başvurucu vekili verdiği 2/3/2015 tarihli dilekçe ile A.A.nın beş mirasçısının dâhilî davalı olarak kabulünü talep etmiştir. Mahkeme dâhilî davalılara tebligat çıkarmıştır. Başvurucu vekili 13/9/2017 tarihli duruşmada sağlık sebepleri nedeniyle davadan çekilmiştir. Başvurucu 13/12/2017 tarihli duruşmada, işgalin sonlandırılmış olması nedeniyle müdahalenin meni davasının konusunun kalmadığını, sadece tazminata ilişkin talebinin bulunduğunu belirtmiştir.

14. Mahkeme davanın açılmasından sonra altı yılı aşan bir süre sonunda 4/10/2019 tarihli duruşmada karar vermiş ve her iki talep yönünden ayrı ayrı hüküm kurmuştur. Mahkeme, müdahalenin menine yönelik talebin konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına; tazminat talebinin ise kısmen kabulüyle 2.200 TL'nin başvurucuya ödenmesine fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermiştir. Başvurucunun yüzüne tefhim edilen kısa kararda hükmün müdahalenin menine ilişkin kısmına karşı istinaf kanun yolunun açık olduğu, tazminat talebiyle ilgili kısmının ise kesin olduğu belirtilmiştir.

15. Gerekçeli kararda -kısa kararla uyumlu olmakla birlikte- başvurucu aleyhine, dâhilî davalıların bazılarının ayrı avukatlarla yargılamaya devam ettiklerinden bahisle 2.725 TL'den toplam 5.450 TL vekâlet ücreti ile haklılık oranına göre 424,88 TL yargılama giderine hükmedilmiştir. Karardan anlaşıldığına göre yargılama giderine esas davanın kabul ve ret oranı tazminat talebi olan 2.500 TL'ye göre değil dava dilekçesinde gösterilen dava değeri olan 5.000 TL'ye göre hesaplanmıştır. Kararın hüküm kısmı şu şekildedir:

"HÜKÜM :Gerekçesi daha sonra açıklanmak üzere,

Davacının davasının KISMEN KABULÜ ile,

1-Davacının, Amasya İli Taşova İlçesi Yemişen Mahallesi Okul Sok. 129 Ada 10 Parselde kayıtlı taşınmazda bulunan 2 nolu dairesine davalı tarafından yapılan müdahalenin menine yönelik talebinin konusuz kaldığı anlaşılmakla bu hususta KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,

2-Davacının tazminat talebinin KISMEN KABULÜ ile 2.200,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müteveffa davalı A.A. mirasçılarından veraset ilamındaki payları oranında alınarak davacı Ahmet Baş'a verilmesine, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,

3-Alınması gerekli 150,28 TL harçtan dava açılırken alınan 85,40 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 64,88TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,

4-Davacı tarafından yapılan 844,90 TL yargılama gideri, 24,30 TL başvurma harcı, 85,40 TL peşin harç olmak üzere toplamda 954,6 TL kısmen kabul (%44) kısmen red ( %56) oranına göre 420,02 TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 424,88 TL'nindavacı üzerinde bırakılmasına

5-Davalı .... kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

6-Davalılar ...kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

7-Taraflarca yatırılan gider avansının harcanmayan kısmının karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde yatırın tarafa iadesine,

Dair; davacının ve dahili davalı vekilinin yüzüne karşı diğer tarafların yokluğunda (2) no'lu hüküm yönünden KESİN olmak üzere ve (1) no'lu hüküm yönünden ise gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe yahut zabıt katibine beyanda bulunulup tutanağa geçirilmek suretiyle Samsun Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere Türk Milleti Adına karar verildi."

16. Başvurucu 27/11/2019 tarihinde istinaf talebinde bulunmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde başlıca dört hususu dile getirmiş olup başvurucunun iddiaları özetle şöyledir:

i. Tazminat talebi 2.500 TL olduğu hâlde dava değeri olarak gösterilen 5.000 TL üzerinden haklılık oranı belirlenerek yargılama giderine hükmedilmesi yanlıştır.

ii. Davalılar açısından farklı bir gerekçe bulunmadığı hâlde iki ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesi dayanaksızdır.

iii. Davalıya çekilen ihtarnamenin tarihi 21/6/2012 olduğundan tazminat talebinin 1/8/2018 yerine ihtarname tarihinden başlatılması ve 40 güne isabet eden kısım için de tazminat hesaplanması, böylece 2.500 TL tazminat talebinin kısmen değil tamamen kabul edilmesi gerekir.

iv. Hükümde davalıların müteselsil sorumluluk yerine payları oranında sorumlu tutulmaları alacağın tahsilini imkânsız kılabileceğinden hukuka aykırıdır.

17. Mahkeme, istinaf başvurusunu değerlendirmiş; kesin karara karşı başvuru yapıldığı gerekçesiyle 27/11/2019 tarihinde ret kararı vermiştir. İstinaf değerlendirme kararı başvurucuya 10/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 30/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Kanun Hükümleri

19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 323. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Yargılama giderleri şunlardır:

...

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.

...''

20. 6100 sayılı Kanun'un 326. maddesi şöyledir:

"(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.

 (2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini

tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.

 (3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.''

21. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.''

22. 1136 sayılı Kanun'un 168. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır."

23. 1136 sayılı Kanun'un 169. maddesi şöyledir:

"Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.''

2. Tarife Hükümleri

24. 2/1/2019 tarihli ve 30643 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren (karar tarihinde yürürlükte bulunan) Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin (AAÜT) 3. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.''

25. Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'nin 13. maddesi şöyledir:

"(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.

 (2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez."

3. Yargıtay Kararları

26. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27/4/2022 tarihli ve E.2022/4735, K.2022/5445 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Taraflar arasında davalılar yararına hükmedilecek vekalet ücreti konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 326. maddesinin 2. fıkrasına göre, davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.

Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 'Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın reddinde davalıların avukatlık ücreti' başlıklı 3. maddesinin 2. bendinde birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddi halinde ret sebebi ortak olan davalılar lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmolunacağı belirtilmiştir. Mahkemece davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunduğu kabul edilmiştir. Mahkemece davalılar ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmiş ise de, ret sebebi ortak olduğundan tek vekalet ücreti verilmesi gerekirken ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi hatalı olup, bozma sebebidir..."

27. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 7/3/2023 tarihli ve E.2023/2246, K.2023/3197 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Somut olayda, davalı ... Şirketi ile diğer davalı ... AŞ arasında iş ortaklığı ilişkisi bulunduğu, anılan davalıların talep edilen alacaklardan müteselsilen sorumlu oldukları sonucuna varılmıştır. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre; 'Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.' Mahkemece, davalı ... Şirketi ile diğer davalı ... AŞ kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden her iki davalı lehine ayrı ayrı olmak üzere 1.023,27 TL vekâlet ücretine hükmedilmiş ise de adı geçen davalılar yönünden ret sebebi ortak olduğundan ayrı ayrı vekalet ücretine karar verilmiş olması bozmayı gerektirir..."

28. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 1/6/2022 tarihli ve E.2022/564, K.2022/4400 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesi '(1) Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7. maddenin ikinci fıkrası, 10. maddenin üçüncü fıkrası ile 12. maddenin birinci fıkrası, 16. maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.

 (2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.

 (3) Maddi tazminat istemli davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.

 (4) Maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.

3.3. Değerlendirme

...

3.3.2. Davacının vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarına gelince;

Davacı tarafından davalı ... Müdürlüğüne karşı yapılan ödemeler için dava dilekçesinde dava değeri 1.000,00 TL olarak gösterildiğine ve harç ikmal edilmediğine göre, davalı taraf lehine vekalet ücretinin, dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden nispi olarak hesaplanması, nispi vekalet ücretinin de maktu ücretin altında kalması halinde Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/2 maddesine göre dava değerini geçemeyeceği, bu nedenle 1.000,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, davacı aleyhine olacak şekilde fazladan vekalet ücreti takdir edilmesi isabetsizdir. Ne var ki, anılan hususun düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün bu yönden düzeltilmesi gerekmiştir.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenle; davacının temyiz isteminin kabulüyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının hüküm fıkrasının 7. bendindeki 2.725,00 TL ibaresinin çıkarılarak yerine "1.000,00 TL" ibaresinin yazılmasına, 6100 sayılı HMK'nın 370/2. maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, ..."

29. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 25/10/2022 tarihli ve E.2022/6481, K.2022/8148 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesine göre; 'Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.' düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre, dava değeri 1.315,71 TL olup, dava değerini aşar şekilde davalı lehine 2.175 TL vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve kanuna aykırıdır. ..."

B. Uluslararası Hukuk

30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 1/8/2021 tarihinden geçerli olmak üzere 15. Protokol'le değişik 35. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Aşağıdaki hallerde Mahkeme, 34. madde uyarınca sunulan bireysel başvuruları kabul edilemez bulur:

...

b) Başvurucunun önemli bir zarar görmemiş olması; meğer ki Sözleşme ve Protokolleri ile güvence altına alınan insan haklarına saygı ilkesi başvurunun esastan incelenmesini gerektirsin."

31. 1/6/2010 tarihinde yürürlüğe giren 14 No.lu Protokol'ün 20. maddesiyle Sözleşme’nin 35. maddesine ilk defa önemli bir zarar görmemiş olma kabul edilemezlik kriteri olarak eklenmiştir. Bu ilkeye göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önüne gelen başvuruda başvurucunun önemli bir zarara uğramadığını tespit ederse bu başvuruyu kabul edilemez bulabilecektir.

32. AİHM, önemli bir maddi zarar olup olmadığının göreceli olduğunu ve davanın kendine özgü şartları çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini kararlarında belirtmiştir (Korolev/Rusya (k.k.), B. No: 25551/05, 1/7/2010). Başvurucunun olaydaki tutum ve davranışları, uyuşmazlık konusu maddi bir zarar var ise objektif anlamda miktarının az olup olmadığı, bu miktar az veya çok olsa dahi başvurucu açısından bu miktarın önemi ya da başvurunun önemli ilkesel sorunlara temas etmesi maddi zarar kavramının değerlendirilmesinde dikkate alınmaktadır. Ayrıca AİHM ihtilaf konusu miktar olarak yaklaşık 500 avrodan az ya da bu miktara eşit olan davaların büyük kısmında önemli bir zararın bulunmadığı sonucuna varmaktadır (AİHM Kabul Edilebilirlik Rehberi, s. 91-96).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Anayasa Mahkemesinin 17/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu, 2.500 TL tazminat talebiyle açtığı davada, tazminatın eksik, dava değerinin hatalı değerlendirilmesi suretiyle kısmen kabul kararı sonucu aleyhine yüksek miktarda yargılama giderine karar verilmesi ve ret sebebi aynı olduğu hâlde -davalıların iki ayrı avukatla temsil edildiği gerekçesiyle- aleyhine iki ayrı maktu vekâlet ücretine (toplam 5.450 TL) hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

35. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Başvuru Süresi Yönünden

36. Başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının ayrıca değerlendirilmesi gerekir.

37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruların yapılması gerekmektedir (Bilent Aktaş ve diğerleri, B. No: 2014/19389, 7/12/2016, § 11).

38. Etkili olmadığı açıkça belli olan yolların tüketilmesinden sonra bireysel başvuru yapılması hâlinde süre aşımı söz konusu olabilir. Buna karşılık etkili olup olmadığı ancak nitelikli bir hukuki tartışmadan sonra ortaya çıkan bir yolun tüketilmesinin ardından yapılan bireysel başvurunun esasının incelenmesi gerekir. Bu nedenle bir başvuru yolunun makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili olup olmadığının her somut olayın özel şartları içinde denetlenmesi gerekmektedir (Murat Durmuş, B. No: 2015/13800, 9/6/2020, § 22).

39. Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde hükmün ilk bendinde davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığı, ikinci bendinde ise tazminat talebinin kısmen kabul edildiği belirtilmiştir. İlk bent yönünden hükmün istinaf yoluna tabi olduğu, ikinci bent yönünden ise kesin olduğu ifade edilmiştir. Yargılama giderleri yönünden başvurucunun kanun yoluna başvurup başvurmayacağına ilişkin ise herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Başvurucu, yargılama giderlerine ve diğer şikâyetlerine ilişkin olarak istinaf kanun yoluna başvurmuş, Mahkeme 27/11/2019 tarihli kararla kesin karara karşı istinaf kanun yoluna başvuruda bulunduğu gerekçesiyle başvurucunun talebini reddetmiştir. Başvurucuya anılan karar 10/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 30/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

40. Somut olayda, Mahkemenin gerekçeli kararında kanun yoluna başvuruya ilişkin net bir açıklama yapılmadığı görüldüğünden başvurucunun istinaf kanun yoluna gidip talebinin reddi üzerine süresinde bireysel başvuruda bulunması makul olarak değerlendirilmiş ve başvuru süresinde kabul edilmiştir.

b. Anayasal ve Kişisel Önem Yönünden

41. Somut olayda başvurucu; aleyhine iki ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesi ve diğer yargılama giderleri nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddiaları nedeniyle uğradığı maddi zararın toplam tutarı 5.874,88 TL olup başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerinden olan anayasal ve kişisel önemden yoksun olma yönünden incelenmesi gerekir.

42. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında herkesin Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği hükmüne yer verilmiştir. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan, başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvuruların kabul edilemezliğine karar verebileceği düzenlenmiştir.

43. Anayasa Mahkemesi anayasal ve kişisel önem kriterini daha önce K.V. ([GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016) kararında incelemiş, temel ilkelerini belirlemiştir. Buna göre kanunda anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların kabul edilemez bulunabilmesi için iki şart öngörülmüştür: Anayasal önem olarak adlandırılabilecek olan birinci şart başvurunun Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımaması, kişisel önem olarak adlandırılabilecek olan ikinci şart ise başvurucunun önemli bir zarara uğramaması dır.

44. Kişisel önem şartı, başvurucunun önemli bir zarara uğramamış olmasını ifade eder (K.V., § 66). Bu çerçevede her başvuru kendine özgü şartları çerçevesinde değerlendirilmeli ve inceleme yapılırken ihtilaf konusu maddi bir zarar söz konusu ise objektif anlamda miktarın az olup olmadığı, belirlenen miktar az veya çok olsa dahi başvurucu açısından bu miktarın önemi (başvurucunun işi/mesleği, davanın kendisi açısından önemi ve gelir durumuna göre kıyaslanması), başvurunun önemli ilkesel sorunlarla ilgili olup olmadığı ve başvurucunun olaydaki tutum ve davranışları dikkate alınmalıdır.

45. Bunun yanında kişisel önem şartı çerçevesinde objektif anlamda maddi zararın tespiti bakımından paranın zaman içinde enflasyon karşısında değer kaybedebileceği dikkate alındığında başvuru tarihindeki takvim yılına göre değerlendirme yapılması gerektiği kuşkusuzdur. Diğer bir ifadeyle bireysel başvurular, eğer başvuruda bir maddi zararın varlığı söz konusu ise kişisel önem şartı değerlendirilirken başvurunun yapıldığı tarihteki takvim yılı itibarıyla incelenecektir. Özellikle bu durum, başvurunun yapıldığı yıldan sonraki bir takvim yılında karara bağlanan başvurular için önem arz etmektedir. Diğer taraftan Anayasa'nın 148. maddesinin gerekçesi de dikkate alındığında başvuruya konu zarar miktarının objektif anlamda karşılaştırılması bakımından AİHM'in uyguladığı önemli bir zarar görmemiş olma ölçütü de dikkate alınması gereken bir unsurdur (bkz. § 32). Son olarak belirtmek gerekir ki kişisel önem şartı uygulanırken gözetilmesi gereken diğer bir husus ise objektif anlamda yapılacak değerlendirmenin sonuca varılması bakımından tek başına bir önem taşımamasıdır. Yukarıda değinilen unsurlar birlikte değerlendirilerek başvurunun kişisel anlamda bir önem taşıyıp taşımadığı belirlenecektir.

46. Somut başvuruya konu olayda başvurucu, aleyhine toplam 5.874,88 TL yargılama giderine hükmedilmesinden şikâyet etmektedir. Başvuru tarihi (2019 yılı) itibarıyla eldeki başvurunun başvurucu açısından objektif anlamda önemli bir maddi zarar olarak görülebileceği değerlendirilmiştir. Başvurucunun ekonomik durumu, davanın niteliği ve yargılama süreci ile başvuruya konu müdahalenin kapsamı dikkate alındığında başvurunun anayasal ve kişisel bir öneminin olduğu sonucuna varılmıştır.

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

48. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmiştir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

49. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

50. Somut olayda el atmanın önlenmesi ve tazminat davasında kendini vekille temsil ettiren davalılar yararına ve davayı kısmen kaybeden başvurucu aleyhine vekâlet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

51. Anayasa’nın ''Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması'' kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

52. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartlara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

53. Başvuru konusu olayda öncelikle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın kanunilik ölçütünü karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

54. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

55. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık bir keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıklarının ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

56. Somut olayda başvurucu, el atmanın önlenmesi ve 2.500 TL tazminat talebiyle dava açmış; dava kısmen konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, tazminat yönünden ise dava kısmen kabul edilerek 2.200 TL ödenmesine karar verilmiş; başvurucunun fazlaya ilişkin isteği reddedilmiştir. Bunun yanında başvurucu aleyhine 2.725 TL tutarında iki ayrı vekâlet ücretine ve 424,88 TL yargılama giderine hükmedilmiştir.

57. Başvuruya konu olayda ilk olarak aleyhe birden fazla vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğinin incelenmesi gerekir.

58. 6100 sayılı Kanun'da yargılama giderlerinden sayılan vekâlet ücretinin birden fazla davalı aleyhine açılan davalarda ne şekilde verileceği 1136 sayılı Kanun uyarınca bağlayıcı olan, 2019 yılı için yürürlükte bulunan AAÜT'de düzenlenmiştir. AAÜT'nin 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasında birden fazla davalıya karşı açılan davaların reddinde, ret sebebinin ortak olması hâlinde tek vekâlet ücretine karar verileceği ifade edilmiştir (İrfan Çinkaya, B. No: 2014/11854, 5/10/2017, § 34). Davanın niteliği itibarıyla zorunlu dava arkadaşı konumunda ve müteselsil sorumluluk içinde bulunulan ya da aynı hukuksal nedene dayanılarak birden fazla davalı hakkında açılan uyuşmazlıklarda davanın reddinde ortak sebebe dayanılması hâlinde ayrı ayrı vekiller vasıtasıyla temsil edilmiş olsalar dahi tek bir vekâlet ücretine hükmedileceği Yargıtay kararlarında vurgulanmıştır (bkz. §§ 26,27). Bununla birlikte somut olayda ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda ortak bir sebebe dayanılarak reddedildiği anlaşılan davada kendilerini vekille temsil ettiren davalılar lehine ayrı ayrı vekâlet ücretine karar verilmiştir.

59. İkinci olarak 2019 yılı için yürürlükte bulunan AAÜT'nin 13. maddesinde dava konusu para veya para ile değerlendirilebilen hâllerde dava değeri üzerinden maktu vekâlet ücretinin altında kalmamak kaydıyla tarifenin üçüncü kısmına göre nispi vekâlet ücretinin belirleneceği düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise anılan konuya ilişkin bir istisna getirilmiştir. Buna göre belirlenen nispi vekâlet ücreti, dava konusu kabul edilen veya reddedilen miktarı geçemez. Nitekim konuya ilişkin Yargıtay kararlarında da belirlenen nispi vekâlet ücretinin dava konusu kabul edilen veya reddedilen miktarı geçemeyeceği belirtilmiştir (bkz. §§ 28,29). Ancak Mahkeme dava değerinin reddedilen kısmının üzerinde olacak biçimde başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmetmiştir.

60. Bu bağlamda Mahkemece -1136 sayılı Kanun'un 169. maddesi uyarınca bağlayıcı olan AAÜT ile konu hakkındaki Yargıtay içtihadı da gözetildiğinde- ortak bir sebebe dayanılarak reddedildiği anlaşılan davada davalılar lehine ayrı ayrı ve davanın reddedilen kısmını aşar şekilde vekâlet ücretine hükmedilmesinin kanuni dayanağı gösterilememiştir.

61. Son olarak 6100 sayılı Kanun'un 326. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranına göre paylaştırılacağı yönündeki hükme rağmen Mahkemenin vekâlet ücreti dışındaki yargılama giderlerini taraflar arasında nasıl paylaştırdığı da anlaşılamamıştır. Bu çerçevede Mahkemece hüküm verilirken davanın hem tazminat hem de el atmanın önlenmesi yönünden açıldığının dikkate alınıp alınmadığı belli olmadığı gibi hüküm yerinde gösterilen oranların neye göre belirlendiği de açıklanmamış, netice olarak söz konusu yargılama giderlerinin tarafların haklılık durumuna göre paylaştırılıp paylaştırılmadığı belirsiz kalmıştır.

62. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan bu müdahalenin kanuni dayanağı Mahkemece ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla kanunilik ölçütü yönünden mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Varılan sonuç sebebiyle ayrıca meşru amaç ve ölçülülük yönleriyle bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

63. Açıklanan gerekçeyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

64. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılmasıyla birlikte yargılama giderlerinin tarafına ödenmesi talebinde bulunmuştur.

65. Başvuru konusu olayda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılabilmesi için mahkemeye erişim hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan maddi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 3.200 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 3.200 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Taşova Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/118, K.2019/380) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.