Bilindiği üzere 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Kanunun uygulama alanı” başlıklı 1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu Kanundaki hükümlerle, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiillere ilişkin diğer kanunlarda yazılı özel hükümler, ticari hükümlerdir.” şeklinde düzenleme mevcuttur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun “Yönetim” başlıklı 427.maddesinde ise; “Vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle aşağıdaki hallerde bir yönetim kayyımı atar: …4. Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa, düzenlemesine yer verilmiştir. Bu kapsamda Türk Ticaret Kanununun 1.maddesi dikkate alınarak medeni kanunun ilgili hükümlerinin uygun düştüğü ölçüde sermaye şirketleri hakkında uygulanması mümkündür. Yasa Koyucu TTK’da kayyım atanmasına dair ayrı bir düzenlemeyi gerekli görmemiş mükerrerlik ile karmaşa oluşturmasını engellemek amacıyla Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümlerinin sermaye şirketlerine uygulanacağını vurgulamıştır. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 427/4 üncü maddesinin ortaklığa uygulanarak bir veya birden çok yönetim kayyımı atanabilmesi sadece organ boşluğu halinde mümkündür (Prof.Dr.Erdoğan MOROĞLU, Anonim Ortaklıklarda Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2017, s.97-98; Yargıtay 2.Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur GENÇCAN, Vasi – Kayyım Yasal Danışman ve Vesayet Daireleri, Ankara 2015, s.780 ; Y.2.HD. 30.06.2005 T. 7673-10290; Y.2.HD. 11.04.2005 T. 3044-5770; Y.2.HD. 19.03.2007 T. 3564-4346; Y.11.HD.  26.06.2003 T. E.2003/5621 K.2003/6912; Y.11.HD. 06.02.2014 T. 2014/818 E. 2014/2043 K.; Y.11.HD. 27.02.2015 T. 2014/15320 E. 2015/2749 K).

 Bu çerçevede TTK’nın “Organların eksikliği” başlıklı 530.madde hükmü dikkate alınmalıdır. Madde metninde; “(1) Uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli olan organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa, pay sahipleri, şirket alacaklıları veya Gümrük ve Ticaret Bakanlığının istemi üzerine, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, yönetim kurulunu da dinleyerek şirketin durumunu kanuna uygun hâle getirmesi için bir süre belirler. Bu süre içinde durum düzeltilmezse, mahkeme şirketin feshine karar verir. (2) Dava açıldığında mahkeme, taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Dolayısıyla kayyım atanması geçici bir hukuki koruma tedbiri olup, organ boşluğundan kaynaklı fesih davası açılmadığı sürece yönetim kurulunun işlevini yerine getirmediğinden bahisle kayyım tayini talep edilemez. Aksi düşünce anonim şirketin temel yapısı ve şirket ana sözleşmesine aykırı olacağı gibi Türk Medeni Kanununun kayyım tayinine ilişkin hükümlerine de aykırılık teşkil eder. Kaldı ki münferit bir dava ile kayyım tayini talep edilebileceğine dair TTK’da yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Yargıtay da aynı görüştedir;

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin T. 6.4.2009 E. 2007/15194 K. 2009/4144 sayılı kararı; “…Mahkemece, iddia, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, ortaklar arası anlaşmazlık bulunduğu, yönetim kurulunun toplanamadığı ve iş bölümü yapılarak imza sirkülerinin çıkarılamadığı, ana sözleşmede yazılı şekilde şirketin ‘kilitlendiği', bu halde nasıl hareket edileceğinin ana sözleşmenin 10.2 ve 10.3 ncü maddelerinde açıklandığı, kayyım atanmasının geçici bir hukuki koruma tedbiri olduğu, yönetim kurulunun toplanamaması veya karar alamamasının devam etmesi halinde organ yokluğundan söz edilebileceği, bu halde TTK'nun 435 nci maddesi uyarınca şirketin feshinin istenebileceği, mahkemece organ tamamlanması için süre verileceği, tamamlanmaz ise feshe hükmedileceği, bu süreçte kayyım atanmasının mümkün olduğu, BÖYLE BİR DAVA OLMADAN YÖNETİM KURULUNUN İŞLEVİNİ YERİNE GETİRMEDİĞİ İDDİASIYLA ŞİRKETİN TEMSİL VE İDARE YETKİSİNİN KAYYIMA DEVREDİLEMEYECEĞİ, AKSİ DURUMUN KAYYIMLIKLA BAĞDAŞMAYACAĞI, ANA SÖZLEŞMEYE AYKIRI OLACAĞI, şirketin ana sözleşmesi veya TTK'nun 435 nci maddesinde açıklanan imkanlar mevcutken kayyım atanmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.”

Dolayısıyla sermaye şirketlerinde organ boşluğu bulunmadığı sürece ortaklık tüzel kişiliğine yönetici kayyım atanamaz. Yukarıda da belirtildiği üzere aksi düşünce anonim şirketin temel yapısına ve ana sözleşmeye aykırılık teşkil edeceği gibi TTK’nın atfıyla TMK’da düzenlenen kayyım tayinine ilişkin hükümlere de aykırılık teşkil eder. Yargı uygulaması da bu yöndedir;

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin T. 27.10.2021 E. 2021/1572 K. 2021/1225 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır; “…Somut olayda, davalı şirketi temsile yetkili organların bulunduğu ve hali hazırda organ boşluğunun söz konusu olmadığı, dosya kapsamı itibariyle yaklaşık ispat koşulu oluşmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesince yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir. Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir talebinin reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”

 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesinin 14.10.2021 Tarihli 2021/1278 Esas 2021/1155 Karar sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…Somut olayda, temsil kayyımı atanması istenen şirketin davada taraf olmadığı, dava DIŞI ŞİRKETİN ORGANLARDAN YOKSUN KALMADIĞI VE YÖNETİM BOŞLUĞU OLMADIĞI gibi davadaki talebin alacak istemine ilişkin olması hususu gözetildiğinde ilk derece mahkemesince dosyadaki bilgi ve belgelere göre yaklaşık ispat koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin temsil kayyımı atanması talebinin reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden ihtiyati tedbir isteyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”

 Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 8.3.2018 Tarihli 2016/7714 Esas 2018/1804 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir; “…TMK'nin 427/4. maddesine göre bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka bir yoldan sağlanamamış ise vesayet makamınca yönetim kayyımı atanması gerekmektedir. Anılan düzenlemeye göre yönetim kayyımı atanabilmesi için şirketin yönetim kurulunun bir şekilde oluşturulmasının mümkün olmaması ve bu boşluğun başkaca hukuki yollarla giderilmemiş olması şarttır. Şirketin seçilmiş yönetim kurulu bulunduğu takdirde organ yokluğundan sözetmek mümkün olmadığı gibi, mevcut yönetim kurulunun, çalışamaz halde olması da ...'nin sistematiği içinde giderilmesi her zaman mümkün bir durumdur. Bu durumda, karşı davanın reddine karar vermek gerekir iken, yönetim kurulunun üyeleri arasındaki çekişme nedeniyle toplanıp karar alamamasını organ yokluğu olarak kabul edip karşı davanın bu nedenle kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”

 Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin T. 21.12.2005 E. 2004/15216 K. 2005/12658 sayılı kararı; “…Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacıların verdiği vekaletnamelerin "Sermaye Şirketlerinin Genel kurul Toplantıları ve Toplantılarda Bulunacak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Komiserleri Hakkındaki Yönetmelik" 23 ve 21/7 nci maddeleri uyarınca, pay sahiplerinin sahip oldukları payların oranını içermediğinden geçersiz olduğu, toplantıya katılmaya yetkili olmayan davacıların TTK.nun 377 nci maddesinden kaynaklanan erteleme talebinde bulunamayacağı, ŞİRKETTE ORGAN BOŞLUĞU OLMADIĞINDAN KAYYIM TAYİNİ İSTEMİNİN HUKUKA UYGUN OLMADIĞI, genel kurul toplantısına izin verilmesi için gereken ve TTK.nun 366,377 nci maddesinde belirtilen koşullarının hiçbirisinin yerine getirilmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.”

 Yargıtay 11. Hukuk Dairesi T. 17.6.2019 E. 2018/3092 K. 2019/4430 sayılı kararı; “…İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, şirketi temsil edecek yetkili bir organın mevcut olmadığının belirlendiği, TTK'nın 530. maddesi uyarınca şirketin yetkili bir organının bulunmadığı hallerde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinden şirketin eksik olan organını tamamlaması ve kanuna uygun hale getirmesi için bir sürenin verilmesi ve bu süre içerisinde durum düzelmezse şirketin feshine karar verilmesinin istenmesi gerektiği, ancak davacının bu yönde bir talebinin bulunmadığı, mahkemenin doğrudan tedbir niteliğinde kayyım atanmasına ilişkin ve ilanihaye devam edecek denetimi gerektirecek şirket yönetimi görevinin bulunmadığı gerekçesiyle Doktoroğlu Turizm ve Ticaret A.Ş'ye kayyım atanmasına ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davacı idare tarafından ... olarak açılan huzurdaki davada vergi borcu bulunan dava dışı şirkete kayyım atanması talep edilmişse de, anonim şirkete kayyım tayininin HMK'nın "Çekişmesiz Yargı İşleri" başlığını taşıyan 382. maddesinde ticaret hukukuna ilişkin bir çekişmesiz yargı işi olarak zikredilmediği, bu durumda şirket hasım gösterilmeden açılan bir davada şirkete kayyım atanması mümkün olmadığından davanın usul ve yasaya uygun bir şekilde açılmadığı, öte yandan, ŞİRKETİN ORGANSIZ KALDIĞI İDDİA EDİLDİĞİNE GÖRE BU DURUMDA TTK'NIN 530. MADDESİ HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI GEREKTİĞİ, ANCAK DAVACI TARAFÇA ANILAN MADDEYE UYGUN OLARAK AÇILMIŞ BİR DAVA VE YAPILMIŞ BİR İSTEM DE BULUNMADIĞI GEREKÇESİYLE İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE KARAR VERİLMİŞTİR. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.”

Tüm bu hususlarla birlikte kayyım tayini taleplerinin evrak üzerinden sonuçlandırılacağına dair yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle deliller toplanmadan ve duruşma yapılmadan kayyım tayin kararı verilmesi, hukuki dinlenilme hakkının ihlaline neden olabilir. Bu nedenle nihai kararın yerine geçecek şekilde tedbir kararıyla yönetim kayyımı atanması hukuka aykırılık yaratabilecektir.  Yargıtay uygulaması ve doktrinde de benzer görüş mevcuttur;

Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 10.07.2008 T. E.6768-K.10300 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; Özü: Kayyım tayini davalarında da usulüne uygun taraf teşkili deliller toplanarak sonucuna göre hüküm temyizi gerekir. Kayyım tayini davalarında evrak üzerinden sonuçlandırılacağına dair yasada bir hüküm bulunmamaktadır. Mahkemece davacı taraf duruşmaya çağrılmadan, gösterdiği taktirde delilleri toplanmadan yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.” (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Ali İhsan ÖZUĞUR, Kişi Hukuku-Velayet-Vesayet-Soybağı-Evlat Edinme Hukuku, 5.Baskı, s.1019).

 Yargıtay 18.Hukuk Dairesinin 30.03.2015 T. E.1034/K.4541 sayılı kararı da aynı yöndedir; “Özü: Kayyım tayini içinde mutlaka HMK'nın uygun duruşma açılıp taraf teşkili yapılarak deliller toplanıp karar verilmelidir.” (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Ali İhsan ÖZUĞUR, Kişi Hukuku-Velayet-Vesayet-Soybağı-Evlat Edinme Hukuku, s.995).

Yargıtay 18.Hukuk Dairesinin 20.04.2015 T. E.18017/K.6326 sayılı kararında; “Özü: Dava borçlu davalıya yöneltilip varsa göstereceği deliller toplanmadan TMK'nın 648. maddesine dayalı kayyım atanamaz. …Dava kayyım atanması istemine ilişkin olup, husumetin hakkında kayyım tayini istenen borçluya yöneltilmesi, gösterdiği takdirde borçlunun da delillerinin toplanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (Aynı yönde Y.18.HD. 02.04.2015 T. E.2192/K.4987 ; Y.18.HD. 16.03.2015 T. E.1226/K.3599 ; Y.2.HD. 23.03.2004 T. 2475-3688).

 SONUÇ OLARAK; Türk Ticaret Kanununun 1.maddesi dikkate alınarak medeni kanunun ilgili hükümlerinin uygun düştüğü ölçüde sermaye şirketleri hakkında uygulanması mümkündür. Yasa Koyucu TTK’da kayyım atanmasına dair ayrı bir düzenlemeyi gerekli görmemiş mükerrerlik ile karmaşa oluşturmasını engellemek amacıyla Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümlerinin sermaye şirketlerine uygulanacağını vurgulamıştır. Ancak Türk Medeni Kanunu’nun 427/4 üncü maddesinin ortaklığa uygulanarak bir veya birden çok yönetim kayyımı atanabilmesi sadece organ boşluğu halinde mümkündür. Bu çerçevede TTK’nın “Organların eksikliği” başlıklı 530.madde hükmü dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla kayyım atanması geçici bir hukuki koruma tedbiri olup, organ boşluğundan kaynaklı fesih davası açılmadığı sürece yönetim kurulunun işlevini yerine getirmediğinden bahisle kayyım tayini talep edilemez. Tüm bu hususlarla birlikte kayyım tayini taleplerinin evrak üzerinden sonuçlandırılacağına dair yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle deliller toplanmadan ve duruşma yapılmadan kayyım tayin kararı verilmesi, hukuki dinlenilme hakkının ihlaline neden olabilir.