Ayasofya konusunu, üç kısımda sunacağım.

1.Kısımda: Tarihi süreç

2.Kısımda: İlk dava süreci

3.Kısımda: Son dava nedir, ne değildir,
 konularını kısa ve net ifadelerle bilginize sunacağım. Bu yazıda “Tarihi Süreç” anlatılmaktadır. Sizin de notlarınız olursa, onları da beklemekeyim.

Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması ayrı bir konudur, bu kararın alınması için izlenen yöntemin ve sonuçta bu yolda bir kararın veriliş şekli, bu yolda bir kararın verilip verilemeyeceği ve amacının tartışılması ayrı bir konudur.

Ayasofya diye anılan yer cami olarak kullanılabilir. Esasen müzeye çevrildiği günden bu güne kadar belli bir kısmında namaz kılınmakta yani cami olarak kullanılmakta idi.

Ancak bu günlerde bir yüksek yargı organının verdiği karar ile tartışmanın niteliği ve boyutu tamamen değişmiştir.

İSİM

Yazılışı “Agia Sofia” olan kelimenin okunuşu “Ayasofya’dır.” Yani biz bu yeri, hala orijinal adı ile anmakta ve bilmekteyiz.

Ayasofya adındaki "aya" sözcüğü "kutsal, azize", "sofya" sözcüğü ise herhangi bir kimsenin adı olmayıp Eski Yunancada "bilgelik" anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. Dolayısıyla "aya sofya-azize sofya" adı "kutsal bilgelik" ya da "ilahî bilgelik" anlamına gelmekte olup Ortodoksluk mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır.

Bu yapı bir “Bazilika” olarak yapılmıştır. Bazilika, hristiyanlık öncesi yapılarda, dini niteliği olmayan bir toplanma yeri iken, erken hristiyan ve ortaçağ mimarisinde “kilise” anlamında kullanılmıştır.

Kullanış şekline uygun olarak tamamen yeni bir isim vermek yerine, şimdi biz onun adına “büyük, ulu” anlamına gelen “Kebir” sözcüğünü ekleyerek işi iyice karıştırmaktayız. Yani adı “Kutsal Azize Kilisesi” olan bir bazilika “Büyük ve Ulu Kutsal Azize” adı altında cami yapılmakta ve “Ulu-büyük-kutsal azize” anlamına gelen “Ayasofya-i Kebir” adı altında namaz kılınmaktadır.

Biz, bunun uygun olup olmadığını tartışmaktan ziyade yapılan işin niteliğini açıklamak için gündeme getirmekteyiz.

TARİHİ SÜREÇ

İlk Ayasofya yapısı 360 yılında tamamlanmış ve açılmıştır. Bu yapının, çıkan isyanlar sonrasında yakılması ve tamamen yıkılması nedeniyle, aynı yerde 2. Ayasofya 415 yılında yapılmıştır. Bu yapı da 532 yılında çıkan Nika ayaklanması sonunda tamamen yıkılmıştır. Üzerinde konuştuğumuz 3. Ayasofya 537 yılında yapılmış, yapımı sonrasında bir çok yıkım ve tamiratlar geçirmiştir.

Fatih Sultan Mehmet tarafından 1453 yılında İstanbul’un fethi ile Ayasofya Kilisesi, “Cami’ye” dönüştürülmüştür.

Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüştür. Fetih tarihinde harap bir halde bulunan binayı Mimar Sinan onarmış ve istinat duvarlarını eklemesinden itibaren yapı tamamen sağlam konuma gelmiş ve hiç çökmemiştir. Binada iç ve dışında eklentiler ve önemli yenilikler yapılmıştır. O tarihden beri hiçbir yıkım ve bozum olmadan varlığını sürdürmektedir. Bu yönü itibariyle, Mimar Sinan’ın bu yapıyı yeniden yaptığı ve yapının “Türk Mimari eseri” haline geldiği söylenebilir.

Daha sonra yapı, Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla “Müze’ye” çevrilmiştir.

Niteliğini, aşağıda inceleyeceğimiz 2020 yılında verilen karar ile yeniden cami’ye dönüştürülmek üzeredir.

Olayı daha iyi kavramak için yapının yıllar içinde kullanılış şekline bakılırsa; yapılışından itibaren 916 yıl kilise olarak kullanılmış, İstanbul’un fethinden sonra 481 yıl cami olarak kullanılmış ve müzeye çevrilmesinden itibaren günümüze kadar geçen  86 yıl da müze olarak hizmet vermiştir.

İşin karışıklığı yalnızca isim, yapım ve kullanım kısmında değil, asıl itibariyle daha sonra izlenen “hukuki süreçte” yaşanmıştır.

Yazımızın 2. Kısmında: İlk dava süreci, değerlendirilerek bilginize sunulacaktır.

Av. A. Erdem Akyüz