TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İ. E. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/20020)

 

Karar Tarihi: 11/5/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Aladdin İRAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu 1/3/2010 tarihinden itibaren asıl işveren Türkiye Elektrik Üretim Anonim Şirketi (TEİAŞ) bünyesindeki değişik alt işverenler (en son davalı BTM Özel Güvenlik ve Koruma Hizm. Ltd. Şti.) nezdinde aralıksız bir şekilde özel güvenlik görevlisi olarak çalışmıştır.

7. Mardin İl Emniyet Müdürlüğü (Emniyet) tarafından Valilik makamına gönderilen 12/12/2016 tarihli yazı ile başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile irtibatı olduğu tespit edildiğinden özel güvenlik kimlik kartı ve çalışma izni iptali talep edilmiş; Emniyetin 17/1/2018 tarihli yazısı ile de iptal işlemi TEİAŞ'a bildirilmiştir.

8. Asıl işveren TEİAŞ 10/1/2017 tarihi itibarıyla başvurucunun iş akdini feshetmiştir.

9. Başvurucu; feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Batman 2. İş Mahkemesi nezdinde, kimlik kartı ve çalışma izninin iptali işleminin iptali talebiyle Mardin 2. İdare Mahkemesi nezdinde olmak üzere ayrı dava açmıştır. Bu süreçlere paralel olarak ayrıca Batman Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucunun üzerine kayıtlı GSM hattında ByLock kullanıldığı tespiti nedeniyle FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla başvurucu hakkında soruşturma başlatmıştır.

A. Hukuk Davasına İlişkin Süreç

10. Başvurucu; Batman 2. İş Mahkemesine ibraz ettiği 1/2/2017 tarihli dava dilekçesinde, Bylock'un indirildiğinin tespit edildiği hattı abonelik avantajlarından istifade etmek maksadıyla çıkardığını ancak kullanmadığını, arkadaşı F.E.ye verdiğini, en başından beri F.E.nin kullandığını hatta bu kapsamda F.E. hakkında soruşturma başlatıldığını ve gözaltı tedbiri uygulandığını, nitekim söz konusu durumun Mardin ve Batman Emniyetine de bildirildiğini belirtmiştir. ByLock tespiti dışında tarafına yönelik olarak FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğuna dalalet eden bir tespit bulunmadığını ifade eden başvurucu, savunması dahi alınmadan iş akdinin feshedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın kabulünü talep etmiştir.

11. Devam eden yargılama sürecinde başvurucu 11/10/2017 tarihli dilekçe ile F.E. hakkında Mardin 7. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde kovuşturmaya başlandığını belirtmiş ve 1/8/2017 tarihli ilk duruşmada F.E.nin verdiği ifadeyi Mahkemeye ibraz etmiştir. Söz konusu ifade metnine göre F.E., başvurucunun üzerine kayıtlı hattı kendisinin kullandığını, ByLock uygulamasını indirdiğini kabul etmiştir.

12. Mahkeme 31/10/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Kimlik kartı ve dolayısıyla çalışma izni olmayan kişinin özel güvenlik görevlisi olarak çalışması yukarıda belirtilen düzenlemelere göre mümkün değildir. Özel güvenlik görevlisi çalışma şartlarını taşımamak yetersizlikle ilgili olup, ne var ki, bu eksiklik fesih için geçerli neden oluşturmaktadır.

Ayrıca yine kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyette görev yapan özel güvenlik görevlilerinin tamamen suç şüphesinden uzak olması gerekmektedir. Mardin Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü'nün davalı şirkete gönderdiği yazı içeriği dikkate alındığında, 15 Temmuz 2016 tarihinde ülkenin rejimini tehlikeye düşüren, kamu otoritesini sarsmaya yönelik olan ve tüm ülke vatandaşlarını tehdit eden vahim kalkışmalar, yaşanan ölümler nedeniyle ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü hal ve bu kapsamda Resmi Gazete'de yayımlanan Olağanüstü Hal Kapsamında alınması gerekli tedbirlere ilişkin Kanun hükmünde Kararnameler doğrultusunda, Olağanüstü Hal Kapsamında alınması gerekli tedbirler çerçevesinde milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen terör örgütlerine veya milli güvenlik kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu davalı şirkete bildirilen davacının iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından feshinin geçerli nedene dayandığı anlaşıldığından, ayrıca 680 Sayılı KHK'nin 70.Maddesi gereği FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı tespit edilen davacının işe iadesine karar verilmesi de hukuken ve yasal olarak mümkün olmadığından davacının işe iade isteğinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

13. Başvurucu, gerekçeli karara karşı 13/12/2017 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuş ve özellikle idari yargı sürecinin bekletici mesele yapılmasını talep etmiştir.

14. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 5/4/2018 tarihinde istinaf talebinin esastan reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak gösterilen KHK'lardan 22/07/2016 tarih ve 667 Sayılı KHK nın 4. Maddesi ile kamu görevlilerine ilişkin bir takım tedbirler alınmıştır. Maddeye göre; Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı oluşum veya gruplara üyeliği mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen ... denilmek suretiyle değerlendirme kriteri getirmiş olduğu, somut bir bağ ve ispatı aranmadığı, Anayasa Mahkemesi’nin 04.08.2016 Tarih 2016 / 6 D.İş, 2016 / 12 K.sayılı kararının gerekçesinde belirtilen tüm bu hususlara yer verildiği, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin 07/03/2017 tarih 2017/5151 Esas ve 2017/4850 Karar nolu ilamı da gözönünde bulundurularak, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, mantıksal ve hayatın olağan akışına uygun, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, mahkemesince dava dosyasındaki delillerin değerlendirilmesinde ve karar gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanaat ve sonucuna varılarak yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun 6100 sayılı H.M.K.'nın 353/1-b(1) maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir."

15. Nihai karar başvurucuya 29/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 19/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

17. Başsavcılık yürüttüğü soruşturmada 5/12/2017 tarihinde başvurucunun ifadesine başvurmuştur. İfadesinde başvurucu; hukuk mahkemesinde verdiği beyanları yinelemiş; söz konusu hattı F.E.nin kullandığını, kendisinin FETÖ/PDY ile bir irtibatının olmadığını beyan etmiştir.

18. Başsavcılık 9/4/2018 tarihinde F.E.ye ilişkin olarak yürütülen yargılamanın evrakı ile duruşma tutanaklarını dosyaya getirtmiş, aynı tarihte de başvurucu hakkında takipsizlik kararı vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Batman TEM Şube Müdürlüğü'nün 15/03/2017 tarihli araştırma tutanağından söz konusu GSM hattının [F.E.] isimli şahıs tarafından fiilen kullanılmış olabileceğinin değerlendirildiği, şüpheli müdafiinin beyanlarını içerir dilekçesinden [F.E.] isimli şahsın Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/114 esas sayılı dosyasından FETÖ silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığının anlaşıldığı, Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nin anılan dosyası kapsamında görülen 01/08/2017 tarihli duruşmasında savunma yapan sanık [F.E.] nin 0507 ... .. 62 numaralı şüpheli adına kayıtlı GSM hattını kendi kullandığını ve Bylock programını kendisinin yüklediğini belirttiği anlaşılmıştır.

Batman İl Emniyet TEM Şube Müdürlüğü'nün şüpheli hakkında yaptığı araştırma sonucu düzenlenen 12/09/2017 tarihli tutanaktan da anlaşılacağı üzere; şüphelinin Bankasyada hesabının bulunmadığı, FETÖ soruşturmaları kapsamında herhangi bir kaydına rastlanmadığı, FETÖ'ye müzahir sendika veya derneklere üyelik kaydına ratlanmadığı, FETÖ'ye müzahir özel okul veya dershanelerinde eğitim aldığına dair kayda rastlanmadığı, FETÖ ile iltisaklı bir işyerinde çalıştığına dair SGK kaydının bulunmadığı, açık kaynak araştırmasında her hangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı tespit edilmiştir."

C. İdari Yargıya İlişkin Süreç

19. Başvurucu, Mardin 2. İdare Mahkemesine ibraz ettiği 23/2/2017 tarihli dava dilekçesinde işe iade davasında ileri sürdüğü hususları tekrarlamış; davanın kabulü ile işlemin iptalini talep etmiştir.

20. Mardin 2. İdare Mahkemesi 3/1/2018 tarihinde davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Olayda; davacının,'0 507 6[....]' numaralı GSM hattını kendi adına satın aldığı ve söz konusu hat üzerinden FETÖ/PDY terör örgütü mensupları tarafından kullanıldığı bilinen 'bylock' isimli programın indirildiğinin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tespit edildiği görülmektedir.

Bu durumda; her ne kadar davacı tarafından, söz konusu GSM hattının, memur olarak çalışan bir arkadaşına vermek üzere satın alındığı ve kendisi tarafından hiç kullanılmadığı ileri sürülmüşse de, FETÖ/PDY terör örgütü ile mücadele kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan araştırma sonucunda davacının, FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisaki veya irtibatı tesbit edilenlere ilişkin listede isminin yer alması nedeniyle iş akdinin feshedildiği görüldüğünden; Emniyet Genel Müdürlüğü'nce yapılan güvenlik araştırması sonucu olumsuz olan davacıya ait özel güvenlik kimlik kartının iptaline ilişkin dava konusu işlemde, hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmamaktadır."

21. Başvurucu, davanın reddi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş ve Başsavcılığın verdiği takipsizlik kararını da ibraz ederek ByLock kullanmadığı hususunun sabit olduğundan bahisle davanın kabulünü talep etmiştir.

22. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi tarafından yapılan inceleme neticesinde 2/10/2018 tarihli kararla istinaf talebinin kabulüne ve dava konusu işlemin iptaline hükmedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...davacının üzerine kayıtlı cep telefonunda yasadışı örgütün kullandığı haberleşme programının yüklü olduğu dışında başkaca somut bir tespitin olmadığı,ancak bu sebeple davacı hakkında yürütülen soruşturmada Batman Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Soruşturma No:2017/5055, Karar No:2018/9807 numaralı kararıyla davacı hakkında 'kovuşturmaya yer olmadığına' karar verildiği, davacının üzerine kayıtlı telefon numarasının başka bir şahıs tarafından kullanıldığının belirtildiği, anılan şahsın Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamasında bu telefon hattını kendisinin kullandığını ve program yüklediğini ifade ve beyan ettiği görülmektedir."

23. Davalı işverenin temyiz talebi ise Danıştay Onuncu Dairesinin yaptığı inceleme neticesinde reddedilmiş ve nihai karar 18/3/2021 tarihinde kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

24. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

25. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

26. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

27. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

28. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.

...

Davacının hakkında derdest bulunan ecza yargılamasında, 'Morbeyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 11/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu; işe iade davasının adil şekilde yürütülmediğini, ByLock kullandığı isnadı ile hakkında soruşturma başlatıldığını ancak söz konusu uygulamayı kullanan kişinin kendisi olmadığı hususunun sabit olduğunu, bunun dışında FETÖ/PDY bağlantısına dair hiçbir delilin bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiğini belirtmiştir. İşe iade davasına ilişkin yargılama sürecinde buna dair evrakları derece mahkemesine sunduğunu ifade eden başvurucu; bu durumun derece mahkemelerince dikkate alınmadığını, aynı şekilde idari yargıda devam eden sürecin bekletici mesele yapılması talebinin karşılanmadığını, yeterli inceleme ve araştırma yapılmaksızın davanın reddedildiğini, bu kapsamda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık görüşünde özetle hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin hangi nedenlerin fesih için geçerli yahut haklı sayılabileceğini belirleme yetkisi olmadığı, başvurucunun iddialarının hukuk kurallarının yorumlanması ve somut olayın denetimine ilişkin olduğu, öte yandan derece mahkemesi kararlarında bariz bir takdir hatası yahut keyfîlik bulunmadığı belirtilmiş; başvurunun kanun yolu şikâyetinde olup açıkça dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürmüştür.

32. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı cevabında hatalı ByLock tespiti nedeniyle iş akdinin feshedildiğini, yargılama sürecinde söz konusu tespitin gerçeğe aykırı olduğu detaylı şekilde izah edildiği hâlde derece mahkemelerinin iddia ve itirazlarını dikkate almadığını, nitekim Başsavcılık ve İdare Mahkemelerinin de haklılığını tespit ettiğini, bu kapsamda hukuk yargılaması neticesinde verilen kararın bariz takdir hatası içerdiğini ve keyfî nitelikte olduğunu ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

33. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin feshine gerekçe yapılan hususun gerçeği yansıtmadığı, buna dair İfade Tutanağı derece mahkemesine ibraz edildiği hâlde derece mahkemesinin yeterli inceleme ve araştırma yapmadan, iddia ve itirazlarını karşılamadan davasının reddine karar verdiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

36. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

37. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

38. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).

39. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

40. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

41. Somut olayda işveren nezdinde 2010 yılından beri güvenlik görevlisi olarak çalışan başvurucunun iş akdi; ByLock kullanıcısı olduğu, bu kapsamda FETÖ/PDY ile irtibatı bulunduğu şüphesiyle çalışma belgesinin iptal edildiği gerekçesiyle feshedilmiştir. Başvurucu; iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini, söz konusu hattı kendisinin kullanmadığını belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır (bkz. § 10).

42. Batman 2. İş Mahkemesi 30/10/2017 tarihli gerekçeli kararında başvurucunun çalışma belgesinin ve kimlik kartının iptali karşısında güvenlik görevlisi olarak çalıştırılmasının mümkün olmadığını, her ne kadar idari yargıda buna yönelik dava açılmış ise de yargılamanın derdest olduğunu, öte yandan hakkında yapılan tespit ve yürütülen soruşturma nedeniyle FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğuna dair şüphe bulunduğunu belirterek davanın reddine karar vermiş ve bu karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir (bkz. §§ 12-14).

43. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de -Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere- şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanması, bunun da ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 25, 26). Aksi hâldehukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

44. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

45. Öte yandan Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir. Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır (bkz. § 27) yani derece mahkemelerinin tarafların ileri sürdüğü yahut ortaya koyduğu tespitlerden bağımsız olarak ayrıca araştırma yapması ve yine tarafların iddia ve itirazlarını bu kapsamda değerlendirerek bir sonuca varması gerekmektedir.

46. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususlar hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulmalıdır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de mahkemelerin gerekçe gösterme noktasında yükümlülüğünün somut davanın koşullarına göre farklılık arz edebileceğini belirtmiş ve her davanın özelinde ayrıca incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte AİHM, özellikle ilgili mevzuat ya da uygulamadan kaynaklanan ve muğlak/yoruma açık ifadeler içeren kavramların detaylı bir şekilde somutlaştırılması gerekliliğine vurgu yapmıştır. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken; mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 36-40).

47. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarını belirlemektir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin kendisinden kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önemlidir.

48. Başvuruya konu yargılamada başvurucunun TEİAŞ nezdinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığı anlaşılmıştır. Özel güvenliğin tanımı, yetkileri ve sorumlulukları 10/6/2004 tarihli ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun'da belirtilmiştir. Bu kapsamda özel güvenlik, kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyette bir pozisyon olarak tanımlanmış; özel güvenlik görevlilerine belli bazı durumlarda kişilere kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, üst arama, yakalama, silah bulundurma ve kullanma yetkileri verilmiştir. Bu kapsamda 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte ülke çapında yaşanan millî güvenliğe yönelik tehlike karşısında ve olağanüstü hâl döneminde -alınan tedbirler kapsamında özel güvenlik görevlilerinin bilhassa silah kullanma yetkileri de nazara alındığında- sıradan bir işçi pozisyonunda olmadığını kabul etmek gerekmektedir.

49. Öte yandan başvurucunun özel güvenlik görevlisi olarak çalışması, hakkında ileri sürülen olay ve olguların incelenmeksizin şüpheye dayanak yapılabileceği anlamına da gelmemektedir. Derece mahkemeleri takdir yetkisini kullanmak suretiyle şüpheye konu olay ve olguların mesleki noktada nasıl değerlendirilmesi gerektiği hususunda her somut olay yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapmalıdır.

50. Somut olayda, başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgunun ByLock tespiti olduğu görülmüştür.

51. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile ilgisi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini kaydetmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 106, 267; M.T. [GK], 2018/10424, 4/6/2020, §§ 112-116). ByLock uygulamasının FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi ve anılan programın özellikleri de dikkate alındığında buna yönelik bir tespitin şüphe feshi açısından yeterli olduğu yönünde bir değerlendirmenin keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte söz konusu tespitin -özellikle teknik olarak tespite imkân veren bir durum olduğu düşünüldüğünde- iddia olmaktan öte gerçeği yansıtıp yansıtmadığının da mahkemelerce araştırılması gerekir.

52. Başvurucu hakkında adına kayıtlı olan hat üzerinden ByLock indirdiği tespiti ile soruşturma başlatılmış ve başvurucunun özel güvenlik görevlisi kimlik kartı ile çalışma belgesi iptal edilmiştir. Başvurucu ise hem hukuk yargılamasında hem idari yargıda hem de ceza soruşturmasında söz konusu hattı kendisinin kullanmadığını, arkadaşı F.E.nin kullandığını beyan etmiştir. Başvurucu, işe iade davası görülmekte iken F.E.nin hattı kendisinin kullandığına ve ByLock uygulamasını kendisinin indirdiğine dair mahkeme huzurunda vermiş olduğu beyanını Batman 2. İş Mahkemesine ibraz etmiş; idari yargı sürecinin bekletici mesele yapılmasını talep etmiştir.

53. Farklı yargı kollarında yer alan mahkemelerin verdiği kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira her bir yargı kolunda derece mahkemeleri, önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta; ilgili mevzuat kapsamında farklı hukuki değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Buna mukabil bazı durumlarda da aynı somut olaya ilişkin hususlar yönünden farklı yargı kollarından farklı kararlar çıkması hukuki uyuşmazlığın çözümü noktasında tereddütlere sebep olabilmekte, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesini zedeleyebilmektedir. Bu gibi durumlarda mahkemeler, diğer yargı kolunda görülen uyuşmazlığı bekletici mesele yapabilmekte; buradan çıkan sonucu referans alarak çelişkili kararların ortaya çıkmasına engel olabilmektedir.

54. Başvuruya konu olayda, derece mahkemeleri tarafından başvurucunun ByLock kullanmadığı yönündeki somut birtakım verilerle desteklenen iddia ve itirazlarının incelenmediği ve diğer yargısal süreçlerin bekletici mesele yapılmasına dair taleplerinin karşılanmadığı görülmüştür. Öte yandan işe iade davasında nihai karar verildikten kısa bir süre sonra başvurucu hakkındaki ceza soruşturması takipsizlik kararı ile neticelendirilmiş ve idari yargı süreci neticesinde de çalışma belgesinin iptali yönündeki idari işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.

55. Dolayısıyla gerekçeli kararda işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, gerekçeli kararda başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği, bu iddiaların karşılanmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

57. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle çalışma hakkının, mülkiyet hakkı ile etkili başvuru hakkının ve sosyal güvenlik hakkı ile kamu hizmetine girme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

58. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

59. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman. 2. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

60. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

61. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 2. İş Mahkemesine (E.2017/254) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.