TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ESİN DOĞANAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/25477)

 

Karar Tarihi: 20/3/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Osman KODAL

Başvurucu

:

Esin DOĞANAY

Vekili

:

Av. Selman OĞUR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, açılan tazminat davasında uyuşmazlığın esasına etkili iddianın karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu ve babası aleyhine 24/1/2014 tarihinde sözleşmeden kaynaklanan tazminat davası açılmıştır. Davayı inceleyen Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 10/5/2016 tarihli kararıyla davayı kısmen kabul etmiştir. Kararın gerekçesinin ve hükmün ilgili kısmı şöyledir:

"...

Mahkememizce toplanan delillerin ele alınarak yapılan değerlendirilmesinde; dava konusu taşınmazın 06.09.2007 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile satıcı Esin Doğanay tarafından alıcı [A.A.ya] satıldığı, sözleşmede kefil olarak [M.D.nin de] imzasının bulunduğu, S.S. [M.] Konut Yapı Kooperatifi tarafından davacıya dava konusu taşınmazın mülkiyetinin kooperatife ait ancak kura sonucu Esin Doğanay adına tekabül ettiği ve Esin Doğanay'ın üyelikten ihraç edildiği ve davacının daireyi tahliye etmesine dair ihtarname gönderildiği, davacı vekili tarafından davalılara borçlarını ödemeleri için ihtarname gönderildiği ancak davalılar tarafından borcun ödenmediği, davacının daireye oturduktan sonra evin tamamlanması için 31.630 TL masraf yaptığının bilirkişi raporuyla tespit edildiği anlaşılmakla davanın kısmen kabulüne ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenler ile;

Davanın KISMEN KABULÜNE;

A)1-Evin bedeli için verilen 47.000 TL'nin dava tarihi itibari ile işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine,

2-Evin bedeli için verilen 42.137,94 TL'nin ıslah tarihi olan 12/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine,

B)Evin inşaatının tamamlanma bedeli için olan talebin kısmen kabulü ile 31.630 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine,

Fazlaya ilişkin talebin reddine,

..."

3. Anılan kararı davalı başvurucu ve diğer davalı babası temyiz etmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde sözleşme tarihinde 18 yaşından küçük olduğunu belirterek hukuken sözleşme ile sorumlu tutulamayacağını iddia etmiştir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 19/6/2018 tarihinde başvurucunun sözleşme ile sorumlu tutulamayacağına ilişkin temyiz itirazıyla ilgili bir değerlendirmede bulunmamış, ancak başvurucu ve babasının temyiz itirazlarının bir kısmını reddetmiş, bir kısmını kabul ederek hükmü bozmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Davacı, mülkiyeti dava dışı [M.] Konut Yapı Kooperatifine ait olmakla birlikte davalı Esin Doğanay'ın fiili kullanımında olan [M.] Konut Yapı Kooperatifi 1. blok 2. kat 6 numaralı bağımsız bölümü 06.09.2007 tarihinde harici taşınmaz satım sözleşmesi ile 47.000,00 TL karşılığında davalılardan satın aldığını, her ne kadar satıcı olarak davalı Esin Doğanay görünmekte ise de davalı Esin'in sözleşme tarihinde 15 yaşını dahi doldurmadığından sözleşmeyi Esin'in yerine diğer davalı [M.D.nin] imzaladığını, bağımsız bölümü kaba inşaat halinde satın aldıktan sonra yaklaşık 83.000,00 TL'lik harcama yaptığını, taşınmazı satın aldığı kooperatif üyesinin aidatlarını ödememesi nedeniyle üyelikten ihraç edildiği bu sebeple kendisinin de bağımsız bölümü tahliye etmesi gerektiğinin dava dışı kooperatif tarafından gönderilen Konya 12. Noterliğinin 17.09.2013 tarihli ve 28942 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile kendisine bildirilmesi üzerine davalılara Konya 6. Noterliğinden çektiği 13.11.2013 tarihli ve 191513 yevmiye numaralı ihtarnamenin sonuçsuz kaldığını ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla satış bedeli olarak ödediği 47.000,00 TL ile inşaat halinde aldığı taşınmazın inşaatının tamamlanması için harcadığı 83.000,00 TL olmak üzere toplamda 130.000,00 TL'nin fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılamanın devamı sırasında vermiş olduğu ıslah dilekçesi ile davalılara peşin olarak ödenen daire parası yönünden müddeabihi 89.137,94 TL'ye yükseltmiştir.

Davalılar, davanın reddini istemiştir.

Yapılan yargılama neticesinde mahkemece, davanın kısmen kabulüne, evin bedeli için verilen 47.000,00 TL'nin dava tarihi itibari ile, yine evin bedeli için verilen 42.137,94 TL'nin ıslah tarihi olan 12/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile, evin inşaatının tamamlanma bedeli olan talebin ise kısmen kabulü ile 31.630,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalılar vekilitarafından temyiz edilmiştir.

1)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2) Dava, sebepsiz zenginleşme nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.

Davada sıfat; tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet); maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.

Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için defi değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.

Ayrıca; kural olarak haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.(TBK. m.77) Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkisinde haklı bir sebep olmaksızın başka bir şahıs aleyhine zenginleşen kimsenin malvarlığında meydana gelen artışın aynen veya nakden iadesi söz konusudur. Her borç ilişkisinde olduğu gibi sebepsiz zenginleşmede de bir borçlu ve bir alacaklı vardır. Sebepsiz zenginleşme ilişkisinin borçlusu, malvarlığı haklı bir sebep olmaksızın başkası aleyhine artan (zenginleşen) kişidir.

Sebepsiz zenginleşme borçlusunun belirlenebilmesi için, malvarlığı haklı bir sebep olmaksızın başkası aleyhine artan kişinin tespiti gereklidir. Yukarıda anlatılanlar ışığında somut olaya bakıldığında; davacının davaya konu bağımsız bölümü davalılardan inşaat halinde iken satın alıp taşınmazı içinde oturulabilir hale getirmek için yaptığı birtakım masraflar nedeniyle davalıların sebepsiz zenginleştiğinin kabulü mümkün değildir. Zira, bağımsız bölümün mülkiyeti satışın gerçekleştiği tarih itibariyle dava dışı kooperatife ait olup dava dışı kooperatif tarafından bağımsız bölümün sadece fiili kullanımı davalılara bırakılmış bulunmaktadır. Bu durumda davalılar bu şekilde mülkiyeti kendilerine geçmeyip sadece fiili kullanımı kendilerine bırakılan bağımsız bölümü, kooperatifin bitiş tarihine kadar olan aidatlarını kendileri ödemek üzere harici satım sözleşmesi ile davacıya satmışlar ve bağımsız bölümü fiili olarak davacıya teslim etmişlerdir. Yani davacının bağımsız bölümü satın aldığı tarihte ve bağımsız bölüm fiilen kendisine teslim edildikten sonra da bağımsız bölümün mülkiyeti dava dışı kooperatife aittir. Bunun sonucu olarak da zaten dava dışı kooperatif üyelik aidatlarını ödemeyen davalıların kooperatiften ihracı üzerine mülkiyet hakkına istinaden davacıdan bağımsız bölümü tahliye etmesini talep etmiş, davacının tahliyesi sonrasında bağımsız bölüm davacının yaptığı masraflarla birlikte dava dışı kooperatife geçmiş bulunmaktadır ki; bu durumda sebepsiz zenginleşen dava dışı kooperatiftir.

O halde, bağımsız bölümü içinde oturulabilir hale getirmek için yapılan masraflar yönünden davalıların sebepsiz zenginleşme borçlusu olmadığı anlaşıldığından mahkemece bu kaleme ilişkin talep yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması doğru görülmemiş bu husus bozmayı gerektirmiştir.

..."

4. Anılan karara karşı başvurucu ve babası karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Başvurucu karar düzeltme dilekçesinde; sözleşme tarihinde 15 yaşında olduğunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 345. maddesine göre ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak hukukî işlemde çocuğun borç altına girebilmesinin bir kayyımın katılmasına ve hâkimin onayına bağlı olduğunu ifade etmiş, bu nedenle sözleşme ile sorumlu tutulamayacağını belirtmiştir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 13/6/2019 tarihinde başvurucunun 4721 sayılı Kanun'un 345. maddesi kapsamındaki iddiaları ile ilgili bir değerlendirmede bulunmadan karar düzeltme talebinin reddine karar vermiştir. Mahkeme 22/10/2019 tarihinde davacının evin bedeli talebine yönelik hüküm kesinleştiğinden bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına, davacının evin inşaatının tamamlanması bedeli yönünden davasının pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermiştir. Karar, tarafların temyiz etmemesi nedeniyle 24/12/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

5. Başvurucu, Yargıtayın 13/6/2019 tarihinde karar düzeltme talebinin reddine karar vermesiyle Mahkemenin hükmünün bir kısmının kesinleştiğini 26/6/2019 tarihinde öğrendiğini beyan etmiş olup 23/7/2019 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. İLGİLİ HUKUK

7. 4721 sayılı Kanun'un;

i. "Çocuğun fiil ehliyeti" kenar başlıklı 343. maddesi şöyledir:

"Velâyet altındaki çocuğun fiil ehliyeti, vesayet altındaki kişinin ehliyeti gibidir.

Çocuk, borçlarından ana ve babanın çocuk malları üzerindeki haklarına bakılmaksızın kendi malvarlığı ile sorumludur."

ii. "Çocuk ile ana ve baba arasındaki hukuki işlemler" kenar başlıklı 345. maddesi şöyledir:

"Çocuk ile ana veya baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak bir hukukî işlemle çocuğun borç altına girebilmesi, bir kayyımın katılmasına ve hâkimin onayına bağlıdır."

III. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu 6/9/2007 tarihli sözleşmenin düzenlendiği tarihte 15 yaşında olduğunu, 4721 sayılı Kanun'un 345. maddesine göre sözleşmenin imzalanması sırasında kendisine kayyım atanması gerektiğini, kayyım atanmadan yapılan sözleşmeyle borç altına sokulduğu için sözleşmenin geçersiz olduğunu, kararın söz konusu Kanun maddesine ve hakkaniyete aykırı olduğunu buna ilişkin emsal kararların bulunduğunu, bu hususa ilişkin iddialarının Yargıtay ve mahkeme kararlarında karşılanmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

9. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin satış sözleşmesinin yapıldığı tarihte 15 yaşında olduğundan 4721 sayılı Kanun'un 345. maddesi gereğince kendisini borç altına sokan işlemlerin yapılabilmesi için kayyım atanmasının gerektiği iddialarının Yargıtay ve Mahkeme kararında karşılanmadığına yönelik olması nedeniyle başvuru gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

10. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

11. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

12. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde başvurucunun satıcı, babasının kefil sıfatıyla yer aldığı 6/9/2007 tarihli sözleşmede konut yapı kooperatifinde başvurucuya ait olan bağımsız bölümün 47.000 TL bedelle satıldığı, bedelin ödendiği görülmüştür. Başvurucu aidatını ödemediği için kooperatif üyeliğinden ihraç edilmiş; sonrasında davacı, bağımsız bölümün kendisine devredilmemesi sebebiyle başvurucuya ve onun babasına karşı tazminat davası açmıştır. Neticede Mahkeme satış sözleşmesiyle ödenen bedelin başvurucudan ve babasından müteselsilen tahsiline karar vermiştir.

13. Başvurucu, sözleşmenin yapıldığı 6/9/2007 tarihinde 15 yaşında olduğundan söz konusu işlem için kendisine kayyım atanması gerektiğini, kayyım atanmadan yapılan sözleşmeyle kendisinin borç altına sokulamayacağını, söz konusu işlemin babasının menfaatine olduğunu, sebepsiz zenginleşen babası olduğu için sorumluluğun da babasına ait olması gerektiğini, sebepsiz zenginleşenin kendisi olmadığını belirtmiş; bu hususa ilişkin iddiasının derece mahkemeleri tarafından karşılanmamasından yakınmıştır.

14. 4721 sayılı Kanun'un 345. maddesinde çocuk ile ana veya baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak bir hukuki işlemle çocuğun borç altına girebilmesinin bir kayyımın katılmasına ve hâkimin onayına bağlı olduğu belirtilmiştir. Başvurucu 24/8/1992 doğumlu olup sözleşmenin imzalandığı 6/9/2007 tarihi itibarıyla başvurucunun 18 yaşından küçük olduğu, ödenen bedel karşılığında söz konusu bağımsız bölümün devri ve teslimi borcu altına sokulduğunu iddia etmiştir. Başvurucu bununla birlikte söz konusu sözleşmenin babasının menfaatine olduğunu, babasının sebepsiz zenginleştiğini bu nedenle sorumluluğun da babasına ait olduğunu, sebepsiz zenginleşenin kendisi olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucunun ileri sürdüğü bu iddiaların uyuşmazlığın esasını etkileyebilecek nitelikte olduğu anlaşılmıştır.

15. Başvurucunun esasa etkili olabilecek söz konusu iddiaları ile ilgili olarak mahkeme ve Yargıtay kararında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu itibarla yargılama süreci bir bütün olarak ele alındığında söz konusu iddialar hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadan hüküm kurulması nedeniyle başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

16. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

IV. GİDERİM

17. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ile sembolik olarak 1 TL maddi ve 1 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

18. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

19. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2019/597, K.2019/934) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.