TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ONURHAN DEMİRKOL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/27344)

 

Karar Tarihi: 8/2/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucu

:

Onurhan DEMİRKOL

Vekili

:

Av. Ali ÇUVALCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle uzman kadrosuna alınmama işlemine karşı açılan iptal davasının kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasına konu fiilin niteliğine ilişkin esaslı bir değerlendirme yapılmaksızın reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/7/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyon aşamasında başvurunun kabul edilebilirliği konusunda oybirliği sağlanamaması nedeniyle başvurunun kabul edilebilirlik hususu değerlendirilmeden Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu 18/12/2017 tarihinde Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü Sinema ve Televizyon Ana Sanat Dalı uzman kadrosu alımına başvurmuştur.

7. Başvurucu, başarılı kabul edilmesine rağmen hakkında 3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (676 sayılı KHK) 74. maddesiyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen (8) numaralı alt bent uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılmıştır. Güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle başvurucunun uzman kadrosuna alımı yapılmamıştır.

8. Başvurucu, söz konusu işlemin iptali talebiyle 18/12/2017 tarihinde dava açmıştır.

9. Afyonkarahisar İdare Mahkemesi (Mahkeme) 26/4/2018 tarihinde davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Dava dosyasının incelenmesinden; davacının Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü Sinema ve Televizyon Anasanat Dalı uzman kadrosuna yaptığı başvurusu sonucunda başarılı olarak atanmaya hak kazandığı, ancak hakkında yapılan güvenlik soruşturması neticesinde Eskişehir Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü'nden davacı hakkında 'bina içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık' suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği, '2911 sayılı Kanuna muhalefet' ve 'ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması' suçlarından yargılamasının devam ettiği, '2013 yılında ülke genelinde düzenlenen Taksim Gezi Parkı eylemlerine Eskişehir ilinde destek veren ve polise taş, şişeli saldırıda bulunan özel ve kamu işyerlerine zarar veren şahıslar arasında bulunduğundan hakkında adli soruşturma açıldığı' şeklinde istihbari bilgi edinilmesi sonucunda söz konusu kadroya atanmasının uygun görülmemesine ilişkin Güvenlik Soruşturması Değerlendirme Komisyonu kararına istinaden Afyon Kocatepe Üniversitesi Personel Dairesi Başkanlığı'nın 10.11.2017 tarih ve E.16684 sayılı işlemi ile atamasının yapılmaması üzerine anılan işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İdarelerin, kamu görevine açıktan atama yapma konusunda takdir yetkisine sahip olduğu kuşkusuz olup, takdir hakkı tanınan bu yetkisini atamama yönünde kullanması sırasında, atanılacak görevin önem ve özelliğini göz önünde tutmak suretiyle kamu yararı ve hizmet gereklerini gözetmek zorunda olduğu açıktır.

Olayda, davacının yargılandığı davalarda suç teşkil eden fiillerin niteliği ve Eskişehir Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünün istihbari nitelikteki bilgi notunda hakkında tespit edilen hususların niteliğinin doğrudan kamu düzeniyle ilgili olması ve söz konusu fiillerin yıkıcı ve bölücü faaliyet kapsamında değerlendirilmesi karşısında davacının güvenlik soruşturması sonucunun olumsuz olarak değerlendirilmek suretiyle atamasının yapılmamasına ilişkin dava konusu işlemde kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."

10. Başvurucu, karara karşı 31/5/2018 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

11. Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 25/1/2019 tarihinde istinaf talebini reddetmiştir. Karar, temyiz yolu açık olarak verilmiştir.

12. Başvurucu, karara karşı 8/4/2019 tarihinde temyize başvurmuştur.

13. Danıştay Onikinci Dairesi 30/5/2019 tarihinde, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 48. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca temyiz talebini reddetmiş; kararda, temyiz başvurusuna konu kararın istinaf incelemesi üzerine kesinleşmesi nedeniyle istinaf incelemesinden geçtikten sonra temyiz incelemesine tabi tutulamayacağını ifade etmiştir.

14. Nihai karar başvurucuya 14/7/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 31/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Başvurucunun 24/8/2014 tarihinde işlediği bina içinde muhafaza altına alınan eşya hakkında hırsızlık suçu ile ilgili olarak Eskişehir 7. Asliye Ceza Mahkemesi 26/2/2015 tarihinde 1 yıl 4 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş ancak hükmün açıklanmasını geri bırakmıştır. Kararda, başvurucunun market içinde bazı ürünlerin barkotlarını ucuz olan ürünlerin barkotları ile değiştirerek almak istemesi karşısında kasa görevlisinin durumu fark ettiğini belirtmiş; bunun üzerine doğru olan barkotların ürünlere yapıştırılarak düşük fiyatlı ürünlerin başvurucu tarafından alındığını ve bu şekildeki eylemin teşebbüs aşamasında kaldığını ifade etmiştir. Başsavcılığın karara karşı yaptığı itirazı Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi 20/4/2015 tarihinde reddetmiştir. Ayrıca, Eskişehir 7. Asliye Ceza Mahkemesi 21/1/2022 tarihli ek karar ile 5 yıllık denetim süresi içinde kasten bir suç işlemediği anlaşıldığından hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verilen davanın düşmesine karar vermiştir.

16. Suç tarihi 11/9/2013 tarihi olarak belirtilen toplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefet etme suçu ile ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçu ile ilgili olarak başvurucu hakkında yapılan yargılama sonucunda Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesi 30/1/2018 tarihinde başvurucunun her iki suçtan ayrı ayrı beraatine karar vermiş; kararda, başvurucunun toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü barışçıl olarak kullandığını, eyleminin düzenlenen suç tanımına uymadığını, başvurucunun ulaşım aracının hareket etmesini engelleme, hareket hâlindeyken durdurma çabasında olmadığını belirterek suçun manevi unsurunun oluşmadığını ifade etmiştir.

17. Suç tarihi 12/9/2013 tarihi olarak belirtilen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçu ile ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçu ile ilgili olarak başvurucu hakkında yapılan yargılama sonucunda ise Eskişehir 7. Asliye Ceza Mahkemesi 17/7/2018 tarihinde, başvurucunun kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu işlediği gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş, hükmün açıklanmasını geri bırakmış; ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçundan ise beraatine karar vermiştir. Kararda, başvurucunun 12/9/2013 tarihinde suça ve davaya konu olan kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılarak suçu işlediğini, ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması suçunun ise manevi unsurunun oluşmadığını belirtmiştir. Başvurucunun karara karşı yaptığı itirazı Eskişehir 3. Ağır Ceza Mahkemesi 24/10/2018 tarihinde reddetmiştir. Anılan karara karşı başvurucu, bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi bu başvuru hakkında Anayasa’nın 26. ve 34. maddelerinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abbas Yalçın ve diğerleri, B. No: 2014/8146, 29/3/2023).

IV. İLGİLİ HUKUK

18. 657 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Devlet memurları, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlariyle göstermek zorundadırlar."

19. 657 sayılı Kanun’un 48. maddesi şöyledir:

"Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.

A) Genel şartlar:

1. Türk Vatandaşı olmak,

2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak,

3. Bu Kanunun 41 nci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak,

4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,

5. Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.

6. Askerlik durumu itibariyle;

a) Askerlikle ilgisi bulunmamak,

b) Askerlik çağına gelmemiş bulunmak,

c) Askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya

yedek sınıfa geçirilmiş olmak,

7. 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel

olabilecek (…) akıl hastalığı (…) bulunmamak.

8. [Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.]

B) Özel şartlar:

1. Hizmet göreceği sınıf için 36 ve 41 nci maddelerde belirtilen öğretim ve eğitim kurumlarının birinden diploma almış olmak,

2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak."

20. 676 sayılı KHK'nın 74. maddesiyle 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen ve Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararıyla iptal edilen (8) numaralı alt bent şöyledir:

"Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 8/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu, hakkında terör örgütüne üye olma suçundan açılan herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma bulunmadığını, Mahkemenin yıkıcı ve bölücü faaliyette bulunduğunu belirtse de kanuna aykırı düzenlenen toplantıya katılma suçundan verilen hapis cezasına ilişkin olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, somut bir dayanağı olmamasına rağmen davanın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

23. Bakanlık görüşünde; kamu görevine atanabilmek için güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumlu sonuçlanması şartının aranmasının Anayasa'ya aykırı olarak değerlendirilemeyeceği, başvurucunun yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına konu iddialardan ve üzerine atılı eylemlerden haberdar olduğu, işleme karşı iptal davası açarak anılan işleme yönelik bilgi ve kanıtlar ile iddia ve savunmalarını yargı mercilerine sunma fırsatı elde ettiği, derece mahkemelerinin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında elde edilen delilleri ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendirmek suretiyle sonuca ulaştığı belirtilmiştir. Başvurucunun çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine aykırı bir uygulamaya maruz kalmadığı, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunun olumsuz olmasına neden olabilecek durum hakkında dayanaklarını, iddia ve delillerini ileri sürebilecek kadar bilgi sahibi olduğu, bireysel başvuru kapsamında yapılacak incelemede aktarılan hususların dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurunun adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

27. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

28. Masumiyet karinesi ise kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26). Masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 47).

29. Öte yandan HAGB kararının Anayasa'nın 38. maddesi anlamında hükmen sabit olma doğuran bir karar, diğer bir ifadeyle kesinleşmiş hüküm olmadığı açıktır. Denetimli serbestlik sürecinde açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanma şartları oluşmadığı takdirde ceza davasının düşmesine karar verilecektir. Dahası hakkında HAGB kararı verilen kişiler yönünden bu kararın hukuki sonuç doğurmayacağına ilişkin kanun hükmü bulunmaktadır (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu, mad. 231/5). HAGB kararının hukuki sonuç doğurmaması herhangi idari tasarruf veya yargı kararının HAGB kararına doğrudan ve kategorik olarak dayandırılmamasını gerektirir. İlgili kanun hükmü aslında anayasal olarak masumiyet karinesinin korunmasını destekleyen bir kuraldır. Hakkında HAGB verilen kişinin suç işlediğinin sabit olduğundan bahsedilemez. Sadece karara konu olguların gerçekleştiğine ilişkin ceza mahkemesinin kanaati henüz açıklamandan askıda bekletilmektedir. Bu kanaat yargısal olarak denetlenmemiş bir kanaat olup ancak hüküm açıklandığında denetimi mümkün hâle gelmektedir (28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle artık itiraz makamlarınca fiilin sübutu yönündeki mahkeme kanaati denetlenebilecekse de olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuatın bu şekilde yorumlanmadığına ilişkin olarak bkz. Atilla Yazar ve diğerleri [GK], B. No: 2016/1635, 5/7/2022). Bu itibarla hakkında HAGB kararı bulunan kişinin bu karara konu eylem veya suçla ilgili masumiyeti devam etmektedir.

30. Bu aşamada önemle hatırlatılması gerekir ki ceza mahkemesine yansıyan olguların idarece veya yargı makamlarınca değerlendirilmesi sonucu, hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunmayan kişiyle ilgili olarak idari işlem ve yaptırım uygulanması veya bu idari işlem veya yaptırımın hukuka uygun bulunması doğrudan masumiyet karinesini ihlal etmez. Ancak burada kritik olan mesele, hakkında HAGB kararı olan bireylerin masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi için idarenin veya yargı makamlarının ceza mahkemesinin henüz açıklanmamış ve kesinleşmemiş suçluluğa dair hükmüne dayanmaksızın kendilerinin olay ve olguları yorumlayarak idari anlamda bir sonuca ulaşmaları gerekliliğidir. Temel olarak masumiyet karinesi suçlu muamelesi görmemeyi hedefler. Nitekim Anayasa Mahkemesi de birçok başvuruda masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşırken yargı makamlarının bir yandan HAGB kararını kendi kararlarına doğrudan esas almalarını, diğer yandan kullandıkların dilin masumiyeti zedeleyici nitelikte olmasını dikkate almıştır (birçok karar arasından bkz. Enez Ersöz, B. No: 2018/19673, 31/3/2022, § 44; Şevki Ozan Büyükkaya, B. No: 2018/24012, 31/3/2022, § 43; Salih Taş, B. No: 2019/15835, 11/1/2023, § 39).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

31. Somut olaydaki dava, başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle uzman kadrosuna alınmamasına yönelik işleme karşı açılmıştır. İlk derece mahkemesi başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturmasını olumsuz olarak kabul ederken başvurucunun bina içinde muhafaza edilen eşya hakkında hırsızlık suçuna teşebbüs etme eylemi nedeniyle verilen mahkûmiyete dair hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını dayanak almıştır. Bunun yanı sıra başvurucunun kanuna aykırı düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma, ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma suçlarına ilişkin devam eden yargılamaların bulunmasını da değerlendirmiştir. Mahkeme sonuca varırken başvurucunun suç teşkil eden fiillerin niteliği ve başvurucu hakkındaki tespitlerin doğrudan kamu düzeniyle ilgisi olması, söz konusu fiillerin yıkıcı ve bölücü faaliyet kapsamında olması hususlarını değerlendirdiğini ifade etmiştir.

32. Uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanmasında öncelikli yetkinin derece mahkemelerine ait olduğunun altı bir kez daha çizilmelidir. Anayasa Mahkemesinin kendi yorumunu derece mahkemelerininkinin yerine kaim etmesi söz konusu olamaz. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının etkilerinin adil yargılanma hakkıyla çelişip çelişmediğini incelemek Anayasa Mahkemesinin görevindedir. Bu bakımdan bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede derece mahkemelerinin söz konusu fıkranın güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanmasını gerektirdiği biçimindeki yorumu veri kabul edilecektir (Sebiha Kaya [GK], B. No: 2018/34124, 20/5/2021, § 48).

33. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli olmayıp gerekçenin aynı zamanda makul olması şartı da aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır.

34. Bu nedenle güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına bağlı olarak uzman kadrosuna alınmamaya dair tesis edilen işleme karşı açtığı davada davacının hangi sebeple güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığının ve güvenlik soruşturması neticesinde elde edilen verinin yapacağı görevi neden olumsuz etkilediğinin açıkça ortaya konulması önemlidir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen bilgilerin neler olduğunu kararında belirtmesi, söz konusu bilgiyi, davacının yerleştirildiği kurumu ve alacağı görevi gözönünde bulundurarak değerlendirmesidir.

35. Somut olayda başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz kabul edilmesinin nedeni başvurucu hakkında verilen HAGB kararı ile birlikte iki ayrı suçtan yargılamanın devam etmesidir. Güvenlik soruşturmasına ilişkin idari yargılama sona erdikten sonra başvurucu hakkında yürütülen ceza yargılamalarından biri beraat ile sonuçlanmış, diğer yargılama sonucunda ise HAGB kararı verilmiştir (bkz. §§ 15-17).

36. Güvenlik soruşturmasına ilişkin yapılan yargılama sırasında anılan yargılamalar sona ermediğinden derece mahkemelerinden ceza yargılamasında verilen kararları değerlendirmesi beklenemez. Ancak Mahkeme, karar verdiği tarih itibarıyla ceza yargılamaları hangi aşamadaysa onu aktarmakla yetinmiş; ceza yargılamasına konu olay ve olguları irdelememiştir. Bu bağlamda olayın meydana geliş şekli, fiilin özelliği, ağırlığı gibi olaya özgü durumlar değerlendirilerek karar sonucuna ulaşılma nedeni, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulmalıdır.

37. Ceza yargılamasında yer alan bilgi ve belgelere ulaşılarak söz konusu verilerin güvenlik soruşturmasına olan etkisinin değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla- herhangi bir engel bulunmamaktadır. Mahkemenin ceza yargılamasında yer alan verilerin güvenlik soruşturmasına olan etkisini ortaya koyması gerekir. Olaya bakıldığında ise Mahkeme HAGB kararına ve devam eden ceza yargılamalarına konu fiilleri esas almakla birlikte ceza yargılamasında yer alan olguların göreve olumsuz etkisini irdelememiştir.

38. Kural olarak derece mahkemeleri kararlarında esasa ilişkin hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde kanun yolu merciince bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılması makul görülebilir. Derece mahkemesi kararlarında gerekçe bulunmadığı hâllerde ise kişilerin ileri sürdüğü esaslı itirazların kanun yolu mercii tarafından gerekçeli şekilde karşılanması gerekir. Somut olayda mahkeme kararının yukarıda belirtilen bağlamda bir gerekçe içermediği, Bölge İdare Mahkemesi tarafından ise bu karara atıf yapılarak herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu itibarla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. Diğer yandan bu ihlal kararının başvurucunun açtığı davanın sonucuyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara uyuşmazlığın esasına etkili hususların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yargılama mercilerinin takdirindedir.

40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

41. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılmasına ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

42. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

43. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Afyonkarahisar İdare Mahkemesine (E.2017/1197, K.2018/316) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.