TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERKAN ARABACI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/28240)

 

Karar Tarihi: 19/3/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Osman KODAL

Başvurucu

:

Erkan ARABACI

Vekili

:

Av. Rıdvan ÇİÇEK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; işçilik alacağı nedeniyle açılan davanın aynı maddi olaya dayanılarak açılan başka davalarda verilen kararların aksi yönünde bir sonuca ulaşılarak reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

A. Bireysel Başvuruya Konu Davayla İlgili Süreç

2. Başvurucu, iş akdinin işveren tarafından haklı ve geçerli bir sebep olmadan feshedildiğini belirterek 1/12/2011 ve 16/11/2012 tarihlerinde işçilik alacaklarına ilişkin davalar açmıştır. Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesi (iş mahkemesi sıfatıyla) her iki davayı birleştirmiş, 28/5/2015 tarihinde asıl ve birleştirilen davaların kısmen kabulüne karar vermiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.

3. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 3/12/2018 tarihinde kararı bozmuştur. Anılan kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların, şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada gözönüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

Davacı işçi tarafından tanık deliline dayanılması halinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 255. maddesi uyarınca, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olanın tanıkların gerçeği söylemiş olmaları olduğu ilkesi gözetilerek değerlendirme yapılmalıdır.

Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ise de işveren aleyhine dava açan kişiler davacı tanığı olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi; birbirlerine tanıklık eden kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması ile bu tanıkların beyanlarının diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek, sonuca gidilmesi gerekir. Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2011 gün ve 2010/2-751 esas 2011/96 karar; 12.09.2012 gün ve 2012/2 esas 2012/551 karar, 25.02.2015 gün 2013/9-1447 esas 2015/854 karar ve 29.06.2016 gün ve 2015/22-1444 esas 2016/869 karar sayılı ilamları da bu yöndedir.

Somut olayın incelenmesinde, hükme esas alınan bilirkişi raporunda fazla çalışma alacağı hesaplanırken, davacı tanık anlatımları delil olarak değerlendirilmiş ise de davacı tanığı olarak dinlenen işçilerin aynı şekilde davalı işveren aleyhine aynı iddialar ile dava açan kişiler olduğu ve davacının fazla çalışma yaptığına dair soyut tanık anlatımları dışında delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlığın değerlendirilmesinde, diğer yan delillerle desteklenmeyen ve aynı işveren aleyhine aynı iddia ile açtıkları davalar nedeniyle aralarında menfaat birliği bulunan davacı tanıklarının beyanlarının fazla çalışma ve genel tatil iddiası yönünden hükme esas alınması olanaklı değildir. Diğer bir ifade ile davacı, dinlettiği tanıklarla fazla çalışma yaptığı iddiasını yöntemince kanıtlayamadığından davacının fazla çalışma talebinin reddi gerekirken, yazılı gerekçelerle kabul edilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.

3-Somut olayda; davalılar aleyhine açılan somut alacak davası ile aynı davacı tarafından aynı davalılar aleyhine açılan Ilgın Asliye Hukuk (İş Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi'nin 2012/591 esas sayılı dava dosyasının birleştirilmesinde ve birlikte görülmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak birleşen davalar ayrı dava olmaları özelliğini koruduğundan her bir dava yönünden ayrı ayrı hüküm kurularak yargılama gideri ve vekalet ücretinin de ayrı ayrı tayin edilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden asıl ve birleşen dava yönünden tek hüküm kurulması da hatalı olup ayrıca bozmayı gerektirmiştir.

..."

4. Mahkeme, Yargıtay bozma ilamına uyarak 11/7/2019 tarihinde başvurucunun fazla çalışma ücretine ilişkin talebini reddetmiş, diğer talepler yönünden de davaların kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararı taraflar temyiz etmiş, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2/7/2020 tarihinde kararı onamıştır.

5. Başvurucu, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/12/2018 tarihli kesin bozma kararına uyularak verilen 11/7/2019 tarihli karar üzerine 5/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık 12/12/2022 tarihinde görüşünü bildirmiştir.

B. Başvuru Formunda Belirtilen ve Somut Davayla Benzer Nitelikte Olduğu İleri Sürülen Davalarla İlgili Süreçler

7. Ilgın Belediyesinin temizlik işlerini üstlenen alt işveren A. Şirketinde temizlik işçisi olarak çalışan Ö.U., E.B., M.K., S.T., E.S., S.T., F.Ö., F.A., F.Ö. iş akitlerinin feshedilmesi üzerine işçilik alacaklarının tahsili talebiyle ayrı ayrıdava açmış; Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesi (iş mahkemesi sıfatıyla) 6/2/2014 tarihinde fazla çalışma ücreti de dâhil olmak üzere davaların kısmen kabulüne karar vermiştir. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 10/12/2014 tarihinde kararları onamıştır.

8. S.T.M. Şişli Gayrimenkul Yatırımcılığının güvenlik işlerini üstlenen G. Güvenlik Sistemleri A.Ş. bünyesinde işçi olarak çalışan Y.S. işçilik alacaklarının tahsili talebiyle dava açmış, İstanbul 4. İş Mahkemesi 20/4/2016 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 7/3/2017 tarihinde kararı bozmuştur. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Davacı işçinin aylık ücret miktarı taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.

Davalı işyerinde güvenlik görevlisi olarak çalışan davacı işçi aylık net 2.000,00 TL. civarında ücret aldığını, davalı işveren ise kayıtlarda görünen ücretin gerçek ücret olduğunu savunmuştur.

Yargılama safhasında yapılan emsal ücret araştırmasında işçi sendikasınca verilen cevabî yazı ve davacı tanık beyanları iddiayı, İTO’nun cevabî yazısı ile davalı tanık beyanları ise savunmayı doğrular mahiyettedir.

Mahkemece kayıtlardaki ücrete itibarla hüküm kurulmuştur.

Davacı tanıklarının davası bulunmakta olup, beyanlarına ihtiyatla yaklaşılmalıdır.

Davalı işyerinde güvenlik görevlisi olup aynı taleplerle dava açan işçilerin davasının (2015/12656, 2015/12657, 2015/12658, 2015/21915 ve 2017/11755 Esas sayılı dosyalar) temyiz incelemesi aynı gün yapılmıştır.

Emsal dosyalarda güvenlik görevlisi olarak çalışan davacı işçilerinin pozisyonları aynı olsa da kıdemlerinin ve iş sözleşmelerinin farklı olduğu, bazı iş sözleşmelerinde işverenin her yıl Ocak ayında zam yapılacağına ilişkin bağlayıcı düzenlemenin bulunduğunun görülmesine karşın davacılarının hepsi için kayıtlardaki ücretin 915 TL. net olarak gösterildiği görülmüştür.

Her ne kadar bu dosya ve emsal dosyada dinlenen davacı tanıklarının benzer davasının olduğu görülmüş ise de; tanıklarca her bir davacı işçi için kıdemleri ile tutarlı farklı ücret miktarlarının ve çalışma koşullarının beyan edildiği, beyanlarının dosya içerikleri ile tutarlı ve samimi olduğu ve bu konudaki işverenin yalan tanıklık (iftira) hakkındaki suç duyurularında dahi şüphelilerin beyanının diğer tanık beyanları ile uyumlu olması karşısında haklarında kovuşturulmasına yer olmadığına dair kararların verildiği görülmüştür. Açıklanan nedenlerle davacı tanık beyanlarına değer verilmelidir.

Yukarıda yapılan açıklamalara göre, dosyadaki ve aynı gün temyiz incelemesi yapılan emsal dosyalardaki bilgi, belge ve tanık beyanları dikkate alındığında, davacının aylık net gerçek ücretinin 155 TL. yol parası ve asgari geçim indirimi dahil net 2.000,00 TL. olarak belirlenmesinin dosya kapsamına uygun düşeceği anlaşılmıştır. Hesaplamalar bu miktar üzerinden yapılmalıdır.

3-Davacı zam farkından kaynaklanan alacak talebinde bulunmuştur.

Dosyada mevcut 23.01.2007 başlangıç tarihli iş sözleşmesinin 10 uncu maddesinde, “Ücret artışlar yıllık enflasyon oranında her yıl Ocak ayında artırılır.” düzenlemesi mevcut olup, bağlayıcı olan bu düzenleme karşısında fark alacağının kabulü yerinde ise de fark alacak gerçek ücrete göre hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır.

4-Davacı işçinin fazla çalışmasının olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gereklidir.

Davacının tanık olarak dinlendiği ve aynı gün temyiz incelemesi yapılan 2015/21915 E. sayılı dosyada davalı işyerinde 3 lü vardiya şeklinde çalışma olduğunu beyan etmiştir. Bu beyanı kendisini bağlayıcı niteliktedir. Açıklanan nedenle fazla çalışma ücret alacağının reddine karar verilmelidir. Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

9. İş Mahkemesi anılan bozma ilamına uymuş, 19/12/2017 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar vermiş, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 3/4/2018 tarihinde kararı onamıştır.

II. DEĞERLENDİRME

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu; işçilik alacaklarının tahsili talebiyle açılan davalarda dinlenen tanıkların aynı işverene karşı davaları olsa bile ifadelerine itibar edileceğine ilişkin Yargıtay 7., 9. ve 22. Hukuk Dairelerinin kararlarının bulunduğunu ancak daha sonra aksi yönde karar veren 22. Hukuk Dairesinin bu konuda içtihat değişikliğine giderek yargılamada dinlenen tanıkların aynı işverene karşı davalarının olması hâlinde ifadelerine itibar edilemeyeceği içtihadını benimsediğini, dolayısıyla Daireler arasında içtihat farklılığının oluştuğunu belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

12. Somut olayda Yargıtay 22. Hukuk Dairesi başvurucunun açtığı işçilik alacaklarına ilişkin davada fazla çalışma ücreti yönünden kararı bozmuştur. Bozma kararında hükme esas alınan bilirkişi raporunda fazla çalışma alacağı hesaplanırken başvurucunun tanıklarının anlatımları delil olarak değerlendirilmiş ise de başvurucu tanığı olarak dinlenen işçilerin aynı şekilde davalı işveren aleyhine aynı iddialar ile dava açan kişiler olduğu ve fazla çalışma yaptığına dair soyut tanık anlatımları dışında delil bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu tespitten sonra bozma kararında diğer yan delillerle desteklenmeyen ve aynı işveren aleyhine aynı iddia ile açtıkları davalar nedeniyle aralarında menfaat birliği bulunan başvurucu tanıklarının beyanlarının fazla çalışma ve genel tatil iddiası yönünden hükme esas alınmasının mümkün olmadığı, başvurucunun dinlettiği tanıklarla fazla çalışma yaptığı iddiasını yöntemince kanıtlayamadığından başvurucunun fazla çalışma talebinin reddi gerektiği belirtilmiştir.

13. Bu bağlamda söz konusu bozma kararı incelendiğinde Yargıtay 22. Hukuk Dairesininbaşvurucu ile aynı işyerinde çalışan diğer işçilerin de işverene karşı dava açması durumunda ifadelerine itibar edilemeyeceğine ilişkin kategorik bir yaklaşımı benimsemediği görülmüştür. Diğer bir ifadeyle başka delillerle desteklenmesi durumunda davalı işverene dava açan işçilerintanık olarak verdikleri ifadelerine itibar edilebileceği ancak başka hiçbir delille desteklenmemesi durumunda bu tanık ifadelerine itibar edilemeyeceği görüşünü benimsediği anlaşılmıştr. Başvurucu ise bu konuda Yargıtay 7., 9. ve 22. Hukuk Daireleri arasında derin ve süregelen içtihat farklılığı olduğunu ortaya koyamadığı gibi 22. Hukuk Dairesinin aynı konuda verdiği farklı kararları da gösterebilmiş değildir.

14. Öte yandan başvurucunun başvuru formunda emsal olarak gösterdiği ve farklı değerlendirme yapıldığını ileri sürdüğü dosyalar incelendiğinde ise davaların taraflarının farklı olduğu, dava açan işçilerin yaptığı işlerin de farklı olduğu görülmüştür. Bu bağlamda farklı sonuçlanan yargılamalarda davacıların iş yerindeki statüleri, bağlı oldukları işveren, çalışma şartları gibi unsurların her bir davacı yönünden farklı değerlendirmelere yol açabileceği de açıktır.

15. Anayasa Mahkemesinin kural olarak somut davadaki kanıtları değerlendirme ve hukuk kurallarını yorumlama gibi bir görevi yoktur. Ancak mahkemelerin yargılama sırasında taraflarca ileri sürülen argümanların gerçekliğinin tespitine yönelik gerekli ve etkili incelemeleri yapması, elde edilen deliller çerçevesinde ilgili ve yeterli bir gerekçeyle değerlendirme yaparak ulaştığı sonucun makul ve öngörülebilir sınırlar içinde olması adil yargılanma hakkının bir gereğidir.

16. Bu itibarla başvuru konusu olayda başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların yargılama mercilerince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, başvurucunun iddialarını ve itirazlarını ileri sürme imkânından yoksunbırakılmadığı, mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

17. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu, yargılamanın makul sürede neticelendirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

20. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.