TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

N.G.G. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/23204)

 

Karar Tarihi: 19/3/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucu

:

N.G.G.

Vekili

:

Av. Murat ÇEKİÇ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, haksız gözaltı ve tutuklama tedbirleri dolayısıyla ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. 10/8/2010 tarihinde İzmir Emniyet Müdürlüğüne gönderilen ihbar mahiyetindeki elektronik postada İzmir'de genç kızları kandırarak zengin kişilere ve üst düzey bürokratlara para karşılığında pazarlayan bir çete olduğu, genç kızların elde edilen uygunsuz görüntüleri kullanılmak suretiyle tehdit edilip kendilerine bağımlı hâle getirildiği bildirilmiştir.

3. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından daha sonra kamuoyunda İzmir askerî casusluk dosyası olarak bilinen soruşturmaya başlanmış ve -başka şüpheliler ile birlikte- başvurucu hakkında iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirleri uygulanmıştır. 9/5/2012 tarihinde gözaltına alınan başvurucunun babasının evinde ve Denizli'de kaldığı öğrenci yurdunda arama yapılmıştır. Aramalar sonucunda başvurucunun babasının evinde TSK personel bilgi formları, hizmete özel evrak, gizli kaşeli evrak, askerî personel bilgilerinin bulunduğu çizelge ve evrak, SD kart, USB bellekler, hard disk ile çok sayıda CD ve DVD ele geçirilmiştir. Başvurucunun kaldığı yurtta yapılan aramada ise dizüstü bilgisayarlar, hizmete özel belge, USB bellekler ve hafıza kartı ele geçirildiği anlaşılmıştır.

4. Soruşturmada alınan ifadesinde başvurucu; suçlamaları kabul etmediğini, kendisinin yaptığı iddia edilen telefon görüşmelerinin özel hayatına ilişkin görüşmeler olduğunu, iki yıldır Denizli'de öğrenci olması sebebiyle burada yaşadığını, hiçbir örgüt ile bağlantısı olmadığını beyan etmiştir. Savcılık başvurucuyu tutuklanması talebi ile İzmir (kapatılan CMK. 250. maddesi ile görevli) 10. Ağır Ceza Mahkemesine sevk etmiştir. Başvurucu sorgusunda; kendisinin suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve devletin gizlilik ve güvenliğine ait belgelerini temin etme suçlamalarını kesinlikle kabul etmediğini, böyle bir örgüt bilmediğini, kendisinin üç yıl boyunca telefonlarının dinlendiğini, teknik takiplerinin yapıldığını, telefon görüşmelerinin tamamının özel hayatına ait birtakım konuşmalardan ibaret olduğunu, içlerinde suç teşkil edebilecek eylemlerin bulunmadığını beyan etmiştir.

5. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 14/5/2012 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Kararda; başvurucunun üzerine atılı suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme suçlarının niteliği, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcudiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz tamamen toplanmamış olması, delilleri yok etme, gizleme ile kaçma hususunda kuvvetli ve ciddi şüphe olması ve atılı suçların kanunda öngörülen ceza miktarları nazara alınarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmasına karar verildiği belirtilmiştir.

6. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 6/1/2013 tarihinde iddianame düzenleyerek başvurucunun suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kişisel verilerin kaydedilmesi ve devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme suçlarından cezalandırılmasını talep etmiştir. İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesince görülen yargılamada başvurucunun 4/7/2014 tarihinde tahliyesine ve 26/2/2016 tarihinde beraatine karar verilmiştir. Gerekçede; başvurucu hakkındaki iletişimin tespiti, arama ve elkoyma kararlarının hukuka uygun olmadığı dolayısıyla bu işlemler neticesinde elde edilen delillerin de başvurucu aleyhinde kullanılamayacağı belirtilerek başvurucunun üzerine atılı suçları işlemediği sabit olduğundan beraatine karar verildiği belirtilmiştir.

7. Başvurucu 12/1/2017 tarihinde İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) hukuka aykırı gözaltı ve tutuklama tedbirleri dolayısıyla tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde; somut bir delil bulunmadan uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirleri nedeniyle 270.000 TL maddi, 5.000.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talep edilmiştir.

8. Mahkeme 16/11/2017 tarihinde davanın kısmen kabulü ile başvurucuya 20.325,60 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Başvurucu, istinaf talebinde bulunmuştur. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi (Daire), 10/5/2019 tarihinde Mahkemece belirlenen maddi tazminat miktarının 20.562,38 TL şeklinde düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.

9. Başvurucu temyiz talebinde bulunmuş, anılan karar Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından 29/6/2020 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.

10. Nihai kararın başvurucuya tebliğ edildiğine ilişkin bir kayda rastlanmamıştır. Başvurucu 19/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu, hukuka aykırı yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirleri nedeniyle açtığı tazminat davasında hükmedilen tazminat miktarlarının düşük olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Bakanlık görüşünde; başvurucunun tazminat davasına ilişkin dilekçesinde 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca tazminat davası açtığını belirtmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilebilirliğine dair yapılacak incelemede bu hususun da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Görüşte ayrıca Mahkemece başvurucunun 786 gün süre ile özgürlüğünün kısıtlanması nedeniyle bilirkişi raporu ile tespit edilen maddi ve manevi tazminatın ödenmesine karar verildiği bildirilerek başvurucunun mağdur sıfatının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

14. Anayasa Mahkemesi Siyami Hıdıroğlu kararıyla koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davasına konu tedbir zaman bakımından yetkisinden önce uygulansa bile bu yol tüketildikten sonra yapılan başvurularda zaman bakımından yetkisizlik kararı verilmemesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. Siyami Hıdıroğlu, B. No: 2018/11489, 11/1/2024, §§ 29-32). Somut olayda da başvurucunun, söz konusu tazminat yolunu Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra tükettiği dikkate alındığında zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmemesi gerektiği anlaşılmıştır.

15. Anayasa Mahkemesi Gülseren Çıtak ([G.K.], B. No: 2020/1554, 27/4/2023) kararıyla haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunu tükettikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel başvurularda başvuru yollarının tüketilmiş kabul edilebilmesi için yalnızca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında bir tazminat davasının açılmasının yeterli olacağı sonucuna varmıştır. Zira bu hükümle yakalama, gözaltı ve tutuklamanın daha sonra verilen kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla hukuka aykırı hâle geldiğinin kabul edildiği, dolayısıyla 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olduğu değerlendirilmiştir (Gülseren Çıtak, §§ 36-39).

16. Anayasa Mahkemesinin Gülseren Çıtak kararındaki ilkeler gözetildiğinde başvuru yollarının tüketildiği sonucuna varılan ve açıkça dayanaktan yoksun olmayıp kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

17. Somut başvuruda da Mahkeme tarafından ihlal tespiti yapılmış ve bir miktar maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş olmakla başvuruda yapılacak inceleme hükmedilen tazminat miktarlarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 47).

18. Derece mahkemelerinin tazminat için somut olayın şartlarına göre takdir yetkisi bulunmakla birlikte meydana gelen ihlalle orantılı olmayan önemsiz miktarda bir tazminat Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına aykırı olacaktır. Öte yandan tazminat miktarı Anayasa Mahkemesinin benzer davalarda verdiği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşük olmamalıdır. Bununla birlikte hükmedilen miktarın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarından düşük olması tek başına Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiği anlamına gelmez. Tazminatın Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla uyumlu olup olmadığını değerlendirirken somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerekir (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 48).

19. Bunun yanında manevi tazminat miktarının yeterli olup olmadığı belirlenirken tazminata karar veren derece mahkemesinin karar tarihinde Anayasa Mahkemesinin benzer başvurular üzerine verdiği veya verebileceği tazminat miktarına göre bir karşılaştırma yapılacaktır. Anayasa Mahkemesince yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle manevi tazminata hükmedilirken kişinin sosyal ve ekonomik durumu, mesleki ve toplumsal konumu, üzerine atılı suçun niteliği, koruma tedbirine neden olan olayın cereyan tarzı, tedbirin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve tedbirin süresi, tedbir nedeniyle meydana gelen ihlalin ağırlığı dikkate alınmaktadır (bkz. Siyami Hıdıroğlu, § 35).

20. Somut olayda derece mahkemesi dosyaya gelen SGK kayıtlarına göre başvurucunun gözaltına alındığı tarihte asgari ücret ile çalıştığını gözönünde bulundurarak başvurucunun maddi kaybının gözaltında ve tutuklulukta kaldığı dönem asgari ücret tarifesi üzerinden hesaplanması gerektiği sonucuna varmış ve 9/5/2012 ile 4/7/2014 tarihleri arasındaki süre için belirlenen 20.562,38 TL'nin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Derece mahkemesince toplanan deliller doğrultusunda belirlenen maddi tazminat miktarının davanın koşullarında orantısız olduğu söylenemeyecektir.

21. Manevi tazminat bakımından ise somut olayda başvurucunun beraat ettikten sonra 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında açtığı tazminat davasında başvurucu lehine 100.000 TL tutarında manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir. Dolayısıyla yapılacak inceleme bu miktarın yeterli olup olmadığının belirlenmesiyle sınırlı olacaktır. Hükmedilen miktar, Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda ödenmesini kararlaştırdığı tazminat miktarına göre yeterli kabul edilebilecek seviyededir (Anayasa Mahkemesinin tutuklamanın hukukiliğiyle ilgili iddialarda hükmettiği tazminat miktarları, ilk derece mahkemesinin karar tarihi olan 2017 yılı için asgari 18.000 TL ile azami 120.000 TL'dir. Gözaltının hukukiliğinde ise bu miktar asgari 300 TL ile azami 2.000 TL'dir). Neticede kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuka aykırı olması dolayısıyla hükmedilen tazminatın yetersizliği nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.