TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M. D. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/29080)

 

Karar Tarihi: 12/7/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Mürşide Gizem YILDIRIM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle uzman erbaş kursiyerlik görevinin sona erdirilmesine dair işleme karşı açılan iptal davasında hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanarak davanın reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, masumiyet karinesinin, cezaların şahsiliği ve eşitlik ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/8/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. 27/8/1994 doğumlu olan başvurucu, Kastamonu 5. Jandarma Eğitim Alay Komutanlığı emrinde uzman erbaş adayı olarak eğitime başlamıştır. Eğitim sırasında uzman erbaşlar çavuş ya da onbaşı rütbesi ile eğitim almakta, kursu tamamladıktan sonra göreve uzman çavuş veya uzman onbaşı unvanı ile atanmaktadır. Anılan göreve başlamanın gerçekleşmesi için güvenlik soruşturmasının tamamlanması gerekmektedir. Bu sebeple başvurucu hakkında 12/4/2000 tarihli ve 24018 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği'nin (Mülga Yönetmelik) 12. maddesi uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılmıştır. Yönetmelik'in 15. maddesine uyarınca yapılan değerlendirme sonucunda başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu sonucuna varılmış ve 3/8/2017 tarihinde sözleşmesi feshedilmiştir. Ardından terhis belgesi düzenlenerek ilişiği kesilmiştir.

7. Başvurucu söz konusu işlemin iptali istemiyle 11/8/2017 tarihinde dava açmıştır.

8. Kastamonu İdare Mahkemesi (Mahkeme) 20/3/2018 tarihinde işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme kararda, başvurucunun ağabeyi hakkında "PKK/KCK terör örgütü ile ortak kaçakçılık faaliyeti" yürüttüğü şeklinde olumsuz not bildirildiğini belirtmiştir. Her ne kadar ağabey hakkında belirtilen tespit yapılsa da başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandırılmasını gerektirecek nitelikte somut bilgi ve belgelerin ortaya konulamadığını söylemiştir. Ağabey hakkında yapılan tespitlerden sorumlu tutulmasının masumiyet karinesi ile bağdaşmadığını ifade etmiştir. Başvurucunun herhangi bir adli sicil veya sabıka kaydının ve kursiyerlik görevine alınma sürecinde hakkında herhangi bir olumsuzluk bulunmadığını aktarmıştır.

9. Davalı idare karara karşı 3/5/2018 tarihinde istinaf yoluna başvurmuştur. Başvurucu istinaf başvurusuna karşı cevap vermemiştir.

10. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 31/12/2018 tarihinde istinaf talebini kabul ederek Mahkeme kararını kaldırmış ve davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararda, başvurucunun babasının uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan 2013 yılında adli işlem görerek adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığını belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun erkek kardeşinin PKK/KCK terör örgütünün Suriye yapılanması olan YPG adına kaçakçılık faaliyeti yapan şahıslardan temin ettiği yasa dışı maddeleri satmak (uyuşturucu veya uyarıcı madde imalatı ve ticareti suçundan 2011 yılında, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak) suçlarından 2013 yıllarında adli işlem görerek tutuklandığı tespitine yer vermiştir. Başvurucunun kendisi ile ilgili tespit bulunmasa bile babası ve ağabeyinin uyuşturucu veya uyarıcı madde imalatı, ticareti, satın alınması, kabul edilmesi ve bulundurulması suçlarıyla ilgili haklarında tespit yapılmış olduğu ifade edildikten sonra bu suç bağlantısının PKK/KCK terör örgütünün Suriye kolu olan YPG ile yapıldığını da aktarmıştır. Başvurucu tarafından icra edilecek olan görevin Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde millî güvenliğin tesisi amacına yönelik bir görev olduğundan yapılacak görevin hassasiyeti, vasfı ve niteliği de dikkate alındığında güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak kabul edilmesinin hukuka uygun olduğu sonucuna varmıştır.

11. Başvurucu, karara karşı 22/1/2019 tarihinde temyiz yoluna başvurmuştur.

12. Danıştay Onikinci Dairesi (Danıştay) 24/6/2019 tarihinde temyiz başvurusunureddederek Bölge İdare Mahkemesi kararını onamıştır.

13. Nihai karar başvurucuya 11/8/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 26/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Kilis Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun babası ve ağabeyi hakkında 31/3/2013 tarihinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan dolayı soruşturma başlatılmış ve soruşturma sonucunda 18/3/2015 tarihli iddianame düzenlenmiştir. Kilis Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından anılan iddianame 24/3/2015 tarihinde kabul edilerek kovuşturmaya başlanmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi, uyuşturucu madde ticareti suçunu işlemeleri nedeniyle başvurucunun babasının 5 yıl 8 ay 22 gün ve ağabeyinin 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına 12/11/2015 tarihinde karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi kararda, başvurucunun babası ve ağabeyinin aynı yerde ikamet ettiklerini ifade ettikten sonra haklarında verilen dinleme kararı sonucu kendilerinden uyuşturucu almaya gelen kişilerin tespit edildiğini belirtmiştir. Tespit edilen bu kişilerden ara yakalamalar ile uyuşturucuların ele geçirildiğini ve bu şekilde başvurucunun babasının ve ağabeyinin uyuşturucu madde sattığının anlaşıldığını söylemiştir. Buna ilişkin tape kayıtlarının bulunduğu ve sonuç olarak uyuşturucu madde ticareti yapmak suçunun işlendiği kanaatine varmıştır. Karar, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 2/12/2020 tarihli kararıyla onanmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. 20/9/2005 tarihli ve 25942 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Uzman Erbaş Yönetmeliği'nin 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Uzman erbaş olarak alınacaklarda aşağıdaki şartlar aranır:

...

g) (Değişik:RG-4/2/2017-29969) İcra edilen temel askerlik eğitimini başarıyla tamamlayanlardan güvenlik soruşturması uygun olmak veya ilk atamaları doğrudan doğruya kıt’a veya birliklere yapılan uzman erbaşlar için güvenlik soruşturması uygun olmak.

 ...

Uzman erbaş olmak için gerek muvazzaflık görevini yaptığı sırada, gerekse terhislerini müteakip başvuruda bulunan ve alınmaları uygun görülen personelin, güvenlik soruşturmaları; kuvvet komutanlıkları veya Jandarma Genel Komutanlığı yahut Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yaptırılır. Temel askerlik eğitimi sırasında güvenlik soruşturması sonuçlanmayanların eğitimleri devam ettirilir. Bunlardan güvenlik soruşturmaları olumlu sonuçlananlar göreve başlatılır, olumsuz sonuçlananların ise Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ile ilişiği kesilir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevi şahsiyetine gölge düşüren veya askerliğin şeref ve haysiyeti ile bağdaşmayacak eylemlerde bulunanlar ile tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasi, yıkıcı, bölücü ideolojik görüşü benimseyenler, uzman erbaş olarak istihdam edilmezler."

16. Dava konusu işlemin dayanağı olan Mülga Yönetmelik'in "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Yönetmeliğin amacı; ... Türk Silahlı Kuvvetlerinde, ... çalışacak personel ... hakkında yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını düzenlemektir."

17. Mülga Yönetmelik'in "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Yönetmelik; ... Türk Silahlı Kuvvetlerinde, ... çalışacak personeli, ... için yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının esas ve usullerini, bunu yapacak mercileri, hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacak gizlilik dereceli yerlerde çalışan kamu personeli ile meslek grupları ve üst kademe yöneticilerini kapsar."

18. Aynı Yönetmelik'in "Yöntem" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

"Bu Yönetmelik kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarınca yaptırılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında aşağıdaki yöntem izlenir :

a ) 9 / A ve 9 / B maddeleri kapsamındaki talepler doğrudan Cumhurbaşkanlığına iletilir.

b ) Emniyet Genel Müdürlüğü ve/veya mahalli mülki idare amirliklerince (a) bendi kapsamındaki talepleri hariç yapılması öngörülen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması ilgili bakanlık veya kamu kurumu ve kuruluşlarının talebi üzerine gerçekleştirilir. İllerden gelen talepler valilikler aracılığı ile yapılır.

c) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması taleplerinin ilgili makama ulaşmasından itibaren arşiv araştırması sonuçları en geç 30 iş günü, güvenlik soruşturması sonuçları en geç 60 iş günü içinde cevaplandırılır. Soruşturma ve araştırma sonucu içeren bilgi ve belgeler ilgilinin işlemini yapan makamlardaki dosyasında asgari ‘‘gizli’’ gizlilik derecesinde aidiyet konusuna göre fiziki ve / veya elektronik ortamda muhafaza edilir .

ç) Güvenlik soruşturmasını ve arşiv araştırmasını isteyen makama, kişi hakkında karar vermeye yeterli bilgiler aktarılır.

d ) Güvenlik soruşturmasını ve arşiv araştırmasını nasıl ve ne şekilde yapılacağı, soruşturma ve araştırma yapmaya yetkili makamların görev ve talimatları ile belirlenir.

e ) Mahalli mülki idari amirliklerince yapılmış olan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında durumu saptananların evrakının bir örneği dosya açılmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilir.

f) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması taleplerine, ilgili kişinin adı, soyadı ve kimlik numarası bilgilerini içeren liste dijital ortama kaydedilerek eklenir. Ancak Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığına iletilmek üzere gönderilen güvenlik soruşturması talep yazılarına, söz konusu liste yerine bu Yönetmeliğin ekinde yer alan güvenlik soruşturması formu dijital ortama kaydedilerek eklenir."

19. Yönetmelik'in "Değerlendirme" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi amacıyla gerektiğinde kişinin gizlilik dereceli birim, kısım ve gizlilik dereceli yerler ile askeri, emniyet ve istihbarat teşkilatları, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalıştırılıp çalıştırılmamaları, yer değiştirerek bu görevlere devam edip etmemeleri ile 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesi kapsamında belirtilen şartları taşıyıp taşımadığı gibi hususları incelemek ve sonucunu sorumlu amirin takdirine sunmak üzere; bakanlıklarda görevlendirilecek bakan yardımcısının, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında en üst amirin, üniversitelerde rektörün, illerde valinin başkanlığında, personel birim amiri, hukuk müşaviri ve varsa güvenlik işlerinden sorumlu birim amirinden oluşan değerlendirme komisyonu kurulur. Cumhurbaşkanlığında kurulacak Değerlendirme Komisyonu İdari İşler Başkanının görevlendireceği bir üst kademe yöneticisinin başkanlığında belirlenecek genel müdürlerin katılımıyla oluşur. Türk Silahlı Kuvvetlerinde ise bu Komisyonun oluşumu kendi yönergeleri ile belirlenir. Değerlendirme Komisyonunun çalışma tutanakları ve kararları gizlidir"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 12/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Hakkaniyet Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

21. Başvurucu, davasının reddine dair karar verilmesi ve karara karşı yaptığı temyiz başvurusuna ilişkin Danıştay onama kararının yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

22. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin kamu görevine atanabilme şartı olarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumlu olması koşulunun aranmasını Anayasa'ya aykırı olarak değerlendirmediği, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilebilecek kişisel verilerin alınması, kullanılması ve işlenmesine yönelik ilkelerin kanunda düzenlenmemiş olmasını iptal gerekçesi olarak belirttiği ifade edilmiştir. Başvurucunun yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına konu iddialardan ve üzerine atılı eylemlerden haberdar olduğu, işleme karşı iptal davası açarak anılan işleme yönelik bilgi ve kanıtlar ile iddia ve savunmalarını yargı mercilerine sunma fırsatı da elde ettiği, derece mahkemelerinin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında elde edilen delilleri ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendirmek suretiyle sonuca ulaştığı belirtilmiştir. Mevcut başvurunun kabul edilebilirliğine dair yapılacak incelemede başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığı hususunun da dikkate alınması gerektiği ileri sürülmüştür.

23. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında istihbari bilginin hukuki işleme dayanak alınamayacağını ifade etmiştir. Hakkında yapılan güvenlik soruşturmasında elde edilen bilgilerin somut hiçbir delile dayanmayan soyut bilgiler olduğu ve bu bilgilerin sözleşme feshi sonucunu doğuracak nitelikte olmadığını söylemiştir. Kendisinin ve ailesinin yasa dışı örgütlerle bağı ve iltisakı bulunmadığını belirtmiştir.

2. Değerlendirme

24. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

25. Başvuruda temel mesele başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen tespitlerin derece mahkemelerince değerlendirilmesi olması sebebiyle başvurucunun adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddiasının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

26. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

27. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

28. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna dair olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149).

29. Somut olaydaki dava, başvurucunun uzman erbaş kursiyerlik eğitiminin sona erdirilmesine dair işleme karşı açılmıştır. Davada çözüme kavuşturulması gereken temel mesele başvurucunun güvenlik soruşturması sırasında elde edilen veriler esas alınarak adaylık sürecinin sonlandırılmasının hukukiliğine ilişkindir. Mahkeme her ne kadar başvurucu hakkındaki tespitleri işlemin iptali için yetersiz görmüşse de Bölge İdare Mahkemesi ve Danıştay güvenlik soruşturmasında elde edilen tespitleri adaylığın sonlandırılması için yeterli kabul etmiştir.

30. Bireysel başvuruya konu kararın gerekçesinden derece mahkemelerinin Mülga Yönetmelik hükümlerini güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırmasının olumlu sonuçlanması biçiminde yorumladığı anlaşılmaktadır.

31. Mahkeme, başvurucunun kendisi hakkında herhangi bir tespit olmaması ve başvurucunun ağabeyi hakkında yapılan tespit nedeniyle sorumlu tutulmasının masumiyet karinesi ile bağdaşmaması nedeniyle güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak sonuçlandığını kabul etmemiştir. Buna karşın Bölge İdare Mahkemesi ise başvurucunun babası ve ağabeyi hakkında yapılan tespitlerin uyuşturucu veya uyarıcı madde imalatı, ticareti, satın alınması, kabul edilmesi ve bulundurulması suçlarıyla ilgili olması ve bu suç bağlantısının PKK/KCK terör örgütünün Suriye kolu olan YPG ile yapılması karşısında başvurucunun kamu güvenliğinin tesisinde görev alacak olmasını dikkate alarak güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak sonuçlandığını belirtmiştir. Danıştay da Bölge İdare Mahkemesi kararını onamıştır.

32. Öncelikle belirtmek gerekir ki hukuk devletinde bir kimsenin başkalarının fiillerinden sorumlu tutulması -kanunda öngörülen- çok istisnai hâller dışında kabul edilemez. Çağdaş hukuk sistemleri bireyin özerkliğini esas alarak ona haklar bahşetmekte ve sorumluluklar yüklemektedir. Bir kimsenin hukuken ve fiilen davranışlarını kontrol etme gücü ve yükümlülüğünü haiz olmadığı başka bir bireyin fiillerden dolayı kamu otoritelerinin yaptırımına maruz kalması bireysel özerklik düşüncesiyle bağdaşmamaktadır (Sebiha Kaya [GK], B. No: 2018/34124, 20/5/2021, § 54).

33. Başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak nitelendirilmesine yol açan tespitler babasının ve ağabeyinin işlediği suçlara ilişkin kayıtlara dayanmaktadır. Dolayısıyla yukarıda değinilen istisnai bir hâlin mevcut olup olmadığı öncelikle dikkate alınmalıdır. Bu çerçevede ilk olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin kamu düzeni ve güvenliği için hayatî önemde bir kurum olduğu açıktır. Üstelik başvurucunun atanmak istediği görev de kurum içinde sıradan bir nitelik arz etmemektedir. Öte yandan kamu makamlarının soyut bilgiler içeren bir istihbarat raporundan hareket etmediği, aksine başvurucunun babası ve ağabeyi hakkındaki suçlamalara ilişkin somut kayıtlara dayandıkları görülmektedir. Sonuç olarak Bölge İdare Mahkemesinin ve Danıştayın başvurucunun kamu düzeni ve güvenliği için hayati önem taşıyan bir kurumda yerine getireceği kritik görevi göz önünde tutarak güvenlik soruşturmasını olumsuz olarak yorumlamasında açık bir keyfîlik veya bariz bir takdir hatası bulunmamaktadır. Dolayısıyla hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurucunun bu kapsamdaki şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.

34. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

35. Başvurucu, güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak kabul edilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

36. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).

37. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

38. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).

39. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

40. Masumiyet karinesinin sağladığı ve yukarıda anılan güvencenin dışında kalan, ayrıca suç isnadına ve suç ithamına ilişkin olmayan durumlara yönelik ihlal iddiaları ise masumiyet karinesinin kapsamı içinde yer almamaktadır (İdris Ertaş [GK], B. No: 2018/21949, 20/5/2021, § 74).

41. Somut olayda başvurucu hakkında herhangi bir ceza yargılamasının bulunmadığı açıktır. Bireysel başvuruya konu derece mahkemesi kararlarında, güvenlik soruşturması neticesinde tesis edilen işlem Mülga Yönetmelik kapsamında değerlendirilmiş olup mahkeme kararlarında başvurucunun herhangi bir suçla bağlantılı olduğuna dair saptamada bulunulmadığı görülmüştür. Derece mahkemelerindeki yargılamanın bir ceza yargılaması niteliği taşımadığı ve kararda kullanılan dilin başvurucunun masumiyetini sorgulamadığı açıktır. Buna göre hakkında ceza yargılaması ve suç isnadı bulunmayan, herhangi bir suçla itham da edilmeyen başvurucunun ihlal iddialarının masumiyet karinesi kapsamına girmediği anlaşılmıştır.

42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

43. Başvurucu babası ve ağabeyi hakkında yapılan tespitlerden ötürü kendisinin sorumlu tutulması nedeniyle ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

44. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme'nin ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

45. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru bağlamında Anayasa'nın 38. maddesine ilişkin inceleme yetkisi, anılan maddenin norm alanına dâhil olan her türlü yaptırımı kapsayacak şekilde geniş olmayıp Sözleşme çerçevesinde suç isnadı olarak nitelenebilen yaptırımlarla sınırlı tutulmuştur. Diğer bir ifadeyle Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda Anayasa'nın 38. maddesi kapsamına giren her türlü yaptırımın değil sadece Anayasa ile Sözleşme'nin ortak koruma alanına giren suç isnadı sayılan yaptırımların anılan maddedeki güvenceleri ihlal edip etmediğini denetleme yetkisini haizdir (D.M.Ç, B. No: 2014/16941, 24/1/2018, § 33).

46. Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

"Ceza sorumluluğu şahsidir."

47. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında “Ceza sorumluluğu şahsidir.” hükmüne yer verilmek suretiyle ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi benimsenmiş ve açıkça anayasal güvence altına alınmıştır. Bu maddenin gerekçesinde söz konusu fıkranın "failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı" hükmünü getirdiği ifade edilmiş, ayrıca bu ilkenin ceza hukukuna yerleşmiş ve "kusura dayanan ceza sorumluluğu" ilkesine dâhil, terki mümkün olmayan bir temel kural olduğu belirtilmiştir.

48. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun temel kurallarındandır. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Başka bir anlatımla bir kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır. Anayasa'nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından idari para cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tabidir (AYM, E.2012/93, K.2013/8, 10/1/2013). Bu doğrultuda Anayasa'nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan ceza sorumluluğunun şahsi olduğu kuralının sadece cezai nitelikteki yaptırımlar yönünden geçerli olduğu açıktır (Ümmügülsüm Salgar [GK], B. No: 2016/12847, 21/10/2021, § 46).

49. Başvuruya konu olayda başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilmesine bağlı olarak Mülga Yönetmelik'te belirtilen şartı taşımadığından bahisle uzman erbaşlık eğitimi sona erdirilmiştir.

50. Öncelikle başvurucu hakkında tesis edilen işlemin cezai nitelik taşıyıp taşımadığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda söz konusu işlemin cezai bir suçtan dolayı verilen mahkûmiyet kararının ardından tesis edilip edilmediği, işlemin niteliği ile cezalandırma amacının bulunup bulunmadığı ve işlemin ağırlığı hususlarının dikkate alınması gerekmektedir.

51. Başvuruya konu olayda başvurucunun Mülga Yönetmelik'te belirtilen şartı sağlayamaması nedeniyle eğitimi sona erdirilmiştir. Buna göre mevcut olaydaki kamusal müdahalenin başvurucunun uzman olarak göreve başlama koşullarını taşımadığı gerekçesiyle eğitiminin sona erdirilmesinden ibaret olduğu açıktır.

52. Başvurucunun eğitiminin sona erdirilmesi, başvurucu hakkında ceza yargılaması kapsamında verilmiş bir hüküm üzerine tesis edilmediği gibi başvurucuya ceza kanunlarında suç olarak tanımlanan herhangi bir fiil isnadında da bulunulmamış ve başvurucunun idare hukuku yönünden de kanunlarda kabahat veya idari haksızlık olarak tabir edilen bir fiili işlediği iddia edilmemiştir.

53. Başvurucu hakkında tesis edilen işlem, Mülga Yönetmelik'te belirtilen şartın sağlanamaması nedeniyle tesis edilmiştir. Başvurucu hakkında tesis edilen işlem, hürriyeti bağlayıcı bir ceza sonucunu doğurmadığı gibi herhangi bir hukuka aykırı fiili nedeniyle başvurucunun cezalandırılması amacını da taşımamaktadır. Ayrıca söz konusu işlem, aranan şart sağlanmadığından sadece memuriyete atanmamaya yöneliktir ve işlemde başvurucunun kamunun diğer alanlarında veya özel sektörde çalışmasına yönelik herhangi bir yasağın konu edilmediği açıktır.

54. Bu kapsamda suç isnadına yönelik olmayan, yönetsel düzene aykırı bir davranıştan dolayı değil Mülga Yönetmelik'te belirtilen şartın mevcut olmadığı gerekçesiyle gerçekleştirilen ve başvurucunun kamunun diğer alanlarında veya özel sektörde çalışmasına yönelik herhangi bir yasak barındırmayan kamusal müdahalenin cezai karakterde olduğunun kabulü mümkün bulunmadığından başvurucunun ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi kapsamında yer almadığı açık olan iddiaları yönünden ileri bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

56. Başvurucu, hakkında herhangi bir soruşturma ve kovuşturma bulunmamasına rağmen babası ve ağabeyi hakkında yapılan tespitler nedeniyle eğitiminin sona erdirilmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

57. Başvurucunun söz konusu iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını somut bir biçimde ortaya koyması gerekir. Başvurucu ise kendisine ne şekilde farklı muamele yapıldığını ortaya koyamamıştır. Bu sebeple söz konusu iddia yönünden de bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.

58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.