TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

H. H. G. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/32372)

 

Karar Tarihi: 23/5/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Muzaffer KORKMAZ

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Necip YENİŞAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirine karar verilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Almanya'da yaşayan başvurucu hakkında 21/7/2014-13/4/2018 tarihleri arasında sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla Cumhurbaşkanı'na hakaret suçunu işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 25/7/2019 tarihinde başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde; sosyal medya hesabından hakaret içerikli bir paylaşım yapmadığını, hesabının çalınarak başkası tarafından paylaşım yapılmış olabileceğini belirterek suçlamayı kabul etmemiştir.

3. İfadesi alınan başvurucu, adli kontrol talebi ile İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte, başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 109. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca yurt dışına çıkamama şeklinde adli kontrol altına alınmasına karar vermiştir. Kararda, atılı suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe uyandıracak somut delillerin bulunduğu vurgulanarak suçun vasıf ve mahiyeti ile soruşturmanın devam etmesi nedeniyle delillerin tam olarak toplanmaması ve başvurucunun delilleri karartma ihtimalinin var olması hususları tedbirin gerekçeleri olarak belirtilmiştir.

4. Başvurucu, anılan karara itiraz etmiştir. Başvurucu; Almanya'da yaşadığını ve ailesinin bu ülkede yerleşik olduğunu, %70 oranında maluliyeti bulunduğunu, Almanya'da kendisine iki bakıcı görevlendirildiğini, farklı hastalıklardan tedavisinin devam ettiğini ve yurt dışına çıkma yasağının sağlığına ve aile ilişkilerine zarar vereceğini belirterek güvence karşılığı yasağın kaldırılmasını veya tedbirin değiştirilmesini talep etmiştir. Başvurucu hastalıklarına ilişkin raporları da talep dilekçesine eklemiştir. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği yukarıda belirtilen gerekçeleri yineleyerek itirazı reddetmiştir.

5. Başvurucu İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğine sunduğu 7/8/2019 tarihli dilekçe ile adli kontrol tedbirinin kaldırılması için yeni bir talepte bulunmuştur. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği adli kontrol kararındaki gerekçeyi tekrarlayarak talebi reddetmiştir. Başvurucunun bu karara itirazı ise İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 23/8/2019 tarihinde reddedilmiştir.

6. Başvurucu nihai kararı 29/8/2019 tarihinde öğrendikten sonra 17/9/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Devam eden süreçte başvurucunun adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına ilişkin talepleri reddedilmiş ve başvurucu hakkında tedbire konu olan suçlamayla kamu davası açılmıştır. İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yürütülen yargılamanın 21/1/2020 tarihli ilk duruşmasında başvurucunun sorgusu yapılmıştır.

8. Mahkeme, yargılama sonucunda isnat edilen suçun başvurucu tarafından işlendiğinin sabit olduğunu ancak başvurucunun psikolojik rahatsızlığına ilişkin rapora istinaden ceza sorumluluğunun bulunmadığını belirterek ceza verilmesine yer olmadığına ve başvurucunun yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar vermiştir. Ayrıca yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin kararın infazının başlanmasına kadar devam ettirilmesine de hükmedilmiştir.

9. Başvurucu, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi başvurucunun psikolojik rahatsızlığı dışında başka sağlık sorunlarının da bulunduğu ve tedavisinin yurt dışında devam ettiği gerekçesiyle 22/9/2020 tarihinde adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına karar vermiştir.

10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi 20/5/2021 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiş olup dava temyiz aşamasında derdesttir.

11. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu; Almanya'da yaşadığını ve ailesinin bu ülkede yerleşik olduğunu, %70 oranında maluliyeti bulunduğunu, Almanya'da kendisine iki bakıcı görevlendirildiğini, farklı hastalıklardan tedavisinin devam ettiğini, tedavileri kapsamında çok sayıda ilaç kullandığını ve bu ilaçlardan dördünün Türkiye'de satılmadığını ifade etmiştir. Başvurucu hukuka aykırı olan adli kontrol tedbirine ilişkin verilen kararların hiçbir gerekçe içermediğini ve devam eden bu tedbir nedeniyle on bir ve on üç yaşlarındaki iki çocuğundan ayrı kaldığını, tedavisinin yapılamadığını ve sağlığı ile aile hayatının zarar gördüğünü ifade ederek yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Adalet Bakanlığınca sunulan görüş yazısında, inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki açıklamalarını yinelemiştir.

14. Anayasa Mahkemesi, Yağmur Erşan ve Onur Can Taştan kararlarında kişinin yurt dışı ile güçlü kişisel, ailevi, ekonomik ve mesleki bağlarının olduğunun ortaya konulduğu durumlarda yurt dışına çıkışı engelleyen tedbirlere ilişkin bireysel başvuruların özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için gerekli olan koşulların neler olduğuna ilişkin detaylı değerlendirmelerde bulunmuştur (Yağmur Erşan [GK], B. No: 2018/36451, 27/10/2021, §§ 39, 40, 47-51; Onur Can Taştan [GK], B. No: 2018/32475, 27/10/2021, §§ 39, 40, 47-51). Somut olayda başvurucunun yurt dışına çıkışının yasaklanmasının aile hayatını ilgilendirdiği ve tedavisi Almanya'da devam eden başvurucunun sağlığı açısından olumsuz sonuçlara yol açabileceği, dolayısıyla tedbirin başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu durumda sonuca dayalı nedenlerle başvurunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, B. No: 2016/50822, 7/9/2021, § 38; Hakkı Gök, B. No: 2017/33469, 3/11/2022, § 33).

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

16. Ailesiyle birlikte başka bir ülkede yerleşik olan ve bu ülkede tedavi gören başvurucu hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanması özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır. Söz konusu müdahalenin 5271 sayılı Kanun'un 109. ve 110. maddelerine istinaden gerçekleştirildiği görüldüğünden kanuni dayanağı bulunmaktadır. Ayrıca müdahalenin kamu düzeninin sağlanması meşru amacı ile yapıldığı görülmektedir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Latife Akyüz, §§ 43-45). Son olarak müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

17. Anayasa Mahkemesi Latife Akyüz başvurusunda, başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi, süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlalinin söz konusu olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca mahkemelerin koruma tedbiri kararlarında lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek ve temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda olduklarını, koruma tedbirlerinin devamına ilişkin olarak verilen kararlarda da tedbirin devamını haklı kılan gerekçelerin gösterilmesi ve çatışan menfaatler arasında adil dengenin korunması gerektiğini ifade etmiştir (Latife Akyüz, §§ 49-52, 56; ayrıca bkz. Hakkı Gök, § 51). Anılan başvuruda, tedbirin türü ve kapsamı konusunda derece mahkemelerinin geniş takdir hakkının bulunduğu ancak yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yolların bulunup bulunmadığının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (Latife Akyüz, § 58; Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, § 44).

18. Bu bağlamda yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbirine ve devamına karar verilirken kişinin yurt dışındaki ailevi, kişisel ve mesleki bağları ile kişiye isnat edilen suçun niteliği, delil durumu ve mahkûmiyet hâlinde alacağı cezanın ağırlığı birlikte değerlendirilerek, adli kontrol tedbirinden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması ve bu durumun yeterli gerekçeyle açıklanması gerektiği söylenebilir. Ayrıca yurt dışına çıkış yasağının belirsiz bir süre uzaması ve uzun süre uygulanması hâlinde öngörülen sınırlandırmanın özel hayata ve aile hayatına etkilerinin zamanla ağırlaşacağı ve her hâlde gözetilmesi gereken kamusal yarar ile bireyin kişisel yararı arasındaki dengenin bozulacağı da unutulmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hakkı Gök, § 51).

19. Somut olayda başvurucunun Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan başlatılan soruşturma kapsamında 25/7/2019 tarihinde ifadesi alınmış ve aynı tarihte yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri altına alınmasına karar verilmiştir. Devam eden süreçte başvurucu hakkında tedbire konu suçtan kamu davası açılmış, başvurucu 21/1/2020 tarihli duruşmada dinlenmiş ve süreç boyunca devam eden adli kontrol tedbiri de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesinin 22/9/2020 tarihli kararıyla kaldırılmıştır. Başvurucunun soruşturma ve kovuşturma aşamalarında müteaddit defa -Almanya'da ailesiyle beraber yaşadığını ve farklı hastalıklardan tedavi gördüğünü vurgulayarak- güvence karşılığı tedbirin kaldırılmasını veya değiştirilmesini talep ettiği ve hastalıklarına ilişkin raporları da talep dilekçelerine eklediği tespit edilmiştir.

20. Başvurucuya isnat edilen suçun sosyal medyada yapılan paylaşımlara dayandığı ve başvurucunun 25/7/2019 tarihinde ifadesinin alındığı gözetildiğinde, başka hangi delillerin toplanması gerektiği ile yurt dışına çıkışın engellenmesinin bu delillerin toplanmasına veya delillerin karartılmasına ne gibi bir etkisi olacağı İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin adli kontrole ilişkin kararından anlaşılamamaktadır. Bunun yanı sıra tedbir kararı ile tedbirin devamına ilişkin kararlarda başvurucunun sağlık durumuna ve Almanya'daki ailevi bağlarına yönelik itirazlarının tartışılmayarak tekrar içeren, genel ve soyut gerekçelerle taleplerin reddedildiği görülmüştür. Öte yandan başvurucunun yurt dışına çıkma ihtimali nedeniyle ceza muhakemesinin yürütülmesinin zorlaşacağı ve sürecin uzayacağı düşünülüp koruma tedbiri uygulandığı söylenebilir. Somut olayda 21/7/2014-13/4/2018 tarihleri arasında işlendiği iddia edilen bir suçla ilgili, ceza soruşturmasının 10/9/2019 tarihinde tamamlandığı ve ilk duruşmanın 21/1/2020 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre adli kontrole karar verilen tarihte başvurucunun ifadesinin alındığı ve ilk duruşmada sorgusunun yapıldığı hususları ile suçun niteliği ve toplanacak deliller dikkate alındığında, yargı makamlarının yurt dışında yaşadığı bilinen başvurucunun yaşadığı ülkeye dönmesine de imkân sağlayacak şekilde muhakeme sürecini hızlı yürüttükleri söylenemeyecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hakkı Gök, § 55).

21. Başvurucu hakkında tatbik edilen yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki koruma tedbiri ile başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına saygı hakkına müdahale edilmiş, başvurucu itirazlarını yargı makamlarına taşımış, buna karşın soruşturma ve kovuşturma makamları ilgili ve yeterli değerlendirmeler yapmaksızın başvurucunun taleplerini reddetmiştir. Tüm süreç birlikte değerlendirildiğinde yargı makamları tarafından, başvurucunun yaşadığı ülkedeki bağları ile isnat edilen suçun vasfı, delil durumu ve muhtemel sonuç cezası gözetilerek -muhakemenin sağlıklı yürütülmesi ve başvurucunun yargılamaya katılarak savunma hakkını kullanması amaçlarıyla uygulanan- tedbirden beklenen kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir denge kurulduğu söylenemez. Ayrıca müdahale konusu tedbire alternatif olabilecek tedbirlerin tartışılmadığı, başvurucunun özel hayatına ve aile hayatına yönelen müdahalenin olumsuz etkilerini azaltacak şekilde hızlı ve özenli bir ceza soruşturması/kovuşturması yapılmadığı vurgulanmalıdır. Sonuç olarak yaklaşık 1 yıl 2 ay süren yurt dışı çıkış yasağı şeklindeki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

İrfan FİDAN bu görüşe katılmamıştır.

III. GİDERİM

23. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

24. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

25. Başvuruda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvuru konusu müdahalenin sona erdiği görüldüğünden hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir.

26. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 25.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Başvurucuya net 25.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesi (E.2019/589, K.2020/148) ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi (E.2020/605, K.2021/613) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/5/2023 tarihinde karar verildi.

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu; yurtdışına çıkış yasağı şeklinde verilen adli kontrol tedbiri nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Ceza hukukunda, işlenen suç nedeniyle başlatılan soruşturma veya kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için, bazı tedbirlere başvurulması zorunluluk haline gelebilmektedir. Bu tedbirler, şüpheli veya sanığın kaçmasının önlenmesi, şüpheli veya sanığın yargılamada hazır bulundurulması, delillerin karartılmasının önlenmesi suretiyle muhakemenin gecikmeksizin ve tehlikeye düşürülmeden yapılmasını ve verilecek kararların uygulanmasını sağlamak amacını taşıyabilir. Koruma tedbirleri, muhakeme boyunca eski durumu yaşatmak veya verilecek kararın yerine getirilmesini sağlamak için kullanılan birer vasıta oldukları gibi aynı zamanda geçicidir. Koruma tedbirinin geçici olması bir tedbiri haklı gösteren sebeplerin kalmaması halinde o tedbirin sona ermesini ifade eder (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 29).

3. Koruma tedbirleri, 5271 sayılı Kanun’un dördüncü kısmının “Koruma tedbirleri” kenar başlıklı 90 ila 144. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bunlardan, yakalama ve gözaltına alma, tutuklama, adli kontrol, arama ve elkoyma, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme gibi tedbirler kişi hürriyetini kısıtlayan tedbirlerdir (Sebahat Tuncel, § 30).

4. Şüpheli veya sanığın, tutuklama koşullarının varlığı halinde, ölçülülük ilkesi çerçevesinde ve tutuklama ile ulaşılabilecek amaçlara uygun olduğu takdirde, kanunda sayılı bir veya birkaç yükümlülüğe tabi tutulması adli kontrol olarak tanımlanmıştır. 5271 sayılı Kanun’un “Adli Kontrol” başlıklı 109. maddesinde tutuklamaya alternatif olarak getirilen adli kontrol araçları sayılmıştır. Aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde “yurt dışına çıkamamak” tedbiri de tutuklama yerine geçen daha hafif bir koruma tedbiri olarak kabul edilmiştir (Sebahat Tuncel, § 31).

5. Koruma tedbirlerinin uygulanması suretiyle kişilerin anayasal haklarına yapılan müdahaleler nedeniyle meydana gelen zararların ağırlığının tespit edilmesi gerekir. Bunun için koruma tedbiri yoluyla yapılan müdahalelerin sonuçlarına eğilmek gerekir. Anayasa Mahkemesi olayın somut koşullarında koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır veya aşırı sonuçlara yol açıp açmadığını, ağır sonuçlara yol açmış ise böyle bir zararın kamu makamlarınca makul bir sürede, uygun yöntem ve vasıtalarla gideriminin sağlanıp sağlanmadığını denetleyecektir (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, § 25).

6. Koruma tedbirinin süresi müdahalenin ağırlığının tartılmasında dikkate alınması gereken bir faktördür. Bu sebeple bir koruma tedbirinin anayasal bir hakka anlık olarak mı müdahalede bulunduğu yoksa süregelen bir müdahalenin mi söz konusu olduğu gözönünde bulundurulacaktır. Bilhassa süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlali söz konusu olabilir (Hülya Kar [GK], § 28).

7. Somut olayda başvurucu, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan yapılan soruşturma üzerine adli kontrol tedbiri talebiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk edilmiştir. Mahkeme, 15/7/2019 tarihinde yurtdışına çıkamama şeklinde adli kontrol tedbirine hükmetmiştir.

8. Başvurucu hakkında açılan kamu davasında 21/1/2020 tarihli duruşmada başvurucunun beyanı alınmış, 22/9/2020 tarihli Bölge Adliye Mahkemesi kararıyla adli kontrol tedbiri kaldırılmıştır. Başvurucu hakkında verilen karara yönelik temyiz incelemesi halen devam etmektedir.

9. Somut olayda başvurucunun yurtdışında ikamet ettiği, Türkiye’de de tedavisinin sağlanabileceği ve sağlık hizmetlerine erişiminin mümkün olduğu, nitekim başvurucunun aksine bir iddiasının da olmadığı görülmektedir. Öte yandan başvurucunun beyanının alınmasından sonra Mahkemece ceza verilmesine yer olmadığına, başvurucunun yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar verildiği, yurtdışı çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin de kararın infazına başlanmasına kadar devam ettirilmesinin hüküm altına alındığı anlaşılmıştır.

10. Diğer taraftan başvurunun Almanya’da çalışmadığı ve mesleğinden mahrum edildiğinin de söylenemeyeceği, başvurucunun bu durumun aksine bir iddiasının da olmadığı, ayrıca ailesinin Türkiye’ye gelmesine engel bir durumunun da bulunmadığı belirlenmiştir.

11. Başvurucu hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmış ve yurtdışı çıkış yasağı konularak derhal kamu davası açılmıştır. Başvurucu hakkındaki yurtdışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbirinin yaklaşık 14 ay sürdüğü, bu sürede soruşturma ve kovuşturmanın tamamlandığı, bu sürenin makul bir yargılama süresi olduğu, başvurucunun Almanya’ya gidebilecek olması nedeniyle kamusal menfaat ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir denge kurulmadığının söylenemeyeceği değerlendirilmiştir. Öte yandan Sulh Ceza Mahkemesince verilen adli kontrol kararında yeterli gerekçenin bulunmadığı da söylenemez (bkz. § 3).

12. Netice olarak başvurucu hakkında yurtdışına çıkış yasağı şeklindeki özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu, meşru bir amacının olduğu, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkelerine uygun olmadığının söylenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

13. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

 İrfan FİDAN