TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ZAKİR TUNCAY BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/38018) |
|
Karar Tarihi: 24/1/2024 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Duygu KALUKÇU |
Başvurucu |
: |
Zakir TUNCAY |
Vekili |
: |
Av. Nuray SÖNMEZ |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. 2004 yılından itibaren Doğa Kolejinde çalışmakta olan başvurucunun iş akdi 15/2/2017 tarihinde feshedilmiş; fesih işlemi aynı tarihte başvurucuya bildirilmiştir. Noter aracılığıyla çekilen ihtarnamede "işyerinin devri nedeniyle oluşan iç ve dış işletmesel gerekler" nedeniyle başvurucunun iş akdinin feshedildiği belirtilmiştir.
3. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle işveren aleyhine 15/3/2017 tarihli dilekçeyle dava açmıştır. İstanbul Anadolu 14. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, Ağustos 2016 tarihinde şirketin devredildiğini, buna mukabil kendi pozisyonunda bir değişiklik olmadığını, 2004 yılından itibaren işveren nezdinde eğitim ve öğretim operasyonları direktörlüğü görevinde aralıksız çalıştığını, işyerinin devri durumunda yapılması gerekenlerin ilgili mevzuatta açıkça düzenlendiğini, bu kapsamda işyeri devrinin fesih için haklı bir gerekçe oluşturmayıp kötü niyetle yapıldığını, feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
4. İşveren Kurum sunduğu cevap dilekçesinde usule ilişkin olarak başvurucunun işveren vekili sıfatı taşıdığını, bu kapsamda iş güvencesine tabi olmadığını belirtmiş; esasa ilişkin olarak ise darbe teşebbüsünden sonra Ağustos 2016 tarihinde işletmenin devredildiğini, iç ve dış işletmesel gerekler kapsamında olağanüstü hâl (OHAL) kanun hükmünde kararnameleri (KHK) çerçevesinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi şüphesi altında olan personelin görevden uzaklaştırıldığını, başvurucu hakkında da bu yönde yapılan incelemeler çerçevesinde Başsavcılık nezdinde 2016/147152 sayılı dosyada devam eden bir soruşturma olduğu bilgisinin edinildiğini, mevcut durum karşısında başvurucunun istihdamının mümkün olmadığını ve davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
5. Başvurucu; işveren Kuruma cevaben verdiği dilekçede usuli itirazlara ilişkin olarak işveren vekili sıfatı taşımadığını belirtmiş; esasa ilişkin olarak ise mevcut soruşturma yönünden gizlilik kararı bulunduğunu, nitekim kendisinin de soruşturmanın varlığından ilk defa işverenin cevap dilekçesi ile haberdar olduğunu, darbe teşebbüsünden sonra millî güvenliğe yönelik alınan tedbirler kapsamında bazı kurumların devrine karar verildiğini, Doğa Kolejinin de bunlardan biri olduğunu, özel okulların satışı esnasında satan grup ile satın alan grup bünyesinde bulunan çalışanların tamamının bahsedilen FETÖ/PDY soruşturmasına konu edildiğini, bu dosyaların özel okul çalışanları için yapılan zorunlu GBT sorgulaması dışında herhangi bir işlem görmediğini, nitekim kendisi hakkında da herhangi bir gözaltı ya da tutukluluk tedbiri uygulanmadığı gibi ifadesinin dahi alınmadığını ifade etmiş ve feshin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
6. Mahkeme 17/11/2017 tarihli duruşmada başvurucu hakkında Başsavcılık nezdinde yürütülen soruşturma dosyasının örneğini talep etmiş ve taraf tanıklarını dinlemiştir. Bu kapsamda ifadesine başvurulan başvurucu tanığı S.B.Ç. ile H.B. beyanlarında genel olarak başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısına dair bilgi sahibi olmadıklarını, Doğa Kolejinin özel durumu nedeniyle genel olarak kendileri de dâhil birçok çalışan hakkında benzeri iddiaların ortaya atıldığını ancak ispata elverişli bir bilgi ya da belge ortaya konulamadığını, ayrıca başvurucunun işveren vekili sıfatı olmadığını belirtmiştir. Mahkeme ayrıca davalı tanığı A.R.L.nin de ifadesine başvurmuştur. A.R.L. beyanında, başvurucunun eğitim operasyonlarından sorumlu direktör ve aynı zamanda kurucu temsilci olduğunu, bu kapsamda işveren temsilcisi sıfatı taşımadığını, direktörlük pozisyonu kapatıldığı için işten çıkarıldığını, FETÖ/PDY kapsamında soruşturma geçirdiğine dair tarafına resmî bir evrak gelmediğini, iş akdinin bu sebeple feshedildiğine dair bilgi sahibi olmadığını ifade etmiştir.
7. Mahkeme 7/12/2017 tarihli duruşmada dosyanın bilirkişi incelemesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu kapsamda 7/3/2018 tarihli dilekçeyle davalı Kurum tarafından bilirkişi incelemesine esas alınacak bilgi ve belgeler dosyaya gönderilmiştir. Bunlar arasında Ataşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünden (Emniyet) gelen 27/2/2017 tarihli bir talep evrakı bulunmaktadır. Emniyet, talep yazısında Kurum çalışanlarından 103 kişinin isminin yer aldığı bir liste göndererek söz konusu listede adı geçen kişilere dair 2016/147152 soruşturma numarası ile yürütülmekte olan Başsavcılık dosyasına esas olmak üzere gerekli bilgi ve belgeleri istemiştir. Bu listenin 57. sırasında Mehmet Zakir Tuncay ismi yer almaktadır. Başvurucu 19/3/2018 tarihli dilekçeyle bu listenin delil olarak sunulmasına itiraz etmiş ve isminin Zakir Tuncay olduğunu, dolayısıyla listede adı geçen kişi olmadığını, kaldı ki söz konusu listenin fesih tarihinden sonra Kuruma geldiğini, doğal olarak ceza soruşturmasının feshe gerekçe yapılmasının mümkün olmadığını ileri sürmüştür.
8. 30/4/2018 tarihli bilirkişi raporunda, başvurucunun iş akdinin feshine dayanak işletmesel karara ilişkin veriler şöyle sıralanmıştır:
"i. Ağustos/2016 tarihinde Doğa Okulları tüm kampüs, yerleşkeler ve çalışanları ile birlikte devir edilmiştir.
ii. Şirket bünyesinde bazı çalışanların FETÖ bağlantısı olabileceği bilgisinin edinildiği ve bu nedenle şirket bünyesinde FETÖ bağlantısı bulunan ve kuvvetli şüphe bulunan kişilerin iş sözleşmelerinin feshedilme kararının alındığı,
iii. Davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunun 28.01.2017 tarih ve 2016/147152 sayılı dosyası ile soruşturma dosyası..."
- Bilirkişi raporunda varılan sonuç ve kanaat ise şu ifadeler ile ortaya konulmuştur:
"Davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunun 28.01.2017 tarih ve 2016/147152 sayılı dosyası ile soruşturma dosyasının dosya içerisinde mevcut olduğu,
Davacının işyerindeki görevi ve işyeri organizasyonundaki pozisyonunun isim değişikliği olmakla birlikte halen devam etmekte olduğu,
Davacının iş akdinin feshinden sonra, davacının görevlendirilmesi mümkün pozisyonlara yeni personel alımının olduğu,
Davalı tarafça iddia edilen, davacının işveren vekili olması ve bu nedenle iş güvencesi
kapsamında bulunmadığı iddiasının, davacı özelinde mümkün olduğunun kabul edilemeyeceği ve davacının iş güvencesi şartlarını taşıdığı..."
9. Mahkeme 31/5/2018 tarihli gerekçeli kararında davanın kabulü ile feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacının FETÖ kapsamında soruşturma geçirdiği savunulan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/147152 soruşturma sayılı dosyası hakkında gizlilik kararı bulunduğundan dosyanın celp edilemediği anlaşılmıştır. ...
Davacıya ait özlük dosyası, SGK kayıtları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; davalı işverenlikçe davacının iş akdi her ne kadar fesih bildirimine göre 'iş yerinin devri nedeniyle oluşan iş ve dış işletmesel gerekler nedeniyle' İş Kanunun 18. Maddesi uyarınca feshedilmiş ise de; feshe konu edilen FETÖ soruşturmasına ait Ataşehir Emniyet Müdürlüğünden davacı hakkında yürütülen gizli soruşturma nedeniyle bilgilerinin istenilmesine ilişkin yazının tarihinin fesih tarihi 15.02.2017 tarihinden sonra 27.02.2017 tarihli olduğu, davacının adı Zakir Tuncay olmasına rağmen söz konusu emniyet yazısında davacı olduğu iddia edilen kişinin isminin Mehmet Zakir Tuncay olarak yer aldığı, fesih bildiriminde yazan 'iş yerinin devri nedeniyle oluşan iş ve dış işletmesel gerekler nedeniyle' şeklindeki sebebin İş Kanunun 19. Maddesi aradığı şekilde fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde ortaya koyan bir bildirim olmadığı, Bilirkişi heyet raporuna göre davalı işverenlikçe feshe son çare olarak başvurulmadığı anlaşılmakla davacının haklı davasının kabulüne, çalışma süresi ve kıdemi nazara alınarak işe başlatılmaması halinde tazminatın 5 ay olarak belirlenmesine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir."
10. Davalı Kurum, karara karşı 4/7/2018 tarihli dilekçeyle istinaf talebinde bulunmuş, başvurucunun işveren vekili sıfatı olmakla iş güvencesine tabi olmadığı iddiasını tekrarlamış, fesih nedenine ilişkin olarak da ceza soruşturmasının fesih tarihinden önce başlatıldığını, her ne kadar soruşturmaya ilişkin yazılı belge fesih tarihinden sonra Kuruma ulaştıysa da öncesinde şifahen durumdan haberdar olunduğunu ve iş sözleşmesinin bu gerekçe ile feshedildiğini, ayrıca Mehmet Zakir Tuncay ismine ilişkin itirazlar yönünden Mehmet isminin sehven yazıldığının açık olduğunu, listede adı geçen kişinin başvurucu olduğunu, Kurumun ulusal çapta faaliyet gösterdiği ve prestijini korumak açısından her türlü önlemi alması gerektiği gözönüne alındığında başvurucuya ilişkin kuvvetli şüphe nedeniyle yapılan feshin geçerli olduğunu ileri sürmüştür.
11. Başvurucu, istinaf dilekçesine cevaben verdiği dilekçede yargılama sürecinde ileri sürdüğü iddiaları tekrarlayarak feshe dayanak gösterilen yazıda Doğa Okullarında çalışan tüm personelin listesinin istendiğini ancak ismi geçen şahısların çoğunun aktif olarak çalışmaya devam ettiğini, davalı Kurumun iddiaları karşısında personelin tamamının işten çıkarılması gerektiğini belirtmiş ve feshin hukuka aykırı bir şekilde yapıldığını iddia etmiştir.
12. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi 24/9/2019 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun kabulüne, incelemeye konu gerekçeli kararın kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Dosya içeriğine göre davalı vekili cevap dilekçesindeki açıklamalarında; davacının FETÖ-PDY ile bağlantısı tespit edildiğinden iş akdinin sona erdirildiğini belirtmiş olup, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından düzenlenen 2016/147152 CBS sayılı dosyasında gizlilik kararı bulunduğundan dosyanın celp edilemediği, davalı şirketin savunmasına istinaden, terör örgütü ile irtibat veya iltisakı bulunduğuna dair hakkında kanaat edinilen bir işçiyi çalıştırmaya devam etmenin, yani iş sözleşmesinin devamını davalı işverenden beklemek mümkün olmadığı gibi iş sözleşmesinin devamının çekilmez hale geldiğini kabul etmek gerekeceği, davacı işçinin böyle bir şüphe altında iken davalı işverenden işçinin iş sözleşmesinin devamını beklemenin iyi niyet kurallarına aykırı olduğu gibi davalı işverene de bu nedenle iş akdini sonlandırma yetkisi vermesi gerektiği, feshin, şüphe feshinin şartlarını taşıdığı ve geçerli nedene dayandığı gerekçesi ile davanın reddi gerekmekte olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı ile davalı arasında 31/08/2011 tarihinde 1 yıllık sözleşme yapıldığı, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında görev alan eğitim personeli sözleşme formunun yenilenmediği, her ne kadar davacı 2011 yılında 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında işe başlamış ise de sözleşme yenilenmediğinden ve iş yeri kayıtları bilahare 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında çalışma yapmayıp eğitim direktörlüğü (idari) görevini yürüttüğü, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında bulunduğu, iş güvencesi hükümlerinden yararlandığı anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, ilk derece mahkemesi kararının dayandığı deliller, delillerin takdiri, karar gerekçesine göre istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olmak ve kamu düzeni kapsamında yapılan inceleme sonucunda davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE oy birliği ile karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki hüküm kurulmuştur."
13. Nihai karar başvurucu vekiline 24/10/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 21/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Öte yandan Başsavcılık 4/3/2020 tarihinde başvurucu hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı vermiştir.
16. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
17. Başvurucu; işe iade talebiyle açtığı davada işverenin iddiasına üstünlük tanınarak davanın reddedildiğini, iş akdinin feshine dayanak olarak gösterilen ve Emniyetten gelen yazının fesih tarihinden sonra ortaya çıktığını, kaldı ki bu yazının içeriği ile ilgili olarak kendisine bilgi verilmediğini, evrakta geçen ismin hatalı olduğunu, buna mukabil gerekçeli kararda itirazları karşılanmaksızın, soruşturma dosyası ile ilgili gizlilik kararı olduğundan bahisle ancak soruşturmanın içeriğine hiç değinilmeden davanın reddedildiğini belirtmiştir. Kuruma karşı açılan farklı davalarda mahkemelerin söz konusu gizlilik kararına karşı farklı değerlendirmeler yaptıklarını ifade eden başvurucu, bu kapsamda Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin, 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının, silahların eşitliği ilkesi ile çelişmeli yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
18. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, ilk derece mahkemesi tarafından taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; adil yargılanma hakkının unsurlarına yönelik değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvurucunun iddia ve itirazları öğrenme ve buna karşı savunma geliştirme imkânına sahip olduğu, derece mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirmelerde bariz bir takdir hatası bulunmadığı, dolayısıyla başvurucunun iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrarlamıştır.
20. Başvurucunun iddiaları gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
22. İlke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
23. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir. Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararı).
24. Somut olayda istinaf mahkemesi tarafından şüphe feshini geçerli kılan olgunun başvurucu hakkında yürütülen ve gizlilik kararı bulunan soruşturma olduğu görülmüştür.
25. Aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta; ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat yahut takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını da ayrıca incelemiştir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı; 8/4/2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararları).
26. Başvurucu, kendisinin mevcut soruşturmadan işveren Kurumun cevap dilekçesi ile haberdar olduğunu, Başsavcılık tarafından ifadeye dahi çağrılmadığını, buna mukabil derece mahkemelerinin de soruşturmanın içeriğine dair bir araştırma yapmadığını, neyle suçlandığı hakkında bilgi sahibi olmaksızın işten çıkarıldığını, kendisiyle benzer nitelikteki kişiler yönünden mahkemelerce soruşturmaya konu olay ve olguların değerlendirilerek inceleme yapıldığını, öte yandan mevcut soruşturmanın Kurumda çalışan personelin geneline yönelik olduğunu ancak kendi durumundan farklı olarak herkesin işten çıkarılmadığını ileri sürmüştür.
27. Başvuruya konu olay karşısında öncelikle irdelenmesi gereken konu salt mevcut bir soruşturma ya da kovuşturmanın şüphe feshi için yeterli olup olmadığı hususudur. Bu noktada belirtmek gerekir ki işçi hakkında yürütülen sürecin seyri, özellikle gözaltı yahut tutukluluk gibi koruma tedbirlerinin uygulanıp uygulanmadığı ve dahi cezai sürece konu olan olay ve olguların neler olduğu, işçinin hakkındaki isnatlara yönelik nasıl bir savunma geliştirdiği önem arz etmektedir. Bu kapsamda sadece soruşturma ya da kovuşturma gerekçe gösterilerek şüphe feshine gidilmesinin adil yargılamanın birçok unsuru yönünden sorun oluşturacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim böyle bir yaklaşım yine Yargıtay içtihadı kapsamında şüphe feshinin mantığına da uygun düşmeyecektir. Zira bu noktada işverenin yapması gereken eylemin gerçekleştiğini kanıtlayamasa dahi olayın aydınlatılması için kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermedir (bkz. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı).
28. Başvurucunun fesih gerekçesine karşı ileri sürdüğü iddiaların yargılamanın esasına tesir edecek nitelikte olduğu, Bölge Adliye Mahkemesinin ise sadece gizli bir soruşturmayı esas alarak herhangi bir araştırma yoluna gitmeden ve başvurucuya hakkındaki iddialar konusunda savunma imkânı tanımadan davanın reddine hükmettiği görülmüştür. Nitekim başvurucunun iddiaları karşısında soruşturmanın içeriğine dair bir açıklama yapılmadığı, aynı şekilde bilirkişi incelemesinde dahi soruşturmanın gizli olduğundan bahsedilerek soruşturmaya konu olan eylemlerin nelerden ibaret olduğu hususunun belirtilmediği anlaşılmıştır.
29. Buna göre özellikle mevcut soruşturmanın Kurumun özel durumu nedeniyle tüm personel hakkında genel olarak yürütüldüğü ve tarafına yönelik isnatlar hakkında bilgi sahibi olamadığına dair başvurucu iddiaları karşısında hiçbir değerlendirme yapılmadan hüküm kurulduğu; nitekim bahsi geçen soruşturmanın da takipsizlik kararı ile neticelendiği görülmüştür (bkz. § 15).
30. Dolayısıyla gerekçeli kararda başvurucunun yargılamanın sonucuna etkili nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği, bu iddiaların karşılanmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
32. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
33. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesine (E.2019/2747, K.2019/2545) iletilmek üzere İstanbul Anadolu 14. İş Mahkemesine (E.2017/313, K.2018/638) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.