TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
DİREN TAŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/38230) |
|
Karar Tarihi: 24/1/2024 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Eren Can BENAKAY |
Başvurucu |
: |
Diren TAŞ |
Vekili |
: |
Av. İbrahim AFŞAR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle göreve son verilmesine dair idari işlemin iptali talebiyle açılan davanın kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasına konu fiilin niteliğine ilişkin esaslı bir değerlendirme yapılmaksızın reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/11/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bünyesinde sözleşmeli personel statüsünde milletvekili danışmanı olarak görev yapmaktayken başvurucu hakkında TBMM Başkanlık Divanının 6/1/2012 tarihli ve 12 numaralı kararı uyarınca yürürlüğe konulan Milletvekillerinin Yasama Faaliyetlerinde Sözleşmeli Olarak Çalıştırılacak Danışman, İkinci Danışman ve İlave (Yardımcı) Personel Hakkında Hizmet Sözleşmesi Esaslarının (Esaslar) 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılmıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle başvurucunun sözleşmesi feshedilmiştir.
7. Başvurucu söz konusu işlemin iptali talebiyle 18/7/2016 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde; güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak sonuçlanmasına neden olan hırsızlık suçundan yapılan yargılama sonucunda hakkında mahkûmiyet değil hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verildiği, başka herhangi bir kaydının bulunmadığı, kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmayan HAGB kararının memuriyetine engel bir hâl oluşturmayacağından tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir.
8. Ankara 4. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 14/3/2018 tarihli kararıyla dava konusu işlemi iptal etmiştir. Kararda, başvurucunun hırsızlık suçu nedeniyle İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/3/2013 tarihli kararıyla 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesine karşın hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı belirtilmiştir. HAGB kararının denetim süresinin kasıtlı bir suç işlenmeden geçirilmiş olması ve denetim süresi içinde öngörülecek yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde kamu davasının düşürülmesi sonucunu doğuran ve kişilere hiç suç işlememiş sayılma imkânı sağlayan ceza hukukuna özgü bir kurum olduğuna dikkat çekilen kararda başvurucu hakkında HAGB kararı verildiğinin gözetildiği ifade edilmiştir.
9. Davalı TBMM Başkanlığı, karara karşı 29/8/2018 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurmuş; istinaf dilekçesinde, başvurucunun hırsızlık suçunu işlediği ceza mahkemesince sabit görüldüğünden başvurucu hakkındaki güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığını belirtmiştir. Söz konusu durumun olumsuz kabul edilmesinin takdirlerinde olduğunu, bu bağlamda yaptıkları değerlendirmede hukuka aykırılık bulunmadığını, HAGB kararından ziyade anılan karara dayanak olan fiilin güvenlik soruşturması açısından değerlendirildiğini ileri sürmüştür.
10. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 28/2/2019 tarihinde istinaf talebini kabul ederek davayı reddetmiş; kararda, başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararı bulunmadığı vurguladıktan sonra yürütülen hizmetin ve açıklanması geri bırakılan hükme esas eylemin niteliğinin dikkate alındığını ifade edilmiş; tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yukarıda belirtilen ilgili mevzuat hükümlerine göre, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmeden önce sanığın sabit bulunan eylemine uygun bir ceza belirlenmekte ve mahkûmiyet hükmü kurulmaktadır. Ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sanık hakkında kurulan hükmün hukuki bir sonuç doğurmayacağı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesinde açıkça belirtilmiştir. Buna göre, sanığın fiili işlediği sabit olmakla birlikte, Kanunda öngörülen denetimli serbestlik tedbirlerine uygun davranılması ve öngörülen diğer koşulların varlığı halinde suçun hiç işlenmemiş gibi kabul edileceği tartışmasızdır.
Olayda davacının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İnsan Kaynakları Başkanlığı'nın 23/7/2015 tarih ve 7054 sayılı 'Oluru' ile, TBMM Güvenlik Yönetmeliği'nin 6. maddesi gereğince 'hakkında yaptırılacak güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması halinde görevine son verilmek kaydı ile' güvenlik soruşturması sonucu beklenmeden göreve başlatıldığı ve TBMM Güvenlik Soruşturması Değerlendirme Komisyonu tarafından yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilmesi neticesinde sözleşmesinin feshine karar verildiği görülmektedir.
Uyuşmazlıkta, her ne kadar davacı hakkında hırsızlığa teşebbüs suçundan dolayı açılan kamu davasında, İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/3/2013 tarihli ve E:2011/349, K:2013/215 sayılı kararı ile davacı hakkında TCK 142/1-b maddesi uyarınca verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle davacı hakkında verilen bir mahkumiyet kararı bulunmamakla birlikte, yürütülen hizmetin ve açıklaması geri bırakılan hükme esas eylemin niteliği dikkate alındığında, davacının güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlandığını kabule imkan bulunmadığından, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı kabul edilerek sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık, bu işleme karşı açılan davada, dava konusu işlemin iptaline dair İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir."
11. Başvurucu karara karşı 21/5/2019 tarihinde temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde HAGB kararının hiçbir işleme dayanak olarak alınamayacağını belirten başvurucu, ceza mahkemesince -suç işlemeyeceği kanaatine varıldığından- HAGB kararı verildiğini, HAGB kararının dayandığı fiilin dikkate alınarak davanın reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca denetim süresince hükmün açıklanmasını gerektirecek fiil işlemediğini ve temyiz yoluna başvurduğu tarih itibarıyla denetim süresinin dolduğunu ifade etmiş, hükmü açıklanmayan bir karara kaynak olan fiilin sübut bulduğundan bahsedilemeyeceğini iddia etmiştir.
12. Danıştay Onikinci Dairesi 18/9/2019 tarihinde temyiz talebini reddederek Bölge İdare Mahkemesi kararını oyçokluğu ile onamıştır. Karşıoyda, başvurucunun üniversite üçüncü sınıf öğrencisiyken market alışverişi yaptığı sırada parası yetmeyince bir sucuk ve bir kilogram peyniri çantasının içine sakladığı, market sorumlusunun yaptığı kontrolde sucuk ve peynirin olması gerekenden az miktarda olduğunu anlaması üzerine başvurucudan şüphelendiği, market dışında başvurucunun çantasında suça konu malların yakalandığı, başvurucunun işlediği hırsızlık suçundan dolayı 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezaya ilişkin olarak HAGB'ye karar verildiği belirtilmiş; söz konusu fiilin niteliği ve olayın oluş şekli gözönüne alındığında bu durumun başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına yol açmayacağı ifade edilmiştir.
13. Nihai karar başvurucuya 8/11/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 18/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. Esasların 4. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Milletvekillerine yasama faaliyetlerinde yardımcı olacak personelin;
...
b) 14/7/1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48 inci maddesinde
aranılan genel şartları taşıması,
c) Hakkında yaptırılacak güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanması
...
gerekmektedir."
15. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu' nun 8. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Devlet memurları, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorundadırlar."
16. 657 sayılı Kanun'un 48. maddesi şöyledir:
"Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
1. Türk Vatandaşı olmak,
2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak,
3. Bu Kanunun 41 nci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak,
4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
5. Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.
6. Askerlik durumu itibariyle;
a) Askerlikle ilgisi bulunmamak,
b) Askerlik çağına gelmemiş bulunmak,
c) Askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya
yedek sınıfa geçirilmiş olmak,
7. 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel
olabilecek (…) akıl hastalığı (…) bulunmamak.
8. [Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73; K.2019/65 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.]
B) Özel şartlar:
1. Hizmet göreceği sınıf için 36 ve 41 nci maddelerde belirtilen öğretim ve eğitim kurumlarının birinden diploma almış olmak,
2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak."
17. 29/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 74. maddesiyle 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine eklenen ve Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı kararıyla iptal edilen (8) numaralı alt bent şöyledir:
"Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Anayasa Mahkemesinin 24/1/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu; hakkında verilen HAGB kararının niteliği dikkate alınmaksızın aleyhine kullanılması, hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet kararı olmamasına karşın varmış gibi kabul edilerek hükme esas alınması nedeniyle adil yargılanma hakkının, HAGB kararının aleyhine kullanılması ve güvenlik soruşturmasına ilişkin olarak yalnızca hâkim ve savcının yapabileceği değerlendirmeyi kolluğun yapması nedeniyle de masumiyet karinesi ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde, derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmamasının bireysel başvuru incelemesine konu olamayacağı ifade edilmiştir. Bölge İdare Mahkemesinin dava konusu maddi olay ve olguları, delilleri değerlendirmesini, hukuk kurallarını yorumlanmasını ve uygulamasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu ve kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini gerekçelendirdiği, bu suretle hükmün kesinleştiği belirtilmiştir. Son olarak başvurunun kabul edilebilirliğine dair yapılacak incelemede başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığı hususunun dikkate alınması gerektiği ileri sürülmüştür.
21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları yinelemiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Başvurucunun şikâyetlerinin özünün başvuruya dayanak davada hakkındaki HAGB kararının değerlendirilme biçimine ilişkin olması nedeniyle ihlal iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
25. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
26. Masumiyet karinesi ise kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26). Masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 47).
27. Öte yandan HAGB kararının Anayasa'nın 38. maddesi anlamında "hükmen sabit ol[ma]" sonucunu doğuran bir karar, diğer bir ifadeyle kesinleşmiş hüküm olmadığı açıktır. Denetimli serbestlik sürecinde açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanma şartları oluşmadığı takdirde ceza davasının düşmesine karar verilecektir. Dahası hakkında HAGB kararı verilen kişiler yönünden bu kararın hukuki sonuç doğurmayacağına ilişkin kanun hükmü bulunmaktadır (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 231. maddesinin (5) numaralı fıkrası). HAGB kararının hukuki sonuç doğurmaması herhangi idari tasarruf veya yargı kararının HAGB kararına doğrudan ve kategorik olarak dayandırılmamasını gerektirir. Diğer bir ifadeyle kişiler hakkında verilen HAGB kararlarının idari işlemlere veya yargı kararlarına esas alınması o HAGB kararının hukuki bir sonucudur. İlgili kanun hükmü aslında anayasal olarak masumiyet karinesinin korunmasını destekleyen bir kuraldır. Hakkında HAGB verilen kişinin suç işlediğinin sabit olduğundan bahsedilemez. Sadece karara konu olguların gerçekleştiğine ilişkin ceza mahkemesinin kanaati henüz açıklamandan askıda bekletilmektedir. Bu kanaat yargısal olarak denetlenmemiş bir kanaat olup ancak hüküm açıklandığında denetimi mümkün hâle gelmektedir (28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle artık itiraz makamlarınca fiilin sübutu yönündeki mahkeme kanaati denetlenebilecekse de olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuatın bu şekilde yorumlanmadığına ilişkin olarak bkz. Atilla Yazar ve diğerleri [GK], B. No: 2016/1635, 5/7/2022). Bu itibarla hakkında HAGB kararı bulunan kişinin bu karara konu eylem veya suçla ilgili masumiyeti devam etmektedir.
28. Bu aşamada önemle hatırlatılması gerekir ki ceza mahkemesine yansıyan olguların idarece veya yargı makamlarınca değerlendirilmesi sonucu, hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunmayan kişi hakkında idari işlem ve yaptırım uygulanması veya bu idari işlem veya yaptırımın hukuka uygun bulunması doğrudan masumiyet karinesini ihlal etmez. Ancak burada kritik olan mesele, hakkında HAGB kararı olan bireylerin masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi için idarenin veya yargı makamlarının ceza mahkemesinin henüz açıklanmamış ve kesinleşmemiş suçluluğa dair hükmüne dayanmaksızın kendilerinin olay ve olguları yorumlayarak idari anlamda bir sonuca ulaşmaları gerekliliğidir. Temel olarak masumiyet karinesi suçlu muamelesi görmemeyi hedefler. Nitekim Anayasa Mahkemesi de birçok başvuruda masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşırken yargı makamlarının bir yandan HAGB kararını kendi kararlarına doğrudan esas almalarını, diğer yandan kullandıkların dilin masumiyeti zedeleyici nitelikte olmasını dikkate almıştır (birçok karar arasından bkz. Enez Ersöz, B. No: 2018/19673, 31/3/2022, § 44; Şevki Ozan Büyükkaya, B. No: 2018/24012, 31/3/2022, § 43; Salih Taş, B. No: 2019/15835, 11/1/2023, § 39).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
29. Somut olayda başvurucu, milletvekili danışmanı olarak görev yapmaktayken hakkında gerçekleştirilen güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle başvurucunun sözleşmesi feshedilmiştir. Başvurucunun işleme karşı açtığı iptal davasında Mahkeme işlemin iptaline karar vermiş; kararda, başvurucu hakkında hırsızlık suçu nedeniyle verilen hapis cezasının hükmünün açıklanmasının geri bırakıldığını belirttikten sonra HAGB kararının kişilere hiç suç işlememiş sayılma imkânı verdiği, bu nedenle işlemin iptal edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Buna karşılık Bölge İdare Mahkemesi, HAGB kurumu ve niteliğinin dikkate alındığı ancak başvurucunun HAGB kararına konu olan fiili gözönünde bulundurulduğunda tesis edilen işlemin hukuka uygun bulunduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
30. TBMM Başkanlık Divanının kabul ettiği Esaslar'ın 4. maddesine göre başvurucu hakkında yapılacak güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanması şarttır. Ayrıca başvurucu, 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinde belirtilen şartları taşımalıdır. 657 sayılı Kanun'un 48. maddesine eklenen "Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak" biçimindeki alt bendin başvurucunun sözleşmeli personel statüsünde çalıştığı kadro da dâhil olmak üzere tüm devlet memurluğu kadrolarına atanabilmek için güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması şartı getirdiği açıktır.
31. Uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanmasında öncelikli yetkinin derece mahkemelerine ait olduğunun altı bir kez daha çizilmelidir. Anayasa Mahkemesinin kendi yorumunu derece mahkemelerininkinin yerine kaim etmesi söz konusu olamaz. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının etkilerinin adil yargılanma hakkıyla çelişip çelişmediğini incelemek Anayasa Mahkemesinin görevindedir. Bu bakımdan bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede derece mahkemelerinin söz konusu fıkranın güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanmasını gerektirdiği biçimindeki yorumu veri kabul edilecektir (Sebiha Kaya [GK], B. No: 2018/34124, 20/5/2021, § 48).
32. Mahkemelerce gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli olmayıp gerekçenin aynı zamanda ilgili ve yeterli olması şartı aranmaktadır. İlgili ve yeterli gerekçeden anlaşılması gereken; mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır.
33. Bu çerçevede güvenlik soruşturmasının olumsuz olmasına bağlı olarak göreve son verilmesine dair tesis edilen işleme karşı açılan bir davada davacının hangi sebeple güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığının ve güvenlik soruşturması neticesinde elde edilen verinin kişinin yapacağı görevi neden olumsuz olarak etkilediğinin açıkça ortaya konulması önemlidir. Bu kapsamda olağan yargı yerlerinden beklenen, güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen bilgilerin neler olduğunu kararında belirtmesi ve söz konusu bilgiyi, davacının yerleştirildiği kurumu ve alacağı görevi gözönünde bulundurarak değerlendirmesidir.
34. Somut olayda ise başvurucu hakkında verilen HAGB kararı güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasının ve buna dayanılarak sözleşmesinin feshedilmesinin tek nedenidir. Bölge İdare Mahkemesi kararında bu olgu aktarılmakla birlikte herhangi bir şekilde değerlendirilmemiştir. Kararda yalnızca HAGB kararına esas alınan eylemin niteliğinin dikkate alındığının belirtilmesiyle yetinilmiştir. Ancak fiilin niteliğine atıfta bulunulması yeterli olmayıp ceza yargılamasına konu olay ve olgular da Bölge İdare Mahkemesi tarafından irdelenmelidir. Bu bağlamda olayın meydana geliş şekli, fiilin özelliği, ağırlığı gibi olaya özgü durumlar değerlendirilerek karar sonucuna ulaşılma nedeni, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulmalıdır.
35. Ceza yargılamasında yer alan bilgi ve belgelere ulaşılarak söz konusu verilerin başvurucunun sözleşmesinin feshine olan etkisinin değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla- herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bölge İdare Mahkemesi tarafından, ceza yargılamasında yer alan verilerin güvenlik soruşturmasına olan etkisinin ortaya konulması gerekmektedir. Olaya bakıldığında ise Bölge İdare Mahkemesi tarafından HAGB kararına konu fiil esas alınmakla birlikte ceza yargılamasında yer alan olguların başvurucunun yapacağı göreve olumsuz etkisi irdelenmemiştir. Öte yandan Bölge İdare Mahkemesinin ceza yargılamasında yer alan bilgi ve belgeleri herhangi bir biçimde değerlendirmediği anlaşılmaktadır.
36. Kural olarak mahkeme kararlarında esasa ilişkin hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde kanun yolu merciince bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılması makul görülebilir. İlk derece mahkemesi kararlarında gerekçe bulunmadığı hâllerde ise kişilerin ileri sürdüğü esaslı itirazların kanun yolu mercii tarafından gerekçeli bir şekilde karşılanması gerekir. Ancak somut olayda Bölge İdare Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen bağlamda bir gerekçe içermediği, Danıştay tarafından da bu karara atıf yapılarak başkaca bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu itibarla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
37. Diğer yandan bu ihlal kararının başvurucunun açtığı davanın sonucuyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara uyuşmazlığın esasına etkili hususların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yargılama mercilerinin takdirindedir.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
İrfan FİDAN bu görüşe katılmamıştır.
VI. GİDERİM
39. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılmasına ve 200.000 TL maddi ile 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
40. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
41. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesine (E.2018/3151, K.2019/471) iletilmek üzere Ankara 4. İdare Mahkemesine (E.2016/3023, K.2018/735) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/1/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu; hakkında verilen HAGB kararının niteliği dikkate alınmaksızın aleyhine kullanılması, hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet kararı olmamasına karşın varmış gibi kabul edilerek hükme esas alınması nedeniyle adil yargılanma hakkının, HAGB kararının aleyhine kullanılması ve güvenlik soruşturmasına ilişkin olarak yalnızca hâkim ve savcının yapabileceği değerlendirmeyi kolluğun yapması nedeniyle adil yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Başvurucunun tüm iddiaları gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.
3. Somut olayda İdare Mahkemesi, başvurucu hakkında hırsızlık fiiline dayalı olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini belirterek HAGB kurumunun niteliği dikkate alındığında tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir. Buna karşın Bölge İdare Mahkemesi, iddia edilen fiile yönelik olarak HAGB kararı verildiğini belirtmiş ancak açıklanmayan hükme dayanak teşkil eden fiil dikkate alındığında tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğunu söylemiştir.
4. Bölge İdare Mahkemesinin bu yorumunun keyfî olmadığı vurgulanmalıdır. 657 sayılı Kanun'a göre memur olarak görev yapacak kişilerin meslek içinde ya da meslek dışında gösterdiği davranışlar, görevin gerektirdiği itibar ve özellikle güvene uygun olması gerekmektedir. Bu sebeple bir kimse hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda bu kişinin davranışlarının itibar ve güveni sarsacak nitelikte olduğu tespit edilirse güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak nitelenmesi makul karşılanabilir.
5. Ancak davranışların itibar ve güven sarsıcı olduğunun kişisel değerlendirme ve kanaatlere değil somut ve maddi tespitlere dayanması gerekir. Bu çerçevede güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucu elde edilen verilerin somut olmaması hâlinde bunlara dayanılarak güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak nitelenmesi keyfîliğe yol açabilir ve kuralın uygulanmasını öngörülebilir olmaktan çıkarabilir. Bu açıdan somut olayda başvurucu hakkında yapılan tespitler gözetildiğinde atamasının iptal edilmesinin başvurucu açısından öngörülebilir olup olmadığı ve kamu makamlarının yorumlarının keyfîlik taşıyıp taşımadığı değerlendirilmelidir.
6. Başvurucunun TBMM bünyesinde sözleşmeli personel statüsünde milletvekili danışmanı olarak görev yapmaktayken güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak nitelendirilmesine yol açan tespit, hakkında hırsızlık fiiline dayalı olarak verilen 1 yıl 8 aylık hapis cezasının hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasıdır. Ceza davasına konu olan bir kayda dayanarak kişinin davranışlarının görevin gerektirdiği itibar ve güvene uygun olmadığı şeklinde kamu makamlarınca yapılan değerlendirme kabul edilebilir bir durumdur. Bu hâle uyan bir kimsenin güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak neticeleneceği kişi açısından öngörülebilir olduğu söylenebilir. Öte yandan kamu makamlarının soyut bilgiler içeren bir istihbarat raporundan hareket etmediği gözlemlenmektedir.
7. HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır (Ümmügülsüm Salgar [GK], B. No:2016/12847, 21/10/2021, § 81).
8. HAGB, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûmiyeti bulunmayan kişilerin toplumda suçlu olarak damgalanmaması ve yararlı bir birey olarak tekrar topluma kazandırılması amacıyla belli koşullara bağlı olarak tanınan bir imkândır (AYM, E.2015/23, K.2915/56, 17/6/2015).
9. Bölge İdare Mahkemesi vermiş olduğu kararda verilen HAGB kararını dışlamamıştır. Aksine karara yönelik olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini belirtmiştir. Ancak HAGB kararının dayanağı olan fiil ile başvurucunun TBMM bünyesinde yaptığı görevi karşılaştırarak değerlendirmiş ve güvenlik soruşturmasını olumsuz olarak kabul eden TBMM Başkanlığının takdir yetkisinin hukuka uygun bulunduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle Bölge İdare Mahkemesinin, ceza davasına konu fiilden verilen HAGB kararını güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması olarak yorumlamasında herhangi bir keyfîlik veya bariz takdir hatası da bulunmamaktadır. Sonuç olarak Bölge İdare Mahkemesi kararının gerekçesiz olduğu söylenemez.
10. Öte yandan başvuruya konu olayda Bölge İdare Mahkemesince, başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak kabulü, başvurucu hakkında hükmün açıklanmasına karar verilen fiil gözönünde bulundurularak değerlendirilmiştir. Kararda başvurucunun suçlu olduğuna dair saptamada bulunulmadığı görülmüştür. Bölge İdare mahkemesi, atanmamaya dair işlemi olgusal olarak ele almış ve mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak sonuca ulaşmıştır. Dolayısıyla masumiyet karinesini zedeleyen bir dil ve gerekçe de kullanılmadığı anlaşılmıştır.
11. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
Üye İrfan FİDAN |