TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

H. Ö. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/41251)

Karar Tarihi: 27/7/2022

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

H. Ö.

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yürütmenin durdurulması kararının icrası kapsamında tesis edilen atama işlemine dayalı olarak ödenen parasal hakların yürütmenin durdurulması kararının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iadesine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/12/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1964 doğumlu olup Ankara'da ikamet etmektedir.

10. Emniyet Genel Müdürlüğünde 1. sınıf emniyet müdürü rütbesinde birinci hukuk müşaviri olarak görev yapan başvurucu, Emniyet Genel Müdürlüğünün 20/2/2014 tarihli işlemiyle Teftiş Kurulu Başkanlığına başmüfettiş olarak naklen atanmıştır.

11. Başvurucu, başmüfettiş olarak atanmasına ilişkin işlemin iptali ile yürütmesinin durdurulması istemiyle Ankara 10. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) 21/3/2014 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde, başvurucunun görevinde herhangi bir başarısızlığı bulunmadığı hâlde mali yönden daha iyi imkânlara sahip olan birinci hukuk müşavirliği görevinden alınarak başmüfettiş görevine atanmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

12. İdare Mahkemesi 29/4/2014 tarihinde naklen atama işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, idarenin takdir yetkisini kamu yararı ve hizmetin gerekleri doğrultusunda kullandığını ortaya koyamadığı vurgulanmıştır.

13. Yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararın idareye tebliği üzerine idare, yargı kararını uygulamak amacıyla 23/5/2014 tarihli işlemle -boş hukuk müşaviri kadrosunun bulunmadığı da gözetilerek- başvurucuyu Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı birinci sınıf emniyet müdürü merkez kadrosuna atamıştır. Bu tarih itibarıyla başvurucuya birinci hukuk müşaviri kadrosu için öngörülen tüm parasal haklar ödenmeye başlanmıştır.

14. İdare Mahkemesi esastan yaptığı incelemede ise 5/12/2014 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, idarenin üst düzey kadrolardaki yöneticilerin atanması hususundaki takdirinin geniş olduğu belirtilmiş, başvurucunun üst düzey bir yöneticilik olan birinci hukuk müşavirliği görevinden alınarak hizmetine ihtiyaç duyulan başmüfettişlik görevine atanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.

15. Karara yönelik temyiz istemini inceleyen Danıştay Beşinci Dairesi 4/9/2015 tarihinde kararı onamıştır.

16. Başvurucu Strateji Geliştirme Daire Başkanlığında görev yapmakta iken 2015 yılının Nisan ayında emekli olmuştur.

17. Emniyet Genel Müdürlüğü 2014 Eylül-2015 Ocak döneminde başvurucuya ödenip başmüfettişlik kadrosuna bağlanan aylıkları aşan 7.728,40 TL'nin bir ay içinde iadesini başvurucuya ihtar etmiştir. Başvurucu bu işleme karşı Ankara 12. İdare Mahkemesinde dava açmış ise de yazının idari davaya konu edilebilecek bir işlem olmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine 27/9/2016 tarihinde karar verilmiştir. Bu karar istinaf denetiminden geçerek kesinleşmiştir.

18. Bu arada İçişleri Bakanlığı, 2014 Eylül-2015 Ocak döneminde başvurucuya fazladan ödenen 7.728,40 TL'nin tazmini için 7/8/2015 tarihinde Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) tazminat davası açmıştır. İçişleri Bakanlığı ayrıca 2014 Mart-2014 Ağustos döneminde başvurucuya fazladan ödenen 8.828,97 TL'nin tazmini için Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde 4/11/2015 tarihinde başka bir dava açmıştır. Söz konusu dava 11/11/2015 tarihli kararla Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davayla birleştirilmiştir.

19. Başvurucunun savunmasında, İdare Mahkemesinin 29/4/2014 tarihli yürütmenin durdurulması kararının uygulanması amacıyla 23/5/2014 tarihinde Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı birinci sınıf emniyet müdürü merkez kadrosuna atandığı belirtilmiştir. Savunmada, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinin 23/5/2014 tarihinde yürürlükte bulunan hâline göre yürütmenin durdurulması kararının icrası sırasında boş kadronun bulunmaması hâlinde kişinin eş değer bir kadroya atanabileceği ancak eski kadro ile yeni kadro arasında mali yönden fark bulunması hâlinde bunların karşılanacağının düzenlendiği ifade edilmiş, bu düzenleme uyarınca yapılan ödemenin yersiz ödeme sayılamayacağı vurgulanmıştır. Savunmada ayrıca ödemenin hatalı olduğu kabul edilse bile hatalı olarak yapılan ödemelerin ancak dava açma süresi içinde iadesinin istenebileceği açıklanmıştır.

20. İçişleri Bakanlığının cevaba cevap yazısında, fazladan yapılan ödemenin açık hataya dayalı olması sebebiyle dava açma süresiyle sınırlı olmaksızın iadesinin istenebileceği savunulmuştur.

21. Mahkemece bilirkişi incelemesi adı altında emekli Sayıştay denetçisinden hukuki mütalaa istenilmiş, 27/5/2016 tarihli raporda başvurucuya yapılan ödemelerin 23/5/2014 tarihli atama onayına uygun olduğu belirtilmiştir. 8/1/2018 tarihli mütalaada ise İdare Mahkemesinin nihai olarak davayı reddettiği gözetildiğinde yürütmenin durdurulması kararına istinaden yapılan atamaya dayalı olarak ödenen farkın iade edilmesi gerektiği görüşü açıklanmıştır.

22. Asliye Hukuk Mahkemesi 13/3/2018 tarihinde davayı kabul ederek toplam 16.557,27 TL'nin yasal faiziyle birlikte başvurucudan tahsiline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde emekli Sayıştay denetçisinin hukuki mütalaasına atıfta bulunarak yürütmenin durdurulması kararına dayalı olarak fazladan ödenen tutarın iadesi gerektiğine karar verilmiştir.

23. Başvurucu bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde yürütmenin durdurulması kararının uygulanması amacıyla yapılan atama işlemine dayalı olarak ödenen tutarların geri istenemeyeceği belirtilmiştir. Başvurucu ayrıca İdare Mahkemesinin davanın reddinden sonraki dönemde de Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı birinci sınıf emniyet müdürü merkez kadrosunda görev yapmaya devam ettiğini vurgulamıştır. Başvurucu son olarak ilk bilirkişi raporu lehineyken bilirkişinin sonradan gerekçe belirtmeden görüşünü değiştirmesinden yakınmıştır.

24. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 8/10/2019 tarihinde istinaf istemini esastan ve kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucuya yapılan ödemenin yürütmenin durdurulması kararına dayanması sebebiyle başvurucunun sebepsiz zenginleşmesinden söz edilmesine olanak bulunmadığı belirtilmiştir. Kararda, bununla birlikte yürütmenin durdurulması kararı verilen davanın esastan reddedilmiş olması sebebiyle ödemenin kanuni dayanağını yitirdiği tespiti yapılmış; bu sebeple Asliye Hukuk Mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmadığı açıklanmıştır.

25. Nihai karar 20/11/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

26. 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının 10/9/2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki hâli şöyledir:

"1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. (Ek cümleler: 21/2/2014- 6526/18 md.) Kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, görevden alma, göreve son verme, naklen veya vekâleten atama, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereği; dava konusu edilen kadronun boş olması hâlinde bu kadroya, boş olmaması hâlinde ise aynı kurumda kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanmak suretiyle yerine getirilir. Eski kadro ile atandığı yeni kadro arasında mali haklar bakımından bir fark bulunması durumunda, bu fark 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 91 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul ve esaslar çerçevesinde ödenir."

27. 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının 10/9/2014 tarihli 6552 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten sonraki hâli şöyledir:

"1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. (Ek cümleler: 21/2/2014-6526/18 md.; Değişik üçüncü ve dördüncü cümleler: 10/9/2014-6552/97 md.) Ancak, 23/4/1981 tarihli ve 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanuna ekli (1) ve (2) sayılı cetvellerde gösterilen unvanları taşıyan görevler ile farklı atama usullerine tabi olsalar dâhi daire başkanı ve üstü görevlere, sivil memurlar hariç kolluk teşkilatlarının kadrolarına; açıktan, naklen veya vekâleten yapılan atama ve bu görevlerden alınma, bu görevlerle ilgili yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği işlemleri hakkında verilen mahkeme kararlarının gereği, ilgilinin kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanması suretiyle iki yıl içinde yerine getirilir. Bu görevliler hakkındaki mezkur işlemlerin uygulanması, telafisi güç veya imkânsız zararları doğuran hâllerden sayılmaz. (Ek cümle: 10/9/2014-6552/97 md.) Bu fıkranın üçüncü cümlesinde belirtilen işlemlerle ilgili mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi ceza soruşturması ve kovuşturmasına konu edilemez; ancak disiplin hükümleri saklıdır."

28. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 77. maddesi şöyledir:

"Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.

Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur. "

29. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 12. maddesi şöyledir:

"Devlet memurları, görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek ve kendilerine teslim edilen Devlet malını korumak ve her an hizmete hazır halde bulundurmak için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.

Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır.

Zararların ödettirilmesinde bu konudaki genel hükümler uygulanır. Ancak fiilin meydana geldiği tarihte en alt derecenin birinci kademesinde bulunan memurun brüt aylığının yarısını geçmeyen zararlar, kabul etmesi halinde disiplin amiri veya yetkili disiplin kurulu kararına göre ilgili memurca ödenir. "

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Anayasa Mahkemesinin 27/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucu, dayanağının kalmadığı kabul edilen 23/5/2014 tarihli atama onayının hiçbir zaman kaldırılmadığını, emekli olduğu tarihe kadar bu görevde kalmaya devam ettiğini belirtmiştir. Başvurucu, Danıştayın yerleşik içtihadına göre mahkemenin yürütmenin durdurulması kararı gereğince tesis edilen atama işlemleri üzerine yapılan ödemelerin davanın sonradan reddedilmesi hâlinde bile iade edilmeyeceği yönünde olduğunu savunmuştur. Başvurucu, bu sebeple mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca derece mahkemelerinin esaslı iddialarını karşılamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini de iddia etmiştir.

32. Bakanlık görüşünde, derece mahkemelerinin kararlarında başvurucuya yapılan ödemenin hukuki dayanağının kalktığı kabul edildiğine göre mülkün var olup olmadığının incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca olay ve olgular ile ilgili mevzuata yer verdikten sonra başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde bunların dikkate alınmasını talep etmiştir.

33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

B. Değerlendirme

34. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, yapılan aylık ödemelerinin bir kısmının iadesine hükmedilmesine yöneliktir. Başvurucunun tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

37. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

38. Somut olayda başvurucu, lehine verilen yürütmenin durdurulması kararının icrası amacıyla 23/5/2014 tarihli işlemle Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı birinci sınıf emniyet müdürü merkez kadrosuna atanmıştır. Dolayısıyla anılan kadroya bağlanmış parasal hakların 23/5/2014 tarihi itibarıyla başvurucu yönünden mülk teşkil ettiği açıktır.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

39. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

40. Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

41. Somut olayda birinci hukuk müşaviri kadrosunda görev yapan başvurucunun başmüfettiş kadrosuna atanmasına ilişkin işleme karşı açtığı davada verilen yürütmenin durdurulması kararının icrası amacıyla başvurucu -önceki kadrosunda boşluk bulunmaması da gözetilerek- birinci sınıf emniyet müdürü merkez kadrosuna atanmıştır. Başvurucu, bu kadroya atanma tarihinden itibaren de önceki kadrosu (birinci hukuk müşavirliği kadrosu) için öngörülen parasal haklardan yararlanmaya başlamıştır. Bununla birlikte İdare Mahkemesinin esastan davayı reddetmesi üzerine idare, yürütmenin durdurulması kararı ile davanın reddine ilişkin karar arasındaki dönem için başvurucuya ödenen aylıkların başmüfettiş kadrosunu aşan bölümünün iadesi istemiyle dava açmış, Asliye Hukuk Mahkemesi de bu tutarın yasal faiziyle birlikte başvurucudan tahsiline hükmetmiştir. Başvurucunun atandığı kadroya bağlı olarak ödenen parasal hakların bir kısmının iadesine hükmedilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir. Mülke erişimin engellenmesi biçiminde tezahür eden müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür (benzer değerlendirme için bkz. Fatma Betül Özdilek Tombul, B. No: 2019/22030, 23/2/2022, § 34)

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

42. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

43. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

44. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

45. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

46. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

47. Bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve özellikle müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin yorumlanması derece mahkemelerinin takdirindedir. Derece mahkemelerince, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğu ifade edilen hükümlerle ilgili olarak geliştirilen yorumların isabetli olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun açık lafzıyla çeliştiği veya kanun metni dikkate alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı ya da somut olayın ilgili kanun maddesiyle bağlantısının kurulamadığı veyahut kurulan bağın açıkça mantık dışı bir muhakemeye dayandığı hâllerde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür (Mahkemeye erişim hakkı yönünden bazı farklarla birlikte bkz. Ziya Özden, B. No: 2016/67737, 19/11/2019, § 59).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Somut olayda başvurucunun naklen atanmasına ilişkin işlemle ilgili olarak verilen yürütmenin durdurulması kararının icrası amacıyla atandığı kadroya bağlı olarak ödenen parasal hakların, davanın esastan reddedilmesi üzerine yürütmenin durdurulması kararı verilmemiş olsaydı elde edeceği parasal hakları aşan kısmının (16.557,27 TL'nin) kanuni dayanağı kalmadığı kabul edilerek yasal faiziyle birlikte idareye iadesine hükmedilmiştir.

49. Öncelikle müdahalenin şeklî manada bir kanuna dayanıp dayanmadığı incelenmelidir. Bu bağlamda, yürütmenin durdurulması kararının uygulanmasından dolayı kamu görevlisine yapılan fazladan ödemelerin iade edilmesini öngören herhangi bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığına bakılmalıdır.

50. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı incelendiğinde herhangi bir kanun hükmüne atıfta bulunulmadığı görülmektedir. Asliye Hukuk Mahkemesi naklen atama işlemine karşı açılan iptal davasının esastan reddedilmiş olmasına vurgu yaparak yürütmenin durdurulması kararı gereğince tesis edilen atamaya istinaden yapılan ödemenin kanuni dayanağını yitirdiğini kabul etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi ise 6098 sayılı Kanun'daki sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanabilirliğini tartışmış, ancak ödemenin yürütmenin durdurulması kararına dayanması sebebiyle başvurucunun sebepsiz zenginleşmesinden söz edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır. Bunun dışında Bölge Adliye Mahkemesi, Asliye Hukuk Mahkemesinin yürütmenin durdurulması kararı verilen davanın esastan reddedilmiş olması gözetilerek ödemenin kanuni dayanağını yitirdiği tespitini teyit etmiştir. Başvurucunun yürütmenin durdurulması kararının icrası amacıyla Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı birinci sınıf emniyet müdürü merkez kadrosuna atandığı ve bu kadroda fiilen çalışması karşılığında ücret aldığı gözetildiğinde başvurucuya ödenen parasal hakların sebepsiz zenginleşme teşkil ettiğinin kabulü makul bir yorum olarak değerlendirilememiştir. Bu durumda, 6098 sayılı Kanun'daki sebepsiz zenginleşme hükümlerinin başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye kanuni dayanak teşkil ettiğinin söylenmesi mümkün görülmemiştir.

51. Derece mahkemesi kararlarında yer almasa bile devlet memurlarının idareye verdikleri zararların tazminini düzenleyen 657 sayılı Kanun'un 12. maddesinin başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin dayanağını oluşturup oluşturmadığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Anılan maddenin ikinci fıkrasında devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesinin esas olduğu belirtilmiştir. Somut olayda başvurucudan alınmasına hükmedilen parasal haklar İdare Mahkemesinin yürütmenin durdurulması kararının icrası kapsamında başvurucuya ödenmiştir. Başvurucunun iptal davası açma ve bu davada yürütmenin durdurulması talebinde bulunma dışında bir fiilinin bulunmadığı bir olayda kastının, kusurunun, ihmalinin veya tedbirsizliğinin bulunduğu kabul edilemez. Esasen dava hakkının kullanılması kusur olarak değerlendirilemez. Hukuka aykırı bile olsa İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı vermiş olmasından dolayı başvurucuya hiçbir şekilde kusur yükletilemez. Bu durumda 657 sayılı Kanun'un 12. maddesinin yürümenin durdurulması kararının icrası kapsamında ihtilaf konusu kadroya atanan başvurucuya yapılan ödemelerin iadesinin kanuni dayanağını oluşturduğu söylenemez.

52. Son olarak her ne kadar somut olayda aylık ödeme işlemlerinin idari işlemle geri alınması biçiminde bir uygulama cereyan etmemiş ise de İçişleri Bakanlığının Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu savunmada idarenin hatalı işlemi her zaman geri alabileceği argümanını ileri sürdüğü görülmektedir. Bu durumda hatalı olduğu ileri sürülen ödemenin idari işlemin geri alınması suretiyle iadesinin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının da tartışılması gerektiği değerlendirilmiştir.

53. Yürürlükte bulunan hukuka uygun olarak tesis edilen ve kişiler lehine hak doğuran bir idari işlem yararlanıcısı olan kişi lehine hukuki bir durumun teessüs etmesini sağlar. Yürürlükteki hukuka uygun olarak oluşan müesses durumun ortadan kaldırılması hukuk güvenliğini zedeleme ihtimalinin yanında Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklere de müdahale oluşturacağından Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca kural olarak açık bir kanun hükmünün varlığını gerektirir.

54. Buna karşılık hatalı olarak tesis edilen idari işlemlerin herhangi bir kanun hükmüne ihtiyaç bulunmadan geri alınabileceği, kaldırılabileceği, değiştirilebileceği veya düzeltilebileceği kabul edilmektedir. Hata, idari işlemin kanuni koşullarından biri veya birkaçı sağlanmadığı hâlde tesis edilmesi hâlidir. Kanuni koşulları oluşmadan tesis edilen idari işlem hukuka aykırı olur. Bu nedenle tesis edildiği tarihte cari bulunan hukuka aykırı olarak tesis edilen idari işlemin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya düzeltilmesi işin mahiyetinden doğan bir yetki olarak kabul edilmektedir.

55. Somut olaydaki hatanın başvurucunun birinci sınıf emniyet müdürü merkez kadrosuna atanması olarak tanımlandığı anlaşılmaktadır. Ancak başvurucunun anılan kadroya atanması yürütmenin durdurulması kararının icrası amacını taşımaktadır. Mahkeme kararının icrası amacıyla yapılan bir atamanın hata olarak yorumlanması makul değildir. İdarenin yürütmenin durdurulması kararının icrası doğrultusunda işlem tesis etmesi anayasal bir yükümlülüktür. Anayasal bir yükümlülüğün ifası idare yönünden hata teşkil etmemektedir.

56. Sonuç olarak İdare Mahkemesinin yürütmenin durdurulması kararının icrası amacıyla tesis edilen atama işlemine dayalı olarak yapılan ödemenin iadesini öngören herhangi bir kanun hükmünün varlığının ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir. Bu durumda söz konusu ödemenin iadesine hükmedilmesi suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Varılan ihlal sonucu gözetildiğinde müdahalenin meşru amacının bulunup bulunmadığı ve ölçülü olup olmadığı yönünden bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. Giderim Yönünden

58. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini ve yargılamanın yenilenmesine hükmedilmesini talep etmiştir.

59. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

60. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/350, K.2018/112) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.