TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞEVKET TAYFUR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/11133)

 

Karar Tarihi: 16/3/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Muzaffer KORKMAZ

Başvurucu

:

Şevket TAYFUR

Vekili

:

Av. Mehmet KARADAĞ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; haksız gözaltı, tutuklama ve adli kontrol tedbirlerine bağlı açılan tazminat davasında ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. 15/8/2016 tarihinde gözaltına alınan başvurucu, üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçundan [Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)] tutuklanması istemiyle sulh ceza hâkimliğine sevk edilmiştir.

3. Başvurucu, kolluk kuvveti tarafından durdurulan özel aracında örgüt lideri F.G. tarafından yazılmış kitapların bulunduğu gerekçesiyle 25/8/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu sorgusunda; imam olarak görev yaptığını, ele geçirilen kitapları katıldığı toplantıda amirleri tarafından kendisine verilen talimat doğrultusunda imha etmek için aracına koyduğunu ve bu kitapların görev yaptığı caminin kitaplığına ait olduğunu belirterek örgütle bir iltisakının bulunmadığını ileri sürmüştür.

4. Başvurucu 24/10/2016 tarihinde Sulh Ceza Hâkimliğinin kararıyla tahliye edilmiş ve hakkında haftada bir gün kolluk birimine imza atma ve yurt dışı çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbirleri uygulanmıştır.

5. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Anılan kararda; FETÖ/PDY ile iltisaklı kişilerce yazılan kitapların cami kitaplıklarından ayıklanmasına ilişkin Diyanet İşleri Başkanlığı talimatının başvurucuya 15/8/2016 tarihinde katıldığı toplantıda tebliğ edildiğine yönelik tanık beyanına ve ilgili yazılara yer verilerek başvurucunun örgütle ilişkisi olduğuna dair herhangi bir olgu tespit edilemediği ifade edilmiştir.

6. Anılan kararın kesinleşmesi üzerine başvurucu; haksız gözaltı, tutuklama ve adli kontrol tedbirleri nedeniyle tazminat davası açmıştır.

7. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle başvurucunun tazminat hakkına sahip olduğunu ifade etmiş ve davayı kısmen kabul ederek başvurucuya 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

8. Başvurucu, istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi istinaf başvurusunu kesin nitelikte kararla esastan reddetmiştir.

9. Bu karar, başvurucuya 18/2/2020 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu ise 6/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyetler haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, bu şikâyetler yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu; şartları oluşmadığı hâlde gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulandığını, bu tedbirler için hükmedilen tazminatın yeterli olmadığını ve kararın hatalı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

12. A.A. ([GK], B. No:2017/34502, 21/10/2021, §§ 70-90 ); Hicret Aksoy (B. No: 2021/2107, 13/4/2022, §§ 45, 46) ve Derya Yılmaz (B. No: 2018/36169, 10/5/2022, §§ 24, 25) kararlarındaki ilkeler gözetildiğinde başvuru yollarının tüketildiği sonucuna varılan ve açıkça dayanaktan yoksun olmayıp kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

i. İnceleme Yöntemine İlişkin

13. Somut olayda inceleme yöntemine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin M.E. (B. No: 2018/696, 9/5/2019, §§ 46, 47); Safkan Aydoğdu (B. No: 2014/7498, 5/4/2017, § 44); Hicret Aksoy (aynı kararda bkz. §§ 48-51) ve Derya Yılmaz (aynı kararda bkz. §§ 27-30) kararlarındaki ilkeler uygulanacaktır.

14. Başvurucunun açtığı davada ilk derece mahkemesi gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuka aykırı olduğu iddiasını incelememiş ve başvurucunun hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair kararverilmesine istinaden 5271 sayılıKanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca tazminata hükmetmiştir.

15. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin Hicret Aksoy (aynı kararda bkz. §§ 56, 57) kararındaki tespitler dikkate alınarak başvurucu hakkındaki gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin Anayasa'nın 19. maddesindeki esaslara uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

ii. Gözaltının Hukukiliğine İlişkin

16. Genel ilkeler için bkz. Hasan Akboğa [GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019, §§ 43-56.

iii. Tutuklamanın Hukukiliğine İlişkin

17. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

i. Gözaltı Yönünden

18. Başvurucunun bir suç soruşturması kapsamında yakalanıp gözaltına alınması 5271 sayılı Kanun'un 90. ve 91. maddelerindeki hükümler çerçevesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

19. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan gözaltı tedbirinin ön koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekir.

20. Başvurucuya yöneltilen ve gözaltına konu olan suçlamanın dayanağı, başvurucunun kolluk kuvveti tarafından durdurulan özel aracında örgüt lideri F.G. tarafından yazılmış kitapların ele geçirilmesidir. Başvurucu ele geçirilen kitapları katıldığı toplantıda amirleri tarafından kendisine verilen talimat doğrultusunda imha etmek amacıyla aracına koyduğunu ve bu kitapların imam olarak görev yaptığı caminin kitaplığına ait olduğunu ileri sürmüştür. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında da başvurucunun savunmasıyla uyumlu tespitlere yer verilmiştir (bkz. § 5).

21. Başvurucunun savunması ve bu savunmayı teyit eden kovuşturmaya yer olmadığına dair karardaki tespitler gözetildiğinde somut olayda gözaltı için gerekli olan suç işlendiğine dair somut belirtinin yeterince ortaya konulamadığı kanaatine ulaşılmıştır.

22. Varılan bu sonuç karşısında gözaltının meşru amacının bulunup bulunmadığına ve tedbirin ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

ii. Tutuklama Yönünden

23. Somut olayda gözaltı için gerekli olan suç işlendiğine dair somut belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır. Gözaltı tedbiri kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale oluşturması bakımından tutuklamaya göre daha hafif bir tedbirdir. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinde soruşturma makamlarının gözaltı tedbirine konu olan olguya dayandığı ve yeni bir olgunun tutuklama tedbirine esas tutulmadığı gözetildiğinde evleviyetle tutuklama tedbirinin uygulanmasında da suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir (aynı yöndeki inceleme için bkz. Hicret Aksoy, § 66 ).

c. Sonuç

24. Açıklanan gerekçelerle gözaltı ve tutuklama tedbiri yönünden başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

25. Somut olayda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu sonucuna varıldığından Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası somut olayda uygulanabilir niteliktedir.

26. Ancak derece mahkemesi, başvurucuya Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu gerekçesiyle ve hukuka aykırı bu işlemlerin karşılığı olarak uygun bir tazminat ödememiştir. Derece mahkemesi tarafından hükmedilen tazminatın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarıyla karşılaştırıldığında düşük olduğu anlaşılmıştır.

27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Adli Kontrol Tedbirine İlişkin Zararın Giderilmediğine İlişkin İddia

28. Başvurucu, adli kontrol tedbiri nedeniyle uğradığı zararın tazmin edilmesine ilişkin talebinin karşılanmadığını ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Başvurucu hakkındaki belirli günlerde kolluk birimine imza verme ve yurt dışı çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbiri kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale oluşturmadığından başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dahil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 53). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

31. Anayasa Mahkemesi Yahya Çevik (B. No: 2018/15454, 17/11/2021) başvurusunda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde imza atmak suretiyle adli kontrol altında kalma nedeniyle oluştuğu iddia edilen zararlara karşılık açık bir yasal dayanağın bulunmadığını, kanun tarafından açıkça veya dolaylı olarak kabul edilmiş bir hakkın varlığından söz edilemeyeceğini, yargısal uygulamaların da söz konusu taleplere ilişkin olarak savunulabilir medeni nitelikte bir hakkın kabul edilmesine dayanak oluşturabilecek ve imkân verecek düzeyde olmadığını belirterek adil yargılanma hakkı açısından konu bakımından yetkisizlik kararı vermiştir (Yahya Çevik, §§ 28-43). Somut başvuru yönünden anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

33. Başvurucu 50.000 TL maddi tazminat ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

34. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

35. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu itibarla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesince gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuka aykırı olduğu tespit edilmiş ve tazminatın yetersiz olmasından kaynaklı olarak ihlal sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla kararın ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemeye gönderilmesi hâlinde derece mahkemesinin yapacağı tek şey Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarını dikkate alarak ilk hükmettiği tazminat miktarından daha yüksek bir tazminata hükmetmek olacaktır. Bu işlem için kararın yeniden yargılama yapmak üzere derece mahkemesine gönderilmesinde hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

36. Somut olayda derece mahkemesi gözaltı ve tutuklamanın hukuka aykırılığını tespit etmemiş ise de hükmedilen tazminat anılan tedbirlere karşılık olarak verildiğinden bu hususun manevi tazminatın belirlenmesinde dikkate alınması gerekir. Bu nedenle başvurucuya 44.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Diğer yandan başvurucunun maddi tazminat talebine ilişkin olarak zararını gösteren ilgili ve yeterli belge sunmadığı görüldüğünden maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adli kontrol tedbirine yönelik zararın giderilmediğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Gözaltı ve tutuklamanın hukuka aykırı olmasına rağmen ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 44.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 446.90 TL başvuru harcı ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/2) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.