TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

H. T. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/36910)

 

Karar Tarihi: 19/3/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Benan MOLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamu görevlisinin işyerinde sergilediği tutum ve davranışı nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde doktor (kadın hastalıkları ve doğum uzmanı) olarak görev yapmaktadır.

3. Somut olayda başvurucu, uzmanlık öğrencisi olan Dr. G.Y.nin muayene sırasında Suriyeli bir gebeyi kişisel bakımına dikkat etmesi konusunda uyarması üzerine bu eylemi ayrımcılık olarak nitelendirerek G.Y.ye yüksek sesle tepki göstermiş ve söylemlerini hastane koridoruna da taşımıştır. İdare, hizmet içinde gerçekleşen söz konusu olay hakkında disiplin soruşturması başlatarak, olayın tarafları ile birlikte tercüman K.M. ve veri kayıt elemanı İ.D.'nin ifadelerine başvurmuştur.

4. Başvurucu; ifadesinde, hastanın Türkçe bilmemesi nedeniyle tercümanın da hazır bulunduğu bir ortamda muayeneyi tamamladıklarını, G.Y.nin hastaya "Çocuklarına yazık, kokuyor, çok kötü kokuyor." şeklinde bir ifade kullandığını, bunun üzerine G.Y.ye bu şekilde konuşamayacağını söylediğini ancak bağırarak "Sen ırkçısın, ırkçılık yapıyorsun." diye bir cümle kurmadığını belirtmiştir. Bunun yanında G.Y.nin milliyetleri nedeniyle gebelere ayrımcılık yaptığını, uyarılarına rağmen kendisine karşı tutumunu değiştirmediğini, esas olarak sorumluluğu kendisine ait olan gebeleri kışkırtarak görevini yapmasına engel olduğunu ifade etmiştir. Son olarak asistan hekimlerin çoğunun kendisiyle olan anlaşmazlıklarda idarece haklı görüleceği kanısında olduğundan bu kadar rahat davrandığını düşündüğünü vurgulamıştır.

5. G.Y. ifadesinde; sezaryen geçmişi ve altıncı gebeliği olan hastanın öz ve kişisel bakımının eksik olması nedeniyle hastaya kendisinin ve çocuğunun sağlığı açısından kişisel bakımına dikkat etmesi gerektiğini tercüman aracılığıyla söylediğini, bunun üzerine başvurucunun "Sen hastaya kötü durumdasın diyemezsin, sen bunlara karışamazsın, bunlar hakkında yorum yapamazsın." dediğini ve bir an durduktan sonra "Sen ırkçısın." diye bağırmaya başladığını belirtmiştir. Başvurucunun şu an kendisiyle çalışmak istemediğini belirterek dışarı çıkmasını istediğini ancak görev yerini terk etmesini gerektirecek geçerli bir sebep olmadığından odadan çıkmadığını, bunun üzerine başvurucunun "Sen ırkçısın." diye bağırmaya devam ettiğini ifade etmiştir. Son olarak Türkçe bilmeyen bir hastayı başvurucuya karşı kışkırtmasının mümkün olmadığını, başvurucunun kendi tercihiyle muayeneyi tamamlamadığını vurgulamıştır.

6. Tercüman K.M. ifadesinde; beş altı aylık gebe olan Suriyeli hastanın bakımsız olduğunu, doktor G.Y.nin riskleri anlattığını ve hastaya koktuğunu, biraz temizliğine dikkat etmesini söylemesini istediğini, bunun üzerine başvurucunun öfkelenerek "Ben sana kokuyorsun diyemezsem, sen de hastaya diyemezsin." dediğini ve koridora çıkarak "Sen ırkçısın" diye bağırdığını beyan etmiştir. Veri kayıt elemanı İ.D. ise ifadesinde; doktor G.Y.nin ultrasonla hastaya baktığını, hastanın temizliğine dikkat etmesi gerektiğini, durumunun bebeğe ve kendisine zararlı olduğunu, enfeksiyonun düşüğe neden olabileceğini tercümandan çevirmesini istediğini, bunun üzerine başvurucunun masaya vurarak "Sen ırkçısın." diyerek, sonrasında da kapıyı açarak koridorda "Sen ırkçısın, senin gibi doktor olmaz." diye bağırdığını belirtmiştir. Olayın devamında Dr. G.Y.nin yanlış anladığını söyleyerek başvurucudan özür dilediğini ancak başvurucunun "Irkçısın." diye bağırmaya devam ettiğini ifade etmiştir.

7. Bunun yanında başvurucunun çalışma arkadaşlarıyla geçimsizlik yaşadığına ilişkin birtakım iddiaların daha bulunması nedeniyle asistan ve uzman doktorlarla diğer personelin ifadesine başvurulmuştur. G.Y. ifadesinde, başvurucunun doğumhane nöbeti devri sırasında sandalyeleri tekmelediğini, kendisi ve çalışma arkadaşlarına "Sibel'in köpekleri" dediğini belirtmiş; İ.D. ise sandalyenin tekmelenmesine şahit olduğunu beyan etmiştir. Uzman hekim S.B.C. ifadesinde; başvurucunun asistanlarına kendisi için "yılanın başı" ve "Sibel'in köpekleri" dediğini duyduğunu, başka bir olayda elindeki portakalları göğsüne koyarak "C-85" dediğine ve cinsel şaka yaptığına şahit olduğunu belirtmiştir. Uzman Dr. M.M.B. ifadesinde, beş kişinin olduğu bir ortamda başvurucuya asistanlara karşı kötü davranmasının uygun olmadığını söylemesi üzerine başvurucunun iki defa "S...tir." diyerek kendisine küfrettiğini belirtmiştir. Son olarak uzmanlık öğrencisi olan Dr. K.K. ifadesinde, başvurucunun acil nöbetlerinde yaşanan sorunları hastaneye yaydığını ve kendisi için "O sarı kafaya göstereceğim." ifadesini kullandığını, asistanları görevi ihmal etmekle suçladığını ve asistanlara mobbing yaptığını ifade etmiştir. Başvurucu, ifadesinde bahse konu iddiaları reddetmiştir.

8. Nihayetinde G.Y.nin poliklinikte Suriyeli hastaya sert davranması ve kişisel bakım konusunda hastayı uyarmak için maksadını aştığı belirtilerek 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (e) alt bendi uyarınca uyarma cezası ile cezalandırılmasına, başvurucunun ise G.Y.yi uyarmakla kalmayıp hasta ve hasta yakınları önünde koridorda bağırarak ırkçılıkla suçlaması, G.Y.nin özür dilemesine rağmen tutumuna devam etmesi, klinik içindeki asistan hekimleri kastedip "Sibel'in köpekleri" diyerek asistanlara hakaret etmesi, gruplaşmalara sebep olması, asistanlara klinik içinde baskı yapması ve diğer uzmanlarla da iş yeri ilişkisinin bozuk olması nedenleriyle aynı Kanun'un 125. maddesinin birinci fıkrasının (C) bendinin (ı) alt bendi uyarınca "hizmet içinde devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak" kapsamında aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmıştır.

9. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali talebiyle idare mahkemesine başvurmuştur. Mahkeme, başvurucunun hizmet içinde görevli olan diğer personele karşı tutum ve davranışlarının ölçülü olması gerektiğini belirterek başvurucunun hasta ve hasta yakınları önünde herkesin duyabileceği şekilde itiraz boyutunu aşan suçlamalarda bulunduğunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar, istinaf kanun yolunda kesinleşmiştir.

10. Başvurucu, nihai kararı 21/10/2020 tarihinde öğrendikten sonra 18/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu; olayın Suriyeli hastaya karşı ayrımcı söylemde bulunan G.Y.nin eleştirilmesinden ibaret olduğunu ve G.Y.nin de söylemi nedeniyle zaten disiplin cezası ile cezalandırıldığını belirterek ayrımcılık karşıtı tepkisi nedeniyle müdahaleye uğramasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (C) bendinin (ı) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin devlet memurunun itibar ve güveninin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.

15. Somut olayda idare, başvurucunun hekim G.Y.ye yönelik tutum ve davranışları ile farklı tarihlerde çalışma arkadaşlarıyla yaşadığı olayları gözeterek başvurucuyu disiplin cezası ile cezalandırmıştır. Ancak derece mahkemeleri sadece hekim G.Y.ye yönelik davranışları değerlendirerek davanın reddine karar vermiştir. Bu itibarla başvuru konusu müdahale, G.Y.ye ilişkin kısım yönüyle sınırlı olarak incelenecektir.

16. Somut olayda başvurucu, uzmanlık öğrencisi G.Y.nin muayene ettiği yabancı uyruklu hastayı kokusu nedeniyle kişisel temizlik noktasında uyarması üzerine anılan eylemi ayrımcılık olarak nitelendirerek G.Y.ye tepki göstermiştir. Ancak tarafların ve görgü tanıklarının anlatımlarına göre -birtakım farklılıklarla birlikte- anılan tepki öğrencinin uyarılmasından öte ırkçılık suçlamasına dönüşmüştür. Bunun yanında başvurucu, ırkçılık suçlamasını yüksek sesle dile getirmiş; söylemlerini hastane koridoruna da taşıyarak tepkisini hasta, hasta yakınları ve kurum personeli nezdinde bilinir hâle getirmiştir. Nihayetinde idare, söz konusu tepkinin gösterilme biçiminin devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte olduğu gerekçesiyle başvurucuyu disiplin cezası ile cezalandırmıştır.

17. Tıpta uzmanlık öğrencileri, somut olay tarihinde yürürlükte olan 26/4/2014 tarihli ve 28983 sayılı mülga Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği'ne ve güncel yönetmeliğe göre uzmanlık eğitimi süresince eğitim sorumlusunun gözetim ve denetiminde araştırma ve eğitim çalışmaları ile sağlık hizmeti sunumunda görev almakla, deontolojik ve etik kurallara uymakla yükümlüdür. Uzmanlık öğrencisinin eğitim gördüğü ana bilim dalında görevli uzman hekimler ise eğitim sorumlularının nezaretinde uzmanlık eğitiminde görev alır. Bu itibarla uzman hekimlerin bilhassa gözetimlerinde hasta bakan öğrencilere yönelik başta malpraktisin önlenmesi olmak üzere hastalarla nasıl iletişim kurulması gerektiği gibi hususlarda eğitimin bir parçası olarak tavsiye, telkin ve uyarılarda bulunmaları mümkündür.

18. Bununla birlikte sözü edilen müdahalelerde bulunacak uzman hekimlerin bir kamu görevlisi olarak memurluğa özgülenen vakar yani ağırbaşlılık kavramını gözeterek hareket etmesi, tutum ve davranışlarında ciddi, ölçülü ve olgun olması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Sinan Ok, B. No: 2018/24902, 16/11/2023, § 32). Zira kamu görevlileri atandıkları kadro statüsünün bir gereği olarak devletin görünen yüzü konumunda olduklarından bu kişilerin sergiledikleri tutum ve davranışları, bir yandan her insan gibi kamu görevlilerinin kişiliğini yansıtırken öte yandan onun takip ettiği geleneği ve ait olduğu toplumsal kategoriyi yani devleti de gösterir (kılık ve kıyafet yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Emin Teyfur ve diğerleri, B. No: 2015/18147, 3/11/2022, § 69). Dolayısıyla kamu görevlileri, görevlerini yaparken kadro statülerine uygun davranmalı, devlet memuruna duyulan güven ve itibarı zedelememeye özen göstermelidir.

19. Başvuru konusu olaya bir bütün hâlinde bakıldığında ve öğrencinin hastaya kötü koktuğunu söylediği, bu nedenle de disiplin cezası ile cezalandırıldığı gözetildiğinde başvurucunun tepkisinin amacı itibarıyla olgusal bir temeli olduğu anlaşılmaktadır. Ancak başvurucu, tepkisini ortak alanda ve yüksek sesle dile getirerek kendisinden beklenen memur vakarına uygun (ciddi, ölçülü ve olgun) hareket etme yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Bunun yanında başvurucunun hâlihazırda hizmet sunumuyla görevli bir hekimi üçüncü kişilerin önünde ırkçılıkla suçlaması, olaya şahit olan hastaların ve hasta yakınlarının şikâyetlerine çare arayan taraflar olarak hekimlere karşı duydukları ön şartsız güven ve teslimiyet duygusunun yanı sıra başvurucunun kariyerine de zarar verme riski taşımaktadır (hasta ile hekim arasındaki ilişkinin değerlendirildiği karar için bkz. Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16/3/2022, § 43).

20. Son olarak eylemin kadın hastalıkları ve doğum servisinde, hizmet sırasında gerçekleşmesi nedeniyle çalışma hayatının olağan akışında tahammül edilebilecek bir karışıklığa sebep olabilecek eylemlerden olduğu da söylenemez. Bu itibarla hizmet içinde gerçekleşen eylemin kamu hizmetinin gereği gibi sürekli ve düzenli yürütülmesinde ihtiyaç duyulan devlet memurunun güven ve itibar duygusunu sarsacak nitelikteki davranışlardan olduğunu kabul etmek gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Emre Kaya, B. No: 2018/26675, 20/12/2022, § 16; Kadriye Karabiber, B. No: 2018/18181, 8/2/2023, § 17; hastanede yapılan izinsiz toplantının değerlendirildiği karar için bkz. Gülfidan Yıldırım, B. No: 2014/12290, 19/7/2017, § 45; kamu görevlisine duyulan güven ve itibara ilişkin değerlendirmeler için bkz. Remzi Önel, B. No: 2018/7606, 3/11/2022, § 25).

21. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında Anayasa Mahkemesi, başvurucunun eylemiyle tabi olduğu devlet memurluğu statüsünün sağladığı itibar ve güvene aykırı davranarak kamu görevlisinin hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğünün gereklerini yerine getirmediği ve bu itibarla uygulanan disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği sonucuna ulaşmıştır (disiplini etkileyen davranışlardan kaçınma yükümlülüğüne ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63; Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 38; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, § 53).

22. Hiç şüphesiz disiplin cezaları memurların kariyerleri üzerinde bir tesir bıraktığı gibi kanunlarda yazılı hâllerde memur statüsünün sona ermesine de neden olabilir. Somut olayda ise eylemin hizmet içi işleyişi etkilediği kabul edilerek başvurucunun eyleminin konusu bağlamında görece hafif bir ceza olan aylıktan kesme cezası ile cezalandırıldığı gözetildiğinde müdahalenin orantısız olmadığı değerlendirilmiştir.

23. Açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

24. Başvurucu, müdahalenin meslek hayatına ilişkin olması nedeniyle özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Somut olaya konu müdahale her ne kadar mesleki alanda gerçekleşmiş ise müdahalenin başvurucunun özel hayatını ciddi şekilde etkilemediği, bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaşmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (ilgili ilkeler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 97-101; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 106-110).

25. Başvurucu, bunun yanında soruşturmaya ilişkin bilgi ve belgelerin tarafına verilmemesinin savunma hakkı bağlamında adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini de ileri sürmüştür. Başvurucunun bahse konu iddiası silahların eşitliği ilkesi kapsamında incelenmiştir.

26. Başvurucu, disiplin cezası işleminin iptali talebiyle açtığı davada anılan işleme yönelik bilgi ve kanıtlar ile iddia ve savunmalarını yargı mercilerine sunma fırsatı elde etmiştir. Yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde işlemin tesisi aşamasında savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların yargılamanın adil bir şekilde yürütülmesini engelleyecek bir duruma yol açacak nitelikte olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir (savunma hakkına ilişkin benzer değerlendirmeler için bkz. K.Ş.,B. No: 2016/3267, 28/1/2020, § 46).

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.