TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EROL CANBAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/18914)

 

Karar Tarihi: 14/12/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Erol CANBAZ

Vekili

:

Av. Emine Pınar TEKİNŞEN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, hakkında adli soruşturma bulunduğu gerekçesine dayalı olarak başvurucunun bilirkişi listesinden isminin çıkarılması nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Ankara Bilirkişilik Bölge Kurulu Başkanlığı (Kurul) bünyesinde bilirkişi olarak görev yapmaktayken 14/11/2019 tarihli kararla bilirkişilik listesinden çıkarılmıştır. Kararda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından (Başsavcılık) gönderilen yazıdan bahsedilmiş; başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasına (PDY) üye olma suçundan soruşturma bulunduğu, soruşturma kapsamında ByLock kullanıldığı tespit edilen hattın fiilî kullanıcısının başvurucunun eşi olduğunun tespit edildiği, bunun üzerine eşi hakkında tefrik kararı verilerek kamu davası açıldığı, başvurucu hakkındaki soruşturmanın devam ettiği belirtilmiştir. Kurul kararında 3/11/2016 tarihli ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu'nun 10. maddesine değinilmiş ve maddenin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde bilirkişiliğe başvuru şartları arasında terör örgütüyle iltisaklı ve irtibatlı olmamanın bulunduğu belirtilmiş; irtibat yahut iltisak değerlendirmesinin yapılabilmesi için soruşturma yahut kovuşturmanın neticelenmesi gerekmediği, bu kapsamda yürütülen idari yahut adli soruşturmalarda gizliliği ihlal etmemek adına başvurucunun savunmasının alınmadığı ifade edilmiştir.

3. Başvurucu; Kurul kararına karşı itiraz etmiş ve soruşturmada gizlilik kararı olmakla birlikte hakkında esaslı ve somut bir delil tespiti bulunmadığı için ceza davası açılamadığını, bu kapsamda savunması alınmadan listeden çıkarılmasının başta masumiyet karinesi olmak üzere anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüş ancak başvurucunun itirazı reddedilmiştir. Başvurucu, bu karara karşı Ankara 10. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde iptal davası açmıştır.

4. Mahkeme 30/12/2020 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiş, karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. 30/12/2020 tarihli kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bilirkişilik görevinin adli hizmete ilişkin bulunması nedeniyle mahiyeti itibarıyla kamu görevi niteliği taşıdığı dikkate alındığında, hakkında terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu iddiasıyla suç soruşturması veya kovuşturması yürütülen bilirkişilerin, bilirkişilik bölge kurulları tarafından terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olarak değerlendirilmesi ilgili kanun hükümlerinin amacına ve hizmet gereklerine aykırılık taşımamaktadır.

Bu durumda; davacı hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ceza soruşturması başlatıldığı ve soruşturmanın devam ettiği gözetildiğinde, terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olduğu değerlendirilerek tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."

5. Başvurucu, nihai hükmü 2/4/2021 tarihinde öğrendikten sonra 22/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

7. Başvurucu; fiilen eşi ve çocukları tarafından kullanılan hatlar üzerinde yapılan ByLock tespitinin bilirkişilik listesinden çıkarılmasına gerekçe olarak gösterildiğini, bunun dışında ceza soruşturmasında tarafına yönelik soyut ihbar dışında hiçbir bilgi yahut belgenin bulunmadığını ancak Kurul tarafından yürütülen inceleme sürecinde buna yönelik savunma yapma imkânı bulamadığını belirterek savunma hakkı ile suç ve cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini belirtmiştir. Öte yandan ne Kurul kararında ne de idare mahkemesi kararlarında ceza soruşturmasında yapılan tespitlerin bilirkişilik yönünden ne şekilde değerlendirildiğinin anlaşılamadığını, sadece ceza soruşturmasına atıf yapılarak davanın reddedildiğini, yargılama sürecinde ileri sürdüğü hiçbir iddia yahut itirazın incelenmediğini belirten başvurucu; gerekçeli karar hakkı ile masumiyet karinesinin, ayrıca kendisiyle ilgili olarak dinî sohbetlere katıldığı yönünde ileri sürülen iddia nedeniyle de din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğini ifade etmiştir.

8. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; idari yargı mercileri tarafından irtibat/iltisak açısından yapılan değerlendirmede ceza soruşturması yahut kovuşturmasının delil olarak kabul edildiği, Mahkeme tarafından uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun ve kullanılan takdir yetkisinin gerekçelendirilerek davanın neticelendirildiği, masumiyet karinesi ile gerekçeli karar hakkı yönünden yapılan incelemede bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı cevap yazısında başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrarlamıştır.

9. Başvurucunun suçta ve cezada şahsilik ilkesi ile din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddiası yönünden ileri sürdüğü hususların (dinî toplantılara katılma ve ByLock tespiti) ne Kurul kararında ne de derece mahkemesi kararlarında inceleme konusu yapılmıştır. Öte yandan başvurucu; başvuruya konu idari ve yargısal kararlarda referans alınan ceza soruşturmasında tarafına yönelik somut bir tespit bulunmadığını, buna rağmen bilirkişilik listesinden çıkarıldığını belirterek masumiyet karinesi ile savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de şikâyetinin özünün iddia ve itirazları dikkate alınmaksızın ve incelenmeksizin davanın reddine karar verilmesi olduğu anlaşıldığından başvuru, gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

10. İlke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).

11. 6754 sayılı Kanun kapsamında bilirkişilerin kamu hizmeti veren diğer mesleklerden önemli ve farklı bir konumda olduğu söylenebilir. Dolayısıyla bilirkişilik faaliyetinde bulunacak gerçek kişilerde aranacak şartlar yönünden bölge kurulları tarafından kullanılan takdir yetkisinin daha geniş olması makul kabul edilebilir. Öte yandan bu takdir yetkisi çerçevesinde tesis edilen işlemlerin mevzuat kapsamında olduğu ve iltisaklı/irtibatlı olma durumunun somut olgulara dayandığı hususlarının idari ve yargısal makamlar tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulması gerekir (Mehmet Zile, B. No: 2019/8391, 15/3/2023, § 41). Nitekim Anayasa Mahkemesi 6754 sayılı Kanun'un 10. maddesinin iptali talebine ilişkin yaptığı incelemede, gerçek kişilerin bilirkişilik faaliyetinde bulunabilmesi için terör örgütleriyle iltisaklı/irtibatlı olmamaları şartı öngörülmesini Anayasa'ya aykırı görmemiş; söz konusu şartın uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların yargıya taşınabileceğini belirterek bu durumun keyfîliği önleyecek yasal güvencelerden biri olduğunu vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi, ulaşılmak istenen amaca ilişkin kamu yararı ile bireyin kamu hizmetine girme hakkı arasında olması gereken makul dengenin gözetildiği, kamu hizmetine girme hakkını sınırlandıran kuralın orantısız bir müdahaleye neden olmadığı kanaati ile 6754 sayılı Kanun'un ölçüsüz bir sınırlama getirmediği sonucuna ulaşmıştır (AYM, E.2018/89, K.2019/84, 14/11/2019).

12. Somut olayda Kurul tarafından alınan kararda, başvurucu hakkında devam eden soruşturma olduğu, soruşturmanın gizliliğine zarar vermemek adına başvurucunun savunmasının alınmadığı, mevcut soruşturmanın irtibat/iltisak değerlendirmesi için yeterli olduğu belirtilmiş; Kurul kararının iptali amacıyla açılan davada da Mahkeme aynı değerlendirmeyi yaparak davayı reddetmiştir.

13. Anayasa Mahkemesinin ifade edilen kararı da dikkate alındığında (bkz. § 11) derece mahkemeleri tarafından yapılan yargılamalarda bireylere temel hak ve özgürlüklere yönelik ölçüsüz veya keyfî müdahalelere karşı koyabilecekleri usule ilişkin güvencelerin sağlanması daha da önem kazanmaktadır. Bu bağlamda mahkemelerin verdikleri kararlarda uygulanan tedbirin keyfî olmadığını ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya koyması gerekir. Somut olayda derece mahkemeleri kararların gerekçelerinde başvurucu hakkında var olan herhangi bir bilgiye, başvurucunun bir eylemine veya iltisaklı ya da irtibatlı olduğunu gösteren herhangi bir vakıaya yahut olguya yer vermemiş; başvurucu hakkında bir ceza soruşturması yapılmasını terör örgütüyle iltisaklı ya da irtibatlı olma bakımından yeterli kabul etmiştir. Başvurucunun söz konusu terör örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğunun kabul edilebilmesi açısından ceza soruşturması yapılmasının bir şüpheye neden olduğu kabul edilebilir ise de başvurucunun mevcut soruşturmanın hatalı bir tespit ve soyut nitelikli ihbar üzerine başlatıldığı iddiası ile devam eden süreçte soruşturmanın takipsizlik kararı ile neticelendiği dikkate alındığında bu türden bir şüpheye dayalı olarak mevcut olaydaki gibi ağır sonuçları olan işlemler tesis edilmesi kamusal makamlardan beklenen ikna edici nitelikte gerekçe ortaya konulması yükümlülüğüne aykırılık oluşturacaktır. Yine irtibatlı ya da iltisaklı olarak kabul edilmek için başvurudaki gibi yalnızca soruşturmanın bulunmasının yeterli kabul edilmesi, söz konusu kavramların kapsam ve sınırlarının yargı kararlarıyla belirlenmesi konusunda yargısal makamlara tanınan takdir yetkisinin öngörülen yükümlülüklere uygun şekilde kullanılmaması anlamına gelecektir (Mehmet Zile, § 45).

14. Neticede mevcut başvuruya özgü şartlarda başvurucunun terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğu hususunda verilen idari ve yargısal kararlarda objektif ve ikna edici nitelikte gerekçelerin ortaya konulamadığı, başvurucunun ilave tedbirlere maruz bırakılmasına ilişkin gerekliliğin söz konusu kavramların kapsamını gösterecek şekilde somut olgulara dayalı olarak ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanamadığı değerlendirilmiştir.

15. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

16. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 50.000 TL maddi/manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

17. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

18. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 4. İdare Mahkemesine (E.2020/735, K.2020/2187) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.