TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SADİ YILDIRIMOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/24447)

 

Karar Tarihi: 20/12/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucu

:

Sadi YILDIRIMOĞLU

Vekili

:

Av. Hayrettin KESKİNSOY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hakkında yapılan haberler nedeniyle başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/4/2021 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

3. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasını kararlaştırmıştır. Bölüm Başkanı başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu 1989 doğumlu olup Düzce'de ikamet etmektedir. 4/5/2014 tarihinde aynı şehirde yaşayan 81 yaşındaki S.Y.nin mağduru olduğu nitelikli cinsel saldırı meydana gelmiştir. Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı soruşturmada mağdur S.Y.nin ek ifadesindeki beyanları sebebiyle başvurucu gözaltına alınmış ve bir gün gözaltında kalmıştır.

7. Soruşturma kapsamında başvurucunun suçun faili olduğuna dair müştekinin soyut beyanları dışında herhangi bir delil bulunmadığı, aleyhine delil toplanan diğer şüpheli S.K.nın ise suçu ikrar ettiği gerekçesiyle başvurucu yönünden kovuşturmaya yer olmadığına 1/10/2014 tarihinde karar verilmiştir.

8. Yaşananlar üzerine olay, basına yansımış ve haberturk.com internet sitesinde 5/5/2014 tarihinde "Düzce'den iğrenç haber! 81 yaşındaki nineye tecavüz etti." başlığıyla haberleştirilmiştir.

9. Yine Vatan gazetesi 6/5/2014 tarihli nüshasında "Düzce'de 25'lik genç 85'lik nineye..." başlıklı haber yapmıştır. Haberde kullanılan ifadeler şu şekildedir:

"Düzce'de, evine zorla girdiği 81 yaşındaki kadına tecavüz ettiği iddia edilen 25 yaşındaki S.Y. [haberin orijinalinde isim rumuzlanmıştır] gözaltına alındı. Olay önceki gün Sallar Mahallesi'nde meydana geldi. Yalnız yaşayan 81 yaşındaki S.Y.nin evine zorla giren S.Y., iddiaya göre önce dövdüğü yaşlı kadına ardından tecavüz etti. Düzce Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırılan yaşlı kadın tedavi altına alındı. Düzce Emniyet Müdürlüğünün yürüttüğü soruşturma kapsamında deliller de değerlendirilerek kadına tecavüz ettiği iddia edilen S.Y., evinde gözaltına alındı. İfadesinde suçlamaları kabul etmeyen S.Y., dün öğle saatlerinde adliyeye sevk edildi. Polis delil torbalarının içerisindeki yorgan, yastık ve diğer delilleri de adliyeye götürdü."

10. Haberde metnin hemen üzerinde başvurucunun gözaltına alındığı esnada sol profilinden çekildiği anlaşılan fotoğrafına yer verilmiş, fotoğrafın sol alt kısmında ise "Tecavüzcü gözaltına alınırken yastık ve yorgan da kanıt olarak götürüldü." yazılmıştır.

11. Başvurucu, kendisinin işlemediği bir suçtan ötürü suçu işlemiş gibi haber yapıldığı, üstelik yüzü buzlanmaksızın Fotoğrafı haberde paylaşıldığı için basın yoluyla kişilik haklarına saldırıldığı iddiasıyla Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde, V. Gazetecilik A.Ş., D. Haber Ajansı A.Ş. ve M. Reklam Ltd. Şti. aleyhine ilk davalı yönünden 50.000 TL, diğer iki davalı yönünden 50.000 TL olmak üzere toplam 100.000 TL tutarında manevi tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, ihtilaflı haberlerde tecavüzcü sapık olarak yansıtıldığını, fotoğrafının da tecavüzcü ifadesiyle paylaşıldığını belirtmiştir. Buna rağmen olayı haberleştiren dava dışı gazetelerde haberin başlığında iddia vurgusu olduğunun, fotoğrafının buzlama, şeritle kapama ya da karartma yöntemi ile tanınmaz hâle getirildiğinin altını çizmiştir.

12. Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, davalılar V. Gazetecilik A.Ş. ve D. Haber Ajansı A.Ş. yönünden her bir davalıdan 10.000 TL manevi tazminat tahsil edilmek üzere davanın kısmen kabulüne, davalı M. Reklam Ltd. Şti. yönünden ise kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği iddia edilen haberle ilgili olarak dosyada delil bulunmadığından davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde davalı V. Gazetecilik A.Ş.nin ihtilaflı haberinde henüz soruşturma aşamasındayken davacının fotoğrafı paylaşılarak fotoğrafta davacıdan tecavüzcü diye bahsedildiğini, haber metninde ise davacının nineyi döverek ona tecavüz ettiği yönünde kesin bir dil kullanıldığını belirtmiştir. D. Haber Ajansı A.Ş. tarafından servis edilen haberde de kullanılan ifadelerin kesinlik içerdiği, toplumda infial yaratabilecek bir olayda ihtilaflı haberlerin yeterince özenli hazırlanmadığı, başlık ve içeriğin uyumsuz olduğu, davacının yüzünün tanınmaya elverişli şekilde paylaşıldığı ve böylece masumiyet karinesinin ihlal edildiği, özel hayatında mağduriyetine sebebiyet verildiği değerlendirilmiştir.

13. İlk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yoluna gidilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi haberin güncel nitelikte olup mahiyeti gereği olayın haberleştirilmesinde kamu yararı bulunduğunu, konuyla ilgili olarak yayım tarihi itibarıyla haberin görünür gerçeğe uygun olduğunu değerlendirmiş; tüm davalılar yönünden davanın reddine karar vermiştir. İstinaf incelenmesinde bunlara ilaveten ihtilaflı haberlerin başlığının gazetecilik tekniği ile uyumlu olarak okuyucuyu cezbetmek için kesin dille yazıldığı, fotoğrafın ise davacının adliyeye sevk edilirken çekildiği ve haberle ilgili olduğu, söz konusu haberlerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

14. Yargıtay, temyiz incelemesinde davacı ile ilgisi bulunmayan bir eylemin davacı tarafından gerçekleştirildiği şeklinde asılsız haber yapılması ve haberde davacının fotoğrafının açık şekilde paylaşılmasının basın özgürlüğünün sınırlarını aştığı kanaatine varmış, davacı yararına uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi için kararı bozmuştur. Bozma kararı neticesinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi; davalı M. Reklam Ltd. Şti. yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kısmen kabulüne, her bir davalıdan ayrı ayrı 5.000 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte tahsiline karar vermiştir.

15. Nihai kararın 8/3/2021 tarihinde başvurucunun vekili tarafından Ulusal Yargı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden okunduğu görülmüştür.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "İlke" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”

17. 4721 sayılı Kanun'un "Davalar" kenar başlıklı 25. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının, maddî ve manevî tazminat...istemde bulunma hakkı saklıdır."

18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Sorumluluk" kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:

 “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de bu zararı gidermekle yükümlüdür.”

19. 6098 sayılı Kanun'un "Kişilik Hakkının Zedelenmesi" kenar başlıklı 58. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir."

20. 9/6/2004 tarihli 5187 sayılı Basın Kanunu'nun "Basın özgürlüğü" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

“Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.

Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”

B. Uluslararası Hukuk

1. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi

21. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1948 tarihli ve 217 (111) sayılı kararı ile kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 12. maddesi aşağıdaki gibi düzenlenmiştir:

"Hiç kimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfî karışmalara, şeref ve şöhretine karşı tecavüzlere mâruz kalamaz. Herkesin bu karışmalara ve tecavüzlere karşı kanun ile korunmağa hakkı vardır."

2. Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı

22. 2000 yılında kabul edilmiş olmasına rağmen 1/12/2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile beraber Avrupa Birliği'ne üye devletleri hukuken bağlayıcı nitelik kazanan Temel Haklar Şartı'nın somut olayla ilgili 7. ve 8. maddeleri ise aşağıdaki gibidir:

"Madde 7. – Özel ve aile yaşamına saygı

Herkes, özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.

Madde 8. – Kişisel bilgilerin korunması

1. Herkes, kendisine ilişkin kişisel bilgilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir.

2. Bu tür bilgiler, belirtilen amaçlar için ve ilgili kişinin muvafakatine veya yasada öngörülen başka meşru temele dayalı olarak adil şekilde kullanılmalıdır. Herkes, kendisi hakkında toplanmış olan bilgilere erişme ve bunlarda düzeltme yaptırma hakkına sahiptir.

3. Bu kurallara uyulması, bağımsız bir makam tarafından denetlenecektir."

3. Avrupa Konseyinin İlgili Tavsiye Kararları

23. Gazetecilik etiğine ilişkin olarak Avrupa Konseyinin 1/7/1993 tarihli kararında "Gazeteciliğin İşlevi ve Etik Faaliyeti" başlığı altında somut olaya dair aşağıdaki ilkelere değinilmiştir:

"22. Gazetecilik faaliyeti kapsamındaki bilgi ve fikirler, özellikle henüz karara bağlanmamış davalarda, masumiyet karinesini ihlal etmemeli ve yargı kararı şeklinde hüküm içermekten kaçınmalıdır.

23. Bireylerin mahremiyet hakkına saygı gösterilmelidir. Kamusal hayatta görev alan kişiler, özel hayatlarının kamusal hayatları üzerinde etki ettiği durumlar haricinde, mahremiyetlerinin korunması hakkını haizdir. Bir kişinin kamusal görevinin olması, onun mahremiyete saygı hakkından mahrum olduğu anlamına gelmez.

24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı ile 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü arasında bir denge kurma girişimi, İnsan Hakları Avrupa Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından geliştirilen yakın tarihli içtihatta detaylıca ele alınmıştır."

24. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ceza yargılamalarına dair bilgilerin yayımlanmasına ilişkin hukuki kuralların düzenlenmesi hakkında 10/7/2013 tarihli tavsiye kararında medyanın kamuyu sürmekte olan ceza yargılamaları hakkında bilgilendirmesinin hem ceza hukukunun caydırıcı etkisinin görünür hâle gelmesi hem de ceza adaleti sisteminin işleyişi üzerinde halk denetiminin sağlanması açısından oldukça önemli olduğu belirtilmiştir. Buna karşın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6., 8. ve 10. maddelerinde düzenlenen haklar ve özgürlükler arasında meydana gelmesi olası çatışmalar ile söz konusu hak ve özgürlükler arasında her somut olayın kendine özgü şartları dikkate alınarak bir dengeleme yapılması, AİHS'ten doğan yükümlülüklere uyulmasının sağlanmasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) denetleyici rolünün de gözönünde tutulması gerektiği eklenmiştir.

25. Söz konusu tavsiye kararının ekinde düzenlenen (1) numaralı ilkeye göre kamu, medya aracılığıyla adli makamların ve emniyet birimlerinin çalışmaları hakkında bilgi alabilmelidir. Tavsiye kararının devamında ise gazetecilerin ceza yargılaması sisteminin işleyişi hakkında haber yaparken uymaları gereken sınırlar belirtilmiştir. Bu ilkelerin somut olayla ilgili kısmı şu şekildedir:

"İlke 2 - Masumiyet karinesi

Masumiyet karinesi ilkesine saygı duyulması, adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle, devam eden ceza yargılamalarıyla ilgili bilgi ve fikirler, suçlu veya şüphelinin masumiyet karinesi hakkına zarar vermeyecek şekilde medyada yer almalı veya yayımlanmalıdır.

...

İlke 8 – Devam eden ceza yargılamalarında mahremiyetin (özel hayatın) korunması

Şüpheli, sanık veya mahkûm kişiler veya ceza yargılamalarıyla ilgisi bulunan diğer taraflar hakkında bilgi edinimi düzenlenirken, Sözleşme'nin 8. maddesi uyarınca özel hayatın korunması hakkına saygı gösterilmelidir. Bu kapsamda çocuklar ya da dezavantajlı gruplara dahil diğer bireylere olduğu gibi şüpheli, sanık ve mahkûm aileleri ile tanık ve mağdurlara da özel bir koruma sağlanmalıdır. Her durumda, kimliklerini ortaya çıkarabilecek bir bilginin yayımlanmasının, bu ilkede belirtilen kişiler üzerinde oluşturabileceği zararlı etkilere de özellikle dikkat edilmelidir."

4. AİHS ve AİHM İçtihadı

26. AİHS'in "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

 (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."

27. AİHM Times Newspapers Ltd/Birleşik Krallık (No 1 ve 2) (B. No: 3002/03, 23676/03, 10/3/2009, §§ 41, 42) kararında, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlediği hâllerde dahi sınırsız bir ifade özgürlüğünün söz konusu olmadığını vurgulamıştır. AİHM'e göre basın, ifade özgürlüğünü kullanırken görev ve sorumluluklarına uygun davranmalıdır. Bu görev ve sorumluluklar, basının yayımladığı haberlerin bireylerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda özellikle önem arz etmektedir.

28. Bu bağlamda AİHM Büyük Dairesi, aynı gün verdiği iki önemli kararda [-Von Hannover/Almanya (2) [BD] (B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012) ve Axel Springer AG/Almanya [BD] (B. No: 39954/08, 7/2/2012)] özel hayata saygı hakkı ile ifade hürriyetinin dengelenmesinde kullanılan ilkeleri sistematik olarak açıklamıştır. Bunlar kısaca, ifade özgürlüğüne konu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109; Von Hannover/Almanya, B. No: 59320/00, 24/9/2004, §§ 63-66), ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, haber veya makalenin konusu (Von Hannover/Almanya (2), § 110; kamu tarafından tanınan kişiler yönünden korumanın daha esnek olacağına ilişkin karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k.), B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının içeriği, şekli ve etkileri (Von Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin elde edilme şartları ve gerçekliği (Axel Springer AG/Almanya, § 93; Von Hannover/Almanya (2), § 113) ve uygulanan yaptırımın niteliğidir (Axel Springer AG/Almanya, § 95).

29. Worm/Avusturya (B. No: 22714/93, 29/8/1997) kararında AİHM, başvurucunun çoğunlukla politik konular hakkında yayım yapan bir dergide Avusturya eski finans bakanının vergi kaçırdığı şüphesiyle sanık sıfatıyla yargılandığı bir ceza davası hakkında yayımlanan yazısıyla, bahsi geçen ceza yargılamasının gidişatını etkilediği kabul edilerek gazetecinin mahkûmiyetine karar verildiği somut olayda demokratik bir toplumda ifade özgürlüğüne yapılan bu müdahalenin gerekli olup olmadığını incelemiştir. Yerel mahkemeye göre gazeteci başından beri sanık sıfatıyla yargılanan eski bakanın vergi kaçırdığını düşündüğünden söz konusu haber yazısında sadece sanığı eleştirmemiş, aynı zamanda son derece net bir dil kullanarak okuyucuyu sanığın suçlu olduğuna ikna etme ve mahkûmiyetini önden bildirme uğraşına girişmiştir. AİHM bu kararda sonuç olarak yerel mahkemenin ifade özgürlüğüne müdahalesinin meşru amaçla orantılı olduğuna ve somut olayda gazetecinin ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir.

30. Worm/Avusturya kararına paralel şekilde Tourancheau ve July/Fransa (B. No: 53886/00, 24/11/2005) kararında da sürmekte olan bir ceza yargılaması hakkında başvurucu gazetecilerin yaptığı haber sebebiyle haklarında ceza mahkûmiyetine karar verildiği somut olayda AİHM, gazetecilere verilen cezanın meşru amaçla orantılı olduğu kanaatine varmıştır. Şöyle ki gazetecilerin henüz ceza yargılaması kesinleşmeden sanıklardan birinin duruşma öncesinde gazetecilere verdiği röportajda diğer sanığın suçlu olduğuna dair açıklamalarının haber içerisine net bir dille, objektiflikten uzak şekilde yerleştirilmesinin şeref ve itibarın korunması hakkına ve masumiyet karinesine saldırı teşkil edeceği değerlendirilmiş; bu durumda sürmekte olan bir ceza yargılamasına dair kamuya bilgi verme ve kamunun da bu bilgilere erişme noktasında somut olayda daha üstün bir menfaati olmadığı kanaatine varılmıştır.

31. Geçirdiği kaza sebebiyle travma sonrası stres bozukluğu yaşadığını iddia eden başvurucunun davacısı olduğu tazminat davasında, sigorta şirketinin karşı delil olarak sunduğu gizli detektiflerce çekilmiş görüntülerin özel hayata saygı hakkını ihlal edip etmediğini incelediği De La Flor Cabrera/İspanya (B. No: 10764/09, 27/8/2014) kararında AİHM, özel hayat kavramının kapsamının geniş olup sınırlı bir tanım yapmaya elverişli olmadığını, kişinin kimliği ile ilgili pek çok unsuru içerdiğini ve bunlardan birinin de kişinin fotoğrafı olduğunu belirtmiştir. Şu hâlde fotoğrafın paylaşılması kadar kişinin videoya kaydedilmesi de özel hayatına müdahale teşkil etmektedir.

32. Fotoğrafın haberde ilgili kişinin tanınmasına imkân verecek şekilde paylaşılmasıyla ilgili Sciacca/İtalya (B. No: 50774/99, 11/1/2005) kararında ise AİHM, bir kişinin fotoğraflarının yayımlanmasının özel hayat kapsamında kaldığının, başvurucunun kamusal bir figür ya da siyasetçi olmayıp bir ceza soruşturmasının öznesi olduğunun altını çizmiştir. Somut olayda AİHM, özel bir okulda öğretmenlik yapan başvurucunun tanınırlığı bulunmayan sıradan bir kişi olması nedeniyle özel hayat sınırlarının çok daha geniş olup kişinin ceza soruşturmasının öznesi oluşunun bu sınırları daraltmadığı sonucuna ulaşmıştır.

33. AİHM'in Tarman/Türkiye (B. No: 63903/10, 21/2/2018) kararı, eldeki başvuru yönünden oldukça önemlidir. Somut olayda Almanya'da yaşayan Türk vatandaşı başvurucunun, Diyarbakır Valiliğine bir saldırı düzenleneceğine dair savcılığa şikâyette bulunması üzerine şikâyet ettiği diğer kişilerle birlikte hakkında soruşturma başlatılması ve göz altına alınması neticesinde Takvim ve Star gazeteleri olayı sırasıyla "4 canlı bomba aranıyor", "4 canlı bomba için alarm verildi" başlıklarıyla haber yapmıştır. Her iki gazete de haberde başvurucunun fotoğrafını paylaşmış, Takvim gazetesi başvurucunun isim ve soy ismini açık şekilde yazarken Star gazetesi sadece isminin baş harfini belirtmekle yetinmiştir. Başvurucu haberlerin kişilik haklarına saldırdığı gerekçesiyle gazeteler aleyhine ayrı ayrı manevi tazminat davası açmıştır. Takvim gazetesi aleyhine görülen yargılamada, haberin yayım tarihi itibarıyla görünür gerçeğe uygun olduğundan basının ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığı değerlendirilmiş ve dava reddedilmiştir. Yargıtay ise kararı onamıştır. Star gazetesi aleyhine görülen yargılamada ise ilk derece mahkemesinin başvurucu lehine verdiği karar Yargıtay tarafından haberin görünür gerçeğe uygun olması nedeniyle bozulmuş, ilk derece mahkemesi de bozma kararı üzerine davayı reddetmiştir.

34. Başvurucu, somut olayda masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunmuşsa da AİHM, ihtilafın özünde başvurucu hakkında yapılan haberler sebebiyle devletin başvurucunun özel hayatına saygı hakkını üçüncü kişilerin müdahalesine karşı koruyamadığı iddiası olduğundan başvuruyu, özel hayata saygı hakkı kapsamında 8. maddeden incelemiştir. Kişinin itibarının korunmasının özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirildiğinin bir kez daha altını çizen AİHM, kişinin isminin, fotoğrafının da özel hayat kavramı içerisinde olduğunu hatırlatmıştır. AİHM'e göre somut olayda devletin AİHS'in 8. maddesi ile 10. maddesi arasında adil denge kurup kurmadığı incelenmelidir. Bu bağlamda yapılan incelemede yerel mahkemelerce davanın reddine dair verilen kararlarda, söz konusu iki hak arasında dengeleme yapılırken değerlendirilmesi gereken kriterlerin dikkate alınmadığını, başvurucu hakkındaki ceza soruşturmasının tehdit ve şantaj suçları ile ilgili olup sonunda hakkında takipsizlik kararı verildiğini, buna rağmen ihtilaflı haberlerde başvurucunun fotoğrafı da yayımlanarak canlı bomba olduğunun okuyucuya aktarıldığını, haberlerin içeriğinin maddi vakıaların açıklanması ya da değer yargısı niteliğinde olup olmadıklarının dahi değerlendirilmediğini, soruşturma dosyasında mevcut verilere göre karar verildiğini belirten AİHM, haber içeriğinin görünür gerçeğe uygunluk kontrolünün dengeleme yaparken tek başına yeterli olmadığını vurgulamıştır. Tehdit ve şantaj suçları kapsamındaki soruşturmanın şüphelisi başvurucu hakkında kimlik ve fotoğrafı da paylaşılarak terörist canlı bomba olduğu yönünde haber yapılmasını basın özgürlüğü kapsamında değerlendiren yerel mahkeme kararlarının haklar arasında denge kurmaktan uzak olduklarını kabul etmiş ve başvurucunun özel hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

35. AİHM, Hájovský/Slovakya (B. No: 7796/16, 1/10/2021) kararında ise mahremiyet hakkı ile ifade özgürlüğü arasında üye devletin adil bir denge kuramadığı kanaatine varmıştır. Somut olayda Bratislavalı başvurucu, taşıyıcı annelik yoluyla baba olmak istediği için Slovakya’da taşıyıcı annelik hukuken düzenlenmiş bir kurum da olmadığından eşiyle birlikte ülke çapında yayımlanan bir gazeteye anonim bir ilan vermiştir. Bu ilanda başvurucu ve partnerine taşıyıcı annelik yapmayı kabul eden kişiye, karşılığında finansal bir ödül verileceği duyurulmakla birlikte her türlü görüşmenin de gizli tutulacağı taahhüt edilmiştir. Bunun üzerine araştırmacı gazeteci bir muhabir, taşıyıcı anne adayı olduğu izlenimi vererek başvurucuyla görüşmüş ve görüşmeyi gizli kamerayla kaydetmiştir. Ardından gazetecinin başvurucunun çocuk satın aldığı yönündeki haberi kamera görüntüleriyle beraber Slovak televizyonunda yayımlanmıştır. Yine konuyla ilgili popüler bir gazetede doğmamış çocuğu takas başlığıyla haber yapılmış ve haberde başvurucunun kamera kayıtlarından elde edilen görüntüsüne de yer verilmiştir. Başvurucunun manevi varlığının korunması amacıyla gazete aleyhine açtığı tazminat davası yerel mahkemelerce söz konusu haberin kamuyu ilgilendiren bir konuda okuyucuyu bilgilendirme amacıyla yapıldığı, taşıyıcı annelik meselesinin son derece hassas ve tartışmalı bir konu olduğu, başvurucunun gazeteye ilan vererek kamunun ilgisini bilerek üzerine çektiği, gazete haberinin televizyonda yayımlanan haberden alınan gerçek bilgilerle yapıldığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

36. AİHM somut olayı değerlendirirken hikâyenin kendisinden ziyade haberde başvurucunun görüntülerinin kullanılması üzerinde detaylıca durmuştur. AİHM'e göre sırasıyla fotoğrafları yayımlanan kişinin tanınırlığı, haberden önceki davranışları ile haberin konusu, haberin içeriği, şekli ve yayımlanmasının sonuçları, genel menfaate ilişkin bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı, fotoğrafların elde ediliş yönteminin ayrı ayrı her somut olay özelinde değerlendirilmesi gereklidir. Ayrıca AİHM bir kişi hakkında haber yapılmasının ötesinde kişinin fotoğrafının da haberde paylaşılmasının müdahaleyi artırdığını, şeref ve itibarın korunması hakkı yönünden özel bir önem kazandığını vurgulamıştır. Bu bağlamda AİHM; başvurucunun tanınan kamusal bir figür olmadığının, yine de gazeteye taşıyıcı anne aradığına dair ilan vererek kamusal arenaya adım attığının, öte yandan anonim ilan vererek aslında kendini kamuya tanıtma iradesi taşımadığını gösterdiğinin altını çizmiştir. Haberin konusu yönünden taşıyıcı anneliğin kamunun ilgisini çeken tartışmalı bir mesele olduğu, buna karşılık haberin tonu ve haberde kullanılan ifadelerle başvurucu hakkında negatif bir imaj çizildiği kabul edilmiştir.

37. Mezkûr kararda AİHM, başvurucunun görüntülerinin bir kez televizyonda yayımlanmasının artık başvurucuya 8. maddenin sağladığı korumayı ortadan kaldırmadığını belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun izni olmaksızın görüntülerinin kaydedildiği de hesaba katıldığında haber metninin kamusal ilgiyi haiz olduğu ve haberin yayımlanmasında kamu menfaati olduğunu değerlendirmişse de başvurucuyu okuyucularca tanınır kılan fotoğraflarının maskelenmeksizin ya da buzlanmaksızın yayımlanmasının haberin içeriğine herhangi bir katkısı olmadığından başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. AİHM bu karardan yaklaşık altı yıl önce verdiği Haldimann ve diğerleri/İsviçre (B. No: 21830/09, 24/05/2015) kararında ise gazetecilerin sigorta brokeri ile yaptıkları görüşmeyi gizli kamerayla kaydetmeleri ve yayımlamaları nedeniyle yerel mahkemece cezalandırılmalarının gazeteci başvurucuların ifade özgürlüğünü ihlal ettiği kanaatine varmıştır. AİHM'in bu sonuca ulaşmasında gazetecilerin gizli çektikleri görüntüleri sigorta brokerinin yüzünü buzlayarak, sesini de değiştirerek yayımlamaları belirleyici olmuştur.

38. AİHM kişiler arası ilişkilerde AİHS'in 8. maddesine uyulmasını güvence altına alacak tedbirlerin seçiminin ulusal makamların takdirinde olduğunu, bu konudaki yükümlülüğü yerine getirmenin niteliğinin özel hayata yönelik müdahaleye göre farklılık oluşturabileceğini ifade etmiştir. Devletlerin 8. madde uyarınca uygun bir yasal koruma çerçevesi oluşturma ve uygulama yükümlülüğünün her zaman ceza hükümlerinin tatbik edilmesi anlamına gelmeyeceğini de vurgulanmıştır (Söderman/İsveç [BD], B. No: 5786/08, 12/11/2013, § 79; M.P./Portekiz, B. No: 27516/14, 7/9/2021, §§ 40, 41).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

39. Anayasa Mahkemesinin 20/12/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

40. Başvurucu;

i. Davalıların haberlerde kendisinden tecavüzcü olarak bahsettiklerini hâlbuki haberin yapıldığı tarihte suçu işlediğinin sabit olmadığını, "25'lik genç 81'lik nineye tecavüz etti" şeklinde bir başlıkla yapılan ve gerçeği yansıtmayan haberler nedeniyle özel hayatında mağduriyet yaşadığını, evlenmek istediği kadının ailesinin haberler sebebiyle evliliğe mâni olduğunu, çevresinde sapık muamelesi gördüğünü, intihara teşebbüs ettiğini ileri sürmüştür.

ii. Adliyeye sevk edilirken gazeteciler tarafından çekilen fotoğrafının kimliğini rahatlıkla belirli hâle getirecek şekilde, buzlanmaksızın haberde kullanılmasının da kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini, fotoğrafın haberle birlikte paylaşılmasıyla kendisinin toplumda tecavüzcü olarak hedef gösterildiğini ifade etmiştir.

iii. Başvurucu; takdir edilen manevi tazminatın uğradığı manevi zararı karşılamaktan uzak olduğunu, manevi varlığının korunması, adil yargılanma, mülkiyet hakkı ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

41. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak teşkil eden "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:

"Herkes, [...] manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

42. Anayasa'nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin üçüncü fıkrası ise şöyledir:

“Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”

43. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin özünde, manevi varlığına ve fotoğrafının tanınmasına imkân verir şekilde yayımlanması sebebiyle kişisel verisine yönelik üçüncü kişilerin saldırılarına karşı, devletin pozitif yükümlülüklerine uygun şekilde etkili hareket etmediği iddiası bulunmaktadır. Şu hâlde, başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen manevi varlığın korunması kavramının önemli bir parçası olan şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

i. Bireyin Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü

46. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan manevi varlık kapsamında yer almaktadır. Bu çerçevede kişinin hakkında doğru bilgi verilmesine ve kamu nezdinde kendisinin doğru tanıtılmasına ilişkin menfaatleri zedelendiğinde bu durum, şeref ve itibara yönelik bir saldırı teşkil etmektedir. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32). Şeref ve itibara yönelik basın ve yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 36).

47. Pozitif yükümlülükler, özel hukuk kişilerinin birbirleriyle olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul güvencelerini haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir. Bu doğrultuda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, taraflar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, kişilerin temel haklarına yönelik müdahalenin meşru amaca dayalı ve ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47-50; Alper Erarslan [GK], B. No: 2018/16857, 29/9/2022, § 28).

ii. Demokratik Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade ve Basın Özgürlüğü

48. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için hayati unsurlardan birini oluşturduğunu pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuya çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), § 63).

iii. Basının Ödev ve Sorumlulukları

49. Bununla birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri sınırsız bir ifade özgürlüğü garanti etmemektedir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." şeklinde düzenlenen ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (basının görev ve sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43). Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle ismi verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47).

50. Demokratik bir toplumda basının işlevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmesi için özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi şarttır. Basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da bu özgürlük aynı zamanda ilgililerin meslek ahlakına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini de zorunlu kılmaktadır (İlhan Cihaner (2), § 60; Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 42; Kadir Sağdıç, § 53).

51. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana, kamunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hâllerinde geçerlidir (İlhan Cihaner (2), § 61; Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., § 43; Kadir Sağdıç, § 54).

52. Olgusal isnatlar içeren ifadeler kapsamında basının gazetecilik etik ilkelerine uygun olarak ve iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği belirlenirken ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenmelidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri, B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 63; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 51). Bu denetleme gazetecinin olgusal isnatlar konusunda yeterli bir kaynak gösterip göstermediğine, gösterilen kaynağa yayının yapıldığı zamanda ne dereceye kadar güvenebileceğine ve bu güvenle orantılı olarak kaynağın doğruluğunu teyit etmek açısından imkânları dâhilinde harekete geçip geçmediğine ilişkin bir değerlendirme içermelidir. Bu değerlendirmede, olgusal isnadın konusu ve ifade ediliş biçimi de hiç kuşkusuz gözönünde bulundurulmalıdır. (Çetin Doğan (2) § 58).

iv. Çatışan Haklar Arasında Dengeleme

53. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer olaylarda, başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkı ile ihtilaflı haberi yapan gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 49; İlhan Cihaner (2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 56-58). Şüphesiz ki bu değerlendirme soyut değildir.

54. Özellikle şeref ve itibarın korunması hakkı bağlamında yapılacak incelemede haberde kişinin fotoğrafının yayımlanmasının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği ya da mevcut saldırıyı ağırlaştırıp ağırlaştırmadığı değerlendirilirken kişinin tanınırlığı kadar fotoğrafın yayımlandığı bağlamın da önem arz ettiği unutulmamalıdır. Ünlü bir kişiyi kayıt altına alan paparaziler ya da sanığın görüntüsünü alan habercinin durumunda, her bir somut olayın kendine has şartları dikkate alınarak kişinin özel hayata saygı hakkı ile basının ifade özgürlüğü arasında adil denge kurulmalıdır. Yine ceza yargılamasının odağındaki kişinin görüntülerinin yayımlanmasında da kişinin siyasi bir figür ya da toplumda tanınırlığı bulunmayan biri oluşuna göre konuya farklı yaklaşmak gereklidir.

55. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek kriterlerden bazıları şu şekildedir:

 i. Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, yayının genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı

ii. Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı

iii. Haberin yayımlanma şartları

iv. Haberin konusu, kullanılan ifadelerin türü, içeriği, şekli ve sonuçları

v. Basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri

vi. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları

vii. Kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı

viii. Fotoğrafın kimliği ifşa edecek şekilde yayımlanmasının habere katma değer sağlayıp sağlamadığı

56. Anayasa Mahkemesi başvurunun şartlarına göre yukarıda sayılan kriterlerin derece mahkemelerince gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Şüphesiz ki bu denetim başvurucu hakkındaki haberlerin -yayımlandığı bağlamdan kopartılmaksızın- olayın bütünselliği içinde incelenmesini gerektirir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılayan değerlendirmelerin yapılmaması başvurucunun iddia ettiği üzere anayasal haklarını ihlal edecektir.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

57. Somut olayda derece mahkemelerinin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalıların basın özgürlükleri arasında adil bir denge kurup kurmadıkları incelenmeye muhtaçtır. Bu bağlamda eldeki başvuru bir bütün olarak değerlendirilirken ele alınması gereken üç temel mesele söz konusudur: Bunlardan ilki, yapılan haberlerin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamında gazetecilik etik ilkeleri ile uyumlu olup olmadığı, ikincisi başvurucunun fotoğrafının haberde yayımlanmasının şeref ve itibarın korunması hakkına yapılan müdahaleyi ağırlaştırıcı etki doğurup doğurmadığı, sonuncusu ise derece mahkemelerinin verdiği kararın devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmeye ve netice itibarıyla başvurucunun uğradığını iddia ettiği zararı gidermeye elverişli olup olmadığıdır.

58. Başvurucu, somut olayda yaşlı bir kadına tecavüz ettiğine dair suç şüphesiyle gözaltına alınmış; bir gün gözaltında kalmıştır. Sonrasında hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucunun süjesi olduğu haberlerde ise "tecavüz ettiği iddia edilen"; "İddiaya göre önce dövdüğü yaşlı kadına ardından tecavüz etti."; "soruşturma kapsamında deliller de değerlendirilerek kadına tecavüz ettiği iddia edilen S.Y." şeklinde bir anlatım tarzı benimsenerek tecavüz eyleminin başvurucu tarafından gerçekleştirildiği iddiası olduğunun ifade edildiği görülmüştür.

59. Öte yandan gazetecilik faaliyetinde bir habere verilen başlığın kimi durumda haberin içeriğinden daha önemli olabileceğinin altı çizilmelidir. Başlık, okuyucunun dikkatini çekmesi açısından son derece hayati olup okuyucuda ilgi uyandırarak haberin okunma oranını doğrudan etkileyen bir işleve sahiptir. Manevi tazminat davasına konu haberlerin başlıklarından biri "Düzce'den iğrenç haber! 81 yaşındaki nineye tecavüz etti.", diğeri ise "Düzce'de 25'lik genç 85'lik nineye..." şeklindedir. Şu hâlde haber metninin aksine başlıklarda olayın başvurucu tarafından gerçekleştirildiğinin kesin bir dille aktarıldığı açıktır. Üstelik haberlerde başlığın metne kıyasla daha büyük punto ile yazıldığı düşünüldüğünde metinden çok daha fazla akılda kalıcı olduğu unutulmamalıdır.

60. İçerik ve sunuluş biçimleriyle bir bütün olarak ele alındığında ihtilaflı haberlerin okuyucuda, henüz suçu işlediği sabit olmadığı hâlde başvurucunun tecavüzcü olduğu izlenimini uyandırdığı sonucuna varılmıştır. Zira içeriklerinde ima içeren cümleler bulunsa da haberlerdeki genel dilin başvurucunun aleyhine olduğu göze çarpmaktadır. Haberlerin objektif bir şekilde bilginin okuyucuya aktarılmasından ziyade dikkat çekme ve sansasyon yaratma endişesi ile kaleme alındığını söylemek mümkündür. Bunun salt adil yargılanma hakkının temel bir unsuru olmakla kalmayıp şeref ve itibarın korunması hakkı ile de doğrudan ilintili olan masumiyet karinesi ile bağdaşmadığı açıktır. Böylelikle henüz yargı makamları tarafından suçun faili olduğu tespit edilmeksizin basın yoluyla başvurucunun ihtilaflı haberlerde ikincil bir yargılamaya tabi tutulduğu görülmektedir.

61. Bu noktada her haberin objektif bir dille yazılması ve haberde öznel yorumlara yer verilmemesi gerektiği şeklinde bir zorunluluk olmadığı vurgulanmalıdır. Diğer yandan eldeki başvuruda ihtilaflı haberler bir suç soruşturması ile ilgilidir. Üstelik suç tipinin tecavüz, mağdurunsa 81 yaşında bir kadın olduğu düşünüldüğünde söz konusu haberler; toplumun cinsel suçlara karşı çok daha hassas olması nedeniyle infial uyandırmaya oldukça elverişlidir. Dijital dönüşümle beraber geleneksel medya rutininin de dönüştüğü, internet yoluyla bu tarz haberlerin kısa sürede geniş kitlelere ulaştığı da unutulmamalıdır. Bu durumda toplumun geniş kesimlerinin son derece hassas olduğu meselelerde gazetecilerin okuyucunun dikkatini çekme kaygısıyla mevcut haberi daha sansasyonel hâle getirmek amacıyla görünür gerçeği çarpıtmasının yahut olayların olduğundan farklı şekilde anlaşılmasına elverişli bir üslup kullanmasının gazetecilik etik ilkeleriyle bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.

62. İkinci aşamada üzerinde durulması gereken diğer önemli mesele, böylesi hassas bir suçun faili olarak haberde yer alan fotoğrafın başvurucunun tanınmasına imkân verecek şekilde ifşa edilmesidir. Başvurucunun kişisel veri niteliğindeki fotoğrafının haber içeriğinde tanınmasına elverişli şekilde yayımlanmasının şeref ve itibarının korunması hakkının ihlali olup olmadığını incelerken sırasıyla şu hususlar ele alınacaktır: ilgili kişinin tanınırlığı, ilgili kişinin önceki davranışları ve haberin konusu; yayımlandığı içerik, yayımlanma şekli ve yayımlanmasının sonuçları, genel yarara ilişkin bir tartışmaya sunduğu katkı, fotoğrafların elde edilme yöntemi.

63. Yaşlı bir kadının evine zorla girilerek önce dövülüp sonra tecavüze uğraması kamu tarafından bilinmesi gereken, haber değeri olan bir hadisedir. Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sunduğu şüphesizdir. Buna karşılık başvurucunun adliyeye sevk edilirken iradesi dışında gazetecilerce çekilen fotoğrafının yüzünü tanınmayacak hâle getiren buzlama, bantlama gibi bir yöntemle kapatılmaksızın açıkça yayımlanmasının habere ne tür bir katkı sunduğu belirsizdir. Üstelik, haberde fotoğrafın hemen üzerinde "Tecavüzcü gözaltına alınırken yastık ve yorgan da kanıt olarak götürüldü." cümlesi yazılarak salt kişisel veri ifşa edilmemiş, aynı zamanda başvurucunun okuyucunun görsel hafızasında tecavüzcü ibaresi ile birlikte yer etmesi sağlanmıştır. Bu haberlerin toplumda başvurucuyu hedef gösterir nitelikte olduğu aşikârdır. Anayasa Mahkemesine göre söz konusu haberlerde olayın okuyucuya sunuluş tarzı dikkate alındığında başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ihlal edilmiştir. Başvurucunun fotoğrafının tanınmasına elverişli şekilde haberle birlikte okuyucuya sunulması ise bu ihlalin yoğunluğunu ve şiddetini artırıcı etki doğurmaktadır.

64. Son olarak önemle altı çizilmelidir ki somut olayda ilk derece mahkemesinin ve Yargıtayın kararlarında bölge adliye mahkemesinin aksine başvurucu ile ilgisi bulunmayan bir eylemin onun tarafından gerçekleştirildiği şeklinde kesin bir dille haber yapılmasının ve haberde fotoğrafının da tanınmasına elverişli şekilde paylaşılmasının basın özgürlüğünün sınırlarını aştığı tespit edilmiştir. Yargıtayın bozma kararı sonrasında davaya bakan bölge adliye mahkemesi ise bozma kararına uyarak başvurucunun fotoğrafının açık şekilde yayımlanmasının basın özgürlüğünün sınırlarını aştığını, başvurucunun kişilik haklarını zedelediğini değerlendirmiş ve davalılardan ikisi aleyhine ayrı ayrı 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Başvurucu ise bu miktarın uğradığı manevi tahribatı gidermekten uzak olduğunu savunmuştur.

65. Bölge adliye mahkemesinin 5.000 TL olarak belirlediği manevi tazminat miktarı ile -Türk lirasının 2014 yılındaki satın alma gücü dikkate alındığında- başvurucunun uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık olduğu, hükmedilen tazminatın haklar arasında denge kurmaktan uzak olduğu değerlendirilmiştir. Başvurucu gerçekleştirmediği bir tecavüz eylemi sebebiyle bir gün gözaltında tutulmakla kalmamış, hakkında yapılan haberler yüzünden tecavüzcü olarak tanınır hâle gelmiştir. 16/9/2020 tarihli kararla bölge adliye mahkemesi tarafından hükmedilen manevi tazminat miktarının somut olayın şartları dikkate alındığında tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu görülmüştür. Üstelik gerekçeli kararda somut olayla ilgili yapılan tek değerlendirme, başvurucunun fotoğrafının açık şekilde yayımlanmasının basın özgürlüğünün sınırlarını aştığıdır. Haberlerde kullanılan başlık, başvurucunun haberde paylaşılan fotoğrafının üzerine tecavüzcü yazılması, fotoğrafın kişisel veri niteliği, haberin gazetecilik etik ilkelerine uyumluluğu, ihtilaflı haberlerin başvurucunun şeref ve itibarını ne surette etkilediği hakkında anayasal güvenceleri dikkate alan değerlendirmeler gerekçede yer almamıştır. Bu durumda başvuruya konu davada hükmedilen manevi tazminatın ihlalin sonuçlarının giderilmesi bakımından yetersiz olduğu kanaatine varılmış, başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün yerine getirildiğinin kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

66. Kişilik haklarına yönelik haksız bir eylem söz konusu olduğunda mahkemelerin tatmin duygusu yanında caydırıcılık oluşturacak oranda manevi tazminat takdir etmelerinin zaruri olduğu değerlendirilmiştir. Aksi hâlde anayasal hakların korunmasız kalarak somut olayda olduğu gibi basın kuruluşlarının gazetecilik etik ilkelerine uyumlu şekilde faaliyet gösterme kaygısı taşımaksızın görünür gerçeğe uygunlukla sınırlı yüzeysel bir yaklaşım benimseyerek haberin konusu bilgiyi sansasyon kaygısıyla çarpıtarak okuyucuya ulaştırmalarının önünde bir engel bulunmayacaktır.

67. Sonuç olarak başvuruya konu davada verilen kararın ihlalin sebep olduğu zararı gidermeye elverişli olmadığı, anayasal hakların korunması bakımından yetersiz olduğu değerlendirildiğinden başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün yerine getirildiği söylenemeyecektir.

68. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

69. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi, bu talebinin kabul edilmemesi hâlinde 300.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

70. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama yaparak Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar ve benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin şeref ve itibarın korunması hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesine (E.2020/906, K.2020/1607) iletilmek üzere Düzce 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/332, K.2017/359) GÖNDERİLMESİNE,

D. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.