TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BERİVAN ÖZPOLAT ŞİMŞEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/22082)

 

Karar Tarihi: 3/4/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucu

:

Berivan ÖZPOLAT ŞİMŞEK

Vekili

:

Av. Hasan Önder SULU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, yürütülen bir soruşturma kapsamında başvurucu hakkında çeşitli adli kontrol tedbirleri uygulanması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Bireysel Başvuruya Konu Süreç

2. 1979 doğumlu olan başvurucu 3/5/2016 tarihinde kurulmuş ve 31/10/2016 tarihli ve 677 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (677 sayılı KHK) ile kapatılmış olan Özgürlükçü Hukukçular Derneği (Dernek) Gaziantep Şubesi üyesidir.

3. Derneğin 677 sayılı KHK ile kapatılması üzerine başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 2016/84264 sayılı dosyası ile soruşturma başlatılmıştır. Yürütülen soruşturma esnasında Gaziantep 1. Sulh Ceza Hâkimliği 12/2/2021 tarihinde; hakkında Derneğin Yönetim ve Denetim Kurullarında faaliyet göstererek terör örgütünü finanse ederek lojistik malzeme temin edip örgüte yardım/yataklık yaptığı, eğitim adı altında örgütsel propaganda yaparak kırsala eleman temini ve müzahir yapıyı artırma faaliyetleri yürüttüğü iddiası bulunan başvurucunun ikamet adresinde arama yapılmasına, arama esnasında ele geçirilen suç unsurlarına el konulmasına ve el konulan dijital materyaller üzerinde inceleme yapılmasına karar vermiştir. Anılan karar doğrultusunda 13/2/2021 tarihinde başvurucunun evi aranarak suç unsuru olduğu değerlendirilen materyallere el konulmuş ve başvurucu gözaltına alınmıştır. Başvurucu bir gün süreyle gözaltında kalmıştır.

4. Başvurucu; hukuka aykırı olduğu iddiasıyla arama, elkoyma ve gözaltı kararlarına itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Gaziantep 5. Sulh Ceza Hâkimliği 13/2/2021 tarihinde; soruşturma kapsamında delillerin toplanmasına devam edildiği ve delilleri karartma şüphesinin bulunduğu, ayrıca Gaziantep 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/2/2021 tarihli kararına istinaden başvurucunun ikamet adresinde yapılan arama ve elkoyma işleminde herhangi bir hukuka aykırılığın veya usuli eksikliğin bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir.

5. Başvurucu söz konusu karara da itiraz etmiş, itirazı inceleyen Gaziantep 6. Sulh Ceza Hâkimliği 9/4/2021 tarihinde başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir. Gerekçeli kararında Hâkimlik; başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yürütüldüğünü ve elde edilen delillere göre makul şüphenin mevcut olduğunu, arama, elkoyma ve gözaltı işlemlerinde bir hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiştir. Devamında Hâkimlik, arama esnasında ele geçirilen telefonun şifresini başvurucunun kolluk kuvvetlerine vermek istememesini de gözönüne alarak delil kaçırmanın önlenmesi için arama işlemi yapılmasının zorunlu olduğunu, başvurucu avukat olmasına rağmen söz konusu aramanın evde ve görev suçlarıyla ilgili olmaksızın yapıldığını ve usule uygun olduğunu belirtmiştir.

6. Öte yandan Derneğin PKK/KCK terör örgütünün eylem, ideoloji ve stratejileri doğrultusunda faaliyette bulunduğunun tespit edildiği, kapatıldıktan sonra da farklı isim ve mecralarda faaliyetlerine devam ettiği, başvurucunun da söz konusu Derneğin kurucu üyesi olduğu, örgütün faaliyetlerini duyurması ve eylemlere katılacak şahısları haberdar etmesi için başvurucuya talimat verildiği, başvurucunun örgütün basın açıklamalarına ve protesto eylemlerine katıldığının tespit edildiği gerekçeleriyle başvurucu, adli kontrol tedbirleri uygulanması talebiyle nöbetçi sulh ceza hâkimliğine sevk edilmiştir. Gaziantep 5. Sulh Ceza Hâkimliği 14/2/2021 tarihinde; başvurucunun üzerine atılı terör örgütü üyeliği suçunun vasıf ve mahiyeti ile katalog suçlardan olmasını gözönüne alarak başvurucu hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığına dair deliller bulunduğu ve başvurucunun avukatlık mesleğini icra ediyor olduğu gerekçeleriyle başvurucunun yurt dışına çıkamamak, il sınırlarını terk etmemek ve belirlenen yerlere başvurmak şeklinde adli kontrol hükümlerine tabi tutulmasına karar vermiştir.

7. Başvurucu, anılan karara itiraz etmiş; itirazı inceleyen Gaziantep 6. Sulh Ceza Hâkimliği 9/3/2021 tarihinde başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir.

8. Başvurucunun adli kontrol tedbirlerine yeniden itiraz etmesi üzerine Gaziantep 5. Sulh Ceza Hâkimliği 12/3/2021 tarihinde başvurucu hakkında uygulanan il dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına, diğer adli kontrol tedbirlerinin devamına karar vermiştir.

9. Başvurucu, nihai hükmü 19/4/2021 tarihinde öğrendikten sonra 21/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç

10. Başvurucu, hakkında devam eden adli kontrol tedbirlerine yeniden itiraz etmiş; itirazı inceleyen Gaziantep 5. Sulh Ceza Hâkimliği27/4/2021 tarihinde, başvurucu hakkında uygulanan belirlenen yerlere başvurmak şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına, yurt dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol tedbirinin ise devamına karar vermiştir.

11. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 22/6/2022 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmıştır. Yapılan yargılama sonucu Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesi 5/1/2023 tarihli kararla başvurucunun anılan suçtan beraatine karar vermiş, hükümle birlikte başvurucu hakkında uygulanan yurt dışına çıkamama şeklindeki adli kontrol tedbirini kaldırmıştır. Söz konusu hüküm 13/1/2023 tarihinde kesinleşmiştir.

12. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

13. Başvurucu, hakkındaki soruşturmanın dernek üyeliği sebebiyle yürütüldüğünü ve bunun örgütlenme özgürlüğünün ihlali olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca hakkında verilen arama ve elkoyma kararlarının şartlarının oluşmadığını ve bu nedenle hukuka aykırı olduğunu, beş yıl önce başlayan soruşturmada arama ve elkoyma kararının yeni verilmesinin soruşturmanın amacına hizmet etmediğini belirtmiştir. Yine başvurucu; yakalama, gözaltı ve adli kontrol kararlarının da hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.

14. Başvurucu bireysel başvuru formunda ayrıca ikametinde yapılan arama ve elkoyma işlemlerinin usule uygun olmadığını, nitekim 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 58. maddesi gereğince avukat konutlarında yapılacak aramanın özel usule tabi olduğunu iddia etmişse de, 1136 sayılı Kanun'un 58. maddesi avukatların görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri iddia edilen suçlar yönünden uygulanmakta, avukatların işledikleri iddia edilen adi suçlar yönünden ise 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan genel hükümler uygulama alanı bulmaktadır.

15. Başvurucu hakkında verilen arama, elkoyma ve gözaltı kararları ile adli kontrol tedbirlerine hükmedilmesine dair kararların başvurucunun sosyal, mesleki, ekonomik ve ailevi ilişkileri yönünden olumsuz etkileri bulunduğu ve özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği gözönüne alınarak -başvurucunun ihlal iddiaları ile sınırlı olarak- eldeki başvuru özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

17. Özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin dayanağı olan 5271 sayılı Kanun'un 91., 109. ve 110. maddeleri ile 116. vd. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı kabul edilmiştir. Ayrıca koruma tedbirlerine hükmedilmesi şeklindeki müdahalelerin suçluların kaçmasının önlenmesi ve cezalandırılması, yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi ve bu suretle kamu düzeninin sağlanması meşru amaçları ile yapıldığı sonucuna varılmıştır (adli kontrol tedbirleri yönünden bkz. Latife Akyüz, B. No: 2016/50822, 7/9/2021, §§ 44, 45). Bu belirlemelerin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı irdelenecektir.

18. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında temel hak ve özgürlüklere koruma tedbirleriyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğuna yönelik genel ilkeleri belirlemiştir (aynı kararda bkz. §§ 21-43). Buna göre yargı makamları önündeki ceza soruşturmaları veya kovuşturmaları bitmeden koruma tedbirleri hakkında yapılan bireysel başvuru şikâyetleri için geçerli kesin ilkeler koymanın belirli bir zorluğu bulunmakla birlikte Anayasa Mahkemesi, koruma tedbirlerine karşı yapılan bireysel başvurularda en azından şu hususları gözetecektir:

i. Koruma tedbirine daha sonra tesis edilecek hükmün infaz edilebilirliğini sağlamak veya maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacı ya da amaçlarıyla başvurulur. Bu sebeple hedeflenen amacın belirlenmesi kilit önemdedir (Hülya Kar, §§ 22, 23).

ii. Yürütülen bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında alınan koruma tedbiri ile hedeflenen amaca ulaşmak için hakların daha az sınırlanmasını sağlayacak alternatif yollar bulunup bulunmadığı hesaba katılmalıdır. Bununla birlikte bir tedbirin hedeflenen amaca ulaşmak bakımından elverişli olup olmadığı ile olayın şartlarında zorunlu ve en uygun tedbir olup olmadığına karar vermek bakımından ilk derece mahkemelerinin geniş bir takdir payı bulunmaktadır (Hülya Kar, §§ 33, 34).

iii. Koruma tedbiriyle ulaşılmak istenen amaç ve başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamalıdır. Dengeleme sonucunda müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran -gerek kapsamı gerekse de süresi itibarıyla- açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Hülya Kar, §§ 29, 30).

iv. Olayın somut şartlarında koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır veya aşırı sonuçlara yol açmaması gerekir (Hülya Kar, § 25). Bu kapsamda koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri ile anlık bir müdahaleye mi yoksa süregelen bir müdahaleye mi yol açtığı gibi faktörler dikkate alınarak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır olup olmadığı belirlenmelidir.

v. Koruma tedbiri; öngörülebilir ve kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmalı, kural olarak ancak hakkında suç işlediği şüphesi bulunan kişiler aleyhine uygulanmalıdır. Koruma tedbirlerinin hukuka açıkça aykırı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına, kaçınılmaz olandan daha ağır sonuçlarının oluştuğuna ilişkin savunma ve itirazların etkin bir biçimde ileri sürülebilmesi imkânının ve böyle bir zararın makul bir sürede gideriminin sağlanması için uygun yöntem ile vasıtaların bulunup bulunmadığı gözetilmelidir (Hülya Kar, §§ 31, 32).

vi. Anayasa Mahkemesi, koruma tedbirine karşı yapılan ancak aslında yargı makamlarının önünde derdest olan yargılamaların esaslarının değerlendirilmesini hedefleyen ve derece mahkemeleri tarafından yargısal incelemeye tabi tutulması gereken iddiaların incelenmesini reddedecektir (Hülya Kar, §§ 35, 38).

19. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ve Latife Akyüz kararlarında, başvuruya konu adli kontrol koruma tedbirlerinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğunu, herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak süreklilik arz eder biçimde uygulanmasının mümkün olmadığını vurgulamıştır. Ayrıca anılan kararlarda Anayasa Mahkemesi; mahkemelerin koruma tedbiri kararlarında, lehte ve aleyhte ileri sürülen bütün delilleri incelemek ve temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahaleye katlanmayı gerektirecek nitelikte kamu yararını haklı kılan gerçek bir ihtiyacın varlığını göstermek zorunda olduklarını açıklamıştır. Buna göre de koruma tedbirinin devamını haklı kılan gerekçelerin gösterilmesi ve çatışan menfaatler arasında adil dengenin korunması gerektiği ifade edilmiştir (Hülya Kar, §§ 26, 35; Latife Akyüz, §§ 50-52, 56;ayrıca bkz. Hakkı Gök, B. No: 2017/33469, 3/11/2022, § 51).

20. Somut olayda başvurucunun kurucu üyesi olduğu Derneğin PKK/KCK terör örgütüyle irtibatlı ve iltisaklı olduğu iddiasıyla 677 sayılı KHK ile kapatılmasının ardından dernek üyeleri hakkında da terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma başlatılmış ve başvurucu hakkında arama ve elkoyma kararı verilmiştir. Başvurucunun evinde yapılan arama ve elkoyma işlemleri sonrasında başvurucu gözaltına alınmış ve akabinde sorgusu yapılarak hakkında yurt dışına çıkmamak, il sınırlarını terk etmemek ve belirlenen yerlere başvurmak şeklinde üç ayrı adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Sulh Ceza Hâkimlikleri söz konusu arama ve elkoyma tedbirlerini; Derneğin kapatılmasının ardından yapılan çalışmalar ve operasyonlar sonucu Derneğin Yönetim ve Denetim Kurullarında yer alan kişilerin örgütü finanse ederek lojistik malzeme temin etmek suretiyle örgüte yardım ve yataklık yaptığına, bu kişileri eğitim adı altında örgütsel propaganda yaparak kırsala eleman temini ve müzahir yapıyı artırma faaliyetleri yürüttüğüne dayanarak suç delillerinin toplanabilmesi amacıyla vermiştir. Yine adli kontrol tedbirlerini de; başvurucunun üzerine atılı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti ile soruşturma evrakları göz önüne alındığında kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin mevcudiyetini ve başvurucunun avukatlık mesleğini icra ediyor olması hususlarını gözönüne alarak vermiştir.

21. Bu hâliyle başvurucu hakkında uygulanan koruma tedbirleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde anılan tedbirlerin suç delillerinin elde edilmesini temin etmek, başvurucunun kaçmasını önlemek, duruşmalara katılmasını sağlamak ve delilleri karartmasını engellemek amacıyla alındığı; dolayısıyla başvurucuya yöneltilen suçun niteliği ile hakkında uygulanan koruma tedbirlerinin şekli ve uygulanma zamanı da gözönüne alındığında söz konusu tedbirlerin bir bütün hâlinde maddi gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamak amacıyla verildiği sonucuna varılmaktadır. Ayrıca söz konusu koruma tedbirlerinin verilmesinden önce ve sonra başvurucunun usule ilişkin güvencelerden yararlandığı da görülmektedir. Bu kapsamda söz konusu tedbirlerin keyfî olarak uygulandığı söylenemeyecektir.

22. Yine adli kontrol koruma tedbiri, tutuklamaya göre kişi özgürlüğünü daha az kısıtladığı ve sanık/şüpheli tutuklanmaksızın muhakemenin yapılabilmesini sağladığı için tutuklama yerine geçmek üzere ihdas edilmiştir. Böylelikle ilgili bütünüyle özgürlüğünden yoksun bırakılmaksızın denetim altında tutulabilmektedir. Tutuklamaya alternatif bir koruma tedbiri olan adli kontrol, bu özelliği ile tutuklamaya ancak istisnai hâllerde başvurulması kuralının işlerlik kazanmasına katkıda bulunmakta; tutuklamanın son çare olma özelliğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla başvurucuya isnat edilen suçun kanunlarda öngörülen cezasının ağırlığı dikkate alındığında onun yargı sürecine katılımını sağlamak için tutuklama tedbirine göre daha hafif olan adli kontrol tedbirlerine hükmedilmesinin derece mahkemelerinin geniş takdir payı da düşünüldüğünde elverişli ve gerekli bir tedbir olmadığı söylenemez (benzer yönde bir karar için bkz. Recep İhsan Eliaçık, B. No: 2019/19184, 10/5/2022, § 29).

23. Bundan başka somut olayda başvurucu hakkında uygulanan il dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol tedbirinin 26 gün sonra, belirlenen yerlere başvurmak şeklindeki adli kontrol tedbirinin ise 2 ay 12 gün sonra kaldırıldığı görülmektedir. Yurt dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol tedbirinin ise başvurucunun yargılandığı davada hüküm verilmesiyle birlikte yaklaşık 2 yıl sonra kaldırıldığı görülmektedir. Bu kapsamda adli kontrol tedbirlerinin süresi ve niteliği gözetildiğinde soruşturmanın ve yargılamanın süratle gerçekleştirilmesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla başvurucuya olağan dışı ve aşırı bir külfet yüklenmediği gibi koruma tedbirleri nedeniyle başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu sonucuna da varılamamıştır. Kaldı ki başvurucu da özellikle yurt dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol tedbiri ile özel hayatına ilişkin ne gibi bir zarara uğradığı yönünde somut bir bilgi ve belge sunmadığı gibi herhangi bir açıklamada da bulunmamıştır.

24. Başvurucu, sulh ceza hâkimliklerinin verdikleri kararlarda yer alan gerekçelerin yetersizliğinden de şikâyetçi olmuştur. Bununla birlikte mevcut başvurunun şartlarında başvurucunun katlanması gereken külfetin ağırlığı ile birlikte değerlendirildiğinde sulh ceza hâkimliklerinin gerekçelerinin konuyla ilgili ve yeterli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu kapsamda başvurucunun üzerine atılı suçun niteliği ile başvurucunun adli kontrol tedbirleri yönünden katlanması gereken külfet arasında adil bir denge kurulduğu, keyfî ya da hukuka aykırı olduğu değerlendirilmeyen tedbirlerin demokratik bir toplum düzeninde zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu kanaatine varılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.