TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖZER ASLANKILIÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/40471)

 

Karar Tarihi: 13/2/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 11/6/2024-32573

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Saliha AKSOY

Başvurucular

:

1. Özer ASLANKILIÇ

 

 

2. Nesip ASLANKILIÇ

 

 

3. Efraim TAŞIR

 

 

4. Yusuf TAHTALI

Vekili

:

Av. Sedat KARAOĞLAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Konularının aynı olması nedeniyle 2021/56171 ve 2021/56617 sayılı bireysel başvuru dosyalarının 2021/40471 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular, Ağrı'nın Merkez ilçesi Sıddıkiye ve Yavuz Mahalleleri sınırları içinde bulunan ve tapu kayıtlarında "otel ve bunlara benzer misafir evi" ile "dükkân" olarak gösterilen taşınmazlarda bağımsız bölüm malikidir.

9. Başvurucuların bağımsız bölümünün bulunduğu binaların önünden geçen yola alt geçit-kavşak yapılmıştır. Projesi onaylanan alt geçit 21/11/2018 tarihinde hizmete açılmıştır.

10. Başvurucular; alt geçit-kavşak yapımı nedeniyle maliki oldukları taşınmazların yer aldığı bölgede araç park etme imkânının ortadan kalktığını, yaya yolunun daraltıldığını, bu nedenle taşınmazlara ulaşımın zorlaştığını, taşınmazların görünürlüğünün azalması nedeniyle ticari potansiyelin düştüğünü belirterek taşınmazlardaki değer kaybı nedeniyle oluşan zararlarının tazmin edilmesi talebiyle Ağrı Belediye Başkanlığına başvurmuştur. Ağrı Belediyesi Başkanlığı başvurulara herhangi bir cevap vermemiştir.

11. Başvurucular, taleplerinin zımnen reddine dair işlem nedeniyle Erzurum İdare Mahkemeleri (Mahkeme) nezdinde, uğradıkları zararların tazmini talebiyle tam yargı davası açmıştır.

12. Mahkeme, davaları süre aşımı yönünden kesin olarak reddetmiştir.

13. Mahkeme gerekçesi her üç kararda da benzer olup gerekçede özetle başvurucuların uğradıklarını ileri sürdükleri zararın alt geçit-kavşak yapılmasına ilişkin işlemden ve bu işlemin icrasından kaynaklandığı, dolayısıyla olayda 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir. İlgili hüküm uyarınca idari işlemin icrasından yani somut uyuşmazlıkta alt geçit-kavşak inşaatının sona erdiği ve alt geçit-kavşağın hizmete açıldığı 21/11/2018 tarihinden itibaren altmış gün içinde doğrudan dava açılması veya söz konusu Kanun'un 11. maddesi uyarınca idareye başvurulması gerektiği vurgulanmıştır. Mahkeme, bu süreler geçirildikten sonra idareye yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine açılan tam yargı davasının süresinde olmadığı sonucuna varmıştır.

14. Başvurucular, başvurulara konu nihai kararların tebliği üzerine muhtelif tarihlerde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

15. Anayasa'nın "Yargı yolu" kenar başlıklı 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

" İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür."

Bu hüküm, Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini oluşturmaktadır. İdarenin kamu hukukundan kaynaklanan mali sorumluluğunun Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası haricinde bir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur. İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile hüküm ve esasları Anayasa'nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir.

16. Danıştay içtihatlarına göre idarenin mali sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye ayrılmakta; kusursuz sorumluluk da dayandığı sebebe göre tehlikeli faaliyetler, mesleki risk, sosyal risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi biçiminde tasnif edilmektedir.

17. Kusur sorumluluğunda idarenin kusurlu bulunması (hizmet kusuru) sorumluluğun temel şartı iken kusursuz sorumluluk hâllerinde idarenin kusuru bulunmasa dahi -diğer şartların gerçekleşmesi kaydıyla- idarenin mali sorumluluğu söz konusu olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 28, 29, 30).

18. 2577 sayılı Kanun'un "Dava açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür."

19. 2577 sayılı Kanun'un "Üst makamlara başvurma" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

"1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır. "

20. 2577 sayılı Kanun'un "İptal ve tam yargı davaları" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır."

21. 2577 sayılı Kanun'un "Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması" kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."

2. Danıştay İçtihadı

22. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 19/2/2015 tarihli ve E.2013/509, K.2015/454 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış...[tır.]

...

İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir."

23. Danıştay Altıncı Dairesinin 5/4/2013 tarihli ve E.2011/8147, K.2013/2255 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Davacı bu davada, idareye üst geçit yapımı sırasında, zarar doğurucu bir eylemiyle karşılaştığından bahisle tazminat talebinde bulunmamakta; bir diğer anlatımla idarenin olumsuz bir eyleminden söz etmemekte; üst geçit yapımı sonrası taşınmazda bir değer kaybı olduğunu ileri sürerek bu durumun giderilmesini 2577 sayılı Kanunun yukarıda metni alınan 10. maddesine göre davalı idareden istemektedir. İdarenin olumsuz cevabının kendisine tebliği üzerine 60 günlük dava açma süresi içinde açılan davanın süreaşımı bulunduğu nedeniyle reddine ilişkin mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır..."

24. Danıştay Onuncu Dairesinin 17/1/2017 tarihli ve E.2016/2637, K.2017/180 sayılı kararı şöyledir:

"Tam yargı davaları idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.

...

Söz konusu eylemin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılaması sonucu ortaya çıkabilmektedir.

Bu itibarla, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.

25. Danıştay Onüçüncü Dairesinin 22/12/2022 tarihli ve E.2022/4451, K.2022/4960 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Tam yargı davalarında tazminata hükmedilebilmesinin tek şartı idarenin hizmet kusurunun bulunması değildir. Bunun yanında bir zararın varlığı ve zarar ile davalı idarenin hizmet kusuru arasında uygun illiyet bağının bulunması da gereklidir. Bu nedenle tam yargı davalarında, dava açma süresinin başlangıcı tespit edilirken aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde, tazminatın şartlarının oluştuğu tarihin belirlenmesi önem taşımaktadır.

...

Davacı tarafından, idarenin hizmet kusuru, birinci ihalenin hukuka aykırı şekilde sonuçlandırılarak kendisiyle sözleşme yapılmış olmasına dayandırılmaktadır. Sözleşmenin hukuka aykırı olarak yapıldığının öğrenildiği tarih 07/02/2020 ise de zararın öğrenildiği tarihin de ayrıca ortaya konulması gerekmektedir."

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...”

27. Dava açma hakkını kullanmak yasal birtakım şartlara bağlansa da mahkemelerin usul kurallarını uygularken hem yargılamanın adil olmasına halel getirecek aşırı şekilcilikten hem de kanunlar tarafından konulan usul kurallarını ortadan kaldırma sonucunu doğuracak aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).

28. Süre şartı gibi dava açmaya ilişkin usul şartları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise mahkemeye erişim hakkı kapsamında o yorumlardan biri, davayı açmak isteyen kişileri engelleyecek kadar katı şekilde kullanılmamalı veya söz konusu şartlar katı bir uygulamaya tabi olmamalıdır (Běleš ve diğerleri/Çek Cumhuriyeti, B. No: 47273/99, 12/11/2002, § 51).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 13/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

30. Başvurucular; dava konusu edilen alt geçit-kavşak yapımının tamamlanarak tam ve altgeçit-kavşağın işler hâle gelmesinden sonra taşınmazlarının değer kaybına uğradığını ve zarar oluştuğunu, zararı öğrendikleri tarihten itibaren de bir yıl içinde idari başvuruda bulunduklarını ifade etmiştir. Benzer durumda gerek Danıştay gerekse İdare Mahkemeleri tarafından davacı lehine yorum yapılarak işin esasına girilmesine rağmen Mahkemece mevzuatın yanlış yorumlanması suretiyle haksız yere davalarının süre aşımı nedeniyle reddedildiğini belirterek adil yargılanma haklarının, ayrıca taşınmazları değer kaybına uğradığı için mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyeti, Mahkemenin dava açma süresine dair hukuk kurallarını katı bir yorumla hatalı değerlendirdiği iddiasına ilişkin olduğundan başvuru mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

34. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "... ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

35. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

36. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

37. Somut olayda tam yargı davasının süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu anlaşılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

38. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

40. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

41. Somut olayda Mahkeme; dava konusu zararın idare tarafından tesis edilen alt geçit-kavşak yapılmasına ilişkin işlemden kaynaklandığını, bu sebeple dava açma süresinin 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi kapsamında belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucular ise idarenin özel ve olağan dışı bir zarardan kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazminle yükümlü olduğunu, bu kapsamda idari eylem ve işlemlerin sonuçlarının daha sonraki bir süreçte ortaya çıkabileceğinin gözardı edildiğini ve talep ettikleri tazminata konu olayda dava açma süresinin 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi kapsamında ele alınması gerektiğini ileri sürmektedir.

42. 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesinde ilgililerin haklarını ihlal eden idari işlem sebebiyle doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri ya da ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması hâlinde verilecek kararın tebliği ya da bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm kişiler aleyhine tesis edilen hukuka aykırı idari işlemlerden doğan zarar nedeniyle açılan davaları kapsamaktadır.

43. Aynı Kanun'un 13. maddesinde ise idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerektiği, bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi hâlinde bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açabilecekleri belirtilmiştir. Anılan hüküm ile de kişilerin haklarını ihlal eden idari eylemler nedeniyle doğan zararların tazmini amacıyla açılan davalar kapsam altına alınmıştır.

44. Somut olayda başvurucular, idarece yaptırılan alt geçit-kavşağın faaliyete geçmesiyle birlikte mülkiyetleri kendilerine ait taşınmazların ticari olarak ortaya çıkan olumsuz etkiler nedeniyle değerinin düştüğünü belirterek değer kaybı sebebiyle oluşan zararlarının tazmini talebiyle dava açmıştır. Mahkeme kararında başvurucuların tazminini istediği zararın idari işlemden kaynaklandığı ve alt geçidin yapımı tamamlandıktan sonra ortaya çıktığı kabul edilmiş ise de başvurucuların ileri sürdüğü zararın doğrudan yapım işlemi itibarıyla değil bunun sonrasında süregelen kullanım üzerine olduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda -her ne kadar gayrimenkul hakkında tesis edilen işlem varsa da- başvurucular hakkında doğrudan tesis edilmiş bir işlem bulunmadığı değerlendirildiğinde açılan tam yargı davasında 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesinin uygulanması gerektiği hususunda ciddi kuşkular oluşmaktadır. Bununla birlikte somut olaya uygulanacak hukuk kurallarını yorumlama görevinin öncelikle derece mahkemelerine ait olduğu da gözetilerek kanunilik unsuru yönünden daha öte bir tartışma yapılmasına gerek görülmemiş ve bu hususun aşağıda ölçülülük unsuru yönünden tartışılmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.

ii. Meşru Amaç

45. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

46. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, § 52).

47. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

48. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut şartlar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban, § 66).

49. Uğranıldığı ileri sürülen zararın öğrenildiği veya öğrenilmesi gereken tarih hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava açma süresine ilişkin bazı kategorik kabul ve değerlendirmelerle davaların süre yönünden reddedilmesi mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Şeyma Kayaoğlu, B. No: 2014/5491, 5/7/2017, §§ 54, 55, 56).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

50. Bireysel başvuruya konu yargılamada başvurucular 21/11/2018 tarihinde hizmete açılan alt geçit-kavşağın tam ve işler hâle gelmesinden sonra kendilerine ait olan, merkezî bir konumda bulunan taşınmazlarının yer aldığı bölgede araç park etme imkânının ortadan kalktığını, yaya yolunun daraltıldığını, kalabalığın azalması sonucu ticari potansiyelin düştüğünü ve taşınmazların değer kaybettiğini iddia etmiş; ortaya çıkan zararlarının tazmini talebiyle tam yargı davası açmıştır. Yargılama sürecinde ise Mahkeme bu hususlara ilişkin bir belirlemede bulunmayıp salt yolun hizmete açıldığı tarihi esas alarak süre aşımı gerekçesiyle ret hükmüne ulaşmıştır.

51. Kamu yararına dönük olan ve neticeleri tüm topluma yarar sağlayan kamusal müdahalelerin olumsuz sonuçlarına belli sayıdaki kişi veya kişilerin katlanması, müdahaleyle ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireylerin hakları arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi zedeleyebilir; bireye aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklenmesi sonucunu doğurabilir. Uygulanan önlemle hedeflenen olumlu sonuçlardan toplumun tümü yarar elde ettiğine göre bu önlemle hakkına müdahale edilen kişi veya kişilerin yüklendiği külfetin de tüm topluma pay edilerek kamu yararı ile bireylerin mülkiyet hakkının korunması arasındaki dengenin sağlanması gerekir. Aksi takdirde idarenin bir işlem veya eyleminin nimetlerinden toplumun tamamı yararlanırken bunlardan kaynaklanan külfete sadece belli kişi veya kişiler katlanmış olur. Diğer bir ifadeyle hakkına müdahale edilen kişi veya kişiler toplumun diğer bireylerinden daha fazla bir fedakârlığı göğüslemek mecburiyetinde kalabilir. Bu durum, fertlerin eşitliği temeline dayanan demokratik hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 74).

52. Somut olayda faaliyete geçen alt geçit-kavşak nedeniyle başvuruculara tahmil edildiği ileri sürülen yükün ispatı hâlinde telafi edilmesi orantılılık ilkesinin bir gereğidir. Ancak olayda Mahkeme, kavşağın hizmete açıldığı tarihi esas alarak bu tarih itibarıyla yargısal yollara başvurulması gerektiğini belirtirken başvurucuların kavşağın meydana getirdiği zarardan (konumu, taşınmaza yakınlığı, ulaşıma etkisi gibi) haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin varlığını ortaya koyan, somut vakanın şartlarına yönelik herhangi bir değerlendirmede veya saptamada bulunmamıştır.

53. Mahkeme; zararın inşaatın tamamlanması ile ortaya çıktığını, bu nedenle dava konusu zararın temelinde bir idari işlem olduğunu değerlendirerek davayı idari işlemin icrasından doğan zararın tazmini talebiyle açılan tam yargı davası olarak nitelendirilmiş ve olayda uygulanacak dava açma sürelerine ilişkin kuralları buna göre belirlemiştir. Bu sebeple derece mahkemesi uyuşmazlıkta alt geçit-kavşağın yapımının sona erdiği ve hizmete açıldığı 21/11/2018 tarihinden itibaren altmış gün içinde doğrudan veya belirtilen Kanun'un 11. maddesi uyarınca idareye yapılacak başvurunun reddi üzerine dava açılması gerektiğini vurgulayarak bu süreler geçirildikten sonra dava açıldığı gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Olayda Mahkeme, başvuruculara zararın ve zararla fiil/işlem arasındaki illiyet bağının varlığını ispatlama fırsatı tanımaksızın davayı reddetmiştir.

54. Anayasa Mahkemesinin dava açma süresinin belirlenmesi noktasında bir görevinin olmadığı, dava açma süresinin belirlenmesinde derece mahkemesinin yorumunun mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın şartları ışığında incelendiği belirtilmelidir. Başvurucular, inşa edilen alt geçit-kavşak nedeniyle oluşan zararı, kavşağın tam ve işler hâle gelmesinden sonra taşınmazlarında değer kaybı yaşandığının tespitinden itibaren öğrendiklerini iddia etmektedir.

55. Başvurucuların açtığı tam yargı davası, idarenin doğrudan kendileri aleyhine hukuka aykırı işlem tesis etmesine dayanmamaktadır. Başvurucuların açtıkları davada taşınmazlarının değerinin düşmesine yol açtığını iddia ettikleri asıl olgu, alt geçit-kavşağın varlığı değil kullanılması, bu suretle taşınmazlarına yaya ulaşımının zorlaşması, görünürlüğünün azalarak ticari potansiyelinin düşmesidir.

56. Bu hâliyle başvurucuların ileri sürdüğü zararın doğrudan yapım işlemi itibarıyla değil bunun sonrasında süregelen bir kullanım üzerine ortaya çıktığı iddiaları karşısında Mahkemenin alt geçidin faaliyete geçtiği tarihten itibaren başvurucuları idareye başvurmaya zorlayıcı yorumu başvuruculara aşırı külfet yükleyen ve başvurucuların tam yargısı davası açmalarını zorlaştıran niteliktedir.

57. Sonuç olarak alt geçit-kavşağın açıldıktan sonraki süreçte bölgedeki müşteri alışkanlıklarının değişmesi sonucu oluştuğu ileri sürülen zararın tazminine yönelik olarak açılan davada Mahkemenin alt geçidin faaliyete geçtiği tarihten itibaren yargısal yollara başvurulması gerektiği yönündeki yorumunun yukarıda anılan ilkeler (bkz. §§ 46-49) uyarınca mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

59. Mahkemeye erişim hakkı yönünden ihlal sonucuna ulaşıldığından mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

VI. GİDERİM

60. Başvurucular, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması ve tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

61. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Öte yandan bu ihlal kararının uyuşmazlığın esasına yönelik bir değerlendirme içermediği gibi yeniden yapılacak yargılamada Mahkemece 2577 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri çerçevesinde süre dâhil usul şartları ve esas yönünden yeni bir değerlendirme yapılması gerektiği kuşkusuzdur.

62. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Mülkiyet hakkı ihlal iddiaları yönünden İNCELEME YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,

D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Erzurum 3. İdare Mahkemesi (E.2020/1020, K.2021/884; E.2020/1199, K.2021/1320) ile Erzurum 2. İdare Mahkemesine (E.2021/194, K.2021/1645) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 1.462,80 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 20.262,80 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.