TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÖKHAN BARA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/14970)

 

Karar Tarihi: 13/2/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Gökhan BARA

Vekili

:

Av. Ferhat GEBEŞ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç

2. Başvurucu, Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş.de (TUSAŞ) 23/5/2005 tarihinden itibaren program sertifikasyon yöneticisi olarak çalışmakta iken 4/10/2019 tarihinde iş akdi feshedilmiştir.

3. Başvurucu, işe iade davası açmıştır. Ankara Batı 5. İş Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılamada öncelikle TUSAŞ'ın yapısı incelenmiştir. Faaliyet alanı açısından en önemli müşterisinin Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu, devletin güvenliğine ve savunmaya dair yazılım ve donanımı olduğu belirtilen TUSAŞ yönünden gizlilik derecesi taşıyan projeler yürüttüğü ifade edilmiştir. Somut olaya ilişkin yaptığı araştırma neticesinde Mahkeme, başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 2019/132826 numaralı dosyası üzerinden Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kapsamında soruşturma yürütüldüğünü, TUSAŞ'ın yerine getirdiği görevin mahiyeti ve kritik önemi dikkate alındığında başvurucu ile iş ilişkisinin devamının beklenmeyeceğini, başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibat ve ilişkisi olduğu yönünde kuvvetli şüphe olduğunu belirterek feshin geçerli nedenle yapıldığından bahisle davanın reddine hükmetmiştir.

4. Davanın reddi kararına karşı başvurucu, istinaf talebinde bulunmuş; istinaf mercii ise yaptığı değerlendirmede yine TUSAŞ'ın savunma sanayisindeki kritik konumuna vurgu yaparak program sertifikasyon yöneticisi görevi ile çalışan başvurucu hakkında yapılan değerlendirmede usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.

5. Başvurucu, nihai hükmü 15/2/2022 tarihinde öğrendikten sonra 16/2/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

6. Başsavcılık 27/8/2019 tarihinde başvurucu da dâhil on iki şüpheli hakkında FETÖ/PDY kapsamında soruşturma başlatmıştır.

7. Soruşturma dosyası kapsamında başvurucu hakkında yapılan tespitler şu şekildedir:

- 8/4/2021 tarihli tutanak ile başvurucunun 27/12/2020 tarihinde yurt dışına çıkış yaptığı, yurda giriş kaydının olmadığı tespit edilerek gıyabında evinde arama/elkoyma işlemi yapılmıştır.

- 8/4/2021 tarihli Araştırma Tutanağı'nda başvurucu hakkında yer alan bilgilerde ardışık arama kaydı tespit edildiği, soruşturma kapsamındaki diğer şüphelilerle sık sık arama yapıldığı ve mahrem imam olduğu değerlendirilen kişilerle telefonunun çeşitli kereler ortak baz istasyonundan sinyal verdiği belirtilmiştir.

8. Soruşturma derdesttir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu; iş akdinin hiçbir yasal sebep gösterilmeden, haksız olarak feshedildiğini, yargılama sürecinde derece mahkemelerince yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, ceza soruşturması feshe gerekçe yapılarak davanın reddedildiğini, adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile mahkeme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun hakkındaki iddiaları öğrendiği, buna ilişkin iddia ve itirazları ileri sürebilme imkânı elde ettiği, bu kapsamda hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun olmadığı, ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kaldığı ileri sürülmüştür.

11. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında işverenin fesih anında değil yargılama devam ederken fesih gerekçesi ileri sürdüğünü, öte yandan hakkındaki soruşturma kapsamında hiçbir delil elde edilemediğini, kendisinin soruşturma kapsamında ifadeye dahi çağrılmadığını, sadece soruşturma açılmasının kuvvetli şüphe olarak kabul edilmesinin hakkaniyete uygun olmadığını, bu kapsamda hakkındaki isnatların asılsız olup olmadığı yönünde derece mahkemelerince araştırma yapılmadığını, soruşturmanın sonucunun beklenmediğini, masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

12. Başvuru, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

13. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekir. Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararı).

14. Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgunun yürütülen soruşturma olduğu görülmüştür.

15. Aynı somut olaya ilişkin olarak ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbiri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl (OHAL) dönemi için hem de OHAL harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat yahut takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını ayrıca incelemiştir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı; 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararları).

16. Bu kapsamda somut olay incelendiğinde derece mahkemelerinin işveren kurumun ve başvurucunun kurumdaki pozisyonunun kritik olduğu, başvurucunun hâlihazırda 2020 yılından bu yana yurt dışında bulunduğu, hakkında devam eden bir soruşturma olduğu tespitinden hareketle davanın reddine karar verdiği anlaşılmıştır. Soruşturmanın içeriğine bakıldığında başvurucu hakkında ardışık arama kaydı tespiti olduğu görülmüştür.

17. Derece mahkemeleri, başvurucunun ileri sürdüğü hususları gerekçeli kararında tartışmıştır. Söz konusu kararlarda FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirilen 15/7/2016 tarihli darbe teşebbüsünden sonra ülkenin istisnai ve olağanüstü şartlar altında olduğu belirtilerek davalı TUSAŞ tarafından geliştirilen projelerin millî savunma ve devletin güvenliğini ilgilendirdiği, aynı zamanda askerî açıdan gizli nitelikte olduğu belirtilmiş; bu nedenle ülkenin güvenliği için önem arz eden davalı kurumdan terör örgütü ile ilişkisi olduğu yönünde şüphe duyduğu kişilerle iş ilişkisini devam ettirmesinin beklenemeyeceği sonucuna varılmıştır (Bayram Şeker, B. No: 2017/37823, 12/9/2018, § 24 ).

18. Hukuk kurallarını yorumlama yetkisi derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemelerinin iş hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda hangi nedenlerin haklı ve geçerli fesih oluşturduğuna ilişkin yorum ve değerlendirmesini denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bu kapsamda yargılama bir bütün olarak ele alındığında dosyaya yansıyan bilgilerin şüphe feshi açısından yeterli olduğu yönündeki mahkeme kararının keyfî olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir.

19. Başvurucunun ileri sürdüğü iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan husus da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

20. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamıştır.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 13/2/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucunun iş akdi işveren şirket tarafından feshedilmiş, işe iade davasında mahkeme başvuran hakkında terör örgütü üyeliği isnadıyla başlatılan bir soruşturma bulunduğunu, yerine getirilen görevin önemi de dikkate alındığında işverenin iş ilişkisini devam etmesinin beklenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir. İstinaf incelemesinde de benzer değerlendirmelerle mahkemenin ret kararında usul ve kanuna aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.

2. Mahkememizin kararlarında sıklıkla belirtildiği üzere; şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de dayanılan şüphenin işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayandırılması, ayrıca bu sebebin önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekir. Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı şekilde keyfî uygulamalara kapı açılır. Öte yandan hakkaniyetli yargılanma hakkı bakımından mahkeme kararlarının tarafların iddia ve savunmalarına, dava konusu maddi vakaya ve delillere ilişkin tartışmaları yansıtması, ilgili ve yeterli gerekçeyi ihtiva etmesi zorunludur. Gerekçenin bu önemi nedeniyle adil yargılanma hakkı içerisinde gerekçeli karar hakkı ayrı bir usul güvencesi olarak kabul edildiği gibi olayın özelliğine göre gerekçe yokluğu yargılamanın hakkaniyetini de zedeleyebilmektedir.

3. Bu doğrultuda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması da zorunludur. Adil yargılanma hakkı gereği mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini mantıksal ve hukuksal bir bütünlük içerisinde ortaya koyması yükümlülükleri bulunmaktadır(bu yönde bkz.; AYM Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, par. 30; AYM Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, par. 34). Bireysel başvuruda mahkeme kararlarına ilişkin gerekçe denetimi yargılamanın adil ve hakkaniyetli yürütülüp yürütülmediğine ilişkin önemli bir kriter niteliğindedir.

4. Mahkememizin çok sayıdaki kararında bir kişi hakkında sürdürülen ceza soruşturmasının varlığının tek başına işe iade davasının reddi için makul ve yeterli gerekçe olamayacağı belirtilmiştir. İşe iade davasını gören yerel mahkemeler de yalnızca işverenin feshe dayanak olarak gösterdiği soruşturmanın varlığına ve işyeri ile başvuranın işinin önemine dayanmış, fakat soruşturmaya temel alınan olgu ve delillerle ilgili ilk elden bir değerlendirme yapmamıştır. Dolayısıyla gerekçeli kararda; işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür (benzer değerlendirmeler için bkz. Yücel Gazi, B. No: 2020/37058, 20/6/2023). Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği kanaatindeyim.

Başkan

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasının reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Çoğunluk kararında başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan husus da bulunmadığı dikkate alındığında açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

2. Çoğunluk kararında bu sonuca ulaşılırken somut olay bağlamında derece mahkemelerinin işveren kurumun ve başvurucunun kurumdaki pozisyonunun kritik olduğu, başvurucunun hâlihazırda 2020 yılından beri yurt dışında bulunduğu, hakkında devam eden bir soruşturma olduğu tespitinden hareketle davanın reddine karar verdiği gerekçesine yer verilmiş ve ayrıca başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturmasının içeriğine bakıldığında başvurucu hakkında ardışık arama kaydı tespiti olduğunun görüldüğü ifade edilmiştir (Bkz.: § 16).

3. Elbette ki en önemli müşterisi Türk Silahlı Kuvvetleri olan ve ülkenin güvenliği ve savunması için fevkalade stratejik öneme sahip Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş. (TUSAŞ) gibi bir kurumda haklarında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kapsamında soruşturma yürütülen kişilerin çalıştırılmaması amacıyla bu kişilerin iş akitlerine son verilmesi gerekli olabilir.

4. Bununla birlikte bu süreçte gerçekleştirilen şüphe feshinde Yargıtay'ın bu konuya ilişkin içtihadında da ifade edildiği üzere mahiyeti gereği ispatı beklenemese de şüphenin tamamen işçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir. Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir (Bkz.: Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararı).

5. Bununla birlikte başvurucu ile ilgili gerçekleştirilen şüphe feshindeki en önemli dayanak başvurucu hakkında yürütülen soruşturmadır. Başvurucunun Ankara Batı 5. İş Mahkemesinde açtığı işe iade davasında Mahkeme başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 2019/132826 numaralı dosyası üzerinden Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kapsamında yürütülen soruşturmaya dayanarak TUSAŞ'ın yerine getirdiği görevin mahiyeti ve kritik bir önemi olması dikkate alındığında başvurucu ile iş ilişkisini devam ettirmesinin TUSAŞ'tan beklenmeyeceğini, başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibat ve ilişkisi olduğu yönünde kuvvetli şüphe olduğunu belirterek feshin geçerli nedenle yapıldığından hareketle 04.10.2021 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Bu hükümle ilgili davacının istinaf talebi de 27.01.2022 tarihinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi tarafından reddedilmiştir.

6. Bununla birlikte ilk derece ve istinaf mahkemesi kararlarında başvurucu hakkında yürütülen soruşturmaya konu olan başvurucu ile ilgili somut hiçbir delile değinilmemiştir. Oysa başvurucunun iş akdini sonlandırma sürecinde TUSAŞ'ın başvurucunun kendisinin kişiliğinden kaynaklanan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar şeklinde olması gerekirdi. Bunlara yer vermeyen ve sadece adı zikredilen bir soruşturmaya dayalı bir şüphe feshinin varlığını yeterli gören bir mahkeme kararının başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal ettiği açıktır.

7. Ek olarak çoğunluk kararında başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturmasında yer alan "8/4/2021 tarihli Araştırma Tutanağı'nda başvurucu hakkında yer alan bilgilerde ardışık arama kaydı tespit edildiği" şekildeki delile de dayanılmıştır. Bu önemli bir delil olmakla birlikte bu delile ilk derece ve istinaf mahkemeleri kararlarında yer verilmediğine dikkatleri çekmek gerekir.

8. Elbette ki ardışık arama şeklindeki bir delilin varlığı başvurucunun TUSAŞ gibi bir kurumdan iş akdinin feshinde çok önemli ve hatta yeterli bir delil olarak da görülebilir. Bununla birlikte bu delil ilk derece ve istinaf mahkemelerindeki kararlarda tartışılmamıştır.

9. Mahkememiz çoğunluğunun bu başvuruda açıkça dayanaktan yoksunluk sonucuna ulaşırken ilk derece ve istinaf mahkemelerinin değerlendirmediği ve karar gerekçelerinde yer vermediği ardışık arama kaydı tespiti gibi bir delile dayanmasının ve bu şekilde gerekçeyi "ikame" etmesinin bireysel başvuru incelemelerinde Anayasa Mahkemesinin yetkisi dahilinde olmadığını ifade etmek gerekir.

10. Çoğunluk kararındaki bu yaklaşım bireysel başvuru bağlamında Anayasa Mahkemesinin ve derece mahkemelerinin konumu göz önünde tutulduğunda sorunludur. Anayasa Mahkemesinin adil yargılama hakkı kapsamındaki bir ihlal iddiası söz konusu olduğunda bir davanın esası ile ilgili olarak delilleri, derece mahkemeleri henüz değerlendirmeden, ilk elden ele alıp değerlendirme yapması bireysel başvurunun "ikincil" niteliği ile de bağdaşmaz.

11. Sonuç olarak; yukarıda sıralanan gerekçelerle başvurunun kabul edilebilir bulunup başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamaktayım.

Üye

Yusuf Şevki HAKYEMEZ