TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NEŞE AÇIKSÖZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/71568)

 

Karar Tarihi: 30/4/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Hikmet Murat AKKAYA

Başvurucu

:

Neşe AÇIKSÖZ

Vekili

:

Av. Said Sencer AYÇİÇEK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; şantaj suçu kapsamında yürütülen yargılamada kanunun kapsamının genişletilmesi suretiyle yeterli delil olmadan mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle, suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Ankara'nın Çubuk ilçesindeki bir meslek lisesinde görev yapan öğretmen hakkında Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü Hava Trafik Kontrol Merkezi Başmüdürlüğünü töhmet altında bıraktığı ve kurumsal prestijini zedelediği iddiasıyla Millî Eğitim Bakanlığı tarafından idari soruşturma açılmıştır.

3. İdari soruşturma, Millî Eğitim Bakanlığı müfettişleri tarafından yürütülmüş ve hakkında tahkikat yapılan öğretmenin ifadesi alınmıştır. Buna göre bir kısım öğrencinin staj yaptığı iş yerinde erkek temizlik görevlisinin laubali hareketlerde bulunduğu, öğrencilerin de kendine bu durumdan rahatsız olduğunu belirttiğini söylemiştir. Ayrıca öğretmenin bu ifadesinde aşçı olarak çalışan başvurucunun da öğrencileri mecburi tutarak müstehcen hediyelerle yılbaşı hediyeleşmesi yapma hususunda ısrarcı davrandığı konusu yer almaktadır.

4. Bunun üzerine Ankara İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından 19/11/2018 tarihinde suç duyurusunda bulunulmuştur.

5. Suç duyurusu üzerine Çubuk Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başvurucu hakkında şantaj, temizlik görevlisi olan diğer kişi hakkında ise çocuğa karşı cinsel taciz suçlarından soruşturma başlatılmıştır.

6. Olay tarihinde stajyer öğrenci olan beş kız, Başsavcılık nezdindeki ifadelerini mağdur veya müşteki sıfatıyla farklı tarihlerde vermiştir. Mağdurlardan biri hariç diğerleri başvurucudan şikâyetçi olmuştur. Bu kapsamdaki ifadelerden özet olarak;

i. 2017 Aralık ayında işlerin bitmesi nedeniyle beş arkadaş olarak bir odada oturdukları,

ii. Bu sırada başvurucu ve aşçı yardımcısı olan Fatma ile birlikte toplam beş kadının daha odada olduğu,

iii. Yılbaşının yaklaşması nedeniyle başvurucunun stajyer öğrencilere "Fatma ablanıza cinsel içerikli hediyeler alın, staj puanınızı müdürler vermiyor, puanı biz vereceğiz, cinsel içerikli hediye almazsanız stajınızı yakarım." dediği,

iv. Bu sırada Fatma'nın konuşmayı kapatmaya çalıştığı, başvurucunun bunun dışında başka bir şey söylemediği, mağdurların da herhangi bir hediye almadıkları anlaşılmaktadır.

7. Başsavcılık, başvurucunun şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. Başvurucu böyle bir söylemde bulunmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, stajyer öğrencilerin puanlarını aşçıların doldurma hakkı olduğu gibi üst taraftaki birimlerin de doldurmasının mümkün olduğunu belirtmiştir. Bu kapsamda soruşturmada mağdur olarak geçen iki öğrencinin staj puanlarını kendisinin doldurduğunu, 100 puan verdiğini beyan etmiştir. İfadesinin devamında staj puanlarını kendisinin doldurma nedeninin bu öğrencilerin kendi taleplerinden kaynaklandığını, arzu etmeleri hâlinde puan tablosunu üst birimlere götürüp doldurtabileceklerini söylemiştir. İş yerindeki huzursuzluklar nedeniyle kendisine husumet besleyenler tarafından bu olayların ortaya sürüldüğünü, bu nedenle işten çıkartıldığını, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.

8. Diğer şüphelinin de ifadesini alan Başsavcılık, başvurucunun 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 107. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan şantaj suçundan, diğer şüphelinin ise aynı Kanun'un 103. ve 105. maddeleri kapsamında sarkıntılık yapmak suretiyle çocuğun cinsel istismarı ve çocuğa karşı cinsel taciz suçlarından cezalandırılması talebiyle 2/4/2019 tarihinde iddianame düzenlemiştir.

9. İddianamenin Çubuk 1. Asliye Ceza Mahkemesince (Mahkeme) kabulünden sonra ilk celsede sanıkların savunması müdafi huzurunda alınmıştır. Soruşturma aşamasında ifadesi alınan mağdurlar da dinlenilmiş ve benzer şekilde ifadelerini yinelemişlerdir. Mağdurlar ayrıca staj notlarının sadece aşçılar tarafından ve toplamda üç aşçının verdiği notların aritmetik ortalaması ile verildiğini bildiğini ancak daha sonra idari kadrodan puan verildiğini öğrendiğini beyan etmiştir. Bu celsede dinlenilen tanıklardan S.G.; başvurucunun stajyerlere yönelik cinsel içerikli ürünler alın şeklindeki ifadelerine kendisinin de şahit olduğunu, stajınızı yakarım dediğini ifade etmiştir. Olay anında odada yer aldığı anlaşılan diğer iki tanık ise cinsel içerikli hediye alın şeklinde başvurucunun bir söyleminin olduğunu duymadığını ve olaya tanık olmadığını beyan etmiştir. Bir sonraki celsede olayla ilgili olarak başka tanıklar da dinlenmiştir.

10. Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını sunmadan önce başvurucunun Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü Hava Trafik Kontrol Merkezi Başmüdürlüğüne staj işlemlerine ilişkin olarak 20/2/2020 tarihinde bir dilekçe verdiği anlaşılmıştır. Bu kapsamda 25/2/2020 tarihli cevabi yazıda; staj işlemlerinin 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu çerçevesinde gerçekleştirildiği, hizmet alım personelinin staj işlemleri ile ilgili görev ve sorumluluğunun (staj puanı verme, yoklama, stajı sonlandırma vb.) bulunmadığı, staj işlemleri ile ilgili görev ve sorumlulukların Başmüdürlük yetkisinde olduğu belirtilmiştir.

11. Cumhuriyet savcısı, mütalaasında şantaj suçundan başvurucunun cezalandırılmasını talep etmiştir. Başvurucu mütalaaya karşı sözlü ve yazılı olarak cevap vermiş, suçun unsurlarının oluşmadığını ileri sürmüştür. Mahkeme, başvurucunun 5237 sayılı Kanun'un 107. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında şantaj suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir. Bu kapsamda başvurucunun müşteki ve mağdurlara hitaben iş yerinde bulundukları sırada "Fatma ablanıza cinsel içerikli hediyeler alın, staj puanınızı müdürler vermiyor, puanı biz vereceğiz, cinsel içerikli hediye almazsanız stajınızı yakarım." demek suretiyle üzerine atılı zincirleme şekilde şantaj suçunu işlediğinin aşamalarda alınan beyanlar, tanık anlatımları ile sabit olduğu gerekçesine yer verilmiştir. Mahkeme, alt sınırdan uzaklaşıp takdiri indirim uygulayarak neticeten 2 yıl 6 ay hapis cezası ve 12.500 TL adli para cezasına hükmetmiştir.

12. Başvurucunun istinaf talebi, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi tarafından 27/6/2022 tarihinde kesin olarak esastan reddedilmiştir.

13. Başvurucu, nihai hükmü 18/7/2022 tarihinde öğrendikten sonra 26/7/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucu şantaj suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını iddia etmiştir. Bu kapsamda stajyer öğrencilerin stajlarını puanlandırma, başarı durumuna etki etme, stajın bitirilmesini engelleme gibi bir yetki veya görevinin söz konusu olmadığını ifade etmiştir. Yargılama esnasında bu yönde belge de sunduğunu beyan ederek yükümlü olunan şeyi yapmamak suretiyle baskı oluşturma, zorlama gerçekleşmediğinden ve gerçekleştirme imkânı da bulunmadığından şantaj suçunun oluşmadığını dile getirmiştir. Bu şekilde suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

16. Başvurunun bu kısmı suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenmiştir.

17. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerindeki pek çok maddede kanunla düzenleme ilkesine yer verilmiştir. Bu düzenlemeler dışında Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların ancak kanunla yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve cezaları düzenleyen 38. maddesinde de suçta ve cezada kanunilik ilkesi özel olarak güvence altına alınmıştır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31).

18. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahiptir. Bu ilke kapsamında kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte, buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., § 32).

19. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında "Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." denilerek suçta kanunilik, üçüncü fıkrasında da "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." denilerek cezada kanunilik ilkeleri güvence altına alınmıştır. Anayasa’da öngörülen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 38. maddesine benzer şekilde 5237 sayılı Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi; yasaklanan eylemlerin ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesini, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011).

20. Ceza hükümlerinin kanunun özünden uzaklaşacak şekilde genişletici yoruma tabi tutulması suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal edebilir. Anayasa Mahkemesince bu aşamada incelenecek mesele yargı mercilerinin yorumlarının kanunun özünden uzaklaşan genişletici bir mahiyet taşıyıp taşımadığıdır (Fuat Fettahoğlu [GK], B. No: 2019/33972, 17/5/2023, § 57).

21. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi yönünden öncelikle incelenecek mesele başvurucunun şeklî manada bir kanuna dayalı olarak cezalandırılıp cezalandırılmadığıdır. Bu yönüyle başvurucunun 5237 sayılı Kanun'un 107. maddesi uyarınca cezalandırıldığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun şeklî manada bir kanuna dayalı olarak cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.

22. Anayasa'nın 89. maddesine göre TBMM tarafından kabul edilen kanunlar, Cumhurbaşkanınca Resmî Gazete'de yayımlandığından başvuruya konu kuralın erişilebilirliği yönünden de bir sorun olduğu söylenemez. Son olarak anılan kuralın öngörülebilirliğinin değerlendirilmesi gerekir.

23. 5237 sayılı Kanun'un 107. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişinin cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Şantaj suçunun arz ettiği özellik, kişinin hak veya yükümlülüklerini kötüye kullanarak haksız bir çıkar sağlamaya çalışması ya da başkasını bir şeyi yapmaya veya yapmamaya mecbur etmesidir. Bu çerçevede şantajın yaptırıma bağlandığı, böylelikle kanun koyucu tarafından ilke ve çerçevenin belirlendiği görülmüştür.

24. Başvurucu, soruşturmadaki ifadesinin tersine bir şekilde kovuşturma evresinde yetkisi ve görevi olmadığını belirterek şantaj suçunun unsurlarının oluşmadığını ileri sürmektedir. Başvurucunun şikayetlerinde sunduğu yetki ve görev kapsamına dair belgelere karşı Mahkemenin gerekçesinde özellikle aşamalarda alınan beyanlara önem ve öncelik verdiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun soruşturma evresinde alınan beyanındaki ifadeler kapsamında bir değerlendirme yapıldığında başvurucunun ve öğrencilerin olaylar sırasındaki fiili konumu, doğrudan olmasa da dolaylı olarak mağdurların durumuna etki etme ihtimali, derece mahkemesince tespit edilen eylemin kapsamı ve niteliği bir bütün olarak dikkate alındığında somut olayın şartları altında şantaj suçundan verilen mahkûmiyet kararının anayasal güvenceler açısından öngörülebilir nitelikte olmadığı söylenemez. Bu yönüyle eldeki başvuruda yargı mercilerinin yorumlarının 5237 sayılı Kanun’un 107. maddesinin (1) numaralı fıkrasının özünden uzaklaşan genişletici bir mahiyet taşımadığı sonucuna varılmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu gerekçesiyle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucu, aralarında hiçbir bağlantı olmayan suç isnatları üzerinden ve ayırma işlemi yapılmadan yargılamanın sürdürüldüğünü, talebe rağmen ayırma konusunda karar verilmemiş olmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bunun yanında başvurucu, aralarındaki husumet nedeniyle tanıklık yapamayacak ve olay yerinde olmayan kişilerin beyanlarının hükme esas alındığını iddia etmiştir. Diğer taraftan tanık beyanlarındaki çelişkiler giderilmeden karar verildiğini, mağdur ve müştekilerin iddialarının hiçbir şekilde ispat edilemediğini, çelişkili tanık beyanları ve müşteki ifadeleri dışında aleyhe delil olmadığını belirtmiştir. Bu kapsamda masumiyet karinesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

28. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mağdurların beyanları ile tanıkların anlatımlarının benzer nitelikte olması karşısında mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı ve ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

29. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 30/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.