BAKANLIĞIN KAMU DAVASINA KATILMASI ve VEKALET ÜCRETİ HUSUSU

Abone Ol

Ceza yargılamasında; mağdur, suçtan zarar gören ve katılan kavramları oldukça önemlidir. Mağdur, suçtan doğrudan zarar gören bireyi ifade ederken suçtan zarar gören kavramı ise mağdurdan daha kapsamlı bir şekilde suçtan dolaylı olarak da zarar göreni ifade eder. Mağduru olmayan bir suç tipi olamayacağı gibi aynı zamanda mağdur gerçek kişi olmalıdır. Her ne kadar doktrinde tüzel kişilerin de mağdur olabileceğini söyleyen görüşler olsa da genel olarak tüzel kişiler suçun mağduru olamayacak dolayısıyla ancak suçtan zarar gören olabilecektir. Yine tüzel kişilerin yanında, gerçek kişiler de suçtan zarar gören olabilecektir. Örneğin kasten insan öldürme suçunda; mağdur öldürülen kişi, suçtan zarar gören ise öldürülen kişinin yakınlarıdır. Mağdur ile suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ilgili oldukları dosyaya kanunca verilen hak ve yetkilerle cumhuriyet savcısının yanında dosyada yer almak istemesi durumunda davaya katılma ya da müdahillik kavramı gündeme gelecektir. Her ne kadar ceza yargılamasında kamu davasını açmak ve süreci yürütmek iddia makamı olan cumhuriyet savcısına verilmişse de katılanların da kovuşturma aşamasında savcının yanında yer alma imkanı CMK ile tanınmıştır. CMK'nın kamu davasına katılma başlıklı 237. maddesinde 1. fıkrası ile de bu husus açıkça belirtilmiş yine kanunun 238. maddesinde de müdahillik usulünün nasıl olması gerektiği hususu düzenlenmiştir. Böylece katılma talebinde bulunan kişi katılan sıfatını alarak kamu davasına katılabilecektir.

Kural olarak her türlü suça ilişkin kamu davasına katılma talebi mümkündür. Yine ilk derece mahkemesince hüküm verilinceye kadar yargılamanın her aşamasında katılma talep edilebilecektir. Bu bakımdan bazı suç tiplerine ilişkin olarak yukarıda açıklamaya çalıştığımız suçun mağduru ve suçtan zarar görenleri katılma talebi ile dosyalara katılan olarak katılabilecek olup katılma talebini değerlendirecek olan mahkemedir. Ancak bazı özel durumlarda katılma hususu doğrudan kanun tarafından tayin etmekte ve bu hususta mahkemece ayrıca bir değerlendirme yapması mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla CMK'nın 237. maddesinde mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmış, ancak kanun yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, istisnai olarak ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi halinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir. Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için ise, CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Dolayısıyla bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen "suçtan zarar görme" şartının gerçekleşmesi gerekmektedir. Bazı özel kanunlarla suçtan zarar görülen durumlar belirlenerek, bu kapsamdaki davalara katılma hususu düzenlenmiştir. Örneğin, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının katılma hakkına ilişkin özel mevzuata gelince; 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun "Tanımlar" başlıklı 2. maddesi "(1) Bu Kanunda yer alan; a) Bakanlık: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını, ... d) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı, e) Şiddet mağduru: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışlara doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalan veya kalma tehlikesi bulunan kişiyi ve şiddetten etkilenen veya etkilenme tehlikesi bulunan kişileri, ... g) Şiddet uygulayan: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişileri, ... ifade eder.”, "İhbar" başlıklı 7. maddesi "Şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı hâlinde herkes bu durumu resmi makam veya mercilere ihbar edebilir. İhbarı alan kamu görevlileri bu Kanun kapsamındaki görevlerini gecikmeksizin yerine getirmek ve uygulanması gereken diğer tedbirlere ilişkin olarak yetkilileri haberdar etmekle yükümlüdür." ve "Harçlar ve masraflardan, vergilerden muafiyet ve davaya katılma" başlıklı 20. maddesinin 2. fıkrası "(2) Bakanlık, gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabilir." şeklinde düzenlenmiştir. 18.01.2013 tarih ve 28532 sayılı 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği'nin "İhbar ve şikâyet" başlıklı 4. maddesinde "Kişinin, şiddete uğraması veya şiddete uğrama tehlikesi altında bulunması halinde herkes durumu yazılı, sözlü veya başka bir suretle ilgili makam ve mercilere ihbar edebilir. Şiddet veya şiddete uğrama tehlikesinden haberdar olan kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ise durumu derhal, şikâyet mercilerine bildirmek zorundadır. Şiddet mağduru, şiddet veya şiddete uğrama tehlikesine maruz kalması halinde durumu şikâyet mercilerine yazılı, sözlü veya başka bir şekilde bildirebilir. Şikâyet mercileri Kanun kapsamındaki görevlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür. Müdürlük veya ŞÖNİM’e yapılan şikâyet ve ihbarlar, bunlar tarafından olayın özelliğine göre, kolluğa, mülki amire, Cumhuriyet başsavcılığına veya hâkime gecikmeksizin bildirilir. Sözlü yapılan şikâyet ve ihbarlar derhal tutanağa geçirilir.", "Yapılacak işlemler" başlıklı 5. maddesinde "Kolluk, kendisine yapılan ihbar veya şikâyet üzerine genel hükümler doğrultusunda gerekli işlemleri yapar. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Kanun kapsamında almış olduğu koruyucu ve önleyici tedbirleri onaylanmak üzere tedbirin niteliğine göre mülki amire veya hâkime sunar. Kolluk, kendisine intikal eden her olay hakkında gecikmeksizin en seri vasıtalarla ŞÖNİM’e bilgi verir. Cumhuriyet başsavcılığı, yapılan ihbar ve şikâyet üzerine evrakın bir örneğini ivedilikle olayın niteliğine göre uygulanabilecek olan koruyucu veya önleyici tedbir hakkında karar verilmek üzere hâkime veya mülki amire gönderir. Mülki amire yapılan ihbar veya şikâyet üzerine Kanunun 3 üncü maddesinde belirtilen koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere karar verilebilir. Ayrıca mülki amir olayın niteliğine göre şikâyet veya ihbarı, kolluğa veya Cumhuriyet başsavcılığına bildirir. Hâkim veya mülki amir tarafından verilen kararlar ivedilikle ŞÖNİM’e bildirilir.", "Rehberlik ve danışmanlık hizmeti" başlıklı 9. maddesinde "1) Korunan kişiye, kişinin psikolojik ve sosyo-ekonomik durumu değerlendirilerek, hakları, destek alabileceği kurumlar, meslek edindirme kurslarına katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmayı da kapsayacak şekilde iş bulma ve benzeri konularda gelişmesi ve uyum sağlaması, gerekli olan seçimleri, yorumları, planları yapması ve kararları vermesine yarayacak bilgi ve becerileri kazandırmak ve psikolojik destek sağlamak üzere ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği içerisinde gerekli hizmetler verilir. 2) Korunan kişinin hukuki rehberliğe ihtiyacı olması halinde 48 inci madde ile düzenlenen davalara müdahil olmayı da içeren gerekli destek ve danışmanlık hizmeti verilir. 3) Bu hizmetlerin yerine getirilmesinde koordinasyon ŞÖNİM tarafından sağlanır.", "Davaya katılma" başlıklı 46. maddesinde; "Bakanlık, gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan ve herhangi bir şekilde haberdar olduğu idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya müdahil olarak katılabilir." şeklinde düzenlemeler mevcuttur. 29.02.2020 tarihli ve 31054 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 13.12.2019 tarihli ve 6-7 sayılı kararında; 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 20/2. maddesi uyarınca, Bakanlığın gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabileceğinin hüküm altına alındığı, 6284 sayılı Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak açılan ceza davalarında Bakanlığın katılma hakkının bulunduğunda tereddüt olmadığı, ancak kanun koyucunun katılma hakkına yer verdiği bazı özel kanunlarda kamu davasından haberdar edilmeyi de ayrıca düzenlediği, 6284 sayılı Kanun'da Bakanlığın kamu davasından haberdar edilmesine ilişkin bir hüküm bulunmamasının kanun koyucunun bir tercihi olduğu, bu nedenle duruşmayı ihbar mükellefiyetinin kanun koyucunun iradesine aykırılık oluşturacağı gibi Kanun'da yer almayan bir zorunluluğun mahkemelere yükletilmesi sonucunun doğuracağı, öte yandan şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı hâlinde herkes tarafından bu durumun resmi makamlara ihbar edileceğinin düzenlendiği, yine kolluk birimlerinin de henüz soruşturma aşamasında kapsama giren suçlarla ilgili olarak intikal eden olayları Bakanlık bünyesindeki İl Müdürlüklerine bağlı olarak faaliyet yürüteceği Kanun'da öngörülen ŞÖNİM birimlerine iletme zorunluluğu olduğundan, Bakanlığın bu kapsamdaki eylemlerden soruşturma aşamasında da haberdar olacağı, yukarıda adı geçen Uygulama Yönetmeliğinin 46. maddesinde Bakanlığın Kanun kapsamındaki şiddet eylemleri dolayısıyla açılan ve herhangi bir şekilde haberdar olduğu tüm davalara müdahil olarak katılabileceğinin düzenlendiği, öte yandan Bakanlığın davadan haberdar edilmemesi durumunda şiddet mağdurlarının hukuken korunmasız hâle geleceklerinden bahsedilmesinin de mümkün olmadığı, keza Cumhuriyet savcılarının ve şiddet mağdurlarına Kanun gereği resen görevlendirilecek vekillerin de mağdurun haklarını gözetmekle yükümlü olacağı gerekçeleriyle, kovuşturma evresinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının açılan davadan haberdar edilmesi zorunluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Özetle 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun harçlar ve masraflardan, vergilerden muafiyet ve davaya katılma başlıklı 20. maddesinin 2. fıkrası ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, gerekli görmesi halinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu suç tiplerine ilişkin davalara katılabilecektir. 6284 Sayılı Kanunun tanımlar başlıklı 2. maddesinin d fıkrasında şiddet kavramını tanımlamış olup bu kavramın kapsamına fiziksel şiddet ve cinsel şiddetin de gireceği ifade edilebilecektir. Yine 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununun korunma kararı başlıklı 22. ve korunma kararının süresi ve kaldırılması başlıklı 24. maddelerince kararı alınmış çocukla ilgili çocuğa karşı işlenen suçla ilgili kamu davalarına Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı katılabilecektir. Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere bakanlığın müdahale yetkisinin kapsamına giren davaların temel unsurunu, kadın ve çocuk mağdurlarına yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet uygulama tehlikesi oluşturmaktadır. Dolayısıyla çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet eylemleri nedeniyle açılan kamu davalarına kamu adına mağdur ve/veya müşteki olanların yanında davaya katılmak bakanlığın görev, yetki ve sorumluluk alanındadır. Doktrinde tartışmalı olan diğer bir önemli husus bakanlığa bildirim yapılıp yapılmaması konusudur. Bildirim konusuyla ilgili uygulamada bu tür davaların bakanlığa bildirilmesi hususu tartışmalar yaratmış zira bazı mahkemeler dosyaları ihbar ederken bazılarının ihbar etmediği görülmüş ve bu husustaki ciddi görüş ayrılıklarını artması üzerine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu toplanmıştır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 13.12.2019 tarihli 2019/6 E., 2019/7 K. Sayılı Kararı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının haberdar edilmesinin zorunlu olmadığı kararı oy çokluğu ile alınmış ve bu konudaki farklı uygulamalara son verilmiş böylece en azından dosyaların iade edilmeleri ya da bozulmaların önü kesilmiştir. Bu hususta kanaatimiz, özellikle karardaki karşı oy görüşlerinde de belirtildiği gibi kadın cinayetleri ve çocuk istismarları başta olmak üzere bu kapsama giren suçlara ilişkin olarak etkin bir mücadele ve suçun faillerine gerekli olan cezaların verilmesi bakımından devletin yükümlülüklerini yerine getirememesi nedeniyle hak mahrumiyetlerinin doğurabileceği yönündedir. Dolayısıyla CMK’nın 234. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, 6284 sayılı Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak açılan ceza davalarında, mahkemelerin, suçtan zarar görmesi sebebiyle kamu davasına katılma hakkı bulunan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davadan haberdar edilmesi gerekli olduğunu düşünüyoruz. Burada sevindirici olan husus her ne kadar ihbar zorunluluğu kalkmış olsa da uygulamada çoğu mahkemenin bakanlığa bildirim yaptığı görülmektedir. Ayrıca burada sonuç olarak ihbar zorunluluğu olmadığından ötürü bakanlığın hangi durumlarda işlenen suçtan haberdar edildiği hususu da önemlidir. Bakanlık; soruşturma evresindeki kurumlardan gelen yazışmalar, yazılı ve görsel medya, sosyal medya, kurumda kalan çocuklar, kuruma gelen şikayetler, CİMER vb. birçok kanal ile suç tipine ilişkin dosyalara haberdar olmakta ve davaya katılmaktadır.

Ceza yargılamasında vekalet ücreti hususuna gelecek olursak, öncelikle CMK’nın Yargılama Giderleri başlıklı 324. maddesinin 1. fıkrası “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.” şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla, yargılama gideri olarak belirlenecek vekalet ücretinin belirlenmesinde Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine atıf yapılmaktadır. Avukatlık Kanunu’nun Avukatlık Ücreti başlıklı 164. maddesinin 1. Fıkrası “Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.” şeklindedir. Son fıkrası ise “Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.” şeklinde düzenlenmiştir. Avukatlık ücret tarifesinin hazırlanması başlıklı 168. maddesi de “Baronun yönetim kurulları, her yıl Eylül ayı içerisinde, yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgari hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine gönderirler. Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarife o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir. Şu kadar ki hazırlanan tarifede; genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir. Bu tarife Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde Bakanlıkça karar verilmediği veya tarife onaylandığı takdirde kesinleşir. Ancak Adalet Bakanlığı uygun bulmadığı tarifeyi bir daha görüşülmek üzere, gösterdiği gerekçesiyle birlikte Türkiye Barolar Birliğine geri gönderir. Geri gönderilen bu tarife, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca üçte iki çoğunlukla aynen kabul edildiği takdirde onaylanmış, aksi halde onaylanmamış sayılır; sonuç Türkiye Barolar Birliği tarafından Adalet Bakanlığına bildirilir. 8 inci maddenin altıncı fıkrası hükümleri kıyasen uygulanır. Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. 04.11.2025 tarihinde Resmî Gazete’de Türkiye Barolar Birliği (TBB) Tebliği ile 2025-2026 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) yayımlanmıştır. Tarifenin Amaç ve Kapsam başlıklı 1. maddesinin 1. fıkrasında “Mahkemelerde, tüm hukuki yardımlarda, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonlandıran her türlü merci kararlarında ve ayrıca kanun gereği mahkemelerce karşı tarafa yükletilmesi gereken avukatlık ücretinin tayin ve takdirinde, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve bu Tarife hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir. Tarifenin Ceza Davalarında Ücret başlıklı 14. maddesinin 1. fıkrası da “Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise vekil ile temsil edilen katılan lehine bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir. Bu hüküm, katılanın 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen vekili bulunması durumunda, kovuşturma için ödenen ücret mahsup edilerek uygulanır.” şeklindedir. Dolayısıyla ceza yargılamalarında avukatlara ödenecek vekalet ücretine ilişkin olarak, sanığın ceza alması veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi durumunda, sanık tarafından katılan vekiline vekalet ücreti ödenmesine karar verilecektir. Yürürlükteki 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 14.maddesinin birinci fıkrasında “Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.” şeklinde amir hüküm yer almaktadır.

Bu düzenlemede belirtildiği üzere, idareler lehine vekalet ücreti takdir edileceği hükmü emredicidir. Müvekkil Bakanlık, diğer tüm kamu kurumları gibi kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden lehine vekalet ücreti takdir edilmesi gerekmektedir.

Bakanlığın katılan olduğu dosyalara ilişkin tüm bu kanuni açıklamalar gözetildiğinde, bakanlık vekillerine de vekalet ücretinin hükmedilmesi gerekmektedir. Zira kamu davasına katılma talebinin kabulüne karar verilerek katılan sıfatı almış olan Bakanlık buna rağmen kurum lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi hukuka uygun değildir. Buna ilişkin olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.12.2011 tarihli, 2011/364 E, 2011/287 K. Sayılı ilamında "Hükmedilmesi gereken vekalet ücreti, katılana vekili tarafından sunulan hukuksal yardımın şekli ve kalitesiyle ilintili olmayıp, katılanın kendisini vekil ile temsil ettirmesinin bir sonucudur.” denilmektedir. Her ne kadar bazı mahkemeler, Anayasa’nın 41. maddesine göre ailenin huzur ve refahı ile özellikle anne ve çocukların korunmasına yönelik olarak her türlü istismar ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alma görevinin Devlete ait olduğunu; Aile ve çocukların korunması hakkının Anayasa ile güvence altına alındığını ve 6284 sayılı Kanun'un 20. maddesinin ikinci fıkrası gereğince Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi nedeniyle açılan davalara katılabileceğini kabul etmekte ise de, Bakanlığın davaya katılması doğrudan Anayasa ve kanundan kaynaklanan koruma görevine ilişkindir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davaya katılması doğrudan zarar görme şartına bağlı olmayıp, Anayasa ve kanundan kaynaklanan koruma görevine ilişkin bir kamu görevi niteliğinde bulunması nedeniyle katılan Bakanlık lehine vekalet ücreti tayin edilmemesi gerektiği yönündeki görüş yanlıştır. Zira, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 14. maddesinin birinci fıkrasındaki “Kamu davasına katılma üzerine, mahkûmiyete ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir.” hükmü açıktır ve kendisini vekille temsil ettiren katılan Bakanlık lehine, sanık aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir. Kaldı ki Anayasa’nın 6. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” hükmüne rağmen katılan Bakanlık lehine mahkemece vekalet ücretine hükmedilmemesi hukuka aykırıdır. Dolayısıyla 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164 ve 168 inci maddeleri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde yer almasına rağmen, Bakanlığımız lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi diğer katılan vekillerinden ayrı bir uygulamaya tabi tutulması sonucunu doğurmakta, eşitlik ve hakkaniyet ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Katılma talebinde bulunan, usulüne uygun katılma talebi kabul edilen davaya katılıp dosyayı takip eden, emek ve mesai harcayan, mağdur yanında davayı takip eden avukat için kurum lehine vekalet ücretine hükmolunması gerekmektedir.

Güncel Yargıtay kararları ışığında, katılan Bakanlık lehine vekalet ücreti hükmedilmelidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 21.02.2024 tarihli 2023/476 E., 2024/86 K. sayılı ilamında “… Öte yandan, direnme kararına konu mahkumiyet hükmünde katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı lehine vekalet ücreti takdir edilmemesinin eleştiri konusu yapılacak bir husus olduğu değerlendirilmiştir…” şeklinde değerlendirme yapmıştır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 04.02.2025 tarihli 2022/4816 E., 2025/1100 K. sayılı ilamında “Kendisini vekil ile temsil ettiren katılan kurum lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi…” şeklinde temyiz istemlerinin esastan reddi ile hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermiştir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 06.01.2025 tarihli 2023/11021 E., 2025/7 K. sayılı ilamı, Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10/2-3 maddesi ile 6284 sayılı Kanun’un 2/d ve 20/2 maddelerine atıfta bulunarak, Bakanlığın davaya katılmasında isabetsizlik bulunmadığını ve katılan lehine vekalet ücreti hükmedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 01.07.2025 tarihli 2025/2783 E., 2025/6960 K. sayılı ilamı ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 25.06.2025 tarihli, 2024/3311 E., 2025/5143 K. sayılı ilamı ile benzer şekilde kendisini vekille temsil ettiren katılan lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini teyit etmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 24.06.2025 tarihli, 2024/2682 E., 2025/5046 K. sayılı ilamı, aynı hükmü vurgulamaktadır.

Dolayısıyla, güncel Yargıtay kararlarından da anlaşılacağı üzere, Bakanlık lehine vekalet ücretine hükmedilmelidir.