Makedonya denince insanın aklında pek bir şey canlanmıyor ama Üsküp, Manastır, Kalkandelen, Ohri denince bir anlam kazanıyor. Zira Türklerin; yüz yıllar boyunca egemen oldukları, Ecdad (Ata Yurdu) olan bu bölge, şimdilerde adına Makedonya denilen ülkeye damgasını vuran ve ülkenin adından daha fazla bilinen yerler.
     
Makedonya 1993 yılında Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış olmasına rağmen, Yunanistan’ın vetosu sonucu AB’ne giremedi. Yunanistan, ülkenin adı olan Makedonya adının kullanılmasına ve Büyük İskender’in bir Makedon olarak anılmasına karşı çıkıyor ama her iki konuda da asıl hak sahibi olan Türkiye’nin sesi çıkmıyor. Yüzlerce yıl Osmanlı yönetiminde kalan Ecdad (Ata Yurdu) bu yerler ve bu isimler üzerinde hak iddia edebilecek tek adres olan Türkiye ise susuyor.
     
Para birimi Yena. 60 yena, 1 euro ediyor. Ekonomik açıdan oldukça geri bir ülke olmasına rağmen, tarihi yapısı, insanları ve doğası ile bu geri kalmışlığı örtüyor.
     
Ülkenin en büyük ırmağı, aynı ismi alan ovası ve dağı arasında akan Vardar Nehri. Çok bildiğimiz bir Rumeli Türküsünde geçen bizim Maya Dağ’ı, şimdilerde Şar Dağı olarak anılan yer türkülerde şöyle geçiyor :

Mayadağ'dan kalkan sazlar / Al topuklu beyaz kızlar / Yarimin yüreği sızlar / Vardar ovası Vardar ovası / Kazanamadım sıla parası



Alaca-Boyalı Cami Kubbesi
 
     
Maya Dağının eteklerinde kurulan, yörenin önemli ve tarihi Türk şehirlerinden olan Kalkandelen’de (Tetova) çok sayıda Osmanlı eseri bulunuyor.
     
Bunlardan biri cidden çok dikkat çekici ve şimdiye kadar benim görmediğim hatta tahmin dahi edemediğim bir cami yapımı. Camiye “Alaca Cami veya Boyalı Cami” deniyor. Bu camiyi Hürşide ve Mensure isimli iki kız kardeşler, çeyiz paralarını kullanarak yaptırmışlar. Yapımına dönemin yöneticisi Recep Paşa ve mimar olan oğlu Abdürrahim Paşa yardımcı olmuşlar. 1438 yılında yapılan Caminin dışı ve özellikle içi resimlerle dolu, tek bir boş alan yok. Kubbe, tavan, tavan kenarları, duvarlar ve minberinde her yer rengarenk çiçek, motif, manzara, İstanbul görüntüleri resmedilmiş vaziyette. Renkli resimlerin yapılması ve korunması için 30.000 yumurta kullanılmış. Yapımcıları olan iki kız kardeşin, cami avlusunda , etrafını sütünların çevrelediği ufak ve mütevazi bir mezar yerleri var. Sanki daha dün defnedilmiş gibi, kabarık iki toprak yığını, başlarında mezar taşı bile yok. Örneği pek az olan belki de hiç bulunmayan, resimlerle süslü bu cami için ne söylense az.


 
Alaca-Boyalı Cami İç görünüşü
     
Kalkandelen’de ki bir diğer ilginç yer, “Harabati Baba Tekkesi”. Macaristan’a yapılan seferden dönen Vezir Server Ali Paşa buraya uğramış. Bu yerden çok etkilenen ve ruhunda dervişlik yatan Server Ali Paşa bütün makam ve rütbelerinden vazgeçerek Tekke’ye derviş olmuş. Bu kadar önemli makamlardan vazgeçerek sade bir derviş olmasından ötürü, biraz da kinayeli olarak kendisine Server Ali Paşa yerine Sersem Ali Paşa adı takılmış. Bir süre sonra yerine Harabati Sultan isimli bir derviş geçmiş. Harabati Sultan’ın 1620 yılında ‘Hak’ka yürümesi’ üzerine Malatya’dan gelen Mehmet isimli bir derviş, aynı zamanda bir Bektaşi Tekkesi olan Harabati Baba Tekke’sinin yönetimine geçmiş. Bu dervişin de kendisini harap edercesine çalışmasından ötürü ‘Harabati’ ismi tamamiyle yerleşmiş. Şimdilerde, en yüksek makamda, benim de tanıştığım “Baba Dede Mondi” bulunuyor. 


 
Harabati Baba Bektaşi Tekkesi Dervişi Abdülmuttalip
     
Bektaşiliğin ritüeli, kuralları, 12 kişilik üst yönetimine seçilme ve Baba Dede olma kuralları, başka bir yazının konusu olacak ve insanı şaşırtacak kadar ilginç ve gelişmiş. 
     
Tito zamanında 1945 yıllarında bu yeri ele geçiren Partizanlar, Tekke’yi, eğlence, market ve otel yerine çevirmişler. Çok sonraları, eski özgün yapısına kavuşan Tekke’nin dervişliğini, günümüzde, çok güzel Türkçe konuşan, aydın ve karizmatik bir kişiliği olan Abdülmuttalip Derviş yapıyor. Bekçisi ise, bu yeri Partizanlardan savaşarak alan mücahitlerden biri olan Zemo. Zemo ile yan yana çektirdiğimiz bir resimde, Zemo’nun iri cüssesi yüzünden ben resmin bir köşesine sıkışıp kalıyorum.
     

 
Mücahit ve Tekke bekçisi Zemo


Bütün bunlara bakınca, bu yerlere neden Ecdad (Ata Yurdu) denildiği daha iyi anlaşılıyor ve biz bir başka Ecdad Yurdu olan Ohri, Üsküp’e geçiyoruz.

 
Av.A.Erdem Akyüz
Hukukun Egemenliği Derneği
Genel Başkanı


 

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Erdem AKYÜZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)