“Ağaçsız memleket duvaksız geline benzer.”

“Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun.”

Türk Atasözleri(*)

 

Çevre, insanların ve diğer canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. Çevre bilinci, insanların diğer canlılar, bitkiler ve doğayla paylaştığı yaşam alanına saygılı bir tutum sergilenmesidir.

Çevre suçu, çevreye doğrudan zarar veren yasa dışı bir eylemdir. Bu yasa dışı faaliyetler çevreyi, yaban hayatını, biyolojik çeşitliliği ve doğal kaynakları içermektedir. Çevre suçları, dünyadaki dördüncü en büyük suç faaliyetidir ve her yıl yüzde beş ila yedi oranında artmaktadır. Bu suçlar kovuşturmaya tabidir.

Genellikle mali nedenlerle çevre suçunun işlendiği varsayılır.   Bu varsayım, “rasyonel kirletici” hipotezine dayanmaktadır. Hipoteze göre, ekonomik aktörler, eğer beklenen ekonomik fayda, uyumsuzluktan beklenenden daha büyükse, çevresel düzenlemeye uyarlar.  Bu, ciddi ve öngörülebilir cezaların çevre düzenlemesine uyumu teşvik edeceği bir duruma yol açacaktır. Bununla birlikte, çevre suçlarına verilen cezaların, en azından diğer suçlarla karşılaştırıldığında oldukça hafif olduğu düşünülmektedir. Çevre suçlarının sonuçları, toplumun bir bütün olarak çevre sorunlarına karşı tutumunu da yansıtabilir

Günümüz dünyasında kontrolsüz endüstriyel gelişmeler ve teknoloji kullanımı ile doğal kaynakların aşırı derecede istismar edilmesi ciddi derecede çevresel tehlikeler yarattığından insan yaşamı ve sağlığı açısın- dan çevresel medya, fauna ve floranın tüm olası vasıtalarla korunması ulusal/uluslararası önem kazanmış bulunmaktadır. “Tüm canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunması”1 sağlanmalıdır. Kuşkusuz, ceza hukukunun bu doğrultudaki işlevi küçümsenmeyecek ölçüde olacaktır.2 Çevre suçunun veya yeşil suçun (green crime) tanımı net değildir ve tartışılmaktadır, ancak yasayı ihlal etme ve çevreye zarar verme boyutlarını içermektedir. Tartışmaya yeni bir bakış açısı saptamak üzere, çevre suçu tanımının yasal olarak suç olarak tanımlanan eyleme mi yoksa çevreye zarar vermeye mi bağlı olduğudur. Bazıları, birçok çevre suçunun ulus ötesi etkileri olduğundan veya diğer ülkeleri etkileyen bazı çevre suçlarının işlendikleri ülkede yasa dışı olarak tanımlanmadığından, çevre suçlarının bir global suç biçimi olarak uluslararası hukukun ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini belirtmektedir.

Özellikle atıklarla ilgili suçlar, genellikle uzun bir geçmişi olan suç örgütleriyle bağlantılıdır.  Yasadışı atık akışları gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru kaymaktadır ve suçun nedeni, gelişmiş ülkelerdeki yasal standartların neden olduğu atıkların bertaraf edilmesi maliyetini ödemekten kaçınmaktır. Uluslararası atık suçlarına ek olarak, yerel atık yönetimi de genellikle çevresel düzenlemelere uymadan atıkları bertaraf eden örgütsel suçlardan kontrol edilir veya etkilenir. 

Genel olarak, çevre politikası ve çevre düzenlemesi, uygulamaya büyük ölçüde bağlıdır.  Yakalanma riski, çevre suçları işleme olasılığı ile güçlü bir şekilde ilişkilidir. Çatışan çıkarları olan kuruluşlar, özellikle politika düzeyinde, genellikle uygulamayı etkilemekte; çevre suçlarının rapor edilip edilmediğini (karanlık sayı) ve kovuşturulup kovuşturulmadığını çeşitli yapısal ve politik faktörler etkilemektedir. Bu düşüncelerle saptanan verilere aşağıdaki tablolarda yer verilmiştir.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca uygulanan idari yaptırımlar (2022)

Denetim

sayısı

İdari yaptırım

sayısı

Ceza Miktarı (₺)

Durdurma

Bakanlık merkez

416

117

53.789.947,27

10

İl Müdürlükleri

68.996

5.846

477.543.231,63

374

Toplam

69.412

531.333.178,90

384

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca uygulanan ceza miktarları ve sayısı       

Konu

Uygulanan idari

yaptırım sayısı

Ceza miktarı (₺)

Hava

998

59.828.162,72

Su

643

103,786,707,50

Atık

995

265.967.665,54

ÇED

498

43.713.534,33

Gürültü

514

9.079.258,00

Toprak

  73

7.982.334,03

Egzoz

1.842

5.683.889.00

Diğer

400

35.291.627,78

Toplam

5.963

531.333.178,90

Veriler ve Trajik Görüntü(!)

Ergene Nehri, ağır metal ve kimyasal atıkların etkisiyle artık bir 'atık kanalı'na dönüşmüş durumda.  Yerel halk ve çevre örgütleri, derin deşarj projesinin hayal kırıklığı yarattığını belirterek nehrin kurtarılması çağrısında bulunuyor. (13/03/2024)

Genellikle mali nedenlerle çevre suçunun işlendiği varsayılır.   Bu varsayım, “rasyonel kirletici” hipotezine dayanmaktadır. Bu hipoteze göre, ekonomik aktörler, eğer beklenen ekonomik fayda, uyumsuzluktan beklenenden daha büyükse, çevresel düzenlemeye uyarlar.  Rasyonel kirletici hipotezi, olumsuz sonuçların beklenen değerini içermektedir. Bunun için önemli bir faktör yakalanma riskidir. Türkiye’de yakalanma riskinin ise düşük olduğu düşünülmektedir. Bu sorun diğer ülkelerde de oldukça yaygındır. Ekonomik aktörler yakalanma riskinin geçici veya kalıcı olarak daha düşük olduğunu tahmin ettiklerinde, çevre suçu işleme olasılıklarının daha yüksek olduğuna dair ampirik kanıtlar vardır. Çevre suçlarının arkasındaki ekonomik saikler nedeniyle, geleneksel olarak çevre suçlarına yönelik yaptırımların, suçtan ekonomik fayda elde edilmesini önlemek için geliştirilmesi önerilmiştir. Bu doğrultuda sanayide kullanılan su arıtma teknolojilerinin geliştirilmesi ve arıtılan suyun m³ başına düşen enerji maliyetinin azaltılması amaç değer olmalıdır.

Boyutu

Yalnızca bir milyon insanın yaşadığı bir kentte insanlar günde ortalama 2.000 ton yiyecek, 625.000 ton su, 9.500 ton yakıt tüketmekte ve 950 ton havayı kirleten zehirli madde ile 500.000 ton atık madde üretmektedirler. Bu değerleri onla çarptığınızda İstanbul metropolündeki çevre sorunsalını algılamak hiç de zor olmayacaktır. Bu bulgular karşısında çevre hukukunun etkinliği gündeme gelmektedir. 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 12. Maddesine muhalefetten (kullandıkları yakıt ve çıkardıkları atıkları düzenli olarak belgelemek yükümlülüğü) son beş yılda açılan kamu davası toplamı 36’yı bulmakta ise de idari para cezasını gerektiren suçların niceliğine ilişkin ulusal bir saptamaya tanık olunamamıştır.  2012 yılına ait aşağıdaki veriler ise; yalnızca saptanan çevre suçlarına ait bilgi ötesinde bir anlam taşımamaktadır. Çevre suçu kriminolojisini (green criminology) belirlemek üzere kayıt dışı kalan suçlara özgü bir saptamanın yapılmasına ihtiyaç vardır.3  Geleneksel kriminoloji, antroposentrik yaklaşımla– fail ve mağdur olarak insanlara odaklanırken, yeşil kriminoloji      tür ayrımı yapmadan-hem insan hem de insan olmayan çevreyi ve hayvanları kapsamaktadır. Yeşil kriminolojinin ilkeleri şunlardır:

1. Kriminoloji disiplini içerisinde yer alması,

2. İnsan eylemi ve failliğinin nasıl zararlı ekolojik sonuçlara yol açtığıyla ilgilenmesi ve

3. Mağdur kategorisini eko-sistemleri ve insan olmayan hayvanları da kapsayacak şekilde genişletmesidir.

Yeşil kriminologlar, çevre suçlarının tasarlandığı ve uygulandığı karmaşık sosyal ağları incelemekte, yasal olarak suç olarak kabul edilsin ya da edilmesin, çevresel yıkımın ve mağduriyetin tüm kaynaklarıyla ilgilenen “zarar bakış açısı”ndan yola çıkmaktadır.4

“Yeşil Bursa”/"Bursa Ovası"(!)
Yeşil kriminoloji Yeşil Bursa’nın mı eseridir (?)

 

Marmara Denizi’nde Müsilaj

Müsilaj (deniz salyası), biyolojik ve kimyasal birçok koşulun bir araya gelmesiyle oluşan, fitoplankton olarak adlandırılan bitkisel canlıların aşırı çoğalması, deniz sıcaklığının yükselmesi ve buna bağlı olarak bakteriyel aktivitelerin artmasıyla oluşan sümüksü, yapışkan bir yapıdır. Bu yapının trajik görüntüsüne Marmara Denizi’nde tanık olduk. Sorun kaynağı Marmara Denizi gibi yarı kapalı denizlerde sürekli olarak yapılan bu atık su boşaltımların kirletici yükünü arttırması ve bu durumun kirlenmeye sebep olabilmesidir. Marmara Denizi evsel, endüstriyel, gemi ve diğer denizel faaliyetlerden kaynaklı atıkların yoğun baskısı altında bu riske gebe bir konumdadır.4  

Yeşil Kriminoloji

Lynch (1990) “yeşil kriminoloji” terimini ilk kullanan kişidir. Lynch yalnızca çevreye karşı işlenen suçlarda gücün rolüne değil, aynı zamanda bu tür suçların ırk, sınıf ve cinsiyete dayalı olarak bireyleri nasıl orantısız bir şekilde etkilediğine de dikkat çekmektedir. Yeşil kriminoloji mağduriyet kavramını hayvanları (artı balık ve böcekler gibi duyarlı canlıları) ve çevreyi kapsayacak şekilde genişlettiği için buna türleri ve doğayı da ekleyeceğiz. Zarara odaklanmanın bir parçası olarak yeşil kriminologlar şu kritik soruları soruyorlar: Neyin zararlı olduğunu kim belirliyor? Ve neyin suç olduğunu kim tanımlar? Bu sorular, çevre suçu tanımlarını kimin oluşturma yetkisine sahip olduğu, zarar tanımlarına karşı kimin direnme yetkisine sahip olduğu ve daha da önemlisi bu eylemlerden kimin ve neyin zarar gördüğü gibi güç meselesini merkeze alıyor.  Yeşil kriminologlar, yasal ve zarar arasındaki bu ikiliğe dikkat çekmekte ve şirketlerin zararlı davranışlarının kontrolsüz bir şekilde devam etmesine izin veren güç ilişkilerini açıkça eleştirmektedirler.  Yeşil kriminoloji’ye5 konu olan olgulardan en önemlisi Hindistan’daki Bhopal felaketidir.

3 Aralık 1984 günü, ABD kökenli Union Carbide firmasının Hindistan'da Bhopal'de kurduğu böcek ilacı üreten fabrikadan yanlışlıkla 40 ton metil iso-siyanat gazını dışarı atması 20.000 kişinin ölümüne, 120.000'den fazla insanın zehirlenmesine ve sağlık sorunları yaşamasına neden oldu.

Çevresel etkileri Çernobil faciasından da korkunç olan bu kaza sonrasında, Bhopal eyaleti doğal afet bölgesi ilan edildi. Greenpeace'in bölgede kazadan 20 yıl sonra, 2004 yılında yaptığı ölçümlerde, toprakta normalin 6 milyon katı toksik madde bulundu.6

Union Carbide'ın böylesine bakımsız ve kontrolsüz bir fabrikayı ABD'de kurmasının mümkün olmadığı, fabrikanın yetersiz teknolojiyle açılmış olduğu iddia edildi. İşte bu türden zarar boyutlu yeşil suç (green crime) batılı şirketlerin endüstriyel atıkları gönderdikleri Üçüncü Dünya ülkeleri içinde geçerlidir.

Yeşil kriminoloji açısından Türkiye çapında 81 ilin hava, su, toprak, gürültü ve atık bakımından “kirlilik” karnesine göre 33 şehirde hava kirliliği, 23 şehirde atıklar, 22 şehirde su kirliliği en önemli çevresel sorun oldu. 2012 yılında yapılan 23,292 denetim sonucunda çevreyi kirletenlere  57,290,684 ₺’ye, 2022 yılında da 5.963 idari yaptırım sonucu 531.333.178,90 ₺ hükmedildi.

İçtihat

“Bu çağın ekolojik ve sosyal zorluklarına anlamlı bir yanıt vermek, hukuki düzeyde bir düşünce değişikliğini gerektirir” Koons, 2012: 351.7

AİHM'nin AİHS kapsamındaki 8. Maddenin (özel ve aile hayatına saygı hakkı) yorumlanmasına ilişkin olarak ortaya koyduğu içtihat, 8. maddenin bireylerin, iklim değişikliğinin yaşamları, sağlıkları, refahları ve kaliteleri üzerindeki ciddi olumsuz etkilerinden devlet yetkilileri tarafından etkili bir şekilde korunma hakkını kapsadığı yönündedir. AİHM devletin mevcut ve potansiyel olarak geri döndürülemez geleceği hafifletebilecek düzenlemeleri ve önlemleri benimsemek ve uygulamada etkili bir şekilde uygulamak konusunda pozitif bir görevi olduğuna karar verdi: 53600/20 Esas Numaralı Verein KlimaSeniorinnen Schweiz ve Diğerleri/İsviçre (Klima Seniorinnen) davasında Mahkeme, İsviçre hükümetinin iklim değişikliğinin hafifletilmesine yönelik yeterli bir yerel düzenleyici çerçeve oluşturmayarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. Maddesini ihlal ettiğine karar verdi- özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı. İklim kriziyle ilgili olarak 8. Madde, “her Sözleşmeci Devletin, ilke olarak önümüzdeki otuz yıl içinde net sıfır karbona ulaşmak amacıyla, kendi sera gazı emisyon seviyelerini önemli ölçüde ve kademeli olarak azaltmak için önlemler almasını” gerektirmektedir (Klima Seniorinnen, paragraf 548). Klimaseniorinnen kararının diğer yargı bölgelerinde devam eden ve gelecek davalar üzerinde de bir etkisi olması muhtemeldir. Kuşkusuz, AİHM'nin kararları, bölgesel ve ulusal düzeylerdeki küresel iklim davaları açısından geniş kapsamlı sonuçlara sahiptir.3

Orman Suçları

Öte yandan, genelde kayıt dışı olanlar dışında da orman suçları ülke genelinde en fazla işlenen suç türü olarak belirmektedir. Orman suçlarının yıllar itibariyle özel kanunlar uyarınca açılan kamu davalarındaki oran ile (ihmal, faili meçhul, kasıt ve doğal nedenlerle) orman yangınlarının seyri şöyledir:4

Orman Suçları

Yıl       Sayı     %

2013    18,684   3,3

2014    16,971   3,1

2015    13,971   2,6

2021     26,367  76,7

2022     24,516  76.7         

Orman Yangınları

Yıl       Sayı     Hektar

2008    2,135   29,749

2009    1,793     4,679

2010    1,861     3,317

2011    1,954     3,612

2019    2,688     3,192

2020     3,412    20,936

2021     2,793  139,503

2022     2,160    12,799

NEDENLERİ İLE YANGIN İSTATİSTİKLERİ (2011-2220)

Kaynak: Türkiye Ormancılar Derneği-https: //www.ormancilardernegi.org/   

Faili meçhul nedenlerin sayısı tüm yangın çıkış sebeplerine eşit dağıtıldığında, insan kaynaklı yangınların %71 olduğu görülmektedir.5 Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre 2012 ile 2021 yılları arasındaki on yıllık dönemde yaşanan orman yangınlarının % 5,3'ü kasıt, % 34,5'i ihmal ve kaza, % 11,9'u da doğal nedenlerle gerçekleşti. Yangınların % 48,3'ünün ise nedeninin bilinmediğine dikkat çeken rapora göre, bu nedeni bilinmeyen yangınlarla zarar gören orman ekosistemi miktarının son 10 yılda 80,986 hektarı bulduğu vurgulanıyor.

İşte gerçeği yansıtmayan bu istatistik tablolar karşısında çevre hukukunun (çevre korunması, ekolojik denge ve çevre kirliliği) etkinliği nasıl sağlanabilir sorusu, yaşamsal nitelikte bir soruna işaret etmektedir.

Sosyo-psikolojik bir gerçek şudur ki, sosyal sistemler, gruplar ve devletler normatif sistemleriyle karakterize edilmektedir. Kuşkusuz, birey /bireyler grup normlarını benimsediği ölçüde norm bir değer kazanmakta ve normun kabullenilmesi süreci toplumsal dayanışma tesis etmektedir. Birey grubu ile özdeşleşmek istediğinde ise, normun gerçek amacı kendisi için muğlak bile olsa normu kabullendiği görülecektir. Şu kadarı bilinmelidir ki, zorluk yaratmadığı veya bedeli yüksek olmadığı takdirde norma uyum keyfiyeti insanın kendini uygar bir yaratık olarak hissetmesinin ön şartıdır.

Çevre bilinci, insanların diğer canlılar, bitkiler ve doğayla paylaştığı yaşam alanına saygılı bir tutum sergilenmesidir. Ancak “çevre bilinci nedir?’’ sorusunun cevabı, günümüzde pek çok alanı içerdiğinden, yenilenebilir alternatif enerji kaynakları ve çevreci hareketleri de içeren bir olgu haline gelmiştir.  Özetle, doğal kaynakların korunması olarak algılanır. Dünya üzerindeki canlıların doğal kaynaklara olan bağımlılığı, çevre ve doğa bilinci oluşturulmasını çok daha gerekli kılar. Su kaynaklarının hızla tükenmesi, ormanlık alanların azalması ve doğal afetlerin daha sık oluşması bu gerekliliğin en büyük sebepleri arasında yer alır.

Türkiye, sanılanın aksine su zengini bir ülke değildir. Artan nüfusu ve paralel olarak artan su kullanım alanları ile Türkiye, “su fakiri” bir ülke olma yolunda ilerliyor. Su kaynakları, evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarla her geçen gün daha da kirlenmektedir. Tarımda yaşanacak su tehlikesi endeksine göre de Türkiye, 2024-2050 dönemi içerisinde en çok risk arz eden ilk 15 ülke arasında yer almaktadır.

Çevre bilinci ile gerçek davranış arasındaki korelasyonun yalnızca 0.35 olması ise, bu ilişkinin hemen hemen yok olduğunu göstermektedir. Bu yalın önerme bizleri şu katı gerçeğe götürmektedir: İnsanlar, normalde, bir şeyin iyi veya kötü oluşunu kendi tecrübesiyle (direkt geri besiyle) öğrenmektedir. İşte bu bağlamda, çevre suçu işleyen kişi/kuruluşların etkin bir biçimde cezalandırılmaması, davranış ve çevre ilişkilendirilmesi hakkında bir şeyler öğrenmemize en büyük engel oluşturmaktadır.

Çevre hukukunu metropol kentlerde negatif olarak etkileyen parametreler arasında çözümlenemeyen gecekondulaşma birinci sorun olarak yer almaktadır. Ellili ve altmışlı yılların masum ve insani ihtiyaçlarından doğan gecekondulaşma,1970’li ve özellikle 1980’li yıllardan sonra “gecekondu mafyası” adı verilen belirli çıkar gruplarının kolay kazanç kapısı olmuştur. Özetle, gecekondu alanları bazı insanlar için en karlı yatırımların başında gelmektedir. Son 45 yılda 11 kez çıkan imar afları bunun en iyi göstergesi olup, anılan aflarla başkalarına ait rantlar hukuk dışı hareket eden kişilere aktarılmıştır.4 Hiç kuşkusuz, sosyal bir devletin bu türden bir görevi bulunmamaktadır. Keza bu çerçevede imar affı çıktığı zaman yapılması gereken gecekondu sahiplerine mülkiyet hakkı vermek yerine irtifak hakkı tesisi ile yetinilmesi ve kentin gelişme sürecinde bu gecekonduların sosyal konutlarla değiştirilmesi yoluna gidilmesidir.

Özet olarak, biz insanlar günlük yaşamımızda şu gerçeği pek algılayamayız: Gelişmeler genelde oldukça yavaş bir süreci takip ederken aniden ivme kazanmakta ve insanları dönüşü olmayacak felaketlere sürüklemektedir. Bizlerin sezgileri TEMA vakfının sergilediği çölleşme sinyalleri gibi kentlerdeki hukuk dışılığı da göz ardı ettiğimizi söylemektedir.  

 

ATIKSU ARITMA TESİSİ İLE HİZMET VERİLEN BELEDİYE VE NÜFUS ORANI (%)

Kaynak: TÜİK. Su ve Atıksu İstatistikleri, 2022.

Genel olarak atıksu arıtma tesislerinin enerji ihtiyaçlarının fazla olması işletme maliyetlerini artırmakta ve tesisin çalıştırılmasını olumsuz etkilemektedir. Atıksu arıtımı; çeşitli kullanımlar sonucu oluşan atıksuların deşarj edildikleri alıcı ortamın fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik ve ekolojik özelliklerini değiştirmeyecek hale getirmek için uygulanan fiziksel kimyasal ve biyolojik proseslerin birini ya da birkaçını kapsamaktadır.

Çevreye Karşı Suçlar11

Türk Ceza Kanunu 181-184. Maddelerinde düzenlenmiş (Çevrenin kasten kirletilmesi, Çevrenin taksirle kirletilmesi, Gürültüye neden olma ve İmar kirliliğine neden olma) suçlara ilişkin 2021 yılı adalet istatistikleri verilerine aşağıda yer verilmiştir.

Cumhuriyet Savcılıkları Evresi-Suç sayısının karar türüne göre dağılımı

                           Kovuşturmaya yer olmadığı       Kamu Davası           Diğer

Sayısı       %                         Sayısı         %          Sayısı     %

11,969     30,6                         25,346       64,9       1,764     4,5

Ceza Mahkemelerince Verilen Karar Türüne Göre Dağılımı

    Mahkûmiyet               Beraat           Hükmün açıklanmasının geri bırakılması

                                      19,856 (% 57,3)      4,036(11,6)       1,152 (%3,3)

Ceza Mahkemelerince Karar Verilen Dosyaların (28,388) Açılış Yılına Göre Dağılımı

2017 ve öncesi          2018                  2019                        2020                2021

12,220 (%43,0)      897(%3,2)      4319(%15,2)          12,220(43,0)      9,849 (%34,7)

İlk derece ceza mahkemelerince verilen bu kararlardaki süreye üst mahkemelerde geçen süreler de eklenecektir.

Ceza adaletinde erime (attrition) olgusu yukardaki verilerde sergilenmiştir.  Burada açıkça görüldüğü üzere suç istatistikleri gerçeği yansıtmamakta; nesnel ve bağımsız bir varlığı bulunmamaktadır.  Bunlar bir manavdan aldığınız elmalar gibi değildirler. Suç istatistiklerinin insan yaratısı bir ürün olarak, belli bir sosyal ve siyasal bağlamda özel bazı amaçlar için toplandığı da bilinmelidir. Bağlamı değiştikçe, kuşkusuz, istatistikler de değişecektir. Bu konuda kolluk güçlerinin “tipik suçlu” ve “tipik iyi vatandaş” konusundaki düşünceleri kimleri zanlı olarak yakalayıp yakalamama veya olayı göz ardı etme kararını vermede etkili olmakta; kolluk görevlisinin kafasındaki “suçlu profiline” uygun düştüğü oranda zanlı kişinin gözetim altına alınma olasılığı artmaktadır. Sonuçta, resmi suç istatistikleri bu ve diğer tercihleri yansıtmaktadır.

Bir suçun güvenilir bir şekilde suç istatistiklerinde yer etmesi bakımından şu üç koşulun gerekli olduğu kabul gören bir kuramdır: (1) Toplumun bireylerince oldukça zarar verici görülmeli; (2) Kamusal bir karakter taşımalı ve (3) Mağduru veya mağdura yakın olanları kolluk güçleri ile olası en fazla iş birliğine yöneltici nitelikte olmalıdır.5   

Çevresel Davranış Dinamikleri

1. Ahlaki

İlk akla gelen insanlarda ahlak bilinci ve sorumluluk duygusunun yaratılmasıdır. Yalnız çevresel ahlaki değerlere ilişkin birçok belirsizlik vardır. “Büyük balık küçük balığı yutar” doğa yasası bile yanlış yorumlanmaktadır. Doğada insan dışında hiçbir canlı yaşamını sürdürmek için gerek- sinim duyduğundan fazlasını yutmaz iken, süper güçler/devletler kendilerini büyük balığa benzeterek, geri kalmış/kalkınmakta olan ülkeleri-küçük balıkları-sömürüye hakları olduğuna inanırlar. Ve tatminsizlik içinde de sömürüye devam ederler. Böylece doğa yasası etik olmayan bir eylem ilkesi haline gelmiştir. Öte yandan, tüm etik referanslara-insanların eşit olmasına-karşın çöp toplama merkezlerinin teknik açıdan uygun olsa da kentin zengin mahalleleri bitişiğinde kurulduğu hiç görülmemiştir.

Görülüyor ki, bu yaklaşım bireylerin davranışlarını değiştirmekte pek başarılı olamamıştır. Ampirik çalışmalar, ahlaki duyguların davranış üzerindeki etkisinin genelde, yalnızca geçici olduğunu göstermiştir. Bu yaklaşımın devamlı etki sağlaması için ise bireylerin söz konusu normun amaç ve gerekliliğini anlaması gerekmektedir. Yalnız yaşamı sürdürmekle ilgili kaygılar olduğu sürece temel değerler materyalist kalacağından çevreye duyarlık, estetik değerler gibi post-materyalist değerlere duyarlık gelişemeyecektir.

2. Ekonomik

Bu yaklaşım bağlamındaki tedbirlerin başında istenilmeyen çevresel davranışın bedelini yükseltmektir. Benzinin fiyatı yükseltilirken otobüs ücreti sıfırlanır. İkinci ve üçüncü araba sahibi olma vergisi kademeli olarak yükseltilir. Fazla elektrik ve su kullananlar için farklı ödeme yapması istenir. Bu tür ekonomik yaklaşım, çevresel doğru davranışta bulunanları ve hatta bu davranışın çevreye olumlu katkısını bilmeden ödüllendirmektedir. Yalnız, bu tür düzenlemelerin ahlaki desteğe sahip olmadıklarında ciddi sakıncalar doğuracağı da unutulmamalıdır. Bu durumda kişinin yaşamsal önemi olan unsurlardan eline bir şey geçmeksizin mahrum edildiği hissine kapılması hiç de zor olmayacaktır. Daha ötesi, bu türden baskı uygulayan bir sistemden kişinin kendisini soyutlaması da söz konusu olabilecektir.

Bu açıklamalar doğrultusunda, çevre hukukunun etkinliği için ahlaki duyguların mobilize edilmesi yanında ekonomik tedbirlerin gündeme getirilmesi; her halükârda, iki yaklaşımında “anlama” ile destek görmesi gerekli ön koşul niteliğindedir. Bunu gerçekleştirmek ise; pek çok pratik faydalar doğurur. Şöyle ki, kişinin anlaması ve öğrenmesindeki en etkili yöntem kendi kendine davranışının sonuçlarını görmesi ve ona göre şartlanmasıdır: Çocuk için ateşin yakacağını algılaması ve eli yanmasıyla aldığı ikazla bağlantı kurması örneğinde olduğu gibi  çevresel konulara ilişkin bilgilendirme ise genelde soyut nitelikte, pasif ve sözlü vasıta ile yapılmaktadır. Bunu aktif hale getirmek; eğitimde aktif katılım yönte- mine yer vermek üzere çok ortamlı bilgisayar sisteminden yararlanmak en rasyonel bir seçim olacaktır. Bu ortamda, ekonomik faaliyet ile ekoloji arasındaki ilişkiyi vurgulamak üzere somut göstergelerle oldukça girift ve uzun dönemli süreçleri temsili olarak bilgisayarda göstermek ve eylem olarak yeniden belirmesini gözlemek mümkün olacaktır. Bunun ülkemizdeki en çarpıcı örneğine Anadolu Üniversitesi Havacılık okulunda tanık olunmaktadır. Kokpitlerdeki simülasyon programları ile gerçek bir uçuş ortamı yaratılmakta; artı ve eksi davranışlar sonuçlarıyla anında değerlendirilmektedir.

Sağduyu, zekâ ve anlayış üzerine dayalı olan bu eğitsel yöntem çevre bilinci ve idraki için tercih edilmelidir.5 Özet olarak, sözlü ekonomik davranış tekniği kısa dönemde etkili gözükürse de kişiden hiçbir sorumluluk beklenmemesi handikap olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konumdaki, kişi sanki laboratuvardaki labirentte bir parça peynir kokusu ile yönlendirilen kobay fare gibi çevresel doğru davranışa motive edilmektedir. Öte yandan, ahlaki duygularla desteklenmek suretiyle devamlı bir etki yaratmak üzere; normların kuvvetli bir yaptırım sistemi ile desteklenmesi de etkili gibi gözükürse de istenileni verebilecek yeterliliği kuşkulu görülmektedir. Bu konuda en etkili yöntem ise, sorunu kaynağında çözümlemek üzere, sağduyu temeline dayalı davranış normlarını vurgulamak üzere eğitsel nitelikli bilgisayar ortamında gerçekleştirilen simülasyon programları ile kişilerin sonuçları şahsen tecrübe etmelerinin sağlanmasıdır. Tüm bu yaklaşımların temel koşulu Çevre Kanunu ve diğer çevre hukukunun (TCK Md. 181-184) etkinliği için denetimlerin yapılması ve yaptırımların uygulanmasıdır.6 İşte bu doğrultuda mülkü amirlikler ve yerel yönetimlere verilen yetkilerin kullanılması ve sorum- lulukların yerine getirilmesi için gerekli donanım ve altyapı gereksinmeleri karşılanmalı ve nitelikli personel temin edilmelidir. Bu çerçevede, ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesini öngören çevre korunmasına yönelik ISO 14000 serisi standartlar da (Yeşil Pasaport-Avrupa ile iş yapmak için bir şart olarak aranacaktır) çevre duyarlığını sağlayıcı önemli güç olacaklardır.  Öte yandan, çevresel suçların global düzeyde organize suç örgütlerince artan ölçüde işlendiği, vergi cennetleri, internet hackingi, karanlık web’ler ve dolandırıcılık gibi çeşitli beyaz yakalı suçluluk yöntemleri kullandıkları göze çarpmaktadır.7

Gündelik yaşantımızdaki davranış biçiminin milyonla, milyarla çarpıldığında çevre sorunlarında nasıl etkili ve durumun kötüye gidişinden nasıl sorumlu olduğu görülecektir. Siyasi yönetimlerin yeterli kararlılık gösterememeleri ve küresel kararların gerçek anlamda uygulanmamasını8 bahane etmekten vazgeçip, davranış ve tüketim alışkanlıklarımızın değişmesi gerektiği de bu şekilde anlaşılacaktır.

Özetle, sürdürülebilirlik fikrinin geleneksel dayanakları bütünleştirici önlemler çerçevesinde somutlaş- tırılmalıdır. İyi bir geleceğimiz olmasını istiyorsak, ilkelerimiz şunlar olmalıdır: Kuşaklar arasında adalet, yüksek yaşam kalitesi, toplumsal birlik ve dayanışma, çevre için yapılan harcamaların kirleten veya bozulmaya neden olan taraflarca ödenmesi ile uluslararası sorumluluk duyulmasıdır.9

“Kendi doymak bilmeyen ihtiyaçlarını karşılamak için doğanın kaynaklarını aşırı kullanan bencil bir insan, hırsızdan başka bir şey değildir; çünkü bir kişinin kendi ihtiyaçlarının ötesinde kaynak kullanması, başkalarının hakkı olan kaynakların da kullanılmasına yol açacaktır.10

Çevre Suçlarının Önlenmesi

Çevre suçları Dünya çapında 4. en büyük organize suç faaliyeti, çevre suçlarının yıllık büyüme oranı %5-7 ve çevre suçlarından kaynaklanan yıllık kayıp ise 80-230 milyar EUR’dur.   Çevre suçları, kirlilik, ormansızlaştırma ve yasa dışı atık imhası gibi çevreye zarar veren her türlü yasa dışı faaliyeti ifade eder. Bu suçların hem çevre hem de insan sağlığı açısından ciddi sonuçları bulunmaktadır. 

Bu suçların çevre, insan sağlığı ve ekonomi açısından ciddi sonuçları bulunmaktadır. Bu nedenle ilk etapta bunların yaşanmasını önlemek çok önemlidir. Bazı çevre suçları ulusötesidir ve yetenekli suç örgütleri veya ağları aracılığıyla kaynakların uluslararası sınırlar ötesinde ticaretini veya kaçakçılığını gerektirebilir. Çevre suçları bazen balıkçılık, ormancılık veya madenlerde olduğu gibi kamuya açık olarak işlenir, ancak yasal veya yasa dışı pazar yerleri aracılığıyla da işlenebilir.

Bireyleri ve kurumları çevreye zarar veren faaliyetlerde bulunmaktan caydırabilmek için çevre suçları tespit edilme ve cezalandırılma riskinin artırılması   ve ceza adaleti sisteminde erime olgusuna yer verilmemesi için hazırlık soruşturmasının etkinliğe kavuşturulması gerekmektedir.  Öncelik kuşkusuz önlemede olmalıdır. Bilgelik önlemedir. Einstein, “Zeki   insan bir sorunu çözer.  Bilge insan ise ondan kaçınır.” Bu konuda kırık pencereye teorisi devreye alınmalıdır. Bir zamanların en çok suç işlenen kenti olan New York, 'sıfır hoşgörü' ve 'kırık pencere teorisi' sayesinde temizlendi: "Suçun küçüğü büyüğü olmaz; en ufak suçla bile mücadele gerekmektedir." Kırık pencere teorisi sıfır hoşgörü felsefesinin altını çizmektedir. Bir binada kırılan ilk pencere değiştirilmediğinde, halk bunun kimsece önemsenmediğini düşünecektir. Bu da diğer kişilerin pencereleri kırma eşiğini alçaltacak; daha fazla pencereler kırılarak ve sonuçta bina penceresiz kalacaktır. Bu nedenle, ilk kırılan pencereye karşı   tepki hemen gösterilmeli ve pencere mümkün olabilen hızla onarılmalıdır. Bu kollukça sıfır hoşgörü arkasındaki düşüncedir ve kolluğun ancak suç yaygınlaştığında küçük suçlar ve kabahatlerle baş etmek üzere çaba göstermesi fikrine karşıt konumdadır. Sonuçta çevresel suçların önlenmesi, tüm iyi suç önleme yaklaşımlarında olduğu gibi, genel stratejinin bir parçası olarak sıradan insanların faaliyetlerini de içermelidir. Öte yandan “Ağaç yaşken eğilir” ilkesi gereği ebeveynin çocuğa aşılayacağı çevre bilinci çevre suçları ile mücadelede çok önemli olacaktır. Bu doğrultuda TEMA Vakfı- Sıfır atık eğitim portalı önemli bir proje olarak değerlendirilmelidir.

Sonuç

Çevre suçu giderek artan bir endişe kaynağıdır, ülkede ve dünya çapında çevreye, vatandaşların sağlığına ve ekonomiye ciddi zararlar vermektedir.11 Interpol ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı'na göre çevre suçu, uyuşturucu kaçakçılığı, insan kaçakçılığı ve sahtecilikten sonra dünyada dördüncü en büyük suç faaliyetidir.

Atık ve yaban hayatı türlerinin yasa dışı ticareti, kirlilik suçları ve tehlikeli maddelerin yasa dışı ticareti en ciddi çevre suçları arasındadır. Çevre ve insan sağlığı üzerinde yıkıcı etkileri olabilir ancak çoğunlukla görünmez kalırlar. Bu suçlar genellikle bireylerden çok toplumu bir bütün olarak etkiler ve nadiren mağdurların işlenen suç hakkında polise veya mahkemelere bilgi vermesini içerir. Yeşil kriminologlar, mevcut çevre sorunlarına geleneksel kriminolojik yaklaşımları uygulamaktan yararlana- bilirler.

Gezegendeki tüm canlılar için adaleti öngörmeliyiz. Yeşil-adaletsizlik endişeleri birçok farklı nedenden dolayı ciddi ve önemlidir. Bu konuda siyasetçilere yeşil-adaletin arzu edilen nihai bir hedef olduğunu göstermek için yurttaş eylemi de oldukça gereklidir. Yeşil-adalet yaklaşımı, günlük ve rutin olarak ne kadar ekolojik yıkımın meydana geldiğini ve bunun nedeninin ne olduğunu anlamamızı sağlayarak halkın yerinde tepkisine zemin hazırlayacaktır.  Ekolojik yıkımın derecesinin aynı zamanda eko-adaletin ne ölçüde gerçekleşmesi gerektiğinin de bir ölçüsü olduğu ileri sürülebilir. 12

[Foto:Getty]  Ekolojik Kaygı

“Heyelan sonucu dokuz işçinin toprak altında kaldığı Elazığ İliç ilçesindeki altın madenindeki facia”(13/02/2024)

Biyosferimiz hasta ve enfekte bir organizma gibi davranıyor. Karbon, atmosferimizde toplandıkça okyanuslarda da birikiyor ve zaman geçtikçe ormansızlaşma, toprak erozyonu, sulak alanların yok olması ve diğer birçok sorun azalmadan devam ediyor. Bizler bir dizi krizle karşı karşıyayız ve bunların hepsi insan türü için önemli bir ahlaki ve hayatta kalma mücadelesi sunuyor.  Peter D. Burdon. Earth Jurisprudence: Private Property and the Environment, 2015.

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

-----------------------

(*) Ufuk Karakuş ve Murat Keçe. “Türk Atasözlerinde Doğal Çevre Algısı ve Çevre Eğitimi Açısından Önemi” Zeitschrift für die Welt der Türken Journal of World of Turks, Vol. 4, No. 3, 2012.

1 2872 sayılı Çevre Kanunu değişik 1. maddesi (Kanun no.5491-26/04/2006); G. Dinç. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan, TBB, Ank., 2008. UNEP’e (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) göre, çevre suçları söz konusu olduğunda küresel ölçekte endişe duyulan beş alan vardır: 1) Vahşi yaşamda yasa dışı ticaret; 2) Yasadışı ağaç kesimi ve ilgili kereste ticareti; 3) Yasadışı, bildirilmemiş ve düzenlenmemiş (IUU) balıkçılık; 4) Kontrollü kimyasalların yasa dışı ticareti ve 5) Tehlikeli atıkların yasa dışı imhası.     

2 Council of Europe. Convention on the Protection of the Environment through Criminal Law.  European Treaty Series /172 Nov. 1998; N.Y.Turgut. Çevre Politikası ve Hukuku, İmaj Yayınevi, Ank., 2012, ss.149-178; C. Cullinan. Vahşi Hukuk-Bir Yer- yüzü Adaleti (Çev.M.Güneşdoğmuş), Ayrıntı, 2013. Ayrıca bkz. Ç. Eryılmaz. “Yeşil Kriminoloji: Çevre Sorunlarından Zarar Gören İnsanların, Diğer Canlıların ve Ekosistemlerin Sosyolojisi” Sosyologca -Uluslararası Hakemli Sosyoloji Dergisi   Yıl: 2021, Sayı: 22 (Temmuz-Aralık), ss. 117-131. Çağrı Eryılmaz. “Yeşil Kriminoloji: Çevre Suçlarından Zarar Gören İnsanların, Diğer Canlıların ve Ekosistemlerin Sosyolojisi” Sosyologca, Sayı 22, 2021, ss.117-131. Ayrıca bkz. Çiğdem Sever'in "Mahkeme Kararlarında Yaşama Hakkı ve Çevre” youtube; Rob White and Diane Heckenberg.  Green Criminology- An introduction to the study of environmental harm, Routledge, 2014.

3 1937 yılından 2003 yılına kadar 74.924 orman yangını çıktı ve 1.630.046 hektar alan yandı. Orman kanununa karşı işlenen suçların ülkede işlenen toplam suçlardaki oranı yıllar itibariyle yoğunluğunu korumaktadır. Bkz. Adalet İstatistikleri-suç türleri itibariyle açılan kamu davası oranı. Yalnız, Avrupa Çevre Ajansı’na üye 32 ülkenin bilgi bankası Einot’in 2007 yılı raporuna göre çevreyle ilgili bilgilerin kalitesine göre puanlamada Türkiye sonuncu oldu. Ayrıca bkz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Raporu 2012. Ayrıca bkz. N. Doğru. “Orman Korunabilirdi!” Sözcü (1/08/2021).

2872 sayılı Çevre Kanunu; S. Yılmaz. Çevre Suçları  Bağlamında Türk Ceza Kanundaki Çevre Suçları,YetkinYayınları, 2. Bası; G. A. Aygörmez. Çevreye Karşı Suçlar Türk ve Alman Çevre Ceza Hukukunda Güncel Sorunlar, Yetkin Yayınları, 2015. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Denetim İstatistikleri 2022 Haber Bülteni.  Ayrıca bkz. Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü Çevre Envanteri ve Bilgi Yönetimi Dairesi Başkanığı-2022-2023 verileri 

4 Yeşil kriminolojinin tarihi ve teorik temelleri için bkz.Jack Lampki. Uniting Green Criminology  and Earth Jurisprudence,  Routledge, 2021, ss.13-28.

4 Meriç Albay(ed.) Marmara Denizi'nin Müsilaj Sorunu, İst. University Press, 2023; Baha Ata.“Müsilaj Marmara Denizi’nde yeniden gündemde” YeşilHaber (23/03/2024). Ayrıca bkz. Uğuralp Dilek “Yeşil Kriminoloji bağlamında Türkiye'de Çevresel Suçlar üzerine Bir Değerlendirme” Hukuki Haber

5 R. Sollund. Yeşil Kriminoloji: Eleştirel Kriminolojideki Temeli ve İleriye Giden Yol 21 Eylül 2021 The Howard Journal of Crime and Justice. https://doi.org/10.1111/hojo.12421; B. Özüşen ve E. K. Şimşek “Yeşil Kriminolojinin Bibliyometrik Bir Profili ve Turizme Yansımaları” Ceza Hukuku ve Kriminoloji Dergisi, 23.01.2024.

6 Batı’nıın iki yüzlülüğünü gösteren insanlık dramı Bhopal Facianın 30. yıl dönümünde yönetmen Ravi Kumar yaşananları “A Prayer for Rain” ismiyle filme almış. Filmde faciayla ilgili tüm yaşananlar, bir çekçek işçisiyken fabrikada zar zor hamallık işi bulduktan sonra burada ne iş olsa yapmaya başlayan işçi Dilip’in gözünden anlatılıyor.  Ayrıca bkz. Cargill’e karşı bir hukuk zaferi daha! Bursa Barosu Başkanı: Kamu makamları 27 yıldır vatana ihanet içinde! Cumhuriyet (1/03/2023). Kutay Kutlu. “Yeşil Devlet Kavramı ve Türkiye’de Yenilebilir Enerji Politikası” Doktora Tezi, İstanbul ,2020: “Türkiye’de devletin son yıllardaki enerji ve çevre politikaları bağlamında yeşil bir devlet haline gelmek yönünde bir değişim ya da dönüşümden bahsetmek mümkün müdür?

7 J.E. Koons, J.E. “At the Tipping Point: Defining an Earth Jurisprudence for Social  and Ecological Justice,”  Loyola Law Review, 2012, p. 58.  

3https://ennhri.org/wp-content/uploads/2021/09/Third-Party-Intervention-Klimaseniorinnen-website.pdf
Figen Çalıkuşu.  “Devlet İsviçre’de not etti…” Karar (12/04/2024): Davacı kadınlar, kendi yaş gruplarının, İsviçre’yi etkileyen iklim değişikliği kaynaklı sıcak hava dalgalarından daha fazla etkilendiğini, bu süreçte evlerini terk edemediklerini ve sağlık sorunları yaşadıklarını savundular. AİHM’si, İsviçre’nin karbon salınımını azaltma yönündeki taahhütlerinin “son derece gerisinde” kaldığına, bu yöndeki politikalarında “kilit boşluklar” olduğuna hükmetti. Ayrıca bkz. Rıza Türmen. “Yaşlı Kadınlar İklim Koruma Derneği ve insan hakları” T 24 (19/04/2024).

Türk çevre hukuku öğretisi için bkz. Cengiz Otacı. Çevreye Karşı Suçlar: Çevrenin Kasten ve Taksirle Kirletilmesi, İmar Kirliliğine Neden Olma, Gürültüye Neden Olma (Yargıtay kararları -AYM kararları) Ankara-2020. Cengiz Otacı. “Çevrenin Kasten ve Taksirle Kirletilmesi Suçuna İlişkin Yargıtay Kararlarında Belirlenen Ana İlkeler” Ankara Barosu Dergisi 2015/1, ss.279-327. Mehmet Botan Kayhan. İklim Krizi ve Hukukun Hak Temelli Dönüşümü: Uluslararası Hukuktaki Gelişmeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2023.

4 T.C. Anayasa 169. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasının 68–76' ncı maddeleri orman yangınlarının önlenmesi ve söndürülmesine ilişkin özel hükümleri ihtiva etmektedir.  Ayrıca bkz. Orman Genel Müdürlüğü Muğla Orman Müdürlüğü 2023 yılı Orman Yangınları değerlendirme Raporu.  Türkiye Ormancılar Derneği, 2023. Orman Yangınları, Ed: A. Kavgacı, M.A. Başaran.  Ş.Sert.   “6831 sayılı Orman Kanunu’nda Düzenlenen Orman Yakma Suçları” Necmettin Erbakan Üniv. Hukuk Fak. Derg. (NEÜHFD) C. 6, Sayı 2, 2023.

5 O. D. Elvan. “Orman Yangınlarının Hukuksal Analizi” Orman Yangınları Sebepleri, Etkileri, İzlenmesi, Alınması Gereken Önlemler ve Rehabilitasyon Faaliyetleri, Türkiye Bilimler Akademisi, Aralık 2021. s.394.

4 “Yasaya Uyan Cezalanıyor” Yeni Yüzyıl (11/04/1995) s.2. 7143 sayılı Kanun'un 16. maddesiyle 3194 sayılı İmar Kanunu'na eklenen geçici 16. madde ile “imar barışı” adı altında yapılmış olan düzenlemedir (18/05/2018). 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli ve 11 şehri etkileyen depremlerde 53,537 kişi öldü, 107, 213 kişi de yaralandı.

11 Avrupa Birliği Yeni Çevre Suçları Direktifinde (COM/2021/814) önerilen yeni suç kategorileri şunları içermektedir:

-Yasadışı kereste ticareti;

-Yasadışı gemi geri dönüşümü;

-Su kaynaklarına ciddi zarar veren yasa dışı su çıkarma;

-AB kimyasal mevzuatının çevreye veya insan sağlığına ciddi zarar verecek şekilde ciddi şekilde ihlal edilmesi;

-Zorunlu gereklilikleri ihlal ederek, ürünün daha geniş ölçekte kullanılması nedeniyle çevreye veya   insan sağlığına önemli
   zararlar veren ürünlerin piyasaya sürülmesi;

-Kirletici maddelerin gemilerden kaynakla tahliyesi;

- Birliği ilgilendiren istilacı yabancı türlere ilişkin mevzuatın ciddi ihlalleri;

-İmar izni almak ve çevresel etki değerlendirmesi yapmak için gereken şartların ciddi şekilde aşılması ve ciddi zarara yol
   açması; ve

-Florlu sera gazlarıyla ilgili ciddi ihlaller. Ayrıca bkz. UNODC Approach to Crimes that affect the environment, 2021.  Quantitative Studies in Green and Conservation Criminology, Series Editors : Michael J. Lynch University of South Florida , USA and Paul B. Stretesky Routledge, 2019.

5 Mustafa T. Yücel. Kriminoloji, 6. Bası 2024.

5 H. Erdal, G. Erdal ve M. Yücel. “Üniversite Öğrencilerinin Çevre Bilinç Düzeyi Araştırması: Gaziosmanpaşa Üniversitesi Örneği” Gaziosmanpaşa Bilimsel Araştırma Dergisi, Sayı. 4, 2013, ss. 57-65.

6 Tehlikeli kimyasallar ve atıklar için zorunlu mali sorumluluk sigortası getirilmiştir (2872 sayılı Çevre Kanunu değişik 13’uncu maddesi). Çevre zararlarından doğan hukuki sorumluluk, çevre sorumluluk sigortası ve çevre sorumluluk riskinin güvence altına alınması için bkz. A. Yongalık. Çevre Sorumluluk Sigortası Ank.,1998.   Çevre suçları bkz. 2872 sayılı Çevre Kanunu değişik 20, 26’ıncı maddeleri ile TCK 181-184’ıncı maddeleri. Ayrıca bkz.T. Katoğlu. “Çevre ve Ceza Hukuku…” Çevre Hukuku Sempozyumu, Adalet Akademisi Yayını Ank., 2006, ss.77-104; R. Nozick. Anarşi, Devlet ve Ütopya İst. Bilgi Üniv. Yayını, Aralık 2000, ss.118-121. Ayrıca bkz. AYM’nin çevreye uyum yükümlülüklerinin ertelenmesini öngören yasa maddesini iptal kararı: “Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı, getirilecek kuralın, ekonomik, bürokratik ve fiili yükümlülüklere yol açacağı ve üretim faaliyetlerinin etkileneceği gerekçeleriyle uzun süreli olarak vazgeçilecek haklardan değildir.”

7 The Rise of Environmental - A Growing Threat to Natural Resources, Peace Development and Security, A UNEP-INTERPOL Response Assessment.

8 Kyoto Protokolü’nün getirdiği yeni enstrümanlardan Emisyon Borsası, “joint Implementation” (Ortak Uygulama) ve “Clean Development Mechanism” (Temiz Kalkınma Mekanizması) özellikle önemlidirler.  Ayrıca bkz. S.Ergin. “Dünya Sağlık Örgütü ölçüleri hava kirliliğinde ulusal hedef olmalı” Hürriyet (29/11/2019) s.12. 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe giren Paris İklim Anlaşması’na Türkiye taraf olmuş, “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun”un 7 Ekim 2021 tarihli ve 31621 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla da Paris Anlaşması hukukumuzun bir parçası olmuştur.

9 Uzun vadede hedeflenen “Dünya Temel Sözleşmesi”de sürdürülebilir ekonomileri savunuyor. Bu tür bir ekonominin nasıl işlediği Almanya’da XIV. yüzyılda bile biliniyordu. O zamanlar orman işletmeciliğinin temel kuralı, yerine yenisi yetişebilecek miktarlarda odun kesmekti.  Ormanlar, şimdiki kuşağın sağladığı yararların, aynı biçimde gelecek kuşaklara da sağlanabileceği biçimde kullanılmalıdır. Artık karbona (kömür, gaz ve uranyuma) dayalı enerji yerine “yenilenebilir enerji” hedeflenmeli, hidrojene yüklenmiş dağıtık enerji kaynaklarını (dağıtık veri tabanlarında olduğu gibi) entegre eden dijital şebekeler tasarlanmalıdır. Bununla üçüncü endüstriyel devrim evresine geçilebilecektir.

10 V. Shiva. Küresel Gıda Soygunu-Çalınmış Hasat (Ter.A.K.Saysel) bgst Yayınları  İst., 2006, s.27; ayrıca bkz.K. Curi. “Meslek Etiklerine Yeni bir Boyut: Çevre Etiği” Etik ve Meslek Etikleri (Ed. H.Tepe) TFK. Ank.,2000, ss. 67-73.

11 S.S. Alica. “Çevresel etki değerlendirmesinin yargı kararları çerçevesinde irdelenmesi” Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 15 (3), 97-130. F. Özlüer, C.U.Erdem, H. Yıldırım ve E. Sakin. İklim Adaleti için Davalar Raporu (2017-2018).  Cengiz Otacı. “Çevre Kirliliği Eylemlerinde Mevzuat Kirliliği” Güncel Hukuk Yıl. 8, Sayı 128.

12 Serkan Köybaşı. İklim Değişikliğine Karşı Yeşil Anayasacılık, 2023.