Olaylar

Başvurucu, dış ticaretle uğraşan G. Tarım Ürünleri Pazarlama Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin (Şirket) olayların geçtiği tarihteki yönetim kurulu başkanıdır. Şirket, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bir firmadan uzun ve orta taneli çeltik satın alarak farklı tarihlerde Mersin Limanı'na getirmiştir. Getirilen ürünlerin bir kısmının genetiği değiştirilmiş organizma niteliğinde olduğu yönünde yapılan ihbarlar üzerine, Cumhuriyet başsavcılığınca 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu'na aykırı fiilleri işleme suçlamasıyla başvurucunun da aralarında bulunduğu şirket yöneticileri hakkında başlatılan soruşturma kapsamında görevlilerce çeltik emtiasından numuneler alınmış, ayrıca ürünlere de el konulmuştur.

Ürünlerden alınan numuneleri inceleyen Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, düzenlediği analiz raporunda ürünün genetik modifiye olduğunu gösteren dizilimlere rastlandığını ifade etmiştir. İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesindeki uzmanlarca düzenlenen bilirkişi raporlarında da ürünlerin genetik modifiye olduğunu gösteren dizilimler içerdiği belirtilmiştir.

Başsavcılık, başvurucunun ve diğer bazı kişilerin cezalandırılması talebiyle ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmış, iddianamede ayrıca el konulan çeltik ve pirinç türü eşyanın müsaderesine karar verilmesi talep edilmiştir. Öte yandan Şirket tarafından ihaleyle Millî Savunma Bakanlığına satılan pirinçlerin de Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik'e uygun olmadığının tespiti üzerine başsavcılık, başvurucu ile diğer kişilerin cezalandırılması ve emtianın müsaderesine karar verilmesi talebiyle dava açmış, dava ağır ceza mahkemesinde görülen diğer davayla birleştirilmiştir.

Kovuşturma sürecinde çeşitli laboratuvarlardan alınan bazı raporlarda ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma içerdiği belirtilmiş ancak bunun pirincin kendisinden mi yoksa genetiği değiştirilmiş organizmanın bulaşmasından mı kaynaklandığının anlaşılamadığı ifade edilmiştir. Başvurucu, yargılama sürecindeki savunmasında ürünlere genetiği değiştirilmiş organizma bulaşmasının taşıma veya saklama koşullarından kaynaklanabileceğini ileri sürmüştür.

Ağır ceza mahkemesi, başvurucunun mahkûmiyetine ve suça konu pirincin müsaderesine karar vermiştir. Yargıtay’ın bu kararı düzelterek onaması üzerine başvurucu, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna (Ceza Genel Kurulu) itiraz yoluna gitmesi talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmiştir. Müracaatı inceleyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın bozulması talebiyle Ceza Genel Kuruluna başvurmuştur. Ceza Genel Kurulu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazını reddetmiştir.

İddialar

Başvurucu; biyokimya güvenliği mevzuatına aykırı davranıştan kanunun kapsamının genişletilmesi suretiyle mahkûmiyet hükmü kurulması sebebiyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, delillerin ve hukuk kurallarının hatalı değerlendirilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünün müsadere edilmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda suç ve cezaların kanuniliği ilkesi yönünden öncelikle başvurucunun şeklî manada bir kanuna dayalı olarak cezalandırılıp cezalandırılmadığı incelenmiştir. Başvurucunun cezalandırıldığı 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişinin cezalandırılacağının hükme bağlandığı görülmüş ve bu bağlamda başvurucunun şeklî manada bir kanuna dayalı olarak cezalandırıldığı kanaatine varılmıştır.

Ceza hükümlerinin kanunun özünden uzaklaşacak şekilde genişletici yoruma tabi tutulması suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal edebilir. Somut olayda yargı mercilerinin yorumlarının kanunun özünden uzaklaşan, genişletici bir mahiyet taşıyıp taşımadığını inceleyen Anayasa Mahkemesi, 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında "[genetiği değiştirilmiş organizma] ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden ..." kavramına yer verildiğine dikkat çekmiştir. 5977 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında ise genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile bulaşan kavramlarının ayrı ayrı tanımlandığına vurgu yapılmıştır. Bu tanımlamalar dikkate alındığında, bulaşan olarak tanımlanan madde içeren ürünlerin Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki suçun kapsamında değerlendirilmesinin öngörülebilir bir yorum olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir. Bulaşan kavramının Kanun’daki tanımı gözönünde bulundurulduğunda, bulaşan içeren ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri kapsamında görülmesinin kanunun olağan anlamından çıkarılmasının zorlayıcı bir yorum olacağı kanaatine varılmıştır.

Somut olayda yargılamayı yürüten ağır ceza mahkemesi, genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri kavramının sadece genetiği değiştirilmiş organizma mahiyetindeki ürünleri değil bu organizmaların bulaştığı ürünleri de kapsadığını kabul etmiştir. Ağır ceza mahkemesi, çeltik ürününün genetiği değiştirilmiş organizma mı yoksa genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürün mahiyetinde mi olduğunu netleştirmeye gerek duymadan, her iki durumun da suçun kapsamına girdiğini değerlendirerek hüküm kurmuştur. Yargıtay da mahkûmiyet hükmünü hukuka uygun bulmuştur. Ceza Genel Kurulu ise "[genetiği değiştirilmiş organizma] ve ürünleri" tanımına dikkat çekerek, söz konusu tanımın genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünleri de kapsadığı sonucuna ulaşmıştır. Kanun yolları sürecindeki nihai değerlendirmede başvurucunun yönetim kurulu başkanı olduğu şirketçe ithal edilen çeltik ürününün genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan niteliğinde olduğu kabul edilmiş ve bu kabul üzerinden hüküm kurulmuştur. Bu bilgiler ışığında, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan çeltik ürününün, genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri olarak değerlendirilmesinin kanuni düzenlemenin özünden uzaklaşan, genişletici ve öngörülemez bir yorum olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

FUAT FETTAHOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/33972)

 

Karar Tarihi: 17/5/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 22/9/2023 - 32317

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Fuat FETTAHOĞLU

Vekilleri

:

Av. Nazgül ÇELİK

 

 

Av. Okan ÖÇER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; biyokimya güvenliği mevzuatına aykırı davranıştan kanunun kapsamının genişletilmesi suretiyle mahkûmiyet hükmü kurulması nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin, delillerin ve hukuk kurallarının hatalı değerlendirilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünün müsadere edilmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/10/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

7. Bölüm başvurunun Genel Kurula sevkine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1948 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir. Başvurucu, dış ticaret işiyle iştigal eden G. Tarım Ürünleri Pazarlama Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin (Şirket) olayların geçtiği tarihteki yönetim kurulu başkanıdır.

10. Şirket Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (ABD) bir firmadan 2.952.807 ve 10.518.547 kg uzun taneli çeltik satın alarak 17/11/2011 tarihinde Mersin Limanı'na getirmiştir. Şirket yine ABD'deki firmadan satın aldığı 16.524,400 kg orta taneli çeltiği 12/4/2012 tarihinde, 16.232.620 kg orta taneli çeltiği de 23/2/2013 tarihinde Mersin Limanı'na getirmiştir.

11. Mersin Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğünce yapılan denetimler sonucunda ürünlerin ithalinin uygun olduğu belirtilmiştir. Bunun üzerine çeltik emtiası Mersin Limanı'ndaki antrepolara alınmış, bir kısmı ise üretime sevk edilmiştir.

12. Şirket tarafından 12/4/2012 ve 23/2/2013 tarihlerinde Mersin Limanı'na getirilen ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma niteliğinde olduğu yönündeki ihbarlar üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca 18/3/2010 tarihli ve 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu'na aykırı fiilleri işleme suçlamasıyla başvurucunun da aralarında olduğu şirket yöneticileri hakkında soruşturma başlatılmıştır.

13. Kolluk görevlilerince Mersin Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü ekipleriyle birlikte yetkili hâkimin kararına dayanılarak 2/3/2013 ve 2/4/2013 tarihlerinde çeltik emtiasının tutulduğu antrepolara gidilerek emtiadan numuneler alınmıştır. Ayrıca toplam 21.391.460 kg çeltik, 73.310 kg pirinç ürününe el konulmuştur.

14. Soruşturma makamlarınca temin edilen numuneler Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Marmara Araştırma Merkezi Gıda Enstitüsüne (TÜBİTAK) gönderilmiştir. TÜBİTAK tarafından düzenlenen 22/3/2013 tarihli analiz raporlarında, ürünlerde 35S ve NOS dizilimlerine rastlandığı belirtilmiş, bu dizilimlerin ürünün genetik modifiye olduğunu gösterdiği ve analiz tespit limitinin de %0,05 olduğu ifade edilmiştir.

15. İstanbul Teknik Üniversitesi Dr. Orhan Öcalgiray Moleküler Biyoloji-Biyoteknoloji ve Genetik Araştırmalar Merkezi bünyesinde, Yrd. Doç. Dr. A.T.A., yüksek biyolog C.K. ve Dr. M.K. tarafından düzenlenen 22/4/2013 tarihli bilirkişi raporunda ürünlerin 35S, NOS, Bt63 ve LLRICE601 dizilimlerini içerdiği tespiti yapılmıştır. Yine aynı birim bünyesinde Yrd. Doç. Dr. A.T.A., Dr. Ş.K.K. ve Dr. M.K. tarafından hazırlanan 5/4/2013 tarihli bilirkişi raporunda ise kolluk ekiplerince getirilen numunelerin ürünlerin taşınması ve depolanması esnasında ürüne bulaşmış olabilecek, genetiği değiştirilmiş organizmaların bu numunelerden uzaklaştırılmasını sağlamak amacıyla steril su ile iki defa yıkanmasından sonra yapılan analiz neticesinde ürünlerin bitki DNA'sı, 35S ve NOS dizilimlerini içerdiği saptaması yapılmıştır.

16. İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü tarafından söz konusu iki raporun sıhhati yönünden inceleme başlatılmış ve bu kapsamda Prof. Dr. A.K.K.dan raporlara yönelik görüş bildirmesi istenmiştir. Prof. Dr. A.K.K. tarafından düzenlenen 14/5/2013 tarihli raporda, önceki iki rapor sürecinde yapılan testlerde teknik uyumsuzlukların olduğu, analizlerdeki şüpheli uygulamalar, yöntemdeki hassasiyet problemleri, çıkan yanlış negatif vepozitif sonuçların analiz neticesinde elde edilen verilere olan güveni tümden yok eder mahiyette olduğu belirtilmiş; verilen tüm raporlarda sunulan deneysel veriler ışığında pirinçlerin genetiği değiştirilmiş organizma içerip içermediğiyle ilgili olarak kesin bir kanaate varılamayacağı ifade edilmiştir.

17. Başsavcılık 23/4/2013 tarihli iddianamesiyle başvurucunun ve diğer bazı kişilerin 18/3/2010 tarihli ve 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu'nun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırılması talebiyle Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza Mahkemesi) kamu davası açmıştır. İddianamede, bilirkişi raporlarına atıfta bulunularak Şirketin genetiği değiştirilmiş organizma içeren ürünü Biyogüvenlik Kurumundan izin almadan yurda soktuğu belirtilmiş; bu eylemin Şirketin yönetim kurulu başkanı olan başvurucunun bilgisi dışında gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir. İddianamede ayrıca el konulan 21.391.460 kg çeltik ve 73.310 kg pirinç türü eşyanın müsaderesine karar verilmesi talep edilmiştir.

18. Şirket tarafından ihaleyle Millî Savunma Bakanlığına toplam 16.395 kg pirinç satılmış, Millî Savunma Bakanlığının şikâyeti üzerine düzenlenen iki raporda ürünlerin 5977 sayılı Kanun ile 13/8/2010 tarihli ve 27671 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik'e (Yönetmelik) uygun olmadığı tespiti yapılmıştır.

19. Başsavcılık 15/7/2014 tarihli iddianameyle bu emtia için de başvurucu ile diğer kişilerin cezalandırılması ve emtianın müsaderesine karar verilmesi talebiyle dava açmış, dava Ağır Ceza Mahkemesinde görülen diğer davayla birleştirilmiştir.

20. Kovuşturma sürecinde iki akredite laboratuvardan alınan raporlarda söz konusu ürünlerde soya, MON40-3-2(RRS) ve CaMV35S promotor, NOS terminatör tespit edildiği, tespit edilen soya miktarının %0,09'dan az olduğu belirtilmiştir.

21. Yargılama sırasında başvurulan ve Prof. Dr. R.H., Prof. Dr. H.Ö. ve Doç. Dr. Ö.G.den oluşan bilirkişi heyetince dava dosyasında bulunan bütün raporların incelenmesi sonucu düzenlenen 24/3/2014 tarihli raporda, sonuç olarak pirinç örneklerinin bazılarının genetiği değiştirilmiş organizma içermesinin pirinç partilerinin genetiği değiştirilmiş organizmalarla karışmasından kaynaklanabileceği belirtilmiştir.

22. Yine akredite laboratuvarlardan yargılama sürecinde alınan bazı raporlarda ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma içerdiği belirtilmiş ancak bunun pirincin kendisinden mi yoksa genetiği değiştirilmiş organizmanın bulaşmasından mı kaynaklandığının anlaşılamadığı ifade edilmiştir.

23. Başvurucu, yargılama sürecindeki savunmasında ürünlere genetiği değiştirilmiş organizma bulaşmasının taşıma veya saklama koşullarından kaynaklanabileceğini ileri sürmüştür.

24. Ağır Ceza Mahkemesi 25/6/2015 tarihinde başvurucunun 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini kanuna aykırı olarak ithal etme suçundan neticeten 7 yıl 3 ay 15 gün hapis cezasına mahkûmiyetine oyçokluğuyla karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca yedieminde ve Çanakkale Deniz İkmal Destek Komutanlığı depolarında bulunan suça konu pirincin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 54. maddesi uyarınca müsaderesine karar vermiştir.

25. Kararın gerekçesinde, dosyadaki tüm raporlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde ihtilaf konusu ürünlerde genetiği değiştirilmiş organizma bulunduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Kararda, 5977 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümleri dikkate alındığında ürünlerdeki genetiği değiştirilmiş organizmanın %0,9 oranın üzerinde olması hâlinde ürünün genetiği değiştirilmiş organizma, altında olması durumunda ise genetiği değiştirilmiş organizma bulaşmış olarak kabul edileceği vurgulanmıştır. Somut olaydaki ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma oranının %0,9 oranın altında kalması hâlinde bile bunun ithalatının tamamen serbest olmadığına işaret edilen kararda, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünün ithalinin ilgili mevzuata uygun olabilmesi için bulaşan genetiği değiştirilmiş organizmanın Biyogüvenlik Kurulu tarafından gen çeşidi ve genin kullanım amacı yönünden onaylanmış olması ve bu ürünün sadece Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanan amaca yönelik olarak kullanılması gerektiği vurgulanmıştır. Kararda, somut olayda bu düzenlemelere uyulmadığı ifade edilmiş; ayrıca bu sonuca ulaşırken TÜBİTAK ve İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından düzenlenen raporların dikkate alınmadığı açıklanmıştır.

26. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun sorumluluğuna ilişkin olarak ise Şirketin yönetim kurulu başkanı olmasına ve Şirketi temsilen tek başına imza yetkisi bulunmasına vurgu yapmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi, yönetim kurulu başkanının üç farklı tarihte yapılan ve 7.158.458,92 Amerikan doları (dolar), 6.483.150,57 dolar ve 8.893.235,89 dolar hacminde uluslararası ticari bir ilişkiden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirtmiştir. Son olarak ürünlerin ABD'de kurulu bulunan bir şirketten düzenli aralıklarla yapılması, bu şirketle olan ticari ilişkinin şirket politikası doğrultusunda gerçekleştiğini gösterdiğini, dolayısıyla yönetim kurulu başkanının sorumluluğunun bulunmadığının düşünülemeyeceğini açıklamıştır.

27. Kasıt unsurunun mevcudiyeti noktasında Ağır Ceza Mahkemesi, ihtilaf konusu çeltiklerin muhafaza edildiği depolarla ilgili olarak antrepo temsilcilerinin gerçekle uyuşmayan şüpheli beyanlarda bulunduğuna, Tarım İl Müdürlüğü adına 21/2/2013 tarihinde analiz raporu düzenleyen memur H.Ö.nün depolara hiç gitmediğinin kamera kayıtlarından anlaşılmasına (H.Ö. hakkında ceza soruşturması başlatılmıştır.), Tarım İl Müdürlüğünce 17/4/2013 tarihinde yapılan laboratuvar analizinin orta taneli çeltik numunesi yerine uzun taneli çeltik numunesi üzerinden yapılmasına vurgu yapmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca uygunluk raporu düzenlenen çeltik türü eşya ile ilgili Tarım İl Müdürlüğüne ait mühür ve etiketin bulunduğu siyah plastik poşette yapılan incelemede, bu poşette var olan mührün herhangi bir zarar verilmeden rahatlıkla açılabildiğinin tespit edildiğine değinerek orta ölçekli çeltik ürünleri ile ilgili olarak uygunluk belgesi verilmesi sırasında numune alma ve analiz yapma işleminde usulsüzlük yapıldığının anlaşıldığını belirtmiştir. Son olarak daha önce denetimden geçmiş ve millîleşmiş ürünlerin henüz millîleşme işlemi bitirilmemiş ve denetimi yapılmamış ürünlerle usulsüz bir şekilde karıştırılarak daha sonra nakil aracıyla Şirketin depolarına konulması olgusu gözetildiğinde sanıkların suça konu tüm ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma veya genetiği değiştirilmiş organizma bulaşanı olduğunu bildikleri kanaatine varıldığını ifade etmiştir.

28. Mahkeme Başkanı'nın karşıoy yazısında, ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma içerdiğinin şüpheli olduğu belirtilmiştir. Muhalefet görüşünde, ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan nitelikte olduğu kabul edilse bile bunun 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının kapsamına girmediği ifade edilmiştir.

29. Başvurucu, karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde; kararın hukuka aykırı olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporlarının çelişkili olduğunu ve gerekçeli kararın da kendi içinde tezat içerdiğini ileri sürmüştür. Memur H.Ö. hakkında sadece soruşturma açıldığını, henüz bir mahkûmiyetin bulunmadığını belirterek uygunluk belgesi sırasında yapılan analizlerin tekniğe uygun olduğunu savunmuştur. Başvurucu, bilirkişi raporlarında sanıklar lehine olan tespitlerin dikkate alınmadığından yakınmış; ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizmalı olanlarla karıştırıldığı kabulünün varsayıma dayandığını ifade etmiştir. 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca suçun oluşabilmesi için ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma içerdiğinin tespit edilmiş olması gerektiğini, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşma durumunun anılan maddeye göre suç oluşturmadığını iddia etmiştir. Ayrıca genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünün tanımının bile bu fiilin kasten işlenmeyebileceği gerçeğini ortaya koyduğunu ileri sürmüş, kastın varlığı ispatlanmadan mahkûmiyet hükmü kurulmasının hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Şirketin hacmi dikkate alındığında kendisinin ithalattan haberdar olmasının mümkün olmayabileceğini vurgulamış, fiile iştirak etmediğini ileri sürmüştür. Son olarak henüz millîleştirilmeyen pirinçle ilgili olarak elkoyma kararı uygulanmasının hukuka uygun olmadığını iddia etmiştir.

30. Yargıtay 19. Ceza Dairesi 11/1/2017 tarihinde ilk derece mahkemesi kararını düzelterek onamıştır. Kararın gerekçesinde mahkûmiyet hükmünün hukuka uygun olduğu belirtilmiştir.

31. Başvurucu, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna (Ceza Genel Kurulu) itiraz yoluna gitmesi talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı talebi kabul etmiş, 16/2/2017 tarihli itiraznameyle kararın bozulması talebiyle Ceza Genel Kuruluna başvurmuştur. İtiraznamede, ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan nitelikte olduğunun tespit edilmesinin sebebinin bunlara soya bulaşması olduğu belirtilmiştir. İtiraznamede Yönetmelik'in suç tarihinde yürürlükte bulunan hâlinde, bulaşma oranının ne kadar olması durumunda ürünün genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan nitelikte olduğunun kabul edileceğine ilişkin bir düzenlemenin yer almadığı ifade edilmiştir. Tesadüfi bulaşma hâlinde de ürünün genetiği değiştirilmiş organizma içerdiğinin kabul edildiğinin vurgulandığı itiraznamede, böyle durumlarda kastın varlığının kabul edilemeyeceği değerlendirilmiştir. Son olarak başvurucunun Şirketin yönetim kurulu başkanı olmasından hareketle eyleme iştirak ettiğinin kabul edilemeyeceği savunulmuştur.

32. Ceza Genel Kurulu 14/3/2019 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazını oyçokluğuyla reddetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle şunlar belirtilmiştir:

i. Bilim ve teknoloji alanında meydana gelen hızlı gelişmeler, modern biyoteknolojik yöntemler kullanılmak suretiyle farklı canlı türleri ve sınıfları arasında gen aktarılmasını mümkün hâle getirmiştir. Yeni gen tekniklerinin kullanılması yoluyla geliştirilen ürünler, piyasalarda tarım ve gıda için üretime ve tüketime sunulmuştur. Genetiği değiştirilmiş organizmaların insan, hayvan ve bitki sağlığı ile bitkilerin olumsuz çevre şartlarına dayanıklılığının geliştirilmesi ve ürün kalitesinin arttırılması bakımından bazı faydalarının bulunduğu bilinmektedir. Ancak genetiği değiştirilmiş organizmaların insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde önemli derecede zarar oluşturma riski taşıdığı hatta bu zararların ortaya çıkması durumunda geri dönüşün olmadığı da bilimsel çevrelerce ileri sürülmüştür. İşte bu risklerle mücadele etmek, insanları, hayvanları ve çevreyi gen teknolojisinin kötüye kullanımından korumak için çeşitli tedbirler alınmaya başlanmıştır.

ii. Dünyada biyogüvenlik ve genetiği değiştirilmiş organizma politikalarının temel eş değerlik prensibi ile ihtiyatlılık prensibi olmak üzere iki yönü olduğu görülmektedir. Temel eş değerlik herhangi bir organizmanın moleküler karakterizasyonunu, temel besin yapısını, toksit yapısını ve fenotipik karakterlerini içeren bir kavramdır. İhtiyatlılık prensibinde ise trangenik ürünler geleneksel ürünlerden farklı görülmekte ve ayrı bir yasal düzenlemeye tabi tutulmaktadır. Ülkemiz de Avrupa Birliği'yle uyum kapsamında insan, hayvan ve bitki sağlığını koruma ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliği için genetiği değiştirilmiş organizmaların neden olabileceği zararları önlemek amacıyla gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik olarak politikasını ihtiyatlılık prensibi esasına göre belirlemiş ve yasal düzenlemelerini buna göre yapmıştır.

iii. 5977 sayılı Kanun'a göre herhangi bir genetiği değiştirilmiş organizma ve ürününün ithalatı için gen sahibi veya ithalatçı, gerçek ve tüzel kişiler tarafından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına başvuruda bulunulması gerekmektedir. Anılan Bakanlık, başvuruları Biyogüvenlik Kuruluna iletir. Kurul ise doksan gün içinde başvuruya ilişkin kararını ve değerlendirmelerini söz konusu Bakanlığa gönderir. Aynı Kanun'un 14. maddesinde hukuki sorumluluğa ilişkin temel ilkeler belirlemiş olup "insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanmasına karşı oluşan zararlardan" ve izin alma zorunluluğu olduğu hâlde Kanun'da belirlenen faaliyetlerin izinsiz olarak gerçekleştirilmesinden genetiği değiştirilmiş organizmaların çevreye serbest bırakılmasından ve üretiminden dolayı genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile ilgili faaliyetlerde bulunanlar ve ortaya çıkacak olan zarara "sebep olanlarla, bunları ticari olarak üretenler, işleyenler, dağıtanlar ve pazarlayanlar"ın da sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmıştır. Yine aynı Kanun'un 15. maddesinin birinci fıkrasında, genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişinin cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır.

iv. Suç tarihinde yürürlükte bulunan Yönetmelik'in "Tanımlar" başlıklı 4. maddesinde genetiği değiştirilmiş organizma bulaşanı kavramı tanımlanmadığı hâlde 29/5/2014 tarihli ve 29014 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren değişiklikle söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasına (nn) bendi eklenerek anılan kavram tanımlanmıştır.

v. 5977 sayılı Kanun, genetiği değiştirilmiş ürünlerin ticaretini engellememektedir. Kanun, genetiği değiştirilmiş ürünlerin kullanımını Biyogüvenlik Kurulunun kararına bağlamaktadır. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ülkemize ithalatının gerçekleştirilmesi amacıyla üründe yer alan tüm gen çeşidinin kullanım amacına uygun olarak onaylanması esastır. Biyogüvenlik Kurulu, bugüne kadar 7'si soya, 25'i mısır çeşidi olmak üzere toplamda 32 genetiği değiştirilmiş organizma çeşidinin sadece yem ya da yem ham maddesi olarak ithal edilerek kullanılmasını onaylamıştır. Biyogüvenlik Kurulu tarafından bugüne kadar gıda amacıyla onay verilmiş bir gen olmadığından ithalat kontrollerinde genetiği değiştirilmiş organizma tespit edilen gıdaların yurda girişine izin verilmemektedir.

vi. Suç tarihinde yürürlükte bulunan Yönetmelik'te tanımı yapılan eşik değer, Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış genler için söz konusudur. Eşik değer, Kurulun görüşleri doğrultusunda Bakanlık tarafından belirlenir ve bir ürünün genetiği değiştirilmiş organizmalı olarak etiketlenmesini gerektiren alt limiti ifade eder. Tüketim amaçlı piyasaya sürülebilecek olan gıda ve yemlerde kullanılmak üzere onaylanmış genlerin oranı, Bakanlık tarafından belirlenen limitin altında kaldığı sürece ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizmalı olarak etiketlenmeleri söz konusu olacaktır. Avrupa Birliği'nde olduğu gibi ülkemizde de Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmamış, herhangi bir genetiği değiştirilmiş organizma için eşik değer mevzubahis değildir. Başka bir deyişle onaylanmamış genlerde sıfır tolerans kuralı kabul edilmiştir.

vii. Mevzuatımızın Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlu hâle gelmesi amacıyla suç tarihinden sonra yürürlüğe giren değişiklikle, genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile genetiği değiştirilmiş organizmalardan elde edilen ürünlerden numune alınarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca belirlenen laboratuvarlar tarafından yapılan analiz sonucunda üründe %0,9 ve altında genetiği değiştirilmiş organizma tespit edilmesi hâlinde bu ürün genetiği değiştirilmiş organizma bulaşanı olarak değerlendirilecektir. Genetiği değiştirilmiş organizma bulaşanı olan ürünlerde bulaşan olarak tespit edilen genlerin Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış olması durumunda ürünlerin onay amacına uygun olarak kullanılabileceği hükmü getirilmiştir. Buna göre gıda veya yemde Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmamış bir gen teknik olarak engellenemeyen, önlenemeyen veya tesadüfi şekilde bulaşmış olsa dahi söz konusu gen genetiği değiştirilmiş organizma bulaşanı olarak kabul görecek ve ithali veya kullanımı Kanun'un ihlali anlamına gelecektir. Genetiği değiştirilmiş organizmanın mevzuata göre bulaşan olarak kabul edilmesine rağmen Türkiye'de piyasaya sürülebilmesi ancak söz konusu genetiği değiştirilmiş organizmanın Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış bir gen olması ve onaylanmış kullanım amacıyla sınırlı kalması şartıyla mümkündür.

viii. 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçlarla korunan hukuki değer, genel anlamda toplumun sağlığıdır. Bu suçlarla toplumu oluşturan bireylerin sağlıklı beslenme ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakları korunmak istenmiş; genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin insan, hayvan ve çevre sağlığı bakımından oluşturabileceği riskleri engellemek ve biyolojik çeşitliliği korumak amacıyla bu suçlar ihdas edilmiştir. 5977 sayılı Kanun'da düzenlenen suçlar soyut tehlike suçu olup genetiği değiştirilmiş organizmaların insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde doğurabileceği risklerin zarara sebebiyet verilmesi şartı aranmamaktadır.

ix. 5977 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerinin kısmen veya tamamen genetiği değiştirilmiş organizmalardan elde edilen, genetiği değiştirilmiş organizma içeren veya genetiği değiştirilmiş organizmalardan oluşan ürünleri ifade edeceği düzenlenmiştir.

x. 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinde düzenlenen suçlar, kasten işlenebilen suçlardır. Kastın varlığı için failin suçun kanuni tanımındaki unsurlarını bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiş olması gerekir.

xi. Olayda, suça konu çeltik ve pirinç numuneleri üzerinde yapılan tarama testleri sonucunda bir kısım üründe genetiği değiştirilmiş organizma dizilimlerine rastlanırken bir kısım üründe bu dizimlere rastlanmadığı tespit edilmiştir. Genetiği değiştirilmiş organizma dizilimlerinin saptandığına dair analiz raporları ile bu raporların değerlendirmesini yapan bilirkişilerce genetiği değiştirilmiş organizma dizilimi yönünden verilen pozitifliğin pirincin genetiğinden kaynaklandığı yönünde kesin bir sonuca varılmaması, ürünlerde ölçüm limitinin altında genetiği değiştirilmiş soya varlığının bulunduğunun belirlenmesi, soya tanelerinin veya kabuklarının çeltik içine karışması, bunların karışık olarak analiz edilmesi sonucunda numunelerde genetiği değiştirilmiş DNA'ya rastlanabilmesi ve genetiği değiştirilmiş soyadan çeltiğe GDO bulaşmasının ancak fiziki yollarla mümkün olabilmesi karşısında suça konu orta ve uzun taneli çeltikler ile pirinçlerin genetiği değiştirilmiş organizma değil genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan nitelikte olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

xii. Dosya kapsamından sanıkların ortağı ve yetkilisi oldukları Şirketin uzunca bir süre çeltik ve pirinç ithali işiyle iştigal ettiği anlaşılmıştır. Sanıkların sahip olduğu iş deneyimi ve basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü dikkate alındığında suça konu ürünlere herhangi bir nedenle genetiği değiştirilmiş organizma bulaşabileceğini bilmemeleri hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Mevzuata göre bir ürünün genetiği değiştirilmiş organizma bulaşanı içermesine rağmen ülkemizde piyasaya sürülebilmesinin ancak Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış bir gen olması ile onaylanmış kullanım amacıyla sınırlı kalması şartıyla mümkün olduğu değerlendirildiğinde yem olarak kullanılmak üzere onaylanan herhangi bir genetiği değiştirilmiş organizmanın insanların tüketimine sunulan besinlere bulaşması ya da bu besinlerde kullanılması hâlinde 5977 sayılı Kanun'un ihlal edileceğinin ve bu itibarla sanıklara atılı suçun tüm unsurlarıyla oluştuğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

xiii. Öte yandan suça konu ürünlerin ithali sürecindeki iş hacmi ve parasal miktarlar ile Şirketin ticaret siciline yansıyan genel işleyişi gözetildiğinde başvurucunun suç teşkil ettiği anlaşılan eylemlerden sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmelidir.

33. Ceza Genel Kurulu kararına muhalif kalan başkan ve sekiz üye, sanıkların genetiği değiştirilmiş organizma içeren gıda ürünlerini bilerek ve isteyerek ithal ettiklerine ilişkin olarak mahkûmiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı belirtilmiştir.

34. Nihai karar 12/9/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

35. 5977 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

...

ğ) Bulaşan: Gıda veya yeme kasten ilave edilmeyen ancak, gıdanın birincil üretim aşaması dâhil üretimi, imalatı, işlenmesi, hazırlanması, işleme tabi tutulması, ambalajlanması, paketlenmesi, nakliyesi veya muhafazası ya da çevresel bulaşma sonucu gıdada bulunan, hayvan tüyü, böcek parçası gibi yabancı maddeler hariç olmak üzere her tür maddeyi,

...

i) Genetik yapısı değiştirilmiş organizma (GDO): Modern biyoteknolojik yöntemler kullanılmak suretiyle gen aktarılarak elde edilmiş, insan dışındaki canlı organizmayı,

...

k) GDO ve ürünleri: Kısmen veya tamamen GDO’lardan elde edilen, GDO içeren veya GDO’lardan oluşan ürünleri,

..."

36. 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) GDO ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişi, beş yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır."

B. Uluslararası Hukuk

37. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Mustafa Karakuş [GK], B. No: 2020/34781, 29/7/2022, §§ 30-38.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

38. Anayasa Mahkemesinin 17/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

39. Başvurucu, ithal edilen çeltiğin genetiği değiştirilmiş organizma niteliğinde olmadığı tespit edilmesine rağmen genetiği değiştirilmiş organizma (soya) bulaşmasından hareketle cezalandırılmasının suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin birinci fıkrasındaki suçun kapsamına sadece genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerinin girdiğini, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşmasının cezalandırılma için tek başına yeterli olmadığını savunmuştur. Somut olaydaki ürünlerde tespit edilen genetiği değiştirilmiş organizma oranının %0,01 olduğunu vurgulayan başvurucu, bunun genetiği değiştirilmiş organizma veya ürünü olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

40. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.''

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Başvurucunun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının Ceza Genel Kurulu tarafından reddedilmesinden sonra başvurduğu gözetildiğinde öncelikle bireysel başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının tartışılması gerekir.

42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruların yapılması gerekmektedir (Bilent Aktaş ve diğerleri, B. No: 2014/19389, 7/12/2016, § 11). Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketildiği tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alındığında bu ibarenin nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği tarih olarak anlaşılması gerekir (A.C. ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 25).

43. Etkili olmadığı açıkça belli olan yolların tüketilmesinden sonra bireysel başvuru yapılması hâlinde süre aşımı söz konusu olabilir. Buna karşılık etkili olup olmadığı ancak nitelikli bir hukuki tartışmadan sonra ortaya çıkan bir yolun tüketilmesinin ardından yapılan bireysel başvurunun esasının incelenmesi gerekir. Bu nedenle bir başvuru yolunun başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili olup olmadığının her somut olayın özel şartları içinde denetlenmesi gerekmektedir (Murat Durmuş, B. No: 2015/13800, 9/6/2020, § 22).

44. Kesin nitelikteki kararlara karşı bireysel başvuru süresi kararın öğrenilmesinden itibaren başlar. Bu nitelikteki kararlara karşı kanun yoluna başvurulmasının bireysel başvuru süresine bir etkisi bulunmamaktadır (Nesin Kayserilioğlu, B. No: 2012/613, 13/6/2013, § 17). Öte yandan olağanüstü başvuru yollarına müracaat edilmesi kural olarak bireysel başvuru süresini canlandırmaz.

45. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre ceza yargılamasında tüketilmesi gereken son başvuru yolu temyiz aşaması olup temyiz incelemesinden geçen kararlara karşı itiraz yolu, anılan Kanun'un 308. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet başsavcısına tanınmıştır. Anılan maddeye göre Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına Yargıtay Cumhuriyet başsavcısı, resen veya talep üzerine ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir. İtiraz, daire kararında gerek maddi ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Ceza Genel Kurulu, itirazda ileri sürülen nedenlerle bağlı olmaksızın kararı usul ve esas yönünden inceler. Ceza Genel Kurulu, itirazın süresinde yapılıp yapılmadığını, ileri sürülen nedenin itiraz konusu olup olmayacağını inceledikten sonra itiraz edilebilir olduğunu saptarsa karar esastan incelenir. İtiraz yerinde bulunmazsa esastan ret kararı verilir, yerinde görülürse daire kararı yerine geçecek bir karar verilir (Fuat Karaosmanoğlu, B. No: 2013/9044, 5/11/2014, §§ 43-45).

46. Anayasa Mahkemesi Fuat Karaosmanoğlu kararında, bir olağanüstü kanun yolu olarak kabul ettiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın itiraz yetkisini kullanması hâlinde bireysel başvuru süresinin Ceza Genel Kurulu kararının öğrenilmesinden sonra işlemeye başlayacağını değerlendirmiştir. Anılan kararda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından bu yetkinin kullanılması durumunda Ceza Genel Kurulunca daire kararının kaldırılabilme ihtimalinin görmezden gelinmemesi gerektiğine vurgu yapılmıştır. Sözü edilen kararda aynı dava sürecinin farklı düzlemlerde hem Anayasa Mahkemesince hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yargısal incelemeye tabi tutulması, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki ikincil nitelikteki rolüne uygun olmayacağı hatırlatılmıştır (Fuat Karaosmanoğlu, § 46).

47. Somut olayda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza Genel Kuruluna itiraz yetkisi kullanmış ve Ceza Genel Kurulu itirazın esasını incelemiştir. Dolayısıyla Fuat Karaosmanoğlu kararında oluşturulan ilkeler doğrultusunda eldeki başvuruda, başvuru süresinin Ceza Genel Kurulu kararının öğrenilmesinden itibaren başlatılması gerekir. Başvurucunun 12/9/2019 tarihinde Ceza Genel Kurulu kararını öğrendiği gözetildiğinde 9/10/2019 tarihinde yapılan başvurunun süresinde olduğu anlaşılmıştır.

48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamışlardır.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

49. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir (AYM, E.2017/103, K.2017/108, 31/5/2017, § 9; Cem Burak Karataş [GK], B. No: 2014/19152, 18/10/2017, § 91; Gülay Yurt, B. No: 2017/35546, 30/6/2020, § 25).

50. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar -Anayasa'nın konuya ilişkin kurallarına aykırı olmamak kaydıyla- ülkenin sosyal, kültürel yapısı, ahlaki değerleri ve ekonomik hayatın gereksinimleri gözönüne alınarak saptanacak ceza politikasına göre belirlenir. Kanun koyucu cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç ya da kabahat sayılacağı, bunların hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edileceği konularında takdir yetkisine sahiptir (AYM, E.2014/124, K.2015/24, 5/3/2015; Cem Burak Karataş, § 92; Gülay Yurt, § 26).

51. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve önemi haiz olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32; Cem Burak Karataş, § 95; Gülay Yurt, § 29).

52. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmeleri, suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının yasama organı tarafından belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organın da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., § 33; Cem Burak Karataş, § 96; Gülay Yurt, § 30).

53. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; Karlis A.Ş., § 34; Cem Burak Karataş, § 97). Belirlilik ilkesi hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp davranışlarını düzenleyebilir (Karlis A.Ş., § 34; Cem Burak Karataş, § 97; Gülay Yurt, § 31).

54. Bununla birlikte ne kadar açık ve anlaşılır şekilde düzenlenirse düzenlensin suç ve ceza öngören kurallar yargı organlarının yorumuna ihtiyaç duyabilir. Ancak yargı organlarınca yapılacak yorumun kuralın özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir (Mehmet Emin Karamehmet ve diğerleri, B. No: 2017/4902, 28/1/2020, § 47). Hukukun üstünlüğünün temel birleşenlerinden biri olan suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, amaçları ve ulaşmak istenen hedefleri de gözetilerek keyfî kovuşturma, mahkûmiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceleri temin edecek şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalıdır. Aynı zamanda kanuniliğin bir sonucu olarak suç olarak kabul edilmeyen bir eylemin kıyas yolu ile kişilerin aleyhine genişletilerek yorumlanması da ilkeye aykırılık oluşturacaktır (Efendi Yaldız, B. No: 2013/1202, 25/3/2015, § 33; Cem Burak Karataş, § 98; Gülay Yurt, § 32).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

55. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi yönünden öncelikle incelenecek mesele başvurucunun şeklî manada bir kanuna dayalı olarak cezalandırılıp cezalandırılmadığıdır. Bu yönüyle başvurucunun 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırıldığı görülmektedir. Anılan fıkrada genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişinin cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla başvurucunun şeklî manada bir kanuna dayalı olarak cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.

56. Olayda başvurucunun genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan çeltiği, yetkili otoritelerden gerekli izinleri almadan ithal ettiği tespit edilmiş ve bu durumun 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasını ihlal ettiği kabul edilmiştir. Başvurucunun ise sözü edilen maddenin sadece genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini kapsadığını, genetiği değiştirilmiş organizma bulaşmış ürünlerin maddenin kapsamına girmediğini iddia ettiği görülmüştür. Başvurucu bu iddiasını yargılama sürecinde de ileri sürmüştür.

57. Ceza hükümlerinin kanunun özünden uzaklaşacak şekilde genişletici yoruma tabi tutulması suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal edebilir. Anayasa Mahkemesince bu aşamada incelenecek mesele yargı mercilerinin yorumlarının kanunun özünden uzaklaşan genişletici bir mahiyet taşıyıp taşımadığıdır.

58. Bu bağlamda 5977 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında "[genetiği değiştirilmiş organizma] ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden ..." kavramına yer verildiğine dikkati çekmek gerekir. Ağır Ceza Mahkemesi bu kavramın sadece genetiği değiştirilmiş organizma mahiyetindeki ürünleri değil bu organizmaların bulaştığı ürünleri de kapsadığını kabul etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi somut olaydaki çeltik ürününün genetiği değiştirilmiş organizma mı yoksa genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürün mahiyetinde mi olduğunu netleştirmeye gerek duymadan her iki durumun da suçun kapsamına girdiğini değerlendirerek sonuca ulaşmıştır. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesi mahkûmiyet hükmünü hukuka uygun bulmuştur.

59. Ceza Genel Kurulu ise başvurucunun fiilinin genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan çeltik ürününü 5977 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal etme olduğunu kabul etmiştir. Ceza Genel Kurulu 5977 sayılı Kanun'un amacını ortaya koyduktan sonra 15. maddesinin (1) maddesinin kapsamını bu amaç çerçevesinde tespit etmeye çalışmıştır. Bu bağlamda Ceza Genel Kurulu Avrupa Birliği mevzuatına da değinerek genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünlerin de suçun kapsamında kaldığını değerlendirmiştir. 5977 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde yapılan "[genetiği değiştirilmiş organizma] ve ürünleri" tanımına işaret eden Ceza Genel Kurulu, söz konusu tanımın genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünleri de kapsadığı sonucuna ulaşmıştır. Öte yandan Ceza Genel Kurulu Yönetmelik'in suç tarihinde yürürlükte bulunan hâlinde yer alan eşik değerin sadece onaylanmış genler için söz konusu olduğunu, onaylanmamış genler yönünden herhangi bir eşiğin söz konusu olmadığını ve sıfır tolerans prensibinin cari olduğunu değerlendirmiştir.

60. 5977 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile bulaşan kavramlarının ayrı ayrı tanımlandığı görülmektedir. Fıkranın (k) bendinde genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri kavramı kısmen veya tamamen genetiği değiştirilmiş organizmalardan elde edilen, genetiği değiştirilmiş organizma içeren veya genetiği değiştirilmiş organizmalardan oluşan ürünler şeklinde ifade edilmiştir. Bu tanım gözetildiğinde bulaşan kavramından ari şekilde genetiği değiştirilmiş organizma içeren ürünlerin Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal edilmesinin -bu ürünlerin içeriğindeki genetiği değiştirilmiş organizma oranından bağımsız olarak- Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen suçun kapsamına girdiğinin öngörülebilir olduğu anlaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle genetiği değiştirilmiş organizma içeren ürünleri Kanun'a aykırı olarak ithal eden kişinin bu ürünlerin içindeki genetiği değiştirilmiş organizma oranının Yönetmelik'te belirlenen eşik değerin altında kalsa bile cezalandırılabileceği öngörülebilirdir.

61. Buna karşılık 5977 sayılı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendinde bulaşan olarak tanımlanan madde içeren ürünlerin Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki suçun kapsamında değerlendirilmesinin öngörülebilir bir yorum olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir. Zira Kanun'da bulaşan kavramının "gıda veya yeme kasten ilave edilmeyen ancak, gıdanın birincil üretim aşaması dâhil üretimi, imalatı, işlenmesi, hazırlanması, işleme tabi tutulması, ambalajlanması, paketlenmesi, nakliyesi veya muhafazası ya da çevresel bulaşma sonucu gıdada bulunan, hayvan tüyü, böcek parçası gibi yabancı maddeler hariç olmak üzere her tür maddeyi" ifade ettiği belirtilmiş olup anılan tanım dikkate alındığında bulaşan içeren ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri kapsamında görülmesinin kanunun olağan anlamından çıkarılmasının zorlayıcı bir yorum olacağı kanaatine varılmıştır.

62. Somut olayda kanun yolları sürecindeki nihai değerlendirmede başvurucunun yönetim kurulu başkanı olduğu şirketçe ithal edilen çeltik ürününün genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan niteliğinde olduğu kabul edilmiş ve bu kabul üzerinden hüküm kurulmuştur. Bununla birlikte genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan çeltik ürününün genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri olarak değerlendirilmesinin kanuni düzenlemenin özünden uzaklaşan, genişletici ve öngörülemez bir yorum olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

63. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ, Recai AKYEL, Basri BAĞCI ve Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamışlardır.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

64. Başvurucu, mevzuatta yapılan tanımın bile ürünün üretiminden tüketiciye ulaşana kadarki süreçte teknik olarak önlenemeyen sebeplerle ürüne genetiği değiştirilmiş organizma bulaşmasının mümkün olduğunu gösterdiğini belirtmiş; somut olayda çeltiğe bulaşan ve %0,01 oranında olan soya DNA'sının tesadüfen bulaşmış olma ihtimalinin hesaba katılmamasının kusursuz sorumluluğa eş değer bir sorumluluk yüklediğini ve bariz takdir hatası teşkil ettiğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca emsal durumda olan bir firmanın temsilcileri hakkında beraat kararı verildiğini temyiz aşamasında Dairenin bilgisine sunduğu hâlde bunun dikkate alınmamasından yakınmıştır. Başvurucu son olarak Şirket ve temsilcileri hakkında başlatılan cezai sürecin bir Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kumpası olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu bu bağlamda, soruşturmayı başlatan savcı, İstanbul Teknik Üniversitesinin süreçte bilirkişi olarak rapor sunan personeli ile savcı ve bilirkişiler arasındaki irtibatı sağlayan kolluk personeli, gümrük idaresi personeli ve kendisi hakkında tutuklama kararı veren hâkimle ilgili olarak FETÖ/PDY üyeliğinden ceza soruşturması yürütüldüğüne dikkat çekmiştir. Başvurucu, bu sebeple yargılamanın bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerine uygun olarak yürütülmediğini iddia etmiştir.

65. Başvurucu, bilirkişi raporlarından da anlaşılacağı üzere genetiği değiştirilmiş organizma bulaşan ürünlerin yem olarak kullanılmasının mümkün olduğunu, bunların yem olarak kullanılmasına izin vermek yerine müsaderesine karar verilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

66. Suçta ve cezada kanunilik ilkesine ilişkin olarak yukarıda ulaşılan ihlal sonucu dikkate alındığında başvurucunun diğer şikâyetlerinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

C. Giderim Yönünden

67. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.

68. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ, Recai AKYEL, Basri BAĞCI ve Kenan YAŞAR'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA OYBİRLİĞİYLE,

D. Kararın bir örneğinin suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2013/152, K.2015/242) GÖNDERİLMESİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/5/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Mahkememiz çoğunluğu, kanunun kapsamının genişletilmesi suretiyle başvurucunun biyokimya güvenliği mevzuatına aykırı davranmaktan dolayı mahkûm edilmesinin suçta ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşmıştır.

2. Başvuruya konu somut olayda başvurucu 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu’nun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, genetik yapısı değiştirilmiş organizma (GDO) ve ürünlerini bu Kanun’a aykırı şekilde ithal etmekten suçlu bulunmuştur. “GDO ve ürünleri” kavramı 5977 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde “Kısmen veya tamamen GDO’lardan elde edilen, GDO içeren veya GDO’lardan oluşan ürünler” olarak tanımlanmıştır.

3. Mahkûmiyet kararını veren Ağır Ceza Mahkemesi gerekçesinde yargılama sürecinde alınan tüm raporların değerlendirilmesi suretiyle ihtilaf konusu ürünlerde GDO bulunduğu kanaatine ulaşıldığını, GDO bulaşan ürünün ithalinin mevzuata uygun olabilmesi için Biyogüvenlik Kurulu tarafından gen çeşidi ve kullanım amacı yönünden onaylanmış olması gerektiğini belirtmiştir. Bu karar Yargıtay 19. Ceza Dairesi tarafından onanmıştır.

4. Başvurucunun itirazı üzerine uyuşmazlık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Yargıtay Ceza Genel Kuruluna (CGK) taşınmıştır. İtirazı reddeden CGK ayrıntılı bir gerekçeyle suçun tüm unsurlarıyla oluştuğuna hükmetmiştir. Çoğunluk kararında yer verildiği üzere, bu gerekçede öncelikle GDO’lu ürünlerin insan hayatı bakımından büyük bir risk teşkil ettiği, bu riske karşı ülkemizin politikasını “ihtiyatlılık prensibi”ne göre belirlediği ve bu konudaki yasal düzenlemelerde “sıfır tolerans” yaklaşımını benimsediği ifade edilmiştir. CGK, 5977 sayılı Kanun’un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki suçun toplum sağlığını ve bireylerin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını korumak amacıyla ihdas edildiğini belirtmiştir (§ 32).

5. CGK, bu açıklamaların ardından, somut uyuşmazlıkta suça konu ürünlerin GDO değil GDO bulaşan nitelikte olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, mevzuata göre bir ürünün GDO bulaşan içermesine rağmen ülkemizde piyasaya sürülebilmesinin ancak Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış olmasıyla mümkün olduğunu, herhangi bir genetiği değiştirilmiş organizmanın insanların tüketimine sunulan besinlere bulaşması veya besinlerde kullanılması halinde 5977 sayılı Kanun’a aykırılığın ortaya çıkacağını belirtmek suretiyle atılı suçun tüm unsurlarıyla oluştuğu sonucuna ulaşmıştır (§ 32).

6. Eldeki başvuruda çözülmesi gereken temel mesele mahkûmiyetin dayanağı olan kanun hükmüne yönelik derece mahkemelerinin yorumunun kıyasa yol açabilecek biçimde genişletici ve öngörülemez olup olmadığıdır. Çoğunluğa göre GDO bulaşan ürünün GDO ve ürünleri olarak değerlendirilmesi “kanuni düzenlemenin özünden uzaklaşan, genişletici ve öngörülemez bir yorum”dur (§ 62).

7. Anayasa Mahkemesi kararlarında vurgulandığı üzere, bireysel başvuruya konu uyuşmazlıklarda kanun hükümlerini yorumlama ve uygulama yetkisi derece mahkemelerine aittir. Bu yorumlar açıkça keyfi olmadıkça veya bariz takdir hatası içermedikçe bunlara müdahale edilmemesi gerekmektedir.

8. Bu durum bireysel başvurunun ikincilliğinin gereğidir. Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması veya muhtemel yorumlardan birini diğeri aleyhine tercih etmesi bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81; Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 60).

9. Çoğunluk tarafından da belirtildiği üzere “ne kadar açık ve anlaşılır şekilde düzenlenirse düzenlensin suç ve ceza öngören kurallar yargı organlarının yorumuna ihtiyaç duyabilir” (§ 54). Dolayısıyla mahkemeler veya aynı mahkemenin üyeleri bir hükmü farklı şekillerde yorumlayabilir. Bu durumlarda derece mahkemelerinin kanunu yorumlarının isabetli olup olmadığını belirlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2019/40991, 23/3/2023, § 84).

10. Bununla birlikte, hukuk devletinin temel unsurlarından biri olan suçta ve cezada kanunilik ilkesi, keyfî kovuşturma, mahkûmiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceleri temin edecek şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalı, bu kapsamda kanunda suç olarak kabul edilmeyen bir eylem kıyas yolu ile kişilerin aleyhine genişletilerek yorumlanmamalıdır (Efendi Yaldız, B. No: 2013/1202, 25/3/2015, § 33; Cem Burak Karataş [GK], B. No: 2014/19152, 18/10/2017, § 98).

11. Olağanüstü bir hak arama yolu olan bireysel başvuru Anayasa Mahkemesini bir süper temyiz mercii haline getirmemiştir. Bu nedenle kanunların yorumlanması ve uygulanmasında -bariz bir takdir hatası veya öngörülemez şekilde hükmün alanını genişletme söz konusu değilse- Anayasa Mahkemesinin müdahale etmemesi, derece mahkemelerinin yerine geçerek karar vermemesi gerekir. Esasen Mahkememizin bireysel başvuruda başvuruya konu somut uyuşmazlığın esasını çözmek gibi bir görevi de yoktur.

12. Başvuruya konu somut olayda, Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay GDO bulaşan ürünlerin de konuya ilişkin kanun hükmü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir. Kuralların gerek lafzı gerekse amacı dikkate alındığında bu yorumun açık keyfilik veya bariz takdir hatası içerdiği, kuralın özüyle çeliştiği yahut onu öngörülemez şekilde genişlettiği söylenemez.

13. Belirtmek gerekir ki, bir kanun hükmünün farklı bir biçimde yorumlanma ihtimalinin bulunması tek başına yargı merciinin benimsediği yorumun genişletici olduğunu göstermez. Anayasa Mahkemesinin kanunilik incelemesi bağlamındaki görevi kanunun nasıl daha iyi yorumlanacağını söylemek değil, yargı mercilerinin yorumunun bariz takdir hatası veya keyfilik içerip içermediğini incelemekten ibarettir. Somut olayda Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kanunu yorumunun keyfilik veya bariz takdir hatası içerdiğini söylemek mümkün değildir.

14. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına muhalif kalan başkan ve üyeler de bunun aksini söylemekten ziyade, sanıkların delil yetersizliğinden dolayı beraat etmeleri gerektiği görüşünü dile getirmişlerdir. Dahası muhalefet şerhinde “Her ne kadar ithal edilen suça konu orta ve uzun vadeli çeltiklerde GDO bulaşanı bulunduğu için sanıklara atılı suçun sabit olduğu ileri sürülebilir ise de… sanıkların, ürünlerde GDO olmadığına ilişkin sertifikalarının bulunduğunu ve buna güvenerek ithalat yaptıklarına dair savunmalarının aksine GDO bulaşanı içeren gıda ürünlerini bilerek ve isteyerek ithal ettiklerine ilişkin mahkûmiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı dikkate alındığında, suçun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir” denilmek suretiyle GDO bulaşanı bulunan ürünler yönünden kanunilik sorunu olmadığı zımnen kabul edilmiştir (bkz. Yargıtay CGK, E. 2017/185, K. 2019/217, 14/03/2019).

15. Açıklanan gerekçelerle başvuruda suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilmediğini düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Başkan

 Zühtü ARSLAN

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Kanunun kapsamını genişletecek şekilde mahkûmiyet kararı verilmesinden dolayı suç ve cezaların kanunîliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; ceza hükümlerinin kanunun özünden uzaklaşacak şekilde genişletici yoruma tâbi tutulmasının suç ve cezaların kanunîliği ilkesini ihlal edebileceği, somut olayda mahkemelerin yorumlarının kanunun özünden uzaklaşan, genişletici ve öngörülemez bir mahiyet taşıdığı, bu sebeple suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiği belirtilmiştir.

Bilindiği gibi, hukuk devletinin gereklerinden olan belirlilik ve hukukî güvenlik ilkelerinin ceza hukukundaki yansıması suçların ve cezaların kanunîliği ilkesidir. Bütün hak ve hürriyetlerin korunması bakımından teminat oluşturan kanunîlik ilkesi suç ve cezaların belirlenmesinde de büyük önem taşır. Ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenmesi kanunîlik ilkesi ile mümkündür.

Bununla birlikte, yine kararda açıklandığı üzere, suç ve ceza öngören kuralların uygulanması yargı organlarının yorumunu gerektirebilir. Bu kapsamda ilgili kurallar -amaçları da gözetilerek- keyfî soruşturma ve cezalandırmalara karşı etkili güvenceleri sağlayacak şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalıdır. Kanunîlik ilkesinin bir sonucu da kanunla suç olarak kabul edilmeyen bir fiilin, suçlanan kişiler aleyhine kıyas yoluyla genişletilerek yorumlanmasının mümkün olmamasıdır. Kanun hükümlerinin işin esasından uzaklaşacak şekilde genişletici yoruma tâbi tutulması suç ve cezaların kanunîliği ilkesini ihlal eder.

Diğer taraftan, daha önce de birçok kararımızda belirtildiği gibi, bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve özellikle müdahalenin dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin yorumlanması görevinin derece mahkemelerine ait olduğu tartışmasızdır. Belirtilen hükümlerle ilgili olarak derece mahkemelerince yapılan yorumların isabetli olup olmadığını denetlemek, açık keyfîlik veya bariz takdir hatası bulunması dışında Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (örn. olarak bkz. Ford Otomotiv Sanayi A.Ş.[GK], B. No: 2019/40991, 23/3/2023, § 84).

Derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun açık lâfzıyla çelişki içinde olduğu ve bu nedenle bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı veya somut olayın ilgili kanun maddesiyle bağlantısının kurulamadığı yahut kurulan bağın açıkça mantık dışı bir muhakemeye dayandığı hâllerde ise, Anayasa Mahkemesinin söz konusu değerlendirmeleri yaparak kanunîlik ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varması mümkündür (Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. [GK], § 84).

İncelenen başvuruda da, mahkemelerin ilgili Kanun hükmünü açık keyfîlik veya bariz takdir hatası oluşturacak şekilde yorumlayıp yorumlamadığının belirlenmesi, somut olaydaki mahkûmiyetin dayanağını oluşturan 5977 sayılı Kanunun 15. maddesinin Anayasa Mahkemesince bu çerçevede incelenmesini gerektirir.

Kararda da belirtildiği üzere, başvurucunun ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu ve tek başına imza yetkisine sahip olarak temsile yetkili bulunduğu şirket değişik tarihlerde ABD’den çeltik ithal ederek Mersin Limanına getirmiş, yapılan ihbarlar üzerine savcılık tarafından 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanununa aykırı fiillerin işlendiği iddiasıyla şirket yöneticileri hakkında soruşturma başlatılmıştır.

Bu kapsamda mahkeme kararıyla, kolluk görevlilerince bir ay arayla iki ayrı tarihte bu ürünlerden numuneler alınmış ve yaklaşık 21.500 ton ürüne elkonulmuştur. Alınan numuneler soruşturma makamlarınca TÜBİTAK’ın ilgili birimlerine gönderilmiş ve analizler sonucunda hazırlanan raporda ürünlerde rastlanan dizilimlerin ürünün genetiğinin değiştirilmiş olduğunu gösterdiği belirtilmiştir. Soruşturma sırasında İTÜ’nün ilgili araştırma merkezinde görev yapan öğretim üyeleri ve uzmanlardan oluşan üçer kişilik iki ayrı bilirkişi heyetince hazırlanan raporlarda da ürünlerin genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) dizilimlerini içerdiği tespit edilmiştir.

Bunun üzerine, başvurucunun da aralarında bulunduğu kişiler hakkında 5977 sayılı Kanunun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmış; ayrıca Millî Savunma Bakanlığına satıldığı belirlenen 16 tondan fazla pirinçle ilgili olarak yapılan şikâyet üzerine düzenlenen iki raporda da benzer tespitlerin yapılması nedeniyle bu ürünler için de aynı kişiler hakkında kamu davası açılmış ve bu davalar birleştirilmiştir. Kovuşturma sürecinde iki ayrı akredite laboratuvardan alınan raporlar ile dava dosyasındaki bütün raporların incelenmesi sonucunda hazırlanan bilirkişi raporunda da, yukarıda sözü edilen raporlardakine benzer tespitler yapılmıştır.

Yapılan yargılama sonucunda ağır ceza mahkemesi, başvurucunun GDO ve ürünlerini ithal etme suçundan hapis cezasına mahkûmiyetine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; dosyadaki raporlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde ürünlerde GDO bulunduğu kanaatine varıldığı ifade edilerek Kanun ve Yönetmelik hükümlerine uyulmadığı, bu sonuca ulaşırken önceki raporlar dikkate alınmasa ve belirlenen oranından dolayı GDO'nun bulaşmış olduğu kabul edilse bile söz konusu ürünlerin ithalinin mevzuata uygun olmadığı açıklanmıştır. Bu karara karşı başvurucu tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 19. Ceza Dairesi kararı düzelterek onamıştır.

Onama kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan itiraz da Ceza Genel Kurulunca reddedilmiştir. Bu kararın gerekçesinde ise; GDO ve ürünlerinin nitelikleri ve bunlara ilişkin ilkeler açıklanarak 5977 sayılı Kanunun ve buna dayanılarak çıkarılan Yönetmeliğin hükümleri aktarılmış, Kanunun GDO ve ürünlerinin ticaretini Biyogüvenlik Kurulunun kararına bağladığı, bu ürünlerin ülkemize ithalinin anılan Kurulca onaylanmış çeşitlerden olmasını gerektirdiği, Yönetmelikte tanımlanan “eşik değer”in Kurul tarafından onaylanmış genler için söz konusu olduğu, onaylanmamış genlerde ise Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi sıfır tolerans kuralının kabul edildiği, GDO’nun “bulaşan” olarak kabul edilmesi için aranan eşik değerin altında olsa bile ülkemizde piyasaya sürülebilmesinin ancak söz konusu ürünlerin Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış bir gen olması ve onaylanan kullanım amacıyla sınırlı kalması şartıyla mümkün bulunduğu, suça konu çeltik ve pirinç numunelerinde rastlanan GDO dizilimlerinin bulaşan olduğu kabul edilse bile Kurul tarafından onaylanmış genler ve kullanım amaçlarıyla sınırlı olmadan ithal edilerek piyasaya sürülmesinin yasak olduğu, yani insanların tüketimine sunulan besinlere bulaşmış olması veya bu besinlerde kullanılması hâlinde de 5977 sayılı Kanun hükümlerinin ihlal edilmiş olacağı, belirtilmiştir.

Çoğunluğun gerekçesinde, Kanundaki tanıma göre GDO içeren ürünlerin Kanun hükümlerine aykırı olarak ithalinin Kanunun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen suçun kapsamına girdiğinin ve bunları ithal edenlerin cezalandırılacağının öngörülebilir olduğu; buna karşılık “bulaşan” olarak tanımlanan maddeleri içeren ürünlerin anılan suçun kapsamında değerlendirilmesinin, Kanunun olağan anlamından çıkarılması güç bir yorum olacağı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunca, GDO bulaşan çeltik ürününün GDO içeren ürün olarak değerlendirilmesinin “kanuni düzenlemenin özünden uzaklaşan, genişletici ve öngörülemez bir yorum olduğu sonucuna ulaşıldığı” belirtilse de, çoğunluğun bu görüşüne katılmak mümkün değildir.

Öncelikle vurgulanmalıdır ki 5977 sayılı Kanunun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, “GDO ve ürünlerini” bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal edenlerin cezalandırılması öngörülmüştür. Maddede "ürünün GDO içermesi" veya "ürüne GDO bulaşması" arasında bir fark gözetilmediğinden, hükmün lâfzı GDO bulaşan ürünlerin ithalinin de suç olarak düzenlendiğinin kabul edilmesine imkân verecek; başka bir ifadeyle, GDO içeren veya bulaşan ürünleri kapsayacak genişliktedir. Nitekim ağır ceza mahkemesi ve Yargıtay 19. Ceza Dairesi, Kanundaki ve Yönetmelikteki tanımları da dikkate alarak GDO bulaşan ürünlerin ithalatının da anılan madde kapsamında olduğuna hükmetmiş; Yargıtay Ceza Kurulu da ayrıntılı bir gerekçe ile ve benzer bir yorumla, başvurucunun mahkûm edilmesini Kanuna uygun bularak itirazı reddetmiştir.

Yukarıda da açıklandığı üzere, Kanun hükümlerini yorumlamanın derece mahkemelerinin takdir yetkisi içinde olduğu ve Anayasa Mahkemesinin görevinin kanunların nasıl daha iyi yorumlanacağını tespit etmek olmadığı unutulmamalıdır (Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. [GK], § 90).

Başka bir anlatımla, bir ceza normunun mahkemelerce belli bir şekilde yorumlanamayacağını tespit etmek bireysel başvuru incelemesinde suçların ve cezaların kanunîliği ilkesi kapsamında, dolayısıyla Anayasaya uygunluk denetimi çerçevesinde yapılması gereken bir değerlendirme olsa da, bir ceza normunun mümkün olan birden fazla yorumundan birinin yanlış veya öngörülemez olduğunu belirtmek, Anayasanın 148. maddesinin dördüncü fıkrasıyla yasaklanan “kanun yolu” incelemesi anlamına gelir. Kanunun incelenen hükmünün başka şekilde yorumlanarak farklı bir sonuca ulaşma ihtimalinin bulunması -tek başına- derece mahkemelerinin yorumunun öngörülemez olduğunu göstermeyeceği gibi, yukarıdaki haklı gerekçeler bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin kendi değerlendirmesini derece mahkemelerinin yerine ikame etmesi de düşünülemez (Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. [GK], § 91).

Bu sebeplerle, Anayasanın 38. maddesinde teminat altına alınan suçların ve cezaların kanunîliği ilkesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun ihlal kararına karşıyım.

Üye

 M. Emin KUZ

 

 

KARŞIOY

1. 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu’nun 15/1. maddesinde Kanun kapsamında yer alan bir takım fiilleri ceza yaptırımına bağlayan eylemler düzenlenmektedir.

2. Bu bağlamda “ GDO ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişi, beş yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır” şeklindeki düzenlemede GDO ve ürünlerinin ithali cezai müeyyideye bağlanmaktadır.

3. Aynı Kanunun tanımlar başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendinde GDO ve ürünlerinin tanımına yer verilerek “Kısmen veya tamamen GDO’lardan elde edilen, GDO içeren veya GDO’lardan oluşan ürünleri” denilmek suretiyle ithal edilmesi yasaklanan GDO ve ürünleri kavramının mahiyeti açıklığa kavuşturulmuştur.

4. Somut olayda mahal Cumhuriyet başsavcılığı 23/4/2013 tarihinde düzenlediği iddianamede maddi olayı nitelendirirken “Şirketin genetiği değiştirilmiş organizma içeren ürünü Biyogüvenlik Kurumundan izin almadan yurda soktuğu” tabirini kullanmak suretiyle iddiaya konu eylemin kanundaki karşılığına yer vermek suretiyle tipiklik unsuru tanımlamıştır.

5. Çoğunluk mevcut eylemin kanunda yer alan ve “GDO içermek” şeklinde betimlenen tipiklik unsurunun aslında tanımlar maddesinde yer alan “Bulaşan” şeklindeki tanıma uyduğunu bu tabirinde ceza hükümlerinin bulunduğu 15/1. maddede yeralmadığından söz ederek cezalandırmanın kanunilik şartının gerçekleşmediğinden bahisle ihlal kararı vermiştir.

6. Ceza normlarının ve ona uyan fiillerin neler olduğunun ilk elden yorumlanması Anayasa Mahkemesinin görevi değildir.

7. Öncelik konu hakkında değerlendirme avantajına sahip uzmanlık mahkemelerinindir. Bu yetki kapsamına ceza normlarının ihtiva ettiği hukuki ve teknik tabirlerinin anlamlandırması da girmektedir.

8. Şüphesiz ki kanunlarda yer alan bazı tabirler makul düzeyde belirsizlikte ihtiva edebilirler. Konunun netliğe kavuşturulması yine yargılama mercilerinin yetkisi kapsamındadır. Bireysel başvuru anlamında sorun oluşturacak konu ise hukuki tabirlerin öngörülemez şekilde anlamlandırılmak suretiyle hukuki belirsizliğe sebebiyet verilmesi olacaktır.

9. Somut olayda ithal edilen ürün içerisinde yer alan GDO’lu ürünlerin kanunda yer alan “GDO içermek” tanımına uyduğunun kabul edilmesinin öngörülemez bir yorum olduğunu iddia etmek mümkün değildir.

10. Mevcut hukuki düzenlemenin fiili durumun cezalandırılması açısından yeterli kanuni alt yapıyı sağladığını değerlendirdiğimizden çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne iştirak edilmemiştir.

Üye

Recai AKYEL

Üye

Basri BAĞCI

Üye

Kenan YAŞAR

 

 

KARŞIOY

1. 6216 sayılı Kanunun 45/2. Maddesi gereğince bireysel başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerinden bir tanesi “kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması” dır.

2. Maddede yer alan başvuru yollarından kastın olağan başvuru yolları olduğunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

3. Ceza yargılamasında Yargıtay’ın ilgili dairesinin onama kararın ile karar kesinleşmekte ve bu surette olağan kanun yolları tükenmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesinde düzenlenen kanun yolunun olağan üstü bir kanun yolu olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Zira ilgili kısmın başlığı “Olağan Üstü Kanun Yolları”dır.

4. Söz konusu bu düzenlemede ilgili daire kararının kendisine gelmesinden itibaren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 30 gün içerisinde lehe veya aleyhe itiraz hakkını kullanabilirken, ilgili lehine olmak koşuluyla her hangi bir süre kısıtlamasına tabi olmaksızın itiraz edebilmektedir.

5. Bu durum süreye tabi olmaksızın kesinleşmiş mahkeme kararlarının itiraz incelemesine tabi tutulabileceği anlamına gelmektedir. Kesin hükmün etkisi ve hukuki belirlilik açısından söz konusu düzenlemenin ciddi mahzurlar içerdiğinde tereddüt bulunmamaktadır. Zira kesinleşmiş bir mahkeme kararı yıllar sonra bu itiraz yöntemiyle ortadan kaldırılabilmektedir.

6. Anayasa Mahkemesi 5/11/2014 tarihli ve 2013/9044 Başvuru No’lu Fuat Karaosmanoğlu kararında Yargıtay’ın ilgili dairesinin onama kararından sonra süresinde yapılan bireysel başvuruyu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın CMK. 308. maddedeki itiraz hakkını kullandığından bahisle bu sürecin beklenmesi gerektiğini işaret ederek başvuru yollarının tüketilmemesi gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

7. Söz konusu kararda benimsenen yaklaşımın bir takım mahzurlar ihtiva ettiğini değerlendirmekteyiz.

8. Öncelikli olarak kabulü başka bir makamın onayına tabi olan olağan üstü bir yolun tüketilmesi gerektiğinden bahisle başvurucular açısından sonucu belirsiz bir sürecin beklenmesi gerekli görülmektedir.

9. İtiraz başvurusunun kabul edileceğini düşünen başvurucuların taleplerinin reddi durumunda olağan başvuru süresinin kaçırılmasına sebebiyet verilmektedir.

10. Aynı dosyada yargılanan iki şahsın birinin CMK. 308 deki itiraz yoluna başvurması diğerinin başvurmaması durumunda iki farklı başvuruda bulunma süreci işletilmesine yol açılmaktadır.

11. Bu itiraz yöntemiyle konunun bir kez daha esastan inceleneceği bu nedenle sürecin beklenmesi gerektiği savunulsa da, süreç sonunda esasa müessir bir sonucun ortaya çıkmaması durumunda (Genel Kurul tarafından daire görüşü doğrultusunda karar verilmesi halinde) muhtemel bir ihlalin tespit edilmesi belirsiz bir süre ötelenmektedir.

12. Diğer taraftan itiraz üzerine esasa ilişkin önceki onama kararının ortadan kaldırılması halinde yeniden başlayan yargılama sürecine yönelik ilgilinin yeni bir başvuru hakkı doğacağından şahsi bir hak kaybı da söz konusu olmayacaktır.

13. Çoğunluk tarafından benimsenen bu yöntemin bir olumsuz yansıması da yargılamanın yenilenmesi açısından ortaya çıkmaktadır. Yenileme talebinin kabulü ile sürecin başlatılması durumunda (CMK. 318.md.) çoğunluğun görüşüne göre bu sürecin esastan bir inceleme olması nedeniyle burada da başlatılan bu sürecin beklenmesi gerekecektir. Ancak tüm bu süreç sonunda yeniden yargılama talebi reddedilse bile yeni bir bireysel başvuru süreci ihya edilmiş olacaktır. Bu durum usulî engellerin aşılması noktasında kötü niyetli girişimlere zemin hazırlayacak bir mahiyet arz etmektedir.

14. Tüm bu gerekçeler çerçevesinde, dairenin onama kararından sonra kesinleşen karar aleyhine başvuruda bulunma imkanı varken bunun kullanılmaması suretiyle CMK.nın 308. maddesinde düzenlenen olağan üstü bir kanun yolunun beklenmesi ve sonuçta daire kararının doğruluğu teyit edilerek ret ile sonuçlanan olağan dışı kanun yoluna hukuki sonuç bağlayan çoğunluk yaklaşımının yerinde olmadığını, süre aşımı nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğunu değerlendiriyoruz.

Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU

Üye

Basri BAĞCI

Üye

İrfan FİDAN

Üye

Muhterem İNCE