Davanın reddi, birleştirme, yetkisizlik, görevsizlik gibi usule ilişkin kararların, duruşma hazırlığı evresinde tensip tutanağı ile verilmesi mümkündür.

Bu kararlar dışında suç vasfının belirlenmesi, takdir hakkının kullanılması gereken durumlarda, mağdura davaya katılma hususunda imkân sağlanması açısından duruşma açılması, sanık ile mağdurun yargılama oturumundan haberdar edildikten sonra hüküm kurulması gerekir.

Bu hallerde tensiple dosya üzerinden karar verilmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 182, 193/2, 195, 233, 175 ve devamı maddelerine aykırı olacaktır.[1]

Duruşma yapılması zorunluluğu kuralının diğer istisnaları

Bazı hallerde duruşma yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Burada iki istisna kuraldan bahsetmek mümkündür.

Eşyanın müsaderesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Suç konusu olmayan eşyanın müsaderesi” başlıklı 259. maddesine göre; suç konusu olmayıp sadece müsadereye tâbi bulunan eşyanın müsaderesine sulh ceza hâkimi tarafından duruşma yapılmaksızın karar verilebilmektedir.

Basit yargılama usulü

Bundan başka; 24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun ile Değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251. maddesinde hüküm altına alınan basit yargılama usulünün uygulanması halinde de duruşma yapılması zorunlu değildir.

Makul sürede yargılama hakkı kapsamında yargılamanın olabilecek en kısa sürede bitirilmesi gerekir. Burada duruşmanın gereksiz uzamasını önleyecek, çabukluğu ve devamlılığı sağlayacak koşulların oluşturulması önemli bir konudur. Bu husus dikkate alınarak duruşmaya eksiksiz hazırlanmak gerekir.

Bu nedenle kamu davası açıldıktan sonra duruşma hazırlığı işlemlerine derhal başlanmalıdır. Duruşma hazırlığı için mahkemenin yargılamaya ilişkin bir takım ara kararları alması gerekir.

Başka bir söylemle, mahkemenin duruşmaya hazırlanmak ve yargılamayı makul sürede bitirebilmek için yargılamaya ilişkin ara kararları alması şarttır.

İsabetli karar için yapılması gereken işlemler

Bu yüzden isabetli kararlar, isabetli ara kararların yerine getirilmesi ile ortaya çıkabilir. Bunun için yargılama makamının şu hususları yerine getirmesi gerekir:

1) Hâkim dosya içeriğine vakıf olmalıdır.

2) Duruşmaya çağrılacak özneler tespit edilmelidir.

3) Çağrı kâğıdı hazırlanmalı ve tebliği sağlanmalıdır.

4) Sanık ve müşteki tarafa iddianamenin tebliğ edilmesi gerekir.

5) Varsa eksik deliller mutlaka toplanmalıdır.

6) Yargılama ile ilgili gerekli belgeler istenmelidir.

5271 sayılı CMK'nın 223/1.maddesi uyarınca duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hükmün verilmesi söz konusu olabilir. Buna göre aşağıda belirtilen kararlar hüküm niteliğindedir:

1) Beraat,

2) Ceza verilmesine yer olmadığı,

3) Mahkûmiyet,

4) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,

5) Davanın reddi,

6) Düşme.

Yukarıda belirtilen kararlar hüküm niteliğindedir. Bu nedenle hüküm niteliğinde olan kararlar (örneğin beraat kararı) mahkemece duruşma açılarak verilmelidir. Burada tarafların çağrılıp, sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.

Örneğin; sanık hakkında duruşma açılmaksızın ve araştırma yapılmadan tensiple karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[2]

Beraat Kararı

Masumiyet Karinesi ilkesine göre, sanığın cezalandırılmasına karar verilebilmesi için, suçun şüpheye yer vermeyen kesinlikte ispat edilmesi gerekir. Lekelenmeme ilkesi gereğince, şüpheli ve aydınlatılamamış olay ve iddiaların sanık aleyhine yorumlanması mümkün değildir. Bu durumlarda şüpheden sanık faydalanır ilkesi dikkate alınarak mahkûmiyet kararı verilmemesi gerekir.

Derhal beraat kararı verilebilecek hallerin varlığında ise durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmemelidir (CMK’nın 223/9).

Ceza Verilmesine Yer Olmadığı Kararı

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/3. maddesine göre; yüklenen suçla bağlantılı olarak bazı hallerin varlığı halinde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilebilmektedir. Bu haller şunlardır:

1) Yaş küçüklüğü,

2) Akıl hastalığı,

3) Sağır ve dilsizlik,

4) Geçici nedenlerin bulunması,

5) Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,

6) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması,

7) Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi hâllerinde sanığın kusurunun bulunmaması.

Yukarıda belirtilen durumların varlığı halinde sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilebilmesi mümkündür.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/4. Maddesine göre; fail tarafından gerçekleştirilen eylemin suç olma özelliği bulunmasına karşılık bazı hallerde ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilebilecektir. Bu haller şunlardır:

1) Etkin pişmanlık,

2) şahsî cezasızlık sebebinin varlığı,

3) Karşılıklı hakaret veya

4) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı.

Yukarıda belirtilen hallerin bulunması ve sanığa ceza verilmeyecek durumlarda ceza verilmesine yer olmadığına karar verilebilecektir.

Derhal beraat kararı verilebilecek hallerin bulunması halinde ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemeyeceği hususu burada dikkate alınmalıdır (CMK m. 223/9).

Belirtmek gerekir ki; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 245/4, 273/1, 281/1, 283/3 ve 284/4 maddeleri gereğince şahsi cezasızlık nedenlerinin bulunması veya etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması hallerinde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi müsadereye engel olmayacaktır.

Örneğin; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 193/2. maddesi gereğince eylemin suç oluşturmaması veya suçun yasal unsurlarının gerçekleşmemesi nedeniyle derhal beraat kararı verilmesi mümkündür. Bu haller dışında, sanığın ifadesinin sonuca etkili olduğu, delillerin takdir ve tayini gereken hallerde sanığın sorgusu yapılmalı ve savunması alınmalıdır. Bu işlemler yapılmadan beraat kararı verilemez. Bu karala uyulmadan, yöntemine uygun şekilde sanığın savunması alınmadan tensiple ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[3]

Mahkûmiyet kararı

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/5. maddesi gereğince mahkûmiyet kararı; yüklenen suçun işlendiğinin sabit olması halinde verilebilen bir karar türüdür.

Sanığa yüklenen suçun işlendiğinin sabit olması hali; mahkemenin, suç işlediği iddiası ile hakkında kamu davası açılan sanığın, suçu işlediği hususunda yüzde yüz kanaat getirmesini ifade etmektedir. Yani sanık hakkında yapılan yargılama soncunda mahkeme, sanığın atılı suçu işlediği konusunda yüzde yüz başka söylemle kesin bir şekilde düşünceye sahiptir.

Suçun işlendiğine dair en küçük bir şüphenin varlığı, mahkûmiyet kararı verilmesini engelleyecektir. Bu yüzden sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilebilmesi için duruşma açılmalıdır. Duruşmada tartışılan delillerin, suçluluğu kesin olarak ispat edici güçte olduğuna mahkemece kanaat getirilmiş olması halinde ise sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmelidir. Burada mahkûmiyet hükmü kurulurken tek olan eylemin ikiye bölünerek farklı kararlar verilmemeli ve çelişkiye neden olunmamalıdır.

Örneğin; sanık hakkında hırsızlık suçundan kamu davası açıldığı halde; tek olan hırsızlık eylemi ikiye bölünerek, sanıkların altınların çalınması suçundan beraatlarına, televizyonun çalınması eyleminden mahkûmiyetlerine karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[4]

Güvenlik tedbirine hükmedilmesine dair kararlar

Güvenlik tedbiri kararı, atılı suçun işlendiğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra hükmedilen bir karar türüdür (CMK m. 223/6).

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53–60. maddeleri arasında güvenlik tedbirlerine yer verilmiştir. Bu tedbirlere karar vermek için öncelikle sanığın kendisine yüklenen suçu işlediğinin sabit olduğunun mahkemece belirlenmesi gerekir.

Davanın reddi kararı

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/7. maddesi uyarınca, davanın reddi kararı; aynı eylem nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa söz konusu olabilmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 230/4. Maddesine göre; yargıç, hükmün verilme nedenini gerekçede açıkça göstermek zorundadır. Burada duruşma yapılmadan davanın reddi, görevsizlik, yetkisizlik, birleştirme vs. gibi usule yönelik karar verilecek olsa bile tensip tutanağı hazırlanmalıdır.

Mahkeme davanın reddi kararında suçun varlığı, yokluğu veya cezanın verilip verilemeyeceği hususlarında bir belirlemede bulunmaz. Burada uyuşmazlığı esastan çözmeden yargılama yöntemine dayalı nedenlerden dolayı yargılama sona erdirilmektedir

Yargıtay bazı kararlarında, sanık hakkında aynı eylem sebebiyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava bulunduğu hallerde mükerrer yargılamanın engellenmesi amacıyla, sonradan açılmış davanın reddine karar verilmesi gerektiğine işaret etmektedir.[5]

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/7. Maddesi hükmü gereğince, aynı fiil nedeniyle sonradan açılan mükerrer davanın reddine karar verilmesi gerekir. Bu gibi hallerde yargılamaya devam edilerek mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırı olacaktır.[6]

Düşme kararı

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddesi gereğince davanın düşmesi kararı verilebilmesi için, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı veya soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinin gerçekleşmesi gerekir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda davayı düşüren nedenler olarak düzenlenmiş bulunan haller şunlardır:

1) Sanığın veya hükümlünün ölümü (TCK m.64),

2) Af (TCK m.65),

3) Dava zamanaşımı (TCK m.66),

4) Şikâyetten vazgeçme (TCK m.73),

5) Ön ödeme (TCK m.75).

Yukarıda belirtilen hallerde, davanın düşmesi kararı verilmelidir.

Uzlaşmanın sağlanması

Bundan başka, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 254. maddesi gereğince mahkeme tarafından yaptırılan uzlaştırma işlemleri soncunda tarafların uzlaşması halinde de davanın düşmesine karar verilmelidir.

Derhal beraat kararı verilebilecek hallerde düşme kararı verilmemelidir (CMK m. 223/9).

Mahkeme, davanın reddi kararında olduğu gibi davanın düşmesi kararında da suçun varlığı, yokluğu veya cezanın verilip verilemeyeceği hususlarında bir belirleme yapmamaktadır. Burada uyuşmazlığı esastan çözmeden, yargılama yöntemine dayalı nedenlerden dolayı yargılama sona erdirilmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düşme kararlarında yargılama giderlerine nasıl hükmedileceği konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır.

Yargıtay bazı kararlarında, düşme kararlarında yargılama giderlerinden sanığın sorumlu tutulamayacağına hükmetmektedir.[7]

Ayrıca düşme kararı verilmesi halinde kendisini vekâletnameli vekil ile temsil ettiren sanık lehine de vekâlet ücretine karar verilmemelidir.[8]

Müsadere açısından konuyu ele aldığımızda şu hususları ifade etmek gerekecektir:

Müsadere konusu eşyanın bizatihi suç oluşturması nedeniyle müsadereye tabi olması halinde düşme kararı ile birlikte bu eşyanın müsaderesine karar verilmelidir.

Suçta kullanılmış olması nedeni ile müsaderesinin talep edilmesi, yani bizatihi suç oluşturmayan eşyanın sahibine iadesine karar verilmelidir.[9]

Düşme kararı, kesin hüküm etkisi yaratmaktadır. Bu nedenle aynı eylem ile ilgili olarak başka bir ceza davası açılması halinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/7. maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmesi gerekecektir.

Dava veya cezanın düşmesinin etkisi CMK’nın 74. maddesinde düzenlenmiştir. Bu etkiler şunlardır:

1) Genel af, özel af ve şikâyetten vazgeçme, müsadere olunan şeylerin veya ödenen adlî para cezasının geri alınmasını gerektirmeyecektir.

2) Kamu davasının düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmini için açılan şahsi hak davasını etkilemeyecektir.

3) Cezanın düşmesi şahsi haklar, tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri etkilemeyecektir.

Son olarak belirtmek gerekir ki; derhal beraat kararı verilmesi gereken hallerde, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilemeyecektir.[10]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------------

[1] Y.4.CD, E: 2009/17250, K: 2011/20266, T: 02.11.2011.

[2] Y.2.CD; E: 2014/36742, K: 2015/3339, T: 23.02.2015.

[3] Y.8.CD, E: 2017/2414, K: 2017/15253, T: 26.12.2017.

[4] Y.2.CD, E: 2014/1252, K: 2014/3024, T: 06.02.2014.

[5] YCGK, 13.12.2018 T., 2018/641 K. sayılı kararı.

[6] Y.8.CD, E: 2020/7330, K: 2021/829, T: 20.01.2021.

[7] YCGK, E: 2011/415, K: 2012/92, T: 13.03.2012: “…İmar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasında, sanığın ruhsata aykırı olarak yaptığı çatı katının yargılama sırasında imara uygun hale getirilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCY'nın 184/5. maddesi uyarınca kamu davasının düşmesine karar verilmiştir. 5271 sayılı CYY'nın 325/1. maddesi gereğince, ancak ceza veya güvenlik tedbirine mahkumiyet halinde yargılama giderlerinin sanıklara yükletilmesi olanaklı olup, sanık hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilmiş olduğundan, katılan lehine hükmolunacak vekalet ücreti de dahil olmak üzere yargılama giderlerinden sanığın sorumlu tutulması olasılığı bulunmamaktadır. Ceza Yargılaması Hukukunda kıyasın olanaklı olduğu, bu itibarla kıyas yoluyla anılan Yasanın 327. maddesi uyarınca sanığın katılan lehine hükmolunacak vekalet ücreti de dahil olmak üzere yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiği ileri sürülebilir ise de; kıyas ancak genel nitelikteki hükümler bakımından söz konusu olup, 327. maddenin ise istisnai bir hüküm olması nedeniyle, kıyas yoluyla da olsa, maddenin kapsamının genişletilmesi olanaklı değildir. 327. maddenin düşme kararı verilmesi halinde uygulanma olasılığı bulunduğu kabul edilse dahi, katılan lehine hükmolunacak vekalet ücretinin sanığın kusurundan kaynaklanan bir gider olarak kabulü olanaklı olmadığı gibi, dosya kapsamına göre sanığın kusurundan kaynaklanan bir gider de bulunmadığından, yerel mahkeme tarafından sanık aleyhine, kendisini vekil ile temsil ettiren katılan için vekalet ücretine hükmolunmaması ve yargılama giderlerinin hazine üzerinde bırakılmasına karar verilmesi usul ve yasaya uygun olup, Özel Daire düzelterek onama kararı isabetsizdir…” Y.12. CD; E: 2017/6916, K: 2019/1891, T: 13.02.2019; “Sanık hakkında taksirle yaralama suçundan açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle düşmesine karar verilirken, yargılama giderlerinin hazine üzerine bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, sanıktan tahsiline karar verilmesi,”

[8] Y.15.CD, E: 2014/24465, K: 2017/11555, T: 24.05.2017: “…1136 sayılı Kanun'un 168. ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13/5. maddesi uyarınca, sadece beraat eden ve kendisini vekille temsil ettiren sanık lehine vekalet ücretine hükmedilebileceği cihetle, hakkında şikayetten vazgeçme nedeniyle düşme hükmü verilen sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinde bir isabetsizlik görülmemiştir…”

[9] Y.19.CD, E: 2015/12122, K: 2015/6823, T: 09.11.2015: “…Sanık hakkında müşteki Q. S. Lda firmasına ait L.. Martina markalı ürünlerle ilgili olarak açılan davaya istinaden düşme kararı verildiği halde bulundurulması bizatihi suç teşkil etmeyen adli emanetin 2012/8794 sırasında kayıtlı L... Martina markalı ürünlerin sahibine iadesine karar verilmesi gerekirken müsaderesine karar verilmesi,…”

[10] YCGK, E: 2012/1413, K: 2014/116, T: 04.03.2014: “…Ceza Genel Kurulunun 23.11.2010 gün ve 136–229 sayılı kararı başta olmak üzere pek çok kararında; "zamanaşımının gerçekleşmesi durumunda derhal beraat kararı verilmesini gerektiren haller hariç öncelikle beraat değil, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi, aksi halde, yani derhal beraat kararı verilmesini gerektiren hallerde ise zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmemesi gerektiği" kabul edilmiştir.