Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İfade veya sorgu için çağrı” başlıklı 145. maddesinde, ifadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişinin davetiyle ile çağrılacağı, bu davetiyede çağrılma nedeninin açıkça belirtileceği ve gelmezse zorla getirileceği hususlarının yazılacağı ifade edilmektedir.

Esasında madde net bir düzenlemeyi içermektedir. Maddeye göre, yargı mercii tarafından ifadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişinin, hangi sıfatla davet edildiğinin davetiyeye yazılması gerekir. Bu hususun davetiyeye yazılması, elbette davetiyenin nedenini gösteren bir açıklama değildir. Çünkü kişinin hangi konumla çağrıldığı, sadece bir sıfat tanımlaması olup, çağrılma nedeninin hukuki nitelendirmesini gösterir. Ancak maddede, çağrılma nedeninin davetiyeye açıkça yazılması gerektiği ifade edilmiştir.

Buna göre, davet edilen kişinin adı ve soyadı ile kimlik bilgilerinin, adresinin, ne zaman ve nerede hazır olacağının, hangi sıfatla çağrıldığının davetiyede yer alması yeterli olmadığı gibi, emredici özellik taşıyan CMK m.145’e de uygun değildir. Davetiyede, çağrılan kişiye çağrılma nedeninin de açıkça bildirilmesi gerekir.

Bu noktada, tanığa çağrılma nedeninin açıkça bildirilmesinin, yani “tanık” sıfatı ile çağrılmasının yanında, bir de hangi konuda tanıklık yapacağının iletilmesinin sakıncalı olacağı, tanığın tarafsızlığını bozabileceği ve önceden tanıklık yapacağı konuda hazırlanmasına yol açacağı, bunun da maddi hakikate ve adalete zarar vereceği ileri sürülebilir. Bu eleştiri, ancak tanığa hangi konuda tanıklık yapacağının genel olarak bildirilmesi kaydıyla kabul edilir gözükmektedir.

Belirtmeliyiz ki CMK m.145 ve 146, esas itibariyle tanıkların ifadesinin alınması ile ilgili değildir. Bu maddeler, şüpheli veya sanığın ifade veya sorgu için çağrılmasını, davete icabet etmediği takdirde de zorla getirilmesini öngörmektedir. Bununla birlikte, CMK m.146/7’de, çağrıya rağmen gelmeyen tanık, bilirkişi, mağdur ve şikayetçi ile ilgili olarak da şüpheli veya sanıkta olduğu gibi zorla getirilme kararı verilebileceği belirtilmiştir.

Sonuç olarak; elbette şüpheli veya sanık ile tanığı aynı statüde görmek mümkün değildir. Şüpheli veya sanığın, tartışmasız şekilde korunması gereken savunma hakkı ve dolayısıyla hakkında ileri sürülen suçlamayı bilme hakkı vardır. Bu sebeple, CMK m.145’de yer alan “çağrılma nedeni” ibaresi şüpheli ve sanık bakımından dar yorumlanmamalı, şüpheli veya sanığa gönderilen davetiyeye net bir şekilde suça konu fiili ve hatta hukuki nedenleri içeren ibarelerin yazılması zorunludur. Ancak uygulamada, yalnızca sanığın adı ve soyadı, adresi, kimlik bilgileri, hangi sıfatla çağrıldığı, ne zaman ve nerede hazır bulunacağı, davete icabet etmediği takdirde zorla getirileceği ibarelerinin de yazıldığını, hangi nedenle çağrıldığına dair açıklamanın hiç bildirilmediğini veya bu konunun açıkça dile getirilmediğini görmek mümkündür. Bu tür bir uygulamanın, bir suçlama sebebiyle ifade veya sorgu için çağrılan şüpheli veya sanığın iddiaya konu hususu önceden bilme hakkını engellediğini, bu durumun da CMK m.90/4’de kabul edilen yasal hakların derhal şüpheli veya sanığa bildirilmesi usulüne aykırı olduğunu ifade etmek isteriz.

Netice itibariyle; özellikle şüpheli ve sanık yönünden çağrılma nedeni açıkça belirtilmeyen davetiyenin CMK m.145’de öngörülen usule aykırı olduğunu, bu eksiklik ile gönderilen davetiye sonrasında CMK m.146 uyarınca zorla getirmenin tatbik edilemeyeceğini, şüpheli veya sanığın savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağını ifade etmek isteriz.

Aksi düşünce olarak, çağrılma nedeninin davetiyede açıkça belirtilmesine gerek olmadığı veya bu hususun kısaca bildirilmesinin ya da çağrılan kişinin sıfatına yer verilmesinin yeterli olduğu iddia edilebilir. Bu düşünceye katılmak mümkün değildir. Çünkü kanun koyucu, net bir şekilde davetiyede çağrılma nedeninin açıkça belirtilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bizce “çağrılma nedeni” ibaresi, şüpheli veya sanığın hangi olaydan dolayı, hangi fiili ve hukuki nedenle çağrıldığı hususlarının davetiyede gösterilmesi anlamını taşımaktadır. “Hakkınızda açılan bir soruşturma ile ilgili” veya “başlatılan bir soruşturma kapsamında” veya “yürütülen bir soruşturma ile ilgili” ibarelerinden birisine yer verilerek, kişinin “şüpheli” sıfatı ile ifade vermeye davet edilmesi hukuka uygunluk taşımayacaktır.

Ayrıca “hukuk devleti” ilkesi, “şüpheli” sıfatı ile davet edilen kişinin hangi sebeple çağrıldığını açıklamak suretiyle bireyin tedirgin olmasını, korkmasını, çağrı vaktine kadar sürekli bu konuyu düşünüp endişelenmesini önlemeyi de kapsar. Bu sebeple savcılık, yürüttüğü bir soruşturma kapsamında “şüpheli” sıfatı ile dinlemek istediği kişiye hangi sebeple çağrıldığını da yolladığı davetiyede açıklamalıdır.

Yazımız incelendiğinde, meselenin daha ziyade soruşturma aşaması ile ilgili olduğu, bir de buna ek olarak sorgu dışında kovuşturma aşamasında mahkemeye çağrılan sanık ve diğer kişiler ile ilgili olduğu anlaşılacaktır. Buna ek olarak, açılan kamu davalarında sorgu için çağrılan sanığa iddianamenin gönderilmemesi gündeme gelecek olursa, zaten hiç yargılama yapılmaması ve savunma alınmaması, itham sistemi yerine tahkik siteminden hareketle suçlananlara gerekli cezaların verilmesi gerekir. Elbette bu uygulama mümkün olamaz ve desteklenemez. Zaten iddianamenin tebliği ile ilgili CMK m.176'da özel düzenleme bulunmaktadır.

“İddianamenin sanığa tebliği ve sanığın çağrılması” başlıklı CMK m.176’ya göre;

“(1) İddianame, çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunur.
(2) Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak çağrı kağıdına mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği yazılır.
(3) Tutuklu sanığın çağrılması duruşma gününün tebliği suretiyle yapılır. Sanıktan duruşmada kendisini savunmak için bir istemde bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu bildirmesi istenir; müdafii de sanıkla birlikte davet olunur. Bu işlem, tutuklunun bulunduğu ceza infaz kurumunda cezaevi katibi veya bu işle görevlendirilen personel yanına getirilerek tutanak tutulmak suretiyle yapılır.
(4) Yukarıdaki fıkralar gereğince, çağrı kağıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir”.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)